Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

@Mücahid biraz gec oldu hakkini helal et.

 

Kardes ben Fikih alimi degilim. Ama fikih konuklarinda bilgili abiler bankada calisma olayina pek iyi bakmiyorlar.

 

Cünkü Faizi alan, veren, verdiren, aracilik eden v.s. harama girmis olur.

Faiz bildigimiz gibi büyük günahlarindandir ve kesinlikle haramdir.

Günümüzde bankalar maalesef faiz yuvalari haline gelmistir. Ve bankalarin enbüyük gelir ve gecim kaynagi da faizdir. Bir insan bankada calistiginda ister istemez Faiz alis verisinde aracilik edecek. Ve hatta Faizi tavsiye edecek.

 

Banka memurlari cogunlukla ayni zamanda müsteri temsilcisidirler ve bunlar müsterileriyle faiz anlasmalari imzalarlar.

Elbette bankada calisan herkes faizle ilgili calismayabilir. Ancak ben sahsen Faiz üzerine calisan ve gecimi faizden olan bir kurumda calismayi dogru bulmuyorum.

 

Ancak zaruratler helali haram yapar! Insan aradiktan sonra Banka harici is yerleri bulabilir diye düsünüyorum. Gerci piyasada faizsiz sirket cok az. Ancak Ehvenüsser yani kötünün iyisini aramaliyiz.

Hicbir sey kolay degildir kardesim, hele bu asir hic kolay degil. Ve imtihan devam ediyor, sabreden ve sakinanlar ebedi cennette Cemalullahla müserref olacaklar.

Cenabi Hak bizleri haramdan ve günahtan muhafaza buyursun.

 

Selamlar

 

Adem

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Adem abi allah razi olsun.

Dogru dedin,bende iyi bulmadigimdan bir soruyim dedim.

Bende dogru bulmuyorum.

Zaaten biz öbür dünya icin yasiyoruz.

Hakkini helal et.

Yaszdigin icin cok saol alllah razi olsun.

 

Selamun Aleykum!

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 1 Jahr später...

Faizle ve faizli islemlerle mesgul olmak hem ayetlerde, hem de hadislerde yasaklanmis, haram kilinmistir. Bir hadisde söyle deniliyor:

 

“Faiz yiyen, yediren, sahitlik ve katipligini yapan, Allah´in rahmetinden uzak kalmistir.“ Müslim, Müsakat: 105

 

Bankalarda, yada faiz kuruluslarinda calisanlar her ne kadar dogrudan faiz yemiyor ve yedirmiyorlarsa da, hesabiyla ugrasdigi icin, gerek memur olsun, gerekse müdür olsun, hadiste gecen katip mefhumunun icine girmis olmaktadir.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Jahre später...

Deðerli Kardeþimiz;

 

Ýlk günlerinden bu yana Ýslâmýn mücadele ettiði,kökünü kazýmaya çalýþtýðý kötü alýþkanlýklardan ve musibetlerden ikisi içki ve fuhuþ ise, öbürü de hiç þüphesiz faizdir. Bunlar Cahiliye Araplarý ile bütünleþmiþ, hayatlarýndan birer parça olmuþ, kan ve damarlarýna iþlemiþti. Ýslâmiyet kýsa zamanda bunu ortadan kaldýrdý.Nitekim asýrlar boyunca Ýslâm ülke ve cemiyetlerinde faizin esamesi okunmazdý. Ne zaman ki cahiliye inanç ve âdetleri yeniden hortlamaya yüz tuttu; beraberinde de bütün unsurlarýný toplayýp geldi. Ýçki, fuhuþ, kumar, müstehcenlik ve faiz bu belâlardan bazýlarýdýr.

 

Meselâ herþey Avrupa'dan ithal edilirken, iktisadî hayat da büyük ölçüde faiz sistemine göre ayarlandý. Böylece, nihayet bugün her köþe baþýnda pýtýrak gibi faiz kuruluþlarý bitmeye baþladý. Orada çalýþanlar da yurt dýþýndan getirilemeyeceðine göre, ülkemiz insanýnýn çalýþtýrýlmasý gerekti. Sonunda müdüründen memuruna, iþçisinden temizlikçisine kadar bütün kadrolar dolduruldu.

 

Faizle iþ yapan teþekküllerde çalýþanlarýn durumunu iki þekilde mütalâa etmek mümkündür. Birincisi, o müessesenin faizle iþ yaptýðýný, çalýþmanýn mes'uliyet getireceðini bildiði halde imkânlarýnýn cazibesine kapýlarak girenler; ikincisi ise, vaktiyle girmiþ, fakat o zamanlar haramlýk ve helâllik cihetine pek dikkat etmemiþ, hattâ bunun bir mahzur teþkil edeceðini bile düþünmemiþ olanlar.

 

Þu husus bilinen bir gerçektir: Ýslâmiyet faizi tamamýyla yasaklamýþ, onunla hep mücadele etmiþ, faize gidecek yollarý kapatacak çeþitli yardýmlaþma müesseseleri kurmuþ; cemiyetin rahat ve huzurunu faiz belâsýnýn kaldýrýlmasýnda görmüþtür. Böyle olduðu halde, yüce dinimiz en küçük tasarruflarýna varýncaya kadar bütün ticarî ve sýnaî muamelelere faizi bulaþtýrmaya çalýþan, her fýrsatta milleti faize teþvik eden, insanlardaki yardýmlaþma duygusunu sarsan, borç alýp verme gibi iþ dünyasýný rahatlatan bir âdeti kaldýran faize dayalý müesseseleri tasvip eder mi? Etmeyeceði þüphe götürmez bir gerçektir.

 

Bediüzzaman'ýn ifadesiyle «Ribanýn (faizin) kap ve kapýlarý olan bankalarýn nef'i (faydasý) beþerin fenasý olan gâvurlara ve onlarýn en zalimlerine ve bunlarýn en sefihlerinedir, âlem-i Ýslama zarar-ý mutlaktýr.» (1)

 

Faizle ve faizli iþlemlerle meþgul olmak hem âyetlerde, hem de hadislerde yasaklanmýþ, haram kýlýnmýþtýr. Âyetin meali þöyledir:

 

«Faiz yiyenler kendilerini þeytan çarpmýþ birer mecnundan baþka bir halde kabirlerinden kalkmazlar. Böyle olmasý da onlarýn, 'Alým satým da ancak faiz gibidir' demelerindendir. Halbuki Allah alýþveriþi helâl, faizi haram kýlmýþtýr.» (2)

 

Faiz kanalýyla harama bulaþan kimseler hadis-i þerifte þöyle tasnif edilmektedir:

 

«Faizi yiyen, yediren, þahitlik ve kâtipliðini yapan, Allah'ýn rahmetinden uzak kalmýþtýr.» (3)

 

Âyet-i kerimede mutlak olarak sadece faiz yiyenler zikredilirken, hadis-i þerifte yiyen, yediren, þahitlik ve kâtipliðini yapan peþ peþe sýralanmýþ ve «Allah'ýn rahmetinden uzak olma» cihetinde birlikte ve toptan ifade edilmiþtir.

 

Durum böyle iken, faiz kuruluþlarýnda çalýþanlar her ne kadar doðrudan faiz yemiyor ve yedirmiyorlarsa da; muamelesini görmekte, hesap ve yazýþmalarýný yapmakta, idarî iþlerini yürütmektedirler. Gerek memur olsun, gerekse müdür olsun; hadiste geçen «kâtip» mefhumunun içine girmiþ olmaktadýr.

 

Ýþte bu hususlarý bilen bir insanýn bilerek bu nevi müesseselere girmesi, tavsiye edilecek bir þey deðildir. «Baþka bir iþ bulamadým», «Zaruret icabý girmem gerekiyor» gibi bahaneleri, kiþiyi haklý çýkaracak, üzerindeki mes'uliyeti giderecek gerekçeler olarak görmek mümkün deðildir. Çünkü helâl ve meþru daire insanýn ihtiyacýna kâfi gelecek kadar geniþtir. Belki meþru dairede bulduðu ve çalýþtýðý iþin ücreti diðerine nisbetle bir miktar az olabilir, ama hiç olmazsa þaibeli bir para olmaz. Üstelik böyle faiz esasýna dayalý bir kuruluþta çalýþmayý bir zaruret olarak kabul etmek de oldukça güçtür.

 

«Diðer memurluklarda ve kamu iktisadî teþekküllerinde çalýþmakla bir faiz müessesinde çalýþmak arasýnda ne fark var? Çünkü, memura verilen maaþa da büyük ölçüde faiz karýþmaktadýr" gibi sözlere gelince: Evvelâ, memurlarýn hepsi veya resmî olan diðer iþyerlerinde çalýþanlarýn tamamý faizli muamelenin muhasebesini yapýyor deðildir. Yani, memur veya iþçi bizzat faizle uðraþmamaktadýr. Halbuki faize dayalý iþyerlerinde çalýþanlarýn bütün mesaisini faiz hesaplan, akitleri ve muamemeleri almaktadýr.

Diðer taraftan, devletin geliri sadece faiz yoluyla birikmemektedir. Büyük ekseriyeti halktan alman vergiler ve benzeri yollardan saðlanmaktadýr. Memur da maaþýný alýrken oradan gelen paralarý niyet ederek kabul eder. Hattâ kazancýný kumar, içki alýþveriþi ve benzeri helâl olmayan bir yoldan temin eden bir insanýn, meselâ inþaat gibi meþru sayýlan bir iþinde çalýþýldýðý zaman, iþçinin almýþ olduðu ücret meþru ve helâldir. Yine alacaklý bir Müslümanýn, borçlu bir gayrimüslimin þaraptan elde ettiði paradan borcunu almasý caizdir. (4) Her ne kadar bu paranýn aslý dinen haram sayýlan bir yoldan elde edilmiþse de, alacaklý için durum farklýdýr. Çünkü o, borçludan hakkýný almaktadýr. Bu paranýn haram yoldan kazanýlmasýnda alacaklýnýn bir mes'uliyeti yoktur. Mes'uliyetin tamamý borçlu olana aittir. Memurun da durumu bundan farklý olmasa gerektir. Çünkü memur meþru olan bir iþ yapmakta, yaptýðý iþten dolayý bir miktar hak elde etmektedir. Bunu da devlet karþýlamaktadýr. Bunun için faizli iþ yerlerinde çalýþan kimseler kendilerini devlet memuru ile kýyaslayamazlar.

 

Faiz esasýna dayalý iþ yapan müesseselere girip de meselenin haramlýk - helâllik cihetini daha sonraki zamanlarda araþtýrma yoluna girmiþ olanlar, geçimlerini temin edecekleri baþka bir iþ bulduklarý takdirde, orada kalmalarý ve devam etmeleri tavsiye edilmez. Helâl dairede bir iþ bulma gayret ve azmi içinde bulunmalarý gerekir.

 

Bu arada, manevî ve Ýslâmî hizmetlerini, vazifelerini daha iyi yaparak sevap cihetini takviye etmeye çalýþmalýdýr. Çünkü iyi ameller kötülük ve günahlarý giderir, temizler.

 

Þunu da belirtmek gerekir ki, haramla meþgul olan iþ yerlerinin ayrýca helâl sayýlan iþ sahalarý da varsa ve meþru iþler de iþletip ondan kazanýyorlarsa bütün gelirlerinin haram olduðuna hükmedilemediði için durum biraz daha hafifleþir. Veyahut bu iþ yerlerinin yol yapmak, su getirmek, elektrik ihaleleri yapýp faydalý iþ sahalarýnda çalýþmak da bizzat haramda çalýþmak sayýlmaz.

 

Anne babanýn haram kazancýndan dolayý çocuklar sorumlu olmazlar. Bunun için tevbe etmek, bundan sonra haram kazanca girmemek ve bol bol hayýrda bulunmak gerekir.

 

1. Mektubat, s. 450

2. Bakara Sûresi, 275.

3. Müslim, Müsakat, 105.

4. Dürer, l. 318.

 

BABANIN HARAM KAZANCINDAN HANIMI VE ÇOCUKLARI YÝYEBÝLÝR MÝ?

 

Annenin ve çocuklarýn geçimi, nafakasý babanýn üzerinedir. Bu, onun tabiî bir vazifesi olduðu gibi, ayný zamanda dinî bir yükümlülük olarak Cenab-ý Hak tarafýndan omuzuna yüklenmiþtir. Bakara Sûresinin 23. âyet-i kerimesinde þöyle buyurulur:

 

“Annelerin yiyecek ve giyeceði, gücünün yettiði ölçüde çocuðun babasýna aittir.”

Müfessir Ýmam-ý Kurtubî, zayýflýðýndan ve güçsüzlüðünden dolayý çocuðun nafakasýnýn babanýn üzerine bir vecibe olduðuna bu âyeti delil olarak gösterir.1

 

Yani, çocuk kendi geçimini temin edecek yaþa gelinceye kadar babanýn onun ihtiyaçlarýný karþýlamasý gerekir. Baba olarak bu iþ onun zaten fýtrî bir vazifesidir.

Bazý âyet ve hadis-i þeriflerde babanýn bu vazifeyi yaparken meþru ve helâl dairede kalmasý emredilmektedir. Yani aile reisi olan veli, baþta kendisi olmak üzere hanýmýnýn, çocuklarýnýn ve nafakalarý üzerine olan —babasý ve annesi gibi— kimselerin nafakalarýný helâl yoldan kazandýðý para ile karþýlamak durumundadýr.

 

Helâl kazançla yetinmeyip, geçim derdini bahane ederek, iman zayýflýðýndan dolayý harama teþebbüs eden, hattâ daha da umursamaz bir tavra girerek, kazancýnýn tamamýný haram yoldan karþýlayan kimse, baþta kendisi olmak üzere, ayný kazançtan yedirdiði aile fertlerinin bütün mes’uliyet ve günahýný üzerine almýþ olur.

 

Çünkü bakmakla mükellef olduðu fertlerin bu meselede bir mes’uliyet ve suçu yoktur. Dolayýsýyla, onlar mecbur kaldýklarý için haram kazançtan yemektedirler. Bu sebepten, günaha girmiþ olmazlar.

 

Ýbni Âbidin merhum bu hususta þöyle bir kayda yer verir:

 

“Kocasýnýn, aslen meþru olmayan bir yoldan temin ederek geçirmiþ olduðu bir yiyeceði yemesinde, bir elbiseyi giymesinde haným için bir günah yoktur. Günah, kocanýn kendisinedir. Yalnýz, kocasý tarafýndan kendisine verilen nafaka bizzat gasedilmiþ birþey ise, kadýnýn ondan yemesi caiz olmaz.”2

 

Çocuklarýn durumu da bundan farklý deðildir. Çünkü hanýmýn nafakasý nasýl kocasýnýn üzerine ise, çocuklarýn geçimi de babaya âittir. Çocuklar da babalarýnýn kendilerine haramdan getirmiþ olduðu nafakadan faydalanmak mecburiyetinde kaldýklarý için, o haramdan doðacak günah babalarýna aittir, kendilerine ait deðildir.

 

Ne zaman ki çocuklarýn eli iþ tutar, kendi ihtiyaçlarýný kendileri temin edecek seviyeye gelir, helâl yoldan para kazanma durumuna ulaþýrlarsa, artýk kendi kazançlarýný yemeleri gerekir.

 

1. et-Tefsirü’l-Kurtubî, 1: 163.

2. Reddü’l-Muhtar, 5: 247.

Mehmed Paksu

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Deðerli Kardeþimiz;

 

Bu konuda hemen evet veya hayýr demek yerine bazý konularýn bilinmesiniþ uygun görüyoruz. Ancak kýsaca söylemek gerekirse, özellikle özel sigorta þirketlerinde çalýþma þartlarýna ve yaptýðý iþlere göre karar vermek gerekir.

 

Meselenin fýkhý cihetinden önce yaygýn þekliyle bugün tatbikatta olan sigorta sistemine bakacak olursak, esas itibarýyla þu þekilde iþlediðini görürüz : Üyeler, mal varlýklarým sigorta ettirdikleri þirkete prim ödeyerek kaydolmaktalar. Sigorta þirketi de sigortalýnýn malý kazaya uðradýðý takdirde, diðer üyelerden aldýðý primleri birleþtirerek kazazede üyenin zararýný telâfi etmektedir. Üyeler kazaya maruz kalmadýklarý müddetçe, yatýrmýþ olduklarý primlerden dolayý, hiçbir hak talep edemezler. Dolayýsýyla, üyelerden tedarik edilen paralarýn hepsi sigorta þirketinin kasasýnda kalýr.

 

Bu kýsa açýklamadan sonra meseleyi dinî açýdan deðerlendirecek olursak, karþýmýza bazý mahzurlarýn çýktýðýný görürüz. Evvelâ, bahsi edilen sigortada bir haksýz kazanç ve aldatma bahis mevzuu olmaktadýr. Þöyle ki: Sigorta þirketine üye olan kiþi belki birkaç ay taksit ödedikten sonra büyük miktarda malî bir zarara uðrayabilir, bir kazaya maruz kalabilir. Bu halde malýnýn bütün bedelini sigorta þirketi ödemektedir. Bazen hiçbir felaket ve musibete uðramadan da yýllarca prim öder. Böylece senelerce ödediði primlerin tamamý sigorta þirketine kalmaktadýr. Burada þirket haksýz yere kazanç elde etmektedir. Böyle bir kar þeklini dinimiz tasvip etmemektedir. Nisa Sûresinin 29. âyetinde þöyle buyurulur : «Ey iman edenler, mallarýnýzý, aranýzda bâtýl sebeplerle yemeyin. Ancak birbirinizden hoþnut olarak ticaret yolu ile olmak baþka.» Böyle bir muamelenin Ýslâm hukukuna göre ticaret þekline girmediði de, meselenin diðer bir cihetidir.

 

Diðer taraftan, sigorta þirketiyle yapýlan akitte bilinmeyen unsurlar da vardýr. Kiþinin ne zaman kazaya uðrayacaðý, ne vakte kadar prim ödeyeceði belli deðildir. Oysa böyle bir akit caiz olmaz. Buna benzer bir tatbikatý Peygamberimizin tasvip etmediðini öðreniyoruz. Rasulüllah (a.s.m.) aðaç üzerindeki meyveyi olgunlaþýncaya kadar satmayý yasaklamýþ, orada bulunanlarýn, «Olgunlaþmak nedir?» sualleri üzerine de þöyle buyurmuþtur:

 

«Kýzarmasý ve sararmasýdýr. Allah meyveyi vermezse din kardeþinin parasýný kendine ne ile helâl kýlacaksýn?»

 

Ayný hal sigorta için de bahis mevzuudur. Kazaya uðramayan sigortalýnýn ödediði taksitleri sigorta þirketi neyin karþýlýðý olarak alacaktýr?

 

Sigortanýn caiz olmamasýnýn bir diðer sebebi de faizle ilgili olmasýdýr. Bilindiði gibi, faiz, riba-i fazl ve riba-i nesîe olmak üzere ikiye ayrýlýr. Riba-i fazl, ölçülebilir ve tartýlabilir cinsten maddeleri kendi cinsleriyle peþin olarak fazlasýna deðiþtirmektir. Bir kilo buðdayý bir buçuk kilo buðday ile peþin olarak deðiþtirmek gibi.

 

Riba-i nesîe ise, bir cinsten olan iki þeyin birini diðeri karþýlýðýnda veresiye olarak satmaktýr. Veya baþka bakla cinslerden olup ölçülebilme, tartýlabilme, ekilebilme veya satýlabilme hususunda ayný olan iki þeyden birini diðer karþýlýðýnda veresiye olarak deðiþmektir. Bu çeþit bir satýþ, miktarlarý eþit olsa da yine caiz olmaz. Meselâ, iki kilo buðdayý bir kilo veya üç kilo buðday karþýlýðýnda veresiye olarak satmak caiz olmadýðý gibi, iki kilo buðdayý bir veya iki yahut üç kilo arpa mukabilinde veresiye olarak satmak da caiz olmaz.

 

Sigorta, iþtirakçinin ödediði primden fazlasýný bir felâket sonunda ona öderse, ribe'1-fazl olacaðý gibi, bir müddet sonra ödediðinde de ribe'n-nesîe olur.

 

Sigortada ayrýca kumar veya kumar þüphesi vardýr. Bir nevi piyangoya benzemektedir. Piyangoda binlerce kiþi bilet alýr, çoðuna birsey çýkmaz. Fakat iþtirakçilerden bazýlarýna çýkabilir. Büyük ekseriyet kaybederken mahdut sayýda olanlar kârlý çýkmaktadýr. Sigorta da buna benzer. Kaza yapan bir üye, yatýrdýðý paranýn kat kat fazlasýný alýrken, yýllarca taksit ödeyen birçok üyenin yatýrdýðý paranýn bir kýsmý kazazedeye verilmekte, gerisi þirkete kalmaktadýr. Piyangoda olduðu gibi, burada da kaybedenler ve kazananlar vardýr.

 

Ýþte, bütün bu mahzurlarýndan dolayý, zamanýmýzda prime dayanan sigorta þeklinin meþru olmadýðý ortaya çýkýyor.

 

Ancak, emeklilik sigortasý böyle deðildir. Devlet memuriyette veya baþka bir iþte çalýþtýrdýðý kimselere maaþ verdiði gibi, maslahata binaen çalýþtýrmadýðý kimselere de maaþ verebilir. Kaldý ki, kiþi öldüðü takdirde, emeklilik sigortasýna kesilen paralar devlete kalmýyor. Þahsýn hanýmý veya çocuklarý maaþ almaya devam ediyor.

Bir de mübadele esasýna dayanan sigorta þekli vardýr ki, bu tamamen karþýlýklý bir yardýmlaþmadýr. Bu sigorta, ayný tehlikeyle karþý karþýya kalabilecek kimselerin ödedikleri paralarla kurulur. Üyelerden herhangi birisinin baþýna bir kaza gelince, toplanan paradan üyenin zararý telâfi edilir. Önceden birikmiþ olan para zararý ödemeye kâfi gelmiyorsa, üyelerden tekrar para talep edilir. Zarar ödendikten sonra para artarsa, bu ya üyelere iade olunur veya ileride meydana gelecek kazalar için ihtiyat olarak muhafaza edilir. Biriken para çalýþtýrýlsa da kârý üyelere daðýtýlýr. Bu þekilde bir yardýmlaþmayý tesis etmek mümkündür. Nitekim bazý Ýslam ülkelerinde, Ýslâm bankalarýnýn idaresi altýnda, mübadele esasýna dayalý sigorta þirketleri mevcuttur.

 

Mehmed Paksu, Helal Haram, Nesil Yayýnlarý, Aralýk 1998, s. 39-42.

 

Editörün Notu: Cevabýn sonunda bahsedilen durum þu anda ülkemizde de uygulanmaktadýr. Bize verilen bilgiler, Iþýk Sigortanýn yardýmlaþma amacýna yönelik kurulduðudur. Baþka sigortalar da olabilir. Hangi sisteme göre çalýþtýklarýný sormak lazým. Bu durumda böyle bir sigorta acenteliði açmak ve iþletmek caizdir ve kazancý da helaldir.

 

Ayrýca þu bilgileri de okumanýzý rica ederiz:

 

Herhangi bir malý sigorta ettirip bir kazaya uðramasý hâlinde sigortaya ödettirme iþi son iki asýrdýr Ýslâm âlemine de girmiþ bulunmaktadýr.

 

Buna göre dükkânýný, yahut arabasýný, ya da bir baþka kýymetini sigorta ettiren kimse, her sene belli miktar para ödüyor, sene içinde bir kaza, bir imha vaki olmazsa ödediði paralar gidiyor, kaza olursa þirket ziyaný ödüyor.

 

Ýslâm âlimleri bu þekildeki sigorta anlaþmasýný incelerken bâzý hususlarý dikkate veriyorlar. Nazara verdikleri hususlardan birkaçý þöyledir:

 

1 — Sigorta anlaþmasý ticarî anlaþma þartýna uymamaktadýr.

Þartýna uysa, para yatýran, sigortanýn kârýna da, ziyanýna da ortak olacaktýr. Bu olmamaktadýr.

 

2 — Para yatýran kimsenin malý kazaya uðrarsa ziyan ödenmekte, uðramazsa ödenmemektedir.

Demek ki bu iþte bir bakýma rastgelelik vardýr. Kumarda da þans yaver giderse kazanýr, gitmezse kazanýlmaz.

 

3 — Sigorta bir ziyanýn ödemesini yaparken kendi parasýndan ödeme yapmamakta, diðer ortaklardan alarak biriktirdiði paradan ödeme yapmaktadýr.

Halbuki diðer ortaklar kendi paralarýndan falan kimsenin ziyaný ödensin diye para yatýrmamaktadýr.

 

4 — Sigorta þirketleri faizli iþlerle iþtigal etmekte, sigortalýlardan aldýklarý sigorta paralarýyla faizli servetler toplamaktalar. Demek ki sigorta þirketi bir yardým þirketi deðil, bir kazanç þirketidir. Evhamý tahrik edilen nice kimselerden alýnan paralarý toplayýp büyük yekûn teþkil eden sermayeyi kendilerinde toplamaktalar.

 

Sigortayý arzettiðimiz cihetleriyle inceleyen Ýslâm âlimleri, zikredilen þartlarýndan dolayý meþrû bir kuruluþ olarak görmemekteler. Nitekim Dünya Ýslâm Birliði’nin ittifaka yakýn þekilde aldýðý kararda da bu mevzuda kýsaca þu görüþlere yer verilmektedir:

 

1 — Sigorta þirketine ödeme yapýlmasý hâlinde fâhiþ aldanma vardýr. Çünkü bir kazaya uðramazsa ödenen paralar gider. Piyangoda olduðu gibi. Piyangoda da çýkmazsa ödenen para gider, hak istenemez.

 

2 — Sigortada faiz mes’elesi de vardýr. Ödenen para sonra aynen geri verilse zaman içinde kullanma fâizi vardýr. Fazla verilse fazlasý fâizdir.

 

3 — Meþrû sebep olmaksýzýn birbirinizin malýný almayýnýz, meâlindeki âyete de zýddýr. Kazaya uðrama ihtimali bir meþrû sebep olmaz. Vehimle bir kiþi bir baþkasýnýn parasýný alma hakkýna sahip olamaz.

 

— Sigorta nasýl olsa Ýslâmî ölçülere aykýrý düþmez?

1 — Sigortaya para yatýran kimse, sigortanýn kârýna, zararýna ortak olmalýdýr.

2 — Kazaya uðrayanlarýn ziyanýný ödemeye ortaklar kendi rýzalarýyla karar vermelidir.

3 — Sigorta fâiz iþleriyle iþtigal etmemelidir.

 

Demek, yangýn, kazaya uðrama, sel basma.. gibi ziyan meydana getiren felâketlere karþý Müslümanlar birleþerek bir fon meydana getirmeli, bu fonda, meydana gelecek para yardým niyetiyle ödenmeli, ziyan zuhur etmediði takdirde de hâsýl olan kârý para verenler taksim etmeli, böylece sigortaya para yatýranlarýn evhamlarýnýn tahrikiyle meydana gelen büyük sermayeyi þirket sahibi durumunda olan birkaç kiþi kendilerine tahsis ederek büyük kitleyi fakirleþtirip küçük bir azýnlýðý zengin etme neticesine gitmiþ olmamalýdýr. Çýkarabileceðimiz neticeyi þöyle ifade edebiliriz:

 

— Ýslâmî ölçülere uygun bir sigorta nizamý kurmak mümkündür. Bu hususta çalýþma yapýlmalý, dindarlar bir araya gelerek fon meydana getirmelidir.

 

Ahmed Þahin.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Deðerli Kardeþimiz;

 

Harama girmek caiz olmadýðý gibi ona vesile olmak da caiz deðildir. Bu bakýmdan faiz sistemiyle çalýþan bankalarda görev almak caiz deðildir. Ancak Finans Kurumlarý faizsiz çalýþan kurumlar olduðu için buralarda çalýþmanýn bir mahsuru yoktur.

 

Geniþ bilgi için týklayýnýz

Selam ve dua ile...

Sorularla Ýslamiyet Editör

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...