Webmaster Posted July 11, 2009 Share Posted July 11, 2009 Sakýn bütün ilmimiz 'üç soru'luk olmasýn? Yeþil'in yalýn renk olmadýðý söylenir; sanki gerçekte yalýn bir renk olabilirmiþ gibi. Yeþil yalýn, yani ana renklerden deðildir. Birleþiktir. Çünkü üç ana renkten ikisinin, mavi ile sarý'nýn izdivacýndan doðmuþtur. Böyle bilinir. Çaresizdirler, analitik zekalar, yeþilde hep sarý ile mavi'nin izlerini ararlar. Bakýþlarýnda parçalý bir bütündür yeþil! Parçalardan oluþmuþtur, parçalanmadan algýlanamaz. Parçalanmadýkça anlaþýlamaz. Oysa asýrlarca yeþil 'yeþil' olarak bilindi. Ressamlar yeþili paletlerinde 'yeþil' olarak bulundurdu. Maviyle sarýyý karýþtýrarak yeþili üretenler ve kullananlar sadece yeniler'dir. Bizler, yani her þeyi bölüp parçalayanlar… Eskilerse, yeþilin içindeki mavi'yle sarýyý görmeye tenezzül etmediler. Yalýn baktýlar dünyaya. Basitçe. Huzurla. Bölmeden, parçalamadan. * * * Kudema, nicelik (kemmiyet) kavramýný 'bölünebilir olan' þeklinde tanýmlýyordu, bölünemeyenlere ise nitelik (keyfiyet) adýný veriyordu. A-tomlara… Bugün biz modernler nitelikleri kolaylýkla niceliklere indirgeyebiliyoruz. Varolanlarýn tamamýný sayýlabilir ve ölçülebilir olarak kabul ediyoruz. Sayýyoruz ve ölçüyoruz. Bölebiliyoruz yani. Ne varsa, hepsini. Bölüyoruz. Yarýyoruz. Parçalarýna ayýrýyoruz. Her þeyi parça parça ediyoruz. Sürekli 'Kaç?' diye soruyoruz. Yorulursak en çok 'Kaça?' deyip susuyoruz. Sadece kavramlarý deðil, þeyleri de analiz ediyoruz. Bölerek düþünüyoruz. Sadece düþünmek mi, bölmedikçe hissedemiyoruz da. Duygularýmýz da, düþüncelerimiz de bölük pörçük bu yüzden! * * * 'Kaç?' sorusunun cevabýdýr nicelik. ('Kem?'den kemiyet.) Nitelik ise 'Nasýl?' sorusunun cevabýnda söylenir. Ne asýl? ('Keyfe?'den keyfiyet.) Keyif almak, keyiflenmek gibi ifadelerin temelinde yer alan temel kavramýn 'keyfiyet' (nitelik) olmasýnýn sebebi nedir acaba? Ýtiraf etmem gerekirse soruyu bulmak, cevabýný bulmaktan daha zor oldu benim için. Cevap þu: Keyif verici olan hep keyfiyet'lerdir. Nitelikler. Nitelikleri nicelleþtirmeyi her denediðinizde aldýðýnýz keyif azalacaktýr; hem de kaçýnýlmaz olarak. Bölmeyin, çarpmayýn, nasýlsa öyle kabul edin! Ne kadarsa o kadar… * * * 'Nasýlsýn?' diye sormak, aslýnda, 'Halin nasýl?' diye sormaktýr. Aman yarabbi, þu sorunun talep ettiði cevabý bir düþünür müsünüz? - 'Ne haldesin?' Ne halde, nerede, yani hangi makamda? Hal, deðiþecek olanýn, deðiþip gidecek olanýn adý. Geçiciliðin. Sorunun vebali var, bir bedeli. En azýndan sorunun ciddiyetini kavrayanlar açýsýndan. * * * Tabiun'dan (Hz.Peygamber'n dostlarýnýn talebelerinden) bir zat, yolda giderken karþýlaþtýðý bir arkadaþýna, 'Nasýlsýn?' diye sorar. Arkadaþý da 'Eh iþte n'olsun, dünya sýkýntýlarýyla uðraþýp duruyoruz' diye karþýlýk verir. 'Hayrola?' diye biraz üzerine gidince de iflas ettiðini, ödeyemediði büyükçe bir borcun altýnda kaldýðýný söyler. Tabiun'dan olan zat, 'Bana biraz izin ver, hemen geleceðim' deyip koþa koþa gider, babadan kalma evini satýp borçlarýný kapatabilmesi için elindeki parayý getirir arkadaþýna verir. Ne yaptýðýný soranlara da þöyle der: - Biz öyle gördük ki kendilerine yetiþebildiðimiz Peygamber dostlarý, gereðini yerine getirmeyi düþünmedikçe asla birbirlerine 'Nasýlsýn?' diye sormazlardý. Yerine getiremeyeceklerse, laf olsun diye baþkalarýna 'Nasýlsýn?' demezlerdi. Vallahi, aðzýmýn payýný aldým, bundan böyle ben de kolay kolay kimseye 'Nasýlsýn?' demem!' Her aðzýn bir payý vardýr. Her konuþmanýn. 'Nasýlsýn?' diye soracak her aðzýn. O pay hep ödenir. Ýsteyerek ya da istemeyerek… * * * Tekrar baþa dönelim: Yeþil'e… Yeþil ki huzurun adýdýr, huzur ve sükunun… Can'ýn rengidir yeþil, canlýlýðýn ve dahi diriliðin. Kur'an'da yeþil'i sarý'nýn karþýtý olarak gördüðümüzde þaþýrmayýz. Çünkü sarý, sararýp solmanýn, çürümenin rengidir. Ölümün hemen öncesinin. Yeþilse 'yaþ'tan geldiði için diri ve taze olanýn remzidir. Sararýp solan ölür, yeþillenen ise dirilir. Cennette, yani yeþilliðin ortasýnda. * * * Eski bir hikayemin baþlýðý idi: 'Hýzýrýn Huzurunda Hazýr Olmak!' Hýzýr'ýn, yani Yeþil'in Oðlu'nun… Çünkü hakikatte Hýzýr da yeþildir, Hýdýrellez de. Þimdi sana bir soru ey talib! Musa Hýzýr'a, bizlerse Yeþil'e niçin tahammül edemeyiz? Acaba, bütün ilmimiz en fazla 'üç soru'luk olduðu için mi? Dücane Cündioglu, Yeni Safak, 11.07.2009 Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.