Jump to content
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Recommended Posts

Nihat Odabaþý’nýn fotoðraflardan sonra posta kutuma düþen mesajlardan biriydi: "Soyunmakta ne var, kolaysa örtün güzelim! Örtün de, bu ülkedeki baskýyý, zulmü gör..."

 

AYÞE KARÞI MAHALLEDE

 

Ýþte her þey, bu kýþkýrtýcý mesajla baþladý.

 

Mesajý atan kiþinin herhalde aklýna gelecek son þey, benim bu sözleri ciddiye almamdý.

 

Ama aldým.

 

Çünkü merak ettim.

 

O herkesin diline düþmüþ, milleti de birbirine düþürmüþ "bez parçasý"ný kafama baðlayýp, þehri Ýstanbul’da bir o semte, bir bu semte gidecektim.

 

Bütün toplu taþýma araçlarýna binecektim.

 

Kafelere, barlara, gece kulüplerine girecektim.

 

Bir süreliðine, "karþý mahalle"ye geçecektim.

 

Þurasý kesin ki, hem çok eðlenecek hem de çok þey öðrenecektim.

 

Ýnsan, tek baþýna eðlenemiyor!

 

Biri gerekiyor, bir arkadaþ.

 

Ýþte Demet, burada...

 

Kýzým ile kýzý kanka: Alya ve Lila.

 

Müthiþ ikililer.

 

Kýzlar da yaramaz, anneleri de!

 

Demet’e "Ýstanbul’da benimle birlikte birkaç gün Ýslami hayat tarzýna uygun takýlýr mýsýn?" diyorum.

 

Þaþýrýyor, "Ne yapacaðýz yani?" diyor.

 

"Baþýmýzý örteceðiz, sokaklara çýkýp dolaþacaðýz. Tabii ki, türbanlýlarýn gerçek ruh halini anlayabilmemiz mümkün deðil. Zaten bizim iddiamýz da, ’karþý mahallenin kadýnlarýný anladýk’ olmayacak. Biz sadece þeklen de olsa, neler hissettik, nelerle karþýlaþtýk, onu anlatacaðýz..."

 

"Tamam" diyor, "Ben varým..."

 

*

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/7910/8387910.jpg

 

Þimdiye kadar hep "Nasýl açýlacaðýz?" diye düþünmüþüz.

 

Ýþ, kapanmaya gelince bir hayli zorlandýk! Ne giyeceðiz, nasýl yapacaðýz, nasýl örtüneceðiz, kural nedir, ne yaparsan komik olursun, ne yaparsan ciddiye alýnýrsýn... Bilmiyoruz.

 

Ama azimliyiz, öðreniyoruz.

 

Demet, evden bir pardösü getiriyor, jean üzerine giyiyor, belini de sýkýyor, kafaya da bir eþarp, aman Allah’ým Fransýz gibi oluyor.

 

"Yok" diyorum, "Olmadý. Bizimkilerin örtüsü bu kadar Avrupai deðil. Baþka bir çözüm bulmak lazým..."

 

Ýmdadýmýza, Tekbir yetiþiyor.

 

Tesettür giyimin önde gelen markalarýndan. Çok yardýmcý oluyorlar, kýyafet yolluyorlar.

 

Önce, spor takýlmaya karar veriyoruz. Ben pantolon üzerine tunik gibi bir þey giyiyorum, Demet etek-ceket. Ama asýl deðiþimi, kafamýz kapanýnca yaþýyoruz.

 

*

 

"Duyamýyorum seni Demet!"

 

Maruz kaldýðýmýz ilk þey, ses kaybý.

 

Þöyle ki, türbanýn altýna bir "bone" takýlýyor.

 

Kaymasýn diye. Ýþte o bone, kulaklarý kapatýyor. Bir de tepesine türban... Etti mi sana iki kat...

 

Duy, duyabilirsen... Ben kendimi uçakta gibi hissettim. Hani basýnç deðiþince kulaklarýn týkanýr ya, o hesap...

 

Biri bir þey söylediðinde, elimle kulaðýmý dýþarý çýkarma ihtiyacý hissediyorum. Cep telefonunu da bonenin içine sokmaya çalýþýyorum.

 

Leman, sað olsun, kafamýzý hediye paketi haline getiriyor, ilk iðne boynumuzun altýna... Ötekiler çeþitli yerlere...

 

Ýþte hazýrýz!

 

Bekleyin bizi sokaklar geliyoruz...

 

Niþantaþý Abdi Ýpekçi’de þöyle bir baþtan aþaðý yürümeye karar veriyoruz.

 

Sonra House Cafe, Beymen Brasserie, Allah ne verdiyse...

 

Uzun uzun Louis Vuitton’un önünde dikiliyoruz, vitrine bakýyoruz.

 

Benim kolumda çakma bir Louis Vuitton var, "karþý mahalle"nin bir kýsmý da çok meraklý hem marka çantaya, hem da eþarba... Longchamp, Hermes, Dior tercih ettikleri markalar... Ama en çok Burberrys eþarp seviyorlar...

 

Hayvan desenli olduðu için Versace tercih edilmiyormuþ.

 

Cama yansýyan görüntümüze bakýyorum ve "Bu, ben miyim?" diye þaþýrýyorum.

 

Leman’ýn sözleri kulaðýmda o esnada, "Seni okuyan bir sürü türbanlý var, hepsiyle araný bozacaksýn. Sakýn bütün hissettiklerini yazma" demiþti.

 

Bakýn, bozulmak, darýlmak yok... Ne hissediyorsam yazacaðým... Amacým, kimseyi yargýlamak deðil... Ama size yalan söylemek istemiyorum, lafý kývýrmak da...

 

Benim türbanla uyum saðlayabilmem mümkün deðil. Bir kere yakýþtýramýyorum kendime, olmuyor, aynada baþka biri çýkýyor karþýma...

 

Þu anda da kafamý cendereye sokulmuþ gibi hissediyorum.

 

Öyle bir baský, sýkýþýklýk, rahatsýzlýk...

 

Her tarafým terliyor, þýpýr þýpýr, sýrtým, gýdým, ensem, þakaklarým...

 

Yanýmda yürüyen Demet’le konuþabilmek için, kafamý çevirmem yetmiyor, tüm bedenimle dönmem gerekiyor, dünyayý 180 derece algýlayamýyorum...

 

Þaþýrtýcý bir tespit, eskiden yolda yürürken insanlar bana bakardý.

 

Gazeteci olduðum, beni tanýdýklarý için deðil, evvel eski bakarlardý.

 

Bir enerjim vardý, hayat akardý içimden, geçerdi, hissederdiniz, hissederdim.

 

O þimdi yok. Ben sanki matlaþtým.

 

Kimse, benimle göz göze gelmek istemiyor. Yokum sanki.

 

Acayip bir duygu.

 

Hayat boyu ayrýþmaya, farklý olmaya çalýþmýþým. O da þimdi yok.

 

Bedenim bile sanki benim deðil.

 

Demek ki, saç deyip geçmemek gerekiyor, bir bildikleri var ki kadýnlarýn kapanmasýný istiyorlar, çünkü saç kapanýnca, insanýn yüzünün anlattýðý þey azalýyor, kaba hatlarý çýkýyor, burnu öne fýrlýyor...

 

Ve sizi temin ederim en büyük yalan "Türban göze vurgu yapýyor, gözün güzelliðini ortaya çýkarýyor..."

 

E bir þeyle avutacaklar kadýnlarý!

 

Dezavantajý o kadar fazla ki, avantajýndan söz edilemez bile...

 

*

 

Aklýmda bunlar, Abdi Ýpekçi’yi boydan boya yürüyoruz, Beymen’in yanýndan arka caddeye geçiyoruz...

 

Doðru ya doðru, Niþantaþýlýlardan bir tepki bekliyoruz, "Hooop!" filan desinler ya da kötü bakýþlar fýrlatsýnlar...

 

Hiçbir þey olmuyor. Yeryüzünde kimsenin umurumda deðiliz. Bir bakýþ fýrlatýp hayatlarýna devam ediyorlar.

 

Laf yok, hakaret yok.

 

Mahalle baskýsý yok.

 

*

 

House Cafe’de latte’mizi içiyoruz.

 

Yine problem yok. Biraz hüzünlü bakýþlar var, o kadar. Bir müdahale, bir aþaðýlama? Asla. Bir ara bana power pilates yaptýran hocam Hakan’ý görüyorum. Þöyle bir bakýyor suratýma, tanýmýyor. Alýþtým, birkaç tane daha tanýdýkla karþýlaþýyorum, herkes kös bakýp geçiyor.

 

O yüzden zaten "karþý mahallenin kadýnlarý" kafalarýna renkli renkli baþ örtüleri takýyorlar.

 

Bir top kumaþa dönüyorlar. Kendilerini bir þekilde göstermek istiyorlar.

 

Bu da çok anlaþýlýr, çok insani...

 

O mahalle, bu mahalle, hepimiz beðenilmek isteyen kadýnlarýz aslýnda...

 

Hüsrev Gerede’ye giriyoruz, kayýnpederimin evine doðru yürüyoruz...

 

Deniz Seki’ye iletilmesi için bir mektup vermek istiyor.

 

Bari elden alayým...

 

Ýþte Haldun Dormen en þeker haliyle karþýmda...

 

Bana diyor ki, "Kapýcýya býrakmýþtým mektubu, aksilik iþte, kapýcý da gezmeye gitmiþ, buraya kadar boþuna geldiniz, üzgünüm..."

 

"Önemi yok" diyorum, "Ayþe yarýn gelip kapýcýdan alýr..."

 

"Yok yok, Ayþe zahmet etmesin" diyor, "Alya var, iþi gücü var..."

 

Ýnanmayacaksýnýz ama kayýnpederim benimle konuþtuðunun farkýnda deðil!

 

"Haldun Bey, benim Ayþe" diyorum.

 

"Nasýl yani!" diyor.

 

*

 

Sýra Beymen Brasserie’de.

 

Brasserie, Niþantaþý’nýn sembolü...

 

Gidip en öne kuruluyoruz, salata ve diet kola söylüyoruz. Bakalým ne olacak? Bir iki masa biraz acayip bakýyor. Çok az bir küçümseme...

 

Ama o kadar.

 

Personel çok kibar. Çok anlayýþlý.

 

Bence þöyle görünüyoruz, "Brasserie’de hep oturmak istemiþler ama hiçbir zaman cesaret edememiþler, bugün baþarmýþlar, kýrmayalým, onlar da bizim insanýmýz. Kucaklayalým. Hem zaten asýl müþterimiz Güney’de tatilde, Ýstanbul da biraz boþ, ne olur yani gelseler..."

 

Bir ara garsona soruyoruz, "Çok rahat ettik burada, teþekkür ederiz!"

 

"Ne demek!" diyor. "Eskiden olsa bu muhitte yadýrganabilirdiniz ama artýk alýþtýlar. Ayrýca bunda yadýrganacak ne var, benim ailem de sizin gibi kapalý. Ben ve arkadaþlarým, biz herkese ayný muameleyi yapýyoruz. Hepimiz müþterilerimizsiniz. Her zaman gelebilirsiniz..."

 

Sonra hýzýmýzý alamýyoruz, kendimizi baþka semtlere atýyoruz. Vapurla þöyle bir Üsküdar yapsak nasýl olur?

 

Mýsýr alýp, motora biniyoruz.

 

Tabii alýþmamýþ baþta, türban adam gibi durmuyor, rüzgár yüzünden bazen saçma sapan hallere giriyor. Birbirimizin örtüsünü kolluyoruz.

 

Boðaz’ýn rüzgárý, saçlarýmýzda gezinemiyor diye hüzünleniyoruz. Üsküdar’da, kalabalýklarda kayboluyoruz.

 

Her yer bize benzeyen insan dolu.

 

Varýz ama yokuz.

 

Minibüsle sahil boyu gidiyoruz, otobüsle geri geliyoruz. Neþelenmek için çiçek alýyoruz, kaðýt helvalý dondurma alýyoruz, kalabalýkla birlikte meydanda oturuyoruz, gelen geçeni izliyoruz. Bir ara bir ayakkabýcý takýlýyor gözüme, ayakkabýmý boyatýyorum. Ayakkabýcýyla sohbet ediyorum.

 

"Hadi" diyor Demet, "Karþýya, alkolsüz kokteyller içmeye, hafiflemeye..."

 

*

 

Ortaköy Four Seasons’da limonata içiyoruz... Herkes güler yüzlü...

 

Kýlýk kýyafetimiz hiç sorun olmuyor.

 

Ortaköy Meydaný’na yürüyoruz, hava da nasýl sýcak, piþiyorum.

 

Üzerimdeki her þey fazla geliyor.

 

Ortaköy acayip kalabalýk...

 

Gözlükler deniyoruz, esnafýn biri "Bunlar manken!" diyor, ay bir mutlu oluyoruz, yaþasýn sonunda biri bizi beðendi, baktý ilgilendi...

 

Muhtemelen ondan alýþveriþ yapalým diye ama olsun hoþumuza gidiyor.

 

Hem "eski manken" demedi...

 

Algýda seçicilik bu olsa gerek, bir eþarpçý görüyoruz, güzelleþebilmek için tek þansýmýzýn farklý renkte eþarp takmak olduðunu biliyoruz, dükkanýn sahibi çok kibar, "Ýçeride oðlum var, söyleyeyim çýksýn, siz deneyin eþarplarý" diyor...

 

Da...

 

Leman ve iðneler yok...

 

Kafamýzý açarsak yeniden nasýl baðlayacaðýz?

 

Dükkanýn sahibi, bir tuhaflýk olduðunu fark ediyor, "Yeni mi kapandýnýz?" diye soruyor.

 

Acýyarak, þefkatle...

 

Ama yargýlayarak deðil...

 

Kem küm edip geçiþtiriyoruz.

 

Demet, pembe bir eþarp seçiyor kendine, ben mavi...

 

Ortaköy meydanýna gidiyoruz, Levent arkamýzda gölge gibi takip ediyor bizi. Bir süre kayýklarýn üzerinde oturuyoruz, geleni geçeni izliyoruz.

 

Þimdi istikamet Ortaköy House Cafe ...

 

Boðaz’ýn en güzel yerindeki kafeye girince, "Oh be" diyoruz, bir güzel bara kuruluyoruz. Her çeþit insan var içeride, kimse kafasýný bile kaldýrmýyor.

 

"Bugünün en heyecan verici alkolsüz kokteyli ne?" diye soruyorum.

 

Bir Mohito geliyor ki...

 

Ýçine atla o kadar güzel, o kadar serin...

 

Bir ara aklýma düþüyor, "Yoksa bunlar bizimle dalga mý geçiyorlar?" diyorum, anladýlar da numara mý yapýyorlar...

 

Yooo, gerçekten tanýmýyorlar.

 

Servis iyi ve hýzlý...

 

Orada Demet’le kara kara düþünüyoruz... Hiç beklediðimiz gibi çýkmadý...

 

Mahalle baskýsý sýfýr... Yandýk... Bunun haber deðeri yok... Ya da var mý?

 

Birilerinin baðýrýp, çaðýrmasý lazýmdý...

 

"Gidin, defolun, sizi istemiyoruz" demesi...

 

Demediler...

 

Neyse ne, olan bu...

 

Bir de Reina’yý deneyelim...

 

Oraya girmeye çalýþalým...

 

Ne bileyim Ýzmir’e gidelim, Kordon’da çarþafla dolaþalým...

 

Haþemayla yüzelim...

 

Tüm bunlarý, alkolsüz kokteyl içerken düþündük.

 

Bir de alkollü içseydik!

 

Fatih’te minik etekle dolaþma fikri de o anda ortaya çýktý...

 

"Madem bizim mahallede türbanlý dolaþtýk... Bir de karþý mahallede mini etekle dolaþalým... Bakalým ne olacak?"

 

Aaaaaa, þurada dikilen Ferzan Özpetek deðil mi?

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/7911/8387911.jpg

 

Üzerinde bir tiþört, bir bermuda, ayaðýnda parmaktan geçme terlikler, Teþvikiye Palas’ýn önünde birini bekliyor, yoldan gelip geçenlere bakýyor, bizi de tepeden aþaðýya þöyle bir süzüyor. Ona doðru yürümeye baþlayýnca, yüzünde rahatsýz bir ifade görüyorum.

 

Türbanlýlar bu kadar direkt, doðrudan davranmýyor galiba, daha çekingenler, bizim gibi erkeklerin üzerine üzerine yürümüyorlar.

 

Yanýnda duruyorum ve "Beni tanýmadýn mý?" diyorum.

 

"Tanýþmýþ mýydýk?" diyor.

 

"Ne demek tanýþmýþ mýydýk!"

 

Benim onunla bir hukukum, bir arkadaþlýðým var. Gözlerini, yüzümde gezdiriyor, tanýdýk bir þey arýyor; bulamýyor. Deli mi ne, gerçekten tanýmýyor.

 

"Benim ben!" diyorum, "Ayþe..."

 

"Hangi Ayþe?" oluyor.

 

Hálá týk yok.

 

Aman Allah’ým bu kadar mý deðiþtim?

 

Kim olduðumu söylüyorum, þaþkýnlýktan küçük dilini yutuyor, "Hiçbir þekilde tanýmadým" diyor, ekliyor "Ama ikinizin de beden dilinde bir tuhaflýk var, tam kapalýlar gibi deðilsiniz. Sonradan kapanmýþ gibi duruyorsunuz. Kocasýnýn baskýsýyla filan..."

 

Abiye tesettür olayýna da girdik

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/7912/8387912.jpg

 

Merak ettiðimiz bir þey daha var.

 

Normal tesettür var tamam ama, bunun bir de lüksü var.

 

O nasýl tepkiyle karþýlanýyor acaba?

 

Bir baþka deyiþle "abiye tesettür".

 

Demet siyahlara bürünüyor, ben beyazlara.

 

Gözümüze kalem-malem de çekiyoruz.

 

Þimdi kendimizi daha bir kadýn gibi hissediyoruz.

 

En büyük nedeni de ayaðýmýzdaki topuklular.

 

Daha zengin bir görüntümüz var, zavallý gibi durmuyoruz.

 

Þöyle bir gözlemimiz oldu; zenginlik, genel olarak insanlarýn sinirine dokunuyor, daha önceki kýyafetleri giydiðimizde bize þefkatle bakanlar, þimdi kaþlarýný kaldýrýyorlar..

 

"Ne iþiniz var burada" ya da "Para el deðiþtirdi, artýk bunlarýn parasý var" gibisinden.

 

Ama yine de mahalle baskýsý yok.

 

Biz, iki kadýn, çok eðleniyoruz.

 

Bu halimizle bir sürü yere gidiyoruz.

 

Derken soluðu Akaretler’deki W Otel’de alýyoruz.

 

Direkt içeri giriyoruz, bara çýkýyoruz, hiç sorun olmuyor.

 

Sonra Der Die Das’a uðruyoruz.

 

Nihat Odabaþý, Aslý Altan, Deniz Akkaya, Mahmut Anlar, Ender Sanal, Murat Patavi bir ekip halinde oradalar.

 

Nihat, benim Nihat, "Michael Jackson anýsýna siyah ve beyaz giyinmiþ iki kadýn geldi" diye espri yapmýþ.

 

Ama tanýmamýþ!

 

Bebek Kahve’deyiz

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/7914/8387914.jpg

 

Olmaz demeyin oluyor...

 

Bebek Kahve’ye gidiyorsun, bin yýllýk Selo seni tanýmýyor.

 

Oysa, her þey ayný...

 

Her zaman oturduðun yere oturuyorsun.

 

Her zamanki gibi büyük Adaçayý istiyorsun.

 

Farklý olan tek þey, kafandaki türban...

 

Biz "Hop! Burasý size uygun bir yer deðil! Ýkileyin" türünden itici bir tepki bekliyorduk.

 

Olmadý.

 

Her zamanki Bebek Kahve’ydi.

 

Parayý ödemek için içeri Selo’nun yanýna gidiyorum.

 

Tanýmýyor.

 

Parayý ödüyorum.

 

"Özcan nerede?" diyorum.

 

"Ameliyat oldu."

 

"Aaa çok geçmiþ olsun ne ameliyatý?"

 

"Tiroid" diyor, "Telefonu kaç? Bir arayayým" diyorum, "Bilmiyorum ki" diyor. "Ýnsan bu kadar yakýný olan birinin telefonunu bilmez mi?" diyorum.

 

Selo, ona sürekli sorular soran türbanlý kýza sinir oluyor, numarayý veriyor ve "Hadi iþim var hadi, hadiiiii..." diyor.

 

Abi, bu ayrýmcýlýk ne b.k yiyeceðiz?

 

Reina komedisi

 

Reina’ya girmek için kendimize isim uyduruyoruz:

 

Fatima Abbas ve Rana Ebubekir...

 

Dubailiyiz.

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/7915/8387915.jpg

 

Kebaba da çok meraklýyýz.

 

Köþebaþý Dubai’de açýldý, pek sevdiðimiz bir lokanta, tatil için Ýstanbul’a gelince, o sevdiðimiz lokantanýn denize nazýr þubesinde kebap yemek istiyoruz.

 

Rezervasyon tamam. Gazeteden bizim için yapýyorlar. Fakat bir ültimatom var:

 

"Çarþaflýlarsa unutun, giremezler!"

 

"Yok yok deniyor, misafirlerimiz modern tesettürlü."

 

"Tamam o zaman."

 

Ben fosforlu yeþil bir el feneri gibiyim.

 

Demet, sarýlar içinde.

 

Reina’nýn kapýsýnda dikiliyoruz.

 

Size ne kadar eðlendiðimizi anlatamam.

 

Giriþteki paniði görmeniz lazým... Koca koca adamlar bizi görünce ne yapacaklarýný þaþýrýyorlar. Gülmemek için kendimizi zor tutuyoruz.

 

Almak istemiyorlar ama nasýl kývýracaklarýný bilmiyorlar. Bütün trafik durdu herkes bize bakýyor.

 

Al sana mahalle baskýsý!

 

Ama yani olabilecek en kibar biçimde, gece kulübüne giremeyeceðimizi söylemeye çalýþýyorlar.

 

Dubailiyiz ya güya, Ýngilizce konuþuyoruz, "Ama rezervasyonumuz vardý" diyoruz, defterden adýmýzý bulmak için uðraþýyoruz.

 

Aralarýnda konuþuyorlar, "Abi giremez bunlar, içeride isyan çýkar, baksana tamamen kapalýlar, olmaz... Söyle... Bir þey uydur!"

 

"Sizin rezervasyonunuz akþam üzerineymiþ, þimdi geç oldu, artýk gece kulübü. Giremezsiniz" diyorlar.

 

Ne kadar yaratýcýlar!

 

"Yoo biz þimdi de yeriz, önemi yok" diyoruz.

 

"Ablacýðým" diyor, "Çok alkol var içeride... Neydi bunu Ýngilizcesi... Too much alcohol... Gelmez sana..."

 

"Biz alýþýðýz" diyoruz, "Dubai’de gidiyoruz kulüplere... Diet kola içiyoruz..."

 

"Abi bunlar Dubaili, orasý acayip bir yer, sen direkt de ki, Ýstanbul’da türbanlýlar giremiyor böyle yerlere..."

 

"Oðlum diyemem... Ayrýmcýlýk bu..."

 

"Demezsen yarýn yine gelecekler, ne b.k yiyeceðiz?"

 

O sýrada "Yarýn akþam 7’de gelelim o zaman" diyorum ben.

 

"Gördün mü" diyor, "Mahvolduk!"

 

Görevlilerin hali o kadar periþandý ki daha fazla zorlamayalým diyoruz. Arabaya biniyoruz ve karnýmýz aðrýyýncaya kadar gülüyoruz.

 

Pislikten baþka bir þey deðilsiniz!

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/7916/8387916.jpg

 

Kim ne derse desin...

 

Gözü karayým.

 

Bir sürü þeye balýklama atlarým. Benim tehlike çanlarým bir türlü çalmaz.

 

Hep "Bir þey olmaz!" derim. Dere tepe düz giderim.

 

Hayatýmda ilk defa "Yapmayalým, deðmez!" diyorum.

 

Korkuyorum, ödüm patlýyor.

 

Neden?

 

Çünkü Fatih’teyiz. Üstelik mini etekliyiz. Kimseyi rahatsýz ya da huzursuz etmek istemiyoruz, tahrik etmek için de uðraþmýyoruz, nasýl bizim mahallede tesettürle dolaþtýysak, nasýl Ýzmir’de çarþafa girdiysek, Fatih’te de mini etekle dolaþýr mýyýz, nasýl dolaþýrýz, onu merak ediyoruz.

 

Tepkileri görmek istiyoruz.

 

Yaradana sýðýnýp, yürümeye baþlýyoruz.

 

Fatih genelinde hiçbir þey olmuyor.

 

Normal bir semt.

 

Tamam, belli ki mutaassýp insanlar yaþýyor, tek tük askýlý ya da kolsuz elbiseli kadýn var.

 

Bize biraz tuhaf bakýyorlar ama içimdeki tehlike çanlarý çalmýyor.

 

Amaaaaa...

 

Ýsmail Aða Caddesi’ne gelince...

 

Hayatýmda böyle bir þey görmedim. Aklýmdan çýkmýyor.

 

Pakistan gibiydi.

 

Herkes cüppeli, sarýklý, sakallý...

 

Kadýnlar çarþaflý...

 

Yolun baþýnda, tek tük görüyorsun, sonra çoðalýyorlar, birden her taraftan siyah çarþaflý kadýnlar çýkýyor. Ve arkalarýndan gelen cüppeli adamlar...

 

Yanlýþ anlaþýlmasýn, kim ne isterse giysin ama orasý Türkiye gibi deðildi, Ýstanbul’da gördüðüm hiçbir yere benzemiyordu, zaman sanki gerçekten durmuþtu.

 

Fatihliler için bile marjinal bir yer.

 

Barbie bebeklerini tahrik edici bulanlar iþte onlar...

 

Fatih’te dolaþýrken tanýþtýðýmýz çok þeker tesettürlü bir arkadaþýmýz var, bize diyor ki "Yürürsünüz, Allah’ýn izniyle yürürsünüz... Bir arkadaþýmýzý tokatlayarak sersem ettiler... Siz hiç durmayýn, hýzlý adýmlarla caddeyi baþtan baþa yürüyün. Bir þey olursa koþabilirsiniz deðil mi?"

 

Þimdi bu laflarý siz duysanýz ne yaparsýnýz? Korkmaz mýsýnýz?

 

Ama baþladýðýmýz iþi bitirmek gerek.

 

Caddeye dalýyoruz.

 

Saðlý sollu hacý yaðý satan dükkanlar var, dini kitaplar, Kuran’lar, antika köstekler, tesettür kýyafetleri, aksesuvarlar...

 

Ortada da meþhur Ýsmail Aða Camii.

 

Önümüze bakarak yürüyoruz.

 

Bir an çýplakmýþýz gibi bir duyguya kapýlýyoruz çünkü öyle bakýyorlar.

 

Uzaktan bizi izleyen fotoðrafçý arkadaþýmýz Levent bile týrsmýþ durumda.

 

Üzerinde turuncu bir tiþört var diye laf yemiþ.

 

Bizim yediðimiz lafýn, haddi hesabý yok.

 

Hele, sakallý cüppeli bir adam "Pislikten baþka bir þey deðilsiniz!" deyince...

 

Demet’le göz göze geliyoruz, adýmlarýmýzý hýzlandýrýyoruz.

 

Ve kendimizi arabaya atýyoruz.

 

Byeeee Ýsmail Aða Caddesi!

 

YARIN HÜRRÝYET’TE

 

Haþema ile denize girince ne hissettik? Ege’deki tesettür tatil köylerini ve butik otelleri bir de bizden dinleyin... Kadýnlara ait havuzda topless güneþlenen ve mayokini giyenler vardý. Sonra hepsi kývrak Arapça þarkýlarda göbek attý... Biz de olan biteni þaþkýnlýk içinde izledik. Kadýndan çok Ninja kaplumbaðalara benziyorduk...

 

 

 

Ayse Arman, Hürriyet, 12.07.2009

Link to comment
Share on other sites

Zulmün adý haþema

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5CZulm%C3%BCn%20ad%C4%B1%20ha%C5%9Fema%5C1.jpg

 

 

Girdim mi ben þimdi suya? Deðiyor mu su vücuduma? Ýnanýr mýsýnýz, tam kavrayamýyorum, neyin ne olduðunu anlamýyorum. Lisede bir kere elbiselerimle suya düþmüþtüm ben, öyle bir his. Birden ana rahminde bile suda olduðumuz geliyor aklýma, su öyle bir þey, bizim varoluþumuzun bir parçasý, doðal olaný suyun tenimize deðmesi, bizi sarýp sarmalamasý...

 

AYNADAKÝ suretim beni katýla katýla güldürüyor. Ben bir Ninja Kaplumbaða’yým! Alýþýk olmadýðým bir görüntüyle karþý karþýya olduðu için abartýyorum ama öyle...

 

Tarifi yok komikliðimin. Maruz kaldýðým zülmün adý haþema. Üzerimde þu anda...

 

Kat katým.

 

Altýmda, dansçýlarýn giydikleri gibi bir tight.

 

Üzerinde, alttan çýtçýtlanan, sadece ellerimi açýkta býrakan uzun kollu bir body.

 

Onun üzerinde yaðmurluk gibi bir þey.

 

Kafamda bir bone. Bonenin üzerine de, bende kötü çaðrýþýmlar uyandýran bir kukuleta.

 

Sosis gibiyim. Patladým patlayacaðým!

 

Sinirimiz bozuldu, Demet’le gülüyoruz.

 

Onun haþemasý biraz farklý bir model ama en az benimki kadar rahatsýz. Ayaðýnda büzgülü bir pantolon, üzerinde bir yaðmurluk. Kafasýnda bir bone.

 

Bonenin tepesinde de boynu ve çene altýný kapatan, yandan cýrt cýrtlý bir baþlýk.

 

Personel biraz fazla ilgili

 

Sabahýn köründe Ýstanbul’dan Ýzmir’e uçtuk.

 

Uçakta da kapalýydýk.

 

Biz artýk böyle yaþýyoruz, her þeyi kafamýz kapalý yapýyoruz, uyuyoruz, yiyoruz, içiyoruz...

 

Bir yüzmediðimiz kaldý! Þimdi onu deneyeceðiz.

 

Halka açýk bir yerden girip, insanlarý rahatsýz etmek istemedik. Kendimize, tesettürlülerin gittiði Ege’de bir otel seçtik. Ýzmir’e birkaç saat uzaklýkta, Çeþme yakýnlarýnda... Rezervasyonu Demet yaptý, bir gecelik yer ayýrttý.

 

Fatma Demet Kalender Þen adýna.

 

"Göbek adýn, olaya cuk oturdu..." diyorum, gülüyor. Personel gayet tatlý, biraz fazla ilgililer ama olsun... Nereden geldiniz? Türkiye’de mi yaþýyorsunuz? Otelimizi kimden duydunuz? Sordukça soruyorlar. Bizi getiren arabanýn plakasýna bile istiyorlar. Mail adresi, doðum tarihi, nüfus cüzdan örneði... Demet’in kimliðini resepsiyona býrakýyoruz. Benimkini bilahare vereceðiz, odaya yerleþtikten sonra... Yani öyle diyoruz...

 

Haþemalarýmýzý üzerimize geçirip, fýþtýrý fýþtýrý oteli keþfe çýkýyoruz...

 

Sonrasýnda iþte o hep beklediðim an geliyor:

 

Üzerimizdeki bu tuhaf þeylerle denize gireceðiz.

 

Bakalým n’olacak?

 

Önce bir tereddüt geçiriyorum, sonra kendimi suya býrakýveriyorum.

 

Girdim mi ben þimdi suya? Deðiyor mu su vücuduma? Ýnanýr mýsýnýz, tam kavrayamýyorum, neyin ne olduðunu anlamýyorum. Lisede bir kere elbiselerimle suya düþmüþtüm ben, öyle bir his. Birden ana rahminde bile suda olduðumuz geliyor aklýma, su öyle bir þey, bizim varoluþumuzun bir parçasý, doðal olaný suyun tenimize deðmesi, bizi sarýp sarmalamasý....

 

Bir de þu halimize bak...

 

Acayip sinir oluyorum. Bu ne haksýzlýktýr. Ne saçmalýktýr.

 

Ay o kadar üzücüydü ki, anlatamam.

 

Tüm tecrübelerimiz arasýnda, bizi en çok kahreden bu oldu.

 

"Karþý mahalle"nin kadýnlarýnýn bir kýsmý hiç yüzmüyor ya, onlarý çok iyi anlýyorum.

 

Hak da veriyorum, bunu yaþamaktansa, yüzmemek daha iyi.

 

Yaðmurlukla suya girer mi insan?

 

Sudan çýkmasý ayrý felaket

 

Üzerindekilerle duþ alýr mý?

 

Öyle bir þey iþte.

 

Bir tek ayakkabý eksik ayaðýnda.

 

O halde, kano da yapýyoruz.

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5CZulm%C3%BCn%20ad%C4%B1%20ha%C5%9Fema%5C2.jpg

 

Sudan bu haþema denilen þeyle çýkmasý da bir felaket. Mayo ya da bikini hemen kuruyor, bununla kalakalýyorsun, ne yapacaðýný bilmiyorsun. Öylece ýslak duruyorsun. Demet’in paçalarýndan kilolarca sular dökülüyor.

 

Þaþkýn þaþkýn birbirimize bakýyoruz.

 

Ýskeleye oturup, kurumaya çalýþýyoruz.

 

1.ÞOK

 

Vay be... Kadýnlar havuzda üstsüz güneþleniyor

 

Ýkinci deneyimimiz, bir tatil köyü deðil...

 

Daha küçük bir yer... Bir butik otel... Çeþme’de... Bakýn, burasý çok daha eðlenceli...

 

Elimizi kolumuzu sallayarak giriyoruz...

 

Zaten tesettürlü olmak tuhaf bir þey, kimse sana bir þey sormuyor, güvenlik kontrollerinde fazla aramýyor, hep bir anlayýþ, þefkat, erkekler tacizde bulunmuyor, müthiþ bir kalkanmýþ... Direkt havuza yürüyoruz...

 

Kocaman bir villa düþünün, geniiiþ bir bahçe, bu bahçede iki havuz var, biri kadýnlara diðeri erkeklere özel, yine tentelerle çevrili ama yeþil iðrenç tentelerle deðil...

 

Plajý da kadýn ve erkekler dönüþümlü olarak kullanýyor.

 

Plajlarýyla çok gurur duyuyorlar, yol geçmiyor, bina yok, dikizleyen yok. Otelin etleri helal kesim, bununla da çok gurur duyuyorlar.

 

Sadece 30 odasý var. Popüler bir yer, tamamen dolu, yurtdýþýndan da müþterileri oluyormuþ.

 

Bize verebilecekleri oda yoktu.

 

Günübirlik takýlýyoruz. Ýlk þokumuzu havuzda yaþýyoruz. Þöyle ki, havuzda üstsüz güneþlenen kadýnlar var ve mayokini giymiþ olanlar...

 

"Vay be!" oluyoruz.

 

Ne bileyim, o boynuna kadar kapalý tesettür kýyafetlerinin altýndan böyle seksi görüntüler çýkýnca, insan biraz þaþýrýyor.

 

2. ÞOK

 

Serdar Ortaç’la göbek atýyorlar

 

Barda, haþemalarýmýzla uslu uslu kahve içiyoruz. Ýkinci þok....

 

Serdar Ortaç filan çalmaya baþlýyor ve göbek havasý...

 

O kadýnlarýn hepsi sudan çýkýyor, þezlonglarýndan kalkýyor, göbek atmaya baþlýyorlar.

 

Her yaþta kadýn... Eller çýrpýlýyor...

 

Beller, gerdanlar kývrýlýyor... Müthiþ bir coþku...

 

Aman Allah’ým bize doðru yaklaþýyorlar...

 

Aralarýna alacaklar bizi...

 

Biz iki Ninja Kaplumbaða, ne yapacaðýmýzý bilemiyoruz.

 

Ýkimiz de göbek atma özürlüyüz.

 

"Çok isterdik ama gitmemiz gerekiyor" diyoruz, sývýþýyoruz.

 

Yanlýþ anlamayýn, onlarý kýnamýyorum...

 

Bu mahalle, o mahalle...

 

Giyinik soyunuk...

 

Fark etmiyor.

 

Kadýn dediðin böyle, her durumda eðlenmek istiyor.

 

Erkeðe derya deniz

 

Erkeklerle kadýnlarýn havuzu ayrý... Birlikte yüzmüyorlar.

 

Bunu anladýk da...

 

Neden en þahane þeyleri hep erkekler kapýyor?

 

Otelin önündeki havuz, gayet davetkár duruyor, tatlý su havuzu, o iþte, erkeklere ait olan havuz. Oðlan çocuklarý atlýyor, zýplýyor, adamlar keyif yapýyor...

 

Bakar mýsýnýz durumun saçmalýðýna, Ýslami kesim mislami kesim, erkekleri için deðiþen bir þey olmuyor, onlar doðuþtan þanslý, mayolarýyla normal hayatlarýna devam ediyorlar.

 

Bedel-medel ödemiyorlar...

 

Herhangi bir fedakárlýkta bulunmuyorlar...

 

Erkekler için her þey kebap.

 

Ya kadýnlar?

 

Zavallý kadýnlar...

 

Yanda, yeþil naylon tentelerle çevrilmiþ bir yer var, hapishane gibi, dört tarafý kapalý, denizi bile görmüyor.

 

Bir tek tepesi açýk.

 

Ýþte o göðe uzanan çirkin yeþil naylon-muþamba karýþýmý tentenin içinde kadýnlar havuzu var. Banyo küvetine benzeyen deniz suyu ile doldurulmuþ minik, özelliksiz, sevimsiz bir havuz. Orasý kadýnlara ait.

 

Olacak þey mi, onlar balýklar gibi yan yana, o felaket yerin içinde güneþleniyorlar.

 

Daha doðrusu, piþiyorlar, kavruluyorlar.

 

Rüzgár yok, hiçbir þey yok.

 

Serinlemek için de o ýlýk banyo küvetine giriyorlar.

 

Bazýlarý haþemayla, bazýlarý mayoyla...

 

Müzik çalýyor içeride, plastik masalar ve sandalyeler de var bir köþede, kadýnlar öylece kendi aralarýnda takýlýyorlar.

 

Aðlamak istiyor insan, o kadar acýklý bir görüntü.

 

Birden kendimi o kadýnlarý isyana sürüklerken hayal ediyorum:

 

"Görmüyor musunuz bu erkeklerin size neler yaptýklarýný! Niye her þeyin en iyisi onlarýn olsun? Ýtiraz edin, isyan edin, onlarý tehdit edin, havuzlarý deðiþtirin. Bununla da yetinmeyin, bu haþemalarý onlara giydirin. Yoksa cinsel perhize gireceðiz deyin. Bu minyatür havuzda haþemalarla, varsýn erkekler yüzsün..."

 

2 kiþi için gecelik 230 TL ödedik

 

250 yatak kapasiteli bir otel. 2 kiþi için gecelik 230 TL ödeyecekmiþiz. Sloganý "Odalarýmýzda huzur verici deniz manzarasý var!" Geceleri animasyon ekibi eþliðinde halk oyunlarý, skeçler ve fasýl grubu var. Aktiviteler, masa tenisi, dart, lagýrt, su topu, su jimnastiði, kano, banana, ringo, su kayaðý. Bak, haþema ile su kayaðý yapmadým...

 

Ýyi fikirmiþ aslýnda!

 

YARIN: Türban iðnesini yutan kýz...

 

Kiþiye özel tesettür tasarýmcýsý Rabia Yalçýn.

 

 

 

 

Ayse Arman, Hürriyet, 13.07.2009

Link to comment
Share on other sites

1 örtü, 10 model

 

 

Aslýnda normal bir kuaför gibi saç tarýyorlar, röfle, perma yapýyorlar, kaþ alýyorlar, aðda, aklýnýza ne gelirse... Ekstradan, bir de baþörtüsü olayýna girmiþler.

 

Þöyle ki, akþam, düðüne mi gideceksin, soluðu Nisa ’da alýyorsun, Rana Temel’e baþörtünü veriyorsun, hangi modeli istersen onu yapýyor. Birbirinden farklý kaç model varmýþ biliyor musunuz? Bir sürü. Rana ’dan rica ediyorum, 10 ayrý model çýkarýyor bana.

 

Fatih, artýk evimiz gibi. Çok alýþtýk. Ýki de bir gidiyoruz. Gitmezsek, kendimizi huzursuz ve eksik hissediyoruz.

 

Yine Fatih’teyiz, yine bir ilki gerçekleþtiriyoruz.

 

Fetva almýþ bir güzellik merkezine giriyoruz.

 

Demet’in fikri.

 

Resmen zorluyor beni.

 

"Hadi yürü, Nisa Kuaför ve Güzellik Merkezi’ne" diyor.

 

Daha önce fetva almýþ bir güzellik merkezi görmediðim için, anýnda dolduruþa geliyorum, "Tamamdýr" diyorum.

 

Kaþ alma, aðda var

 

Dünyanýn en komik, en eðlenceli yeri. Kolu, omuzu dövmeli, spor atletli, kargo pantolonlu kadýnlar çalýþýyor burada, meðer kapalýlarmýþ, ama dükkanýn içinde hepimiz açýðýz.

 

Aslýnda normal bir kuaför gibi saç tarýyorlar, röfle yapýyorlar, perma yapýyorlar, kaþ alýyorlar, aðda- maðda, aklýnýza ne gelirse...

 

Ekstradan, bir de baþörtüsü olayýna girmiþler.

 

Þöyle ki, akþam, düðüne mi gideceksin, soluðu Nisa’da alýyorsun, Rana Temel’e baþörtünü veriyorsun, hangi modeli istersen onu yapýyor.

 

Türkçesi, baþýný profesyonel olarak baðlýyor. Tabii kusuruz oluyor.

 

Ev yapýmý deðil

 

Ev yapýmý topuzla, kuaför topuzu ayný mý olur? Olmaz, iþte o hesap.

 

E tabii þimdiye kadar bizi Leman baðladý, þimdi kendimizi iþin ustasýna teslim ediyoruz.

 

Ben þoka giriyorum. Zannediyordum ki, üç aþaðý beþ yukarý, karþý mahalledeki arkadaþlarýmýzýn baþlarý ayný þekilde baðlý. Aman Allah’ým! Asla!

 

Birbirinden farklý kaç model varmýþ biliyor musunuz? Bir sürü.

 

Rana’dan rica ediyorum, 10 ayrý model çýkarýyor bana.

 

Beðendiðinizi belirtin

 

Orada bir sürü kadýn, güle oynaya, 22 yýldýr bu iþi yapan Rana’nýn kafamda yarattýðý modellere isim veriyoruz. Ben bir kýsmýndan nefret ettim, bir kýsmýný çok sevdim.

 

Ama esas olarak, bir örtüden kaç farklý model çýkabildiðine hayret ettim.

 

Siz de lütfen en beðendiðiniz modeli bana belirtin...

 

Fatih’te botoks yapýlýyor

 

AYÞE Peki kaþ alma?

 

ÞEYDA O da haram. Ya da þöyle diyeyim göreceli... Fetva veren hocalar var, burasý da almýþ mesela. Ama biri olmaz diyor, biri olabilir diyor... Benim vicdaným rahat deðil. Ben kaþlarýmý almýyorum. Ancak ortasýný alýyorum, bir erkeðe benzememek için... Annem alýyor, yanlýþ yapýyor bence...

 

AYÞE Aðda?

 

ÞEYDA O tamam, o temizlik...

 

AYÞE kaþ da temizlik...

 

ÞEYDA Yok, o Allah’ýn verdiðini beðenmeyip deðiþtirmek olarak da algýlanabilir.

 

AYÞE Botoks? Raðbet var mý?

 

RANA Var valla, Fatih’te de yapan güzellik merkezleri var...

 

Nefsinin izin verdiði ölçüde

 

AYÞE Kýzlar, erkekler bu halimizle bize bakmýyor bile... Sizi ilgilendirmiyor olabilir ama beni fena halde ilgilendiriyor... Kafamda türbanla, kendini kadýn gibi hissedemiyorum...

 

ÞEYDA Aaaa öyle deme... Bak þimdi kafaný Rana Abla baðlayýnca ne güzel oldun! Kabul ediyorum, buraya girdiðin halin kötüydü, öylesine baðlanmýþ bir kafa... Özensizdi... Ama þimdi bir de Rana Abla’nýn modellerine bak...

 

AYÞEBenim gözümde bütün modeller aynýydý...

 

RANA Olur mu öyle þey? Bir sürü farklý model var, farklý farklý baðlayarak, kendine deðer verdiðini gösteriyorsun, o yüzden bu dükkanlar var... Erkekler de anlýyor farklý modelleri...

 

AYÞE Böyle baðlayýnca, güzelliðe, süse, püse çok önem vermiþim gibi duruyor... Dinde, amaç bir takým þeylerin altýný çizmemek deðil mi? Mümkün olduðu kadar az dikkat çekmek? Ben þimdi bu kafayla, deniz feneri gibi oldum. Bir de Rana, arkasýný kuþ yuvasý gibi kabarttý, bu sivri kafayý herkes fark eder tabii...

 

ÞEYDA Haklýsýn tabii, çok dikkat çekmeyeceksin. Bence de kafanýn arkasýný deve hörcü gibi yapmak yanlýþ... Ben mesela öyle yapmadan baðlýyorum. Giydiðin renk de önemli. Fosforlu renkler giyip, "Tesettüre girdim" diyemezsin. Ama yapanlar var, daracýk kotlar giyenler de var, bir kilo makyaj yapanlar da... Gerçi hepimiz insanýz. Ve hepimiz, dinin kurallarýný nefsimizin el verdiði ölçüde yerine getiriyoruz...

 

Normal dövme haram

 

MELEK Boynunuzda ne yazýyor?

 

AYÞE Kýzýmý ismi: Alya. Beðendiysen, yapan dövmecinin telefon numarasýný verebilirim...

 

MELEK Yok olmaz...

 

AYÞE Neden? Dövme de mi yasak dinen?

 

MELEK Evet. Ben de seviyorum. Ama biz sadece Hint dövmesi yaptýrabiliyoruz...

 

AYÞE Ama ben dükkana ilk geldiðimde, birinin omuzunda gördüm...

 

MELEK O Hint dövmesi...

 

AYÞE Ne farký var? Görüntüsü ayný. Hem, hepimiz ayný sebeple yaptýrmýyor muyuz? Hoþumuza gidiyor, bir de baþkaldýran bir yaný var dövmenin...

 

MELEK Ama iþte, sizinki, derinin altýna iþliyor. Abdest alýnca sorun oluyor, su geçirmiyor. Bir de siz kendinize zarar veriyorsunuz, oysa bu vücut bize emanet. Böyle þeyler var dinde. Haram yani...

 

Türban takarken iðne yutan kadýn

 

NÝSA’da tanýþtýðým müþterilerden biri. "Ýðne yutulduðunu söylüyorlar doðru mu?" diyorum, "Doðru" diyor, "Örneði karþýnýzda duruyor!" Adýný, eþinden dolayý vermek istemedi, ben de anlayýþla karþýladým...

 

Yuttunuz mu o iðneyi!

 

Evet yuttum. Hazýrlanýyorduk, dýþarý çýkacaktýk. Türbanýmý takýyordum, iðneyi aðzýma aldým. Tam o anda hýçkýrýverdim. Ýðne, önce nefes borusuna, sonra ciðerlere...

 

Hýçkýrdým, girdi

 

Eyvah! Bir þey hissetmediniz mi? Batmadý mý oranýza, buranýza?

 

Batmaz olur mu? Boðazýmda yan döndü, sonra gitti aþaðýlara...

 

Acýmadý mý?

 

Acýdý, acýdý.

 

Pardon niye hýçkýrýyordunuz siz?

 

Eþimle tartýþýyorduk. Önemli bir þey deðil, öylesine bir münakaþa. Ben aðlamaya baþladým, sonra hýçkýrdým, aldýðým nefesle gidiverdi içeri. Tabii sonra münakaþayý filan unuttuk, iðnenin telaþýna düþtük. Hastaneye gittik.

 

Yol boyu "Senin yüzünden oldu!" diyor musunuz?

 

Yoo hayýr. O zaten periþan oldu. Bense iðneden nasýl kurtulacaðýmý düþünüyordum. Çünkü nefes alýrken batýyordu. Hemen bronskopi yapýtýlar. Nefes borusuna kamera sarkýttýlar. Epey bir süre iðneyi bulamadýlar. Sonra film çektiler, ciðerimde saplý duruyormuþ. Ameliyata karar verdiler.

 

Hayati tehlikesi var mýydý?

 

Hayýr ama sevimsiz bir þeydi. Çok zorlamýþ bedenimi, kýlcal damarlarým çatlatmýþ. Sonra ciðerimden yukarý yürümeye baþladý. "Küçücük bir yer açacaðýz merak etmeyin" dediler, yaklaþýk bir karýþtan fazla açtýlar. Bir ay sondalarla yaþadým, inanýlmaz eziyet çektim. Bir minik iðne yüzünden. Þimdi aðzýma bile almýyorum...

 

Doktorlar alýþýk

 

Doktorlar þaþýrdý mý peki?

 

Hiç. Onlar çok alýþýktý, ben ilk deðilmiþim. "Son da olmayacaksýnýz!" dediler. Çok sýk rastlanan bir þeymiþ.

 

HAMÝÞ 1

 

Dünkü "Maruz kaldýðým zülmun adý haþema" yazýsýnda geçen "Ninja Kaplumbaðsý’na benziyorum" lafýna üzülen, darýlan, kýrýlan okurlar olmuþ. Kýzýmýn iki kamplumbaðsý var, o kadar þeker ve komikler ki, siz beni yanlýþ anladýnýz, onlarý çok seviyorum ben. Tamam, belki dünyanýn en estetik hayvanlarý deðil ama þirinler. Þimdi kabul edelim, haþema da dünyanýn en estetik giysisi deðil. Hatta, þirin bile deðil... Ama madem sizi üzdüm, özür dilemesini de bilirim!

 

HAMÝÞ 2

 

Yine yer bitti, Rabia Yalçýn yarýna kaldý...

 

 

 

Ayse Arman, Hürriyet, 14.07.2009

Link to comment
Share on other sites

Iran usulü:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C01.jpg

 

 

Arap dolamasi:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C02.jpg

 

 

Ahsen abla:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C03.jpg

 

 

Siyasetci esi:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C04.jpg

 

 

Günlük:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C05.jpg

 

 

Örtülü Abiye:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C06.jpg

 

 

Tam tesekkül:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C07.jpg

 

 

Spor:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C08.jpg

 

 

Modern-Absürt:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C09.jpg

 

 

Yakasi Acik:

 

http://imggaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages%5CFoto%20Haber%5C1%20%C3%96RT%C3%9C%2010%20MODEL_AYSE%20ARMAN%5C10.jpg

 

Link to comment
Share on other sites

Evdeki kýyafet dýþarda ofsayt

 

 

Karþý mahallede dolaþan Ayþe Arman’ýn yolu bu kez, tesettür tasarýmcýsý Rabia Yalçýn’ýn modaevine düþüyor. BBC’den CNBC-e’ye dünya televizyonlarýnýn çoktan keþfettiði Yalçýn’a göre tesettürlü kadýnýn iki kapýlý gardýrobu var. Biri içeriye, diðeri dýþarýya açýlýyor. Çünkü; "Evdeki giysilerinizi sokakta giyemiyorsunuz. Onlar dýþarýda ofsayt. Dolayýsýyla, iki gardýrop düzmek zorundasýnýz. Bu da sinir bozucu."

 

ÝLKOKUL 2’den terk. "Biyolojik babamla, devlet babam, etek boyum üzerine bir anlaþmaya varamadý. Babam beni okuldan aldý" diyor.

 

Babasý, "Kýzýmýn etek boyu, diz altý olacak!" demiþ, okulun müdürü, "Hayýr efendim, bütün çocuklarýn etek boyu diz ve dizinin üstü!" demiþ.

 

Her zaman olduðu gibi erkekler birbirine girmiþ, olan o küçük kýza olmuþ...

 

Eðitimi yarýda kalýyor, bir daha da okula hiç gitmiyor.

 

Sonra hayatýna, annesinden öðrendiði dikiþ giriyor. Ve kumaþlar, modeller, kesmek, dikmek onu büyülüyor... Çok zevkli, çok becerikli ve çok yaratýcý... Tasarýma kadar uzanan bir yolculuk... Yurtdýþýna açýlmaya karar veriyor, New York’ta ödül alýyor... O günden beri de canla baþla çalýþýyor, her sene bir koleksiyon yaratýyor. Onun gibi bireysel tesettür tasarýmý yapan, haute couture çalýþan pek az kiþi var.

 

25 yýldýr evli

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/6740/8406740.jpg

 

Türk modacý Rabia Yalçýn’ý, BBC’den CNBC-e’ye kadar dünya televizyonlarý çoktan keþfetmiþ ve röportaj yapmýþ bile. Sýra bizde. Demet’le, Þakayýk Sokak’taki ofisine gittiðimizde, 25 yýldýr evli olduðunu öðreniyoruz. "Ayný adamla mý?" diyoruz, espri yapýyoruz.

 

"A tabii, çok da hoþtur kocam, iyi de insan keser!" diyor.

 

Aþkla baðlý olduðu, birlikte yelken yapmayý sevdiði cerrah kocasýndan (Orhan Yalçýn), 24 yaþýnda bir kýzý, 20 yaþýnda bir oðlu var. Annelerinin tersine çok iyi eðitim alýyorlar.

 

Müthiþ bir kadýn var karþýmýzda... Çok akýllý, çok hýzlý, çok tatlý... Bir de pek güzel ve estetik... Ýnsan elinden olmadan iç geçiriyor ve þöyle diyor:

 

"Ah keþke bu ülkede bütün kapalýlar onun gibi estetik olsa..."

 

Seksapelite ölüyor

 

Siz kiþiye özel bir tesettür tasarýmcýsýnýz. Bu iþleri sizden iyi kimse bilemez. Soruyorum: Örtünmenin, gerçekten bir cazibesi var mý?

 

Hülya Avþar da benimle bir röportaj yaptý, "Kapalý kadýnlar çok þýk görünüyorlar, çok diþiler, çok kadýnsýlar, seksapeliteleri yüksek, herkes onlara bakýyor filan" dedi. Ben de dinledim, dinledim, kapalý kadýnlar neymiþ diye, sonra dedim ki, "Hülya Haným, söylediklerinize inanýyor musunuz? Eðer gerçekten böyle olsaydý, örtünmenin böyle bir cazibesi, albenisi olsaydý, yeryüzündeki bütün kadýnlar kapanýrdý!" Bu dediklerimde son derece samimiyim. Örtünmek, bizim inancýnýz için ödediðimiz bir bedel. Aðýr bir bedel. Seksapelite denilen þeyi yok etmek için yapýlýyor, baþarýya da ulaþýlýyor. Bunu bilerek bu iþe giriþiyorsunuz. Ýnanç faktörü olmasa mümkün deðil. Ama bir taraftan da þöyle bir realite var, biz kadýnlar, içimizdeki hoþluðu dýþarý çýkarmaktan da zevk alan varlýklarýnýz. Örtüyle zor oluyor tabii...

 

Benden bu kadar

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/6741/8406741.jpg

 

Peki ne yapýyorsunuz? Karþýnýzdaki kadýna bakýp, "Nasýl bir kuþ kondursam da onu güzelleþtirsem" mi diyorsunuz?

 

Bir kadýný örterek güzelleþtirmek, zarifleþtirmek gerçekten zor. Açarak daha kolay. Çünkü kadýn denilen varlýk zaten güzel. Gül olarak düþünün. Siz onu kutunun içine koyuyorsunuz, o kutuya þýk bir ambalaj yapmak durumdasýnýz. Hem zarif hem estetik görünmeli, hem de kendini o kutunun içinde güzel hissetmeli...

 

Siz bir kere baþýnýzý farklý baðlýyorsunuz...

 

Evet, iki türüm var. Ya ceketin içinden sarkýtýrým ya da arkadan küçük baðlarým. Her yiðidin yoðurt yiyiþi farklýdýr. Benimki, mutaassýplarýn hoþlanmadýðý bir örtünme türü olabilir ama ben bu kadar örtünebiliyorum. Koleksiyonumda da bu tür þeyler yapýyorum.

 

Ýki gardýrobu var

 

Tesettür giyen kadýn, kýlýk kýyafet seçerken zorlanýr mý?

 

Hem de nasýl. Tesettürlü kadýnýn iki kapýlý bir gardýrobu vardýr. Biri içeriye açýlýr, diðeri dýþarýya...

 

Nasýl yani?

 

Evdeki giysilerinizi sokakta giyemiyorsunuz. Onlar dýþarýda ofsayt. Dolayýsýyla, iki gardýrop düzmek zorundasýnýz. Bu da sinir bozucu. Bir de tabii bir sürü þeye dikkat etmek gerekiyor, hem giyinirken hem kýyafet tasarlarken...

 

New York Ödülü: En Yenilikçi Haute Couture

 

Rabia Yalçýn, 6 Eylül 2008 tarihinde davet edildiði New York Moda Haftasý kapsamýnda düzenlediði defilede, pet þiþelerin geri dönüþümünden elde edilen kumaþlarla hazýrladýðý haute couture koleksiyonuyla "En Yenilikçi Haute Couture Tasarýmcý Ödülü"nü aldý.

 

Canlý renkler kullanma yürüyen bir top kumaþa dönersin

 

1. Türban ve kýyafetlerde çok canlý renkler kullanma! Yürüyen renkli bir top kumaþa dönersin.

 

2. Allý, dallý baþörtülerinden uzak dur! Cýssss! Kafana turuncu örtü takýp, pabucunu da turuncu yaptýn mý, estetik olma sansýn yok, turuncu bir portakal olur çýkarsýn.

 

3. Örtünü çok sýký baðlama. Biraz bol olsun, örtü nefes alsýn, merak etme, altýnda bone var, saçýn görünmez, ama biraz gevþek býrakýrsan o klastrofobik etki de azalýr.

 

Grace Kelly efekti

 

4. Kare baþörtüler yerine, eþarp takmayý deneyebilirsin. 2.5-3 metrelik diktörtgen eþarplar. Ceketinin altýndan çýkartabilirsin. Grace Kelly efekti yaratabilir. Çok estetik olabilir. Ne kaybedersin?

 

5. Hep pastel renkleri tercih et. Toprak renklerini, birbirine geçiþli renkler...

 

6. Bol kýyafetlerin içinde bir kadýnýn bedenini salmasý daha kolay, yapma, yediklerine dikkat et, kilo fazlasý tesettür giyiminde de sorun.

 

Zora karþýyým

 

Kafanýzý baðlama biçiminiz, Dubai’dekilerin tarzýna benziyor...

 

Evet ama onlarda saç görünür, bende görünmüyor. Örtünmede, bölgenin kültürünün de çok etkisi var. Ýran’da mesela, devlet eliyle bir kapalýlýk var. Sizi, devlet kapanmaya zorluyor, þiddetle karþýyým buna. Ve bakýyorsunuz, saçýndan bir perçem görünüyor. Ýnanç olarak yapýlsa görünmemesi lazým, devlet zoruyla yapýnca, o kadarýný yapabiliyor. Öyle bir kültür oluþmuþ. Bizde böyle bir kültür yok. Dubai’ye ya da Ýran’a benzemiyor, yarým kapalýlýk diye bir þey yok bizde. Ya kapatýyorsunuz ya açýyorsunuz. Ben, saçýmýn görünmediði bir eþarp modeli tutturdum gidiyorum, hoþuma gidiyor.

 

Topuklu giyerim, þüpheniz mi var

 

Sizin iðneleriniz nerede?

 

Ýðnem filan yok. Sadece bonem var. O da saçlarým görünmesin diye. Çünkü bu sefer karþýmdaki "Aman Allah’ým eþarbý kayýyor, saçý görünecek!" diye tasalanacak, ben de ikide bir kafasýný düzelten, tikli biri olmak istemem. Hani mini etek giyerler, ikide bir eteklerini çekiþtirirler. Ya giyme, ya da giyiyorsan adam gibi taþý o eteði.

 

Sizin kýzýnýz da kapalý mý?

 

Elbette. 14 yaþýnda kendi isteðiyle. "Daha sonra baþaramayabilirim" dedi. Kadýnlýðýnýn uyandýðý ve aynaya tanýþtýðý dönemdi. O da benim gibi kapanýr.

 

Pardösü mü giyersiniz siz?

 

Ceket de giyerim, pardösü de. Kilom da fazla olmadýðý için þanslýyým, birçok þeyi taþýyabiliyorum. Kilonun az olmasý da bir avantaj, tesettür giyiminde bile.

 

Kapana kapana insan daha kolay kilo alýr deðil mi?

 

Öyle bir þey var. Bol giysilerle insan kendini daha çok salýyor. Oysa dar giyerseniz dik oturuyorsunuz.

 

Peki topuklu ayakkabý?

 

Bayýlýrým. New Yorka’ta bir kadýn gazeteci, benimle röportaj yapacaktý, þöyle baþtan aþaðý süzdü, ayakkabýlarýmý gördü, gözleri parladý, "Aman Allah’ým, siz topuklu giyer misiniz!" dedi. "Aman Allah’ým þüpheniz mi vardý!" dedim.

 

Rabia Yalçýn, söyleþi için teþekkür ederim. Sizin gibi estetik örtünen kadýn az gördüm. Ýnþallah çok kiþiye örnek olursunuz...

 

Çok teþekkür ederim. Bence siz benim eþarplarýmý beðendiniz, 2.5-3 metrelik eþarplar kullanýyorum, ceketin içinden çýkarýyorum, eteðimin boyuna kadar iniyor, rüzgarda uçuyor. Gelin, size puanlý olaný bir takayým...

 

 

Ayse Arman, Hürriyet, 15.07.2009

Link to comment
Share on other sites

“Bu ne ya! Altý kaval, üstü þiþhane”

 

 

Ýzmir...

 

Güzel Ýzmir...

Alaycý Ýzmir...

Baþtan çýkarýcý Ýzmir...

 

Ben öyle Ýzmir filan bilmezdim.Anlatýrlar, hikâye gibi tatlý tatlý dinlerdim.Hep iþ için gitmiþ, içinden þöyle hýzlýca geçmiþ ya da sadece yemek yemiþtim.

 

Ýþte þimdi, gözlerimle görüyorum.

 

“En iyi intikam, iyi yaþamaktýr” lafýnýn canlý örneði burasý. Sokaklar, pastaneler, insanlar cývýl cývýl.

 

Kadýnlar güzel, erkekler çapkýn.

 

Müthiþ bir hafifffflik söz konusu.

 

 

 

Güneþ batmak üzere.

 

Gökyüzü þahane. Kafamýzý kaldýrýyoruz, Ýzmirli balkonunda oturuyor. Kafelerde oturuyor. Mis gibi rüzgâr esiyor. Kadýnlarýn etekleri uçuþuyor. Yaz, iþte bu, hafiflik, muziplik, neþe. Kimse kimseyi rahatsýz etmiyor. Ama erkekler çapkýn çapkýn bakýyor. Güzel bakan bir erkekten daha hoþ ne var?

 

Ýzmir’de insan, oh be, kendini tekrar kadýn gibi hissediyor. Þehir de, diþi bir þehir. Kordon, yaþýyor. Biralar, rakýlar içiliyor. Þöyle buzzz gibi bir bira ne iyi giderdi þimdi. Ýnsanlar, köpeklerini gezdiriyor. Þortlu kýzlar, askýlý tiþörtlü kýzlar, yanýk kýzlar, güzel kýzlar.

 

Yargýlamayan, kýzmayan erkekler.

 

Komplekssiz insanlar. Gülüyorlar, kýkýrdýyorlar, birbirlerine dokunuyorlar. Ýzmir, görüntü olarak da his olarak da bir Avrupa þehri. Tüm kalbimle, Türkiye’nin her yerinin bir gün “gâvur Ýzmir” gibi olmasýný isteyenlerdenim ben de...

 

 

 

Merve diretti...

 

“Madem bu iþe kalkýþtýnýz, Ýzmir’e gitmemek olmaz” dedi,“AK Parti’nin bileðini bükemediði þehir...”

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/9151/8419151.jpg

 

Birtakým yerler de söyledi.

 

Alsancak’taki Reyhan Pastanesi ve Bonjour...

 

Ver elini Ýzmir...

 

Tekbir kýyafetlerimizle buradayýz.Yakýyorlar. Ve Ýzmir’e ters düþüyorlar. Olsun, Reyhan’da sakýzlý muhallebi olayýna girdik, þahane. Kimse kafamýza çürük yumurta filan atmýyor.

 

Bir tek emekli öðretmen tipli kadýnlar bakýp bakýp, “Allah Allaaaaah...” diyorlar o kadar. Evet, itiraf ediyorum, biraz alaycý bakýyorlar. Böyle bir hali var Ýzmir’in. Sonra Bonjour’a gidiyoruz, biraz da orada takýlýyoruz, orada da bir hamburger götürüyoruz. Yine pek bir þey olmuyor. Tam kalkmak üzereyken, elinde patates kýzartmasý olan yaþlýca bir haným yaklaþýyor, “Evladým, siz bunu niye giyiyorsunuz bu sýcakta?” diyor.

 

Dan diye. Bu kadar direkt. O kadar tatlýydý ki. “Allah aþký için” desek... “O nasýl laf öyle! Ben dinsiz miyim?” diyecek... Belli ki bizimle sohbet etmek istiyor, anlamak istiyor...

 

Ama ýþýk kaçýyor!

 

“Çok özür dileriz, baþka bir zaman sohbet ederiz, acelemiz var!” diyoruz.Gerçekten de ýþýk kaçmadan Kordon’da olmamýz lazým.

 

 

 

Hýzlýca üzerimizi deðiþtiriyoruz. Çarþaflarýmýzý giyiyoruz. Ama sizi uyarýyorum, bunlar Dubai usulü çarþaf, yani “abaya”, Fatih Ýsmail Aða çarþafý deðil, daha þýklar... Bir kaftan gibi üzerimizden dökülüyorlar.Ýncecik bir pardösü. Öyle göðüsten büzgülü filan deðil, önden çýtçýtlý.

 

Dubai’deki kadýnlar, altýna mutlaka çok topuklu taþlý ayakkabýlar giyiyorlar, biz de öyle yapýyoruz. Onlar baþörtülerini de farklý baðlýyorlar, saçlarý hafif görünüyor. Tabii ki ne oluyor? Osmanlý gravürlerindeki kadýnlara benziyorlar. Bizde maalesef, böyle bir þey olamýyor. “Örtünme”nin felsefesine aykýrý.

 

Oysa, dünyada örtünerek de estetik olmayý baþarabilenler var.

 

 

 

Ýþte Kordon’dayýz. Baþladýk yürümeye. Hayret! Islýk yiyoruz. Bayaðý bir tezahürat yapýlýyor. Yanlýþ anlaþýlmasýn, kýrýcý deðil ama... “Vay, vay, vayyyy” filan diyorlar hafiften dalgalarýný geçerek, “Ayakkabýlara bak...”

 

Kendi aralarýnda tartýþýyorlar. Bir kýsmý “Fena olmamýþ” diyor. Bir kýsmý “Hadi be!” diye karþýlýk veriyor.

 

Ama en güzel tepki þuydu:

 

“Bu ne ya! Altý kaval, üstü þiþhane...”

 

BÝR ÝZMÝRLÝDEN MEKTUP

 

 

 

Varsýn edep yerlerim yansýn...

 

 

 

“Geçen gün yayýnladýðýnýz 10 farklý türban baðlama þekline baktým. Hepsi de þaka gibi! Sizi, Ýzmir sokaklarýnda kýsa kesim havalý saçlarýnýzla görsem, dönüp dönüp bakarým. Ama 10 deðil 100 ayrý þekil de olsa, türbanlar içindeki o halinize asla bakmam... Bir insan, kendine bu hainliði nasýl yapar? Kordon’da gezerken rüzgâr, saçlarýmý okþamazsa, Boðaz’da Mohito’yu Bacardi ile içemezsem, neyleyim ben dünya hayatýný... Artýk yeter! Sizin bu yazýnýzla, güzel ve bakýmlý bir kadýnýn bile o türbanýn altýnda ne kadar yaþlý ve kendinden uzak göründüðünün farkýna vardýk. Varsýn cehennemde vücudumun bütün açýk edep yerleri yansýn ama söylüyorum iþte: Hiç mi göz yok bu insanlarda? Hiç mi hasret deðiller, birilerinin onlara bakýp, ne kadar güzel olduklarýný kibarca belli etmesine? Bu arada belirtmek isterim ki, ben dinden imandan uzak bir adam deðilim. Orucumu tutarým, kurbaný mý keserim, namaz kýlarým. Ama artýk birileri bu sahte cemaatlere bir dur demeli! Lütfen gelin siz de bizimle yaþayýn, hem bizim katlanmanýz gereken Ýsmail Aða gibi bir meydanýmýz da yok..!” (Özgür K.)

 

 

Ayse Arman, Hürriyet, 17.07.2009

 

Link to comment
Share on other sites

Tesettürlüler de estetik yaptýrýr

 

 

Evet tesettürlü... Ama o da kadýn... Bizden bir farký yok, yaþý ilerlediðinde, o da evliliði çatýrdar, kocasý ondan kaçar, bir baþkasýna gider diye korkuyor...

 

Elinde tutabilmek için güzelleþmeye çalýþýyor... Ama önce gidip Hoca’dan fetvayý almak zorunda... Alýr almaz doðru estetik cerraha... Göðüslerini yaptýrýyor. Silikon taktýrýyor. Karnýndaki yaðlarý aldýrýyor. Liposuction derdine düþüyor. Peki bunu yaptýracak doktoru nereden buluyor? Özel hastanelerde çalýþan kadýn estetik cerrah pek fazla olmadýðý için, internete girip araþtýrdýðýnýzda, karþýnýza o çýkýyor. Bir de fýsýltý gazetesinde sürekli ondan söz ediyor: Op. Dr. Eser Aydoðdu...

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/9752/8419752.jpg

 

Sizi tanýyabilir miyiz?/_np/9752/8419752.jpg

 

- Samsun’da doðdum. Babam, devlet memuruydu, görevi nedeniyle Türkiye’nin birçok þehrinde yaþadýk: Samsun, Antep, Kayseri, Ýstanbul...

 

Anneniz?

 

- Ýlkokul öðretmeni. En büyük hayali, doktor olmamdý. Üniversite sýnavýnda tek tercih yaptým: Týp Fakültesi. Belki annem kafama iþledi diye hekim oldum. Ama estetik cerrahi? O tamamen benim kendi seçimim. Týbba girdiðim ilk gün “Ben estetik cerrah olacaðým!” dedim.

 

Neden? Yükselen bir trend olduðu için mi...

 

- Alakasý yok. O zamanlar henüz estetik operasyon çýlgýnlýðý yaþanmýyordu, popüler bile deðildi. Sanatsal bir yönü olduðu için etkilendim, büyülendim. Kendimi böyle daha iyi ifade edebileceðimi düþündüm.

 

Bir estetik cerrah kendini heykeltýraþ filan gibi mi hisseder?

 

- Ben hissediyorum valla. Ama psikolog gibi de hissediyorum. Hasta diyor ki, “Sizden iyi bir elektrik aldým, size ameliyat olacaðým!” Zaten estetik cerrahlýðýn yüzde 30’u hekimlik, yüzde 30’u sanatçýlýk, yüzde 30’u da psikologluk...

 

Yüzde 10’u peki?

 

- Þans!

 

Sizin herhangi bir yerinizde estetik var mý?

 

- Yüzümde botoks var. Ama ihtiyaç duyunca estetik de yaptýrýrým, neden olmasýn?

 

Estetik cerrahlarýn çoðunluðu erkek. Neden?

 

- Bütün meslekler için öyle deðil mi? Kadýnlarýn kaderi... Her þey erkeklerin tekelinde. Gerçi cerrahi, çocuk ve evlilikten dolayý, kadýnlarýn tercih etmediði bir branþ, zor bir branþ. Genel olarak cerrah kadýn az, estetik cerrah kadýn daha da az...

 

Siz evli misiniz?

 

- Hayýr, yeni boþandým.

 

Bir erkek estetik cerrahla kadýn estetik cerrahýn, kadýn vücuduna bakýþý farklý mýdýr?

 

- Muhakkak. Bir kadýn estetik cerrah, erkeðe göre daha kolay empati yapabilir karþýsýndaki kadýna. Ben hasta olsam, göðsümün þeklini nasýl istediðimi bir kadýna daha kolay anlatýrým. Daha az çekinirim. Ben öyle düþünüyorum. Ama itiraz edecek meslektaþlarým çýkacaktýr.

 

Ama bizler o göðüsleri esas olarak erkeklere beðendirmek istiyoruz, belki de bir erkeðin yapmasý daha isabetli olur!

 

- Yoo, hayýr. Erkek, erkek gözüyle, kendi istediði göðüsü yapacaktýr. Kadýnýn beklentisini deðil!

 

Bu da ilginç bir tespit...

 

- Hastalarým da ilginç. Bildiðiniz gibi deðil. Ellerinde fotoðraflarla geliyorlar. “Bu dudaktan, bu burundan, bu göðüsten istiyorum” diyorlar.

 

Siz ne diyorsunuz?

 

- “Olmaz” diyorum, “Hiç kimsenin öncesi birbirinin ayný deðildir, dolayýsýyla sonrasý da benzemeyecektir...”

 

Hasta profiliniz nedir?

 

- Benim tesettürlü hastam çoðunlukta. Yüzde 90’ý Ýslami kesimden.

 

Bunun özel sebebi var mý?

 

- Hayýr. Aklýma bile gelmezdi. Kendiliðinden oldu. Özel hastanelerde çalýþan, kadýn estetik cerrah pek yok. Var da, bir elin parmaklarýný geçmiyor. Ýnternete girince, karþýlarýna ben çýkýyorum. 4 yýldýr özelde çalýþýyorum, ondan önce devletteydim. O zaman da tesettürlü hastam vardý. Arttý, arttý, þimdi artýk tesettürlülerin estetikçisi oldum. Ama “Eþim kýskanç, ameliyatýmý kadýn doktor yapsýn istiyor!” diyen baþý açýk hastalarým da var. Ýnsanlar estetik operasyonlarý keyfi operasyonlar olarak düþünüyor, saðlýk problemlerinde hekimin cinsiyeti önemsenmiyor ama bunda önemseniyor. Eþlerinin göðüslerinin, karýnlarýnýn erkek doktor tarafýndan muayene edilmesini bile istemeyen kocalar var. Onlar da buluyor beni.

 

Sizin de bundan bir þikayetiniz yok...

 

- Hayýr efendim, neden olsun? Altunizade’de daha varlýklý bir kesime hitap ediyordum. Þimdi hem Cadde’de hem Pendik’te kliniðim var, Ýslami kesimden herkese hizmet veriyorum. Kredi kartýna taksit yaptýrýp böldüren de var, banka kredisi çekip gelen de...

 

Ben yanlýþ anlamýyorum deðil mi, siz tesettürlülerden söz ediyorsunuz!

 

- Elbette. Bu iþin dini, dili, ýrký yok ki. Bugüne kadar yüzlercesini ameliyat ettim. Çoðu evli. Ev hanýmý. Ýstisnasýz hepsi çok iyi internet kullanýcýsý. Benimle ilgili bilgi toplamýþ oluyorlar. Her þeyi bilerek geliyorlar. O kadar ki bazen hastalarýmýn bilgisine yetiþemiyorum. “Böyle böyle bir teknik duyduk, o çýkmýþ, bu çýkmýþ” diyorlar.

 

Yalnýz mý geliyorlar?

 

- Hayýr, genellikle eþleriyle. Önce bir telefon konuþmasý yapýyoruz. Hemen söylüyor zaten, “Ben kapalýyým... Tesettürlüyüm...” Sonra eþiyle geleceðini belirtiyor. “Tabii buyrun” diyorum. Tabii beni tercih etmelerinin bir baþka sebebi de, benim ekibimin tamamý kadýn. Anestezist kadýn, ameliyat hemþireleri, tüm ameliyat personeli... Herkes kadýn. Ameliyathanede hiç erkek yok...

 

Nasýl yani?

 

- E o þartla geliyor. Hatta, göðüs ameliyatlarýnda, ultrasonu çeken radyoloji doktorunun da kadýn olmasýný istiyorlar.

 

Þaka mý?

 

- Yooo. Radyolog da, anestezi uzmaný da, hemþireler de, ameliyat personeli de, hani hastayý sedyeye koyup indirenler vardýr ya... Hepsi kadýn olsun istiyorlar. Ben de bu hizmeti onlara sunuyorum. Zaten ameliyathaneye girdiðinde hasta uyanýk halde oluyor, hepimizi görüyor...

 

Koca?

 

- O daha önce ekiple tanýþmýþ oluyor. Zaten o yüzden arayýp, beni buluyorlar. “Araþtýrdýk, duyduk, siz böyle bir imkan saðlýyormuþsunuz” diyorlar.

 

 

 

HOCADAN FETVA ALIP GELÝYORLAR, EN ÇOK DA GÖÐÜS OPERASYONU YAPTIRIYORLAR

 

 

 

Nasýl bir ruh haliyle geliyorlar?

 

- Dini açýklamalar yapanlar oluyor. Ama kendi içinde bu iþi çözüp, bana direkt ameliyata gelenler de.

 

Kaþ aldýrmayý bile dinen uygun bulmayan tesettürlüler var...

 

- Evet ama kendi aralarýnda ayrýlýyorlar. Homojen deðiller. Bana gelenler estetik operasyonlara sýcak bakýyorlar. Bir kýsmý bunu bir saðlýk problemi olarak deðerlendiriyor. Gerçekten de bir kadýnýn göðüslerinin büyük olmasý, boynunda aðrý yapabiliyor, bel aðrýsýna yol açabiliyor. Küçültmek istiyor, dikleþtirmek istiyor. Bir kýsmý “Bunu yaptýrmazsam yuvam yýkýlacak!” diyor.

 

Nasýl yani?

 

- “Kocam baþka kadýna gidecek!” diyor. Hocalarý da, aile kurumuna bir zarar gelmesini istemediði için fetva veriyor. “Dinen bu operasyonu olmanda bir sakýnca yoktur” demiþ mesela, “Günah deðilmiþ” diye iç huzuruyla geliyor.

 

En çok hangi operasyon için size geliyorlar?

 

- Göðüs estetiði, küçültme, dikleþtirme ya da silikon takýp büyütme. Ve karýn yaðlarýný aldýrma, yani liposuction...

 

Çekingen mi davranýyorlar?

 

- Baþta evet. Nasýl karþýlanacaklarýný tam bilmiyorlar. Ama sonra beni tanýyýnca, rahatlýyorlar. Benden tam gizlilik istiyorlar. “Elbette” diyorum, böyle bir protokolümüz var her hastamla. “Ameliyat öncesi çekilen fotoðraflar var, kimseye göstermeyeceksiniz deðil mi?” diyorlar, “Bilgi vermeyin, ismimizi vermeyin.” Garanti istiyorlar. Memnun kalýrlarsa, akrabalarýna söylüyorlar, kardeþler, kuzenler. Birden bütün ailenin estetik cerrahý oluyorsunuz. Hatta, bir kýsmýnýn kocalarýna saç ekiyorum. Diðer uzmanlýk alaným da saç ekimi...

 

Örtünün altýnda dökülen saç nasýl kurtulur?

 

http://www.hurriyet.com.tr/_np/9753/8419753.jpg

 

“Örtünün altýnda kalan saçýn yoðunluðu azalýyor ve dökülüyor” deniyor. Doðru mu?/_np/9753/8419753.jpg

 

- Evet doðru. Pek çok hastam var bana bu sorunla gelen. Bu konuda bilimsel bir çalýþma yok ama baþörtülü hastalarýmýn kendileri söylüyor. “Saçlarým örtünün altýnda uzun saatler havasýz kaldýðý için böyle bir problem yaþýyorum. Ne önerirsiniz” diyorlar.

 

 

 

Nasýl bir tedavi uyguluyorsunuz?

 

- Saç mezoterapisi yapýyorum. Aðýz yoluyla alýnan bir ilaç var, ondan veriyoruz, bir de saç köklerine bir ilaç enjekte ediyoruz. Saçýn dökülmesini azaltýyor ama tabii yeni saç çýkarmýyor.

 

 

 

Peki ya saç ekimi?

 

- Kadýnlarda aþýrý saç dökülmesi yoksa, saç ekimine gitmiyoruz.

 

 

 

Kadýnlar ve erkekler için uygulanan yöntemler farklý mý?

 

- Evet. Saç, genelde stres, çevre kirliliði, beslenme problemleri ya da genetik sebepler yüzünden dökülüyor. Bir de tabii böyle uzun süre havasýz kalýrsa. Saç ekebilmeniz için de, o bölgenin neredeyse tamamýnýn dökülmesi gerekiyor. Kadýnlarda kanser türü bir hastalýk söz konusu deðilse, böyle bir dökülme olmuyor. O yüzden daha çok erkeklerin baþvurduðu bir yöntem.

 

 

 

“Cýrt” diye yapýlan bir þey mi? Yoksa meþakkatli mi?

 

- Eskiden daha zordu. Dikiþi, kesimi filan vardý. Þimdi, tek tek enseden saçlar alýnýyor, saç olmayan bölgeye ekiliyor. Tohum ekimi gibi, aðacýn büyümesi gibi.

 

 

 

Peki saçý aldýðýnýz bölgeye ne oluyor, orasý kelleþmiyor mu?

 

- Yok hayýr. 8 saçtan birini alýyoruz. Kural þu: Saçý, iki kulak arasýndaki bölgeden alacaksýn. Orasý genetik olarak dökülmemeye kodlu bir bölge. Dolayýsýyla, oradan alýp tepeye ektiðinizde saç artýk dökülmüyor...

 

 

 

BOTOKSLARINA ÇOK SADIKLAR, 6 AYDA BÝR MUTLAKA GELÝYORLAR

 

 

 

Peki ya botoks? Botoks ne kadar yaygýn Ýslami kesimde?

 

- Çok yaygýn. Tahmin edemeyeceðiniz kadar tesettürlü hastam var. Ýnanýlmaz kendilerine bakýyorlar. 6 aydýr botoksun zamaný, bitince, hiç ihmal etmiyorlar, hemen geliyorlar. Ama kimseye söylemiyorlar. Özellikle kaþ arasýndaki kaþ çatma çizgilerinden kurtulmak istiyorlar. O çizgi sert bir ifadeye yol açýyor, kimse sert görünmek istemiyor. Eþleri de, göz kenarlarýndaki kaz ayaklarýndan kurtulmak için geliyor.

 

 

 

KREDÝ KARTINA TAKSÝTLE GÖÐÜS DÝKLEÞTÝRENLER VAR

 

 

 

Estetik cerrahi, artýk bu çaðýn bir gerçeði. Eskiden bir lükstü. Sadece medyatik ve varlýklý insanlar yaptýrabilirdi. Þimdi öyle deðil. Neredeyse bir ihtiyaç. Ýnsanlar bir yerleri deforme olduðunda, mutsuz olmak yerine, o deformasyonu düzeltme yoluna gidiyorlar. Kredi kartýna taksit yaptýrarak, göðüslerini dikleþtirenler bile var...

 

 

 

ÇARÞAFLI HASTAM DA OLDU LIPOSUCTION YAPTIRDI

 

 

 

Çarþaflý hastanýz oldu mu?

 

- O da oldu. Ama baþörtülülere göre daha az. Onlara liposuction yaptým.

 

 

 

Peki ameliyathanenin içindesiniz ve herkes kadýn, bir anlýðýna bile olsa, bunun size tuhaf geldiði olmuyor mu?

 

- Niye gelsin? Bizim yaptýðýmýz þeyler erkek gücü gerektiren þeyler deðil. Ben yadýrgamýyorum. Hasta bir para ödüyor ve bir hizmet satýn alýyor. Böyle de bir talebi var. Niye yerine getirmeyelim? Bana bir tek pazar gününün boþ olduðunu, kendisini o gün ameliyat edip edemeyeceðimi soran hastalarým oluyor, bu durumla, “Beni ameliyat eden herkesin kadýn olmasýný istiyorum. Mümkün mü?” demek arasýnda ne fark var?

 

 

 

Uyandýklarýnda ne oluyor?

 

- Yine sadece kadýnlarý görüyorlar!

 

 

 

BURNUNU DÜZELTTÝK, EVLENDÝ

 

 

 

Her þey iyi hoþ da, siz bir hekim olanak “estetik çýlgýnlýðý”na ne diyorsunuz?

 

- Elbette bunun bir ölçüsü olmalý, diyorum. Ameliyat sayýlarý abartýlýnca, böyle bir durumla karþý karþýya kalýyoruz. Önce burun, sonra göz kapaklarý, sonra kaþ, karýndaki yaðlar, göðüsler... Ben tabii daha masum bir þeyden söz ediyorum. Burnu çirkin diye evlenemediðini düþünen bir hastam olmuþtu. Burnunu düzelttik, evlendi. Sorun, burnu muydu? Deðil ama kendine güveni geldi. Saçý gür deðil diye iþ bulamadýðýný, eðer saçýný gürleþtirirsem bütün problemlerinin sona ereceðini düþünenler de var. Ýstediklerini yapýnca, bir bakýyorsunuz yürüyüþü deðiþmiþ, kendine güveni gelmiþ. E fena mý?

 

 

 

Bu arada konumuzla alakasý yok ama... Erkek, dokununca silikonlu göðüsle silikonlu olmayan göðüs arasýndaki farký anlar mý?

 

- Eðer ameliyat komplikasyonsuz olmuþsa, mümkün deðil anlamaz! Ama hep anladýklarýný söylerler!

 

 

 

Ýlginç tesettürlü estetik vakalarý

 

 

 

Karý koca aralarýnda “Küçük mü olsun, büyük mü” diye tartýþýyorlar. Bazen koca büyük göðüs istiyor, eþi küçük. Bazen de tersi. Ama tabii, sonuçta hastamýn göðüslerinin nasýl olacaðýna ben karar veriyorum. “Vücudunuz bu, kas ölçünüz bu. Her vücudun bir oluru var, sizin göðüslerinizin böyle olmasý lazým” diyorum.

 

 

 

Liposuction’dan sonra bazý hastalar yaðlarýný görmek istiyor. “Ne kadar çýktý? Görmemiz mümkün mü?” “Tabii” diyorum. Tesettürlü bir hastamýn kocasý, karýsýnýn karnýndan çýkan yaðlarý görmek istedi. Gösterdim, bayýldý.

 

 

 

Bir dönem 10 kilo almýþtým. Tiroit hormonuyla ilgili bir sorunum vardý. Tesettürlü bir hastam liposuction için geldi. Çýkarken sekreterime, “Doktorun hayrý olsa, kendisine olurdu!” demiþ. Beni görmeye gelen her hasta, “Vücudunuza bakabilir miyim?” diyor. Ya da burnuma bakýyor. “Bundan istiyorum.” “O benim doðal burnum!” diyorum. Merak ediyorum, erkek estetik cerrahlara da böyle yapýyorlar mý?

 

 

 

29 yaþlarýnda bir hastam elinde bir fotoðrafla geldi, “Þu burundan yaptýrmak istiyorum” dedi. “Kimin burnu o?” dedim. Zannettim ki bir meþhurun filan. “Sevgilimin eski sevgilisinin” dedi. “Onu daha çok seviyordu, kesin burnu yüzünden!” Kýz takmýþ kafaya. “Böyle bir þey mümkün deðil” dedim. “Ben bu burnu yapacak bir estetik cerrah bulurum, sen merak etme!” dedi ve gitti.

 

 

 

DR. ESER AYDOÐDU KÝMDÝR

 

 

 

Týp Fakültesi’ni Kayseri’de okudu, Erciyes Üniversitesi’nde. Ýhtisasýný Ýstanbul’da Kartal Eðitim Araþtýrma Hastanesi’nde yaptý. Sonra Amerika’ya gitti. Philadelphia’da Pensilvania Üniversitesi’nde gözlemci olarak bulundu, yüz cerrahisi, vücut estetiði ameliyatlarýna girdi, saç ekimi eðitimi aldý. Döndü ve Türkiye’de hizmet vermeye baþladý.

 

 

Ayse Arman, Hürriyet, 18.07.2009

Link to comment
Share on other sites

Kimi beðendi, kimi beðenmedi AMA HERKES KONUÞTU

 

 

Bir dizi hazýrladýk. En fazla biz þaþtýk kaldýk! Çünkü beklediðimizden çoooook daha yaygýn bir tartýþma yarattýk. Kimi beðendi, kimi beðenmedi ama bir hafta boyunca herkes konuþtu. Kimse tepkisiz kalmadý. Ne kadar tebrik aldýysak, bir o kadar da hakaret aldýk.

 

Köþe yazarlarýnýn çoðunluðu eleþtirdi. Beðenmediler. “Bu, daha önce yapýlmýþ bir þey” dediler. “Yeteri kadar sosyolojik gözlem yok” dediler. “Maymunluk” dediler, “Soytarýlýk” dediler. “Sýð” dediler, “Yüzeysel” dediler. “Aç kapa Artema oldu bu kadýn!” dediler. Ama tabii yaptýðýmýz þeyi iyi bulanlar da vardý. Bunlarýn hiçbirini kiþisel almýyorum. Ben iþimi yapýyorum. Bazen iyi yapýyorum, bazen yapamýyorum. Allah’tan þunu biliyorum: Yaptýðýmýz her þeyi, herkes beðenecek diye bir þey yok. Huzurlarýnýzdan ayrýlmadan önce, bu diziye ilgi gösteren herkese teþekkür ediyorum ve sevgilerimi, saygýlarýmý sunuyorum...

 

NE BEKLÝYORDUNUZ?http://dosyalar.hurriyet.com.tr/haber_resim/hayat_farkli.jpg

 

Bir yýldýr çözülemeyen baþörtüsü meselesine yeni bir bakýþ açýsý getirmemizi deðil herhalde! Biz ne derin bir sosyolojik yaklaþým peþindeydik, ne de insanlarýn inançlarýyla alay etme. Ne baþörtüsünü yayma kaygýmýz vardý, ne yok etme. “Karþý Mahalleli” kavramlarýnýn oluþtuðu, “zenci Türkler” benzetmelerinin rahatlýkla yapýlabildiði, geldiðimiz þu noktada, sokaktaki vatandaþ birbirine hangi uzaklýkta, onu anlamaya uðraþtýk. Bir kadýn gözüyle, þeklen de olsa tesettürlü olmak nasýldýr, ne tip zorluklarý, avantajlarý vardýr bunu hissetmeye çalýþtýk elimizden geldiðince. Ve gördük ki kadýn, her yerde, her þekilde kadýn. Ve, o mahalle, bu mahalle desek de hepsi aslýnda Türkiye...

 

B Ý Z Ý M M A H A L L E

 

NASIL TEPKÝ VERDÝLER?

 

http://dosyalar.hurriyet.com.tr/haber_resim/aarman_ban_2.jpg

 

* Kimi çok eðlenceli, kimi ise çok cesur ve yaratýcý bulmuþ.

* Kimi “Ýyi ki yaptýnýz! Eskiden tesettürlülere önyargýyla bakardým, þimdi onlarý anlamaya çalýþýyorum” demiþ, kimi ise “Esas baský, mini eteklilere! Siz bunu göz önüne serdiniz!” deyip, teþekkür etmiþ.

* Tabii tek fikir yok, “Türbanlý fotoðraflarýn görüntü kirliliði yarattý, özür dile bizden!” diyen de var, “Ne yapmaya çalýþýyorsunuz, türbaný gözümüze sokup alýþtýrmaya mý?” deyip kýzan da...

 

HER ÝKÝ MAHALLEDEN DE ÖZKÖK’E SUÇLAMA

 

Ýki farklý mahalleden de ayný suçlama geliyor:

“Ertuðrul Özkök, türbaný yaymak için size bu diziyi hazýrlattý...”

“Ertuðrul Özkök, türbanla dalga geçmek için size bu diziyi hazýrlattý...” http://dosyalar.hurriyet.com.tr/haber_resim/ortuu_model_3.jpg

Akýl veren, manipüle eden, “Aç, kapa, örtün, soyun!” diyen, basýnda kurþun manyaðý gibi “Armanmania” yaratan gerçekten hep Ertuðrul Özkök mü? Özkök’ün çalýþtýðý insanlara vizyon verdiði kesin... Ama özgür býrakýyor... Hatta, bunu o kadar profesyonel yapýyor ki, bir þey danýþmak için onu aradýðýnýzda, kendini buldurmuyor bile... Sen kendi kendine çabalýyorsun... Ama iþte herkes, her þeyden onu sorumlu tutuyor. Hürriyet’in yayýn yönetmeni olmanýn kaderi de bu olsa gerek.

 

EN ÇOK GELEN ELEÞTÝRÝ

 

“Üniversiteye neden gitmediniz”e DEMET’ÝN CEVABI

 

“Türbanla o mahalle senin, bu mahalle benim” diye dolaþmaya niyetlenip de, üniversite kapýsýný zorlamayý aklýmýza getirmemek mümkün mü?

Ama teknik bir problem söz konusu:

Temmuz ortasýndayýz ve üniversiteliler tatilde.

“Ne yapabiliriz?” diye düþünürken aklýmýza Ýstanbul Üniversitesi Baltalimaný Tesisleri geliyor. Evet, tabii ki ayný þey deðil ama oraya da Boðaz havasý alýp iki çay içmek için gelen ve türbanlý diye alýnmayýp geri dönenler olduðunu duymuþuz, “Hadi” deyip, Baltalimaný’na doðru yola koyuluyoruz.

¡

Kapýdaki görevli nazikçe...

“Kusura bakmayýn, giremezsiniz!” diyor.

O gece özel bir düðün varmýþ, “Ýçeride hazýrlýklar var, düðün misafirleri dýþýnda herkese kapalý bugün...” diyor.

Ayþe zorluyor.

“Türbanlý olduðumuz için mi yoksa?”

Adamcaðýz; “Yok” diyor, “Eskiden olsa, yani þöyle 4-5 ay önce filan kesinlikle giremezdiniz ama þimdi rektör deðiþti, herkes girebiliyor...”

Arabaya biniyoruz. “Keþke bir üniversite kapýsý da yapabilseydik” diye hayýflanýyoruz. Yaz sýcaðýnda, baþýmýz sýmsýký örtülüyken empati yapmaya çalýþýyoruz. “Ýnançla, kendi isteðiyle baþýný örtmüþ olanlar hava sýcak da olsa, taþýmak zor da gelse, kendi istekleriyle örtünmenin dayanýlmaz hafifliðini yaþýyorlardýr” diye düþünüyoruz. “Peki ya baba, koca, mahalle baskýsýyla örtünenler? Evden dýþarýya çýkabilmek için mutlaka örtünmek zorunda býrakýlanlar? Ýþte esas onlar için çok ama çok zor olmalý” diye içimizden geçiriyoruz.

Ve ister kendi sonsuz inancýyla, ister mahalle baskýsýyla örtünmüþ olsun, bu ülkenin kadýnlarýnýn, Atatürk’ün her kýzýnýn, üniversitede okumaya hakký olduðunu düþünüyoruz. Okusun ki, maddi özgürlüðü olsun, okusun ki kararlarýný kendisi versin, okusun ki yine kendisi gibi kararlarýný kendi verecek kýz çocuklarý yetiþtirsin...

Ama bu, bizim iþimiz deðil, Meclis’te o turuncu deri koltuklarda oturan ve çoðunluðu erkek olan vekillerin iþi. Þu ana kadar hiçbir meclis, bu sorunu çözememiþ, aksine mahalleler ayrýlmýþ, kavgalar çýkmýþ. “Bize kolonya ferahlýðýnda bir çözüm lazým” deyip Tarabya’ya doðru yol alýyoruz.

¡

Ýstikamet, Kalender Orduevi...

Orduevi kartýmýz filan yok, içeri kartsýz zaten girmek mümkün deðil. Ama bir-iki önünden geçelim bakalým Radikal yazarý Nur Çintay’ýn yazýsýnda olduðu gibi kaþlar kalkýyor mu, türbanlý görünce Kalender Orduevi’nde huzur kaçýyor mu? Bir de biz görelim diyoruz.

Birkaç kere önünden geçip gidiyoruz.

“Herhalde þanslý günümüzdeyiz” diye gülüþüyoruz, çünkü yine hiçbir tepki yok.../ Demet ÞEN

 

TEPKÝLERÝN YÜZDE 63’Ü KADIN YÜZDE 47’SÝ ERKEK

 

Posta kutumuza binlerce mail düþtü. Yüzde 63’ü kadýn, yüzde 47’si erkekti. Hem bizim mahalleden, hem karþý mahalleden. En hakaret içeren, en tehditkâr, en aðýr, en terbiyesiz mesajlar, karþý mahallenin erkeklerindendi. Gelelim, karþý mahalle ile ilgili diðer tespitlerimize...

 

K A R Þ I M A H A L L E

 

NELERE KIZDILAR?

 

* “Bez parçasý” dememize. Bu lafa sinir oluyorlar. Türban da yok. Baþörtüsü denmesini tercih ediyorlar.

* “Örtü duymayý engelliyor!” tespitimize bozulmuþlar. Çünkü yanlýþ yapmýþýz, boneyi takarken, kulaklarýn dýþarýda kalmasý gerekiyormuþ. Bir dahaki sefer öyle takarýz inþallah.

* Ninja Kaplumbaða benzetmesine alýnmýþlar. Kafamý duvarlara vursaydým da o benzetmeyi yapmasaydým! Bu arada, haþemayý severek kullananlar var. Amaaaaa “O yaðmurluk gibi þeyi giyeceðime suya hiç girmem!” diyenler de...

* “Reina’da ne iþimiz var bizim?” En çok Reina’ya gitmemize kýzmýþlar. “3 K’ya (kampus-kamu-kýþla) gitseydiniz de, mahalle baskýsýný oralarda yaþasaydýnýz” diyorlar. (Üniversiteye gidemedik ama Ýstanbul Üniversitesi’nin Baltalimaný’ndaki tesislerine gittik. Bu sayfanda sokaklarda birlikte dolaþtýðýmýz Demet’in kaleminden okuyacaksýnýz...)

 

EN ÇOK NELERDEN SIKILMIÞLAR?

 

Günlük hayatta karþýlarýna çýkan þu kliþe cümlelerden:

* Ne varsa kapalýlar da var!

* Sen hariç caným, sen modern kapalýsýn!

* Benim lafým türbaný siyasý simge olarak kullananlara... Sen üzerine alýnma!

* Benim anneannem de kapalýydý... Bakýn, babam da hacýdýr... Babaannemin de tülbenti vardý...

* Bunlarýn burada ne iþi var!

 

BU DÝZÝ HANGÝ KADINSAL SORUNA PARMAK BASTI?

 

Ýyi kýyafet bulmak ciddi bir sorun. Gerçekten de giyecekleri güzel kýyafet bulamamak, canlarýný fena halde sýkýyor. Tekbir’i biraz babaanne iþi buluyorlar. Yenilerden Armina hoþlarýna gidiyor. Mahmutpaþa’dan da çok iyi þeyler çýkabildiðini söylüyorlar. Onlar da kapanarak güzelleþmenin kolay olmadýðýný kabul ediyorlar.

 

EN ÇOK NEDEN HOÞLANMIÞLAR?

 

Cevabý tek: Empati yapýlmasý. Kendimizi, þeklen de olsa onlarýn yerine koymuþ olmamýz, pek çok tesettürlüyü güldürmüþ. Kýzanlar olsa da, bize mail atanlarýn büyük çoðunluðu diziyi, samimi ve yapýcý bulmuþ. Ama kadýnlar... Erkekler deðil... Onlar kafamýza çürük domates attýlar!

 

NASIL TEPKÝ VERDÝLER?

 

* Çok saygýlý, sevgili, öðretici, nazik nazik eleþtiren mail’ler var. Çok büyük çoðunluðu kadýn.

* Belli ki en favori þairleri Mehmet Âkif, en sevilen dizesi de þu: “Medeniyet dediðin açmaksa bedeni, desene hayvanlar senden daha medeni!”

* Tabii kötülük saçan, bela okuyan, tehdit savuran, hedef gösteren, küfür kýyamet mail’ler de var. Ama azýnlýkta. Enteresan bir þekilde tamamý erkek. Yüzde 100 kadýný ilgilendiren tesettür konusunda, erkeklerin kadýnlardan daha çok, üstelik cansiperane bir þekilde türbaný korumalarý ise düþündürücü...

* Bundan sonraki araþtýrmayý, genelevde yapmamýzý öneren “yaratýcý” mail’ler de gelmiþ!

* Nihat Odabaþý fotoðraflarýyla türbanlý fotoðraflarý karþýlaþtýranlar çok. Bir kýsmý “Doðru yolu bulmuþsunuz!” diyor, bir kýsmý “O kadýn, bu kadýn olamaz!”

* “Allah sizi baþýmýzdan eksik etmesin!” diyen de var, hidayete ermemiz için duacý olan da, “Allah belanýzý versin!” diyen de...

 

KÖÞE YAZARLARI NASIL YAKLAÞTI?

 

* Oturduðu yerden, tekneden eleþtirenler.

* “Daha önce yapýlmýþtý bu! Yeni bir þey yok” diyenler.

* “Sen ne anlarsýn, git soyun!” diyenler.

* “Türban bizimdir, bizim olacak!” diyenler.

* “Siyasal bilgiler okusaydýn, üzerine sosyoloji master’ý ya da doktorasý yapsaydýn, hýzýný alamayýp Meclise girseydin bile bu konuyu çözemezdin. Bu mesele çözümsüzdür!” diyenler.

* Komik olmaya çalýþanlar, bir sonraki maceramýz için fikir bulmaya uðraþanlar.

* Cevap almak için laf çakanlar.

* Küfür kýyamet, ana avrat düz gidenler. Bunu da ahlak kisvesi altýndan yapanlar.

* Okuduðunu bile anlamayanlar.

* Beðense de beðenmese de, iþin hakkýný teslim edenler.

* “Gazetecilik böyle olur, masa baþýnda deðil, sokaða çýkarak yapýlýr. Aferin onlara!” diyenler.

* Her þeyin altýnda bir Ertuðrul Özkök arayanlar, her þeyi onun yaptýrdýðýný düþünenler.

* Desteðini esirgemeyenler, öðreterek eleþtirenler, üzerine bir fikir daha koyup yeni bir bakýþ açýsý getirenler.

 

Hýncal Uluç- Sabah

 

BRAVO DEMEM GEREK AMA...

 

Gazetecilikte en büyük kýstas bu iþte. Konuþuluyor musun? Mesele odur. Kýskançlýk krizleri içinde Ayþe’ye çamur atanlar dahil, herkes Ayþe’yi konuþuyor. Evde, iþte, okulda, tatilde, kafede, kahvede herkes “Ayþe’yi okudun mu?” diyor birbirine. Bu mahallenin kýlýðý ile öbür mahalleye gitmek ve o mahallenin baskýsýný yaþamak ve yazmak, akýllý iþ. Türkiye’de pek bilinmeyen tesettür plajlarýndaki hayatý yaþamak ve yazmak iyi gazetecilik. Herkes merakla okuyor, herkes konuþuyor, herkes tartýþýyor. Ayþe’ye aslýnda “Bravo” demem gerek.. Onun yerine, “Demedim mi yarim ben sana?” diyorum.. Dubai’ye giderken “Uzaktan kumanda gazetecilik olmaz. Bu ülkede yaþamalý, bu ülkeyi hissetmelisin” demiþtim. Ayþe’nin Dubai yýllarý hem kendisi, hem gazetecilik adýna kayýptýr. Ýspatý iþte bu son yazý dizisi..

- Ýþte benim Hýncal’ým bu! Her þeyi ama her þeyi kendince açýklayan þahane adam! O kadar alýþtým ki buna, bir gün böyle yapmazsa çok hayal kýrýklýðýna uðrayacaðým. Sevgili Hýncal Uluç, evet masa baþý gazeteciliðine ben de karþýyým. Ama gözünüzü seveyim, kaldýrmýyor muyum popomu her fýrsatta? Orada bile, buradaymýþým gibi çalýþmýyor muyum? Dubai’den bir sürü iyi iþ yaptým. Gerçi sizi ikna etmek mümkün olmaz ama... Boþverin, neye inanmak istiyorsanýz ona inanýn, koskoca Hýncal’ýn fikrini asla deðiþtiremeyeceðimi biliyorum ben. Haklýsýnýz, kalsaydým daha iyi gazeteci olacaktým. Ama gittim, mutlu bir kadýn ve anne oldum. Gazeteciliðim de fena sayýlmaz. Anlaþtýk mý? Ýyi yazlar olsun. Yanaklarýnýzdan öpüyorum.

 

Nihal Bengisu- Habertürk

 

ÜNÝVERSÝTENÝN SOSYAL TESÝSLERÝNE GÝTMELÝYDÝ

 

(...) Yüz binlerce kadýnýn binlerce gündür yaþadýklarý sýkýntýyý tek bir güne sýðdýrýp böyle genellemelere varmak, kimse kusura bakmasýn þaklabanlýktan baþka bir þey deðil. Ayþe eðer sahiden empati kurmakla filan ilgileniyorsa, Reina önlerinde pazarlýk yapmak gibi beyhude iþlerle uðraþmayý býrakmalý, gerekirse birkaç ayý bu iþe ayýrmalý ve olayý yerinde tespit etmek üzere “kamusal alan”a sýzmalý. Sýkýyorsa, bir üniversiteye girmeye çalýþmalýydý, sýkýyorsa, bir iþ baþvurusunda bulunmalýydý. Üniversitelerin sosyal tesislerinde bir kola içmeye kalkýþmalýydý, orduevlerine girmeyi denemeliydi. Bir yemin törenine girmeye yeltenmeli, bir mezuniyet törenine katýlmalýydý...

 

Hakan Aygün- Bugün

 

AYÞE, ÇÝRKÝN YAÞLANIYOR

 

Ayþe Arman “annelik sendromu”ndan kurtulduðunu eþe dosta göstermek için, ilk iþ olarak geçenlerde çýplak poz verdi. “Ayþe’yi yeniden parlatalým operasyonu”nun son adýmý, tesettür mahallesinde mini etekle, laik mahallede tesettürle gezdirmek oldu. Ve ben anladým ki, “Ayþe iþi” bayatlamýþ.

Çünküüü... Ayný “kýlýk deðiþtirme numarasý”ný Ayþe bekârken de yaptýrmýþlardý. Gördüðüm o ki, Ayþe’de “yeni numara” yok. Ve ayýptýr söylemesi, Ayþe güzel yaþlanmýyor, “Photoshop” olmayýnca Ayþe’nin çirkinleþtiði ortaya çýktý...

 

Nagihan Alçý -Akþam

 

NEDEN AYÞE’DEN DÝNLEMEK ZORUNDA KALIYORUZ

 

Ayþe Arman’ýn türban takýp Türkiye’yi keþfe çýkmasýyla beklentim iyice arttý:

Neden kendini muhafazakâr olarak tanýmlayan aydýn kadýnlar konu “kadýn olmak” meselesine gelince, kaçak güreþiyorlar? Niçin gizli bir suskunluk yemini etmiþçesine yalnýzca gerektiði zamanlarda savunma pozisyonuna geçiyorlar?

Kendilerini “içeriden” ve limitsizce anlatmayý neden denemiyorlar?

Cinsellikleri, seksten beklentileri, bekâret konusunda düþündüklerini neden açýk açýk yazmýyorlar?(...) Neden türbanýn ne hissettirdiðini türbana yabancý Ayþe Arman’dan dinlemek zorunda kalýyoruz? Muhafazakâr kesimin yazarlarýndan þu sorularýn cevabýný istiyorum: 1- Muhafazakâr kesimde makbul doðum kontrol yöntemi diye bir þey var mýdýr? 2- Evliyken baþka bir erkeði arzulayan kadýna nasýl bakarsýnýz? 3- Kafanýzý daðýtmak istediðinizde ne yaparsýnýz? 4- Kendinizi baþý açýk kadýnlarýn yanýnda daha az mý kadýn hissedersiniz? Onlarý kýskandýðýnýz olur mu?

 

Ruhat Mengi- Vatan

 

MAMÝ’SÝ HÂLÂ TÜRKÇEYÝ ALMANCA GÝBÝ KONUÞAN

 

(...) “Soyunma” haberinin etkisi geçince bu kez “örtünme”ye gelmiþ olmalý sýra. Olabilir, ister soyunur, ister örtünür, demokratik bir ülkede (devlet alanlarý dýþýnda) herkesin kendi tercihidir. Hele de Türk geleneklerinden çok Alman geleneklerine yakýn (Mami’si hâlâ Türkçeyi Almanca gibi konuþan) birinin soyunup, giyinmesi Türkiye’yi hiç ilgilendirmez (...)

- Aklýnca, Cumhuriyet kadýnýný temsil ettiðini zanneden, katý ve sert kadýn! Empati özürlü kadýn! Kimsenin annesine babasýna laf edilmez, öðretmediler mi sana? Ayýptýr. Kimsenin aksanýna, tabiyetine de laf edilmez. 40 yýldýr bu ülkede yaþayan artýk Türkleþmiþ Alman annemden ne istersin? Aksaný mý batýyor sana? Herkes senin Türkçenle mi konuþmak zorunda? Sen Ermenileri, Yahudileri de öteki olarak görüyorsundur. Yazdýklarýndan senin adýna ben utandým. Irkçý n’olacak! Sen benim için Pamuk Prenses’teki taþ kalpli kadýnsýn!

 

Oray Eðin- Akþam

 

ÖFKENÝN SEBEBÝ KISKANÇLIK

 

(...) Þimdi kimse kimseyi kandýrmaya çalýþmasýn, bu kadýn yazarlarýmýz da hiç kendilerini kandýrmasýnlar. Medyadaki birçok ‘düþük profilli’ kadýn gazeteci gibi, onlarýn da Ayþe Arman’a öfkelerinin sebebi bellidir: Çok anlaþýlýr bir insani his olan kýskançlýk. Ayþe Arman’ýn kendisinden konuþturup, tartýþtýrmasýný bir türlü çekemiyorlar. Ayþe Arman iyi de iþ çýkartsa, kötü de bir þey yapsa hep kendisinden bahsettirmeyi biliyor. Ve her seferinde de yeni, þaþýrtýcý bir malzemeyle okurun önüne çýkýyor. Eskiden kendisine solcu-feminist diyen bir medya ittifakýnýn hedefiydi, þimdi Ýslamcý-liberal yazarlarýn...

 

Yasemin Çongar- Taraf

 

SOSYOLOJÝK DERÝNLÝÐÝ YOKTU AMA SAMÝMÝYDÝ

 

Ayþe Arman bence hayýrlý bir iþ yaptý. Evet, aceleye getirilmiþ bir proje olduðu belliydi ve evet, yüzeysel gözlemlerle sýnýrlýydý yazdýklarý...Ve evet, sosyolojik derinliði olan, toplumsal hayatýmýzýn her alanýna mercek tutan bir haber-röportaj koymadý ortaya. Ama -ne yazýk ki Taraf’ýn bir köþesi dahil- bazý gazetelerde hakkýnda yazýlan galiz ve düzeysiz yorumlarý da haketmedi Arman.

Ben kendi hesabýma, “Ayþe karþý mahallede” yazýlarýný, bir Ayþe Arman röportajý okuduðumu unutmadan okudum ve bu sýnýrlar içinde o yazýlardan faydalandým. En azýndan, Arman’ýn gözlemlerinin “samimiyetine” inandým...

 

Serdar Akinan-Akþam

 

GÜNDEM YARATMANIN PÝRÝ OLDUN

 

Ayþe Arman sana hastayým. Nasýl hasta olmayayým? Bu memlekette gündem yaratmanýn piri oldun (...) Dünya yýkýlýyor, memlekette kan gövdeyi götürüyor, ortalýk kan revan, milyonlarca iþsiz, aþsýz, küresel ýsýnma, türban, Kürt meselesi, Hrant’ýn katilleri, Ergenekon, daha sayayým mý... Biz ne konuþuyoruz? ‘’Ayþe Arman anadan üryan soyunmuþ...’’ Tüm Türkiye gündemi bir anda allak bullak. Dikkat ettim ne zaman çok ciddi bir mesele olsa, Ayþe, gene gündemde. Ya memesi, ya orgazmý, ya bacaðý, ya poposu (...)

 

Elif Çakýr-Taraf

 

MAKYAJ GÜZELÝYMÝÞ!

 

(...) Ayþe’nin maceralarý serisinde bu hafta “Ayþe örtünüyor” konusu iþleniyor. Sevgili Ayþe... Sýcak mýcak demeyip örtünmüþsün! Fakat heyhat... Meðer bütün numaran jölelerinde, saçlarýna çektirdiðin fönlerinde ve makyajýndaymýþ. Harbi makyaj güzeliymiþsin sen!

 

Kurþun Kalem- Zaman

 

TESETTÜRLÜ AYÞE’YLE ETÝLER’DE

 

(...) Ayþe Arman’ý, Etiler sokaklarýnda tesettürlü bir vaziyette gördüm. Önce gözlerime inanamadým. “Yok, olamaz böyle bir þey. Benzettim sanýrým” falan dedim. Geçip gidecektim ki; içimdeki bir ses, “Ýþin aslýný astarýný öðren” dedi. “Hayýrdýr inþallah” deyip hemen iþe koyuldum. Baþladým takibe. Gördüðüm kadýnýn Ayþe Arman olduðundan emin olmak için biraz daha yaklaþtým, göz göze geldik. Tebessüm etti. Yüzünden hiçbir zaman eksik olmayan tebessümden “Yakýnda ne yapacaðýmý görürsünüz. Yine bombayý patlatacaðým!” manasýný çýkardým. Sanki karþýmda Ayþe Arman deðil de daha dün yaramazlýk yapmýþ, birazdan yine bir yaramazlýk yapacak haþarý bir çocuk vardý...

- Çok þekersiniz. Ama biz hiç Etiler’e gitmedik. Sizi üzmek istemem ama baþka bir kadýnla göz göze gelmiþ ve gülüþmüþsünüz!

 

Serdar Turgut- Akþam

 

TÜRBAN, BEYNÝN AYKIRI KONUÞMALARINI DURDURABÝLÝR MÝ?

 

(...) Ben soruyu direkt soracaðým: Dine uygun yaþamý seçmiþ özellikle gençler bu tercihlerini, hayatý yaþamaktan duyulmasý gereken mutluluk (Joie de vivre) ile nasýl baðdaþtýracaklar? Çok basit bir soru ama hayati önemde bir soru ayný zamanda. Birçok genç insan, özellikle genç kýzlar bu soruya tatmin edici bir cevap bulunamadýðý takdirde, mutsuz olmayý sürdürecekler. Ayþe Arman bu mutsuzluðun detaylarda nasýl yaþanabileceðini (örneðin denize girip suyu teninde hissedememek gibi) yazdý. Bir insana dinin vereceði coþkuyu hayatýn diðer coþkularýyla baðdaþtýracak, bunlarý birbirleriyle uyumlu kýlacak formül bulunmalýdýr. Keþke beynin bize önerdikleri sadece sevgi ve huzurdan ibaret olsaydý. O zaman dünya birçok mutlu insanla dolu olurdu. Ama durum böyle deðil. Beyinlerimiz bize, bazen huzursuzluðu da öneriyor. “Çýlgýnlýk yap” diyor, “Uçuk yaþa” diyor, “Seviþ” diyor, “Kendini kaybet” diyor. Özellikle genç insanlara bunu daha yoðun söylüyor. Keþke baþlara baðlanan türban beynin o aykýrý konuþmalarýný durdurmak gücüne sahip olsaydý...

 

Habertürk Analiz

 

ÖZKÖK, TÜRK MEDYASINI ARMANMANÝA HALÝNE GETÝRDÝ

 

Nasýl mý yaptý? Cevabý basit: “Aç-kapa Ayþe” komutuyla. Ayþe Arman’ýn gerektiðinde fotoshop’lu üç-beþ çýplak fotoðrafýný, gerektiðinde üç-beþ tesettürlü fotoðrafýný yayýnladýn mý... Fotoðraflarýn yanýna da, masa baþýnda üretilmiþ tahrik edici iki-üç yazý koydun mu... Ülkenin, en derin, en insani acýlarýný içeren, en hakiki sosyo-politik, sosyo-kültürel meselelerini hap niyetine ele almýþ ve Türk medyasýnýn çoðunluðunun üzerine atladýðý “kamusal tartýþma” konusu haline getirmiþ olursun. Az þey mi bu baþarý? Ertuðrul Özkök’ün sosyologluðuna da yakýþýr doðrusu!

 

Mehmet Yýlmaz-Hürriyet

 

BÝR MAZLUM YARATMIÞLAR

 

(...) Türban takan kýzlar toplumsal yaþamýn her alanýnda itildiklerini, kabul edilmediklerini zannediyorlar. Kendilerini “istenmeyen öteki” gibi görüyorlar. “Zulüm” altýnda kaldýklarýný düþünüyorlar. Toplumsal gerçekliklerimizden tümüyle kopmuþ gibiler, hayallerinde bir “mazlum” yaratmýþlar, o rolün içinden çýkamýyorlar. Hiçbiri durumunu sorgulamýyor. Dini taassubun kendi hayatlarýný ne hale çevirdiðinin, asýl zulmün bu taassup olduðunun farkýnda deðiller. Küçük yaþta evlendirilmeye, toplumsal yaþama katýlmalarýnýn belli örtünme kurallarýna baðlý tutulmasýna itiraz etmek akýllarýna gelmiyor. Bu arada, sadece Fatih Çarþamba’da deðil, Anadolu’nun küçük kent ve kasabalarýnda asýl zulüm görenlerin, örtünmemekte direnenler olduðu gerçeðinin farkýnda bile deðiller.

 

Akif Beki- Radikal

 

EMPATÝ ÇABASINI SEMPATÝYLE KARÞILIYORUM

 

Gelen tepkilerden anlýyorum ki, hangi mahalleden olursa olsun kadýnlar, en çok hemcinslerinden anlayýþ bekliyor. Çünkü bir kadýný, en iyi, baþka bir kadýn anlar. Tepkilerden biri þöyleydi: “Kör olasý, bir zahmet üniversite kapýlarýna da gitseydi... Ya da devlet dairesinde iþ aramaya kalksaydý... Olmadý, sevdiðinin mezuniyeti için askeri törenlere... Ordu evlerindeki akraba düðünlerine girmeyi deneseydi bir de. O zaman baský var mýymýþ, yok muymuþ çok iyi görürdü.”

Ben, gene de Ayþe Arman’ýn ‘empati’ çabasýný ‘sempati’yle karþýlýyorum. Okurum gibi ‘kör olasý’ demiyorum. ‘Kör olmasýn ki, görsün bunlarý.’

 

Ayse Arman, Hürriyet, 19.07.2009

Link to comment
Share on other sites

‘Karþý mahalle’den birine aþýk oldum

 

 

21 yaþýndayým, kendimi bildim bileli seni okurum. Bana hep baþka pencereler ve ufuklar açtýn. Soyunmaný, tesettürünü, karþý mahalleyi bize tanýtma çabaný takdir ediyorum, þimdi de bana bir konuda yardýmcý olmaný istiyorum.

 

20 sene önce saðcý-solcu, Alevi-Sünni, Süryani aþklarý varmýþ.

 

Hayat görüþlerinden dolayý kavuþamayan aþýklar.

 

Bugün de laik-anti laik aþklar, sevdalar var.

 

Ben, ‘Cumhuriyet bekçisi albay bir baba’nýn kýzýyým.

 

O ise, yaþlýlýðýný Fethullah Gülen ögrencileri için yardým toplayarak geçiren bir babanýn oðlu.

 

Ben, 42 yaþýnda ama ablam gibi duran, son derece fit, hâlâ taþ gibi bikinisini giyen bir annenin kýzýyým.

 

O ise, tesettürlü bir annenin oðlu.

 

Ben Ýstanbul Teknik Üniversitesi’nde okuyorum ve okulum en güzel kýzlarýndan biriyim. Ýster açýk giyineyim, ister kapalý, her durumda bütün gözler üzerimde olur. Takýp takýþtýrmayý severim. Havalý, özgürlüðüne düþkün, raký-balýktan, peynir þaraptan ve her türlü içkiden keyif alan biriyim.

 

O ise bana, 1- Ýçki içme, 2- Beni rahatsýz edecek þeyler giyme, 3- Erkek arkadaþlarýn olmasýn diyen bir adam.

 

Özel bir üniversitenin iþletme bölümünden mezun ve mütehhitlik yapýyor.

 

Yanlýþ anlama, tesettüre filan girmemi istemiyor. Ama daha mutaassýp yaþamamý istiyor. 27 yaþýnda ve hâlâ ailesiyle oturuyor. Onlardan ayrý evi olamaz, evlense bile ‘mahallesi’nden ayrýlamaz.

 

Bu vakte kadar çevresinde çok kýz olmuþ, ama sanýrým güzelliðime ve bakire oluþuma kapýlýp, benimle evlenmek istiyor. ‘Sen iyi bir kýzsýn’ diyor, beni saf buluyor, gerçekten seviyor. Bakma, bir sürü de anlaþtýðýmýz nokta var, çok merhametli, þefkatli bir adam. Ben de onu seviyorum ama kara kara düþünmekten de kendimi alamýyorum:

 

Bu evlilik yürür mü?

 

Ben onun ailesiyle anlaþabilir miyim?

 

‘Aurora’nýn Ýncileri’ni okurken yanýnda içtiðim bir kadeh keyif þarabýný içmeye devam edebilir miyim?

 

Kayýnvalidemle alýþveriþe gittiðimde mini etek alabilir miyim?

 

Yoksa hayal mi bunlar?

 

Bunlarýn hiçbiri olamayacak mý?

 

Ya doðacak çocuðum?

 

Babasý gibi Fethullah Gülen’in okullarýnda mý büyüyecek, yoksa dedesi gibi Atatürk hayraný mý olacak?

 

Benim babamla onun babasý bir araya gelince, ne konuþacak?

 

Daha uzatmayayým...

 

Ayrýlmayý çok denedim ama þu an için vazgeçemiyorum, sürekli kavga ediyoruz sonra da tutkulu bir þekilde barýþýyoruz.

 

Seni çok sevdiðimi ve düzenli takip ettiðimi biliyor. Bana ‘Okuma þu ahlaksýz kadýný’ diyor. Ben de ‘Onun bu ahlaksýzlýðýný seviyorum’ diyorum.

 

Var mýdýr benim gibi, ‘karþý mahalle’den birilerine gönül vermiþ kýzlar? Evlenenler? Kim kime uymuþ, kim kimin için deðiþmiþtir? Deðiþebilmiþ midir? Bu evlilikler yürümüþ müdür?

 

Ne dersin Ayþe...

 

Sence, bizim için bir umut var mý?

 

Ya sen bana cevap ver, ya da okurlarýna soruver.

(Zeynep A.)

 

SÝZ NE DÝYORSUNUZ?

 

1- AÞK, HER ÞEYÝN ÜSTESÝNDEN GELÝR.

 

2- DELÝ MÝSÝN, DAVUL BÝLE DENGÝ DENGÝNE, HEMEN AYRIL O ADAMDAN.

 

Ah Zeynepçiðim...

 

Bir gazeteci olarak bayýldým gönderdiðin mail’e.

 

Baþlýðý yeter bir kere: “Karþý mahalleden birine aþýk oldum!”

 

Son derece baþtan çýkarýcý, son derece oyuncaklý...

 

Günlerce tartýþabiliriz.

 

Ama senden yaþça büyük bir kadýn olarak, senin için endiþelendim, “Of ki ne of” dedim.

 

Ýçimden iki temel duygu geçirdim.

 

1- Aþk her þeyin üstesinden gelir! Yeteri kadar seviyorsanýz birbirinizi, bütün engelleri aþarsýnýz. Sen yüreðinin sesini dinle...

 

Diðer duygum da 40 yaþýn sesiydi, biraz alaylý þöyle dedi:

 

2- Kýza palavra sýkma da, gerçeði söyle! Senin kýzýn olsa, Alya bunlarý yazýyor olsa, üç buçuk atmaz mýydýn korkudan? “Aman Allah’ým nedir bu baþýmýza gelenler!” demez miydin, davul dengi dengine, yürümez. “Acilen bu adamdan ayrýl, mümkün deðil!” de...

 

Gerçi hayat senin hayatýn, kararý sen vermelisin. Bedelleri de tabii sen ödeyeceksin. Çünkü bedelsiz hiçbir þey yok hayatta. Benzer kültürlerden gelmek önemli, çoðu durumda gerekli, ama illa öyle olmalýdýr diye bir þey yok.

 

Alya geçenlerde, “Anne, aþýk olunca evleniliyor, öyle deðil mi?” diye sordu, “Yoo” dedim, “Aþýk olunca birlikte yaþýyorsun. Biz babayla sen benim karnýmýn içine girince evlendik. Sen de sevgilinle önce ayný evde yaþarsýn, duruma bir bakarsýn...”

 

Masal kitaplarýnda, prensesler ve prensler kavuþunca hep evleniyor ya, bize hayatta en önemli þey buymuþ gibi sunuluyor ya...

 

O da öyle zannedermiþ... 4.5 yaþýndaki kýzýmýn henüz söylediklerimi anlamasýný beklemiyorum...

 

Evet, aþk her þey, ama ben çocuðumun tutkuyla baðlý olacaðý bir iþi, bir mesleði de olsun istiyorum. 20’li yaþlarýnda evlenmeye kalkarsa üzülürüm, ama yapacak bir þey yok, hayat onun hayatý...

 

Fethullahçý biriyle evlenmeye kalkarsa -itiraf ediyorum- daha da çok üzülürüm ama yine yapacak bir þey yok, hayat onun hayatý...

 

Bana, tesettürlü biriyle ‘dünür’ olamazmýþým gibi geliyor, kim bilir belki de yanýlýyorumdur.

 

Gel okurlara da soralým.

 

Her kafadan farklý bir ses çýkacaktýr, herkes önümüze farklý bir hikaye sunacaktýr...

 

Güzel olan da bu ya...

 

Zeynep’in mektubunu okuyanlar...

 

Yaþadýðýnýz benzer laik-anti laik aþklar, evlilikler varsa, lütfen bizimle paylaþýn...

 

 

Ayse Arman, Hürriyet, 20.07.2009

Link to comment
Share on other sites

Nihayet bitti bu gerzek pembe dizi

 

Tam bir ibretlik. Yazik bu kadinin haline. Düstügü duruma bakin. Ayse, sosyolojiyi sosyoloklara birak, sen kendi isini, yani gevezeligine geri dön.

 

Olaylar tamamen carptirilmis. Yorumlar, resimler, basliklar.. hepsi bastan amacinin ne oldugunu net bir sekilde ortaya koyuyor...

 

Elestiri icin: aarman@hurriyet.com.tr

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Create New...