Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Birinci Aðabeyi anarken

 

 

Hassâsiyet!..

Beþerî bir haslettir bu hâl ve hareket.

Ýnsanlarýn, günlük hayatta vuku bulan bazý hadiseler karþýsýnda dikkatli hareket etmeleri, itinalý davranmalarý, duyarlý olmalarý, ihtimam göstermeleri þeklinde tezahür eder.

Ýnsanlar, genellikle hassas mizaçlý kiþilerin bulunduðu yerlerde normal zamanlardan daha dikkatli hareket etmeye, iþlerini itina ile yapmaya hassasiyet gösterirler. Hâsýl olan neticeden de herkes memnun kalýr.

Her ne kadar zaman zaman bazý müteheyyic fýtratlý kiþilerde zaaf hâlini alarak aþýrý alýnganlýk sebebiyle asabî hareketlerin yapýlmasýna sebep olsa da bir iþin mükemmel yapýlmasý veya insanýn kemâle ermesi için hassasiyetin behemehal yaþanmasý gerekir.

Fakat bu yaþayýþ mâkul ölçülerde olmalýdýr. Zîra insan, hayatýnda hassasiyet hissine pek yer vermediði zaman gabîleþir. Hadiseler karþýsýnda çok fazla hassas hareket edildiði takdirde ise asabîleþir.

Bu ahvâlin ikisi de hilkatin hikmetine aykýrý ve insanýn fýtratýna zýttýr.

Ýhlâs hassasý gibi hassasiyet hissi de hayýr ve þerre bakmadan samimî olarak kullanýldýðý her yerde netice verir. Fakat asýl kullanýlmasý gereken yer; ibadet, hayýr ve hasenelerdir.

Bu hasleti yerinde, zamanýnda ve usulüne uygun olarak kullanan insanlar, maddî ve mânevî yönden hayatlarý boyunca faydasýný gördükleri gibi öldükten sonra da hassasiyetlerinin tezahürü olarak yaptýklarý hâller ve hareketler sayesinde rahmetle anýlýrlar.

Bu günlerde vefatýnýn birinci yýlý vesilesiyle rahmetle andýðýmýz merhum Birinci Aðabey de onlardan biridir.

***

Mehmed Emin Birinci…

1933 yýlýnda, Rize ilinin Pazar kazasýnýn Hisarlý Köyünde dünyaya geldi. Babasý köyün eþrafýndan sayýlan Hasan Efendi, annesi takva ehli muttakî bir insan olarak bilinen Elmas Hanýmdýr.

Maddî, mânevî ve içtimâî yönden ‘çileli devirlerin çocuklarý’ndan biri olmasýna raðmen annesinin, babasýnýn, akrabalarýnýn lisân-ý hâl ile yaptýklarý tesirler neticesinde iyi bir aile terbiyesi aldý.

Bütün çocuklara kendi evlâdý nazarý ile bakan ve örnek olma mesuliyeti ile hareket eden köy ahâlisinin hassasiyeti sayesinde hayatý boyunca itina ile yaþayacaðý güzel hasletler kazandý.

Ýbadet hassasiyeti ve okuma hevesi de o hasletler arasýndaydý.

Yedi yaþýnda ilkokula gidip kýsa zamanda okumayý, yazmayý öðrendi ise de okuyacak kitap bulamadýðý, kendisine verilenlerden de zevk almadýðý için okuma hevesini teskin edemedi.

Kendisinin “Sene 1947. Memleketimizin duçar olduðu karanlýk devirlerin son yýllarýný yaþamaktayýz. Karanlýk devir, zulmet devri. Zîra çok iyi hatýrlýyorum, köylülerin elbirliði ederek tutmuþ olduklarý köy imamýndan din dersleri almak için bütün köy çocuklarý camiye gidiyoruz. Öðrendiðimiz din dersleri Kur’ân okumak, namazýn hâllerini öðrenmek, imanýn þartlarýný bellemekten ibaret” þeklinde anlattýðý zor þartlar altýnda ezberlediði sûreler ve öðrendiði bilgilerle ibadetlerini ifa etmeye çalýþtý.

Ýbadet ettikçe dine ilgisi arttý, merak ettiði hususlar çoðaldý ama dinî dersler vermek yasak olduðu, gizlice verenler de yakalandýklarý takdirde þiddetle cezalandýrýldýðý için sorup öðrenecek kimse bulamadý.

Bunun üzerine o da aile büyüklerinin veya köyün ileri gelenlerinin çeþitli vesilelerle yaptýklarý sohbetlere katýlýp konuþulanlarý dikkatle dinleyerek merakýný izale etme cihetine gitti.

Akrabalarýndan Remzi Efendi ile Halil Dayýnýn, Hakký Usta, Kadir Usta ve köyün ileri gelenleri ile yaptýklarý sohbetlerde sýk sýk Bediüzzaman Said Nursî’den bahsetmeleri dikkatini çekti.

Bir süre sonra onlar Sefer Ustaya getirttikleri risâleleri okumaya baþlayýnca o da aralarýna katýldý. Okunan bahisler merak hislerini tatmin ettikçe ruhunun rahatladýðýný hissetti ve akþamlarý Hakký Ustanýn yanýna giderek risâle okunmasýný istedi.

Kendisi de arzu ettiði için bu isteði memnuniyetle kabul eden Hakký Usta risâlelerden birini, çoðu zaman da Beþinci Þuâ’yý açýp okumaya baþlardý ama gün boyu aðýr iþlerde çalýþarak çok yorulduðundan uykusu geldiði için fazla devam edemezdi.

Ruhu saran okuma iþtiyakýný bu þekilde tatmin edemeyeceðini anlayan Mehmed Emin, görevlilerin ‘eski yazý’ demelerine kýzan ahâlinin ‘eskimez yazý’ diye isimlendirdið i Kur’ân hattýný öðrenmeye karar verdi.

Çevresinde, o yazýyý kendisine öðretebilecek pek kimse olmamasýna raðmen, daha önce arkadaþlarý ile birlikte cami hocasýndan aldýðý derslerin de tesiriyle ‘ahdederek, cehdederek’ çalýþýp yirmi günde elifbayý söktü ve risâleleri okuyup yazmaya baþladý.

Ýlk zamanlar fazla anlamasa da Risâle-i Nur’u okuyup yazdýkça lisânýna âþina oldu. Bu hakikatleri arkadaþlarýna da anlatmak için Ýhlâs Risâlesi’ni Lâtin harfleri ile defterine yazýp isteyenlere verdi.

O kitabý okuyan arkadaþlarýnýn onu baþkalarýna verip diðer risâleleri istediðini, büyük kitaplarý yazarak çoðaltmanýn da çok zaman aldýðýný anlayýnca Hakký Ustanýn yardýmý ile Sözler’i sipariþ etti.

Bir süre sonra Sözler ve teksir edilmiþ birkaç risâle ile birlikte Mustafa Sungur’un müdafaasý da gelince çok sevindi. ‘Hâlis bir niyetle merdane yazýlan’ müdafaayý ezberledi ve evlerde, köylerde, kahvelerde yaptýklarý derslerden sonra heyecanla okudu.

Mustafa Sungur’un, Samsun Aðýr Ceza Mahkemesinde muhakeme edileceðini öðrenince amcasýnýn motoru ile Samsun’a gitti. Hakimin ‘Said Nursî senin neyindir?’ sorusuna onun ‘Üstadýmdýr, hocamdýr’ diyerek cesaretle cevap verdiðini görünce hâllerine hayran kaldý. Ýkinci gün onu hapishânede ziyaret etti ve bir Nur Talebesi tavrýyla memleketine döndü.

Ortaokulu bitirdiði, liseye de gitmediði için ailesinin günlük iþlerine yardým etmenin dýþýnda bir meþguliyeti olmadýðýndan bütün zamanýný risâleleri okuyup yazmaya ayýrdý.

Bilhassa Mustafa Sungur’un mahkemedeki masum hâllerine þahit olup yaptýðý müdafaayý dinledikten sonra baþlayan Bediüzzaman’ý görme iþtiyaký, risâleleri okudukça daha da arttý.

Bu sayesinde ufku açýlýp fikir ve düþünce dünyasý geliþince yaþadýðý çevre ruhuna dar gelmeye baþladý. Ýki arkadaþý ile birlikte Deniz Astsubay Okulu imtihanlarýna girmek için Ýstanbul’a gitti. Tansiyonunun biraz yüksek çýkmasý üzerine okula alýnmayýnca bir otelde kâtiplik yapmaya baþladý.

Gazetelerden Said Nursî’nin Gençlik Rehberi Mahkemesi için Ýstanbul’a geldiðini öðrenince onu görmek maksadýyla muhakeme günü erkenden adliye binasýna gidip salona girdi. Kýsa zamanda salon, koridorlar ve binanýn çevresi týklým týklým dolduðundan onun ‘telâþsýz, fütursuz, vakur adýmlarla dimdik yürüyüþünü’ ve mahkeme reisinin hakim olamadýðý kalabalýðý bir bakýþý ise teskin etmesini ancak uzaktan seyredebildi.

Bediüzzaman’ýn Akþehir Palas Oteli’nde kaldýðýný öðrenince ertesi gün ziyaret etmek için oraya gitti. Fakat heyecandan talebelerine meramýný tam olarak anlatamadýðýndan görüþemedi. Onunla karþýlaþma anýný tahayyül ettikçe heyecandan nefesi kesilecek gibi olmasýna raðmen sýk sýk otele gitti ise de her seferinde bir mâni çýktýðýndan görüþmesi mümkün olmadý.

Bu teþebbüsleri sýrasýnda onun hizmetini gören bazý talebeleri ile tanýþtý. Onlarýn talebi üzerine Üstadýn, kendisi ile ilgili haberler çýktýkça okumak istediði gazeteleri temin etmek, bavulunu odasýnda muhafaza etmek gibi bazý cüz’î hizmetlerini görmesine raðmen onunla görüþemedi.

Ziyaret etmek maksadýyla gittiði günlerden birinde, talebesi Muhsin’den onun Cuma namazýný kýlacaðý camiyi öðrenince erkenden camiye girip müsait bir yere oturdu ve aralarda onun namaz kýlýþýný, tesbihât yapýþýný, duâ ediþini hayranlýkla seyretti.

Zîra, namazýn ta’dil-i erkânýna hassasiyetle riâyet ediþi hârikaydý.

***

“Namazýn ta’dil-i erkânýna dair bir kitap yazsa iyi olur.”

Mehmed Emin’in, Said Nursî’den istediði ilk þey bu oldu.

Namazý dosdoðru kýlmaya hayatî bir hassasiyet gösterdiðinden, Muhsin’in, muhtemelen hizmetlerine teþekkür etmek maksadýyla yanýna gelip ‘Üstada sormak istediði, yapýlmasýný arzu ettiði’ bir þeyin olup olmadýðýný sormasýný fýrsat bilerek onun gýyabýnda böyle bir talepte bulundu.

Aslýnda onun uzun zamandýr yapmaya çalýþtýðý þey Üstadýný ziyaret edip elini öperek hizmetine girmek istediðini söylemekti. Fakat çok uðraþtýðý hâlde bir türlü muvaffak olamamýþtý.

Bediüzzaman, o günlerde Akþehir Palas’tan ayrýlýp Fatih’teki Reþadiye Oteli’nde kalmaya baþlayýnca, kendisini ziyaret edemeden onun Ýstanbul’dan ayrýlacaðý endiþesine kapýldý.

Üstadýna, gerektiðinde bazý hizmetlerini görüp ondan bir þeyler isteyecek kadar yakýn olduðu hâlde onu görememeyi, yeterince gayret göstermemesine baðlayarak hemen harekete geçti.

Bu sefer muhakkak ziyaret etme kararlýlýðýyla Reþadiye Oteli’ne gitti. Otelin kâtibinden Üstadýn kaldýðý odayý öðrenip o kata çýktýðý zaman Abdullah Yeðin’le karþýlaþtý.

“Aðabey, ben Üstad Hazretleri ile görüþmek istiyorum” dedi.

“Üstadýmýz þu anda meþgul. Biraz sonra haber veririz, kabul ederse görüþürsün” dedi Abdullah da.

Onunla birlikte, Bediüzzaman’ýn hizmetinde bulunan talebelerinin kaldýðý odaya gittiler. Mehmed Emin, onlarý önceden de tanýdýðý için biraz sohbet etti. Onlara, ziyaret esnasýnda nasýl hareket etmesi gerektiðini sormaya hazýrlanýrken, onu görüp kim olduðunu soran Üstadýn çaðýrmasý üzerine, talebelerinden birinin refakatinde odasýna girdi.

Daha önce, Üstadýnýn huzuruna çýktýðý zaman neler yapacaðýný plânladýðý, yüzünü doya doya seyretmeyi düþündüðü, hizmet etmek istediðini söylemeyi tasarladýðý hâlde o anda heyecandan hepsini unuttu. Sadece ürkek ve çekingen bir tavýrla yaklaþýp titreyerek elini öpebildi.

Onun, sýcacýk elleri ile þakaklarýndan tutup þefkatle alnýndan öptüðü anda ise ruhu ile birlikte bütün duygularýnýn da yýkanýp durulandýðýný hissederek âdeta kendinden geçti.

Bediüzzaman kendisine nereli olduðunu, ne yaptýðýný sordu. Ona hâhiþle cevap vermek istediði hâlde, dili tutulmuþçasýna hiçbir þey söyleyemeyince refakat eden kiþi imdadýna yetiþti.

“Üstadým, bu kardeþimiz Rizelidir, Risâle-i Nur’u okuyor, elinden geldiði kadar hizmet ediyor ve daha çok hizmet etmek istiyor” dedi.

Onun huzurunda iken, nazarýný yerden kaldýrýp nurânî simasýna bir sefer bile bakamadýðýný ancak, memnun ve mesrur bir ruh hâli içinde odadan çýktýktan sonra anlayabildi.

Aslýnda bunu yapmayý çok istemiþti ama yapamadýðý için de herhangi bir piþmanlýk hissetmedi. Zîra hayatýnýn en büyük mazhariyetini, orada bizzat Bediüzzaman’ýn dilinden aldý:

“Seni hem Zübeyir, hem Bayram, hem Ceylân, hem Hüsnü, hem Tahirî, hem Abdülmuhsin gibi kabul ettim. Risâle-i Nur’a hizmet eyle.”

 

Ýslam YAÞAR

06.04.2008-Yeniasya

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...