Webmaster Posted June 14, 2009 Share Posted June 14, 2009 Ama Allah'ým! ben sana secde etmek Ýstiyorum lk yaz, zümrüt yamaçlara yaslanmýþ dinlenmektedir. Gün boyunca Haziran sýcaklarýndan bunalan Dersaadet'te günbatýmýdýr… Anadolu yakasýndan kanatlanan beyaz bir güvercin, kýzýl atýyla guruba koþan güneþin arkasýndan mecalsiz kanatlarýný çýrpýyor. Ýstanbul yine hülyalý bir gecenin koynunda en tatlý uykularýna dalarken, Anadolu'da ayak basmadýk yer býrakmayan küheylan, bir hastane odasýnda baygýn yatmaktadýr. Haziran'ýn on dördü… Anadolu'da her bir çeþmeyi ya da pýnarý nurani bir derviþ gibi bekleyerek, gelip geçene yol gösteren o ulu çýnarlardan biri daha yýkýlýr. Lodosundan, poyrazýna kadar her türlü rüzgarýn en sert saldýrýlarýna yýllarca dayanan koca çýnar, haziran sýcaklarýna dayanamamýþtýr. *** Bekir Berk… Öyle sevimli, öyle güzel… Öyle kararlý, öyle cesur… Bir gün rüyasýnda “niye aðlayýp duruyorsun?” diye soran nurani bir zata; “Ben bu oðlumun Ýslam fedaisi olmasýný istiyorum” diyen asil bir ananýn oðlu… Ayasofya'nýn tahta perdelerle kapatýldýðýný görünce aðlayan anasýna; “Üzülme onu ben açacaðým.” diyen soylu bir evlat. Hakkýn, kaba kuvvetin paletleri altýnda ezildiði, düz bir çizgi çizenlerin bile “elif yazmak istedin” diye hapse atýldýðý, minarelerin sesinin kýsýldýðý, ninelerin baþörtülerinin baþlarýndan çekilip alýndýðý yýllar… Karar vermiþtir, avukat olacaktýr. Hakk'ýn sesi soluðu olacaktýr. Öyle de olur. 1952'de ateþten bir gömlek gibi sýrtýna geçirir cübbesini… Peyami Safa, Necip Fazýl, Üstad Bediüzzaman gibi önemli simalarýn savunmalarýný üstlenir. Bir gün Anakara'ya nur talebelerinin davalarýný almaya gider. Zindandaki bu sanýklarýn gözlerindeki parýltý, yüzlerindeki sonsuz tebessüm karþýsýnda þaþkýna döner. “Sizi mi yoksa davanýzý mý savunayým?” sorusuna; onlarýn “Sen bizi býrak, biz yýllarca yatmaya razýyýz, davamýzý savun” sözleri karþýsýnda beyninde þimþekler çakar. Mahkûmlarýn tutuklanmalarýna vesile olan kitaplarý baþtan sona okur. Iþýðýn göründüðü ufka yolculuk baþlamýþtýr. Bir gün bir kitapta Bediuzzaman'ýn resmini görür. Öyle cesur, öyle eðilmez, öyle güzel… Vurulur o resme. Bir bahar çaðlar siyah gözlerinde. Ziyaretine gider. “Kardeþim biz istihdam ediliyoruz” sözleri temiz yürekli Anadolu insanýnýn tatlý bir yürek þýrýltýsýdýr. Ýstanbul Çemberlitaþ'ta bir ofis kiralanýr. Kirasýný,“Parasýzlýktan dolayý mazlum bir mü'minin mahkemesine gidemezsen iki elim yakandadýr” diyen, soylu insan Muammer Topbaþ Hoca öder. Ayný anda 250 mahkemenin görüldüðü yýllar. Müdafaalar; otobüs koltuklarýnda, kamyon kasalarýnda, tren kompartýmanlarýnda daktilo ile yazýlýr. Sabahlara kadar süren hummalý çalýþmalar, uykusuz geçen geceler, peynir ekmekle geçiþtirilen öðünler… Baktýðý davalardan ücret talep etmez. Dünya nimetlerine, servete ve ikbale giden yollarý kendine kapamýþtýr. Her defasýnda, ancak birkaç kiþiden tedarik edilebilen paralarla alýnýr biletler. Artýk o tam bir Anadolu Alperenidir. 1960'lý yýllarýn kötü yol koþullarý… Azmin önünde dize gelir, daðlar… O günlerde Avukat Gültekin Sarýgül ziyaretine gelir. Mevsim kýþtýr ama kara buza aldýran kim? Birlikte ayakkabý almaya giderler. Gültekin Bey parasýný vermek isteyince, yine o meþhur sözünü söyler; “Hayyt! Hadise çýkarmak yok.” Ayakkabýlarýný çýkarýnca altýnýn el ayasý kadar delik olduðu görülür. Çoraplarý ýslaktýr. Delik ayakkabýlarla, ýslak çoraplarla dolaþýr Anadolu'yu. Harabeler arasýnda coþkun akan sular gibi koþar. Artýk Anadolu'da bir Bekir Berk rüzgarý esmektedir. Genç meslektaþlarý bile onun ateþli müdafaalarýný dinlemek için mahkeme salonlarýndaki yerlerini alýr. Kendisine yolculuðu yasak eden doktoruna; “Doktor bey! Yatakta ölmektense mü'minlerin yardýmýna koþarken ölmeyi tercih ederim.”der. Kan kusarak düþer Anadolu yollarýna. 1961'de Doðu'nun sadýk, samimi ve vefalý maznunlarýný savunmak için Van'a gelir. Dönüþ bileti, sebze halinin hamallarýnýn da katkýlarýyla ancak alýnabilir.… Abdestsiz hiçbir davaya girmez. Korku barýndýrmaz baðrýnda. Tehditler výz gelir. Çantasýnda taþýdýðý kefeni dünya ile köprüleri attýðýnýn bir göstergesidir… 1971'de tutuklanýr. 1971 Muhtýrasýnýn savcýsý Nureddin Soyer mahkemede “Bediuzzaman alçaktýr” deyince; sanýk olmasýna raðmen ayaða fýrlar ve “Alçak sensin” diye haykýrýr. 1973'e gelindiðinde davalar azalýr ve pek çok yerde de beratla sonuçlanýr. Mesleði býrakýr ve çok sevdiði Hicaz'a gider. On altý yýl kutsal topraklarda kalýr. Cidde radyosunda Türkçe yayýnlar yapar. “Türkiye'den bir isteðin var mý?” diye soranlara, her defasýnda Ýstanbul simiti sipariþ eder. “O simitte Ýstanbul kokusu var” der. Çay ve peynirle, gurbet ellerde zevkle yer o simitleri. 1989'da hastalanýr. Kanser teþhisi konulur. Tedavi için Ýngiltere'ye gider. Doktorlar kýrk gün ömür biçerler. Kýr beþ kiloya kadar düþer. Herkes öldü ölecek diye baþýnda beklerken o bir gün yataðýnda aðlayarak þöyle dua eder: “Ey Everest tepesindeki çiçeðe rengini veren Rabbim! Ey denizin derinliklerindeki balýða rýzkýný veren Allah'ým! Bana iki sene daha mühlet ver. Kardeþlerimle buluþayým kucaklaþayým. Hasret gidereyim. Sonra canýmý al.”diye dua eder. Allah (c.c), bu duasýný kabul eder ve tam iki sene daha yaþar. Bütün Anadolu'yu, hatta Avrupa'yý dolaþýr. Gönlünde bir bahar büyüten küheylan, artýk ömrünün sonuna gelmiþtir. Sýk sýk bayýlmaktadýr. Hayat rüyasýnýn billuru çatlamýþtýr. Bu son günlerinde bile þu anda hastanede sevenlerinden dua bekleyen, bir gönül insaný Hekimoðlu Ýsmail'in savunmasýný yapar. Sahnede ölmeye sevdalý bir sanatçý gibidir. Çok sevdiði dostlarýndan Hasan Coþar bir gün ziyaretine gelir. Onu bu haliyle görünce can evinden vurulur. Aðlayarak; “ Kalk ey kahraman-ý Ýslam! Dünya uyuyor sen uyuyorsun” der. Birden “Bismillah” diyerek kalkar, ayaklarýný yataktan uzatarak oturur ve; “Söyle kardeþim ne yapmamýz lazýmsa yapalým” O haliyle bile köpüren dalgalar gibi coþarsa da, sahile mýhlanýr kalýr. O bir performans kahramanýdýr. Yine bir gün öðle namazýnda serum sehpasýyla birlikte lavaboya kadar giderek abdest alýr ve öðle namazýna durur. Haþyet tüter halinden. Cennetin imrendiriciliði, Cehennemin ürperticiliði vardý yüzünde. Namazýn birinci rekatýný kýlmýþ, ikinci rekata geldiðinde takati tükenmiþtir. Ne kadar hamle yaparsa da bir türlü secdeye gidemez. Söz ve sevgiden bir kale kuran kahramanýn, dünyadaki bütün gücü tükenmiþtir. Çok üzülür. Ellerini kaldýrýr. “Allahým! Yoksa Bekir kulunu secdeye layýk görmüyor musun? Ama, ben sana secde etmek istiyorum.”diye inler. Namazýn geri kalan bölümünü Ka'be'nin serin mermerlerinde kýlar. Ýlk yaz, Boðaz'ýn zümrüt yamaçlarýna yaslanmýþ dinlenmektedir. Gün boyunca Haziran sýcaklarýndan bunalan Dersaadet'te günbatýmýdýr… Beyaz bir güvercin, Fatih Camiinin minareleri arasýndan, kýzýl guruba koþan güneþin arkasýndan mecalsiz kanatlarýný çýrpmaktadýr. Ýstanbul yine hülyalý bir gecenin koynunda en tatlý uykularýna dalarken, Anadolu'da ayak basmadýk yer býrakmayan küheylan bir hastane odasýnda baygýn yatmaktadýr. Son anlarýdýr. Bir gül gibi gittikçe solan yüzü, renkten renge girmekte, bir baþka baharda yaprak yaprak açmayý bekleyen beyaz bir zambak gibi güzelleþmektedir Nihayet, Anadolu'yu velveleye veren o aslanýn kükremesi kesilir. On yedi yýl önce bugün, Haziran'ýn on dördü… Ayýn on dördü bir dolunay gibi doðar bir baþka âlemin sonsuz ufuklarýna. Vakit, mahkeme salonlarýnýn yýldýrým sesli yiðidine ve yine 1995'in on beþ Haziran'ýnda sarýþýn ikindiler ruhaniyat dolu Cuma akþamlarýna koþarken, baþladýðý abdesti tamamlayamadan aramýzdan ayrýlan sevgili babacýðýma Fatihalar uçurma vaktidir. Ruhlarý þad, mekânlarý Cennet olsun. Harun Tokak, Yeni Safak, 14.06.2009 Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.