Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Bu sorulara da cevap vereceðim

 

 

KUTSAL topraklara gitme fikri, ilk defa üç yýl önce doðdu.

 

O günlerde bu diziyi, üç kiþi olarak düþünmüþtüm.

 

Murat Bardakçý, Ahmet Hakan ve ben.

 

Bu üçlünün anlamý da þu olacaktý.

 

O bölgeleri iyi bilen, Arapçayý çok iyi konuþan bir tarihçi.

 

Murat Bardakçý.

 

Ýmam Hatip mezunu, o dünyadan gelmiþ renkli bir gazeteci.

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/5835/8725835.jpg

Fotoðraf: Sebati KARAKURT

 

Ahmet Hakan.

 

Ve Hürriyet Gazetesi’nin genel yayýn yönetmeni, bütün hayatý boyunca köklü bir laik eðitim almýþ kiþi olarak ben.

 

Ne yazýk ki, bu üçlü için Suudi yetkililerinden vize alamadýk.

 

Sonra Murat Bardakçý Hürriyet’ten ayrýldý.

 

Ahmet Hakan’la ikimiz için vize talebinde bulunduk.

 

Yine olmadý.

 

Bu yýl üçüncü baþvurumuzda vizeyi alabildik.

 

* * *

 

Ahmet Hakan umreye gideceðimizi yazdýðý günden itibaren, bu gezi hemen herkesin ilgisini çekti.

 

Laik tanýdýklarýmýn bir bölümü bu projeye biraz burun kývýrarak baktý.

 

Ýslami kesimlerde ise genellikle sessizce bekleme eðilimi hâkimdi.

 

Buna karþýlýk benzer bazý gazetelerin köþelerinde, bizlere hakarete varan yazýlar yazýldý.

 

Gazetecilik bana bir þeyi öðretti.

 

Tepki verirken, biraz beklemek her zaman iyidir.

 

O arkadaþlarýn yazý dizisini bekleyip kararlarýný ondan sonra vermelerini beklerdim.

 

Ama olsun.

 

Onlarýn yazýlarýný da saygýyla karþýlýyorum.

 

Bu dizi sayesinde çok iyi bir insaný þahsen tanýma imkâným da oldu.

 

Murat Bardakçý olmayýnca, Ýslam tarihini iyi bilen birini ararken Ahmet Hakan’ýn aklýna Ali Bulaç geldi.

 

Onunla bir iftarda buluþtuk. Seve seve bu diziye katkýda bulunacaðýný söyledi.

 

Yarýndan itibaren baþlayacaðým dizi, onunla çok daha güzel olacak.

 

* * *

 

Kim bilir kaçýncý defa yazýyorum.

 

Ben Ýzmir’de doðdum ve adýný Atatürk’ten almýþ “Gazi Ýlkokulu”nda okudum.

 

Çocukluðumdan itibaren laik bir çevrede, Atatürk ilkelerine baðlý, tam anlamýyla Batýlý bir dünyada büyüdüm.

 

Babaannem, anneannem ve dedem hacca gittiler.

 

Annem ve babam hacca gitmediler.

 

Annem bildiðimden beri beþ vakit namaz kýlar.

 

Ancak baba tarafýmdan üç kuþak dedem umreye gitti.

 

Yani ben, ailemin, babam dýþýnda umreye giden ilk erkek üyesi oldum.

 

* * *

 

Hayatým boyunca hacca veya umreye gitmek gibi bir düþüncem olmadý.

 

Ama dünyanýn her yerinde kutsal mekânlar beni hep çekti.

 

Öyleyse, ben kutsal topraklara hangi kimliðim ve duygularýmla gittim?

 

Yani umreye mi gittim, yoksa gazetecilik yapmaya mý?

 

Bu konudaki samimi hissiyatým þudur.

 

Ýkisi arasýnda kalan “No man’s land”da yani her ikisine de ne tam ait olan ne de tam ait olmayan bir alanda dolaþtým.

 

Hissiyatým bu olunca, herkesin merak ettiði sorulara da samimi olarak cevap vermek

farz oldu.

 

Umrenin bütün gereklerini yerine getirdim mi?

 

Yani “Ýhrama büründüm mü?”

 

Cevabýný vereyim.

 

Ýhrama büründüm.

 

O beyaz giysiyi giydim.

 

Onunla fotoðraf da çektirdim.

 

Bu fotoðraflar üç kiþide var.

 

Sebati Karakurt, Ahmet Hakan ve ben.

 

Ancak bu fotoðraflarý yayýnlamama kararý aldým.

 

* Peki Kâbe’yi tavaf ettim mi?

 

Evet, Kâbe’nin etrafýnda 7 tur attým. Her köþesinde iki avucumu açarak, sað elimin içini öperek selamý da durdum.

 

Tavaf boyunca bütün dualarý da, rehberimizin söylediklerini tekrarlayarak ettim.

 

* Say denilen 7 tavafý da yaptým.

 

* Sonunda saçýmdan bir tutam kestirerek umrenin gereðini tamamladým.

 

Bu yazý dizisindeki içtenliðimi anlatabilmek için baþka bazý sorulara da cevap vereyim.

 

* Oruç tuttum mu?

 

Hayýr, tutmadým. Ama gün boyunca, yemek yememeye, su içmemeye dikkat ettim. Baþkalarýnýn önünde bir yudum su dahi içmedim.

 

* Namaz kýldým mý?

 

Hayýr kýlmadým. Sadece Kuba Camii’nde Ahmet Hakan’la iki rekat namaz kýldým.

 

* * *

 

Kutsal topraklarda geçirdiðim üç güne yakýn zamaný, hayatým boyunca unutmayacaðým bir duygu dünyasý içinde geçirdim.

 

Böyle olunca, okuyucumun karþýsýnda baþka sorulara da cevap vermem gerektiðini düþünüyorum.

 

* Mesela; bundan böyle alkol almaya devam edecek miyim?

 

* Artýk oruç tutacak, namaz kýlacak mýyým?

 

* Cuma namazlarýna gidecek miyim?

 

* Hayatýmda bir þeyler deðiþecek mi?

 

Bu sorularýn da cevabýný vereceðim.

 

Ama dizinin en sonunda.

 

Þimdilik söyleyebileceðim þudur.

 

Bu diziyi, bütün samimiyetimle yazdým.

 

Ýsterseniz, “Cahiliye döneminde kalmýþ bir laikin” sayýklamalarý diyebilirsiniz.

 

Ýsterseniz, “Cingöz bir gazetecinin gözlemleri”.

 

Veya önyargýlý bazýlarýnýn yaptýðý gibi, bunun altýnda “iktidara yalakalýk” gibi þeyler arayýp, bin bir komplo üretebilirsiniz.

 

Ýsterseniz samimi ve saygýlý bir laikin, samimi gözlemleri olarak okuyabilirsiniz.

 

Ben bu gözlemleri kendim olarak yaptým ve kendim olarak aktarýyorum.

 

Deðerlendirme sizlere ait...

 

 

Ertugrul Özkök, Hürriyet, 03.09.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Þu andan itibaren hareme giriyorsunuz

 

TÜRK Hava Yollarý’nýn uçaðý Cidde’ye doðru alçalmaya baþladýðýnda ben, Mustafa Ýslamoðlu’nun, “Hac Risalesi” adlý kitabýný okuyordum.

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/1476/8731476.jpg

 

Hakan’ýn elinde ise Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’ýn “Hz. Peygamber’in Savaþlarý” adlý kitabý vardý.

Kitabýn “modernist” bir anlayýþla yazýldýðýný söylüyordu.

Umrenin bana kazandýrdýðý ilk insan Mustafa Ýslamoðlu olacaktý.

Hac Risalesi’ni bana dostum Alaaddin Kaya göndermiþti.

O kitapta, bana çok tanýdýk gelen bir “iç seyahat”in þiddetli coþkusunu hissetmiþtim ve bu bana çok iyi gelmiþti.

Ýslamoðlu, hacca giderken yola çýkýþý þöyle anlatýyordu:

“Âdemsiniz,

Yitik cennetinizi aramaya çýkacaksýnýz.

Yitik cennetinizi, yani kaybettiðiniz özünüzü, uzaklaþtýðýnýz fýtratýnýzý, günah ve isyanla kirlettiðiniz vicdanýnýzý, harabeye dönen yüreðinizi, antik ve modern hurafelerin çöplüðüne dönen aklýnýzý, ezcümle kendinizi aramaya çýkacaksýnýz.”

Oysa ben 1970’li yýllardan itibaren kendimle barýþmayý Katmandu’larda, Marakeþ’in arka sokaklarýnda, Tibetli rahiplerin mabetlerinde, Hindularýn arasýnda, Route 66’larda aramaya çýkmýþtým.

Müslüman doðmuþtum, ama hayat beni, Ýslam’ýn kutsal topraklarýndaki arayýþa hayatýmýn epey geç saatlerinde çýkarýyordu.

Uçak Cidde’ye indiðinde, Ýslamoðlu’nun kitabýndan çizdiðim satýrlar arasýndan þu, belki de bir daha hiç çýkmamak üzere aklýma takýlmýþtý:

“Hac, mahþerin provasýdýr.”

 

ÝLK TARTIÞMA: ÝHRAMA NEREDE BÜRÜNMEK LAZIM

 

Bütün uçak yolculuðu boyunca, kafamda ihram giyip giymemeyi tartýþmýþtým.

Kimine göre ihram þarttý, kimine göre deðil.

Kimine göre ihramý daha havaalanýna gitmeden evde giymek gerekirdi, kimine göre uçakta da giyebilirdim.

Ahmet Hakan, Hayrettin Karaman’ýn bir yorumunu hatýrlattý.

Ýhram Cidde’de indikten sonra havaalanýnda da giyilebilirdi.

Atatürk Havaalaný’nda gazeteciler bizi bekliyordu.

Eminim içlerinde bizi ihramýn içinde fotoðraflamak vardý.

Önemli olan, bunun “Harem” denilen topraklara girilmeden giyilmesiydi.

Son 3 yýla kadar hacca veya umreye gitmek gibi bir fikrim hiç yoktu.

Kudüs’ü çok merak etmiþ ve iki defa gitmiþtim.

Þunu bile söyleyebilirim.

Hýristiyanlýðýn tarihi hakkýnda daha fazla bilgi sahibiydim.

Ýslam tarihini iyi bildiðimi ise söyleyemezdim.

Mesela, Kâbe’nin çevresindeki “Harem” bölgesini, son zamanlarda okuduðum ve anlamaya baþladýðým Kuran’ýn Bakara suresinden öðrenmiþ ve baþka kaynaklardan da bilgimi geniþletmiþtim.

 

AHMET HAKAN’IN HAREM’DE VERDÝÐÝ NEFÝS MÜCADELESÝ

 

“Harem”, Kâbe’nin etrafýndaki 25 kilometrelik alana verilen isimdi.

Bu bölgenin uzaydan çekilen fotoðraflarda sapsarý bir çölün ortasýnda kapkara bir volkanik arazi olarak görüldüðü söyleniyor.

Bu sýnýrlar Cebrail tarafýndan Hazreti Ýbrahim’e gösterilmiþ ve daha sonra Hazreti Muhammed tarafýndan tekrar çizilmiþ.

Þu bilgileri de Ýslamoðlu’ndan aktarýyorum:

“Harem, her tür kötülüðe ve hak ihlaline karþý yasak bölgedir. Baba katiliniz de olsa, orada yaþayan veya konuk olan bir insanýn kýlýna dokunamazsýnýz.”

Harem’de canlýlara dokunamazsýnýz, hayvanlarý öldüremez, bitkilere, aðaçlara zarar veremez, çevrenizi kirletemezsiniz. Kötü söz söyleyemezsiniz.

Ýslamoðlu’na göre Harem, dünyanýn en iyi korunan sit alaný.

Ziyaretimiz sýrasýnda Harem yasaklarýna en çok uymak zorunda kalan kiþi Ahmet Hakan oldu.

Yoðun kalabalýkta kýrýk kolunu korumak için çok büyük mücadele verdi.

Ama en büyük mücadelesi, koluna yüklenen umrecilere gýk dememek, kötü bir söz söylememek için verdiði müthiþ nefis mücadelesiydi.

Kâbe’nin insan iradesi üzerindeki gücünün ilk somut örneðini orada gördüm.

 

ÝNSAN KÂBE’YÝ ÝLK GÖRDÜÐÜNDE NE HÝSSEDER

 

Bu ziyaret vesilesiyle iki Türk rehberi tanýmak fýrsatým oldu.

Bize Kâbe’yi Osman Korkmaz gezdirdi. Korkmaz, El Ezher mezunu.

Mekke’ye doðru ilerlerken, bize insanlarýn Kâbe’yi ilk gördüðünde nasýl bir duyguya kapýldýðýný anlatýyor.

“O aniden karþýnýza çýkar ve içinizi müthiþ bir coþku kaplar” diyor.

Oysa gittiðimiz yol, bize, en azýndan þimdilik, hiç bu hissi vermiyor.

Sýradan bir Arap topografyasýnda ilerliyoruz ve biraz sonra karþýmýza bir tabela çýkýyor.

Ýngilizce ve Arapça, Harem bölgesinin baþladýðý belirtiliyor.

Yani biz, Harem bölgesine ihramsýz giriyoruz.

Biraz sonra Mekke þehrinin caddelerindeyiz.

Tipik bir Arap þehri ve bu binalarýn arkasýndan, çocukluðumdan beri Akhisar’da dedemin evinin duvarýndaki halý üzerinde gördüðüm Kâbe’nin çýkacaðýna dair hiçbir his yok.

Kâbe kadar, son yýllarda onun tam karþýsýna yapýldýðýný okuduðum “Zem Zem Towers”ý merak ediyorum.

Zaten o otelde kalacaðýz.

Kafamda, o otelin odalarýndan çekilmiþ fotoðraflarda gördüðüm Kâbe manzarasý var.

Kâbe’yi beklerken, arabamýz, muazzam bir þantiyeye giriyor.

Oradan, þantiyenin altýna inen bir yola giriyoruz.

Etrafta yüzlerce Pakistanlý, Bangladeþli iþçi dolaþýyor.

Bize gezi programýný yapan Nüanstur, her þeyi mükemmel hazýrlamýþ.

Resepsiyona bile gitmeden anahtarlarýmýzý alýp, odalarýmýza çýkýyoruz.

Daha valizim gelmeden, doðru pencereye gidiyorum ve perdeleri aralýyorum.

Gözümde, Zem Zem Towers’ýn pencerelerinden görünen o muhteþem manzara var.

Gözlerimi kapatýp, perdeyi sonuna kadar açýyorum.

Ýlk izlenimimin çok etkileyici olmasýný istiyorum.

Sonra yavaþ yavaþ gözlerimi açýyorum...

 

PERDELERÝ AÇIYORUM VE DONUP KALIYORUM

 

Karþýmda muazzam bir þantiye.

Dev bir vinç görüþ alanýmý býçak gibi ikiye ayýrýyor.

Müthiþ bir düþ kýrýklýðý.

Sonra baþýmý biraz sola çeviriyorum ve oradan Kâbe’yi görüyorum.

Iþýl ýþýl yanan bir meydan.

Ortasýnda, bütün hayatý boyunca kafamda taþýdýðým o siyah küp þeklindeki yapý.

Ve etrafýnda dönen büyük bir kalabalýk.

Saat sabaha karþý 3.20.

Yorgunluk ve uykusuzluk görme kabiliyetimi zayýflatmýþ.

Kendimi bir planetoryumda hissediyorum.

Iþýklý bir nebula gözümün önünden geçiyor.

Galaksiler, yaratýcý bir merkezin etrafýnda dönüyor.

Binlerce insan hem birbirinden baðýmsýz, hem birbiriyle baðýmlý bir ahenk içinde dönüyor.

Hayatýmda ilk defa, çeliþki dediðim þeyin tuhaf bir manasýný görüyorum.

Düzenli kaos...

 

Pantolon ve beyaz bir tiþört

 

Kâbe bugün Ýslam’ýn “Babil Kulesi” gibi. Dünyanýn her tarafýndan insan geliyor. Erkeklerin bir bölümü bildiðimiz ihrama bürünüyor. Bir kýsmý milli kýyafetlerini giyiyor. Bir kýsmý ise benim gibi, pantolon ve beyaz bir tiþörtle. Kadýnlar için ise ihrama bürünmek diye bir þey yok. Kimi siyah çarþaflý, kimi beyaz elbiseler içinde. Çok sayýda umreci yüzünde /_np/1477/8731477.jpgdomuz gribi maskesi ile tavaf ediyor.

 

Kâbe böyle selamlanýyor

 

Tavaf sýrasýnda, her köþesinde durup Kâbe selamlanýyor. Kâbe’nin selamlanma biçimi, duanýn tersi. Yani eller bedene deðil, Kâbe’ye doðru açýlýyor ve kýsa bir dua yapýldýktan sonra sað elin içi öpülüyor. Burada Ahmet Hakan otururken, ben Kâbe’yi selamlýyorum.

 

YARIN:

* Kâbe’de ilk adýmlarým

* Mermer üzerinde yalýnayak yürümenin dayanýlmaz hazzý.

* Burnuma gelen o tanýdýk koku

* Kâbe’yi tavaf ederken hissettiklerim

* Mekke’yle Kudüs’ün farký

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/1477/8731477.jpg

 

 

Ertugrul Özkök, Hürriyet, 04.09.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Mahþerin kostümsüz provasýna baþlýyorum

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/7830/8737830.jpg

 

SABAH saat 6.00.

 

Rehberim Osman Korkmaz ihramý giymeme yardým ediyor.

 

Ýslamoðlu’nun sözünü bir kere daha hatýrlýyorum.

“Hac, mahþerin provasýdýr.”

Ýnsanýn canlý bedeni üzerine, kefene benzeyen havlumsu kumaþý geçirmesi tuhaf bir ürpertiye yol açýyor.

Ýhramý giyip, kaldýðým odanýn koridoruna çýkýyorum.

Karþýmda Ahmet Hakan ve Sebati Karakurt.

Sebati, fotoðraflarýmý çekmeye baþlýyor.

Kendimi pek iyi hissetmiyorum.

Uçakta gelirken Ahmet Hakan’la kesin kararýmýzý almýþtýk.

Ýhramlý fotoðrafýmýzý kullanmayacaktýk.

Ýnancýn saf haliyle, mesleðimizin saf hali arasýna iki ayrý duvar çekip, aradaki koridorda yürümeye karar vermiþtik.

 

KAFAMDAKÝ ÝLK SORU KÂBE NÝYE KUTSAL

 

Otelin kapýsýndan çýkýp tam karþýda Kâbe’nin kapýsýna doðru yürüyoruz.

Kapýda ayakkabýlarýmýzý çýkarýyoruz.

Burasý “Harem”, ayakkabýlarýnýzýn çalýnmasý ihtimali hiç yok.

Yalýnayak yürümeye baþlýyoruz.

Derin giriþ holünü geçtikten sonra karþýmýza Kâbe çýkýyor.

Hayatýmýzýn en tanýdýk dini simgesi.

Bütün Müslümanlýðýn kalbi.

Beklediðimden büyük mü, yoksa küçük mü karar veremiyorum.

Sadece üzerindeki siyah örtünün parlaklýðý dikkatimi çekiyor.

Bir de, bu kare þeklindeki, dünyanýn belki de en basit formundan oluþan sade yapýnýn niye bu kadar kutsal olabildiðini sorguluyorum.

Ama sorgulama anýnda bitiyor.

Onun yerini inancýn sorgusuz sualsiz biatý alýyor.

Kalabalýða ayak uyduruyorsunuz, otomatik hareketlerle Kâbe’nin etrafýnda yürümeye baþlýyorsunuz.

Osman Hoca sýký sýký kolumu tutuyor, dua etmeye baþlýyor ve bana, “Söylediklerimi aynen tekrarla” diyor.

Ona da biat ediyorum.

Arapça dualar baþlýyor.

Bir kýsmýný telaffuz dahi edemiyorum.

Kâbe’nin her köþesine gelince, iki elimizi kendimize deðil Kâbe’ye doðru açarak kýsa bir dua okuyoruz ve sonra sað elimizin içini öpüp yürümeye devam ediyoruz.

Daha ilk adýmlarda tertemiz bir mermerin üzerinde yalýnayak yürümenin harikulade hazzýný alýyorum.

Tavaf böyle baþlýyor.

 

14 YÜZYILDA SADECE BÝR KERE DURMUÞ

 

Mustafa Ýslamoðlu, “Tavaf aþkýn hareket halidir” diyor.

Tavaf, varlýðýn ilahi korosuna insanýn katýlýmýdýr.

Kozmik hareketliliðin teatral bir taklidi.

Ali Þeriati ise buna “Halkýn girdabý” diyor.

Orada öðreniyoruz ki, bu “kozmik hareket” 14 yüzyýldan beri hiç durmamýþ.

20’nci yüzyýlýn baþlarýnda Kâbe’yi su basmýþ, insan boyunu aþan bir göl oluþmuþ.

O sýrada bile hareket durmamýþ, insanlar yüzerek Kâbe’yi tavaf etmeye devam etmiþler.

Sadece bir terörist baskýnýnda bu hareket bir süre için durmuþ.

Kâbe’nin 14 yüzyýllýk hareketini durduran terörün, bir gün gelip, Ýslam’ýn imajý haline dönüþeceðini kim tahmin edebilirdi?

Bir inancýn bundan büyük trajedisi olabilir mi?

Orada o siyah mabedin etrafýnda dolaþýrken, teröre bir kere daha lanet okuyorsunuz.

Bir yandan Osman Hoca’nýn okuduðu dualarý taklit etmeye çalýþýyorum, bir yandan da içimdeki sosyoloðu kontrol etmeye.

Ýflah olmaz gazeteci gözlerim fýldýr fýldýr etrafý kolaçan ediyor.

Bakýyorum, ihramlý insan da var, ihramsýz da.

Kimisi bembeyaz ihramla gelmiþ, kimi Afrika’dan milli giysisi ile.

Kimi erkek ise benim gibi pantolonla.

Üzerimdeki beyaz tiþört bana bu kalabalýktan çok kopmadýðým duygusunu veriyor.

Kadýnlara bakýyorum. Kiminde kapkara çarþaf var, kiminde ise bembeyaz.

Kiminin yüzü tamamen kapalý, kimininki tamamen açýk.

Afrikalý kadýnlarýn, Arap ülkelerinden gelenlere göre daha rahat olduklarýný hissediyorsunuz.

Ve orada anlýyorsunuz ki, yeryüzünde bir deðil, onlarca, hatta yüzlerce Ýslam var.

 

O AN TANIDIK BÝR KOKUYU FARK EDÝYORUM

 

Ýlk gece, otelin penceresinden bakarken gördüðüm tablo kafamda çeliþkili bir kavram yaratmýþtý:

Düzenli kaos...

Bu gözlemin ne kadar doðru olduðunu, tavaf eden kalabalýða karýþýnca çok daha iyi anlýyorum.

Çünkü o tavafta düzen yok, tam aksine hem bireysel hem kolektif bir kaos var.

Herkes kalabalýðýn içinde, ama istediði gibi yürüyor.

Kimi daha hýzlý, kimi daha yavaþ, kimi dairesel, kimi iniþli çýkýþlý.

Kimi durup etrafý seyrediyor, kimi elindeki Kuran’dan gözünü bir saniye ayýrmadan yürüyor.

Ama bu nebulaya dýþardan baktýðýnýzda ilahi bir düzenin birlikte hareket ettiðini görüyorsunuz.

Evet, bu ilahi hareketi anlatacak tek kavram budur.

Düzenli kaos...

Tavaf sýrasýnda ister istemez kendimi yokluyorum.

Bu yürüyüþ üzerimde nasýl bir etki býrakýyor?

Çok samimi söylemem gerekirse, Kâbe’nin üzerimde býraktýðý his, daha sonra Medine’de Peygamber Camii’nde hissettiklerimden daha hafifti.

Oradan aklýmda kalan asýl duygu, bembeyaz mermer üzerinde çýplak ayakla yürürken aldýðým derin hazdý.

Bu hazzýn, Kâbe’nin ilahi etkisini arttýrdýðýna inanýyorum.

Çünkü, Kâbe’nin üzerindeki siyah örtünün parlaklýðý ile, beyaz mermerin zýtlýðý, bu yürüyüþle birleþince, bende derin bir temizlenme hissi yarattý.

Bir de yürürken içime çektiðim o koku.

Çok tanýdýk, çok hayatýmda olan bir kokuydu bu.

Bu kokunun ne olduðunu biraz sonra Say’da yürürken çýkaracaktým.

Zefiran kokusuydu.

Bir tür dezenfektan.

Bizim evimizde de sýk kullanýlan bir þeydi.

Zaten Kâbe’den ve onu çeviren mekânlardan kafamda kalan en güçlü duygulardan biri buydu.

Ýnsaný hayran býrakan bir temizlik.

Otele döndüðümüzde ayaklarýmýn altý tertemizdi.

Oysa 5 kilometre yol yürümüþtüm.

Suudileri bu bakýmdan gerçekten kutlamak gerekir.

Tattýðým bu steril haz, etrafýmda gördüðüm aðzý maskeli insanlarla çarpýcý bir tezat oluþturuyordu.

 

DOMUZ GRÝBÝ MASKESÝNÝN YARATTIÐI ÝLAHÝ ÇELÝÞKÝ

 

Tavaftan sonra bir süre o tertemiz mermerin üzerine oturup etrafý seyrettim.

O sýrada yanýmdan bembeyaz giysiler içinde Afrikalý bir kadýn geçti.

Yüzünde domuz gribine karþý bir maske vardý.

O maske bana, tertemiz ve ilahi Kâbe’nin fani bir antitezi gibi göründü.

Ama burasý Kâbe’ydi.

Burada hayatla ölüm, ölümsüz olanla fani ayný gökkubbenin altýnda yaþýyordu.

Ebediyet, iþte bu tezatýn ifadesiydi.

Kâbe’nin etrafýnda 7 kez tavafý tamamladýktan sonra sýra Say’a gelmiþti.

Çýplak ayaklarla oraya doðru yürürken, Kâbe’nin kutsallýðý konusundaki karmaþayý kafamdan atamamýþtým.

Tavaf eden kalabalýðýn parçasý olmuþtum, ama o kafilenin mümini olabildin mi diye sorarsanýz.

Bilmiyordum, kafam hâlâ karýþýktý.

Ve bu karýþýklýk Medine’ye kadar devam edecekti.

 

MEKKE’YLE KUDÜS’ÜN FARKI

 

BÝZÝM gibi yüzü Batý’ya dönük insanlarýn, son yýllarda Ýslam hakkýnda oluþan imajdan etkilenmemesi mümkün mü?

Mekke’ye giderken endiþeliydim.

Orada göreceðim insanlarýn kafamdaki “terörist imajýný” kuvvetlendireceði endiþesini ve önyargýsýný taþýyordum.

Daha önce iki defa Kudüs’e gitmiþtim.

O ziyaretlerden, dinler hakkýnda çok da iyi sayýlmayacak duygularla dönmüþtüm.

Kudüs’ün sokaklarýndan “fanatizm” akýyordu.

Hem Ýslama, hem Yahudiliðe, hem de Hýristiyanlýða ait bütün mekânlarda, fanatik bir atmosferin ezici aðýrlýðý altýnda dolaþmýþtým.

Mekke’ye giderken, dinler hakkýndaki düþüncemin daha da pekiþeceði duygusuna sahiptim.

Oysa daha ilk gün Kâbe’de ve etrafýndaki koridorlarda dolaþýrken aldýðým hava tam aksiydi.

Sakallýsý da vardý, sakalsýzý da.

En mümin, en inanmýþ insanlar buradaydý.

Ama etrafta korkutucu bir düþmanlýk yoktu.

Tam aksine çok barýþçýl bir iklimde hissettim kendimi.

Mekke’nin bana en büyük sürprizi buydu.

Acaba, ayný kutsal mekâný paylaþmanýn yarattýðý rekabet duygusu, semavi dinleri fanatizme mi götürüyordu.

 

Kendimle baþ baþayým

 

 

Duvara yaslanmýþ tefekkür ediyorum... Hayatýmýzýn en tanýdýk dini simgesi yaný baþýmda... Bütün Müslümanlýðýn kalbi... Beklediðimden büyük mü, yoksa küçük mü karar veremiyorum.

 

Kâbe’de dua

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/7831/8737831.jpg

 

Ýþte inancýn sorgusuz sualsiz biatýnýn devreye girdiði an... Kalabalýða ayak uydurup, otomatik hareketlerle Kâbe’nin etrafýnda yürüyor ve dua ediyorum.

 

YARIN:

Say’da gördüklerim

Say’la Tavaf arasýndaki farz

Sevr tepesi

Þeytan taþlama alanýnda bizi þaþýrtan manzara

Binlerce hacýnýn ezildiði yerde hissettiklerimiz

 

 

Ertugrul Özkök, Hürriyet, 05.09.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Saçýmdan bir tutam kesildi ve böylece umre sona erdi

 

ÝSLAM tepeler arasýnda doðdu.

 

Bu tepelerin bir bölümü artýk yok.

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/6214/8746214.jpg

 

Mekke’nin sýkýþmýþ coðrafyasýnda, gelen hacýlara yer açmak, onlarýn kalacaðý otellere arsa temin etmek için tepelerin bir bölümü düzlenmiþ.

Safa ve Merve tepeleri artýk yok.

Ama o tepeler, Kâbe’nin etrafýnda sembolik olarak yaþýyor.

Kâbe’yi çevreleyen binalarýn içi 365 derece geniþ koridorlardan oluþuyor.

Bunun bir bölümü, umrenin parçasý sayýlan “Say”ýn yapýldýðý yer.

Bu iki tepe arasýnda 300 metre kadar bir mesafe var.

Say, bu iki tepe arasýnda yedi turluk yürüyüþe verilen ad.

 

DOÐRUSAL YÜRÜYÜÞ: SAY

 

Kâbe’deki tavafý bitirip, bu koridora girdiðimiz anda, aþaðýdan bize doðru yürüyen muazzam bir kalabalýkla karþýlaþýyoruz.

Tavaf, dairesel bir hareketti.

Say ise doðrusal yürüyüþ.

Birbirine paralel iki geniþ koridor var.

Bunlarýn arasýnda ise daha dar üçüncü bir koridor yer alýyor.

O dar koridor, yürüyemeyecek durumda olduðu için ancak tekerlekli sandalye ile say yapan insanlara ayrýlmýþ.

Kâbe’nin bu bölümü, insaný derinden etkiliyor.

Binlerce insan ayný istikamette yürüyor.

Solunuza baktýðýnýzda bir o kadar kalabalýðýn aksi istikamette yürüdüðünü görüyorsunuz.

Yürüyüþün baþladýðý yere her an yüzlerce yeni insan katýlýyor. Ve bu hareket sanki sonsuza kadar devam ediyormuþ hissi veriyor.

Say koridorunun küçük bir bölümünde 100 metre aralarla iki yeþil ýþýk konmuþ. Burasý, sol taraftan Kâbe’yi gördüðünüz bölüm.

 

ARAYIÞ DOLU TELAÞLI BÝR HAREKET

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/6217/8746217.jpg

 

Hazreti Hacer, Safa ve Merve tepeleri arasýnda yürürken, tam bu bölgede Kâbe’nin önündeki Ýsmail’i görüp ona bakmýþ.

Ýki yeþil ýþýk arasýný koþarak geçiyorsunuz.

O noktaya geldiðiniz an, kalabalýk birden hareketleniyor ve kitlesel bir koþu baþlýyor.

Ali Þeriati, “Sa’y, telaþtýr, arayýþ dolu bir harekettir. Bir gaye sahibi olmaktýr, koþmaktýr, seðirtmektir” diyor.

Doðru, burada daha telaþlý bir yürüyüþ var.

Kalabalýða daha fazla karýþýyor, onun daha fazla parçasý oluyorsunuz.

Bu yürüyüþ içinde, bütün kimlikler, unvanlar, cinsiyet farklýlýklarý ortadan kalkýyor.

Bu yürüyüþte kimse çirkin deðil.

Burada isimlerin de önemi yok.

“Burada söz konusu olan, çýplak insandýr, çýplak insanlýktýr. Yalnýzca iman ve sevgi, inanç ve amel vardýr, baþka hiçbir þey deðil.”

Orada artýk çok iyi anlýyorum ki hac, sürekli hareket etmekmiþ.

“Deðiþmez bir yöne doðru sürekli hareket etmek.”

 

NEDEN HEP TEYAKKUZDAYIM?

 

Orada ister istemez kendimi yokluyorum.

Ben, bu kalabalýða ne kadar aidim? Bu yürüyüþün ne kadar parçasýyým?

Çocukluðumdan beri aldýðým laik eðitim beni hep teyakkuzda tutmuþ.

Kendimi kalabalýða emanet edemiyorum.

Altmýþ yýl boyunca bireyselleþmiþ ruhum, teyakkuzdaki egom beni bu kafile içinde eriyip gitmekten alýkoyuyor.

‘Say’da yürürken þu gerçeði artýk iyice anlýyor ve kabulleniyorum.

Benim inancýmýn tek tariki, Allah’la baþ baþa kaldýðým yapayalnýz anlar.

Safa Tepesi ile Merve Tepesi arasýnda yürüyen ‘tek’leþmiþ kalabalýk beni de içine alýyor.

Ama o bembeyaz kafile içinde bile, kendimi siyah bir nokta olarak görmeye devam ediyorum.

 

TEKERLEKLÝ SANDALYE KALABALIÐI

 

Oradan aklýmda kalan en çarpýcý görüntü ise, aradaki koridorda, aþaðýdan yukarý doðru akan, tekerlekli sandalye kalabalýðý oluyor.

O bitkin bedenler, yorgun ve ölümü bekleyen bakýþlar bana inancýn gücünü bir kere daha anlatýyor.

Kâbe ve Say yürüyüþlerinden bende kalan bir baþka çarpýcý hatýra da þu.

O mermer zeminler üzerinde yalýnayak yürürken, bir þeyin farkýna vardým.

Çocukluðumdan beri hafif kambur duran bedenim, orada dimdik bir yürüyüþ yaptý.

 

MANEVÝ BÝR KORSENÝN ÝÇÝNDE

 

Dönüþte Sebati’nin çektiði fotoðraflara baktýðýmda, bunun sadece bir his deðil, fiziki bir gerçek olduðunu gördüm.

Tavaf, kendini býrakmýþ bedenimi manevi bir korseye soktu.

Yedinci turun sonunda ‘Say’ý da tamamlýyorum.

Rehberim, çantasýndan küçük bir makas çýkarýyor ve saçýmdan küçük bir tutam kesiyor.

Böylece umre tamamlanýyor.

Umreciler artýk ihramdan çýkabilir ve normal elbiselerini giyebilirler.

Ailemin baba tarafýnýn umreye giden dördüncü üyesi olarak, otele dönüyorum.

Þimdi sýra Arafat ve þeytan taþlama coðrafyalarýna seyahat.

Umre ve hac sonsuz bir yürüyüþtür.

Peki kalabalýk içinde kaybolmuþ insan nereye gitmektedir?

Hiçbir yere.

Sadece Allah’a.

 

ÇADIRDAN BÝR MEGAKENT

 

Arabamýz, Mekke dýþýna doðru gidiyor.

Coðrafya hep ayný...

Lavlardan oluþmuþ tepeler.

Þimdi istikametimiz, þeytan taþlama mekânlarý.

Oraya giderken hatýramda çok dramatik bir bagaj taþýyorum.

Yýllarca önce Eyüp Coþkun’un fotoðraflarýný çektiði o hac faciasýnýn fotoðraflarý.

Birbirini ezmiþ yüzlerce hacýnýn bedenlerini görüyorum.

O olay ders olmuþ.

Suudiler böyle bir olayýn bir daha meydana gelmemesi için çok çarpýcý bir trafik ve mimari tasarýmý yapmýþlar.

Bu tasarýmý epey konuþup tartýþacaðýz.

Ama önce gördüklerimizi anlatmalýyým.

Amerikan highway’lerini hatýrlatan yollardan geçip, yüksekçe bir yere çýktýðýmýzda, sað ve solumuzda uzanan binlerce çadýrla karþýlaþýyoruz.

Burasý þeytan taþlamaya gelen hacýlarýn kaldýðý “çadýrkent”.

Daha doðrusu “çadýr megakent”.

Ýnsan bir anda kendini Starwars filminin bir sahnesinde hissediyor.

Ayný duyguyu Medine’de Peygamber Camii’nin avlusunda da hissedecektim.

 

Umrede final ritüeli

 

Rehberim, çantasýndan küçük bir makas çýkarýyor ve saçýmdan küçük bir tutam kesiyor. Böylece umre tamamlanýyor. Umreciler artýk ihramdan çýkabilir ve normal elbiselerini giyebilirler.

 

Tavafla Say arasýndaki üç fark

 

Tavaf, mutlak sevgi... Say, mutlak akýl...

Tavaf, tamamen ‘O’ merkezli... Say, tamamen ‘Sen’ merkezli...

Tavaf, ilahi zorlama... Say, insan iradesi...

(Ali Þeriati’nin “Hacc” kitabýndan)

 

YARIN: Karþýmda Peygamber Camii

 

 

Ertugrul Özkök, Hürriyet, 06.09.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Hazreti Muhammed iþte orada karþýmda yatýyor

 

 

HÝCRET nedir?

Fani bir bedenin, bir yerden bir yere muhacereti mi?

Bu kadar basit mi?

Hayýr deðil.

Deðilmiþ.

 

Cidde’den Medine’ye hareket ederken, bu yolun maneviyatýný berhava edecek bir þey söylüyorum.

Yolda bir Starbucks bulup kahve alabilir miyiz?

Hicret ve Starbucks...

Yolun ilahi havasýný mahveden bir kelime. Hayat bazen böyledir.

Bir cümle, bütün bir geçmiþi bir anda yýkar geçer.

Ama burada söz konusu olan þey kahve...

Bazý sabahlarýmýn sonsuz Gýlgamýþ’ý.

Ölümsüzlüðün sýrrý, hayata açýlan kapýnýn þifresi.

Ne yapacaksýnýz, bir yanda maneviyatýn inancý, öte yanda günlük hayatýn baðýmlýlýðý, hazzý.

Starbucks’a uðruyoruz.

Ahmet Hakan “Americano” istiyor, bense “Günün kahvesini...”

Biz Manhattan’da gibi kahvelerimizi beklerken içeri bir kadýn giriyor.

Baþý örtülü, üstü örtülü.

Bize servis yapan sempatik Suudi delikanlýnýn yüzü birden asýlýyor ve kadýna biraz da azarlayýcý havayla, “Buradan alamazsýn, yan tarafa geç, orada aile tarafýndan al” diyor.

Kadýn, ilahi bir emir almýþ gibi hiç itiraz etmeden, çýkýp yan tarafa geçiyor.

O an anlýyoruz.

“Güle güle Manhattan, hoþ geldin Cidde...”

Kahvelerimizi alýyoruz, devasa GMC’nin güçlü motorlarý harekete geçiyor.

Tam 1430 yýl sonra Hicret, kim bilir kaçýncý defa baþlýyor.

Ayný yollardan geçeceðiz, ayný korkularý, ayný tutkuyu, ayný azmi yaþamaya, hissetmeye çalýþacaðýz.

Yoldaþlýðýn ne olduðunu öðreneceðiz.

 

PEYGAMBER’Ý KIZLAR KOROSU, BÝZÝ FERDÝ TAYFUR KARÞILADI

 

Elimizdeki haritaya göre, Hazreti Muhammed’in Hicret yolu, þimdiki otoyola paralel, ama biraz solundaymýþ.

Bu yolun, 1430 yýl önce son peygamberi Ýslam’ýn ikinci kalbine götürmesinden baþka hiçbir özelliði yok.

Ama sadece bu özellik, o yolu, yol olmaktan çýkarýp bir “Tarik”e çevirmeye yetmez mi?

Fazlasýyla yeter.

Etraf çöl./_np/3011/8753011.jpg

Bir de ýþýklý benzin istasyonlarý, küçük alýþveriþ merkezleri.

O yol boyunca anlýyorsunuz ki, dinler insanlarý ayýrýyor, ama o küresel iþaretler istemeseniz de sizi birleþtiriyor.

Starbucks, Nokia, Toyota, Coca-Cola ve yüzlercesi...

Her biri Kâbe kadar tanýdýðýmýz semboller.

Medine’ye az kala, Ahmet Hakan, Hazreti Muhammed’i Medine’de karþýlayan kýzlar korosunun söylediði ilahiyi anlatýyor.

Ýþte tam o sýrada Ýslam Konferansý Örgütü Medya Danýþmaný Fatih Öke, bize bir sürpriz yapýyor.

Bir CD çýkarýp yerleþtiriyor ve “Bilin bakalým kim söylüyor” diyor.

Pür dikkat dinliyoruz.

Medine kapýlarýnda Peygamber için söylenen o ilahiyi bir Türk söylüyor.

Olaðanüstü etkileyici bir ses ve yorum...

“Aaa, bu Ferdi Tayfur” diyoruz.

Evet o.

Fethullah Gülen’e yakýn bir müzik þirketi yayýnlamýþ CD’yi...

Adý “Efendimiz...”

Ferdi Tayfur’un söylediði ilahiyi dinleye dinleye gidiyoruz.

Funda Arar’ý da dinliyoruz.

O mini etekli, omuzlarý açýk þahane kadýn da “Efendimiz”e sesleniyor.

Rahatlýyoruz.

“Efendimiz”i sevmek sadece tesettürlü kadýnýn inhisarýnda deðil.

 

GÖZÜM O GÖRÜNMEZ TÜRK ÞEHÝTLERÝNDE

 

Ýlerde Medine’nin ilk ýþýklarý göründüðünde baþta sorduðum sorunun cevabýný yine kendim veriyorum.

Hicret, fani bir bedenin bir yerden baþka bir yere muhaceretinden ibaret basit bir þey deðil.

Asýl, bir ruhun, insanýn iç dünyasýnýn bir baþka yere göç etmesi hicret...

Ýslam dini iþte böyle bir hayalin hicreti sayesinde Ýstanbul’a kadar ulaþacaktý.

Üsküdar, Kâbe’yle ayný imtiyazý, “Harem” olma hakkýný elde edecekti.

Gece yarýsýný geçiyorduk.

Hazreti Muhammed’in izinde, biz de Medine’ye giriyorduk.

O, 12 günde gitmiþti./_np/3014/8753014.jpg

Bizim muhaceretimiz ise sadece 3.5 saat sürmüþtü.

Ama önümüzde, bundan 14 yüzyýl önce açýlmýþ bir yol vardý ve bizler bu yolun inanmýþ veya inanmamýþ yolcularýydýk.

Ýþte þimdi o þehirdeydik.

Ýslam’ýn ikinci Kâbe’sinde.

Osmanlý’nýn uðruna kim bilir kaç þehit býraktýðý o gazi þehirde.

Medine-i Müneverre’de...

 

PERDELERÝ YAVAÞÇA AÇIYORUM KARÞIMDA PEYGAMBER CAMÝÝ

 

Büyük binalarýn arasýndan geçerek otelimize geliyoruz.

Otelimizin giriþi, dünyanýn herhangi bir þehrinde göreceðiniz Intercontinental’lerden biri.

Hýzla ve merakla odamýza geçiyoruz.

Mekke’deki gibi yine pencereye koþuyorum.

Mekke’deki þantiye þoku beni iflah etmemiþ.

Yine gözlerimi kapatarak perdeleri sonuna kadar açýyorum.

Sonra yavaþ yavaþ açýyorum.

Karþýmda Mescid-i Nebevi.

Peygamber Camii.

Karanlýðýn ortasýnda ýþýl ýþýl parlýyor.

Hayatým boyunca gördüðüm en etkileyici mabet.

Tüylerim ürperiyor.

Dünyanýn en büyük ikinci dininin aziz peygamberi, iþte tam karþýmda, o caminin bir köþesinde yatýyor.

Zaman duruyor, her þey siliniyor ve çocukluðumdan beri ruhuma iþlemiþ olan inancýn kalbi durup dururken atmaya baþlýyor.

Ýzmir’de, çocuk kokan yataðýmda her gece okuduðum ve aradan geçen yýllarýn bana tek satýrýný unutturamadýðý o iki duayý okuyorum.

“Üç Kulhuvallahü, bir Elham...”

Her Türkün, “Türküm, doðrum, çalýþkaným”dan sonraki en temel “Amentü”sü...

 

Hazreti Muhammed, Ebubekir ve Ömer...

 

Hz. Muhammed’in kabri, Peygamber Camii’nin içinde bir odada... Hz. Muhammed’in yanýnda Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer yatýyor. Üstünde yeþil kubbe bulunan kabir, ziyaretçilerle dolup taþýyor. Ziyaretçilerin kabir önünde uzun süre duraklamasý izdihama yol açtýðýnda güvenlik kuvvetleri müdahale ediyor.

 

Kâbe’de Türkçe dua edilir mi

 

Ýlk yazýmýn çýktýðý gün Ali Þen aradý.

Tavaf sýrasýnda rehberimin bana okuduðu Arapça dualarý tekrarladýðýmý okumuþ.

“Sen ne söylediðini anladýn mý?” diye sordu.

“Hayýr, anlamadým” dedim.

O da Kâbe’ye gitmiþ. Rehberi, “Arapça mý okuyayým, yoksa Ýngilizce mi” diye sormuþ.

Ali Þen, “Tabii ki, Arapça” demiþ.

Bunun üzerine rehber, “Peki sen Arapça biliyor musun” deyince, Þen “Hayýr” demiþ.

“O zaman ne dua ettiðini nasýl anlayacaksýn” deyip, dualarý Ýngilizce okumaya baþlamýþ.

Ali Þen, “Keþke sen de rehberinden Türkçe dua etmesini isteseydin” diyor.

Ben bu konuda cahilim./_np/3015/8753015.jpg

Tartýþmayý bilenlere býrakýyorum.

 

Avluda modern gölgelikler

 

Burasý Medine’deki Peygamber Camii’nin avlusu... Suudi Hükümeti, caminin dýþ avlusuna þýk ve modern çadýrlar yaptýrmýþ. Yakýnda hizmete girecek olan bu çadýrlar, elektronik mekanizmayla çalýþýyor ve serinletici aparatlara sahip...

 

YARIN: Medine’de yaptýðým son dua neydi?

 

 

Ertugrul Özkök, Hürriyet, 07.09.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Ýçki, iþte bu duvarýn arkasýnda yasaklandý

 

 

SABAH kafamdaki ilk soru þu:

 

Ýnsan, kutsal bir ziyareti, hayatýnýn en büyük keyiflerinden vazgeçmeden yaþayabilir mi?

 

“büyük günahlarý” kastetmiyorum.

Daha küçükleri...

Mesela sabah kahvesini...

Benim sabah ayinim bu.

Þu an, Peygamber Camii’nin karþýsýndaki odamda, camiyi seyrederek sabah kahvemi içmek istiyorum.

 

En sevdiklerimi hatýrlayarak, yaþadýðýma, yaþadýklarýma þükrederek, hâlâ yaþama umutlarým için ellerimi açarak güne baþlamak istiyorum.

Ama ramazan...

Kaldýðým otelde, bunu istemeye bile cesaretim yok.

Pencereden bakýyorum.

Günüm, hayata, elimde kahveyle yapacaðým þükür duasýyla baþlamalýydý.

 

BU DÖRT DUVARIN ÝÇÝNDE BÝR TARÝH YAZILDI

 

Kuba Mescidi’nden yola devam ederken rehberimiz bize ileride bir noktayý iþaret ederek, “Türk hacýlar pek bilmez” diyor.

Burasý, içkiyi yasaklayan ayetin Peygamber’e indiði yer.

Gösterdiði yere bakýyorum:

Dört duvarla çevrilmiþ alelade bir arsa.

Düþünebiliyor musunuz, burasý, bütün Ýslam’ýn en önemli yasaðýnýn indiði yer.

Þarabýn, içkinin, milyonlarca insanýn keyfinin yasaklandýðý yer.

Yani beni saf müminlerin arasýndan alýp, baþka yerlerde iskâna götüren karar burada alýnmýþ.

Anadolu’da kapanan Tekel bayilerinin kaderi de burada yazýlmýþ.

Hemen arabadan inip önünde fotoðraf çektiriyorum.

Bugüne kadar kimse bize bu tarihi anýn gerçekleþtirildiði yeri göstermemiþti.

Türkiye’de en çok tartýþtýðýmýz, bizi en çok birbirimize düþüren ayetin kýblesi burasý.

20 yaþýndan beri içki içen bir Müslüman olarak burada ne yapmalýyým?

Bu dört duvarýn etrafýný tavaf mý etmeliyim, yoksa bir an önce kaçýp, bu fotoðrafý atmalý, bu mahalle arsasýný hayatýmdan silmeli miyim?

Sebati, kamerasýnýn objektifini, kilitli anahtarýn deliðinden sokup “Ýçeride ne var” diye bakýyor.

Sýradan bir Suudi mezarlýðý...

 

ÝLK DEFA BÝR SUUDÝ DEFÝN TÖRENÝNÝ ÝZLÝYORUZ

 

Þimdi sýra Cennet-i Baki’de...

Yani “Sonsuz Cennet”e gidiyoruz.

Burasý, Peygamber Camii’nin hemen bitiþiðindeki Medine Mezarlýðý...

14 asýrdýr Medine’de cenazeler buraya defnediliyor.

Hazreti Ayþe burada yatýyor.

Peki nerede?

Bilmek mümkün deðil.

Çünkü Suudiler cenazeleri anonim gömüyorlar. Kimin nerede yattýðý bilinmiyor.

Yýllardýr Suudilerin gömme âdetlerini merak ederdim.

Biz tam oradayken bir defin törenine rastlýyoruz.

Merakým böylece gideriliyor.

Defin törenine sadece erkekler katýlabiliyor. Uzun bir kuyruk yapýlýyor ve elden ele bir þeyler veriliyor.

Bomboþ bir arazi... Üzerinde sadece taþ parçalarý var. Hiçbir taþýn üzerinde isim yok.

Bir parselden gömmeye baþlýyorlar. O parsel dolunca yandakine geçiyorlar.

Böylece 5 yýl sonra yine ayný parsele geliniyor.

Bu anonim, isimsiz mezarlýk, tarih bilinci geliþmiþ bizlere ne kadar yabancý.

Acaba, ölüleri ölülere býrakmak daha iyi bir þey mi?

Kýz kardeþim Sema’nýn kocasý Cemal Aksoy’un babasý, muhterem bir insandý.

Kâbe’de ölmek istiyordu.

Yýllarca Hacca gitti.

Sonunda muradýna erdi ve üç yýl önce Hac ziyareti sýrasýnda kutsal topraklarda öldü.

Cenazesi orada kaldý.

Hiçbirimiz nereye gömüldüðünü bilmiyoruz.

“Ebedi Cennet”in içine bakarken, onun için de dua ediyorum.

 

SELAM KAPISI’NDAN PEYGAMBER’ÝN HUZURUNA ÇIKIYORUZ

 

Artýk sýra Peygamber Camii’ne geldi.

Umrede son duraðýmýz burasý.

Büyük kapýdan girerken avluda ilk dikkatimi çeken þey, avludaki dev þemsiyeler oluyor.

Otomatik olarak açýlan ve avluyu bir anda, çölün dev bedevi coðrafyasýna benzeten bu çadýrlar bana yine Star Wars filmini hatýrlatýyor.

Ayakkabýlarýmýzý çýkarýp “Selamlama Kapýsý”ndan giriyoruz.

Camiye girmeden önce, Hz. Muhammed’in yattýðý yerin kapýsýnýn önünden geçip, O’nu selamlayacaðýz.

Burada saflar daha sýký. Kâbe’den de daha sýký.

Tam bir sessizlik hâkim. Trans halinde bir insan kalabalýðý Peygamber’in huzuruna doðru aðýr aðýr ilerliyor.

Sadece ismi uðruna canlar verilip canlar alýnan, her gün milyarlarca insanýn adýný defalarca andýðý, dua ettiði Peygamber, Hz. Muhammed iþte burada, bu kapýnýn arkasýnda yatýyor.

Manevi ile maddi, fani ve ölümsüz, cismani ve ruhani iþte bu kapýnýn önünde buluþuyor.

Durup düþünmeye vaktiniz yok.

Sakin bir kalabalýk, ölü bir dev dalga gibi sizi yürümeye davet ediyor.

Ýnanmýþlarýn girdabý sizi içine alýyor.

Oysa orada durup, uzun uzun durup bir hayat bilançosu çýkarmak istiyorsunuz.

Hayat nedir? Ölüm nedir?

Geriye ne kalýr? Ne kalmaz?

Ýnanç nedir, inançsýzlýk ne?

Biat nedir? Ýtiraz ne?

Vakit yok. Tavaf sonsuz bir harekettir demiþlerdi.

 

MEDÝNE-Ý MÜNEVVERE’DE SON DUAMI YAPIYORUM

 

Kalabalýk, sizi camiin öteki taraflarýna taþýyor.

Ve o geniþ mekânlarda, hayatýnýzýn en muazzam mabedini görüyorsunuz.

Her taraftan Kuran sesleri geliyor.

Fark ediyorsunuz ki, herkes kendi Kuran’ýný okuyor.

Peygamber’in huzuruna geldiðiniz bu mabette, artýk yaratanla baþ baþasýnýz.

Tek baþýna...

Saflarýn en sýkýþtýðý, kitlenin bütün gücüyle insaný eritmeye çalýþtýðý o anda, tek baþýna Kuran okuyan insan Tek’leþiyor.

Ýþte orada umutlanýyorsunuz ve siz de kendinizle konuþmaya baþlýyorsunuz:

Medine-i Münevvere... Aydýnlanmýþ þehir...

Senin kucaðýndan ayrýlýrken son duamý yapýyorum:

“Allah’ým. Ýslam’ý karartmak isteyenlere, teröre bulaþtýrmak isteyenlere, istismar edenlere, fanatizmin girdabýna sokmak isteyenlere mani ol. Ýslam’ýn aydýnlýk, barýþçý ve çaðdaþ yüzünü hâkim kýl...”

 

Kubbenin altýndaki küçük deliðin sýrrý

 

BUGÜN rehberimiz Mustafa Nalbant.

Akhisarlý bir hemþerim...

O da El Ezher’de okumuþ.

Medine, Ýslam’a güzel bakýþý ve barýþçý yorumlarýyla daha da güzelleþti.

Ýlk duraðýmýz Kuba Mescidi.

Mescit, bizde caminin küçüðü, orada ise kendisi.

Kuba Mescidi, Hz. Muhammed’in Medine’ye geldikten sonra ilk namaz kýldýðý yerde yapýlmýþ.

Ýslam’ýn en kutsal mekânlarýndan biri sayýlýyor.

Camiye giriyoruz ve Ahmet Hakan, kýdemli bir hacý olarak hemen yerini alýyor.

“Burasý Hz. Muhammed’in tam namaza durduðu yer” diyor.

“Nereden biliyorsun?”

Mustafa Nalbant, yukarýda bir yeri iþaret ediyor. Bakýyorum, kubbenin altýnda bir delik var.

Bu camiyi Türk iþçiler restore etmiþ.

Restorasyonda Hz. Muhammed’in namaza durduðu yerin tam üstüne bir delik açmýþlar. Sýrf orayý göstermek için. Ýlahi bir nirengi noktasý olarak...

 

Peygamber’in naaþý bu kuyudan giden suyla yýkandýhttp://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=8758903

 

ÝSLAM arkeolojisinin kazýlarýna devam ediyoruz.

Yolumuz Medine’nin kenar semtlerinden birine düþüyor.

Orada da basit bir yapý var.

Yuvarlak yapýnýn ortasýnda bir delik görüyoruz.

Rehberimiz anlatmaya baþlýyor:

“Burasý Hz. Peygamberimizin ölümünden sonra, cesedini yýkamak için su alýnan kuyu”.

Hz. Muhammed vasiyet etmiþ.

“Öldüðümde, beni bu kuyudan getirilen suyla yýkayýn” demiþ.

Dayýsý gelip o kuyudan 7 kýrba su almýþ.

O kuyu, þimdi Medine’nin bir kenar mahallesinde öyle duruyor.

Baþýmýzý delikten sokup bakýyoruz.

Geniþçe bir kuyu...

 

Su kuyusunun önemi

 

Medine’nin kenar semtlerinde bir yapý... Burasý eski bir su kuyusu... Ancak önemi büyük... Çünkü Hz. Muhammed’in naaþý, vasiyet üzerine bu kuyudan getirilen suyla yýkandý...

http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=8758901

Kuba Mescidi’nde namaz

 

Kuba Mescidi, Hz. Muhammed’in Medine’de namaz kýldýðý ilk yerde yapýlmýþ. Caminin restorasyonunda çalýþan Türk iþçiler, Hz. Muhammed’in namaz kýldýðý yere bir iþaret koymuþlar. Ahmet Hakan’la burada iki rekat namaz kýldýk. Baþýnda namaz takkesi olan benim, olmayan Ahmet Hakan.

 

YARIN:

 

“Peygamber’in Ýzinde” yazý dizisi bitti. Peki, umre bende neyi deðiþtirdi?

Ýçkiyi býrakacak mýyým?

Beþ vakit namaz kýlýp oruç tutacak mýyým?

Kurban kesecek miyim?

Baþka neler deðiþti?

 

 

Ertugrul Özkök, Hürriyet, 08.09.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Ýçkiyi býrakacak mýyým

 

 

BEÞ gün süren Umre gezisinde, elimden geldiðince samimi olmaya, orada yaþadýðým, hissettiðim her þeyi bütün sahiciliði ile aktarmaya çalýþtým.

 

Þimdi sýra bu gezinin benim üzerimdeki etkilerine geldi.

 

Yakýn çevremde birçok insanýn merak ettiði ilk soru þu.

 

Ýçkiyi býrakacak mýsýn?

 

* * *

 

Hemen cevabýný vereyim.

 

Hayýr býrakmayacaðým.

 

Ýçki benim hayatýmýn önemli bir unsuru.

 

Yoðun ve stresli günlerimde bana iyi geliyor.

 

Ama kimseye tavsiye etmiyorum.

 

Fazlasýnýn zararlý olduðunu her fýrsatta herkese söylüyorum.

 

Peki Ýslam'ýn öteki vecibelerini yerine getirecek miyim?

 

Hayýr, namaz kýlmaya baþlamayacaðým.

 

Oruç tutmuyordum.

 

Bundan sonra tutmayý da düþünmüyorum.

 

Kurban kesmek bana çok uzak bir þeydi, uzak kalmaya devam edecek.

 

* * *

 

Ben inançlý bir insaným.

 

Allah'a inanýyorum.

 

Ýnançla ilgili en geliþmiþ duygum, minnet ve þükretme duygularýdýr...

 

Ýnancýmý Allah'la tek baþýma bir iliþki içinde yaþýyorum.

 

Kýzýma din eðitimi vermedim.

 

Ama, anneannesinden, babaannesinden bazý þeyler aldý ve yabancý bir okulda okumasýna raðmen, inancý kuvvetli bir kadýn oldu.

 

Daha da önemlisi, baþkalarýnýn inançlarýna saygýyý, kiþiliðinin çok önemli parçasý haline getirdi.

 

Dinle iliþkimin bu halinden dolayý ne övünüyorum, ne de kendimi suçlu hissediyorum.

 

Umre ziyareti sýrasýnda, içinde yaþadýðým toplumun kültüründe ve kimliðinde çok önemli yeri olan Ýslam dininin Hac gerçeðini anlamaya çalýþtým.

 

* * *

 

Bu yazý dizisi dolayýsýyla farklý tepkiler aldým.

 

Önyargýlý ve düþmanca yazýlanlarý, söylenenleri bir yana býrakýyorum.

 

Genel olarak hem samimi laiklerden, hem samimi dindarlardan olumlu mesajlar aldým.

 

Anladým ki, bir þey, samimi olarak dile getirilirse, insan kendini ayný samimiyet aynasýnda görüyor.

 

Yazý dizisi bana bir þeyi daha gösterdi.

 

Toplumun laik denilen, Atatürkçü kesiminde de çok kuvvetli bir inanç ve Hac duygusu hâkim.

 

Buna karþýlýk þunu da öðrendim.

 

“Dindar” diye bildiðimiz kesim de, bizlerin bu tarafýný tanýdýkça bizlere daha açýk, daha anlayýþlý hale geliyor.

 

Peygamber Camii'ndeki iftarda bizi aralarýna davet eden Türklerin gösterdiði yakýnlýðý hiçbir zaman unutmayacaðým.

 

* * *

 

Peki bu ziyaret bende hiç mi iz býrakmadý, hiç mi bir þeylerimi deðiþtirmedi?

 

Elbette deðiþtirdi.

 

Yukarda söylediklerim bunun bir örneði deðil mi?

 

Bundan böyle inanç olgusuna bakýþýmda Umre sýrasýnda gördüklerimin, öðrendiklerimin, karþýlaþtýklarýmýn, hissettiklerimin bazý olgulara bakýþýmda etkisinin olacaðýna inanýyorum.

 

Ama bu ziyaretin bana verdiði en önemli þey, umut.

 

Büyük bir umut.

 

Bu toplumun 200 yýldýr çözemediði laik-muhafazakâr çatýþmasýnýn mutlu bir konsensusa ulaþabileceði konusunda çok büyük bir umuda kapýldým.

 

Bu umut, Ahmet Hakan ve Sebati Karakurt'la yaptýðýmýz Umre dizisinin bende býrakacaðý en büyük hatýra olacaktýr...

 

Hayalci deðilim, bu çatýþmanýn üç günde bitmesini beklemiyorum.

 

Ama iddia ediyorum ki, toplumun iki ucu birbirini tanýdýkça, fanatiklerin, kavga ve çatýþma rantiyelerinin devri kapanacak.

 

* * *

 

Bu yazý dizisinde Ali Bulaç'ýn bizimle ayný sayfada yazmayý kabul etmesi, bence baþka yerlerde de baþka kapýlarý açabilir.

 

Oralardaki kapýlar açýldýðýnda, görülecek ki, toplumun laikliðe gönülden baðlý insanlarý da bu buluþmaya hazýrdýr.

 

Yeter ki, hepimizin ortak dini, bir zümrenin mülkiyeti olarak kabul edilmesin.

 

 

 

 

 

Ertugrul Özkök, Hürriyet, 09.09.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...