Jump to content
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Recommended Posts

Ýsrail-Filistin hakkýnda on yanlýþ düþünce

 

Amerikalý baðýmsýz gazetesi Jeremy R. Hammond, Foreign Policy Journal'da yayýmladýðý "Ýsrail-Filistin Çatýþmasýna Ýliþkin En Yaygýn On Yanlýþ Düþünce" adlý makalesinde þunlara yer verdi;

 

1. Düþünce: Yahudiler ve Araplar bölgede her zaman çatýþma içinde olmuþlardýr.

 

Gerçi Araplar Ýsrail devleti kurulmadan önce Filistin’de çoðunluðu oluþturuyorlardý ama her zaman bir Yahudi nüfusu da vardý. Çoðu zaman Yahudi Filistinliler Arap komþularýyla iyi geçindiler. Bu durum Siyonist hareketin baþlamasýyla deðiþti, çünkü Siyonistler Filistinlilerin kendi geleceðini belirleme hakkýný reddettiler ve Araplarýn çoðunluðu oluþturduðu ve topraklarýn çoðuna sahip olduðu bölgede bir “Yahudi Devleti” kurmak için Filistin’in kendilerine ait olmasýný istediler.

 

Sözgelimi, 47 Yahudinin ve 48 Arabýn ölmesiyle sonuçlanan 1921’de Jaffa’daki bir dizi isyandan sonra iþgalci Ýngilizler bir soruþturma komisyonu kurdular. Bu komisyon “ülkeye özgü ýrksal veya dinsel bir anti-Semitizm olmadýðý” bulgusunu kaydetti. Doðrusu, Araplarýn Yahudi topluluklarýna saldýrmalarýnýn nedeni, Siyonistlerin ülkeyi ele geçirmeye yönelik açýk beyanatlarýnýn Araplarda yarattýðý endiþeydi.

 

1929’da patlak veren yeni bir büyük þiddet olayýndan sonra Ýngiliz Shaw Komisyonu raporu þu tespitte bulundu: “10 yýldan az bir süre boyunca Araplar Yahudilere yönelik üç tane ciddi saldýrýda bulundu. Bu saldýrýlarýn ilkinden önceki seksen yýl boyunca benzeri bir þiddet olayýna hiç rastlanmadý.” Ortaya çýkan çatýþmanýn tüm taraflarýnýn temsilcileri, 1.Dünya Savaþý’ndan önce “Yahudiler ile Araplarýn dostluk içinde olmasa bile en azýndan hoþgörü içinde yan yana yaþadýklarýný ve bu komþuluðun günümüzde Filistin’de tamamen yitirildiðini” komisyona bildirdiler. Sorun, “günümüzde Filistin’in Arap halkýnýn temsili hükümet talebi çevresinde kenetlenmiþ olmasý” ama bu haklarýnýn Siyonistler ve onlarýn Ýngiliz destekçileri tarafýndan kabul edilmemesidir.

 

Ayný þekilde 1930 tarihli Ýngiliz Hope-Simpson raporunun kaydettiðine göre, Filistin’deki Siyonist olmayan Yahudi topluluklarý Arap komþularýyla dostane yaþadýlar. Ayný rapor, “Bir Yahudi evinin verandasýnda oturmuþ bir Arabý görmek oldukça yaygýn bir hadiseydi. Oysa durum Siyonist kolonilerde tamamen farklýdýr” diye bildiriyor.

 

2. Düþünce: Birleþmiþ Milletler Ýsrail’i Yarattý.

 

Ýngilizler politikalarýnýn yol açtýðý istikrarsýz ortamdan elini eteðini çekmek ve Filistin’den çýkmak istediðinde Birleþmiþ Milletler araya girdi. Ýngilizler bu amaçlarýna ulaþabilmek için BM’nin meseleye el atmasýný istediler.

 

Sonuçta, meseleyi incelemek ve çatýþmanýn nasýl sona erdirileceði konusunda öneride bulunmak için bir BM Filistin Özel Komisyonu (UNSCOP) kuruldu. UNSCOP hiçbir Arap ülkesinden temsilci barýndýrmýyordu ve sonunda Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkýný apaçýk reddeden bir rapor yayýnladý. Çatýþmaya demokratik bir çözüm getirmeyi reddeden UNSCOP, bunun yerine Filistin’in biri Arap diðeri de Yahudi olmak üzere iki devlete bölünmesini önerdi.

 

BM Genel Kurulu 181 nolu kararýyla UNSCOP’un raporunu onayladý. Bu kararýn Filistin’i “taksim ettiði” veya Ýsrail devletinin varlýðýný sonradan ilan etmeleri için Siyonist liderlere yasal bir dayanak sunduðu ya da buna benzer savlar sýk sýk ileri sürülür. Ne var ki bu tür iddialarýn hepsi kesinlikle yanlýþtýr.

 

181 nolu karar UNSCOP’un raporunu ve sonuçlarýný sadece tavsiye niteliðinde onaylamýþtý. Filistin’in resmi olarak taksim edilebilmesi için bu tavsiyenin hem Yahudiler hem de Araplar tarafýndan kabul edilmiþ olmasýnýn –ki öyle olmadý- gerektiðini söylemeye bile gerek yoktur.

 

Dahasý, Genel Kurul kararlarýnýn yasal baðlayýcýlýktan yoksun olduðu bilinmektedir, sadece Güvenlik Konseyi’nin kararlarý böyle bir baðlayýcýlýða sahiptir. Üstelik BM’nin bir topraðý bir halktan alýp baþka bir halka verme yetkisi olamazdý ve Filistin her halükârda böyle bir taksim amacý güden karar karþýsýnda hükümsüz kalýrdý.

 

3. Düþünce: Araplar 1947’de kendi devletlerine sahip olma fýrsatýný kaçýrdýlar.

 

BM’nin Filistin’i taksim etme tavsiyesi Araplar tarafýndan reddedildi. Günümüzde çoðu yorumcu bu reddiyeyi Araplarýn kendi devletlerine sahip olma “fýrsatýný” kaçýrmasý olarak deðerlendiriyor. Fakat bunu Araplar için bir “fýrsat” diye nitelemek açýkçasý saçmadýr. Taksim planý hiçbir surette Araplar için bir “fýrsat” deðildi.

 

Öncelikle, daha önce de belirttiðimiz gibi, o zamanlar Araplar Filistin’de büyük bir çoðunluktu ve Yahudiler Avrupa’dan gelen Yahudi göçmen akýný sayesinde nüfusun yaklaþýk üçte birini oluþturuyorlardý (1922’de Ýngilizlerin yaptýðý bir nüfus sayýmýna göreyse Yahudiler nüfusun yalnýzca yaklaþýk %11’ini temsil ediyorlardý).

 

Ayrýca, 1945 yýlýna ait toprak sahipliði istatistikleri, Araplarýn Filistin’in her kentinde Yahudilerden daha fazla topraða sahip olduðunu gösteriyordu. Sözgelimi Jaffa kentinde Araplar topraðýn %47’sine sahipken, Yahudiler %39’una sahipti ve Jaffa Yahudilerin en fazla toprak sahibi olduðu kent diye göklere çýkarýlýyordu. Diðer kentlerde Araplar daha da fazla oranlarda topraða sahiptiler. Örneðin, ta diðer uçta, Ramallah’ta Araplar topraðýn %99’una sahiptiler. Tüm Filistin’deyse Araplar topraðýn %85’ine sahipken Yahudiler %7’den bile daha azýna sahiptiler ve bu durum Ýsrail kurulana deðin deðiþmedi.

 

Ne var ki bu gerçeklere raðmen BM’nin taksim teklifi, Filistin topraðýnýn yarýsýndan fazlasýný “Yahudi Devleti” için Siyonistlere verilmesini öngörüyordu. Hakikat þu ki hiçbir Araptan böylesine haksýz bir öneriyi kabul etmesi mantýken beklenemezdi. Günümüzün siyasi yorumcularýnýn, Araplarýn kendi topraklarýnýn ellerinden alýnmasý önerisini –onlarýn kendi kaderini tayin etme haklarýnýn apaçýk inkârýna dayanan- geri çevirmelerini, “fýrsatý kaçýrmak” diye deðerlendirmeleri, ya meselenin kökenleri konusundaki þaþýrtýcý bir cehaleti veya meselenin tarihine dürüstçe bakma konusundaki isteksizliði yansýtmaktadýr.

 

Taksim planýnýn pekçok Siyonist lider tarafýndan da reddedildiðini vurgulamalýyýz. David Ben-Gurion gibi söz konusu planý savunanlarýn fikri þuydu: Bu plan bir “Yahudi Devleti” –sonradan askeri güçle nihayet baþarýlacak bir þey- için tüm Filistin’i ele geçirme amaçlarýna yönelik pragmatik bir adým olacaktý.

 

Sözgelimi yýllar önce taksim fikri ilk kez öne sürüldüðünde, Ben-Gurion þunu yazmýþtý: “Bir devlet kurmanýn neticesinde azametli bir güç olduktan sonra bizler taksimi kaldýrýp tüm Filistin’e yayýlmalýyýz.” Ben-Gurion’a göre, “tüm Filistin’e yayýlma zeminini hazýrlamak için” taksim kabul edilmeliydi. Ondan sonra eðer Araplar “gerektiðinde makineli tüfekler kullanýlarak” boyun eðdirilmezse Yahudi Devleti “düzeni korumak zorunda kalacaktý”.

 

4. Düþünce: Ýsrail “varolma hakkýna” sahiptir.

 

Ayný þekilde Ýsraillilerden de bir Filistin devletininin “varolma hakkýný” tanýmalarý istenmediði sürece Filistinlilerden Israil’in “varolma hakkýný” tanýmalarýný istemek ve hususen Ýsrail için “varolma hakkýna” sahiptir ifadesini kullanmak yol gösterici ve meþru deðildir.

 

Ülkelerin haklarý yoktur, halklarýn haklarý vardýr. Tartýþmanýn doðru zemini tüm halklarýn kendi kaderini tayin etme hakkýnýn teslim edilmesidir. Meseleye bu açýdan bakýldýðýnda doðru zeminimiz temel bir tespite dayanýyor: Araplar “varolma hakkýný” Yahudilere çok görmemektedir, asýl Yahudiler bu hakký Araplara çok görmektedir. Ýsrail’in “varolma hakký” terminolojisi sýk sýk bu gerçeði örtmek için kullanýlmaktadýr.

 

Daha önce de belirttiðimiz gibi, Ýsrail devletini BM kurmadý. 14 Mayýs 1948’de Siyonist liderler tek taraflý ve yasal yetkiden yoksun olarak, üstelik yeni devletin sýnýrlarýný belirtmeden Ýsrail’in varlýðýný ilan ettiklerinde Ýsrail devleti varlýk sahasýna çýkmýþ oldu. Bir çýrpýda Siyonistler Araplarýn, artýk kendi topraklarýnýn sahibi olmadýklarýný, artýk o topraklarýn kendilerine ait olduðunu beyan ettiler. Birdenbire Siyonistler Filistin’in Arap çoðunluðunun artýk yeni “Yahudi Devleti” içinde ikinci sýnýf vatandaþlar olduðunu ilan ettiler.

 

Tabii bu geliþmeyi pasif bir þekilde kabullenmeye yanaþmayan komþu Arap ülkeler, Filistin’in çoðunluðunu oluþturan sakinlere karþý bu vahim adaletsizliði önlemek için Siyonist rejime karþý savaþ ilan ettiler.

 

Siyonistlerin Ýsrail’in bir parçasý olarak hak iddia ettiklerin topraklarýn çoðunun Siyonistlerin deðil de Araplarýn hakký olduðunu vurgulamalýyýz. Dolayýsýyla ana akým yorumlarda sýkça dile getirildiði gibi, bu savaþ Arap devletlerinin Ýsrail’e karþý yürüttüðü bir saldýrý eylemi deðildir. Doðrusu, Araplar kendi topraklarýný Siyonistlerin gayri meþru þekilde haksýzca ele geçirmelerini önlemek ve kendi haklarýný savunmak için harekete geçmiþlerdi; aksi halde Arap nüfusu haklarýndan yoksun kalacaktý. Asýl saldýrý eylemi, Siyonist liderlerin Ýsrail’in varlýðýný tek taraflý ilan etmeleri ve gerek bu ilandan önce gerekse sonra amaçlarýný hayata geçirmek için þiddet kullanmalarýydý.

 

Savaþýn seyri boyunca Ýsrail etnik temizlik politikasý yürüttü. 700.000 Arap Filistinli ya evinden zoraki çýkartýldý veya yeniden katliam olur korkusuyla kaçtý. Nitekim Siyonist deklarasyondan hemen sonra Deir Yassin köyünde bir katliam gerçekleþtirildi. Bu Filistinlilerin evlerine ve topraklarýna geri dönmesine hiç izin verilmedi, her ne kadar yurtlarýndan koparýlan bu mültecilerin temel “dönüþ hakkýna” sahip olduðu uluslararasý hukukta yürürlükte olup uluslararasý kamuoyu tarafýndan kabul edilse de.

 

Filistinliler Ýsral’in ve onun baþlýca destekçisi ABD’nin kendilerinden istediði Ýsrail’in “varoluþ hakkýný” tanýma talebini asla kabul etmeyecekler. Bunu kabul etmek demek, Ýsrail’in Arap topraðýný ele geçirme “hakký” olduðunu ama Araplarýn kendi topraklarýna sahip olma haklarýnýn olmadýðýný fiilen onaylamak demektir; keza Ýsrail’in Filistinlileri etnik temizlikten geçirme “hakkýnýn” olduðunu ama Araplarýn kendi evlerinde, kendi topraklarýnda özgür ve mutlu þekilde yaþama haklarýnýn olmadýðýný fiilen onaylamak demektir.

 

Günümüz söyleminde “varolma hakkýnýn” sürekli kullanýlmasý tek bir amaca hizmet ediyor: Araplarýn kendi kaderini tayin etme hakkýný Yahudilerin inkâr ettiði –ve bunun aksinin doðru olmadýðý- gerçeðinin üstünü örtmek ve Ýsrail’in gerek geçmiþte gerekse günümüzde Filistinlilere karþý iþlediði suçlarý haklý göstermek.

 

5. Düþünce: Arap ülkeleri 1967 ve 1973’de Ýsrail’i yok etme tehdidinde bulundu.

 

Meselenin aslý þu ki “Altý Gün Savaþý”ný baþlatan Ýsrail’di. 5 Haziran sabahýnýn erken saatlerinde Ýsrail, Mýsýr’a (ve ardýndan Birleþik Arap Cumhuriyeti’ne) avcý uçaklarýyla beklenmedik bir saldýrý düzenledi ve Mýsýr hava kuvvetlerinin büyük bir kýsmýnýný uçaklarýn çoðu henüz yerdeyken baþarýlý bir þekilde imha etti.

 

Günümüzde yorumcular bu saldýrýyý “karþý tarafýn muhtemel saldýrýsýna karþý önceden yapýlan neredeyse kaçýnýlmaz saldýrý” diye tarif ediyorlar. Fakat taným gereði bunun doðru olmasý için Mýsýr’ýn Ýsrail’e karþý yakýn bir tehdit oluþturmasý gerekirdi ama böyle bir tehdit söz konusu deðildi.

 

Baþkan Nasýr’ýn kavgacý söylemi, Tiran Boðazý’nýn ablukaya alýnmasý, askerlerin Sina Yarýmadasý’na hareketi ve BM barýþ gücü askerlerinin sýnýrýn yan tarafýndan dýþarý çýkarýlmasý, bütün bunlarýn yakýn bir tehdit oluþturduðu sýk sýk iddia edilir.

 

Ne var ki hem ABD hem de Ýsrail istihbaratý o zamanlar Nasýr’ýn fiilen saldýrýda bulunmasý ihtimalinin düþük olduðunu bildirmiþti. CIA, Ýsrail’in askeri güç açýsýndan ezici bir üstünlüðe sahip olduðunu ve bir savaþ halinde iki hafta içinde Arap güçlerini yenilgiye uðratacaðýný bildirmiþti; nitekim saldýyý ilk yapan taraf olan Ýsrail bir hafta içinde Araplarý yenilgiye uðrattý.

 

Mýsýr’ýn Süveyþ Kanalý’ný millileþtirmesinin akabinde 1954 “Süveyþ Krizi”nde Ýngilizler, Fransýzlar ve Ýsraillilerin saldýrganlýðýnýn kurbanýnýn Mýsýr olduðunu unutmamak gerek. Bu savaþta üç saldýrgan ülke Mýsýr’a karþý savaþ tezgahladý ve sonuçta Ýsrail, Sina Yarýmadasý’ný iþgal etti. BM’nin baskýsýyla Ýsrail 1957’de Sina Yarýmadasý’ndan çekildi ama Mýsýr, Ýsrail’in saldýrganlýðýný hiç unutmadý.

 

Dahasý, Mýsýr Suriye ve Ürdün ile birlikte gevþek bir ittifak kurmuþtu. Buna göre Ýsrail ile savaþ halinde bu ülkeler birbirlerinin yardýmýna koþmayý taahhüt etmiþlerdi. Önceki yýl Ýsrail Batý Þeria’nýn Samu köyüne saldýrdýðýnda, Ürdün Nasýr’ý yardýma koþma taahhüdüne uymamakla ve Arap dünyasýnda yeniden itibar kazanmaya yönelik bir söylem geliþtirmekle suçlamýþtý.

 

Nasýr’ýn tavrýnýn Ýsrail’e karþý bir hücum yapma niyetini yansýtmak yerine savunmacý olduðu gerçeði, önde gelen Ýsrailliler arasýnda da kabul ediliyordu. Nitekim Shalem Center’dan Avraham Sela þu tespitte bulunmuþtur: “Mýsýr’ýn Sina’da askeri güçlerini takviye etmesi bariz bir saldýrý planýný öngörmüyordu ve Nasýr’ýn savunmaya yönelik talimatlarý açýkçasý ilk saldýrý yapan tarafýn Ýsrail olacaðý varsayýmýna dayanýyordu.”

 

Ýsrail Baþbakaný Menachem Begin þunu itiraf etmiþti: “Haziran 1967’de bizim yine bir seçeneðimiz vardý. Mýsýr ordu bölüklerinin Sina’ya yaklaþmasý Nasýr’ýn gerçekten bize saldýracaðý anlamýna gelmiyordu. Kendimize karþý dürüst olmalýyýz. Ona saldýrmaya biz karar verdik.”

Sonradan Ýsrail’in baþbakaný olacak Yitzhak Rabin de 1968’de þu itirafta bulunuyor: “Nasýr’ýn savaþ istediðini sanmýyorum. Sina’ya gönderdiði iki bölük, hücuma dayalý bir savaþ baþlatmaya yeterli deðildi. O da biz de bunu biliyorduk.”

 

Ýsrailliler ayný zamanda þunu da biliyorlardý ki kendilerinin o sýralarda dillendirdikleri Arap ülkelerinin “yok etme tehdidine” dair söylem katýksýz bir propagandaydý.

 

Savaþtan sonra iþgal edilmiþ Batý Þeria’nýn ilk askeri yöneticisi General Chaim Herzog’a göre, “Yok olma tehlikesi söz konusu deðildi. Ýsrail karargâhlarý bu tehlikeye hiç inanmadýlar.”

 

Ayný þekilde, General Ezer Weizman þunu dedi: “Hiçbir zaman yok olma tehlikesi söz konusu olmadý. Bu hipotez hiçbir ciddi toplantýda gündeme gelmedi.”

 

Keza kabine baþkaný Haim Bar-Lev þu yorumda bulundu: “Altý Gün Savaþý’nýn arifesinde soykýrým tehlikesiyle karþý karþýya deðildik ve böyle bir ihtimal asla aklýmýza gelmedi.”

 

Ýsrail Ýskan Bakaný Mordechai Bentov da þunu itiraf etti: “Yok etme tehlikesine dair anlatýlan bütün hikâye, yeni Arap bölgesinin ilhak edilmesi için her ayrýntýsýyla uydurulmuþ ve sonradan abartýlmýþtýr.”

 

1973’de Ýsraillilerin “Yom Kippur Savaþý” dedikleri savaþta Mýsýr ve Suriye sýrasýyla Sina ve Golan Tepeleri’ni geri almak için sürpriz bir hücum baþlattý. Bu birleþik hucum çaðdaþ yorumlarda Ýsrail’e karþý “saldýrý” eylemi veya “iþgal” diye yaygýn þekilde tarif edildi.

 

Ne var ki daha önce de belirttiðimiz gibi, Haziran 1967 savaþýnýn ardýndan BM Güvenlik Konseyi 242 nolu kararýný çýkarmýþtý. Bu karar Ýsrail’in iþgal ettiði bölgelerden çekilmesini talep ediyordu. Fakat Ýsrail bunu yapmayý reddetti ve o zamandan beri uluslararasý hukuku kalýcý þekilde ihlal etmeyi sürdürdü.

 

Böylece 1973 savaþýnda Mýsýr ve Suriye, Ýsrail’in yasadýþý iþgali altýndaki kendi bölgelerini “istila ettiler”. Bir Arap saldýrý eylemi diye bu savaþýn tasvir edilmesi Sina Yarýmadasý, Golan Tepeleri, Batý Þeria ve Gazze Þeridi’nin Ýsrail topraðý olduðunu örtük þekilde varsaymaktadýr. Bu son derece yanlýþ varsayým, Ýsrail-Arap çatýþmasý söz konusu olduðunda ana akým yorumlarýn kesinlikle önyargýlý ve taraflý yanýný ortaya sermektedir.

 

Bu yanlýþ anlatý Ýsrail’in Arap uzlaþmazlýðýnýn ve saldýrganlýðýnýn “kurbaný” olduðuna dair ayný ölçüde yanlýþ olan büyük anlatýya tastamam uymaktadýr. Batý’da pek sorgulanmayan bu anlatý hakikati baþaþaðý çevirmektedir.

 

6. Düþünce: BM Güvenlik Konseyi’nin 242 nolu kararý Ýsrail’in sadece kýsmen geri çekilmesini talep ediyor.

 

Haziran 1967 savaþýnýn peþinden alýnan 242 nolu karar “Ýsrail silahlý kuvvetlerinin son savaþta iþgal ettikleri bölgelerden çekilmesini talep ediyordu”. Oysa yaygýn bir popülerite kazanan yukarýdaki sav hiçbir surette hakikat payý taþýmamaktadýr.

 

Bu savýn merkezi tezi “iþgal bölgeleri” ifadesinin önünde “the” sözcüðünün olmamasýnýn “bütün iþgal bölgelerinin” kastedilmediði anlamýna geldiðidir. Aslýnda bu sav, “the” sözcüðü cümleden çýkarýldýðý için bundan “iþgal bölgelerinin bazýlarýnýn” kastedildiði anlamýný çýkarabileceðimiz yönünde saçma bir mantýða dayanýyor.

 

Dilbilgisi açýsýndan “the” sözcüðünün yokluðunun “bölgelerden” çoðul olarak söz eden cümlenin anlamýna bir etkisi yoktur. Basit bir turnusol testi sorusu: Orasý Ýsrail’in 1967 savaþýnda iþgal ettiði bölge midir? Eðer evetse, o zaman uluslararasý hukuk ve 242 nolu karara göre Ýsrail o bölgeden çekilmelidir. Bu bölgeler Suriye’nin Golan Tepeleri’ni, Batý Þeria’yý ve Gazze Þeridi’ni kapsamaktadýr.

 

Kararýn Ýngilizce aslý kadar özgün olan Fransýzca versiyonu belirtme edatý (the) içeriyor ve Güvenlik Konseyi üyelerinin çoðunluðu, kararý, Ýsrail’in iþgal ettiði tüm bölgelerden tamamen çekilmesi þeklinde anladýklarýný müzakereler sýrasýnda apaçýk belirtmiþlerdi.

 

Ayrýca bu savý kararýn önsözünde belirtilen “bir bölgenin savaþ yoluyla ele geçirilmesinin kabul edilemezliði” þeklindeki uluslararasý hukuk ilkesiyle baðdaþtýrmak da mümkün deðildir. BM’nin savaþ sýrasýnda Ýsrail’in iþgal ettiði bazý bölgeleri elinde tutabileceðini kastettiðini söylemek az önce dile getirdiðimiz ilke gözönüne alýndýðýnda geçersiz kalmaktadýr.

 

Bu anlamsýz savla ilgili diðer birçok mantýksal hatalara deðinilebilir ama zaten savýn kendisi baþlý baþýna saçma olduðu için bunu yapmak abesle iþtigal olacaktýr.

 

7. Düþünce: Ýsrail’in komþularýna yönelik askeri eylemleri sadece kendini terörizme karþý savunma amacý taþýmaktadýr.

 

Gerçekle böyle söylemiyor. Örneðin 1982’de Ýsrail’in Lübnan’a açtýðý feci savaþý ele alalým. Siyasi analizci Noam Chomsky “Kader Üçgeni” adlý destansý analizinde enikonu ortaya koyduðu gibi, bu askeri saldýrý en ufak bir mazaret taþýmýyordu.

 

Sonradan Lübnan’da üs kuran FKÖ’nün kuzey Ýsrail’i sürekli bombalamasýna karþýlýk bu savaþýn baþladýðýný söylemekte ýsrar eden güncel yorumlar bir yana iþin aslý þuydu: Ýsrail’in sürekli provakasyon yapmasýna raðmen, FKÖ yürürlükte olan ateþkese yalnýzca birkaç istisna dýþýnda uymuþtu. Dahasý o istisnalarýn hepsinde ateþkesi ilk ihlal eden taraf da Ýsrail’di.

 

1982’nin baþlarýnda Ýsrail’in provakasyonlarý arasýnda Lübnan’ýn karasularýný yüzlerce kez ihlal etmesi bir yana, bu ülkenin balýkçý teknelerine saldýrýp batýrmasý da yer alýyordu. Ýsrail’in Lübnan’ýn hava sahasýný binlerce kez ihlal etmesine raðmen FKÖ, Lübnan’ýn planlanan iþgali için savaþ nedeni sayýlabilecek hiçbir provakasyon giriþimine kapýlmadý.

 

9 Mayýs’ta Ýsrail’in Lübnan’ý bombalamasý üzerine FKÖ sonunda bu saldýrýya roket ve topçu ateþiyle karþýlýk verdi.

Ebu Nidal liderliðindeki terörist bir grup Ýsrail’in Londra’daki büyükelçisi Shlomo Argov’u öldürme giriþiminde bulundu. Her ne kadar FKÖ, 1973’de El Fetih askeri mahkemesinde ölüme mahkûm edilmiþ Ebu Nidal ile savaþ halinde idiyse de ve Ebu Nidal Lübnan’da üs kurmadýysa da, Ýsrail bu olayý Sabra ve Shatila mülteci kamplarýný bombalayýp 200 Filistinliyi öldürmek için bahane yaptý. FKÖ de buna kuzey Ýsrail’deki yerleþim yerlerini bombalayarak karþýlýk verdi. Ne var ki Ýsrail, planladýðý iþgal için bir savaþ sebebi olarak kullanmak üzere büyük ölçekli bir tepkiyi kýþkýrtmayý beceremedi.

 

Ýsrailli yazar Yehoshua Porath’ýn da ileri sürdüðü gibi, Ýsrail’in Lübnan’ý iþgal kararýnýn FKÖ saldýrýlarýna bir karþýlýk olmadýðý, “daha ateþkesin baþlamasýndan beri gözlemlenen bir gerçekti”. Ýsrail’in günlük gazetesi Haaretz’de yazan Porath þu yorumlarda bulundu: “Hükümetin umudu lojistik ve bölgesel üsten yoksun halde zayýf düþmüþ FKÖ’nün ilk terörizm günlerine geri dönmesiydi… Bu yolla FKÖ elindeki siyasi meþruiyetin bir kýsmýný kaybedecekti.

 

Böylece gelecekteki siyasi uzlaþmalar için meþru bir müzakere tarafý olabilecek Filistinliler arasýndaki kimi unsurlarýn uç vermesi tehlikesi bertaraf edilecekti.”

Diðer bir örnek de 27 Aralýk 2008’den 18 Ocak 2009’a kadar yürütülen Ýsrail’in Dökme Kurþun Operasyonu’dur. Gazze Þeridi’nin mahsur ve çaresiz kalmýþ halkýna yönelik Ýsrail saldýrýsýndan önce Ýsrail oradaki yönetici otorite olan Hamas ile ateþkes anlaþmasý yapmýþtý. Yaygýn bilinenin aksine ateþkese son veren taraf Hamas deðil Ýsrail oldu.

Batý medyasýndaki yorumlarda, Ýsrail’in saldýrýsýndan önce Hamas’ýn Ýsrail’e “binlerce” roket saldýrýsý düzenleyerek ateþkesi ihlal ettiði için Dökme Kurþun Operasyonu’nun kaçýnýlmaz olduðu söyleniyordu.

 

Gerçek þu ki, Ýsrail askerlerinin Batý Þeria’da adým adým ilerleyen operasyonlar yapmasý ve sýnýrýn ötesinden Gazzelilere ani ateþler açýp en az bir kiþinin ölümüne birçok kiþinin de yaralamasýna yol açmasý gibi Ýsrail’in birçok provakasyonuna raðmen Hamas, Haziran’da ateþkesin baþlamasýndan 4 Kasým’a kadar hiç roket fýrlatmadý.

 

4 Kasým’da, daha fazla ölüme yol açan Gazze’ye hava bombardýmaný ve kara harekatýyla ateþkesi bozan yine Ýsrail oldu. Hamas sonunda roket ateþiyle karþýlýk verdi ve bu noktada ateþkes fiilen sona ermiþ oldu, sonra da her iki taraf günbegün kýsasa kýsas saldýrýsý düzenledi.

 

Ýsrail’in iyi niyet göstermemesine raðmen Hamas Aralýk’ta vadesi dolacak ateþkesi yenilemeyi teklif etti. Ýsrail bu teklifi reddedip, onun yerine Gazze halkýný þiddet yoluyla toptan cezalandýrmayý tercih etti.

 

Ýsrail Ýstihbarat ve Terörizm Bilgi Merkezi’nin belirttiði gibi, ateþkes “Necef’in batýsýndaki halka nispeten sükûnet getirmiþti” Zira bu bölgeye, çoðu Ýsrail’in ateþkesi ihlal edip fiilen ona son verdiði “4 Kasým’dan sonra geçen bir buçuk ay boyunca olmak üzere” 329 roket ve havan saldýrýsý yapýldý. Bu sayý ateþkesten önceki altý ay içinde yapýlan 2278 roket ve havan saldýrýsýyla çarpýcý bir tezat oluþturmaktadýr. Ayný merkez 4 Kasim’a kadar “Hamas’ýn ateþkesi riayet etmeye özen gösterdiðini” de gözlemlemiþtir.

 

Eðer Ýsrail Filistinlilerden gelecek askeri roket saldýrýsý tehdidini azaltmaya devam etmek isteseydi ateþkesi sona erdirmemesi yetecekti, zira ateþkeþ Hamas’ýn yaptýðý bu tür saldýrýlarýn sayýsýný azaltmakta son derece etkiliydi. Onun yerine þiddete baþvurmuþ olmasý, beklenildiði gibi Filistinli militan gruplarýn yaptýðý havan saldýrýsý ve misilleme saldýrýsý tehdidini büyük ölçüde artýrdý.

Dahasý, Ýsrail barýþçý yollarýn tükendiðini ve kendi sivil halkýný korumak için kaçýnýlmaz olarak meþru müdafaa içinde askeri güce baþvurduðunu iddia etse bile, olan bitenler bunu hiç doðrulamýyor. Aslýnda Ýsrail uluslararasý hukukun korumasý altýndaki yerleþim yerlerine, hastanelere, okullara ve diðer yerlere kasýtlý olarak orantýsýz, ayrýmsýz ve sistematik saldýrýlar düzenleyerek Gazze’nin sivil halkýný bilerek hedef almýþtý.

 

Saldýrýyla ilgili BM soruþturmasýna baþkanlýk etmiþ saygýn uluslararasý yargýç Richard Goldstone’un da belirttiði gibi, Ýsrail’in Dökme Kurþun Operasyonu’nu yürütme tarzý, beyan ettiði amaçlarla baðdaþmayýp, daha ziyade sivil halký toptan cezalandýrmaya dönük kasýtlý bir eylemin göstergesidir.

 

8. Düþünce: Tanrý topraklarý Yahudilere verdi, dolayýsýyla Araplar iþgalcidir.

 

Gerçekleri saðlam zeminde ne kadar tartýþýrsak tartýþalým pekçok Yahudiyi ve Hýristiyaný, Ýsrail’in hata iþleyebileceðine ikna edemeyiz, çünkü onlar Ýsrail’in eylemlerinin arkasýnda Tanrý’nýn elinin olduðuna ve politikalarýnýn aslýnda Tanrý’nýn isteði doðrultusunda yürütüldüðüne inanýyorlar. Tanrý’nýn Batý Þeria ve Gazze Þeridi dâhil olmak üzere Filistin topraðýný Yahudi halkýna verdiðine ve dolayýsýyla Ýsrail’in, o topraklarý, kendilerine göre haksýz iþgalciler olan Filistinlilerden kaba kuvvetle alma “hakkýna” sahip olduðuna inanýyorlar.

 

Ne var ki bu ve benzeri inançlarýn yanlýþ olduðunu göstermek için onlarýn kendi kutsal kitaplarýnýn sayfalarýna bakmak yeterlidir. Hýristiyan Siyonistler kendi Siyonist inançlarýný desteklemek için aþaðýdaki alýntýlar gibi Ýncil’den alýntýlar yapmaya pek heveslidirler:

"Ve Rab Yehova, Ýbrahim’e dedi ki: ‘Gözlerini kaldýr ve bulundugun yerden Kuzey'e ve Güney'e, Dogu'ya ve Bati'ya bak... Çünkü görmekte oldugun bütün memleketi sana ve ebediyen senin zürriyetine verecegim, ve senin zurriyetini yerin tozu gibi edecegim; þöyle ki bir adam yerin tozunu sayabilirse, senin zürriyetini de sayabilir. Kalk, memlekti enine boyuna gez, çünkü onu sana verecegim.’” (Tekvin, Bap 13: 14-17)

 

“Sonra Rab Yehova ona görünüp dedi ki: ‘Mýsýr’a inme; sana söyleyeceðim memlekette yaþa. Bu diyarda otur. Seninle olacaðým ve seni mübarek kýlacaðým; çünkü bütün bu memleketleri sana ve zürriyetine vereceðim, ve baban Ýbrahim’e ettiðim yemini gerçekleþtireceðim.’” (Tekvin, Bap 26: 1-3)

 

“Rab Yehova yanýbaþýnda durup dedi ki: ‘Atan Ýbrahim'in, Ýshak'ýn Tanrýsý Rabbi benim; üzerinde yattýðýn topraklarý sana ve soyuna vereceðim.’” (Tekvin, Bap 28:13)

Ne var ki Hýristiyan Siyonistler bu sözleþmeyi anlamamýzý saðlayacak bilgiler sunan aþaðýdaki pasaj gibi diðer pasajlarý kolayca görmezden gelirler:

 

“Bütün kurallarýma, ilkelerime uyacak, onlarý yerine getireceksiniz. Öyle ki, yaþamak üzere sizi götüreceðim ülke sizi dýþarý kusmasýn.” (Levililer, Bap 20:22)

 

“Ama beni dinlemez, bütün bu buyruklarý yerine getirmez… antlaþmamý bozarsanýz… bu kez ben de öfkeyle size karþý çýkacaðým ve günahlarýnýza karþýlýk sizi yedi kat cezalandýracaðým. Ülkenizi viran edeceðim, oraya yerleþen düþmanlarýnýz bile þaþkýna dönecek. Sizi öteki milletlerin arasýna daðýtacak, kýlýcýmla peþinize düþeceðim. Ülkeniz viran olacak, kentleriniz harabeye dönecek… Öteki milletlerin arasýnda yok olacaksýnýz. Düþman ülkeler sizi yutacak.” (Levililer, Bap 26: 14, 15, 28, 32-33)

 

“Bu nedenle Rap Yehova Ýsrail’e çok öfkelendi ve onlarý gözünün önünden uzaklaþtýrdý: Geriye Yahudi kavminden baþkasý kalmadý… Böylece Ýsrail kendi topraklarýndan Asur’a kadar sürüldü.” (2 Krallar, Bap 17:18, 23)

 

“[Ýsrail’in] bütün bunlarý yaptýktan sonra ‘Bana Döneceðini’ düþündüm ama dönmedi. Hain kýzkardeþi Yahuda da gördü bunlarý. Fahiþeliði yüzünden dönek Ýsrail’i boþayýp ona boþanma belgesi verdiðim halde kýzkardeþi hain Yahuda’nýn hiç korkmadýðýný, gidip fahiþelik ettiðini gördüm.” (Yeremya, Bap 3:7-8)

 

Evet, Ýncil’de Ýbrahim, Ýshak ve Ýsrail’in Tanrýsý Yehova, emirlerine itaat etmeleri þartýyla topraklarý Ýbranilere verebileceðini söyledi. Ne var ki Ýncil’in anlattýðý kadarýyla, Ýbraniler her nesilde Yehova’ya karþý geldiler.

Yahudi ve Hýristiyan Siyonistlerin Ýsrail’in sürgit iþgalini desteklemek için Ýncil’e dayalý savlarýnda yer vermedikleri husus ise Yehova’nýn ayný zamanda, Yahuda kavminin (“Yahudiler”in onlarýn soyundan geldiði) de içinde bulunduðu Ýbranilere, emirlerine karþý gelerek ahdi bozmalarý halinde onlarý topraklardan uzaklaþtýracaðýný –ki Ýncil’de olan tam da budur- söylemiþ olduðudur.

 

Dolayýsýyla Siyonizm için öne sürülen teolojik sav seküler bakýþ açýsýndan bakýldýðýnda bir saçmalýk olarak görünmesinin yaný sýra kutsal kitaplarýn bakýþ açýsýndan bakýldýðýnda da bütünüyle uydurma bir iddiadýr ve Yehova’ya ve onun Tevrat’ýna ve Yeni Ahit’teki Mesih Ýsa’nýn öðretilerine karþý süregelen isyaný temsil etmektedir.

 

9. Düþünce: Filistinliler Ýsrail’i yýkmak istedikleri için iki devletli çözümü kabul etmiyorlar.

 

Filistinliler Ýsrail’e verdikleri onca tavize raðmen öteden beri iki devletli çözümü benimsemiþlerdir. Yaser Arafat’ýn Filistin Kurtuluþ Örgütü’ndeki (FKÖ) Filistin halkýnýn seçilmiþ temsilcileri 1970’lerden beri Ýsrail devletini tanýmýþ ve iki devletli çözümü kabul etmiþlerdir. Buna raðmen Batý medyasý 1990’lardan bu yana FKÖ’nün bu çözümü kabul etmeyip bunun yerine Ýsrail’i haritadan silmek istediðini sürekli tekrarlayýp durdu.

 

Bu söylem Hamas’ýn 2006 Filistin seçimleriyle iktidara gelmesinden bu yana tekrarlandý. Her ne kadar Hamas yýllardýr Ýsrail devletinin realitesini kabul etmiþ ve Ýsrail ile yan yana Batý Þeria ve Gazze Þeridi’nde bir Filistin devletinin kurulmasýna rýza göstermiþse de bugün bile Batý’nýn ana akým medyasý Hamas’ýn iki devletli çözümü reddedip “Ýsrail’i yýkmak” istediðini söyleyip durmaktadýr.

 

Aslýnda 2004 yýlýnýn baþlarýnda Ýsrail tarafýndan öldürülmeden kýsa bir süre önce Hamas kurucusu Þeyh Ahmet Yasin, Hamas’ýn Ýsrail ile yan yana yaþayacak bir Filistin devletini kabul edebileceðini söyledi. Ondan sonra Hamas iki devletli çözümü kabul etmeye istekli olduðunu defalarca bildirdi.

 

2005 baþlarýnda Hamas Ýsrail ile yan yana yaþayacak ve 1967 sýnýrlarýný tanýyacak bir Filistin devletini kurma amacýný beyan eden bir bildiri yayýnladý.

 

Hamas’ýn sürgündeki siyasi büro þefi Halid Meþal, Londra’daki Guardian gazetesine Ocak 2006’da Hamas’ýn “adil bir barýþ yapmaya hazýr olduðunu” yazdý. “Herhangi bir gücün topraklarýmýzý bizden çalma hakkýný asla tanýmayýz… Fakat eðer uzun vadeli bir ateþkes ilkesini kabul etmeye yanaþýyorsanýz, þartlarý müzakere etmeye hazýrýz” diye yazdý Meþal.

 

Gazze’deki en üst Hamas görevlisi Mahmut el-Zahar 2006 seçimlerindeki kampanya sýrasýnda Hamas’ýn “1967’de iþgal edilen bölge üzerinde baðýmsýz devletimizin kurulmasýný kabul etmeye” hazýr olduðunu söyledi ki bu, Ýsrail devletinin üstü kapalý kabül edilmesi demektir.

 

Hamas’ýn seçilmiþ Baþbakaný Ýsmail Haniyeh Þubat 2006’da Hamas’ýn “1967 sýnýlarý içinde bir Filistin devletinin kurulmasýný” kabul ettiðini söyledi.

 

Nisan 2008’de eski ABD Baþkaný Jimmy Carter Hamas yetkilileriyle görüþüp, Hamas’ýn “1967 sýnýrlarýndaki bir Filistin devletini kabul edeceðini” ve “kendisiyle barýþ içinde yaþayacak bir komþu Ýsrail devletini de tanýyacaðýný” söyledi. Hamas’ýn “nihai amacý, yaþayan bir Filistin devletiyle birlikte yan yana, kendine tahsis edilmiþ sýnýrlar, yani 1967 sýnýlarý içinde Ýsrail’in yaþadýðýný görmekti.”

 

Ayný ay Hamas lideri Meþal, “Ýsrail 1967 sýnýrlarýna çekilirse, onu tanýdýðýmýzýn bir kanýtý olarak on yýllýk bir ateþkes teklifi sunuyoruz” dedi.

 

2009’da Meþal, Hamas’ýn “1967 sýnýrlarýndaki bir Filistin devletini kabul ettiðini” söyledi.

 

Hamas’ýn Ýsrail devletinin varlýðýný tümden reddediþten iki devletli bir çözüm konusunda uluslararasý uzlaþýnýn saðlanmasýný kabul etmeye kayan politikasý, Filistin halkýnýn iradesini de büyük ölçüde yansýtmaktadýr. Sözgelimi, geçen yýl Nisan ayýnda yapýlan bir kamuoyu araþtýrmasýna göre her dört Filistinliden üçü iki devletli çözümü benimsemektedir.

 

10. Düþünce: ABD tarafsýz bir arabulucudur ve Ortadoðu’ya barýþý getirmeye çalýþmaktadýr.

 

Retorik bir yana ABD, Israil’in politikalarýný, yasadýþý iþgalini ve diðer uluslararasý hukuk ihlallerini desteklemektedir. Keza Israil’in suç teþkil eden politikalarýný mali, askeri ve diplomatik açýlardan desteklemektedir.

 

Sözgelimi, Obama idaresi Ýsrail’in yerleþim politikasýna karþý olduðunu alenen duyurmuþ ve kolonizasyon etkinliklerini dondurmasý için görünüþte Ýsrail’e “baský” yapmýþtý. Ne var ki çok daha önce ayný idare, Ýsrail’in uluslararasý hukuku çiðnemesi ve yerleþim yerleri inþa etmesi halinde bile bu ülkeye askeri veya mali yardýmý kesmeyeceðini ilan etmiþti. Bu mesajý mükemmel þekilde anlayan Ýsrail’deki Netanyahu hükümeti kolonizasyon politikalarýna devam etti.

 

Baþka bir bariz örnek vermek gerekirse; Ýsrail’in savaþ suçlarýna iliþkin raporlarýn ardý arkasý kesilmezken gerek Temsilciler Meclisi gerekse Senato, Ýsrail’in Dökme Kurþun Operasyonu’nu açýkça destekleyen kararlar aldýlar.

ABD Senatosu, Hamas ile yapýlan savaþta ABD’nin Ýsrail’e verdiði güçlü desteði “yeniden onaylayan” kararý kabul ederken (8 Ocak 2009), Uluslararasý Kýzýl Haç Örgütü, Ýsrail’den savaþ kurbanlarýna yardým edilmesine izin vermesini talep eden bir beyannatta bulundu, çünkü Israil ordusu yaralý Filistinlilere ulaþmayý engellemiþti ki bu uluslararasý hukuka göre bir savaþ suçudur.

 

Ayný gün BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Gazze’ye insani yardým götüren bir BM yardým konvoyuna ateþ edip iki BM personelini öldürmesi –ikisi de savaþ suçudur- üzerine Ýsrail’i kýnayan bir açýklama yaptý.

 

ABD Temsilciler Meclisi’nin kendi kararýný meclisten geçirdiði günde, BM, kendi personelinin, konvoylarýnýn ve tesislerinin –klinikler ve okullar dâhil- Ýsrail saldýrýsý altýnda olduðu için Gazze’de insani yardým çalýþmalarýnýn durdurulmasý gerektiðini duyurdu.

 

ABD’nin Ýsrail’e verdiði mali destek yýlda 3 milyar dolarý geçmekte. Ýsrail Gazze’nin savunmasýz sivillerini cezalandýrmak için bir savaþ açtýðýnda, pilotlarý ABD yapýmý F-16 bombardýman uçaklarýný ve Apaçi savaþ helikopterlerini kullanýyor, ABD yapýmý bombalar fýrlatýyor ve uluslararasý hukuku çiðneyerek beyaz fosfor bombalarý atýyordu.

 

ABD’nin Ýsrail’in suçlarýna verdiði diplomatik destek, BM Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisini kullanmasýný içeriyor. 2006 yazýnda Ýsrail, Lübnan’ýn sivil halkýna ve altyapýsýna karþý feci bir savaþ açtýðýnda ABD ateþkes kararýný veto etmiþti.

 

Ýsrail Dökme Kurþun Operasyonu’nu yürütürken ABD þiddete son veren kararýn alýnmasýný geciktirdi ve nihayet Ýsrail kararýn oylamaya sokulmasýna izin verince onu eleþtirmek yerine çekimser kaldý.

 

BM Ýnsan Haklarý Konseyi Richard Goldstone öncülüðünde yürütülen, Dökme Kurþun Operasyonu sýrasýnda iþlenen savaþ suçlarýný soruþturma raporunun bulgularýný ve önerilerini resmen kabul ettiðinde, buna karþýlýk olarak ABD, Güvenlik Konseyi’ni ayný þekilde bulgularý ve önerileri benimsemeye itecek her çabanýn karþýsýnda olacaðýný bildirdi. ABD Kongresi, Ýsrail’in savaþ suçlarý iþlediðini saptadýðý için Goldstone raporunu reddetme kararý aldý.

 

Ýsrail’e verdiði neredeyse koþulsuz desteðiyle ABD, Ýsrail-Filistin çatýþmasýna iki devletli bir çözüm getirmeye dönük her adýmý etkin þekilde engellemiþtir. On yýllardýr dillendirilen sözde “barýþ süreci” Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkýnýn ABD ve Ýsrail tarafýndan reddedilmesini ve baðýmsýz bir Filistin devletinin kurulmasýnýn engellenmesini öngörmektedir.

 

Bu makale Orhan Düz tarafýndan timeturk.com için tercüme edilmiþtir.

 

Haber Merkezi / TÝMETURK

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Create New...