Webmaster Posted July 15, 2010 Share Posted July 15, 2010 Bir Gün Mutlaka Anlayacaklar Hocaefendiyi “Bir kýsým medya kuruluþlarý da maþa olarak kullanýldý. Ücretli kalemlere görevler verildi. Korkunç bir cephe oluþturuldu".Hedef Gülen... Bediüzzaman Hazretleri Tarihçe-i Hayatýnda, “Barla'nýn bir mahallesi olan Bedre'de ve Barla'nýn bir daðýnda bir iki gece kalmaklýðýma müsaade etmemiþler. Ýþittim ki: 'Said elli bin nefer kuvvetindedir; onun için serbest býrakmýyoruz.' demiþler” diyor. Bu bir vehim, büyük bir korku sonucu söylenmiþ sözdür. Bu vehmi onlarda doðuran, Üstad Hazretlerinin yiðit tavrýdýr. Rus Prensinin önünde ayaða kalkmadýðý için idama mahkum edilen ve sonra Prens tarafýndan ayaða kalkmama gerekçesi öðrenilince idamýndan vazgeçilen Bediüzzaman, Otuz Bir Mart hadisesinde de kendisini yargýlayan hâkimler karþýsýnda ayný pervasýzlýðý gösteren Bediüzzaman, kendisini suçsuz bulup serbest býrakan heyete iþittirerek, “zalimler için yaþasýn cehennem!” diyerek geçip giden Bediüzzaman, onlara göre ya bir delidir, ya da büyük bir devlete sýrtýný dayamýþ bir ajandýr. Onun bir büyük inanç eri, bir büyük Veli olduðuna hiç akýllarý ermedi, eremezdi de. Bediüzzaman, o gafiller için: “Ey bedbaht ehl-i dünya! Bütün kuvvetinizle dünyaya çalýþtýðýnýz halde, neden dünyanýn iþini dahi bilmiyorsunuz, dîvane gibi hükmediyorsunuz? Eðer korkunuz þahsýmdan ise, elli bin nefer deðil, belki bir nefer, elli defa benden ziyade iþler görebilir. Yani, odamýn kapýsýnda durup, bana "Çýkmayacaksýn!" diyebilir. Eðer korkunuz mesleðimden ve Kur'ana ait dellallýðýmdan ve kuvve-i maneviye-i îmaniyeden ise, elli bin nefer deðil, yanlýþsýnýz, meslek îtibarýyla elli milyon kuvvetindeyim; haberiniz olsun!” dedi, ama yine anlamadýlar, yine anlamadýlar! Evet, Said-i Kürdi bir Ýngiliz ajanýdýr, dediler. Ýngilizler hesabýna çalýþýr. Ýngilizler ona doðuda bir Kürt devleti kurduracak, Devletin anayasasý da Risale-i Nur olacak, dediler. Bu korkunç iddialarýný da þeytânî bir teville þöyle izah ettiler: Risale-i Nur Külliyatýndaki NUR, Milliyetçi Kürt Cumhuriyeti'nin rumuzu, yani sembolüdür. Yani, “N.U.R”, (National Urartu Republic=Milliyetçi Kürt Cumhuriyeti) demektir, dediler. Bunlarý 1970 ve 1980 olaylarýnda çok kullandýlar, gençleri Nurculuktan korumak için. Sezai Karakoç Bey için de 1943'te Þamda Miþel Eflak ve Salah El-Bitar tarafýndan kurulan Baas Partisi'nin Türkiye'deki koludur, dediler. Sezai Karakoç, Diriliþ Dergisi çýkarýyor ya, o partilerin adý da Ba's yani diriliþ ya, öyle ise Sezai Karakoç da Ba'sçýdýr. (Ne mantýk ama!..) Bu marazî veya þeytani mantýk hep bölmek, parçalamak için çalýþtý. Hâlâ da çalýþmaya devam ediyor. Ama çoðu zaman hayýrlara da yol açýyor. Benim Bediüzzaman Hazretlerini daha iyi tanýmam, bu yakýþtýrmalarý dinlememden sonra oldu. Nasýl bir ajanmýþ, hele bir öðreneyim, diye bütün Risale-i Nur Külliyatýný edinip okudum. Netice, büyük bir hayranlýk ve teslimiyet oldu. Sezai Karakoç'u zaten tanýyor, okuyordum. Hakkýnda söylenenlere gülüp geçtim. Bu sözlere inanan aldatýlmýþ inançlý kardeþlerimden de tövbe edip af dilemelerini istemekten baþka elimden bir þey gelmezdi. Uzun zamandan beridir bir baþka hedef de Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi'dir. Bu güzel insan için de akla hayale gelmedik þeyler söylendi ve söylenmeye devam ediliyor. Ne Amerikancýlýðý, ne Ýrancýlýðý, ne Suudculuðu kaldý. Takmadýk kulp býrakmadýlar. Özellikle ordu ve bürokrat zümre içinde bu yalanlar, iftiralar tutturulmaya gayret edildi. Bir kýsým medya kuruluþlarý da maþa olarak kullanýldý. Ücretli kalemlere görevler verildi. Korkunç bir cephe oluþturuldu. Kapkara bir cephe: Kara kalemler, kapkara aðýzlar, karanlýk kafalar, zift dolu bakýþlar, katran kutusu kalpler, kopra kafalý diller, neler neler demediler. Kabilden bu yana en kabiliyetli, þeytan çýkýþlý en ehliyetli, iblis diplomalý en yetkili zümre bu zümredir her halde. Uydurduklarýna kendileri de inandýlar. Týpký cahiliye döneminde uydurduklarý putlara tapan zavallýlar gibi. Habil'in huyu suyu güzel, heybetli, hilim ehli, Hak boyalý, hakikat mühürlü havarilerine, hak boyalý torunlarýna gelince, onlar hep güzel gördüler, güzel düþündüler. Yalana, iftiraya yanaþmadýlar. Yollarýnca yürüdüler. Allah'ýn fethi için, yani açýlmasý gereken kalblerin, kafalarýn, gönüllerin, yollarýn, kapýlarýn iyiye, güzele, doðruya açýlmasý için çalýþtýlar. Ýlme, irfana, sanata önem verdiler. Bütün bu yolculukta Hz. Muhammed aleyhisselamý kýlavuz, Allah rýzasýný da hedef bildiler. Bu kutlu kervanda Fethullah Gülen Hocaefendi de haritacýlýk yaptý. Habil kutbunun önüne bir insanlýk haritasý koydu. Apaydýnlýk, pýrýl pýrýl bir sevda, bir medeniyet haritasý. Ýnsan olmanýn, insanca yaþamanýn inþaatýný baþlatan bir yol ve yerleþim haritasý. Cehalete karþý ilim, yoksulluða karþý sanat ve irfan, parça parça edilerek sömürülmek istenen insanlýk felaketine karþý þerefli bir ittifak, daðýlmaz bir birlik haritasý koydu. Bu yolda önce kendisi yürüdü. Yürüyüþ büyüdü. Yunus Emre'nin deyiþiyle, dirfilli pýnar idi, derildi ýrmak oldu; coþtu denize vardý, taþtý elhamdülillah. Sýza sýza göl oldu, az çoklardan bol oldu. Bu kutlu harita, dünyaya aþkla, merhametle, sabýr ve hizmetle çiziliyor. Allah'ýn izniyle bunlarý silmeye hiçbir güç kabil olmayacaktýr. Habil, yoluna devam edecektir. Bu haritanýn malzemesi nereden geliyor? Henüz dört iþlem mantýðýnýn ötesine geçemeyen sýð bir kafanýn, düz bir anlayýþýn nice soyut cebir problemlerine akýl erdirmesi mümkün mü? Mide dairesinin ötesinde insanî hiç bir konu tanýmayan böyle acýnasý bir zihnî yapýya, aklî, kalbî, rûhî, insânî bir meseleyi anlatmak kolay mý? Ömründe sadece su deðirmeni görmüþ birisinin yolu bir gün bir yel deðirmenine uðrar. Deðirmenin kapýsýnda un çuvallarýný gören adam, yahu bu deðirmenin suyu nerden geliyor, diye sorunca, ona bunun bir su deðirmeni olmadýðýný, suyla deðil, rüzgârla çalýþan yel deðirmeni olduðunu anlatýrlar. Tamam, anladým anladým da, bu deðirmenin suyu nereden geliyor, diye, tekrar sorar. Evet, o, dar, belli kalýplara þartlanmýþ kara mantýklý kafa soruyor: bu haritanýn malzemesi nereden geliyor? Mevlâ kaynaklý, Yunus oymaklý dereden geliyor. Ýbrahim bereketli, Ýsa þefkatli örfâneden geliyor. Anadolu'da yuvalanmýþ, millet ruhunda mayalanmýþ imandan geliyor. Bunu o kâbil mantýk yine anlamaz. Yine de sorar: Bu deðirmenin suyu nereden geliyor? O güzel insan, merhamet ve þefkat ehli gönül, sabýrla, býkmadan, usanmadan cevap veriyor: Ýstiklâl harbinde nereden geliyor idiyse, oradan geliyor. Bütün dünya anladý da bizimkiler hâlâ anlamadýlar. Bir gün, bir Abant'ta anlayacaklar, mutlaka anlayacaklar, ama nerede, kaçýncý Abant'ta? MEHMET DOÐAN - YENÝÞAFAK, 21.6.2009 Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.