Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Ahlâk Çýplak!

Ömer Baldýk

 

GÖZÜNÜZ AYDIN! Açýk saçýklýðýn ahlâksýzlýk sayýldýðý günler geride kaldý. Artýk açýk saçýklýða ahlâksýzlýk diyenler, ahlâksýz sayýlýyor. Son yýllarda bu deðer(sizlik) o kadar yerleþti ki, karþýsýnda hiçbir güç duramýyor. Modern cahiliye kuvvetleri, âdeta ringde rakibini yere sermiþ boksör gibi, önüne çýkan herkese sahayý dar ediyor.

 

Toplumun “genel ahlâk’ýný savunma durumunda olan idareciler bile, özür dileyici bir dille konuþuyorlar. En son geçen ay Ýstanbul Belediye Baþkaný’nýn bazý firmalarla aralarýnda bilboard reklâmlarý dolayýsýyla gerçekleþen “mayo savaþlarý”nda nasýl yere serildiðini hep beraber gördük.

 

Gerek yaþanan bu son olayda gerekse öncekilerde, açýk saçýklýk konusunda eksik kalan, bu konunun akl-ý selimle bir türlü ele alýnamýyor olmasý. Genellikle muhbir gazetelerin aðýr itham ve kýnamalarýný takiben atýlan geri adýmla konu kapanýyor.

 

Öte yandan, hakikaten çok dallý budaklý bir konuyla karþý karþýya olduðumuzu da kabul edelim. Açýk saçýklýktan (veya ayný madalyonun diðer yüzü olan “tesettür meselesi”nden) bahsettiðiniz anda ahlâktan, kadýndan, kadýn psikolojisinden, cinsellikten, þehvetten, kadýn-erkek iliþkisinden, Doðu-Batý kültür farklarýndan, dinden, toplumsal ahlâktan, genel ahlâk kurallarýndan, hukuktan, tarihten, psikolojiden, farklý dünya görüþlerinden; kýsacasý kadýnýn ne kadar merkezî bir öneme sahip olduðunu ima eden pekçok alandan bahseder hale geliyorsunuz.

 

Bizim ülkemiz gibi halkýn çoðunluðu Müslüman ama onlarý deðiþtirmeye çalýþan bir seçkinci azýnlýðýn olduðu ülkelerde ilave bir sorun, tarihsel geçmiþle ilgili. Tanzimat döneminden sonra Rum kýzlarýnýn Pera Caddesi’nde baþý açýk gezmesiyle start alan ve Cumhuriyet devrimleriyle hýz alan açýlma serüveni, geçen bir yüzyýl içinde çok farklý bir noktaya geldi. Bir yirmi yýl öncesinde dahi kolu açýklýk bir iffetsizlik iþareti iken, bugün kolu açmadan sokaða çýkana rüküþ muamelesi yapanlar var. Ýffetsizliðin sýnýrý neredeyse bikinin sýnýrlarýna kadar indi.

 

Sakal ve tesbihle birlikte Osmanlý kadýnýnýn giydiði çarþaf, Cumhuriyet kurucularý tarafýndan “þeytan iþi” ilân edilmiþti. Cumhuriyet’in aydýnlýk geleceðini ise çaðdaþ giyimli, baþý açýk, ufka bakan kadýn temsil ediyordu. Bu, elbette boþuna deðildi. Toplumsal bir dönüþüm, kadýný dönüþtürmeden olmuyordu. Ýlginçtir, o gün tesettürü negatif simgeleþtirmeye tabi tutanlar, bugün baþörtüsüne “siyasi simge” yakýþtýrmasý yapýyor. Zihniyet ayný. Halbuki baþörtüsü takanlarýn kendisi böyle bir nitelemede bulunmuyor. Hem sonra simge kavramý, nasýl bir anlama sahip ki bu kadar kötülemeyi hak ediyor?

 

Öte taraftan, elbette tesettürün siyasi olmasa da bir “simge” niteliði taþýdýðý kuþku götürmez. 1400 yýldýr Ýslâm’la þereflenmiþ toplumlarýn Müslüman olduðunun simgesidir tesettür. Fakat Müslüman hanýmlar tesettür emrini simge olsun diye deðil, Allah emrettiði için yerine getirirler. Hikmetine gelince, en baþta gelen hikmeti, kadýnýn toplumsal hayata erkeklerle eþit þartlarda katýlmasýný saðlamasýdýr. Bu sayede hem tesettürlü haným kendisiyle kiþiliði üzerinden iliþki kurulduðunu bilir, hem de erkekler açýk saçýklýðýn ayartýcýlýðýndan korunmuþ olurlar.

 

Tesettürün içteki bu iþleviyle beraber, dýþa dönük iþlevi, esas o “simge” niteliði taþýr. Yabancý biri, gittiði yerin bir Ýslâm beldesi olduðunu minarelerinden sonra, kadýnlarýn giyiminden anlar. Bu giyinme, ona birtakým sýnýrlarýn varlýðýný haber verir. Günümüzde ise tesettür, seçkinci azýnlýk kültürü hâkimiyeti nedeniyle içeride bile dýþarlýklý bir muamele görüyor. Yabancýlarýn onu simge olarak algýlamasý son derece normal. Ya içerideki birileri de onu simge olarak algýlýyorsa, bu onlarýn da “yabancý” kategorisine ait olduklarýný ima etmez mi?

 

Bugün tesettürü çaðdýþý, açýklýðý çaðdaþlýk olarak lanse edip tartýþmaya katýlan az ama sesi çok çýkan grup ve onlara sýrf sýnýfsal çýkarlarý gereði destek veren bürokratik elit, zihinlerinde derin bir siyasi tarih bilinciyle hareket ediyorlar. Son derece politize olmuþ durumdalar. Dolayýsýyla bir mayo reklâmýný tartýþýrken (zahirde göründüðü gibi) sadece açýklýk ve ahlâk arasýndaki iliþkiyi veya bir genel ahlâk konusunu tartýþmýyoruz. Bir siyasi tarih okumasýnýn kendilerini koyduðu safta, o safta olmanýn bilinciyle konuþanlarla muhatap oluyoruz. Tavýrlarýnda görülen hýrçýnlýðýn sebebi de bu siyasi bilinç.

 

Hýrçýnlýðýn diðer bir sebebi ise, alabildiðine “psikolojik” bir düzlemde geliþiyor. Kendilerini çaðdaþ hayat tarzýna uyduran bayanlardan bir kýsmý, dinî skala içinde kendilerine ayrýcalýklý bir konum takdir edilmediðinin farkýnda olduklarý için tesettürden rahatsýz oluyorlar. Tesettürün görünürlüðü, bu farkýndalýðý hatýrlattýðý ve (belki de) “suçluluk hissi”ne neden olduðundan, bu kesim nezdinde tesettür bir “öfke nesnesi”ne dönüþüyor. Tesettürün temsil ettiði deðerler sistemi, bu kiþileri âdeta çýldýrtýyor.

 

Fakat bu onlarýn problemi. Bulunduklarý yerin meþruiyetini saðlamak görevi kendilerine düþer. Þu ise hepimizi ilgilendiriyor: Acaba örtünme meselesi, öyle gösterilmeye çalýþýldýðý gibi, sadece siyasi bir sorun mudur? Yoksa ondan önce kadýnla, kadýnýn yaratýlýþ özellikleriyle ve ahlâkla ilgili bir sorun mudur? Eðer ikincisiyse—ki öyle olduðuna kuþku yok—o zaman konuyu önce bu düzeylerde konuþmamýz gerekmiyor mu?

 

Örneðin, kadýnlar dekolte bir kýyafetle sokakta yürürken karþýdan gelen her erkeðin kendilerine ilgiyle bakmasýndan fýtraten hoþlanýr mý? Kýsa etek giymeyi kendisi tercih ettiði halde iki de bir uzatma refleksi gösteren bayanlar, yabancý erkek bakýþlardan çekindiklerini ihsas etmiyorlar mý? Kadýnlarýn hepsi manken vücutlu olmadýðý, çoðunluk yaþlý ya da yeterince güzel olmadýðýna (olanlar da bir gün yaþlanacaðýna) göre, bunlar vücutlarýný teþhir etmeyi mi yoksa gizlemeyi mi uygun bulurlar? Bu noktada vücutlarýn gizlenmesi gibi makul ve kolay yol mu seçilmeli; yoksa âdeta yaratýlýþa meydan okurcasýna estetik cerrahinin ve Cosmopolitan dergisinin rüyalarýný süslediði gibi tüm kadýnlarý manken ölçülerine getirmek yolu mu seçilmeli? Hem sonra, yaratýlýþ olarak kadýnlar erkeklerden daha güçlü mü, yoksa zayýf mýdýr? Psikolojik olarak kadýnlarýn özellikle yabancý erkeklerden çok çekinmeleri ama baðlandýklarý erkeklere güvenli bir liman gibi sýðýnmalarý, onlarýn fýtraten zayýflýðýna iþaret etmiyor mu? Eðer ediyorsa, kadýný erkekleþtirmeye çalýþmak yerine, bu fýtrî zayýflýðýn kabulü ve ona göre hareket edilmesi gerekmez mi?

 

Sorular hiç kuþkusuz uzatýlabilir. Ama kadýn fýtratý ve psikolojisini ilgilendiren bu sorular, cevap verilmeyi fazlasýyla hak ediyor. Gelgelelim, modern cahiliye savunucularý, bu sorularýn yanýndan bile geçmiyorlar. Onlarýn zihinsel kodlarýnda bunlarýn bir karþýlýðý yok gibi. Çünkü yaratýlýþ ve fýtrat özelliklerine dayalý bir ahlâk oluþturma diye bir dertleri yok. Laf aramýzda kalsýn, ama galiba ahlâk diye de bir dertleri yok.

 

Onlarýn ahlâkî bakýþ açýsýný, Sigmund Freud’den bu yana, “Ýnsan, potansiyellerini özgürce gerçekleþtirmelidir” sloganý belirliyor. Ahlâký katýksýz özgürlüðe eþitleyen bu bakýþ açýsý, doðuþtan herhangi bir sýnýr konulmayan þehvet, akýl ve gadap gibi temel kuvvetlerin sonuna kadar götürülmesine izin veriyor, hatta buna teþvik ediyor.

 

Oysa Aristotle’dan bu yana pekçok büyük sima (bunlara Gazalî ve Said Nursi de dahildir), insanýn doðuþtan getirdiði ve sýnýr konulmamýþ kuvvetleri ile ahlâk arasýnda çok yakýn bir iliþki olduðunu öne sürmüþlerdir. Akýl, þehvet ve gadap kuvvetlerinin ifrat ve tefrit dereceleri olduðu gibi bir de orta derecesi vardýr. Ýþte, adil ve ahlâkî olan, bu orta derecedir.

 

Örneðin, þehvet insanda bir kuvvettir. Þehvetin tefrit derecesi, hiçbir þeye ilgi duymamaktýr. Sadece cinsel iliþkiye deðil, yemeye, içmeye de… Ýfrat derecesi ise, tam tersine, hemen her þeye ilgi duymak ve tecavüzkârane istemektir. Bu kiþinin “þehvet midesi” o kadar büyüktür ki, ne yese doymaz. Vasat yani orta derecesine gelince, kendi ruhî ve fýtrî ihtiyaçlarýný tatmin edecek miktarda ve helal olana ilgi duymak, ama baþkasýna duymamaktýr.

 

Freud’un “potansiyelleri özgürce gerçekleþtirme” ideali, iþte Aristotle’den beri geçerliliðini koruyan bu þablona göre, hiçbir sýnýr gözetmeden insanlara ifrat derecesini hedef gösteriyor. Ve sýnýrlar aþýldýðýnda, akýl doðruyu yanlýþtan ayýran bir iþlev yükleneceðine; yanlýþý doðru, doðruyu yanlýþ göstermeye yarayan bir “cerbeze âleti”ne dönüþüyor. Daha kötüsü, sýnýrlar bu kadar aþýldýðýnda hiçbir þeyden korkmaz hale gelen insanýn tanýyabileceði bir “ahlâkî otorite” de kalmýyor. Bugün hayretle izlediðimiz bazýlarýnýn, çýplaklýðý hayasýzca savunabiliyor olmalarýnýn anlaþýlabilir tek açýklamasý bu.

 

Halbuki, sýnýrsýz özgürlük ile ahlâk arasýnda yakýndan uzaktan hiçbir iliþki yoktur. Özgürlük belli bazý ahlâkî hükümler ve dürüstlük, iyilikseverlik gibi güzel ahlâkla desteklenmedikçe, hiçbir öneme ve deðere sahip deðildir. Zira özgürlük eðer insaný bulunduðu yerden daha yükseðe çýkarýyorsa deðerlidir; yoksa hayvan gibi gününü gün eden bir varlýk yapýyorsa, o özgürlük zaten kalmaz. Sahneyi toplumu esir etmeye çalýþan güçler almakta gecikmezler. O bakýmdan modern cahiliye savunucularý, özgürlüðe bir sýnýr çekilmesi gerektiðini ve ahlâkýn insanýn yapmak istediði bazý þeylerden geri durmasý, yapmak istemediði þeyleri ise bir ölçüde kendini zorlayarak yapmasýyla vücut bulacaðýný hiçbir zaman unutmasýnlar lütfen.

 

Yok eðer, “Biz zaten sadece hayatýn herbir çeþit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattýrmak istiyoruz; ahlâkla iþimiz yok” diyorlarsa, bilsinler ki onu da yapamazlar. Çünkü geçmiþ geçmiþte kaldý. Dostlardan ayrýlýðýn hüzün verici sayfasýna dönüþtü. Gelecekse daha gelmedi. Gelse bile, hiçbir ahlâkî otoriteye baðlý olmayan bu itaatsizlikleri ve itikatsýzlýklarýyla kendilerine onun da bir yararý olmaz.

 

Unutmadan, “Çýplaklýk ile ahlâk arasýnda ne alâka var?” diyenlere, kendileri açýsýndan olmadýðý belli, ama inançlý insanlar açýsýndan ne alâkasý olduðunu izah edelim.

 

Ýnançlý bir insan, eþini sadece bu dünya için deðil, ebedî âlemde de refikasý olduðu için sever. Bu düþünceyle eþine sadece gençlik güzelliðine sahip olduðu zamanlarda deðil, yaþlandýðýnda da saygý ve hürmet gösterir. Bunun karþýlýðýnda talep ettiði tek þey, eþinin güzelliðini baþkalarýna deðil, sadece kendisine has kýlmasýdýr. Aile yuvasýnda muhabbet ve huzur, iþte bu adilane ve her iki tarafýn fýtratýna uygun iliþki biçiminin kurulmasýyla mümkün olur ve zaman içinde olgunlaþýr.

 

Giyim kuþamda veya reklâm gibi ticarî faaliyetlerde açýk saçýklýðýn ve çýplaklýðýn yaygýnlaþmasý ise, sözünü ettiðimiz aile saadetine ve eþler arasýndaki muhabbete yönelmiþ en büyük tehdittir. Ve baþka sebepler bir yana, sýrf bu yüzden dahi, kamusal alanda çýplaklýða “genel ahlâk” gözetilerek bir sýnýr çekilmelidir.

 

“Kafalarý sadece cinselliðe çalýþýyor” iddiasýna gelince: Hayýr, onlarýn kafalarý cinselliðe çalýþmýyor. Sadece siz göze sokarcasýna teþhir edince, akýllarýna geliyor. Ve onlar bundan rahatsýz olduklarýný söylüyorlar. Bu, bir ahlâk belirtisi.

 

Peki ya, sizin piþkince çýplaklýðý savunmanýza ve kendi ahlâksýzlýðýnýzý karþý tarafa yüklemeye çalýþmanýza ne demeli?

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...