Webmaster Posted August 30, 2009 Share Posted August 30, 2009 Aklýn kaleminden kýrk kurallý aþk — "Mevlâna.... Ýslâm âleminin Shakespeare'i!" (s. 38) Baþka bir zaman olsa, bu denli bayaðý bir benzetmeyle karþýlaþtýðým daha ilk anda muhtemelen elimdeki kitabý -bir daha açmamak üzere- kapatýr ve bir kenara koyardým. Bu sefer öyle yapmadým. Bir lâ havle çekip bu bayaðýlýðýn altýný çizdim, sonra da Elif Þafak'ýn Aþk'ýný okumaya devam ettim. Sýrf siyah ölümün hatýrýna... bir vazife duygusuyla... ýzdýrab içinde... ve tabii ki pencereden dýþarý bakmanýn cezasý olarak... Süreç deðil bir tek, sonuç da benim açýmdan acý vericiydi. Bu konularda eline kalemi alan kim olsa, sonucun yine de deðiþmeyeceðini bilmek, belki de ýzdýrabýmýn asýl sebebi. Çünkü kendi irfan hazinelerimizle ve ortak deðerlerimizi kendilerine borçlu olduðumuz büyük ustalarla sahih irtibatlar kuracak o muhkem noktadan artýk iyice uzaklaþmýþ durumdayýz. Sorun, öyle alelâde bellek yitimiyle izah edilecek gibi deðil. Çünkü pekâlâ kadim bilgi kaynaklarý elimizde. Ýnsan malzemesinde de sýkýntý çekilmiyor. Gayret eksikliði veya iyi niyet yoksunluðu ('hain' edebiyatý) türünden yakýnmalarý da -hiç deðilse bu baðlamda- ciddiye alamayýz. O hâlde nedir sorun? Sorun, dünyayý/eþyayý idrak tarzýmýzýn hem içerik, hem de biçim itibariyle kökten dönüþmesi. Dünyagörüþümüzün neredeyse bütünüyle deðiþmesi. Sözgelimi mülkiyet ve cinsiyet. Modern Türk toplumunun, mülkiyet ve cinsiyet alanýnda kazandýðý yeni bilinç yapýsýyla artýk geçmiþine ihatalý bir biçimde, en azýndan müsamahayla bakabilmesi mümkün müdür? Veya mevcut mülkiyet ve cinsiyet kodlarýyla, mirasçýsý olduðu o kadim dünyanýn asýrlýk deðerlerini saðlýklý olarak anlayýp yorumlayabilmesi? Meselelerini ciddiye alan her namuslu zekânýn bu soruya vereceði cevap olumsuz olacaktýr! GÖNÜL FERMAN DÝNLEMÝYOR Aþk'ýn kurallarý olur mu? Ne münasebet, Aþk'ýn kuralý olmaz ki kurallarý olsun! Aþk koþulsuz olandýr. Ýçinde 'çýkar' ilkesinin olmadýðý tek insanî edimdir. Külliyen hazdýr. Bütünüyle zevktir. Süreç içerisinde oluþmadýðýndan her türlü koþuldan, her türlü kuraldan âzadedir. Anî'dir; yani anda varolur; bir anda... Trafiðin kurallarý olur, ama Aþk'ýn kurallarý olmaz! Kural, aklýn vaz'ettiði ilkelere verilen ad! Bu nedenle hesaba kitaba gelir iþlerin kuralý olur. Gönülse akla benzemez, çünkü ferman dinlemez. Hesaba da, kitaba da gelmez. Nedensizdir. Koþulsuzdur. Kuralsýzdýr. Bu yüzden mehabbet (sevgi) baþkadýr dilimizde, aþk çok daha baþka! Batýlýlarý mazur görmeli, ne yapsýnlar zavallýlar, dillerinde tek kelime var: Love veya Die Liebe ya da L'amour! Love deyince, mehabbet deyince, sevgi deyince, bakýnýz iþte o zaman iþin rengi deðiþiyor. Çünkü sevginin koþullarý ve kurallarý olur. Hem de üç tane deðil, beþ tane deðil, kýrk tane bile olur! Olmuþ da nitekim, meselâ bakýnýz Elif Þafak hiç üþenmemiþ, bizler için tam kýrk aded kural uyduruvermiþ. Aklýnca... Evet, aklýnca. Çünkü düþüne taþýna, aklýyla yazmýþ romanýný, gönlüyle deðil. Kalbiyle hiç deðil! Son romanýnýn baþlýðý þöyle: The Forty Rules of Love: A Novel of Rumi. "Baþarýnýn Kýrk Kuralý: Jeremy Bentham Hakkýnda Bir Ýnceleme" der gibi bir adlandýrma! Çaresiz, hemen sormak zorundayýz: Tamýtamýna kýrk kuralý olan bu Love'dan muradý nedir acaba yazarýn: Sevgi mi, Aþk mý? Ýngilizce olarak yazýlan bu eser henüz yayýmlanmamakla birlikte Türkçe çevirisi altý aydýr elimizde. Üstelik adý da gayet sade, gayet ekonomik: Aþk. Evet, sadece Aþk. Ýþte size Türkçe'nin cilvelerinden biri daha! Çünkü Türkçe'de Aþk denince, kural mural akla gelmez; Türkçe'de aþkýn ne kuralý olur, ne de kurallarý. Hepsi de bir anda uçup gider. Yazar, Türkçe düþünmeye baþladýðýnda, bilinci kendisine bir oyun oynamýþ olmalý ki Love'ýn yanýna koymaktan çekinmediði o meþ'um kýrk kuralý Aþk'ýn yanýna koymaya eli varmamýþ. Hiç deðilse kapakta... BÝLGÝ YOK, YORUM ÇOK Elif Þafak'ýn gönlü, acep þu akla zarar tamlamanýn tüm günahýný, mâþuklarýn sultaný Þems-i Tebrizî'ye yüklerken hiç mi sýzlamamýþ? — Gönlü Geniþ ve Ruhu Gezgin Sufi Meþreplilerin Kýrk Kuralý. (Üç defa üst üste yanlýþsýz telâffuz edebilene ödül vermeli!) Þems, güya diyesiymiþ ki: "Bu kurallar benim için tabiat kurallarý kadar evrensel, onlar kadar temeldir." (s. 63) Tabiat kurallarý kadar evrenselmiþ! Acaba yukarýda yeni çað filozoflarýndan Francis Bacon'ýn veya John Locke'un bir þakirdi mi konuþuyor, yoksa 13. yüzyýlýn, o mucizelerin ve kerametlerin hükümfermâ olduðu âþýklar dünyasýnýn yaramaz çocuðu Þems-i Tebrizî mi? Görünen o ki yazar kendi kelimelerini, kendi cümlelerini kimin aðzýna koyduðunun hiç de farkýnda deðil. Meselâ, Þems bir defasýnda çatýp kaþlarýný söyleniyor: "Bu Allah'tan rol çalmak olur!" (s. 120) Bir yerde de þu tuhaf ifade yakýþtýrýlmýþ aðzýna: "Bizim tek mezhebimiz var: Allah." (s. 78) Peki ya, zavallý pirimiz Bâyezid-i Bistamî'nin baþýna gelenler?! O da güya þöyle demiþ: "Hýrkamda Allah var!" (s. 200) O da ne öyle, hâþâ, "Cebimde akreb var!" der gibi! * * * Hatalarýn ortak özelliði özensizlik; bir kýsmý da yetersizlik! Türkçe Hz. Mevlâna'nýn mürþidi Seyyid Burhaneddin'e lâyýk görülen þu ifadeye bir bakalým: — "... ve Kur'an-ý Kerim'de yazan bir hükmü hatýrlattým: Mümin müminin aynasýdýr." (s. 98 Oysa Kur'an'da böyle bir ayet-i kerime yok! Aksine bu bir hadîs-i þerif. Öyle hadis literatürüne filân vâkýf olmaya da gerek yok, çünkü Þems-i Tebrizî Makalât'ýnda, Hz. Mevlâna ise Fîhimâfih'inde bu hadîsi þerh ediyorlar. Tam da burada, "Tanzimat ilan ettik deðiþen bir þey olmadý; iki defa Meþrutiyet ilan ettik, o da pek iþe yaramadý; en son Cumhuriyet ilan ettik yine ayný tas, ayný hamam! Acaba þimdi de biraz ciddiyet mi ilan etsik?" diyen Sakallý Celâl'in kulaklarý çýnlasýn! * * * Hakikaten Aþk'ýn en büyük eksikliði ciddiyet! Meselâ Mevlâna'nýn mübarek oðlu Sultan Veled'in hissesine düþen hezeyanlardan biri de þu: — "Kehf suresinde apaçýk yazmaz mý? Hazreti Musa efsanevi bir komutan, kanuni sýfatýna lâyýk biri olmanýn yaný sýra günün birinde peygamber olacak kadar da mümtaz bir adammýþ." (s. 258) Aþk yazarýnýn devirdiði çamlarýn haddi hesabý yok, heyecanýndan Ýslâm irfanýnýn ustalarýný günümüzün ekran papazlarýna dönüþtürmüþ; doðrularý yanlýþlarýna yetmiyor bile. * * * Çöl Gülü, Hristiyan okurlarýn ihtiyaçlarý da dikkate alýnarak yaratýlan bir Maria Magdalena taklidi. Þems'in irþadýyla hidayete eren bir fahiþe. Kenan þehrindeki kadýnlarýn Hz. Yusuf hakkýnda "Allah için bu bir insan deðil, ancak deðerli bir melek!" þeklindeki þaþkýnlýklarýný hikâye ettikten sonra bu kadýncaðýz þöyle diyor: — "Bir meleðe aþýk oldu diye kim Züleyha'yý suçlayabilir ki?" (s. 381) Kim olacak, kendisinden ayetler aktarýlan Kur'an'ýn sahibi! Kur'anî mecaz, yazarýn elinde hakikate dönüþmüþ. Yazar surenin bütününü dikkate almamýþ ve Aziz'in karýsýnýn/Züleyha'nýn(!) Hz. Yusuf'la birlikte olmak için zora baþvurduðunu, emeline ulaþamayýnca da onu zindana attýrdýðýný aklýna bile getirmemiþ. Ýþin 'aþk' kýsmý, gerçekte nedamet sahnesinden sonra baþlar; 'nefs-i emmare' itirafýndan sonra.... yani kötülüðü emreden nefsin, Rabbinden af dilemesinden sonra... Bütün dinler 'yasak aþk' (zina) meselesini ciddiye alýrlar. Arzular bir duygu olarak kalmayýp fiile (ihtirasa) dönüþtüðünde, tabiatýyla onu bir suç olarak görürler, bir düþüklük, bir kötülük olarak adlandýrýrlar. Karþýlýðýnda da iffeti, edebi ve ahlâký yüceltirler. Elif Haným'a tavsiyem, Issýz Adam'ýn gözü yaþlý seyircilerinin etkileneceði türden hikmetler serdetmeden önce, meþgul olduðu sahanýn kendisinden beklediði asgari özeni göstermeleri; ve meselâ, Kur'an'ýn anlatýmý bir yana, Yusuf ile Züleyha hikâyelerindeki nüanslara hakettikleri dikkati vermeleri... Yanlýþ anlaþýlmasýn, bir romancýdan ahlâkî va-azlar döktürmesini bekliyor deðilim. Aksine tüm beklentim birazcýk özen, birazcýk titizlik. Üstelik dinsel filan da deðil, sadece sanatsal! ELMALILI HAMDÝ YAZIR versus ÞEMS-Ý TEBRÝZÎ — "Eskiden, yani Þems bu eve gelmeden evvel, Mevlâna ile haftada üç dört gün çalýþýr; ayetleri iniþ sýrasýna göre incelerdik." (s. 243) Lütfen biraz muhayyilenizi zorlayýn ve 13. asra gitmeye çalýþýn; sonra da Hz. Mevlâna ile genç bir kýzý, oturup Kur'an ayetlerini, hem de iniþ sýrasýna göre, incelerken tahayyül edin. Tebessüm etmeksizin böyle bir sahneyi hayal etmek çok güçtür. Çünkü "Kur'an ayetlerini iniþ sýrasýna göre incelemek" tamamen mo-dern bir okuma biçimidir ve geçmiþi otuz yýlý bile geçmez. Gerçeði deðil, hayali dahi... Geçelim. Genç kýz Mevlâna'nýn yerinde Þems-i Tebrizî'yi bulunca, çaresiz derdini ona açar: — "Nisa suresi" dedim yavaþça. "Ýçime sinmeyen birkaç husus var orada. Bazý yerlerde erkeklerin kadýnlara üstün olduðu yazýlý. Hatta kocalarýn karýlarýný dövebileceðini söylüyor." Peki Þems, bu dertli kýzcaðýza nasýl tepkide bulunur, dersiniz? Þöyle: — "Öyle mi, bak sen!" (s. 244) Kimya'nýn þaþkýnlýðýndan istifadeyle ilgili ayetin iki versiyonunu ezberinden okuyan Þems sorar: — "Ne dersin Kimya? Sence bu ikisi arasýnda bir fark var mý?". — "Evet var!" diye cevap verir Kimya: "Ayný ayetin iki farklý yorumunu okudun. Dokularý nasýl da farklý. Birincisi evli erkeklere karýlarýný dövme izni veriyor. Ýkincisi en kötü durumda 'uzaklaþ ya da uzaklaþtýr' diyor. Aralarýnda epey fark var. Niye böyle?" Bak sen! (Bu tepkisi bana Þems'ten sirayet etti!) Ýki kaþý bitiþmiþ hâlde ve o melül melül bakan buðulu gözler eþliðinde Þems þu soruyu yöneltiyor: — "Söylesene Kimya, hayatýnda hiç nehirde yüzdün mü?" (s. 245) "Hoppala bu da nereden çýktý?" demiyoruz ve bu Yeþilçam repliðinin ardýndan, Þems'in bütün ciddiyetini takýnarak, Kur'an'ý, çaðýl çaðýl akan bir nehre benzettiðine tanýk oluyoruz; uzaktan bakana tek bir akýntý gibi, ama içinde yüzene dört ayrý ýrmak olarak görünen bir nehre... Böylece Elif Þafak'ýn, týpký "Aþkýn Kýrk Kuralý" gibi, yaratýcý muhayyilesinden yardým alarak icad ettiði "Kur'an Yorumunda Dört Akýntý Teorisi"ni Þems'ten dinlemeye baþlýyoruz. (Korkmayýn, o türrehatý uzun uzun aktaracak deðilim. Sizin yerinize o azabý ben yaþadým nasýl olsa.) ELÝF ÞAFAK - YAÞAR NURÝ ÖZTÜRK ELELE Bu hikâyenin bir de sürprizi var; hem de skandal düzeyinde! * * * Þems'in, Kimya'ya okuduðu iki ayet çevirisinden ilk versiyon, yani kadýnlara haksýzlýk ettiði varsayýlan metin, Elmalýlý Hamdi Yazýr'ýn Meal'inden (bir sadeleþtirmesinden) alýnma. Buna mukabil ikinci metin ise, yani sevgili Kimya'mýzýn sýkýntýlarýna çare olan versiyon ise, Yaþar Nuri Öztürk'ün çevirisinden. Roman'ýn referanslar bölümünde bu iki çeviri de zikredilmiþ, ancak Ýngilizce bir çeviriden bahis yok. Bu durumda Elif Haným, metne kendi çevirisini koymuþ olmalý. (Bekleyeceðiz, göreceðiz.) Yazar açýkça yanlý davranýyor. Çünkü Kur'an yorumlarýnda geçmiþi 20 yýl öncesine bile gitmeyen tamamen subjektif bir çeviri zaafýný, tamamen Þems-i Tebrizî'nin manevî otoritesi üzerinden haklýlaþtýrmaya çalýþýyor. Hem de Kur'an'ýn batýnî yorumu bahanesiyle! Deðil öyle 13. yüzyýla, 1980'lere bile geri çe-kilemez bir çeviriden, bir yorumdan, bir laubalilikten söz ediyoruz. Çaðdaþ Ýslâmî Protestanlýðýn cýlýz numûnelerinden birinin, tamamýyla politik hesaplardan beslenen birtakým sýðlýklarý, nasýl olup da Kur'an'ýn batýnî yorumuymuþ gibi sunulabilir; Þems-i Tebrizî'nin ruhaniyeti nasýl olur da bu denli ucuz bir biçimde istismar edilebilir, doðrusu bir anlam vermekte zorlanýyorum. Tarihe sadakat umurlarýnda olmadýðýna göre, yazarýmýz, eli deðmiþken, Hz. Pir-i Mevlâna'ya da örtü ayetini yorumlatýp bugünün Kimyalarýný da sýkýntýlarýndan kurtarmayý düþünürler miydi acaba!? * * * Elif Haným, romanýnýzý tüm dikkatimle okudum, ve þu kanaate vardým ki siz sanat deðil, resmen propaganda yapýyorsunuz! Ortak deðerlerimizin içini boþaltmakla kalmýyor, o boþalan alana, sözümona aþk diye diye modernliðin en çið, en batýl inançlarýný boca ediyorsunuz. Bu sufilik edebiyatý bir New Age modasý! Bu aþk edebiyatý ise tam bir kitsch! Çaðýmýzýn mülkiyet ve cinsiyet putlarýna tapýnan zavallý kölelere, irfan geleneðimizin, o uðruna hiç emek sarfedilmemiþ saygýnlýðýndan yararlanýlarak ucuz tatminler hediye etmek! Ne büyük zavallýlýk! Oysa altýn bulmak ümidiyle erenlerin türbesine kazma vurulmaz! * * * Bu konularda kalem oynatmak için Tanrý'ya veya bir dine inanmak gerekmediðini bilenlerdenim. Sanatçýyý yücelten, dine deðil, sanata inancýdýr. Sanatýn sýnýrlarýna saygýdýr. Sanata inanç sözkonusu oldukta, ateist bir edebiyatçýnýn, André Gide'in DAR KAPI'sýný hatýrlamamak mümkün mü? Gide, inanmadan da kutsalýn anlatýlabileceðini gösteren büyük bir edibdi. Kim demiþ ki Tanrý'ya âþýk olmak için O'na inanmak gerekir diye? Bilâkis en inançlý insanlar, kalpleri kuþkuyla yanýp kavrulanlar arasýndan çýkar; þüphe girdabýnda nefes bile alamayanlar arasýndan... inanýp inanmakta kuþ gibi ürkek davrananlarýn arasýndan... Tanrý'ya inanan adam olmak kolay, asýl zorluk Tanrý'nýn inanacaðý adam olmakta! Ne ki insanýn en kalýn perdelerden biridir aramak, ve fakat gerçekte aranýyor olduðunu bilmemek! Þükür ki Þems'in 'Hýrka'sý hâlâ içimizi ýsýtmaya devam ediyor: "Bana göre arayan Tanrý'dýr. Fakat o aranýlan sevgilinin hikâyesi hiçbir kitapta meþhur olmadý." (Þems-i Tebrizî, Makalât) * * * Ne diyeyim sana ey tâlib, aþk'tan biraz haberdar olsaydýn, aþka kurallar icad etmeye kalkýþmazdýn! Senin tüm günahýn hakikat ile mecaz'ý birbirine karýþtýrmak! Not 1: Örnek vermeye yarýn da devam edeceðim. Not 2: Bu akþam, saat: 22.30'da, TVNET'te tüm ayrýntýlarýyla bu meseleleri konuþacaðýz; Aþk pazarýnda satýlan Hz. Mevlâna ile Þems-i Tebrizî'yi. Dücane Cündioðlu, Yeni Safak, 30.08.2009 Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.