zehra Geschrieben 24. Oktober 2009 Teilen Geschrieben 24. Oktober 2009 1974'te Ceylanpýnar'da konferans verecektim. Urfa'dan yola çýktýk, bitmez, tükenmez bir ova. Toprak verimli mi verimli... Çekirdek düþse yeþerecek. Fakat yeteri kadar iþlenmemiþ, halk fakir, evler ihmalin her türlüsünü haykýrýyor. O zamanlar Doðu'da konferans falan vermeye kalktýn mý, emniyet seferber olur, polisten, jandarmadan izin kaldýrýlýr, konferansçý yakýn takibe alýnýr. Bunlarýn hepsi normal çünkü devlet, olup bitenden haberdar olmalýdýr. Fakat ayný þeyi batýda görmek mümkün deðil. Ceylanpýnar'a gittik, üç sýnýflý bir ilkokulun, küçük bir odasýnda konferans vermem istendi, izin bu kadar. Ýyi amma buraya girse girse 20-30 kiþi girebilir, halbuki Ceylanpýnarlýlar ayaða kalkmýþ, konferans dinleyecek. Ýlkbaharýn sýcak, güneþli, çiçekli bir günü. Ýlçe meydanýnda konuþmak istedim. — Asla! Emir var, mutlaka kapalý yerde konuþulacak... Pencereden baktým, dýþarýsý týklým týklým dolu, çoðu da kadýn. Kürt hanýmlarýn ekserisi Türkçe bilmez; bunun için beni çaðýran arkadaþýma sordum: — Hocam, bunlar beni anlayamaz, ayrýca dýþarýya hoparlör de konulmamýþ. Niçin toplandýlar? — Gözen kurban, bilmiþler ki Ýstanbul'dan bir hoca gelmiþ, onu görmeye geldiler. Seni görsünler yeter... Çok duygulandým. Pencerenin önünde konuþmama izin verdikleri için, dýþarýdakiler de, içeridekiler de beni gördü. Ýki saat güneþin altýnda dinlediler. Yaþmaklarýna gözlerini silenler çoktu. Onlara Allah'ýn sýfatlarýný, ahireti, haþri, öldükten sonra dirileceðimizi ve Ýki Cihan Serveri'ni anlattým, aðladýlar... Konferanstan sonra bir bahçeye gittik, yemyeþil, çiçekler, tavuklar, horozlar, köpekler, kediler, cýrcýr böcekleri velhasýl her þeyiyle bir köy, doyulmaz bir manzarada sofralar dizilmiþ, tabii emniyet mensuplarý da telsizleriyle bizimle beraber, beraber yiyip içiyoruz, beraber gezip konuþuyoruz. Aslen Kürt olan fakat Türkçe ve Arapçayý çok iyi bilen þahsa soruyorum: — Hocam, beni anlayamayan dinleyicilerim aðlýyordu, niçin? Dikkat ederseniz, "Hocam ben Türkçe konuþtum, halbuki bunlar Türkçe bilmiyordu, beni nasýl anladýlar, neden aðladýlar?" demiyorum. Çünkü orada Türk, Kürt kelimesini kullanmak gayet tehlikeli. Amma Müslüman'ým dedin mi canýný verir. Dedi ki: — Elini öpeyim... Halbuki benden yaþlý. — Estaðfurullah, ben sizin elinizi öperim... — Allah, Peygamber, haþir dedin, bunlar yýllardýr buralarda yasak. Yazýn daðlarda kimisine Kürtçe, kimisine Arapça Ýslâmiyet'i anlattýk. Kýþýn ahýrlarda, ya ineklerle ya da koyunlarla beraber oturup, yine dini, imaný anlatmaya çalýþtýk. Amma korku daðlarý bekliyor. Bunun için bir gelen bir daha gelmiyor. Öte yandan günahlarýn hepsi serbest. Dedik ki: "Bunlar bizi dinsiz etmek istiyor, isteyen dinsiz olsun, isteyen de bir þeyler öðrenmeye çalýþsýn..." Ýþte böyle büyüdük, ilk defa siz geldiniz, hem de devletin mektebinde pencereye dikildiniz, elinize mikrofon da aldýnýz, Allah, Peygamber, ahiret diye bangýr bangýr baðýrdýnýz, nasýl aðlamayalým? Mikrofon sadece okul içine hitap ediyordu. Dýþarýdakiler duyabildikleri kadar duydular. Birbirine aktardýklarý kadar iþittiler. Mahalli kýyafetli kadýnlar, erkekler, çocuklar "Þu Allah diyeni görelim" diye meydanda kaynaþýyordu. Erkeklerden gelenler, elimi sýkanlar, dua edenler ve boynuma sarýlanlar... Tek kelime Kürtçe bilmeyen bir kimseyim, Kürtçe konuþanlara hitap etmiþ ve onlarla kardeþ olmuþtuk, hem de öz kardeþimden daha ileri kardeþtik. Halen o meydanda Allah sesini duymak isteyenleri hürmetle, saygýyla, muhabbetle anýyorum. Ey Ýslâmiyet, sen ne büyük bir dinmiþsin ki, kavimleri kardeþ ediyorsun. Ey ýrkçýlýk sen ne korkunç bir þeymiþsin ki kardeþleri düþman ediyorsun! Hekimoðlu Ismail, Zaman Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.