Webmaster Geschrieben 25. Mai 2015 Teilen Geschrieben 25. Mai 2015 ar BUGÜNKÜ YAZISI ÖNCEKİ YAZILARI ABDÜLKADİR SELVİ 19 MAYIS 2015 Fetullah Gülen: ”Ben Nurcu değilim” Meral Akşener'e iftira kaseti nedeniyle Gülen Cemaati bir kez daha gündemde. İftira kasetinden ilk söz ettiği iddia edilen GYV Başkanı Mustafa Yeşil ise firarda. Kaset siyasetinin biz de bir geçmişi var. Bir dönem siyaset kasetlerle dizayn edildi. Deniz Baykal'ın CHP Genel Başkanlığını kaybetmesine, MHP Genel Başkan Yardımcılarının istifasına neden oldu. Paralelin ünlü polis şefi Ali Fuat Yılmazer boşuna dememişti, ”Hayatına girin” Girmedikleri hayat kalmadı. Ama Akşener olayından da anlaşıldığı gibi, “Kasetli şantaj” çift taraflı işlemiş. Sadece hedef aldıkları siyasetçiyi, bürokratı, hakimi ya da savcıyı tasfiye etmekte kullanmamışlar. Asıl büyük tasfiyeyi kendi içlerinde gerçekleştirmişler. Cemaat içi güç dengesinde rakiplerini, ”Şantaj kasetleri” ya da yasadışı dinlemelerle tasfiye etmişler. Düşünün ki iman ve Kur'an hizmeti davasını güden bir cemaat, kendi iç hesaplaşmasını dahi bu tür rezil kasetler üzerinden yapıyor. Böyle iman Kur'an hizmeti olur mu? MGK'da karar almaya, kırmızı kitaplara sokmaya gerek yok. Bu cemaat zaten içinden çürümüş demektir. DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, paralel yapının seks tuzağına düştüğü iddiasıyla gündeme gelmişti. Bir dini cemaat ve seks tuzağı… Bunlar nasıl bir araya gelir? Nuh Mete Yüksel 90'lı yılların DGM zihniyetini temsil eden bir savcıydı. Bir gece yarısı Merve Kavakçı'nın kapısına dayanmıştı. Zalim bir adamdı. Ben onun kişisel zaaflarının peşinde değilim. Nuh Mete Yüksel, Fetullah Gülen hakkında dava açmıştı. Hem de Gülen'i ”Müctehid” ilan ettiği 28 Şubat sürecinde. Nuh Mete Yüksel, 79 sayfalık iddianamede Gülen'i değil, İslami hizmetleri yargılamaya kalkıştığı için şiddetle karşı çıkmıştık. Bugün olsa yine karşı çıkarım. Ama Fetullah Gülen, orada İslam'ı savunmak yerine yine kendini kurtarmayı tercih etmişti. Bu açıdan bakınca Fetullah Gülen'le, Nurculuk arasında çözülmesi gereken bir problem var. 1971 yılında İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde Bediüzzaman Said Nursi'nin Avukatı Bekir Berk'le birlikte yargılandıkları “Nurculuk” davasında Fetullah Gülen, diğer maznunların aksine, ”Ben Nurcu değilim” demişti. Gülen, Nuh Mete Yüksel'in açtığı dava üzerine Ankara 2 No'lu DGM'ye sunduğu 2000/124E dosya numarasını taşıyan 56 sayfalık savunmasında da, ”Ben Nurcu değilim” diyor. Gülen'in savunmasından, “Müslüman olmak dışında Nurculuk vs hiçbir akıma mensup değilim” başlığını taşıyan bölümü aynen aktarıyorum: “İddianamede, güya Nurcu ve Said Nursi'nin devamı olduğum ileri sürülmektedir. Bu noktada iddianame, Nurculuk olarak anılan akımı, bana yöneltilen suçlamalar içinde mütalaa etmektedir. Diğer iddialar gibi, bunların da tutarlı hiçbir tarafı yoktur. Çünkü şimdiye kadar, 'ci…cu' gibi değerlendirmelerin dışında hiçbir akıma mensup bulunmadığımı ve dolayısıyla 'Nurcu' da olmadığımı defalarca ifade ettim. Mesela 6 Haziran 1998 tarihli haftalık Aksiyon dergisinin benimle yaptığı uzun röportajda bu hususu çok açık biçimde ortaya koydum ve bu ifadelerimi, Yeni Asya gazetesi 11 Haziran 1998 tarihli nüshasında, 'Fethullah hoca: Nurcu değilim' başlığı altında iktibas etti” Fetullah Gülen, Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatından beslendi. Ancak Bediüzzaman'ın ismini vermekten kaçındı. ”Hazreti Pir” diyerek üstünü örttü. Kendi ismini ön plana çıkardı. Risale-i Nurları ise tahrif etti. Eserin altında müellifi Bediüzzaman Said Nursi yazıyor. Ama içinde bazı bölümleri Fetullah Gülen tarafından yazılmış ya da çıkarılmış. Kendi üstadının ismini zikretmeyen, eserlerini tahrif eden birisi zaten Nurcu olsa ondan daha büyük bir kötülük olur mu? Bediüzzaman Kürt olduğu için ziyaretine gitmek içinden gelmeyen birisi o. “Küçük dünyam” isimli kitabında o bölümü yeniden düzenledi. Ama Zaman Gazetesi'ndeki röportajda,” Allah böyle bir dehayı niçin İslam'ın Kılıcı olmuş Türklerin içinden değil de, Kürtlerden çıkarttı' diye düşündüm. Türklük gururum Said-i Nursi'nin ziyaretine gidip elini öpmeme engel oldu'' demişti. Bediüzzaman'ın talebelerinden ve Fetullah Gülen'in Risale-i Nurları tanımasına vesile olan Erzurum'lu alimlerden Mehmet Kırkıncı Hoca,”Risalehaber.Com” isimli internet sitesinde bu bölümü teyit ediyor: “Bediüzzaman döneminde yaşadım ve adını da duydum, Risale-i Nurları da duydum. Ancak her Erzurumlu gibi bizde biraz Turancılık vardı. Onun için ziyaret etmedim Bediüzzaman'ı” İmam-ı Azam hazretleri dört büyük mezhep imamımızdan biri. İslam esaslarının değiştirilmemesi uğruna, Abbasi halifesine boyun eğmedi hapis yattı, işkence gördü ve zindanda zehirlenerek hayatını kaybetti. Hayatını kaybetti ama davasını kaybetmedi. Bediüzzaman Said Nursi, Kur'an-ı Kerim'in, Ezan-ı Muhammedi'nin yasaklandığı tek parti devrine boyun eğmedi. İslam'ın esaslarını muhafaza etme uğruna, hapsi, işkenceyi, sürgünü göze aldı. “Saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, hakikat-i Kur'aniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfrü mutlaka eğmem” dedi. Kur'an tefsiri yazdıkları, Kur'an-ı Kerim öğrettikleri ya da ezan okuyup, İslam'ın bir hakikat-ı uğruna hayatı hakir gördükleri için akla hayale gelmedik zulümlere maruz kaldılar. Ama onlar hiçbir zaman şantaj kasetleri hazırlamakla suçlanmadılar. Ama onlar hiçbir zaman yasadışı dinlemelerden dolayı yargılanmadılar. Ama onlar hiçbir zaman başka ülkeler adına casusluk yapmakla suçlanmadılar. İslami cemaatlerin başına çok şey geldi. Çekmedikleri cefa, görmedikleri eza kalmadı. Ancak İslam tarihinde ilk kez bir cemaat, şantaj-montaj kasetler hazırlamakla suçlanıyor. İlk kez bir cemaat yasadışı dinlemelerden dolayı yargılanıyor. Başka ülkeler adına casusluk yapmakla itham ediliyorlar. Fetullah Gülen'in asıl bittiği yer burası. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 8. Oktober 2015 Teilen Geschrieben 8. Oktober 2015 [h=1]Nurculuk hareketi ile Gülen hareketi'ni ayıran özel not[/h] 04.10.2015 14:24 25 Aralık darbe girişimine ilişkin soruşturmayı tamamlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili İsmail Uçar, iddianamesinde, "Nurculuk hareketi ile Gülen hareketi bir değildir" vurgusu yaptı. http://www.risalehaber.com/d/banner/uygulama.jpg Risale Haber-Haber Merkezi Sabah'ın haberine göre paralel darbe girişiminin anatomisi çıkarıldı. İddianamede, darbe veya darbeye teşebbüs suçlarının daha önce de askerler tarafından birçok kez işlendiği dile getirilerek, "Hükümeti ortadan kaldırma suçu ancak örgütlü olarak işlenebilir. Bu da ya kurulmuş bir örgütün faaliyeti kapsamında ya mevcut bir gücün suç örgütüne dönüşmesiyle veya meşru gücün içinde hukuka aykırı ayrı bir yapılanmaya gidilmesi suretiyle olabilir" ifadeleri yer aldı. İddianamedeki Nurculukla Gülen hareketini birbirinden ayıran bir uyarı da dikkat çekti: "Nurculuk hareketi ile Gülen hareketi bir değildir. Bu iddianamenin konusu Nurculuk hareketi değildir. Gülen, yetiştirdikleri altın nesil gençleriyle devletin içine sızmayı ve bu şekilde devleti ele geçirmenin planlarını yaparak uzun bir yola çıkmıştır." Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Teilen Geschrieben 15. März 2023 [h=1]Görünürde Nurcu, gerçekte Türkçü Gülen hareketini MİT başlattı[/h] Ana Sayfa» ÖZEL http://s.risalehaber.com/i/1x1.gifhttp://s.risalehaber.com/i/1x1.gif 03.02.2016 13:52 http://d.risalehaber.com/news/196206.jpg Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Fethullah Glen hareketi ile ilgili konuştu http://www.risalehaber.com/d/banner/uygulama.jpg Risale Haber-Haber Merkezi Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Fethullah Gülen hareketini MİT'in başlattığını ve "görünürde Nurculuk, gerçekte Türkçülük akımı" oluşturulmak istendiğini söyledi. Yeni Yüzyıl'dan Esra Elönü'ye konuşan Hatemi, terörün "Kürt mümin kanaat önderleri, Bediüzzaman halefleri ve Türk mümin kanaat önderleri" ile çözüleceğini açıkladı. Hatemi'nin sözleri şöyle: "Fethullah hareketini ilk başlatan, kanaatimce Kürt-Nurculuğuna karşı bir görünürde Nurculuk, gerçekte Türkçülük akımı yaratmak isteyen Türk istihbaratı oldu. 1980 darbesinden sonra bu hareket mensuplarının da kovuşturulması dönemi başladı. Özal döneminde ABD Ankara Elçisi Abramovitz bu hareketin İran’a yayılmasına karşı kullanabilir olduğunu Özal’a telkin etti. Doğu’daki kaos ve terör ilk hangi hamleyle çözülebilir sizce? Kürt mümin kanaat önderleri, Bediüzzaman halefleriyle Türk mümin kanaat önderlerini toplayarak danışılmalı ve ırkçı beyanlar ve eylemlerle Kürtler ayrılıkçılığa itilmemeli! İrlanda örneği incelenmeli. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Teilen Geschrieben 15. März 2023 [h=1]Görmez: FETÖ üzerinden Said Nursi ve Risale-i Nur'a bakmak fitnedir[/h][h=2]Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, son zamanlarda FETÖ üzerinden Risale-i Nur ve Said Nursi'ye saldırmaya çalışanlara canlı yayında cevap verdi[/h]A+A- İbrahim Mert'in haberi: RİSALEHABER-Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son zamanlarda FETÖ üzerinden Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi'ye saldırmaya çalışanlara cevap verdi. Nurculuğun 1980'li yıllardan itibaren FETÖ'yü dışına attığına dikkat çeken Görmez, FETÖ üzerinden Said Nursi ve Risale-i Nur'u değerlendirmenin son derece yanlış olduğunu söyledi. NTV’de Oğuz Haksever’in sorularını cevaplayan Görmez, "fitne"ye dikkat çekti. Cemaat ve tarikatların realite olduğunu vurgulayan Görmez, FETÖ bahanesiyle bu yapılan eleştirilerin doğru olmadığını söyledi. Görmez'in sözleri şöyle: [h=2]FETÖ ÜZERİNDEN NURCULUĞU, RİSALE-İ NUR'U VE SAİD NURSİ'Yİ OKUMAK FİTNEDİR[/h]FETÖ denilen bu yapı bir cemaatin içinden çıktığı iddia ediliyor. O da Nurculuk yahut Risale-i Nur Külliyatı denilen bir yapı içerisinden, grup içerisinde. Ve aynı şekilde bu dönemde ortaya çıkan fitnelerden bir tanesi de yine bu yapı üzerinden topyekün Nurculuğu okumak, hatta buradan Said Nursi ve onun bütün eserlerini aynı kategoriye sokarak değerlendirmenin de ben açıkça yanlış olduğunu ifade etmek isterim. [h=2]RİSALE-İ NUR ALLAH'I ANLATMAK KONUSUNDA SON DERECE BAŞARILIDIR[/h]Çünkü (Risale-i Nur) materyalizmin bilhassa ateizmin, "Allah yok" düşüncesinin egemen olduğu zamanlarda, bu topraklarda, kainatın ayetleri üzerinden, kevni ayetler üzerinden bu toprakların çocuklarına ve bu dünyanın insanlarına Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmak konussunda son derece başarılı bir projedir. [h=2]NURCULUK CEMAATİ 1980'DE FETÖ'YÜ DIŞINA ATTI[/h]Burada hatalı olan şahıslara ve eserlere kutsiyet atfetmektir. Bu doğru değildir. Kaldıki zaten hiç kimse de bunu yapmaz. Kutsiyeti sadece Allah verir. Kendisi bizatihi, "baki hakikatler fani şahsiyetler üzerine bina edilmez" sözü Bediüzzaman Said Nursi'ye aitttir. FETÖ üzerinden bütün cemaatleri aynı kategoriye sokmak ve değerlendirmek yanlıştır. Ama orada yapılması gerekenler vardır. FETÖ üzerinden bu topraklardan çıkan özgün eserleri, Risale-i Nur'u kaldı ki Nurculuk cemaati de 80'li yıllardan itibaren FETÖ'yü dışına atmış bir yapıdır. Eserlere, eserin naşrini bir kutsiyet atfetmek yanlış olur. Ama FETÖ üzerinden okumak ve ötekileştirmek de doğru değildir. Bunu da açıkça ifade etmek isterim. Kaynak: Görmez: FETÖ üzerinden Said Nursi ve Risale-i Nur'a bakmak fitnedir Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Teilen Geschrieben 15. März 2023 [h=1]22 yıl öncesinden FETÖ değerlendirmesi[/h]A+A- Değerli okurlar! Aşağıda arzedececeğim yazı; 1995 yılında, yani yirmi iki yıl önce, Sabah Gazetesinde Hulusi Turgut tarafından ‘’Bediüzzaman Said Nursi’den Fetullah Hocaya Nurculuk Hareketi‘’ başlığı altında yayınlanan röportaja cevap niteliğinde yazılmış ve o gazetede de yayınlanmıştır. Ben o zaman Almanya Dortmunt Şehrinin Ahlen kasabasında Gonca Gençlik Camiinde görev yapıyordum. 1995 yılında Hulusi Turgut Beyefendi Said Yüce ile birlikte Ahlen’e geldiler. Hulusi Bey, “Risale-i Nur faaliyetleri’’ ile ilgili röportaj yapmak için dolaştığını beyan etti. Bizimle de röportaj yaptı ve gitti. Fakat yazı serisine başlandığında, meselenin Nurculukla ilgili olmadığını, tamamen F. Gülen’i reklam eden bir yazı olduğu görüldü. Maksat da bütün Nur camiasını F. Gülen’in arkasına takmak ve onun güdümünde Risale-i Nur faaliyetlerini başka amaca yönlendirmekti. Yazı serisinin başka istikamette yayınlanması üzerine aşağıdaki mektubu yazı işlerine gönderdim. O günün şartlarında F. Gülen hareketi İslami bir faaliyet olarak görüldüğü için mektupta Hoca Efendi tabiri kullanılmıştı. Şimdi o tabiri F. Gülen olarak değiştiriyoruz. Çünkü onun gerçek maksadı ve gerçek yüzü henüz belli değildi. Ayrıca, bugün FETÖ faaliyeti ile Risale-i Nur faaliyetini karıştıranlara bir belge olması hasebiyle bu yazıyı tekrar neşrediyorum. Risale-i Nur camiasından Nur mesleğini tam olarak kavramayan bazı kimseler bu harekete katılmış olabilir. Ancak Nur mesleğini bilen, oradaki hakikatleri gören hiçbir Nur talebesi bu harekete iltifat etmemiş ve taraftar olmamıştır. Ne var ki İslami bir hareket olması (O günkü görünüm öyle idi) düşüncesi ile bu hareketin fazla aleyhinde olunmamıştır. Fakat Fetullah’ın Risale-i Nurları kendi amacı için kullandığı ve istismar ettiği bir gerçek. Burada şunu da belirtmem gerekiyor; Sabah Gazetesinin o günkü misyonu ve İslam’a bakışı belli olduğu; yani İslam’dan ve İslami faaliyetlerden hoşlanmayan hatta karşı olan bir yayın organı olduğu halde, neden böyle bir yazı serisine ihtiyaç duyuldu? Anlaşılan o ki, Fetullah bir proje olarak, birileri tarafından tasarlanmış ve hazırlanmış. Bu röportajlarla sivriltilerek, alt yapısı oluşturuluyordu. Hulusi Turgut şayet sağ ise, bu konuda detaylı açıklama yapabilir. Tabii eğer bu projenin bir parçası değilse… Gönderdiğim mektuptan bölümler şöyle: Sabah Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğüne Muhterem Hulusi Turgut Beyefendi: Evvela, uzun bir araştırma sonucu olarak, böyle bir yazı dizisini hazırladığınız için, sizleri ve gazetenizi tebrik ediyorum. Bu arada yazınızla ilgili bazı teknik hataları ve bilgi eksikliklerini, müsaadelerinize sığınarak arz etmek istiyorum. Almanya gezinizde, Ahlen’e geldiğinizde de arzettiğim gibi, Risale-i Nur hizmetinin, şimdiye kadarki en önemli meselesi; gerçek şekliyle tanınmaması veya yanlış tanınmasıdır. Bu husus, sizin objektif tesbitlerinizle ve bu tesbitlere sadık kalmak suretiyle yaptığınız bu yayınla büyük ölçüde giderilmiş olacaktır. Ancak bu defa da; iki farklı faaliyet, birbirine karıştırılmış görünmektedir. Çünkü Nurculuk faaliyeti ile, F. Gülen’in yürüttüğü faaliyet, tarz ve metod olarak, birbirinden oldukça farklı bulunmaktadır. Bu husus, bütün bir Nur Cemaati tarafından, hatta F. Gülen tarafından da böyle bilinmektedir. Böyle olduğu halde, bu iki farklı faaliyeti özdeşleştirmenizi ve yazınızın başlığını da, bu şekilde atmanızı anlayamadık. (Yazının başlığı: ‘Bediüzzaman Said Nursi’den Fetullah Hocaya Nurculuk Hareketi’ idi.) Nur Cemaati; F. Gülen hareketine, onun şahsına mahsus İslami bir hizmet ekolü olarak bakar. (O gün öyle görünüyordu.) Vaazlarında Risalelerden bölümler nakleder, medreselerinde Risaleler kısmen okunur. Kitleler üzerinde fevkalade etkilidir. Hisli ve heyecanlıdır. Bu his ve heyecanını cemaate de yansıtır. Ancak onun bu tarz faaliyeti ile, Bediüzzaman’ın hizmet tarzı arasında bazı farklar vardır. Nurculuk faaliyeti; Bediüzzaman’ın eserlerini okuyup, benimseyen ve bu eserlerin içerisindeki prensip ve düsturlarla, bu asırda İslam’a hizmet etmeği kabullenmiş olan kimselerin yapmış olduğu faaliyetin adıdır. Bu bakımdan, Risaleleri okumak ve istifade etmek ile, Risalelerin metod ve prensiplerine uygun olarak faaliyet yapmak birbirinden farklı şeylerdir. Şimdi F. Gülen’in hizmet tarzı ile, Risale-i Nurun Hizmet tarzı arasındaki bazı önemli farkları arzediyorum: 1-Nurculuk hareketi; şahısların liderliğinde yürütülen bir faaliyet değildir. (Risale-i Nur talebelerinden) ismen temayüz etmiş olan; Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Abdullah Yeğin, Mehmet Kutlular, Mehmet Fırıncı, Mehmet Kırkıncı, Mehmet Emin Birinci v.s gibi şahsiyetler, lider değil; sadece mesai ve gayretleri fazla olan hizmetkarlardır ve diğer Nur talebelerinin ders arkadaşlarıdır. Hatta Bediüzzaman’ın bizzat kendisi dahi; cemaatin şahs-ı manevisi durumundaki, cemaatin istişare heyetini lider sayar. Yani bu ekol, şahsa bağlı olan, ondan emir alan ve onun emirlerine kayıtsız şartsız itiraz etmeden boyun eğen bir topluluğun meydana getirdiği bir ekol değildir. Her Nur Talebesi, Risale-i Nurdaki (İslami Ölçüleri) esas alır. F. Gülen’in hizmet tarzı ise böyle değildir. Nihai karar ve plan mercii, F. Gülen’in bizzat kendisidir. En azından görünüm öyledir. Zaten ismen de bu faaliyetin adı; ‘’Fetullahçılık’’ ve Fetullah Hocacılıktır. Bu şekildeki bir faaliyet, ismi konulmamış bir tarikat tarzıdır. Çünkü, şeyh ve mürit münasebetleri, gayet bariz bir şekilde bu faaliyette görülmektedir. F. Gülen’e itiraz veya ona rağmen bir iş yapmak mümkün değildir. Cemaat sadece tasdik ve uygulama makamındadır. Bu durum metazori kurulmuş bir otorite olmayıp; cemaatinin, F. Gülen’in şahsi kemalatına, ömrünü bu yola vakfetmesine ve dolayısı ile her şeyi daha iyi bileceğine olan güven ve saygısından kaynaklanmaktadır. Bu açıdan ona itiraz saygısızlık olarak değerlendirilir. Halbuki, Nur Camiasında ‘’Ağabey’’ olarak bilinen kişilere karşı bu itirazlar hep yapılmıştır ve yapılmaktadır. Bu itirazları kabullenmeyenler ve saygısızlık olarak değerlendirenler de, Risale-i Nur prensiplerine uymamış sayılırlar. Ayrı cemaatler halinde faaliyet gösteren Nur cemaatlerinin herbirinin, bazı hususlarda farklı bile olsa, yine de istişare heyetleri vardır. Hizmetlerini bu istişari toplantılarda aldıkları kararlarla yürütürler. Şahsi hakimiyet asla söz konusu değildir. 2- F. Gülen; yürüttüğü hizmetin finansını; ‘’Himmet toplantıları adı altında, davet edilen zengin kişilerin zekat veya bağışlarından temin eder. Hizmetin önemini kavramamış kişilerden, değişik usullerle alınan bu bağışlar, elbette ki o hizmet mensuplarını bu bağışları yapanlara bir ölçüde bağımlı kılar. Böyle bir tarz, bir takım şaibelerden salim olamaz. Çünkü bu tarz toplanan paralarla yapılan yurtlar, özel okullar ve özel dersaneler, ticari bir müessese halinde piyasa kurallarına göre paralı olarak işletilmektedir. Risale-i Nur Hizmetinde ise, işin finans yönü; bu hizmete inanmış insanların bizzat kendileri tarafından ve kendi ceplerinden karşılanır. Yani medrese açılması, buraların tefrişi ve çeşitli giderler için bu hizmeti bilmeyen insanlara el açılmaz ve talepte bulunulmaz. 3- F. Gülen’in vaazları, anlatım tarzları, uslubu ve seçtiği konular, değişik tarzdadır. Vaazlarında Risale-i Nurdan bazı konuları üstü kapalı olarak anlatır. Ancak Risale-i Nurdan isim olarak bahsetmez. Bediüzzaman’dan ‘’Asrın mimarı’’ olarak ancak bilenlerin anlayabileceği bir isimle bahseder. Seçilen konular, Asr-ı Saadetteki Sahabe hayatlarıdır. Onların konuşmalarını kendi ifadeleri ve üslubuyla cazip bir şekilde anlatarak, hem kendisi ağlar, hem de cemaati ağlatarak hislendirir. O his ve heyecanla cemaat adeta kendinden geçer. Risale-i Nur metodunda ise, Risaleleri okuyup açıklayan kişi, kaynağın ismini açıklar; ta ki, dinleyenler meziyetlerin anlatan kişide değil, Kur’an’ın tefsirlerinde olduğunu anlayarak, bu tefsirleri okumak suretiyle, sürekli olarak istifade etmesi sağlansın ve şahıslara bağlanılmasın. Risale-i Nurlarda sahabelerin üstün özellikleri ve yüceliği anlatılmakla beraber, bütün konular bundan ibaret değildir. İman kurtarma konularını işleyerek, günümüz tehlikelerinden mümkün oldukça insanları kurtarmağa çalışır. Yani, erişilmez bir sahabe portresi çizerek, insanların buna ulaşmasının imkansızlığını sergileyerek, şahsı ümitsizliğe ve bedbinliğe düşürmez. Şevk ve gayretle şahsı ümitsizlikten kurtarmayı hedefler. 4-Risale-i Nur talebesi; okuduğunu gizlemez, inkar etmez, bu hususta tutuklanmaktan ve hapse düşmekten korkarak, Risale-i Nur hizmetinden vazgeçmez. Arandığı zaman kendi isteği ile gider teslim olur. Savunmasını açıkça yapar. Ne okuduğunu, ne yapmak istediğini açıkça beyan eder. F. Gülen ise, bu noktada farklı hareket etmiştir. 12 Eylül sonrası, vaazlarında söylediği sözlerden dolayı hakkında gıyabi tutuklama kararı olduğu halde ve kanun kaçağı olarak aranan kişilerle beraber duvar ilanlarıyla arandığı halde, gidip teslim olmamıştır. Kendisi bunun te’vilini farklı yapabilir. Ama Risale-i Nur prensiplerine göre gidip teslim olarak, göğsünü gere gere savunmasını yapması gerekirdi. Bu hususta suçsuz olarak hüküm de giyebilirdi. Bu onun için şeref madalyası olurdu. Veyahut da, aranmasını gerektiren ifadeleri kürsüden kullanmamalıydı. Kullandığına göre bu sözlerine sahip çıkmalıydı. Bediüzzaman’ın hayatında ve Onun hizmet tarzını benimseyen kimselerde, böyle bir durum söz konusu değildir. 5-Bediüzzaman’ın takip ettiği siyasi ve içtimai tarzda zikzak ve belirsizlik yoktur. Hiçbir dönemde yönetime talip olmayan ve bu hususta siyasi bir hizip kurmayan Bediüzzaman; her dönemin yöneticilerini, hem fikren tenkit etmiş, hem yol göstermiş, hem de onlara projeler sunmuştur. Siyasetin dinsizliğe ve ırkçılığa; dinin de siyasete alet edilmesine karşı, çok açık ve sert eleştirileri vardır. Çok partili döneme geçildiğinde, mevcut olan partileri tek tek tasnife tabi tutarak, tahlil etmiş ve bunların içinden birisine karşı (Demokrat Parti) rey izharında bulunmuştur. Ayrıca niçin rey verdiğinin açıklamasını da yapmıştır. Bugün (o gün) siyaset üstü bir tavır sergilemeye çalışan F. Gülen’in 1980 öncesi MSP ile çok yakın ilişkisi olmuştur. O dönemde MSP’nin gençlik kolları tarzında faaliyet gösteren M.T.T.B’nin (Milli Türk Talebe Birliği) tertiplediği konferanslarda, onların sloganlarıyla o harekete destek olmuştur. Böyle hareket etmesinde, F. Gülen’nin hizmetine maddeten destek veren partililerin etkisi olduğu sanılmaktadır. Yani Bediüzzaman’ın en çok tenkit ettiği, dini siyasete alet ettiği kabul edilen bir hareketin destekçisi gibi görülmüştür. Böyle bir hareket kendi tarzı olarak normal görülebilir. Ancak Risale-i Nur faaliyetinin tarzı bu değildir. Kendisi de bu şekildeki hareketin yanlışlığını farketmiş olmakla bu davranışlarından vazgeçmiş ve MSP tarafından dışlanmıştır. 6-En önemli farka gelince; Bediüzzaman Cumhuriyetçi, meşrutiyetçidir. Ancak Cumhuriyeti yanlış olarak uygulayan Mustafa Kemal’e karşı, ilmen ve fikren kesin tavrı vardır. Bu tavır Cumhuriyete karşı değil; Cumhuriyetin Atatürk dönemindeki şeklinedir. Eserlerinde; kendisine yapılan otuz senelik zulmün sebebini, ‘’M.Kemal’e dost olmaması’’ şeklinde açıklar. Ve ona niçin dost olmadığını da, üç madde içerisinde net ve açık bir şekilde beyan eder. (Emirdağ Lahikası: Cilt 1. Sayfa: 247) Resmi ideoloji ve Atatürkçülüğe karşı, fiilen değil ama fikren ve ilmen çok açık bir şekilde eleştirileri vardır. Bu gün Nur Talebeleri de, aynı prensipler çerçevesinde Risale-i Nur faaliyetini yürütmektedirler. F. Gülen’nin ise, bilhassa son zamanlarda (Konjoktüre göre) M. Kemal ve onun rejimi hakkındaki övgü ifade eden ve tezkiye anlamı taşıyan beyanları, Bediüzzaman’ın mesleki prensipleri ile büyük farklılık arzetmektedir. F. Gülen, pek çok il, ilçe ve yurt dışında tesis ettiği hizmet müesseselerine, resmi ideoloji tarafından bir zarar gelmemesi mülahazasıyla ve onları korumak gerekçesi ile böyle düşünmüş olabilir. Bu kendisi açısından doğru da olabilir. Ama Nurculukla, bu tarzın beraberliği yoktur. 7-Son yıllarda, F. Gülen’in hizmetinde bulunan kimseler tarafından ‘’Risale-i Nur artık devrini tamamladı, bu devir Hoca efendinin hizmet devridir’’ şeklinde ifadeler kullanılır olmuştur. Risale-i Nur hizmetini yürütenlerin böyle bir iddiayı kabullenmeleri mümkün değildir. Çünkü Risale-i Nurdaki prensip ve düsturlar, daima tazelik ve orijinalliğini muhafaza etmektedir. En azından, Nur talebelerine göre durum böyledir. Halbuki yukarıdaki ifadeler, F. Gülen Hizmetinin Risale-i Nur hizmetinin devamı olmaktan ziyade, Ona ALTERNATİF olarak takdim edilen bir tarz olarak görülmektedir. Yazı serinize başlık olarak seçtiğiniz; ‘’Bediüzzaman Said Nursi’den Fetullah Hocaya Nurculuk Hareketi’’ şeklindeki logo da, sizin bu konuyu bu şekilde algıladığınızı göstermektedir. Özet olarak, F. Gülen Risaleleri okumuş, istifade etmiş bir kimsedir. Açtığı medreselerde de Risaleler kısmen okunmaktadır. Ancak, Risalelerin tarzı ve metodunu anlatan Lahika mektupları okunmamaktadır ve uygulanmamaktadır. Kendisi de vaaz ve kasetlerinde zaten Risale-i Nur hizmetini işlememektedir. Çünkü hizmet tarzı farklıdır. (Zaman gösterdi ki gaye ve maksadı da farklıdır.) Hele hele ‘’Nurcu Lider‘’ olarak takdim edilmesi bize göre hatalıdır. Çünkü, Nurculukta liderlik yoktur. Bu ifadeyi en azından kendisinin düzeltmesi gerekir. Öte yandan yazı dizinize başlık olarak seçtiğiniz ‘’Bediüzzaman’dan Fetullah Hocaya’’ logosu da yanlıştır. Bunun yerine; Nurculuğu ayrı; F. Gülen’i de ayrı bir yazı serisi olarak ele almanız daha objektif ve gerçekçi olurdu. Zira bu şekildeki takdim, Nur camiasında hayal kırıklığı meydana getirmiş, yazı dizisinin objektifliğine de gölge düşürmüştür. Öyle sanıyorum ki, yazı serisinin bu şekilde takdim edilmesine, Bediüzzaman’ın bizzat yakın talebeleri de gereken cevabı vereceklerdir. Yanlış anlamaları önlemek için bu açıklamayı neşretmeniz bizleri memnun edecektir. BURSA ULU CAMİ ESKİ İMAMI Halen Gonca Gençlik Camii Görevlisi MEHMET ERDOĞAN AHLEN/ ALMANYA Tarih: 1995 MEHMET ERDOĞAN, 04.10.2016, Risale Haber Kaynak: 22 yıl öncesinden FETÖ değerlendirmesi - Mehmet ERDOĞAN [h=1][/h] Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.