Webmaster Posted September 30, 2009 Share Posted September 30, 2009 45 rektör Bediüzzaman Sempozyumu'nda http://www.risalehaber.com/images/news/61793.jpg Birleþmiþ Milletler Barýþ Elçisi, Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü Baþkaný Muhammed Rýza Dalkýlýç Risale Haber’e konuþtu I. BÖLÜM Birleþmiþ Milletler Barýþ Elçisi, Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü Baþkaný Muhammed Rýza Dalkýlýç: Kimdir? 1981’de Malatya’da doðdu. Ýlk Orta ve Liseyi Malatya’da tamamladý. 2002 yýlýnda Ýnönü Üniversitesi Ýþletme bölümünden mezun oldu. Mezun olduktan sonra bir yýl Sözler yayýn evinde tashih iþlerinde çalýþtý. 2003 yýlýnda Risale-i Nur gönüllüsü olarak Uluslararasý Ýslam Üniversitesi’nin her yýl düzenlediði Bediüzzaman Sempozyumuna katýlmak üzere Malezya’ya gitti. Malezya’da üç ay gibi kýsa bir dönem kaldýktan sonra Filipinler'e geçti. Altý yýldýr Filipinler'de Risale-i Nurun tanýtýmý ile ilgili çalýþmalara devam etmektedir. Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü Baþkaný olan Dalkýlýç, geçtiðimiz Temmuz ayýnda Filipinler’de yapýlan Uluslararasý Bediüzzaman Sempozyumu’ndan sonra BM Barýþ Elçiliði görevini de üstlendi. YA SÝZ GELÝN, YA RÝSALE-Ý NURLARI GÖNDERÝN VEYA NUR TALEBELERÝ GELSÝNLER Filipinler'e gitme fikri nasýl geliþti, ne zaman gittiniz? Gittikten sonra neler yaþadýnýz? Ben Üniversiteyi bitirdikten sonra 2002 yýlýnda Sözler yayýn evinde tashih iþlerinde çalýþýyordum. Malezya’da Uluslararasý Ýslam Üniversitesinde her yýl Bediüzzaman Sempozyumu düzenleniyordu. 2003 yýlýnda Ýhsan Kasým Essalihi aðabey ile beraber bu sempozyuma iþtirak niyetiyle geldim. Malezya’daki sempozyumda dünya üzerindeki Müslümanlarýn durumlarý ile alakalý on beþe yakýn akademisyen farklý guruplar oluþturarak toplantýlar yapýyordu. Çay aralarýnda ise bu toplantýlarda yapýlan konuþmalar hakkýnda yorumlar yapýlýyordu. Bu sohbetlerde Amerika'dan, Avrupa'dan, Malezya'dan, Endonezya'dan bahsediliyordu ve onlarýn durumlarý konuþuluyordu. Bu konuþmalar bende Filipinler hakkýnda bir merak uyandýrdý. Bu merakýmý gidermek için Ýhsan Kasým Abiye, “Aðabey, Filipinler'de Müslüman var mýdýr? Orada durum nedir? Hiç gidip gelen oldu mu?” diye sorunca, Ýhsan Kasým aðabey gözleri dolu dolu bir þekilde “Ah Filipinler Ahh!..” dedi. Bu söz üzerine heyecanlandým ve “Aðabey yanlýþ bir þey mi söyledim?” dedim. “Hayýr. Biz 3-4 sene önce Uluslararasý Ýslam Üniversitesinin düzenlediði sempozyuma geldiðimizde Üstad ile, Risale-i Nurlarla alakalý bir teblið sunmuþtuk. O sempozyumda beli iki büklüm halinde izleyicilerden yaþlý bir zat geldi benim yakama yapýþtý ve ‘Ne olur Filipinler'e gelin, ya siz gelin, ya Risale-i Nurlarý gönderin veya Nur Talebeleri gelsinler, asýrlar var ki, Alem-i Ýslam bizi unuttu, bizim ecdadýmýz Müslümandý ama yeni nesillerimizi zorla Hristiyanlaþtýrýyorlar, bari siz halifenin torunlarý, Nur Talebeleri bizleri böyle masum, mahzun ve yetim býrakmayýn’ demiþti o aklýma geldi o nedenle böyle davrandým” dedi. SEN BÝZÝ KÝLÝSELERE, CAMÝLERE, DÝNÝ MERKEZLERE GÖTÜR Meðer Ýhsan Kasým aðabeyin yakasýna yapýþýp “gelin” diye yalvaran zat Filipinler Müftüsü Abidin Muhtar imiþ. Ýhsan Aðabey onun üzerine þunu dedi: “Ben ne zaman Filipinler'le alakalý bir þey duysam, bir þey izlesem, bir þey görsem, hep o yaþlý zatýn inlemeleri kulaklarýmda çýnlar. Beþ sene oldu, gidemedik gidilemedi” deyince ben de kendisine “Aðabey inþallah biz burada iþimiz bitince oraya gidelim, Filipinler'e geçelim” dedim. O da “olur” dedi. Fakat elimizde hiçbir adres yok, kimseyi tanýmýyoruz. Sadece o zatýn ismi var. Buna raðmen aðýrlýðý 100 kiloyu bulan Risale-i Nur kitaplarý da yanýmýza almýþ olarak bir kardeþ ile beraber yola çýktýk, ilk olarak Manila’ya gittik. Manila’ya indik ama Manila 20 milyon nüfuslu mega bir þehir. Kime gideceðiz, nereye gideceðiz, hiçbir adres yok, telefon numarasý yok, hiç kimseyi tanýmýyoruz, hiçbir yeri de bilmiyoruz… Doðru dürüst dil de bilmiyoruz. Neyse!.. Bir rehber bulduk, o bizimle alakadar olmaya baþladý, bize bir otel gösterdi, yerleþtik. Biz ona “bizde çok kitap var, o kitaplarý ulaþtýrmamýz gereken yerler var. Sen bizi kiliselere, camilere, Ýslam merkezlerine, dini merkezlere götür” dedik. O gün orada kaldýk ertesi gün bizi Katedrale götürdü, kardinalle görüþmek istedik, ýsrar ettiðimiz halde görüþemedik. RAHÝPLER KONFEDERASYONUNA GÝDÝN Katedral bir Hristiyan Merkezi mi? Evet, Hristiyan merkezi, Kardinal de, biliyorsunuz, tüm dünyada 114 Kardinal var. Papa onlarýn arasýndan seçiliyor. Bunlardan biri de Filipinler'de kalýyor. Hristiyanlýðýn olduðu ülkelerde o ülkenin Hristiyan nüfusunun durumuna göre bir kardinal atanýyor. Dediðim gibi tüm ýsrarlarýmýza raðmen onunla görüþemedik. Gerekçe olarak, “çok hasta ve ihtiyardýr” dediler. Meðer koma gibi bir vaziyette bulunuyormuþ. Fakat ben de ýsrar ediyorum ve onlara diyorum, “siz ona deyin ki, ta Türkiye’den iki genç gelmiþ sizi görüp gidecekler.” Ýþe baþtan baþlamak istedik, onunla Risale-i Nurlarý paylaþmak istedik. Görevli gidip söyledi geri geldiðinde beraberinde Viliyegas Biþap isminde biri bir mektup getirdi. Biþap Kardinalin yardýmcýsý konumunda, bir alt makamda biri. Mektupta yazmýþ ki, “Ben çok hastayým, ihtiyarým. Kimse ile görüþemiyorum, sizden dua bekliyorum, bugün rahipler konfederasyonu var, oraya Filipinler'in her tarafýndan rahipler gelmiþ, gidin oraya benim namýma ne anlatmak istiyorsanýz onlara anlatýn onlar sizinle ilgilenir.” Altýna da isim, imza ve mühür vurmuþ, bizim isimlerimizi de yazmýþ. Biz o mektubu alýp Ýntramorus Bölgesi içerisinde yapýlan bu konfederasyonun yapýldýðý yere gittik. Orada enteresan bir þey oldu. Mesela biz Malezya’dan çýkýp, Kualalumpur üzerinden Manila'ya gelene kadar Mücahit aðabey ile beraberdik. Ona diyordum ki, “Aðabey keþke bir papazla karþýlaþsak.” Küçüklüðümden beri Malatya’dayken hep derdim, “Keþke bir papazla görüþsem, ona Ýslamiyet'ten bahsetsem.” Bu benim adeta hayalimdi… O nedenle oralarýn da Hristiyan bölgesi olduðunu bildiðim için hep diyordum, “Ýnþallah bir papaz karþýmýza çýkar, onunla kilisede otururuz konuþuruz, muhabbet ederiz” diye… RAHÝPLER TEFTÝÞE GELDÝÐÝMÝZÝ ZANNETTÝ Bu toplantýnýn yapýldýðý yere gittiðimizde bu hayalimize ve arzumuza nail olduk. Orada genç bir papaz bizi karþýladý. Ben ona o mektubu uzattým, o mektubu uzatýnca aldý direk kürsüye gitti, salonda 300 papaz var, orada Mücahit aðabey bana, “Al sana papaz, bir yerine tam üç yüz kiþi. Ne anlatýyorsan anlat” dedi. Ben kürsüye çýkýnca onlara bir soru sordum dedim ki, “Hz. Ýsa’nýn (AS) dedesi kimdir?” Þimdi onlar zannetmiþler ki Kardinal gelemiyor. Katýlamadýðý için bu iki genç papazý (kendisini iþaret ederek) göndermiþ (gülüþmeler) onun namýna, Kardinal namýna ve “Kardinalden bir mesaj var” diye bizi kürsüye çýkarmýþlar. Biz soru sormaya baþlayýnca bu defa þunu düþünmüþler “Eyvah!... Bunlar müfettiþ olarak geldi bizi teftiþ ediyorlar.” Benim soruma cevap gelmeyince… Ben dedim “Biz Türkiye’den geliyoruz. Müslümanýz, sizinle, Ýslamiyet’te Hz. Ýsa kimdir? Hz. Meryem kimdir? Bunlarý konuþmaya geldik.” Hem Meryem suresinden, hem Ali Ýmran suresinden Hz. Ýsa ile alakalý ve Yasin Suresindeki havariler bahsi oralarý birlikte okuduk. Üzerinden altý yýl geçmesine raðmen orada tanýþtýðýmýz bir kýsým rahiplerle hala görüþtüklerimiz var. Biraz zaman geçse arayýp hal hatýr sorduktan sonra espri olarak diyorlar “Ne zaman teftiþe geliyorsunuz?” (Gülüþmeler) GENÇLÝK REHBERÝNÝ BEKLÝYORDUM Derken oradan bir camiye gittik. Rehberimiz bir Ýslam Merkezine götürdü. Orada mühtedi Þerif Gonzales isminde birisi var Discovery Ýslamic Center (Ýslami Keþif Merkezi) büyükçe bir kütüphanesi var, bizim de elimizde bir çanta içinde 50-60 kadar Risale-i Nur kitaplarý var. Kendimizi tanýttýk, Türkiye’den geldiðimizi söyledik. “Sizlere bazý kitaplar getirdik” dedik. “Bir tanesini görebilir miyim?” dedi. Ben de elimi çanta içine sokup rastgele birini çýkardým verdim. Gençlik Rehberinin Ýngilizcesi… Ben kitabý uzatýr uzatmaz o ayaða fýrladý “Sübhanallah, Barekallah Elhamdulillah, dünden beri ben bu kitabý arýyorum” dedi. Dedim “Nereden biliyorsunuz bu kitabý?” “ Hacda dört beþ sene evvel bu kitabý bana birisi hediye etmiþti.” Yani haccýn ne kadar önemli olduðunu düþündüm o an. Adam, “Dün buraya bir genç geldi. Çok büyük problemlerinden bahsetti. Dedim ki o gence, ‘bir kitap var, Türkiye'de yazýlmýþ. Çok zor þartlar altýnda, hapishanelerde yazýlmýþ. Yarýn gel ben sana o kitabý vereyim” diye devam etti. Çok büyük bir kütüphanesi vardý. Meðer saatlerdir o kütüphanede Gençlik Rehberini arýyormuþ. Bulamamýþ, “Cenab-ý Hak bize bu kitabý, hakiki sahipleriyle yetiþtirdi” dedi. “Bizde daha böyle çok kitap var. Sen bize gideceðimiz yeri göster” dedik. “Sultan Peripaynaman isminde biri var oraya gidin” diye cevap alýnca oradan çýktýk. TA TÜRKÝYE'DEN BURAYA KÝTAP MI GETÝRDÝNÝZ? BAÞKA BÝR ÞEY MÝ YOKTU? Tagit diye bir bölge. Oraya vardýk. Binanýn karþýsýnda bir cami. Kapýyý çaldýk. Atmýþ yaþlarýnda bir adam aþaðýya indi. Simsiyah, iri cüsseli... Ýngilizce olarak, “Sorununuz nedir kardeþim?” dedi. “Bizim bir problemimiz yok, seni görmeye geldik” diye cevapladýk. “Nereden geliyorsunuz?” diye sordu bu defa. “Türkiye'den geldik, kitap getirdik” diye cevapladýk. “Ta Türkiye'den geliyorsunuz, kitap mý getirdiniz? Baþka bir þey mi yoktu? Burada da kitap çok. Nasýl kitaplar getirdiniz?” karþýlýðýný verdi. “Ýslami kitaplar” deyince, “Ooo hoþ geldiniz kardeþim, buyurun, buyurun. Ben de Müslümaným... Buradaki Müslümanlarýn baþýyým” dedi. Beraberce yürümeye baþladýk. Hem yürüyoruz, hem de o adam bize yaptýðý hizmetleri anlatýyor, “Manila'da Ýsrail büyükelçiliðini ben bombalattým. Þurayý bombalattým, burayý bombalattým.” Zavallý Rehber artýk yürüyemiyor. Dedim, “Mücahit aðabey, bu adam bizi de bombalayacak, bir kitap verip buradan gidelim.” Rehberin yüzü bembeyaz oldu. Gerçi biraz ihlassýz oldu ama dedim bir kere. “Burada Ramazan Risalesi pek iþimize yaramaz” dedim ve o sebeple Ramazan Risalesini Siyahi adama uzattým. Kitabý açtý. Orada þükür bahsi de var ya, o bölümü ayakta okumaya baþladý, “Bu kitap burada yayýlýr” dedi. “Beþ dakika oturun, ben kötü bir Müslüman deðilim. Anlattýðým þeyleri gençliðimde yapmýþtým. Þimdi ben Sultaným. Filipin hükumeti beni tanýr. Ben kapýda probleminiz nedir diye sordum, çünkü buraya gelen herkes problemini derdini anlatýr, ben onlarýn problemini çözerim. Size nasýl yardým etmem gerekiyorsa söyleyin.” 15-20 SENEDEN BERÝ SAÝD NURSÝ’YE DUA EDÝYORUM “Elimizde bu kitaplar var. Müftü Abidin Muhtarý arýyoruz” dedik. “Üç ay önce vefat etti.” dedi. Allah rahmet eylesin. “Peki bu kitaplarý götürebileceðimiz bir yer var mý?” diye sorduk. “Üniversite kampüsü içinde Asya Çalýþmalarý adýnda bir bölüm var. Orada Ýslam bölümü de var. Profesör Vadi var” dedi. Bizi oraya gönderdi. Fakat biz Üniversiteye vardýðýmýzda gece saat 10 olmuþtu. Her yer kapalý... Taksi tam o kampüsün önünde durmuþtu. Bizim rehber, “Bu saatte kimse yoktur” dedi. Yarýn da yolculuk var. Malezya'ya geri döneceðiz. O sýrada ben arabadan inip, kampüse baktým. Yürüdüm ve içeri girdim. Sonra saða döndüm. Biraz ilerleyince dört beþ tane kapý çýktý karþýma. Bir tanesinden içeri girdim. Sanki biliyor gibi, bir Sevki Ýlahi ile bir yere kadar gittim. Fakülte 5-6 katlý... Ne bir çalýþan var içeride, ne bir kimse... Her yer kapalý, fakat vurduðum kapý açýlýyor... Bir kapýyý çaldým. Ýçeriden, “Buyurun” diye bir ses geldi. Ýçeri girdim. Adamla yüz yüze geldik. Dedi, “Türkiye'den mi geliyorsun?” Beni hiç tanýmýyor. “Evet” diye cevapladým. Diðer arkadaþlarý da çaðýrdým. Geldiler. Adam Sezar Mahul adýnda, dedesi Osmanlý yüzbaþýsýymýþ. Konya'da Nakþibendi tarikatýna baðlý, daha sonra Amerika'da vefat etmiþ. Sezar Mahul, “Ben dün gece rüyamda birini gördüm. Türkiye'den bir alim gelecek, onunla ilgilen dedi” diye bize rüyasýný anlattý. Hep de onu düþünüyormuþ, böyle çalýþmalar yapýyormuþ. Biz de o þekilde içeri girince hemen “Türkiye'den mi geldiniz?” diye sormasýnýn sebebi de buymuþ. Biz de Külliyatý getirip adamýn masasýnýn üzerine býraktýk. Birden ayaða kalktý, “ Said Nursi'nin kitaplarý mý var?” diye þaþýrdý. Said Nursi'yi biliyor, fakat kitaplarýný bilmiyor. “Nasýl olur böyle, Said Nursiyi tanýyorsunuz ama kitaplarýný bilmiyorsunuz?” dedim. Bir dua kitabý çýkardý. Bu dua kitabýnýn Nakþibendi silsilesinin sonunda Said Nursi yazýyor ve ben 15-20 seneden beri dua ediyorum, dualarýmda var. Ama ben O'nun Ýslam alimi olduðunu, kitaplarýnýn olduðunu falan bilmiyordum” dedi ve böylece onun delaletiyle o kitaplarý elhamdülillah kampüsün kütüphanesine býraktýk. HIRÝSTÝYAN REHBER AÐLAMAYA BAÞLADI Tabii benim o zaman Filipinler'de kalmak gibi bir niyetim yoktu. Türkiye'ye dönmem lazým. Çünkü evleniyordum. Evimizi hazýrlamýþýz. Ýþim hazýr... Davetiyeler daðýtýlmýþ... Bu sebeple hava alanýna geldik. Rehber, “beni býrakýp nereye gidiyorsunuz?” dedi. “Sen paraný aldýn, biz de iþimizi bitirdik gidiyoruz” dedik. “Hayýr. Siz bu 3-4 gün içinde gezdiðimiz her yerde Hz. Ýsa'yý, Hz. Meryem'i öyle güzel anlattýnýz ki, ben rahiplerden bile böyle güzel þeyler dinlemedim” dedi. Adam Hristiyan... Baktýk aðlýyor, dedik buna biraz kitap verip gidelim. Elimizde kalan son kitaplarý da ona verdik ve ayrýldýk. Biz Türkiye'ye geldikten sonra o rehber bir mail atmýþ. Mailinde diyor ki, “Ben sizden sonra o hava alanýnda çakýlý kaldým. Saatlerce kendime gelemedim. Sonunda bir polisin uyarýsýyla irkilip, evime döndüm. Eve gelince kendi kendime, “ben bu risaleler, gençler için ne yapabilirim?” diye düþünerek kiliselere gittim.” Biz o dört gün zarfýnda on beþ kilise, yirmi tane Hristiyan Merkezi, bütün Ýslam Merkezlerini gezdik. Kitaplar býraktýk. Yani büyük bir Ýnayeti Ýlahi oldu... PAPAZ RÝSALE-Ý NUR KÜLLÝYATINI ÝSTEDÝ Þimdi 6 sene oldu Filipinler'deyiz. Çok fazla baðlantýlarýmýz olmasýna raðmen, görüþmek istediðimiz birçok kiþiye ulaþamýyoruz. Ama o günlerde mesela, sekiz milyon tabisi bulunan bir kilisenin lideriyle kapýda karþýlaþýyoruz. Normalde yüzlerce kiþiyi aracý yapmak lazým ki o insanla görüþebilelim. Ama kapýda karþýlaþýyoruz, randevusuz oturup Risale-i Nur eserlerinden bahsediyoruz. Bu þekilde çok büyük tevafuklu olaylar olmuþtu. O rehber Asayý Musa eserini bir kiliseye götürmüþ. Kilisenin papazý ertesi gün telefon açmýþ, “Hemen kiliseye gel. Sen bu eseri nereden buldun? Bu kitap mükemmel bir eser. Baþýnda ‘From the Risale-i Nur collection’ yazýyor. Bu bir külliyatýn parçasý. Demek ki bu kitaplardan daha çok var. Onlarý da getir bize” diyor. Rehber, “Vallahi bilmiyorum. Gökten mi indiler, cennetten mi geldiler? Bir anda gelip, gittiler. Ben de size emaneten vermiþtim. Almam lazým...” diye cevap veriyor. Papazýn bu samimane itirafýndan sonra Rehber de ciddi manada okumaya baþlamýþ. Aradan 6-7 gün geçti. Ben Ýstanbul'daydým. Bir gün telefon geldi, “Ben þu anda bir Ýslam merkezindeyim. Þehadet getiriyorum. Sizin de bu þehadetime þahit olmanýzý istiyorum.” iþte ilk tanýþtýðýmýz o rehberin Müslüman olmasýyla biz artýk Türkiye'den gitmemiz gerektiðini anladýk. Filipin yolu bize göründü. Risale Haber, 27.09.2009 Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Webmaster Posted September 30, 2009 Author Share Posted September 30, 2009 Birleþmiþ Milletler Barýþ Elçisi, Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü Baþkaný Muhammed Rýza Dalkýlýç Risale Haber’e konuþtu-2 SABAH NAMAZINI KILIYORDUK KAPI ÇALDI AÇTIK KAPIDA ÖÐRETMEN Ýsmi neydi o rehberin? Almira Duran. Risale-i Nur okuyup da ilk Müslüman olan kiþi... Filipinler'e gittik. Sonra tekrar geri döndük. Berat gecesiydi. Tarih 2003’tü Evlendiniz bu arada deðil mi? Hayýr. Her þeyi erteledik. Daha sonra ikinci bir defa gittik. Manila'da bir hafta otelde kaldýk. Benimle beraber Balýkesirli Erdem Eken isimli bir aðabey vardý. On beþ metrekarelik bir yer tuttuk. Bu arada Ýngilizcemizi geliþtirmek için kurs ve öðretmen aradýk. Baktýk ki maddi olarak kurs masraflarýyla baþ edemeyeceðiz. Japonlar, Koreliler ders alýyorlarmýþ diye duyduk. O zaman biz de onlara iþtirak edeceðiz ve masrafý ortaklaþa paylaþacaðýz dedik. Öðretmenle anlaþabilmek için adresini aldýk ve evine gittik. Tanýþtýk. Akþam eve yani dershaneye dönünce ben, “Erdem aðabey! Biz buraya Risale-i Nurlarý anlatmaya geldik. Ýman, Kuran hizmeti için geldik. Bu gece ben ölsem veya o öðretmen ölse, biz bundan mesul oluruz. Ýngilizce bilmemek bu iþin bahanesi deðil. En azýndan bir mesaj atalým” dedim. Zaten gece yarýsý olmuþtu. Mektubat’ý açtým. “Dinle Yýldýzlarý” adlý þiir geldi. Onun ilk dört mýsrasýný Ýngilizce olarak bulduk ve mesaj attýk öðretmene. Sabah namazýný kýlýyorduk. Kapý çaldý. Açtýk. Kapýda öðretmen... Allah Allah... Daha yeni tanýþmýþýz, sabah beþ buçukta dershaneye gelmiþ. Ýçeri aldýk. Öðretmen, “sizinle çok ciddi bir meseleyi konuþmam lazým” dedi. Filipinli bir hanýmefendi... Dedi, “Ben beþ yýldýr agnostiðim. Yani dinsizim. Eskiden Katolik'tim. Fakat Katolikliðe olan inancým kalmadý. Dinleri araþtýrmaya baþladým. Budizm, Hinduizm vs... dinleri inceledim. Netice de þu kanaate vardým; Dünyada din diye bir hakikat yoktur. Bu inanýþlar insanlarýn psikolojisini bilen uyanýk insanlar tarafýndan uydurulmuþ dedim. Þu son senelerde de ateist olarak yaþýyordum. Bu ateistlik beni birkaç haftadýr çok sýkýyordu. Dün gece de sýkýntým son raddeye vardý ve ben intihar etmeye karar verdim. Kordon boyuna çýktým. Kendimi bir arabanýn altýna atmaya kararlýydým. Oraya doðru giderken baþýmý gökyüzüne kaldýrýp baktým ki, binlerce yýldýz... Manila'da çok nadir görünür yýldýzlar. Ýster istemez dilimden þu cümleler döküldü, ‘Sen varsýn. Bana kendini tanýttýr. Bu kadar yýldýz sensiz var olamazlar.’ Böyle dedim ve sizin mesajýnýz geldi, ‘Dinle de yýldýzlarý, þu hutbeyi þirinine, name-i Nurunu Hikmet bak ne takrir eylemiþ...’ ÖÐRETMENÝN MÜSLÜMAN OLUÞU Böyle heyecanla, gözyaþlarýyla anlattýktan sonra, “Müslüman olmaya mý karar verdin?” dedim. “Beþ senedir araþtýrýyorum, bir mesajla Müslüman mý olunur?” dedi. Aradan birkaç hafta geçti. Öðretmene, “Bizim Ýngilizcemiz bir seviyeye geliyor, fakat telaffuzda zorluk çekiyoruz. Bende çok güzel kitaplar var. Biz bu kitaplardan okuyalým. Siz de bizim yanlýþlarýmýzý düzeltin” dedim. Baþladýk Sözler'den okumaya. Japonlarýn yanýnda okuyoruz. Bu þekilde Sözler’i bitirdik. Mektubat’a baþladýk. On dokuzuncu mektubun on altýncý iþaretine kadar geldik. Peygamber Efendimizin (asm) hem Tevrat’ta, hem Zebur’da, hem Ýncil'de geçen vasýflarýný okuyunca, orada Müslüman oldu öðretmen elhamdülillah. O bir sene zarfýnda daha güzel hizmetler yaptýk. Kiliselere, camilere gitmeye baþladýk. Ýslamiyeti anlatýyoruz tabii. Bizim o 15 metrekarelik dershane her gün dolup taþýyordu. Bazen 7-8 saat ders yaptýðýmýz oluyordu. Yatsý namazýnda oturup, sabah namazýnda kalktýðýmýz nice günler olmuþtur. DERSHANELERDE KALAN KARDEÞLERÝMÝZÝN YÜZDE 70’Ý MÜHTEDÝ Þu an Manila'da Risale-i Nur neþriyatý yapan bir yeriniz var galiba... Ne gibi çalýþmalar yapýyorsunuz orada? Þu an 4-5 seneyi geçti. Dört ayaklý bir hizmet yolu takip ediyoruz Filipinler'de. Birincisi; dershane, ders gibi hizmetler... 11 tane dershanemiz var. Manila'da 2 tane... Bu dershanelerde kalan kardeþlerimizin yüzde 70’i mühtedi. Son bir iki sene zarfýnda Müslüman olan kardeþlerimiz. Yani sadece Risale-i Nur okunan bir yer deðil, ayný zamanda bir okul orasý. Ayný çatý altýnda namaz, abdest, oruç gibi ibadetleri öðreniyorlar. Bir çocuk nasýl ki aile ortamýnda Ýslamiyeti öðreniyorsa, onlar da orada taklidi olarak birçok þeyi öðreniyorlar. Bu hizmetimizin birinci bölümü... Ýkinci ayakta neþriyat ve tercüme hareketleri var. Emre aðabey bu konuda Manila'da neþriyatla ilgileniyor. 2012 yýlý sonuna kadar Filipinler'deki bütün mahalli lisanlara birer tane dahi olsa, her dilden Risale tercümesi yapmayý istiyoruz... ÝLÝPÝNLER'DE TAM YÜZ TANE DÝL VAR Filipinler'de kaç tane mahalli dil var? Tam yüz tane dil var. Bakýn lehçe deðil... Hepsi birbirinden farklý diller. Yani birbirleriyle konuþsalar anlayamazlar. Büyük adalarýn hemen hemen her birinin ayrý lisaný var. Resmi dil nedir? Ýki tane resmi dil var. Biri Ýngilizce, biri de Tegalok lisaný... Þu an Tegalok, Yakan, Maranao, Bisaya ve Tagusun lisanlarýna yani beþ dilde eserler tercüme edildi. On tane eser mevcut þu an elimizde... Bu çevirileri kim yapýyor? Filipinliler yapýyor. Bazen dershanede kalan arkadaþlarýmýz yapýyor, bazen üniversitelerdeki hocalar yapýyor. Mesela Müslümanlarýn dilleri Arapçadan yapýlýyor. RÝSALE-Ý NUR ÜNÝVERSÝTELERE DERS KÝTABI Hizmetlerinizin üçüncü ayaðý nedir? Üçüncü ayak Risale-i Nur Enstitüsü... Risale-i Nur Enstitüsü 2007 tarihinde 65 üniversiteye Nurlarýn sistem entegrasyonunu yapmak üzere kuruldu. Enstitünün bu güne kadarki en büyük faaliyeti bu kitap çalýþmasýnýn bitirilmiþ olmasý. Þu anda dört tane kitap bu üniversitelerde ders kitabý olarak okutuluyor. Birkaç tane örnek verebilir misiniz bu üniversitelere? Müslüman Mindano özerk bölgesinin bütün üniversiteleri... Dersin adý nedir? Ýslam 1,2,3,4... Mesela birinci sene Tevhid akidesi Esma-i Hüsna öðretiliyor. Bu derslerden geçmek mecburi. Geçemeyen talebe o seneyi tekrar ediyor. Hem orada sadece Müslüman talebeler deðil, Hýristiyan talebeler de var. Onlara da bu Ýslam derslerini geçmek mecburi... Hizmetlerinizin dördüncü ayaðý nedir? Dördüncü ayak, muhtelif hizmetler. Kurban faaliyetleri, radyo televizyon programlarý, içtimai hayata bakan hizmetler. Hapishane derslerimiz var, hapishanelere gidiliyor. Ýnsanlarýn faydasýna olan hizmetler kýsacasý... 45 ÜNÝVERSÝTE REKTÖRÜ BEDÝÜZZAMAN SEMPOZYUMUNDA 21 Temmuz’da Bediüzzaman konulu bir sempozyum düzenlemiþtiniz, bu sempozyum ilk kez mi yapýldý, yoksa daha önceden de bu gibi faaliyetleriniz oldu mu? Bu Uluslararasý düzeyde yaptýðýmýz dördüncü sempozyumdu. Katýlan ülkeler Türkiye, Filipinler ve bazý Arap ülkeleriydi. Yaptýðýmýz ilk sempozyumun konusu “Risale-i Nur’da Eðitim”di. Sonraki sene “Tahkiki Ýman ve Ýmanýn Yeniden Geliþiminde Risale-i Nur.” Bir sonraki sene “Barýþ ve Kardeþlik...” Bu sene de “Adalet” konulu sempozyum düzenlendi. Ama bu sempozyumun maddi noktada bütçe olarak, büyüklük olarak, davet ve katýlým olarak diðer sempozyumlarla kýyas edilemeyecek derecede bizim için büyük bir tecrübeydi. Mesela o iki günde Filipinler içinde 45 üniversitenin rektörü sempozyumda hazýr bulundu. Hýristiyan ve Müslümanlar karýþýk... Ekseriyetle dinleyenlerin çoðu akademisyendi. FÝLÝPÝNLÝ MÝLLÝ EÐÝTÝM MÜDÜRÜ BÝNASINI RÝSALE-Ý NUR ENSTÝTÜSÜNE VAKFETTÝ Sempozyuma katýlanlarýn daha sonraki izlenimleri nelerdi? Üniversitelerine dönen hocalar, ilk etapta kendi üniversitelerinde mahalli çapta bu sempozyumun tekrarýný yaptýlar. Adalet sempozyumunun ardýndan, Bediüzzaman’ýn adaletle ilgili görüþleri 10 üniversitede daha konuþuldu. Yani sempozyuma katýlan hocalar geri döndüklerinde kendi okullarýnda anladýklarýný anlatarak, konferanslar ve forumlar düzenlediler. Bu þunu gösteriyor demek ki ilgi, alaka, bu iþi devam ettirme sayesinde diðer insanlar büyük bir gayrete geliyor. Bu bir... Ýkincisi, mesela Kotobato þehrinden gelen Milli Eðitim Müdürü kendi binasýný Risale-i Nur Enstitüsüne vakfetti. Bu sempozyumun akabinde olan bir husus... Bizim bölgenin Milli Eðitim Müdürü de iki gün boyunca sempozyumdaydý. Ona baðlý þu anda 24 bin öðretmen var. 350 bin talebe var... Bunlar ilkokul, ortaokul ve lise talebeleri... Þu an “devletin barýþ projesini entegre” namý altýnda Ýslam derslerinin Hýristiyan bölgelerde de okutulmasýyla alakalý bir çalýþma baþlatýldý. Ve bizim bölgede bu çalýþma Risale-i Nur Enstitüsüne verildi. Biz þimdi her ay, bazen iki üç ayda bir, yaklaþýk 2400 (iki bin dört yüz) öðretmene temel Ýslam dersi veriyoruz. Bu öðretmenlerin tamamý Hýristiyan... FÝLÝPÝNLER ULEMA HEYETÝNÝN BAÞKANI SEMPOZYUMA KATILDI Þu an nüfusun ne kadarý Müslüman? Nüfusun yüzde 15’i Müslüman. Ve bir müftüleri de var. Sizin onlarla olan iliþkileriniz nasýl? Filipinler Ulema Heyetinin Baþkaný sempozyuma iþtirak edip teblið sunan Müslümanlardan birisiydi. Daha önce de Türkiye'ye, Ýstanbul'a gelmiþti. Tasavvufla alakalý bir toplantýya iþtirak etmiþti. Prof. Dr. Abdülhamit Bara... Son gün en son teblið onundu mesela... Yani o gibi insanlar bizimle beraber... BU DA FÝLÝPÝNLERÝN ERGENEKON’U Peki, bu Ebu Seyyaf gurubu kimler? Ebu Seyyaf gurubunun Ýslamiyetle, Müslümanlýkla uzaktan, yakýndan alakasý yok. Biraz o iþin içinde bizdeki Ergenekon gibi devletin ayaðý var. Generallerin katýlýmý var. Çok marjinal bir gurup... Müslümanlarý temsil eden guruplar hangileri? Müslümanlarý temsil eden iki gurup var þu an. Birisi Emelelef, diðeri Emayelef. Emelelef Mindanao Moro National Liberation Front. Baþkanlýðýný Nur Misueli’nin yaptýðý, ilk kurulan organizasyonlardan biri. Diðeri Emayelef. 1986 tarihinde Emelelef’den ayrýlan milliyetçi Moro'luk yerine, bütün ümmeti Ýslamla bir araya gelip, daha çok Ýslamiyetçi bir gurup. Daha çok Seyyid Kutup, Hasan el Benna tarzýnda olan. Sivilleri hedef almayan bütün Müslümanlar savunmayý amaçlayan bir gurup. Moro'nun aslý nedir? 1590’lý yýllarda Ýspanyollar ilk kez Filipinler'e geliyor. Filipinler'de Müslümanlarý görünce, “Moro” diye hitap ediyorlar. Morokko’dan, Fas'tan dolayý. Burada da Müslümanlarý görünce Fas’takilerle ayný adamlar diye “Moro, Moro” diyerek seslenmiþler Müslümanlara. Ebu Seyyaf gurubunun aslý nedir peki? Hakikatte böyle bir Müslüman gurup yok aslýnda. Þu an hükümetle çatýþmayý yapan mücahitler dediðimiz, Moro Ýslami Liberation Front. Hacý Murat'ýn baþkanlýðýný yürüttüðü bir gurup. Ama bu gurup haksýz deðil. Çok meselelerde hak namýna, Ýslam namýna ortaya çýkmýþ bir gurup. Ordu þu an pervasýzca Müslümanlarýn olduðu bölgelere saldýrýyor. Bir þeyleri bahane ederek saldýrýyorlar. Ebu Seyyaf'ý bahane ediyor mesela. O gurup Tavitavi takým adalarýnda bulunuyor daha çok. Bunlarýn iþi adam kaçýrmak, sivilleri öldürmek, bombalama yapmak. Bombalarý da ordudan alýyorlar zaten. Danýþýklý dövüþ... Filipinler'de bizim de müþahede ettiðimiz çaðýmýzýn hastalýðý cehalet, zaruret, ihtilaf maalesef üçü de zirvede. Ve Müslüman guruplar birbirleriyle anlaþamýyorlar. Bu sebeple bir birlik ve bütünlük de yok... Bu durum genellikle sömürge ülkelerinde oluyor. Ýspanyollar da oradaki milletler arasýna, kabileler arasýna düþmanlýk tohumlarý ekmiþ. (Devam edecek) Risale Haber, 28.09.2009 Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.