Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Mekke’yi yaþamadan Medine’ye varamayýz

 

Prof. Dr. Colin Turner yaþadýðýmýz çaðý Ýslâmiyet öncesi cahiliyye dönemine benzeterek “Bugün Müslüman gruplara baktýðýmýzda çoðunluðun Medine üzerine odaklandýðýný görüyoruz. Biz öncelikle Mekke’yi hayâl etmeliyiz” diyor.

 

*Bir konuþmanýzda, “Said Nursî bizi Mekke’ye çaðýrýyor” demiþtiniz. Bu sözün anlamý nedir?

 

Bizi Mekke’ye çaðýrmanýn anlamý özetle þudur: Bugün Müslüman grup ve topluluklarý çoðunluðunun ana fikri þeriatý yeniden ihya etmek, tesis etmektir. Bu hareketlerin temel amacý Ýslâmî bir devlet yapýsýdýr. Bu ise Ýslâmýn pratik ve uygulamaya dönük kurallarýna bir odaklanma ve konsantrasyon anlamýna gelmektedir. Burada hepimizin imanlý olduðu fikrinden yola çýkarak, bu imanýmýzý pratiðe dökmemiz gerektiði fikri yatmaktadýr. Fakat Bediüzzaman’ýn duruma yaklaþýmý burada farklýlaþýyor. Çünkü o tam anlamýyla çaðýn insanýnýn iman ve inanç konusunda saðlam bir yapýda olduðunu düþünmüyor. Bu sebeple, Müslümanlarýn çoðunluðunun inanç ve iman üzerinde yeniden düþünüp, bu konuda çalýþmasý gerektiðine iþaret ediyor. Ýþte Hz. Muhammed’in (asm) nübüvvetinin Mekke periyodunda inanç ve iman üzerine odaklandýðý ve bu uðurda çalýþtýðý görülüyor. Zaten Mekkî âyetlere (yani Mekke’de inen âyetlere) baktýðýmýzda burada Allah’ýn varlýðý, sýfatlarý, tevhid, iman gibi bireysel inancý yapýlandýracak meselelere aðýrlýk verilmektedir. Tek tek bireylerin imanlarýný tesis etmek ve böylece onlarýn imanlý bireyler haline gelmesini saðlayarak, organik bir þekilde imanlý bir toplum oluþturmak düþüncesi vardýr Mekke döneminde. Peygamberimiz Mekke döneminde herhangi bir þeriat oluþturma ve düzenleme yoluna gitmemiþtir. Medine’ye hicret ettiðinde ise, silâhsýz, savunmasýz ve bir mültecî olarak gitti. Oraya bildiðimiz anlamda bir Ýslâmî devlet kurmaya gitmedi. Ýslâmî devletten bahsettiðimiz zaman, aslýnda zihinlerde oluþturulacak bir Ýslâmî devletten bahsetmeliyiz. Bugün Müslüman gruplara baktýðýmýz zaman ise, çoðunluðun Medine üzerine odaklandýðýný görüyoruz. Biz Mekke’yi hayâl etmeliyiz öncelikle.

 

*Neden Medine deðil de Mekke?

 

Bunun nedeni çok açýk, çünkü biz þu anda Mekke öncesi dönemde gibiyiz. Bir nev’î cahiliyye dönemi. Hepimiz... Müslüman dünyasý cahiliyye dönemini yaþýyor.

 

* Nasýl böyle olabilir, biz Müslümanýz?

 

Çünkü biz Ýslâmý terk ettik. Bunu söylerken, bütün topluluðu, bütün ümmeti kast ediyorum. Bütünsel bir tanýmlama bu. Fertler ise farklýdýr. Said Nursî’nin iman hakikatlerine önem vermesinin sýrrý budur. Yine Kur’ân’da “Mü’minler kardeþtir” âyeti de buna iþaret eder. “Müslümanlar kardeþtir” demiyor, “Mü’minler kardeþtir” diyor. Demek ki imana bir vurgu var burada. Bir düþünün, eðer siz imanlý olsanýz, eþiniz imanlý olsa, çocuklarýnýz imanlý olsa, anne-babanýz imanlý olsa, kardeþleriniz imanlý olsa v.s. bu þekilde imanlý bir topluluk, dolayýsýyla Ýslâmî bir topluluk kendiliðinden oluþacaktýr.

 

*Peki þeriat nasýl tesis edilecek?

 

Evinizde düzeni nasýl kuruyorsunuz? Oluþuyor zaten. Eðer siz teslim olursanýz, teslimiyete ulaþýrsanýz, þeriat oluþacaktýr. Hayatýnýz, davranýþlarýnýz Ýslâmî olacaktýr. Hatta þeriat kanunlarýnda olmayan meselelerde bile... Örneðin þeriatte nasýl araba kullanacaðýnýz belli deðildir. Araba sürmek dinsel bir aktivite deðildir, öyle deðil mi? Ama aslýnda olabilir. Çünkü dinimiz bize sabýrlý olmayý, kibar olmayý, merhametli olmayý emretmektedir. Ýþte siz Ýstanbul’da araba kullanýrken, bu kurallara riâyet ederseniz bu ameliniz Ýslâmî bir amel olur. Bunun için þeriat kanunlarýna, Ýslâmî hukuk tesis etmeye gerek yoktur. Bunu hayatýn her alanýna geniþletebilirsiniz. Eðer sizin Ýslâmî bir zihin devletiniz varsa, þeriatý yaþýyorsunuz demektir.

 

*Cihad kavramýný nasýl açýklayacaksýnýz?

 

Cihad kavramýna Bediüzzaman’ýn penceresinden baktýðýmýzda da, nefis ile cihad ön plana çýkýyor. Kýlýçla cihada gelince, þu çaðýmýz onun zamaný deðildir. Savunacak bir halifemiz, halifelik müessesemiz yok. Ýslâm topraklarý saldýrý altýnda deðil. Çünkü Ýslâm topraðý olarak niteleyeceðimiz bir yer yok. Kur’ân, ya da resul saldýrý altýnda deðil, çünkü onlar artýk “mahfuzdur”. Biz kendi nefsimizi kurtarmalýyýz, kendi nefsimizle mücadele etmeliyiz. Ýmanýmýzý kurtarmalý, korumalýyýz. Çünkü herþey nefsimize ve imanýmýza saldýrýyor. Kendi üzerimize konsantre olmalýyýz. Ýslâmî gruplara baktýðýmýzda hep baþkalarýný kontrol altýnda tutmaya çalýþtýklarýný müþahede ediyoruz, gücü kontrol altýna almaya çalýþtýklarýný görüyoruz. Ýslâm adýna güç ve prestij kazanmak için çalýþýyorlar. Halbuki biz “kurtuluþ” için mücadele etmeliyiz. Kendimizi kurtarmak... Çünkü vaktimiz sýnýrlý, ne zaman ömrümüzün sonlanacaðý belli deðil. Baþkalarýna konsantre olmamalýyýz. Baþkalarýný “Müslümanlaþtýrmaya” uðraþma, kendini “mü’minleþtirmeye” uðraþ. Ýþte bu Mekke’dir. Bazý Müslüman gruplar Mekkî âyetlerin neshedildiðini iddia ediyorlar. Bu tez üzerinden gidiyorlar. Ancak bence olaya bu þekilde yaklaþmamalýyýz. Mekke’yi yaþamadan Medine’ye varamazsýnýz.

 

*Dünyada barýþýn saðlanmasýnýn yolu nereden geçiyor?

 

Eðer kendimize dönüp bakacak olursak, huzur ve barýþý sadece teslimiyet ile elde edebiliriz. Teslimiyet ve Ýslâm ve dolayýsýyla barýþ ayný kökenden gelmektedir. Eðer kendinizle barýþýksanýz, hayatýnýzda harmoni ve denge varsa barýþ içindesinizdir demektir. O zaman evinizde barýþý saðlamýþ olursunuz. Eðer komþularýnýzla aranýzda harmoni ve denge varsa sokaðýnýzda barýþý saðlamýþ olursunuz. Ve bu böylece her tarafa yayýlýr. Demek ki olay bizde baþlýyor.

 

*Ancak Filistin, Irak gibi yerlerde barýþ bir türlü saðlanamýyor. Bunun sebebi ne?

 

Oralarda barýþ yok. Her þeyin bir sebebi olduðu gibi, bunun da bir sebep ve hikmeti var elbet. Bazen Allah bir topluluðu imtihan etmek için bir baþka topluluðu kullanýr. Bunun sebebi ilk anda anlaþýlamaz. Hýzýr Aleyhisselâm ile Musa Aleyhisselâm arasýnda geçenleri hatýrlayýn. Hz. Musa (as) Hz. Hýzýr’ýn (as) yaptýklarýna ilk anda anlam verememiþti. Bugün Irak’ta, Filistin’de ya da Lübnan’da olan bitene baktýðýmýzda, biz de Hz. Musa (as) gibi ilk baþta anlamýyoruz. Bu da halbuki bir imtihandýr. Müslümanlarýn imtihanýdýr.

 

* Sizin bir Doðu-Batý tanýmlamanýz var. Batýyý ‘imanýn olmadýðý yerler’ þeklinde tanýmlýyorsunuz. Buna bir açýklýk getirebilir misiniz? Bir de Türkiye’yi de bu açýdan nasýl konumlandýrýrsýnýz?

 

Bu sözlerim çok eski. Çok önceden söylenmiþ sözler. Ancak Türkiye’ye Batý demek imkânsýzdýr. Türkiye tam anlamýyla Doðudur. Çünkü imanlý insanlarýn ülkesidir. Bu konuyu politikaya bulaþmadan açýklamak biraz güç. Ancak ben politik konularda konuþmayý pek tercih etmiyorum. Þunu söyleyebilirim ki, Ýslâmî literatürde þöyle bir konumlandýrma vardýr: Dâr’ûl Harb ve Dâr’ûl Ýslâm... Dâr’ûl Ýslâm en genel tanýmýyla Ýslâmý herhangi bir engelleme ve baský altýnda kalmadan yaþayabildiðiniz yerdir. Ayný zamanda Dâr’ûl Ýslâm diðer dinlerin ve inançlarýn da yaþayabildiði yerdir. Buna en güzel örneklerden biri Medine’dir. Orada Müslümanlar, Hýristiyanlar, Yahudiler ve putperestler bir arada yaþamýþlardýr. Bu anlamda, sözgelimi Suudi Arabistan’ý gerçek anlamda Dâr’ûl Ýslâm olarak konumlandýramýyorum. Çünkü bir Hýristiyan olarak orada dininizi rahat olarak yaþayamazsýnýz. Özgür kiliseleriniz yoktur. Orada özgür bir þekilde çýkýp, ‘ben ateistim’ de diyemezsiniz. Bana göre Suudi Arabistan bu anlamda Dâr’ûl Ýslâm deðildir. Bilâkis Ýngiltere daha çok Dâr’ûl Ýslâm gibi duruyor. Çünkü orada ‘ateistim, Yahudiyim, Hýristiyaným’ ve nihâyetinde ‘Müslümaným’ diyebilirsiniz özgürce. Evet Fransa ve Ýngiltere’de de bazý problemler yaþanýyor. Batýnýn diðer ülkelerinde de zaman zaman yaþanabilir. Gerçek þu ki, artýk þurasý Dâr’ûl Harp, þurasý Dâr’ûl Ýslâm diye bir ayrýma gidemezsiniz. Çünkü bir karýþým sözkonusu. Ýkisi birbirine girmiþ. Bakýn meselâ Türkiye’yi Ýran’la kýyaslayalým. Ýran’da kadýnlar tesettüre girmeye zorlanýyorlar, Türkiye’de ise bu özgür bir seçimdir. Dâr’ûl Ýslâm tanýmýna daha çok yakýþmaktadýr.

 

*Risâle-i Nurlarýn hayatýnýzda önemli bir yeri olduðunu biliyoruz. Bundan çok uzun seneler önce tanýþmýþtýnýz bu kitaplarla. Aradan geçen bunca seneden sonra nasýl bakýyorsunuz Risâle-i Nur eserlerine?

 

Hepimiz biliyoruz ki, Kur’ân-ý Kerim kâinatýn anahtarýdýr. Kitabullah ve kitab-ý kâinat kavramlarýný biliyoruz. Ýþte Kitabullah olan Kur’ân, kitab-ý kâinat’ýn kilitlerini açmaktadýr. Risâle-i Nur eserleri ise Kur’ân-ý Kerim’in, yani Kitabullah’ýn kilitlerini açmaktadýr. Ve Risâle-i Nur ayný zamanda bir aynadýr. Bir çok ayna var aslýnda. Ancak Risâle-i Nur aynalar içinde gerçek “ayna”dýr. (Turner burada Ýngiliz dilinde “mirror” ve “the mirror” arasýndaki farka vurgu yapýyor (U.Y.). Said Nursî ve eserleri hakkýnda söylenecek çok þey var. Onu ben derin bir okyanus olarak tanýmlýyorum. Biz ise, bu okyanusun kýyýsýndayýz hâlâ. Daha derinlere dalmamýz gerekiyor. Türkiye’de, Almanya’da, Ýngiltere’de v.s. genç insanlarla tanýþýyorum. Hepsi Risâle-i Nur üzerine yoðunlaþmýþlar. Ýþte bunlar geleceðin mimarlarýdýr. Biz yaþlandýk sanýrým. Onlar þimdi Said Nursî’nin dilini daha iyi çözmeye baþlýyorlar. Said Nursî’nin iki tür dili var. Biri kâinatýn dili. Bu dil ile biz kâinatý çözümlüyoruz. Diðeri ise, Risâle-i Nurlarýn kendi özgün dilidir, terminolojisidir. Onun dilinde hiçbir terim bir sebebe dayanmadan kullanýlmamýþ. Týpký Kur’ân gibi. Said Nursî, Gazalî, Ýbni Arabî, Mevlânâ gibi bir çok âlimin fikirlerinden istifade etmiþtir þüphesiz. Ancak onlarý bize yansýtmasý kendi özgün metoduyladýr. Ýþte bu sebeple Said Nursî’nin dilini kavramak zorundayýz. Metodolojisini de, terminolojisini de iyice anlamamýz gerekiyor.

 

* Ýngiltere’de Risâle-i Nur üzerine özel çalýþmalar yapacak bir enstitü kuracaðýnýzý öðrendik. Bununla ilgili bilgi verebilir misiniz?

 

Evet, eðitime baþladýk bile… Þimdiden tam beþ adet doktora öðrencimiz var. Bunun dýþýnda da benim Ýngiltere’de on adet Risâle-i Nur üzerine çalýþma yapan Türk doktora öðrencim de var. Bu enstitümüz Avrupa’da Risâle-i Nur üzerine temellendirilmiþ ilk eðitim kurumu olma özelliðini taþýyor. Ýngiltere’nin Durham Üniversitesi’ne baðlý olacak. Belki de dünyada bile ilktir, tam bilemiyorum. Ýnþallah, gelecek sene Ýngiltere’de Risâle-i Nur üzerine bir de uluslararasý konferans düzenleyeceðiz. Colin Turner kimdir? Prof. Dr. Colin Turner 1955 yýlýnda Ýngiltere’nin Birmingham þehrinde dünyaya geldi. 1975 yýlýnda, Müslüman oldu. Yüksek tahsilini Ýngiltere’deki Durham Üniversitesinde tamamlayan ve Ýran’da Safevîler döneminde yaþanan siyasî ve dinî hareketler konusunda doktora çalýþmasý yapan Prof. Turner’in Yeni Asya Vakfý tarafýndan yayýnlanan “Bir Ýman Ýnkýlâbý: Risâle-i Nur” baþlýklý bir kitapçýðý ile Risâle-i Nur üzerine baþka çalýþmalarý da bulunuyor.

 

Umut Yavuz

 

25.12.2007

Yeni Asya

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...