Guest Posted August 2, 2009 Share Posted August 2, 2009 Ben üniversite ikinci sýnýf öðrencisiyim. Dindar bir insaným. Ama sebebini izah edemediðim birtakým ruhî sýkýntýlarým oluyor zaman zaman. Ve böyle bir durum yaþadýðýmda, inancýmdan þüpheye düþüyorum. Yani “Ýnançlý biri isem, neden bu þekilde ruhî bunalýma düþüyorum?” diye sormaya baþlýyorum kendi kendime. Kafamda dindar bir insan, ruhsal rahatsýzlýk yaþamaz diye bir düþünce var. Bu doðru mu? Bu konuda bana yardýmcý olursanýz, çok sevinirim. Þimdiden teþekkür ederim. Cevap: “Yaþar, ama hafif atlatýr!” Sevgili genç arkadaþým, Evvelâ þunu ifade edeyim. “Ruhî sýkýntý” veya “ruhsal sorun” ifadesi bizi çok yanýltýyor. Çünkü bu ifade, o kadar geniþ bir alan için kullanýlýyor ki… Nispeten basit ve kýsa süreli bir depresyon için de, bazýlarý çýkýp çok rahatlýkla sanki çok büyük bir hastalýkmýþ gibi tanýmlama yapabiliyor. Oysa, hayatýnýn belli dönemlerinde depresyon veya depresif hâller yaþamamýþ insan yok gibidir. Bu da son derece normaldir. Çünkü, insan tercihleriyle yaþar ve bu tercihleri bazen onu sanki çýkmaz sokaða sürüklenmiþ hissi verebilir. Ve bu durumda, o kiþi, çökkünlük duygusu, yani depresyon yaþar. Ve iyi ki de yaþar! Eðer bu olumsuz duyguyu yaþamasa, insan bulunduðu ve geldiði yerin kötü bir yer olduðunu düþünmezdi bile. Ruh, o gelinen yerde durumdan memnun olmadýðýný belirtiyor ki, kiþi oradan bir çýkýþ yolu arasýn. Bu açýdan bakýnca, depresyon bir nimet gibi görünüyor bana. Sana da öyle görünüyor mu? Fakat tabii, bu söylediðimiz altý aydýr, bir yýldýr müzmin depresyonda olan hastalar için geçerli deðil. Onlarý ayrý tutuyorum. Bu ayrýmý yaptýktan sonra, þimdi gelelim esas meseleye. Peygamberimiz’in bir sözü var diyor ki: “Mü’min mütemadiyen rüzgarýn eðici tesirine mâruz bir bitkiye benzer. Mü’min devamlý belalarla baþbaþadýr. Münâfýðýn misali de çam aðacýdýr. Kesilip kaldýrýlýncaya kadar hiç ýrgalanmaz.” Sanýrým, bu hadîs dindar bir insanýn ruhsal sorunlar karþýsýndaki durumuna ýþýk tutuyor. Ýtikadý saðlam ve doðru yol üzre hayatýna devam eden ve kemâle doðru yürüyen bir mü’min, çeþitli durumlar karþýsýnda yere kadar eðilse bile hacýyatmaz gibi çok çabuk düzelir. Kalýcý, uzun süreli ruhsal rahatsýzlýklar, eðer organik (beden) kaynaklý deðilse, onun kapýsýnda uzun süre kalýcý olamaz. Buna karþýlýk, hadîste münafýk deniyor ama inançsýzlarý da buna katabiliriz, onlar hayatý en mutlu þekilde yaþýyor gibi görünürlerken ruhsal sorunlarýný sürekli geri plana iterler. Nerdeyse, tüm vücudu suyun altýnda bir tek burnuyla nefes alýyor olsa bile, “mutluluk oyunu”nu oynamaya devam ederler. Yani, hiçbir rüzgar sanki onlarýn mutluluðuna engel olamýyordur. Ama bir de bakarsýn, gün gelir, o kiþi kapý gibi devriliverir. Veya hadîste dendiði gibi, çam aðacý gibi. Yýkýlýr ve bir daha kalkamaz. Buradan þöyle bir sonuç çýkarabiliriz: Önemli olan, Müslümanýn ruhsal sorun yaþayýp yaþamamasý deðil; önemli olan, o sorunu aþýp aþamadýðý, sorunu çözme kabiliyetidir! Hadîse göre, Müslümanýn özelliði kolay iyileþebilmesidir. Ýstersen, biraz daha somutlaþtýralým söylediklerimizi: Ýki kiþi düþünelim. Ýkisinin de baþýna bir âfet geliyor ve diyelim ki mallarý mülkleri zayi oluyor. Dindar olaný, zaten bu dünya metaýnýn kalýcý olmadýðýný ve baþlarýna gelen bu felâketin Rabbinden gelen bir imtihan olduðunu düþünüyor ve yine Ona sýðýnarak düþtüðü yerden kalkmanýn yollarýný aramaya baþlýyor. Eskisi kadar varlýklý olmasa bile, asgarî geçimini saðlayabilecek duruma gelmesi, onun þükretmesi için yeterli sebep teþkil ediyor. “Baþkalarýnýn gözünde” eski makam ve mevkisinden uzaklaþmasý, onu çok da büyük sýkýntýlara sokmuyor. Ýnançsýz olaný ise, hemen, “Neden baþkalarýna deðil de, kendisinin baþýna böyle bir iþ geldiðini” sormaya baþlýyor ve aklýna o malý mülkü elde etmek için ne kadar büyük zahmetlere katlandýðý geliyor. Mal ve mülkün her þeyiyle kendi kazandýðý ve kendi sahipliðinde olduðunu düþündüðü için acýsý çok daha büyük oluyor. Ve eðer yaþý ilerlemiþ ve tekrar o malý mülkü yerine koyma þansý az ise, baþlýyor dengesini yitirmeye. Akýl ve kalp kayýþý, yavaþ yavaþ kopmaya baþlýyor. Elbette, bunun tekrar ayaða kalkýþý, ötekisi gibi olmayacaktýr, belki de hiç kalkamayacaktýr. Meselenin özü, aþaðý yukarý böyle. En azýndan, benim anladýðým kadarýyla. Ýstersen, bir de ruh mütehassýslarýnýn bu konuda söylediklerine kulak verelim seninle: Dr. Alexis Carrel: “Ahlak duygusu ile, zekanýn ayný zamanda inkiþaf ettiði içtimai topluluklarda, beslenme ve sinir hastalýklarý, cinayet ve delilik nadirdir, insanlar orada mesuttur.” Carl Jung: “Son 30 sene içinde dünyanýn bütün medeni memleketlerinden bana müracaat edenler oldu. Yüzlerce hastalarý tedavi ettim. Hastalarýmdan, hayatýn ikinci yarýsýna erenler, yani 35 yaþýný geçmiþ olanlar arasýnda hiçbir kimse yoktur ki, müþkülünü halletmek için son baþvurduðu þey hayatýna dinî bir bakýþ bulmaktan ibaret olmasýn. Emniyetle diyebilirim ki, herbirinin hastalanmasýna sebep, her devirde her yaþayan dinin saliklerine bahþettiði nimetlerden mahrum olmasýdýr. Hem de dini görüþünü yeniden kazanamayanlardan hiçbiri gerçekten iyileþemedi.” Ýþte, uzmanlarýn görüþleri de bu þekilde. Umarým, soruna yeterli bir cevap olmuþtur. Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.