derguiz Geschrieben 20. Juni 2009 Teilen Geschrieben 20. Juni 2009 Mehmet Kýrkýncý Hocaefendi, meþveretin önemini ayrýntýlarýyla yazdý Mehmet Kýrkýncý'nýn yazýsý: Meþveret ve ehemmiyeti Cenâb-ý Peygamber (S.A.V.), "Müþavere edilen emindir" buyuruyor. Çünkü, müsteþar yani kendisiyle Ýstiþare edilen zat, emin, mütefekkir, müstakim, tesirata tâbi olma yan, gadap göstermekten beri, pek ciddi, halim, sabýrlý ve hayýrhah olmalýdýr. Yani hayýr okumalý, hayýr konuþmalýdýr. Zira, bir Hadîs-i Þerifte, "Her kim kendisiyle müþavere de bulunan kardeþine bildiði halde, hilâfýna bir beyanda bulunursa þüphesiz hiyanet etmiþ olur." Ayrýca, "Her kim istiþare ederse rüþde mazhar olur, her kim müþavereyi terkederse hatâdan kurtulamaz." mealinde bir hadîs-i þerif de vardýr. Þüphesiz her insanda hissiyat bulunur. Bu sebeble meþverette daima müsbet mes'eleleri nazara vermek ge rekmektedir. Menfi mes'elelerin zikrinde kalbler rencide, fikirler rahatsýz olabilir. Þevkler kýrýlýr. Güzel sýfatlar orta ya konduðu vakit, tahtýndan menfi þeylerde anlaþýlmýþ olur. Þeytana lanette bir fayda yoktur. Ama Bismillah der seniz hem sevap iþlemiþ, hem de þeytaný kaçýrmýþ olursu nuz. Bu sebeple güzel ve ýnüsbet þeyleri konuþmak, þûra ya güzel fikirler getirmek lâzýmdýr. Meselelerimiz müzakere edilirken, halden ziyade istik bâl nazara alýnmalýdýr. Ýstikbâli dikkate alarak adým atmak güzel bir tedbirdir. Hizmetteki kardeþlerimizi deðerlendi rirken de bu ölçüyü dikkate almak gerekmektedir. Bir ar kadaþýmýz günah iþlemiþse hatasý varsa, yere batýrýlmaz. Ona tevbe et denilir. Belki o istikbalde yýkanabilir, temizlenebilir. Hatta emsallerinden çok daha ileri geçip, terakki edebilir. Hâlde olan kusurlarýmýz ile birbirimizi batýrmaya, hatalarýmýzý ifþa etmeye gidilmemelidir. Bu düsturlara gö re hareket edersek fayda göreceðiz. Öyleyse takip edeceði miz yol, müsbet harekettir, müsbet konuþmaktýr. Tatlý, mâkul yerinde ve hilimle konuþmaktýr. Bu sebeple meþverete taalluk eden birkaç düsturu nazara vermekte fayda mülâhaza etmekteyim. - Evvelemirde, reyi alýnan þahýs kendi arzu ve temenni sini ibraza deðil, hakikatin hükmünü izhara müteveccih olmalýdýr. Bu noktadan hareket ederek mes'elelerimiz de ðerlendirilmelidir. - Müþaverede bir fikr-i ilmî ile hakikati ortaya çýkartmak ve ekseriyetin reyine ittiba etmek þarttýr. Yani mes'elelerimizi ilim ve fikrin ýþýðý altýnda müzakere edeceðiz. Fikir ve ilmin kuvveti ile hareket edersek aþamayacaðýmýz mâni yoktur. Bir mes'ele reddedilecekse ilmen reddedilmeli, ka bul görecekse ilmen kabul görmelidir. Böylece mes'elelerimiz kanun, kaide ve düsturlarýn süzgecinden geçmiþ olacaktýr. - Bazen bir mes'elenin müzakeresinde bir veya birkaç fi kir makûl olabilir. Yahut her fikrin hakikat taraflarý bulu nabilir. Hak da taaddüd edebilir. O zaman yapýlacak iþ þu dur: El-hükmü lil-ekser kaidesince ekseriyetin görüþüne uymak, kendi fikir ve arzusunu terketmektir. Meþveretin hukuku noktasýndan buna uymak gerekli olduðu gibi, ittihad ve tesânüdün te’sis ve devamý noktasýndan da ekse riyetin kanaatýna katýlmak elzemdir. Psikolojik olarak da ekseriyetin kanaatýna iþtirak etmek insaný rahatlatýr. Üsta dýmýzýn beyan buyurduðu üzere, hakkýn hatýrý için, nefsin hatýrýný kýrarak, hakikati ortaya koymak daha sevablýdýr. Aksi halde, müþavere, yerini, muhtelif hislerin müsademe ve cidaline terkeder; -Allah korusun- inkýraz ve itirazý müstelzim olur. Ýnsan vücudundaki bir azadan ruh çekilse, artýk o uzuv çalýþamaz, felç olur. Vücud sýhhati için, ruhun bütün aza larla temasý þarttýr. Üstadýmýzýn vefatýndan sonra bir çok hadiseler bize ders vermiþtir. Bir kardeþimizin kopup git mesi ile bir mücevherat kaybediyoruz. Giden bizden gidi yor. 10 kuruþun gitse arýyorsun, 100 kuruþ kaybetsen onun ýzdýrabmý çekiyorsun. Bir insanýn kolunu kaybetme si ne ise, bizler için davamýz noktasýndan bir insanýn kay bedilmesi de odur. Bir kardeþimiz gidince bir azamýz felç oluyor. Baþka bir misâl ile, bir hatip bir camide konuþur sair ca milere hoparlör baðlanýr. Böylece bîr ses binlerce yerlerde dinlenebilir. Bir camide hoparlör bozulursa, o camiye ses gitmez. Bu misâl gibi her bir kardeþimiz bir hoparlör hük mündedir. Bir memleketteki bir Kur'an hizmetkârýnda arý za olursa, oraya sesimiz gitmez olur. Halbuki senin mak sadýn her camideki cemaata sesini duyurmaktýr. Öyleyse vazifemiz hoparlöre hürmet etmek ve onu muhafaza et mektir, însan bozulan bir alete kýzmaz, küsmez. Belki onu tamir eder. "Niye bozuldu?" diye çekiçle kafasýna vurur san, külliyen onu kaybedebilirsin. Kýzmaktan ziyade tut mak, hiddetten ziyade muhabbet ve þefkat ile tedavi etmek gerekir. Hamiyet ve dava ruhu bunu gerektirdiði gibi, maslahat ve akýllýlýk da budur. Kardeþlerim, bizler çok büyük bir davayý yüklenmiþiz. Sýrtýmýzda büyük bir mes'uliyet var. Elbette büyük bir taþý kaldýran 20-30 adamdan bir-ikisi bu hengâmda birbiriin ayaðýný çiðneyebilir. "Niçin benim ayaklarýmý çiðnedin?" diye ellerini taþtan gevþetmek kâr-ý akýl deðildir. Hikmet nazarýyla mes'elelere bakmak gerekmektedir. Kardeþlerimizi ancak tamir ile kazanabiliriz. Biz, bize düþen vazifeyi yapar, gerisini kadere havale ederiz. Aksi halde, bu ihmalimizden mesul oluruz. Bu ulvi hisler kalplerimizi doldurursa, o zaman Rabb-ý Rahîm merhamet eder, O'nun (C.C.) rahmeti cemaat üzerine nazýr olur. "Yedullahi alel-cemaati" hakikati zahir olur. Cemaata taallûk eden mes'elelerin bîr ferdin fýkr-i inhi sarýna terkedilmesi, netice itibariyle, azim zararlara ve su-i zanlara sebebiyet vereceðinden din-i islâm, meþvereti em retmiþtir. Elbette cemaatin mes'eleleri bir þahsýn fikrine bý rakýlmayacaðý gibi, bir ferdin sýrtýna da yükletilemez. Kal dý kî, bir insanýn fikrî ne kadar doðru, ne kadar müstakim olsa bile, çýkacak kararlarýn bir cemaatin fikrinden süzülmesinde pekçok faydalar vardýr. Yapýlacak o hayýrlý iþe herkes hissedar olur. Þahýslar çeþitli su-i zan ve ithamlar dan kurtulur. Beraber düþünüp, mes'eleleri birlikte müta lâa etmenin bereketi bol olur. Nitekim, Fahr-i Kâinat Efendimizin meleke-i maddiye ve maneviyesiyle bütün nasýn en ekmeli olduðu halde as habý ile müþavereye -mintarafillah- memur olmasý, ümmet için müþavereye riayetin lüzumunu açýkça göstermektedir. Hz. Peygamber (S.A.V.) aklý, þuur ve idrak kabiliyetiyle, hasýlý bütün letaifiyle, bütün peygamberin ve meleklerin mertebece en ekmeli iken, müþavere ile emrolunmasý, biz ler için meþverete ne kadar ihtiyaç olduðunu ortaya koy maktadýr. Onun için, ekser ulemâ, meþveretin vacip olduðunu beyan buyurmuþlardýr. Ýstiþare neticesinde alýnan kararlara muhalefet isyandýr, günahtýr. Evet dâva arkadaþlarýyla istiþare eden, onlarýn muhab bet ve teveccühünü kazandýðý gibi, kendi kadir ve kýymeti ni de arttýrmýþ olur. Ayrýca müþaverenin psikolojik fayda sý vardýr. Bir kardeþimizle bir mes'eleyi müþavere edersek, kendisine kýymet verildiði kanaati ile o kardeþimizin hiz metteki þevk ve gayreti ateþlenecek, hizmet arzusu kuvvet kazanacaktýr. Bu nokta da unutulmamalýdýr. Vahdet-i tedris, vahdet-i terbiye ve vahdet-i his ile ha reket eden bir cemaatin meþvereti, elbette muzafferiyetle neticeleneceðinden þüphe yoktur. Bir kýsým cemaatler ha kikati akýl ile idrak ettikleri halde, hareketlerini hisse bina ederler. Neticede his akla hakim olur. Bir cemaat ki his ile hareket edip aklýn dizginini hissin eline verirse, müzminleþmiþ bir hastalýða ilâç nafî olmadýðý gibi, böyle bir cema ata da meþveret hiç bir fayda saðlamaz. Her kemale bir noksaný karýþtýrmak, þu âlem-i kevn-ü fesadýn mukteziyatýndandýr. Bizler, her yönümüzle mü kemmel deðiliz. Hizmetimize taallûk eden mes'elelerde en makûlü aramak ve isabet kaydetmek için meþverete muh tacýz. Meþverette -velev ki isabet etmese- çoðunluðun re yine itibar etmek gerekir. Resûl-i Ekrem (S.A.V)'in kendi reyine muhalif olarak çoðunluðun reyine uyduðu bir vakýadýr. Nitekim, Uhud sa vaþýnda önce Hz. peygamber (S.A.V.) savaþ hakkýnda ashabýyla müþavere etmiþ, kendi re'yi Medine'de kalýp müþ rikleri karþýlamak iken, cemaatin ekseriyetinin re'yine uymuþtur. Dikkat ediniz... Ekseriyetin re'yinin isabetsizliðini bil diði halde onlara uyuyor. Nübüvvet gözlüðü ile biliyor ki, "Hz. Hamza'yý vereceðim. Uhud'da paramparça ettirece ðim." Biliyor ki, "70 kadar güzide sahabeyi bu savaþta biçtireceðim. Ama hepsi meþverete, meþveretin hukukuna, meþveretin anlayýþýna feda olsun... amcam dahi olsa müþavereye feda olsun..." Ýþte meþveret bu demektir!... Hz. Resûlullah (S.A.V.) istiþare uðruna baþta amcasýný ve güzide sahabelerini feda ederken, biz bîr yumurtamýzý feda edebiliyor muyuz? Ýstiþarede Peygamberimizin (S.A.V.) re'yi hilâfýna giri þilen savaþta bir kýsmý sahabelerin de Emr-i Nebeviye mu halefet ederek yerlerini terketmesiyle Ýslâm ordusu daðýl mýþ, baþta Hz. Hamza olmak üzere, bir çok güzide sahabe de þehid olmuþtu. Hal böyle iken, Resül-i Ekrem (S.A.V.)'in hâdiseyi teessür yerine, tebessümle karþýlama sý, ashabýný itham yerine takdir etmesi, kalplerini kýrmak yerine, onlara iltifat etmesi, gayz ve hiddet ile itmek yeri ne, þefkat ve merhamet ile onlarý kendine çekmesi, bizler için en büyük bîr ders-i ibrettir. Cenab-ý Hak da bu müm taz davranýþý te'yid ve sena makamýnda Al-i Ýmran Sûresi 159'uncu ayette þöyle buyurmaktadýr: "Þimdi, Allahü Teâlâ'dan bir rahmet sebebiyledir ki onlara yumuþak davrandýn ve eðer sen çirkin huylu, öfkeli, katý yürekli olsay dýn, elbette etrafýndan daðýlýrlardý. Artýk onlarý affet onlar için istiðfarda bulun ve onlar ile iþ hususunda müþavere et." þu noktaya dikkatinizi çekmek Ýstiyorum: Resûl-i Ek rem (S.A.V.) efendimiz, bir kýsým sahabeye "benden emir gelmedikçe -muzaffer olsak bile- katiyyen yerlerinizi terketmeyinîz," diye emir buyurduðu halde, savaþýn bidaye tinde Ýslâm ordusunun muzafferiyeti zahir olmaya baþla yýnca, geçidi tutmak ile vazifeli olan sahabeler yerlerini terk ettiler. Ve malûm hâdise zuhur etti. Hal böyle iken, dikkat ediniz! Cenab-ý Hak, emr-i nebeviye muhalefet eden sahabeler ile meþvereti Peygamberine emrediyor. De mek ki, her söz tutmayan, yere batýrýlmaz. Ben bir cihetle söz tutmuyorsam, sen de diðer bir cihetle söz tutmuyor sun. Sen beni affedersen, ben de seni affederim. Allahü Azîmüþþan da (C.C.) hepimizi affeder. Hz. Resûlullah (S.A.V.) hâdiseyi tebessümle karþýlýyor. "Ýslâm battý. Periþan olduk..." demiyor, hiddet ve þiddet eseri göstermiyor. Ýnsan, dâvasý için hiddet edebilir. Ama ayný þeyi hilm ile yapmak mümkündür. O iþi hilm ile söylersen, hem ka bul eder, hem de sana hürmetini devam ettirir. Ama hid det gösterdiðin vakit, en azýndan kalben sana muhalefet eder, yahut inat damarý ile muhalefetini artýrabilir. Ýlim ile hilnmi bir araya getirdiðimiz zaman çift kanatlý oluruz. O zaman, uçamýyacaðýmýz bir zirve, geçemiyeceðimiz bir derya, aþamýyacaðýmýz bir engel kalmaz. Aksi halde, kardeþlerimize sert ve haþin davranýrsak; bir gün, beþ gün derdimizi çeker, sonra da "Artýk yeter..." deyip daðýlabilirler. Ýþte, Kur'an-ý Kerim bu âyeti kerime ile bizlere önemli üç hayati düsturu ders vermektedir: 1- Mü'minlerin birbirlerine karþý -velev ki hata ve ku surlarý olsa bile- yumuþak davranmalarýný; cemaatý muha faza etmenin ancak bu tarz ile, yani kavl-i leyyin ile müm kün olabileceðini; katý, sert, sakat hareketlerin ise birlik ve dirliði bozup, tesanüd ve ittifaký daðýtacaðýný ders vermek tedir. 2- Kur'an hadimlerinin birbirilerinin kusurlarýný baðýþ lamalarýný ve affetmelerini tergip etmektedir. 3- Cenab-ý Hak, bu âyet ile Resul-i Ekrem'ine ashabýyla meþvereti emretmektedir. Uhud savaþýndan önce yapýlan istiþarede ashabýn, re'yinde isabet kaydetmediði malûm olduðu halde, savaþýn sonunda Cenab-ý Hak'ýn Hz. Peygamber'e (S.A.V.) ashabýyla meþvereti beyan buyurmasýnda þu önemli nükte or taya çýkmaktadýr: Hüsn-ü niyet ile yapýlan meþveretin neticesinde hata tebeyyün etse bile meþverete ittiba edenler mesul olmazlar. Mezkûr hakikatlara binaen, bu azim kudsî hizmeti muhafaza etmek için, bazý fikrî fedakârlýklarda bulunmak gayet yerinde bir hareket olur. Hakk'ý bulduk tan sonra hakda ihtilâf edilmemelidir. Bir gaye uðruna baþýný feda eden insanlar tarih boyun ca çok çýkmýþtýr. Davasý için baþýný vermek kolaydýr. Bu kudsi dâvada fikren haklý olsa bile meþveretin hukuku na mýna fikrî fedakârlýkta bulunmanýn baþ vermekten çok de fa daha üstün, hizmetin devamý açýsýndan çok daha elzem olduðu katiyyen unutulmamalýdýr. Herkesin mes'elelere intikali bir olmaz. Senin idrak ettiðin, ehemmiyetine inandýðýn bir mes'eleyi, bir kardeþi miz bazen l veya 2 sene sonra anlayabilir. Derin mes'eleler çok geç anlaþýlýyor. Hizmetin semeresini görmek için sabredecek ve bekleyeceksin. Bir insanýn ayaðý kýrýlmýþ ise, o ayak ancak 6 ayda tutabilir. " Ben 6 ay bekleyemem" dersen, bir ayaktan mahrum olursun, 6 ay sabredersen bir ayak kazanacaksýn. Acele ederek ayaðýmýzý tahtadan yap maya kalkýþmayalým. Teenni ve sabýr ile arkadaþýnýzýn ba þýný beklerseniz, hu zillet deðildir. Ben bir zamanlar Anka ra'da hastahanede yattým. Hastahanede bir doktor vardý. Hastalarýn önünde eðilip, kalkýyordu. Hergün usanmadan sabahtan tâ akþama kadar hastalarýyla þefkat ve ihtimam ile meþgul oluyordu. Bizler de bir doktor gibi arkadaþýmýzýn hatasýný düzelt mek için þefkat ve merhametle onunla meþgul olursak; emin olunuz bu hareketimiz zillet deðildir. Doktorun hiz meti zillet midir? Hasta öksürebilir, kusabilir. Ona "Sen ni çin öksürüyorsun?" denilebilir mi? Hastanýn yapmýþ oldu ðu kabahati doktor da iþleyebilir mi? Hastanýn derdini kim dinleyecek? Evet... Hasta kabul ettiðin arkadaþýnýn kusurunu teda vi edeceksin, tarz budur. Muvaffakiyetin þartý da budur. Unutmamak gerektir ki, böyle bir asýrda, böyle bir kudsî dâvanýn hizmetine talib olanlar, ancak birbirilerinin kemalat ve meziyetlerini ta'mim etmek ile dâva þuuruna erebilirler. Unutmamak gerekir ki, birbirilerini çürütmeye çalýþanlar hem kendilerini hem dâva arkadaþlarýný zîþeref bir istikbâlden mahrum ederler. Kardeþlerini ihtiram ile yâdedenler, hürmetle yâd olunurlar. Bir zamanlar bir þeyh, müritleriyle bir yerden geçerler ken bir hayvan cifesine rastlarlar. Ölmüþ hayvanýn pis ko kusu etrafa daðýlmýþ olduðundan müritler burunlarýný ka patýp, yüzlerini çevirirken; þeyh tebessüm ederek "Ne ka dar güzel diþleri var, inci gibi parlýyor" der. Herþeyin medhe lâyýk taraflarý bulunabilir. Bu noktalarý nazara vermek gerektir. Sevda-yý kalbimiz, maþuka-yý vicdanýmýz hizmetimizdir, davamýzdýr. Þahsýmýza ve hizmetimize taallûk eden mes'elelerde kendi hakkýmýzda tecviz-i kusur etmememiz, fakat tesanüdün muhafazasý için dâva arkadaþlarýmýzýn kusurlarýný baðýþlamamýz hizmetimizin saadeti ve selâme ti için elzemdir. Mecnun çöllerde ahularla dolaþtý. Ahularýn gözleri Ley lâ'nýn gözlerine benzediði için onlardan ayrýlmýyordu. Sevdamýz dâvamýz ise, kardeþlerimiz de o dâvanýn göz leridir. O gözleri dâvan için sevmelisin. Þu hizmetimiz ittihad ile kaimdir. Ýttihadýn devamý in saf ve fazilet ile baðlýdýr. Fazilet ittihada vesile olamazsa, o fazilet fazilet deðildir. Ýttihada kuvvet vermeyen kemâlat, yabani meyve aðaçlarýna benzer. Meyvesi vardýr. Lâ kin acýdýr. Kimseye menfaati yoktur. Binaenaleyh, tesanüd ve muhabbeti perçinleyici bir ruh içerisinde hasr-ý gayret, hem mesleðimizin iktizasý, hem de hissiyat-ý ruhaniyemizin icabatýndandýr. Çünkü, hizmette kat' olunacak mesafe bu sýrra taallûk etmektedir. Malûm olduðu üzere merkezi merkez eden, muhitin intizamýdýr. Muhitin eðilip bükülmesi merkezi bozduðu gibi, merkez deki zerre miskal bir inhiraf da muhitte kapatýlmasý fevka lâde müþkil gedikler açar. Katiyyen unutmamak gerekir ki, güzel tedbir ve hilm bir cahili, alim kadar faydalý kýlar; de miri altýn; kömürü elmas yapar. Ferdi ihtilâflar ve þahsî dargýnlýklarýn umumî yerlerde ve cemaat içerisinde konuþulmasý, faydadan ziyade pek-çok zararlarý netice verebilir. Evvelâ, karþýlýklý ithamlar, akýl yerine hissiyatý, hakikat yerine fikirlerin tahakkümü nü, muhabbet ve uhuvvet yerine, tesanüd ve tenafürü ziyadeleþtirir. O zaman, o meclis enaniyetlerin tatmini, nefislerin tahakkümü için müsaid bir zemin olur. Hem de bu ahval, cemaatin þevkini kýrar, huzurunu daðýtýr. "Çok sýký tutmayýnýz. Herkes bir meþrepde olmaz," ifadesini esas alarak ferdi ihtilâflarýn hususi sohbet ve irtibatlar vasýta sýyla halline gidilmelidir. Bu iþin tedavisi lâyýk ellere hava le edilmelidir. Her insan yara saramaz, her insan doktor luk þefkatini taþýyamaz. Bu çeþit ihtilâflarý vaz-u nasihat ile, telkin ile, zamana býrakmakla tedavi etmelidir. Zaman en büyük yardýmcýmýzdýr. Zaman, en insafsýz insaný dahi insafa getirir. Bazý fertlerde kýymetli fikir bulunabilir, hatta niyeti de halis olabilir. Lâkin, o fikir ve ihlâs, þiraz-ý vahdetimize kuvvet ve himmet vermekle deðer kazanabilir. Kardeþleri mizin meziyet ve kabiliyetleri ancak ittihad ile bir havuza dökülürse kemâlat bostanlarý yeþerîr. Eðer, ihtilâf ile bu havuzun menfez ve delikleri açýlýrsa, o vakit þûristana daðýlýp diken ve yabani ot olmaktan baþka ne faide temin edebilir? Cemaatten maada tarik-i selâmet yoktur. Muazzez üs tadýmýz "Muhalefet aczden kaynaklanýr" buyuruyor. Ekse riyetin reyine kuvvet vermek ve perçinleþmiþ bir hizmet anlayýþýný zayýf düþürtmemek için, niza ve muhalefet ka pýsýný kapatmak gerektir. Hizmetimiz, âlemin her türlü tabakalarýna, yani alem-i kâinat, âlem-i hayat, âlem-i insan, âlem-i âhirete taallûk eden þümullü bir hizmettir. Mes'eleleri deðerlendirirken hizmetimizin kül ve külliyetini, yani gayet geniþ çerçeve sini dikkate almak lâzýmdýr. Nazarýmýza sadece bir iki cüz'i mes'eleyi takýp hislerimizi de bir kýsým mevzii mes'eleler üzerinde teksif eder, düþünce ve anlayýþýmýzý sadece o noktalara hasreder ve bu noktalardan hareketle haklý olduðumuzu dâva edersek; o zaman hizmetin külli yetini görmemek gibi bir mugalata ile bir hata-yý azîme düþebiliriz. Nazarýný cüz'i mes'elelere hasreden, külliyeti idrak edemez. Hizmeti umum insanlara bakan muhteþem bir fabrika nýn bir veya iki çarkýndaki muvakkat arýzayý gören kimse nin, o arýzayý tamir etmek yerine, fabrikadan çekilip umum varidattan mahrum kalmasý kâr-ý akýl deðildir. Çok dikkat gerektir. Bazen bir damlada tufan, bir cüm lede cihan nihan olur. Bu gibi durumlarda hamiyet-i dini ye, afv ve mülayemet, temkin ve tedbir imdada yetiþmez se; mes'ele his, vehim ve hayalin daðýnýk bulutlarý içeri sinde mütalâa edilebilir. Bu ahval de -Allah korusun- hiddet ve isyanlarý, yýkýlýþ ve çöküþleri netice verebilir. O zaman sadýrlar gayz ile dolar, fikirlerde inad ve taassub yerleþir. Gözler ve bakýþlar hased kývýlcýmlarý saçar. Bu hizmette, her zaman teenni ve nezaket ile davran mak gerektir. Kalpleri Allah'ýn rýzasýyla meþbu olup, hiz met aþký ile yürüyenler, zihinlerde baþka þeylerle kurul mamalýdýr. Çimenli, çiçekli, çok ferahlý ve müncezip yollar vardýr ki, nihayetleri gül ve gülistandýr. Güzel yüz, tatlý söz, kalp metaneti ve hatýr hoþluðu ile, fitne kapýsýný ka patýp þeytanýn tahribatýna karþý kalb ve hissiyatýmýzý siper etmemiz gerekmektedir. Resûl-i Ekrem (S.A.V.)ýn "Her ümmetin bir emini var dýr. Ebu Ubeyde de benim ümmetimin eminidir." diye bu yurduðu Hz. Ubeyde'nin (R.A.), vefatý Nebevi'den sonraki karýþýklýklarda söylemiþ olduklarý þu sözler, ne kadar ibretâmiz, ne kadar düþündürücüdür: "Ey müslümanlar kendi elinizle yapmýþ olduðunuz bir hizmeti yine kendi elinizle yýkmayýnýz.." Mazi bir kitabdýr. Ýbret ve emsaller ile doludur. Bugün dünün aynýdýr. Yeni bir þey yoktur. Deðiþen sadece renk lerdir, ittihadýný muhafaza edemeyen nice nice devlet, mil let ve cemaatler yýkýlýp hâk ile yeksan olmuþlardýr. Ýþte Endülüs... Ýttifak ve tesanüd ile kuruldu, ihtilâflar ile yýkýldý. Malûmunuz olduðu üzere Tarýk bin Ziyad, Ýspanya'ya geçince, gemileri yaktýrdý. Askerlerine hitaben: "Arkamýz deniz, Önümüz düþman... Muzafferiyetten baþka çaremiz yoktur." dedi. Tuleytula'yý kuþatýrken askerde ricat alâmeti gördü ðünde de ordusuna hitaben: "Askerlerim, þehitlik ilerde dir. Gazilik de ilerdedir. Cennet de ilerdedir. Geride birþey yok.." buyurdu. Evet kardeþim, Cennet ilerdedir. Beka ilerdedir, lika ilerdedir, muzafferiyet ilerdedir. Üstadýmýzýn "Kardeþlerimden rica ederim ki sýkýntý ve ya ruh darlýðýndan veya titizlikten veya nefis ve þeytanýn desiselerine kapýlmaktan veya þuursuzluktan, arkadaþlar dan sudur eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine küsme sinler ve 'Haysiyetime dokundu' demesinler. Ben o fena sözleri kendime alýyorum. Damarýnýza dokunmasýn. Bin haysiyetim olsa, kardaþlarýmýn mabeynindeki muhabbete ve samimiyete feda ederim." sözleri kulaðýmda çýnlamaktadýr. Anladýðým kadarýyla bizim hatamýz, Nurun þayan-ý hayret ve ibret mizan ve mihenginin hakimiyeti altýna lâyýk-ý vechi ile girmememizden; efkârýmýzý, ef’alimizi, ahva limizi, O'nun tanzimi ile nizama koymamamýzdan kay naklanmaktadýr. O'nun kudsî kanunlarýný fert ve cemaat olarak temessüle mecburuz... Evet, memur olmak baþka, mütemessil olmak baþkadýr. Evet, "El insafü hayr'ül evsaf." insaf, vasýflarýn en hayýrlýsýdýr. Ýnsan, vicdana hizmet þuuriyle hakim olabilir. Hizmet te ileri; teveccühde geri olmak, ehl-i hamiyetin þanýndandýr. Hz. Ebubekir'in (R.A.) hilafet ile ilgili olarak beyan buyurduðu "Bu, onundur ki, o senindir denilir; o benim diyenin deðildir." hakikati bizler için güzel bir mihenktir. Hz. Ömer'in (R.A.) sahabeler içinde faziletmeab bir ferd-i feride söylemiþ olduðu þu sözler hepimiz için daima deðerini muhafaza eden bir mizandýr: "Bu ümmetin kes kin kýlýcýsýn, eðilip de kesmez olma; bu ümmetin tatlý su yusun acýyýp da bozulma." Sorularla Risale Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.