Webmaster Posted September 22, 2007 Share Posted September 22, 2007 Nurlarda Yirmiye Seksen Kuralý Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatýnýn pek çok yerinde matematiði mânâ-yý harfî noktasýndan oldukça geniþ bir biçimde kullanýr. Külliyatýn deðiþik bölümlerinde herkesin anlayabileceði basit aritmetikten, cifir ve ebced hesaplarýna, oradan da ihtimal hesaplarýna kadar pek çok misâl, Kurânî hakikatleri açýklamada kullanýlýr. Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerini okurken onun literatürde Pareto Daðýlýmý, Pareto Kuralý diye bilinen prensipten haberdâr olduðunu, belki de bu prensibi keþfettiðini anlýyorsunuz. Bu prensibe ismini veren Ýtalyan ekonomist Vilfredo Pareto (1848-1923), bir ülke nüfusunun % 20sinin ülke zenginliðinin % 80ine sahip olduðunu tespit etmiþ, daha sonralarý bu kaideyi, Neticelerin % 80inde genel sebeplerin sadece % 20si tesirlidir; þeklinde umumîleþtirmiþtir. Bugün bu kaide seksene yirmi kaidesi adýyla anýlmaktadýr. Bu prensibi açarsak, yüzde yirmilik bir gayret ile neticenin yüzde sekseni gerçekleþtirilebilir. Yüzde seksenlik gayret ise ancak geri kalan yüzde yirmiyi gerçekleþtirmeye harcanýr. Bu durumda yapýlmasý gereken þey, netice üzerinde çok daha fazla tesirli olan az sayýdaki sebebi, çok sayýdaki daha az tesirli ve tâlî sebeplerden ayýrarak, % 20lik himmet ile problemlerin % 80ini çözmektir. Bu prensibin günlük hayatta da geçerli olduðuna birkaç misâl verelim. Müþteri þikâyetlerinin büyük bir çoðunluðu (% 80), birkaç sebeptendir (% 20). Bir þirkette personelle alâkâlý problemlerin % 80i hep ayný birkaç çalýþan (% 20) iledir. Kendimiz için yaptýðýmýz harcamalarýn mühim bir kýsmý (% 80) birkaç kaleme aittir (% 20). Bu pahalý ve ucuz kalemleri ayýrt edebilirsek nelerden tasarruf edebileceðimiz ortaya çýkacaktýr. Telefon görüþmelerimizin büyük bir kýsmýný (% 80) hep ayný birkaç kiþi (% 20) ile yapmýþ olduðumuza dikkat edelim. Giydiðimiz elbiselere dikkat ettiðimizde büyük çoðunluðunun (% 80) hep ayný elbiseler (% 20lik kýsmý) olduðunu fark edebiliriz. Bu prensibi, zamanýmýzý daha iyi kullanmada, önem sýrasýna göre yapacaðýmýz iþlerin önceliðine karar vermede kullanabiliriz. Meselâ bir iþi yaparken harcadýðýmýz süreyi ve o iþin önemini tespit ederiz. Yapýlacak bütün iþlere göre, bunlarýn yüzdesini hesaplarýz. Daha sonra dikkatimizi ve enerjimizi, zamanýmýzýn % 20sini harcayarak bitirebileceðimiz % 80 öneme sahip iþlere yoðunlaþtýrýrýz. Bununla birlikte vaktimizin % 80ini alýp götüren ama % 20 öneme hâiz iþleri yapmayý sona býrakýrýz. Burada dikkat edilmesi gereken husus, keyfiyetin (nitelik) kemmiyetten (nicelik) üstün tutulmasýdýr. Kimileri az bir sürede yapabileceði iþleri, nasýl olsa bir ara yaparým mülâhazasýyla, sona býrakýr. Zamanýmýzýn kemmiyetçe az bir kýsmýný alýp götürse de keyfiyeti çok olduðu için, Pareto Prensibine göre bu gibi iþleri ertelemek akýllýca olmayacaktýr. Bediüzzaman Hazretleri, bu keþfin yapýldýðý tarihlere denk gelen yýllarda yazdýðý eserlerde, bu prensibi, mânâ-yý harfî açýsýndan çok iyi kullanmýþtýr. Meselâ, On Ýkinci Mektupun Ýkinci Sualiniz bahsinde, Peygamberlerin gönderilmesi ile beraber þeytanlarýn vücudundan ekser insanlarýn kâfir olduðu, küfre girdiði ve zarar gördüðü nazara verilerek, peygamberlerin gönderilmesi rahmet deðildir denilebilir mi?, sualine verilen cevapta Pareto Kaidesi ikna edici delil olarak kullanýlmýþtýr. Üstad, bu risalede keyfiyetin kemmiyetten önemli olduðunu vurgular ve insanlýðýn, peygamberlerin gönderilmesi neticesinde, sayýca azýnlýðý oluþtursa da keyfiyeti itibariyle ehemmiyetli olan peygamberler, evliyalar ve asfiyalar mukabilinde, keyfiyetçe ehemmiyetsiz bir çoðunluk olan kâfirleri ve münafýklarý kaybetmesinin zarar olmadýðýný ifade eder. Bunu açýklarken verdiði iki misâlde, % 20 ve % 80 oranlarýný kullanmasý enteresandýr: Meselâ, yüz hurma çekirdeði bulunsa, toprak altýna konup su verilmezse ve muamele-i kimyevîye görmezse ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa, yüz para kýymetinde yüz çekirdek olur. Fakat su verildiði ve mücahede-i hayatiyeye maruz kaldýðý vakit, sû-i mizacýndan sekseni bozulsa, yirmisi meyvedar yirmi hurma aðacý olsa, diyebilir misin ki, Suyu vermek þer oldu, ekserisini bozdu? Elbette diyemezsin. Çünkü o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti. Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan zarar etmez, þer olmaz. Hem meselâ, tavus kuþunun yüz yumurtasý bulunsa, yumurta itibarýyla beþ yüz kuruþ eder. Fakat o yüz yumurta üstünde tavus oturtulsa, sekseni bozulsa, yirmisi yirmi tavus kuþu olsa, denilebilir mi ki, ‘Çok zarar oldu, bu muamele þer oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin oldu, þer oldu?’ Hayýr, öyle deðil, belki hayýrdýr. Çünkü o tavus milleti ve o yumurta taifesi, dört yüz kuruþ fiyatýnda bulunan seksen yumurtayý kaybedip, seksen lira kýymetinde yirmi tavus kuþu kazandý.” Bir baþka örnekte ise, Bediüzzaman neden siyasetten uzak durduðunu açýklarken, On Üçüncü Mektup’taki Üçüncü Suale þu cevabý veriyor: “Hayat-ý beþeriye bir yolculuktur. Þu zamanda, Kur’ân’ýn nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklýða girdi. Mülevves ve ufûnetli bir çamur içinde, kafile-i beþer düþe kalka gidiyor. Bir kýsmý selâmetli bir yolda gider. Bir kýsmý mümkün olduðu kadar çamurdan, bataklýktan kurtulmak için bazý vasýtalarý bulmuþ. Bir kýsm-ý ekseri, o ufûnetli, pis, çamurlu bataklýk içinde, karanlýkta gidiyor. Yüzde yirmisi, sarhoþluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü amber zannederek yüzüne gözüne bulaþtýrýyor; düþerek, kalkarak gider, tâ boðulur. Yüzde sekseni ise, bataklýðý anlar, ufûnetli, pis olduðunu hisseder; fakat mütehayyirdirler (þaþkýndýrlar), selâmetli yolu göremiyorlar. Ýþte bunlara karþý iki çare var: Birisi, topuzla o sarhoþ yirmisini ayýltmaktýr. Ýkincisi, bir nur göstermekle mütehayyirlere selâmet yolunu irâe etmektir. Ben bakýyorum ki, yirmiye karþý seksen adam, elinde topuz tutuyor. Halbuki, o biçare ve mütehayyir olan seksene karþý hakkýyla nur gösterilmiyor. Gösterilse de, bir elinde hem sopa, hem nur olduðu için, emniyetsiz oluyor. Mütehayyir adam, ‘Acaba nurla beni celb edip topuzla dövmek mi istiyor?’ diye telâþ eder. Hem de bazan arýzalarla topuz kýrýldýðý vakit, nur dahi uçar veya söner.” Bu örnekte de Bediüzzaman, siyaset ile insanlarý aydýnlatmayý, topuz ile sarhoþun baþýna vurmaya benzetip, asýl yapýlmasý gerekenin; yolunu þaþýranlara Kur’ân-ý Kerîm’in hakikatlerini anlatmak olduðunu belirtiyor. Bunu açýklarken kullandýðý oranlarýn yine Pareto Prensibi’ne uygun olmasý enteresandýr. Üstad burada problemi, insanlarýn bataklýk içinde karanlýkta yol almasý olarak ele alýr ve az (% 20) bir gayret ile çoðunun (% 80) yolunu aydýnlatmanýn, aþýrý (% 80) bir ‘siyasî’ gayret gösterip küçük bir zümrenin (% 20) ayýltýlmasýndan daha önemli ve öncelikli olduðunu vurgulamaktadýr. Bediüzzaman Hazretleri Yirmi Sekizinci Mektup’un Yedinci Meselesi’nde, kuvvetli hakikatlerin zayýf þahsiyetlerin elinde zayýf görünmesini izah sadedinde; “Nev-i insanýn yüzde sekseni ehl-i tahkik deðildir ki hakikate nüfuz etsin ve hakikati hakikat tanýyýp kabul etsin. Belki; surete hüsn-ü zanna binaen, makbul ve mutemet insanlardan iþittikleri mesaili takliden kabul ederler...” derken yüzde yirmi ehl-i tahkikin kalite olarak yüzde seksene galip geleceðini ifade etmektedir. Üstad Hazretleri’nin çok iyi bir gözlemci olduðunu, anket vs gibi günümüzde çok sýk kullanýlan araþtýrma metodlarýný kullanmadan, bu prensibi ayný tarihlerde sezgi yoluyla keþfettiðini söylemek mümkündür. Bediüzzaman’ýn büyük bir Ýslâm âlimi ve mütefekkiri, zamaný kendine hayran eden bir iman abidesi olmasýnýn yanýsýra, matematikten felsefeye, fizikten astronomiye, kimyadan sosyolojiye kadar birçok sahadaki bilgiyi, Kur’ân-ý Kerîm’deki hakikatleri açýklama sadedinde kullanmasý, aslýnda bizlere modern bilimleri kullanarak kâinat kitabýný hikmet adesesiyle okuma vizyonu da kazandýrmaktadýr. Nurlarda ihtimal hesaplarýyla ikna metodu Üstad Bediüzzaman Hazretleri, insanlýðýn imanýný küfür ateþinden kurtarmak için telif ettiði eserlerinde, matematikî mantýðý ve ihtimâl hesaplarýný etkin þekilde kullanýr. Meselâ, 29. Mektup’taki Þeytanýn Desiseleri risalesinde korku hissinin yaratýlýþ gâyesi dýþýnda kullanýlmasýnýn insana vereceði zararlarý anlatýrken, kayýða binmekten korkan arkadaþýný harikulâde ikna edici bir ihtimal hesabýyla âdeta koþa koþa kayýða binmeye razý ettiði hâdiseyi, þu þekilde anlatýr: “Bir zaman -Allah rahmet etsin- mühim bir zât kayýða binmekten korkuyordu. Onunla beraber bir akþam vakti Ýstanbul’dan Köprüye geldik. Kayýða binmek lâzým geldi. Araba yok. Sultan Eyüb’e gitmeye mecburuz. Israr ettim. Dedi: “Korkuyorum; belki batacaðýz.” Ona dedim: “Bu Haliç’te tahminen kaç kayýk var?” Dedi: “Belki bin var.” Ona dedim: “Senede kaç kayýk batar?” Dedi: “Bir iki tane. Bazý sene de hiç batmaz.” Dedim: “Sene kaç gündür?” Dedi: “Üç yüz altmýþ gündür.” Dedim: “Senin vehmine iliþen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üç yüz altmýþ bin ihtimalden bir tek ihtimaldir. Böyle bir ihtimalden korkan, insan deðil, hayvan da olamaz.” Hem ona dedim: “Acaba kaç sene yaþamayý tahmin ediyorsun?” Dedi: “Ben ihtiyarým. Belki on sene daha yaþama ihtimalim vardýr.” Dedim: “Ecel gizli olduðundan, herbir günde ölmek ihtimali var. Öyleyse, üç bin altý yüz günde her gün vefatýn muhtemel. Ýþte, kayýk gibi üç yüz binden bir ihtimal deðil, belki üç binden bir ihtimalle bugün ölümün muhtemeldir. Titre ve aðla, vasiyet et.” Aklý baþýna geldi, titreyerek kayýða bindirdim. Kayýk içinde ona dedim: “Cenâb-ý Hak havf (korku) damarýný hýfz-ý hayat için vermiþ, hayatý tahrip için deðil. Ve hayatý aðýr ve müþkül ve elîm ve azap yapmak için vermemiþtir. Havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, hattâ beþ altý ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir havf meþru olabilir. Fakat yirmi, otuz, kýrk ihtimalden bir ihtimalle havf etmek evhamdýr, hayatý azâba çevirir.” Yukarýdaki örnekte Üstad Bediüzzaman’ýn arkadaþýný ikna ederken onunla sohbet edip cevaplarý ona buldurmasý, üzerinde düþünülmesi gereken bir metot olsa da biz dikkatlerimizi onun ikna ederken kullandýðý ihtimal hesabýna yoðunlaþtýralým. Bir yýl yaklaþýk olarak üç yüz altmýþ beþ gündür, bunu Üstad da biliyordu þüphesiz, küsüratla uðraþmamak için, üç yüz altmýþ gün olduðunu kabul edelim. Haliç’te bulunan yaklaþýk bin kayýktan senede ortalama bir tanesinin battýðý gözönüne alýnýrsa, o gün kayýða binip ölme ihtimalleri üç yüz altmýþ binde birdir. Kayýða binmezse arkadaþýnýn o gün ölme ihtimali on yýlda bir gün; yani üç bin altýyüzde birdir. Bunlarý rakamlarla ifade etmek gerekirse, arkadaþýnýn o gün vefat etme ihtimali; kayýða binerse 1/3.60000, binmezse 1/3.600’dir. Görüldüðü gibi birazcýk mantýk sahibi olan herkes o gün ölme ihtimalinin, kayýða binmediði takdirde yüz kat daha fazla olduðunu anlayacaktýr. Prof.Dr. Ýlhan HASGÜR Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.