Webmaster Posted January 14, 2010 Share Posted January 14, 2010 Alo! Evimde ölmek istiyorum. Elimi tutar mýsýn? Bir varmýþ, bir yokmuþ. Eski zaman içinde, kalbur zaman içinde; develer tellal, pireler berber iken, çok uzak ülkede bir peri kýzý yaþarmýþ diye baþlar bütün masallar. Ama benim þimdi size anlatacaklarým peri masalý deðil, benim anlatacaklarýmda ne develer tellal, ne pireler berber olan kahramanlar var. Buz ile ateþin dans ettiði ülke mi dersiniz; yoksa küller ülkesi mi bilemem ama bu masal gibi ülkede yaþadýklarýmýz gerçek. Yaðmurlu bir Ýstanbul akþamý baþladý bu masallar ülkesine yolculuðumuz. Ýstanbul yaðmura esir olmuþtu. Þairin: “Ýstanbul aðlýyor. Ben aðlýyorum.” dediði gibi ben aðlamasam da Ýstanbul bu gece ya sevinçten ya kederden aðlayan bir insan gibi hýçkýra hýçkýra aðlýyordu. Ýstanbul varsýn aðlayýp dövüne dursun, yolcu yolunda gerek misali biz yolumuza devam edecektik. Ýstanbul’dan Ýzlanda’ya sefer olmadýðý için, önce Danimarka’nýn Kopenhag þehrine oradan da Ýzlanda’ya geçecektik. Gece saat üç sularýydý Kopenhag’a vardýðýmýzda. Bizi gönül dostlarý mý desem, önden giden atlýlar mý, yoksa Osmanlý’dan kalma akýncýlar mý, karþýladý. Gece geç vakit olmasýna raðmen, yüzlerinde en ufak bir yorgunluk emaresi olmayan bizlerin karþýsýnda gözleri parlayan bu insanlar, bizi havaalanýndan alýp misafirhaneye götürdüler. Birkaç saat dinlendikten sonra Kopenhag’da çok baþarýlý olan, sýk sýk basýnda kendinden söz ettiren Hay Skolen Kolej’e geçtik. Mükellef bir kahvaltýdan sonra arkadaþlar sohbet ayarlamýþlar, Kopenhag’ da okuyan üniversiteli genç kýzlarla sohbet etme fýrsatý buldum. Kimi hukuk okuyor, kimi ekonomi; kimi eðitimci olacak. Avrupa’nýn kendi gençliði kaybolurken, bizim gençlerin bu denli baþarýlý olmasý doðrusu beni çok sevindirdi. Diðer Avrupa ülkelerine göre küçük olmasýna raðmen þehirleþme güzel, alt yapý saðlam. Tabi tüm dünyada olduðu gibi, burada da ekonomik krizden þikayet var insanlarda. Nereye gidersem gideyim, beni en çok ilgilendiren; gençlik, eðitimdeki baþarý ve aile yapýlarý. Sorularým, öðrenmek istediklerim hep bu konular üzerine oluyor. Avrupa’nýn bir çok ülkesinde programlar yapan, hatta Avrupa gençliðini, aile yapýlarýný araþtýran ve bu konuda “Avrupa Birliðine Girerken Avrupa’daki Türklerin Aile Hayatý” diye bir kitap hazýrlayan biri olarak, bu konular beni gittiðim ülkelerde ilgilendirmekte. Kopenhag’da beni ayrýca ilgilendiren bir konu da Anne Mette Harder isimli bir hemþirenin kurmuþ olduðu firmaydý. Danimarka’da hastanelerde yatmakta olan hastalarýn son anlarýndaki istekleri evlerinde olmak istemeleri ve evlerinde ölmek istemeleriymiþ. Fakat bu hastalar, hastalýk anýnda veya yaþlýlýkta yanlarýnda hiç kimseyi bulamýyorlarmýþ. Ýnsanýn hastalýkta ve yaþlýlýkta, sevenlerine en muhtaç olduðu bir zamanda, yakýnlarýnýn olmayýþý çok zor olsa gerek. Çünkü; hasta yakýnlarý, eþleri veya çocuklarý olsun, hastayý terk etmelerinin nedeni; hemþire Harder’e göre ölümle yüzleþmekten, bir gün kendilerinin de öleceðinden korkmalarýymýþ. Hastane odasýnda; sevdiklerinden uzak yapayalnýz ölen insanlarýn çektikleri acýyý yakýndan bilen hemþire Harder ve on hemþire bu firmayý kurmuþlar. Ölüm anýnda ölümü bekleyen hastanýn yanýnda bulunmak, onlarýn ellerinden tutmak, onlara Ýncil okumak, ilahi söylemek saati 500 kron yani (125 TL) Parola ise “Alo! Evimde ölmek istiyorum, elimden tutar mýsýnýz?“ Aile ve akraba kavramlarý tedavülden kalkýyor,doðum oranlarý düþüyor,yaþlý nüfus artýyor,insanlar tek baþýna ölüyor. Avrupa’ da yeni bir sektör doðuyor: “Kiralýk hasta bakýcýlar.” “Evinde ölmek isteyen yaþlý hastalarýn elinden tutup dualar ediliyor.” Bir de parasý olmayan yaþlýlarýn kendi aralarýnda bulduklarý çözüm. Ýki bin yaþlý hasta kendi aralarýnda telefon zinciri halkasý kurmuþlar. Her gün birbirlerini arýyorlar. Karþý taraftan “alo “sesi gelmiyorsa bu demektir ki bir ihtiyar daha ölüme yapayalnýz gitmiþtir. Hemen yetkilileri arayýp durumu iletiyorlar. Hemþire Harder diyor ki: Her zaman Müslümanlar’ýn hastalarýna olan ilgisine hayran kalýrdým. Burada yaþayan bir Müslüman hastalansa bütün tanýdýklarý hastaneye koþuyor. Bu konuda Müslüman hastalar çok þanslý. Önceleri bana bu garip geliyordu. Sonra bunun bir formalite deðil hasta için çok önemli olduðunu anladým. Müslümanlar hastalarýný hiç yalnýz býrakmýyor; ziyaret edip dualar ediyorlar. Hiçbir karþýlýk da beklemiyorlar. “ Ne kadar acý dediðinizi veya aðladýðýnýzý hisseder gibi oldum. Ama insan hayatta ne ekerse onu biçmiyor mu? Zamanýnda çocuklarýn, gençlerin, annelerine en muhtaç olduklarý zamanda Avrupalý anne de o çocuða, o gence senin hayatýn beni ilgilendirmez demiyor muydu? Öyle bir zaman geliyor ki, annenin de çocuða muhtaç olduðu anda çocuk anneyi yalnýz býrakmýyor mu? Hem anne ve babayý þefkat ile teçhiz eden ve seni onlarýn merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabýna, onlara hürmet ve muhabbet, Cenab-ý Hakk’ýn muhabbetine aittir. O muhabbet ve hürmetin þefkat lillah için olduðuna dair alameti þudur ki:Onlar ihtiyar olduklarý ve sana hiçbir faydalarý kalmadýðý ve seni zahmet ve meþakkate attýklarý zaman, onlara daha ziyade þefkat, muhabbet ve merhamet etmektir. Allah kelamýnda demiyor mu: “Eðer onlardan biri ya da her ikisi senin yanýnda ihtiyarlýk çaðýna ulaþýrsa, sakýn onlara “Öf” bile deme. Onlarý azarlama, onlara tatlý ve güzel söz söyle.”(Ýsra Suresi) Efendimiz ne de güzel söylemiþ “Evinizde beli bükülmüþ ihtiyarlar olmasaydý belalarý üzerinize sel gibi dökecektim.” Allah’ýn kelamýna mazhar olmak isteyen kim varsa, iþte fýrsat ihtiyarlarýmýz hayatta iken onlara dört elle sarýlalým. Saçý sakalý aðarmýþ bir ihtiyarýn duasýný Allah reddetmez. O halde bu dua makinalarýnýn duasýný bol bol alalým. Ýþte Ýslam olmanýn, iþte insan olmanýn farký. Ýman insaný insan eder, belki insaný sultan eder derken; iþte bir gayr-i müslim, bir ihtiyar ölüm anýnda eþinden, çocuklarýndan ayrý kalýp sýrf elini tutmasý için, saatliðine korkunç paralar verilirken; bir Müslüman bunu Allah rýzasý için vazife olarak yapýyor, iþte iman böyle insaný sultan ediyor. Ýmandan uzaklaþmak ise insanýn en yakýn anne babasýný veya eþlerin birbirlerini terk ediþlerine kadar sukut ettirebiliyor. Oysa bilseler ki ölümün ön ciheti azap, arka ciheti rahmettir! Bundan birkaç yýl önce Almanya’nýn Köln þehrine gitmiþtim. Konu anne ve babaya, ihtiyarlara saygý ve onlarýn dualarýný alma ile ilgiliydi. Orada bir bayan baþýndan gecen bir olayý anlattý. “Yýllar önce benim Alman yaþlý bir ev sahibem vardý. Çok zengin bir hanýmdý. Günün birinde çok hastalandý ve yataklara düþtü. Torunlarý vardý ama hiç kimse gelip de bakmýyordu. Haftada bir gün gelip kapýdan þöyle öldü mü diye bakýyorlardý. Bir gün ziyaretine gittim, baktým hali periþan, pislik içinde. Eve geldim eþime dedim ki “Sana bir þey söyleyeceðim sakýn hayýr deme. ” Eþim, ”Tamam söyle. ”dedi. Ben, yaþlý ev sahibemizi evime getirip annem veya kayýnvalidem gibi bakmak istiyorum. Bizim dinimizde kim olursa olsun bir ihtiyara, hele bir hastaya bakmak çok sevap; o orada pislikler içinde bakýma muhtaç yaþarken, ben burada bir Müslüman olarak yatamam.” dedim. Eþim, “Sen baktýktan sonra benim için fark etmez.” dedi. Hemen eþimle çýktýk teyzeyi bize getirdik. Ölünceye kadar tertemiz hiç sýkýlmadan baktým. Zaten fazla yaþamadý, vefat etti. Bir gün eþimle oturuyoruz Alman vergi dairesinden geldiler “Evinizin vergisini ödemediniz” diye. Eþim de “Bizim evimiz yok, bu ev bizim deðil” deyince yetkili “Nasýl olur, bu ev resmiyette sizin” dedi. Meðerse teyze ölmeden birkaç dairesi vardý, hepsini bizim üzerimize yapmýþ. Oysa ben ona Allah rýzasý için bakmýþtým. Ýhtiyar hastaya böyle bakarsan, bu, Allah’ýn dünyada verdiði mükafatý bir de ahirette vereceði var. Ýþte bu Ýslam olmanýn farký, bu insan olmanýn ve imanlý olmanýn farký. Ne mutlu bu vasýflara sahip olan insanlara… Asrýn mütefekkiri aslýnda ne de güzel söylemiþ. “Ýsevilik din-i hakikisinden aldýðý feyizle hayat-ý içtimaiye-i beþeriyeye nafi san’atlarý ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunlarý takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiyenin zulmetiyle,medeniyetin seyyiatýný güzellik zannederek beþeri sefahate sevk eden bozulmuþ ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum. Þöyle ki: Bil, ey ikinci Avrupa! Sen sað elinde sakim ve dalaletli bir felsefeyi sol elinde sefih ve muzýr bir medeniyeti tutup dava edersin ki,”Ýnsanlýðýn saadeti bu ikisiyledir” Senin bu iki elin kýrýlsýn ve þu iki pis hediyen senin baþýný yesin ve yiyecek! Acaba, hem ruhunda, hem vicdanýnda, hem aklýnda, hem kalbinde dehþetli musibetlerle musibetzede olmuþ ve azaba düþmüþ bir adamýn cismiyle zahiri bir surette, aldatýcý bir ziynet ve servet içinde bulunmasýyla saadeti mümkün olabilir mi? Ona mesut denilebilir mi? Ýþte sen biçare insanlýðý böyle baþtan çýkardýn, yalancý bir cennet içinde cehennemi bir azap çektiriyorsun. Bu illete karþý bulduðun ilaç, geçici olarak iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncaklarýn ve uyutucu hevesat ve fanteziyelerindir. Senin bu ilacýn senin baþýný yesin ve yiyecek.” Danimarka’nýn Kopenhag þehrinden bu duygularla ayrýldýk. Esra Nuray Sezer, Moral Haber, 14.01.2010 Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.