Adem Posted April 29, 2005 Share Posted April 29, 2005 KUR’ÂN-I KERÎM’DE GEÇEN "kalplerinde hastalýk bulunanlar" ifadesi gösteriyor ki, kalpler için bir hastalýk ve bunun kaçýnýlmaz sonucu olarak da saðlýk ve sýhhat söz konusudur. Çünkü saðlýk ve hastalýk birbirine karþýt iki olgudur. Bunlardan biri, ancak öbürünün bulunabilme imkâný söz konusu olduðu bir yerde gerçekleþebilir. Görme ve kör olma gibi. Örneðin bir duvar için hastalýktan söz edilmez. Çünkü onun saðlýk ve sýhhate kavuþmasý gibi bir durum yoktur. Yüce Allah'ýn kitabýnýn çeþitli yerlerinde kalplerin hastalýðýndan söz ettiði durumlarda, bu kalplerin hâllerinden ve etkilerinden söz eder ki bunlar, söz konusu kalplerin fýtratýn dosdoðru çizgisinden saptýklarýný, normal davranýþlarýn dýþýna çýktýklarýný ve dosdoðru yoldan uzaklaþtýklarýný gösterirler. Sözgelimi yüce Allah þöyle buyuruyor: "Münafýklar ve kalplerinde hastalýk bulunan kimseler, 'Allah ve Resulü bize sadece boþ vaatlerde bulundu' diyorlardý." (Ahzâb, 12) "Münafýklar ve kalplerinde hastalýk bulunanlar, 'Bunlarý dinleri aldatmýþ' diyorlardý." (Enfâl, 49) "Þeytanýn attýðýný, kalplerinde hastalýk olanlar ve kalpleri katýlaþanlar için bir imtihan yapsýn." (Hac, 3) Bu konuda örnek gösterilebilecek birçok ayet vardýr. Özetleyecek olursak; kalbin hasta olmasý, onun bir tür kuþku ve tatminsizliðe müptela olmasý anlamýna gelir. Bu kuþku, Allah'a inanma ve O’nun ayetleriyle tatmin bulmayý böyle bir kalp için bulanýk ve karanlýk bir duruma düþürür. Açýkçasý bunun adý, imana þirkin karýþtýrýlmasýdýr. Dolayýsýyla böyle bir kalp için Allah'ý ve ayetlerini inkâr etme durumuyla örtüþen durumlar gerçekleþir. Pratik eylem aþamasýnda, böyle bir kalbe sahip olan insandan, Allah'ý ve ayetlerini inkâr etme durumuyla örtüþen davranýþlar sâdýr olur. Buna karþýlýk, kalbin saðlýklý olmasý da, onun fýtratýn çizgisi üzere kalýcý olmasýný, dosdoðru yol üzere bulunmasýný ifade eder. Bunun sonucunda Allah'ý, her türlü þirk unsurundan arýnmýþ bir þekilde birler, her þeyden soyutlanarak sýrf O'na güvenip dayanýr, insan arzusunun, hevâ ve hevesinin ilgili olduðu her türlü zevki ve keyfi bir kenara býrakýr, elinin tersiyle iter. Yüce Allah bu hususta þöyle buyuruyor: "O gün ki, ne mal, ne de oðullar yarar vermez. Ancak Allah'a saðlam ve temiz kalp getiren yarar görür." (Þuarâ, 87-89) Buradan da anlýyoruz ki, kalplerinde hastalýk bulunanlar, münafýklardan ayrý bir grupturlar. Nitekim Kur'ân'da da onlardan iki ayrý grup olarak söz edilir: "Münafýklar ve kalplerinde hastalýk bulunanlar..." diye. Birçok yerde geçen bu ifade, onlarýn iki ayrý grup olduðuna yönelik iþaret içermiyor deðildir. Çünkü münafýklar, dilleriyle inandýk diyen, ama kalpleri inanmayan kimselerdir. Salt küfür kalbin ölü olduðunu gösterir, hasta olduðunu deðil. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmuþtur: "Ölü iken kendisini dirilttiðimiz ve kendisine insanlar arasýnda yürüyebileceði bir ýþýk verdiðimiz kimse..." (En'âm, 122) "Ancak iþitenler çaðrýya gelir; ölülere gelince, Allah onlarý diriltir." (En'âm, 36) Bundan da anlaþýlýyor ki, Kur'ân literatüründe "kalp hastalýðý" Allah ve ayetleri baðlamýnda insanýn kavrayýþýný bürüyen kuþku anlamýný ifade eder. Böylesi bir kuþkunun etkisi altýna giren bir kalp, dinsel inanca saðlam bir þekilde baðlý kalýp dinginliðe ulaþamaz, bu kuþkunun komplekslerinden kurtulamaz. Buna göre, anlamýn doðasýný esas alacak olursak, kalplerinde hastalýk bulunanlar, zayýf imanlý kimselerdir. Bunlar her çaðýrana kulak verir, her rüzgarýn önünde sürüklenirler. Ancak, münafýklardan farklýdýrlar. Münafýklar açýktan mümin olduklarýný söyler, buna karþýn içlerinde salt küfrü gizlerler. Bunu yaparken de amaçlarý dünyevî çýkarlarýný korumaktýr. Dýþ görünümleriyle müminlerden, iç dünyalarýyla da kâfirlerden yararlanmaya çalýþýrlar. Evet, Kur'ân-ý Kerim'de, kalplerinde hastalýk bulunanlar için de "münafýklar" niteliðinin kullanýldýðýný görüyoruz. Bu, onlarýn iç dünyalarýnýn da týpký münafýklar gibi iman letafetinden yoksun olduðunu vurgulamaya dönük bir analizdir. Bu ise, içinde iman bulunmadýðý hâlde mümin gibi görünenlere iliþkin olarak kullanýlan "kalplerinde hastalýk bulunanlar" niteliðinden ayrýdýr. Aþaðýdaki ayeti buna örnek gösterebiliriz: "Münafýklara, kendileri için acý bir azap olduðunu müjdele! Onlar müminleri býrakýp kâfirleri dost edinirler. Onlarýn yanýnda mý izzet (güç ve þeref) arýyorlar? Doðrusu izzet bütünüyle Allah'ýndýr. O, kitapta size þöyle indirmiþtir ki: Allah'ýn ayetlerinin inkâr edildiðini yahut alaya alýndýðýný iþittiðinizde, bundan baþka bir söze geçinceye kadar kâfirlerle bir arada oturmayýn; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Doðrusu Allah, münafýklarýn ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacaktýr." (Nisâ, 138-140) Bakara suresinde yer alan, "Ýnsanlardan öyleleri vardýr ki, inanmadýklarý hâlde 'Allah'a ve ahiret gününe inandýk' derler... Onlarýn kalplerinde hastalýk vardýr. Allah da hastalýklarýný artýrdý... Onlara, 'Ýnsanlarýn inandýklarý gibi siz de inanýn.' dense, o beyinsizlerin inandýklarý gibi inanýr mýyýz derler..." (Bakara, 8-20) ayetlere gelince; burada, onlarýn kalplerinin haktan þüphe ederek sonunda hakký inkâra kadar vardýðý anlatýlýyor. Bunlar, baþlangýçta kalplerinde hastalýk bulunan kimselerdi. Çünkü henüz tam olarak inanmadýklarý hâlde, yalan söyleyerek iman ettiklerini ileri sürmüþlerdi. Oysa baþlangýçta kuþku içindeydiler. Allah da hastalýklarýný artýrdý. Böylece hakký inkâr etmelerinden ve alaya almalarýndan dolayý helâk olup gittiler. Yüce Allah, kalp hastalýðýnýn fiziki bir hastalýk gibi arttýðýndan ve hatta süreðenleþerek kiþiyi helâke sürüklediðinden söz ediyor. Bunun nedeni de, hastalýðý esnasýnda, hasta olan insanýn doðasýný bozacak günahlarla hastalýða sürekli katkýda bulunmasýdýr. Bu hususta yüce Allah þöyle buyurmuþtur: "Onlarýn kalplerinde hastalýk vardýr. Allah da hastalýklarýný artýrmýþtýr." (Bakara, 10) Yüce Allah bir diðer ayette de þöyle buyurmuþtur: "Ne zaman bir sure indirilse... Fakat yüreklerinde hastalýk olanlara gelince bu, onlarýn pisliklerine pislik katar. Ve onlar kâfir olarak ölürler. Kendilerinin her yýl bir iki defa sýnandýklarýný görmüyorlar mý? Yine de tövbe etmiyor, öðüt almýyorlar." (Tevbe, 124-126) Bir diðer yerde—genel bir açýklama niteliðinde—þöyle buyuruyor: "Sonra kötülük edenlerin sonu çok kötü oldu. Çünkü Allah'ýn ayetlerini yalanladýlar. Ve onlarla alay ediyorlardý." (Rûm, 10) Daha sonra yüce Allah, kendisine yönelik imanýn, bu hastalýðýn tedavisi olduðunu açýklýyor ve—genel bir duyuru olarak—þöyle buyuruyor: "Ýmanlarýndan dolayý Rabb’leri onlarý hidayete erdirir." (Yûnus, 9) Konuyla ilgili olarak bir baþka ayette de þöyle buyuruyor: "Güzel söz O'na çýkar, iyi amel de onu yükseltir." (Fâtýr, 10) Þu hâlde, kalbinde hastalýk bulunan kimse, eðer bu hastalýktan kurtulmak istiyorsa, Allah'a tövbe etsin ki bu, O'na iman etmek demektir. Salih düþüncelerle ve salih amellerle düþünüp öðüt almaya çalýþsýn. Nitekim yukarýda yer verdiðimiz ayetlerin birinde bu husus vurgulanmýþtýr: "Yine de tövbe etmiyor, öðüt almýyorlar." (Tevbe, 126) Bu konuyla ilgili en kapsamlý açýklamayý ise, þu ayet içermektedir: "Ey inananlar! Müminleri býrakýp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah'a aleyhinizde apaçýk bir delil mi vermek istiyorsunuz? Þüphe yok ki münafýklar, ateþin en alt tabakasýndadýrlar. Artýk onlara asla bir yardýmcý bulamazsýn. Ancak tövbe edenler, durumlarýný düzeltenler, Allah'a sýmsýký sarýlanlar ve dinlerini sýrf Allah için yapanlar baþka. Ýþte onlar (gerçek) müminlerle beraberdirler; Allah da yakýnda müminlere büyük bir mükâfat verecektir." (Nisâ, 144-146) Ki, daha önce, ayetlerde sözü edilen Allah'a dönmekten maksadýn, O'na inanmak, bu iman üzere dosdoðru hareket etmek, kitap ve sünnet doðrultusunda hareket etmek ve ihlâs yani tevhid inancýna hiçbir þirk þaibesini karýþtýrmamak olduðunu belirtmiþtik... Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Guest Posted April 29, 2005 Share Posted April 29, 2005 @ Adem "yani tevhid inancýna hiçbir þirk þaibesini karýþtýrmamak olduðunu belirtmiþtik..." bu üstüki yazdigini daha net bir sekilde acikliya bilirmisin? Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Adem Posted April 30, 2005 Author Share Posted April 30, 2005 @Kirdag Bu yazi bana ait degil, Mahmut Celal Özmen in bir yazisi. Ama anladigim kadariyla sunu kastediyor olabilir: Yazida zaten Iman edenlerde olabilecek cesitli kalbi manevi hastaliklardan bahsediyor. Iman etmek ayridir o imanin insanin tüm davranislarina yansimasi ayri birseydir. Üstad hazretlerinin müthis bir saptamasi vardir: "Iman tevhidi, tevhid tevekkülü tevekkül de Saadeti dareyni iktiza eder." yani iman eden tevhidi yasamali, tevhidi yasayan Allaha her isinde tevekkül etmeli yani her isin Ondan kaynaklandigini bilmeli, dünya isleri onun Allahla baglantisina engel olmamalidir. Bu sirra eren mümin ise her iki cihanda mutlu ve aziz olur. Iman eden tüm kainata meydan okuyabilir diye bir söz vardir. Bu aslinda bir ufuktur,bir hedeftir ve HAKIKI imanin verebilecegi bir güctür. Ama tüm müminler böyle degildir. Yani Imami Rabbani ile biz ayni degiliz, Hz.Ömer in imani ve ameli ile benimkisi nasilbir tutulabilir. oysaki ikiside iman ediyor. Hakiki tevhid demek Allahin kainattaki isimlerini ve sifatlarini görebilmek anlayabilmek ve kainata o pencereden bakmak demektir. Böyle bir insan mesela, hasta oldugunda üzülmez! Memnun olur cünkü hastalik Allahin Safii isminin bir tecellisidir. Yine hastalikla insan Allaha dua edip Rahman ve Rahim ismine mazhar olmayi yine Allahin Kudretine itimat etmeye vesile bulmus olur. O yüzden Allah dostlari hersey yolunda oldugu zaman üzülürlermis cünkü onlar kendi acizliklerini anlayip herseyehükmeden Allahin sonsuz kudretini anlamayi diliyorlardi. Ama bizler mesela hasta oldugumuzda bu hakikati hakkalyakin derecesinde anlamayabiliyoruz. Hastaliga takilip farkinda olmadan sikayet edebiliyoruz. Bu ise Allahin aslinda tevhid sirrina aykiri bir durumdur. Cünkü bana aci veren hastalik degil hastaligi vesile yapan Allahtir ve bunu anlayan "kahrin da hos lutfun da" sirrina ere. Mesela insan Cenabi Hakkin Hakim ismini anlayip yasasa ama Rezzak ismini anlamasa Tevhide tam riayet etmis olmaz ve bu bir manada Allahin yaninda Paraya yada Rizki da farkinda olmadan mabud yapmis olur. Bu gizli sirktir cünkü Allah herkesin rizkini Rezzak ismiyle teminat altina almistir ama bize de düsen Tevekkül etmektir. Elimizden geleni yapmak sikayet etmeden üzülmeden (mutlu olarak) ve Ona dua edip neticede sonucu sadece ondan beklemektir. Bu konuyu Üstadin su önemli sözüyle bitirmek istiyorum: "Katiyyen bil ki: Hilkatin(yaratilmanin) en yuksek gayesi(amaci) ve fitratin(insan dogasinin) en yuce neticesi "Iman-i Billah"tir(Allaha iman). Ve insaniyetin(insanligin) en ali(yüksek) mertebesi ve beseriyetin(insnlarin) en buyuk makami, "Iman-i Billah" icindeki "Marifetullah"(Allahi isimlerile bilmek) tir. Cin ve insin(cin veinsanlarin) en parlak saadeti ve en tatli nimeti, o marifetullah icindeki "Muhabbetullah"(Allahi tanidiktan sonra sevmektir). Ve ruh-u beser(insan ruhu) icin en halis(saf) surur(rahat huzur) ve kalb-insan(insan kalbi) icin en safi sevinc o muhabetullah icindeki "Lezzeti-i Ruhaniyye"(manevi lezzet) dir." Selamlar Adem Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.