Jump to content
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Recommended Posts

Bediüzzaman'ýn talebelerinden Mehmet Emin Birinci

 

 

 

80 yýla yaklaþan ömrünü iman ve Kur'an hizmetinde geçiren Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Mehmet Emin Birinci, bugün (3 Nisan 2007 Salý) tedavi gördüðü Ýstanbul Üsküdar'daki Hospital Türk'te vefat etti.

 

74 yaþýnda Hakk'ýn rahmetine kavuþan Birinci'nin naaþý, Fatih Camii'nde yarýn (4 Nisan Çarþamba) ikindi namazýný müteakip kýlýnacak cenaze namazýndan sonra Eyüp Sultan Kabristaný'nda defnedilecek.

1933'te Rize-Pazar Hisarlý köyünde dünyaya gelen Mehmed Emin Birinci, Bediüzzaman'ý ilk defa 1953'te Ýstanbul'da ziyaret etti. Öðretmenliði býrakarak Risale-i Nur'un neþir hizmetinde bulundu. Nur Risalelerini matbaada ilk bastýranlardan olan Birinci, Bediüzzaman'ý pek çok defa ziyaret etti. Ömrünün sonuna kadar gerek yurt içinde gerek yurt dýþýnda Nur Risalelerinin yayýlmasý ve okunmasý için gayret gösterdi. Namazý vaktinde kýlmasýyla tanýnan Birinci, ziyaretine gelenleri de bu konuda teþvik ederdi.

Birinci, Bediüzzaman ile nasýl tanýþtý?

"Ýstanbul'a geliþim"

"Sene 1952... Ýki arkadaþ, yatýlý bir okula girmek için Ýstanbul'a geldik. Nihayet Deniz Astsubay Okuluna girmek için lüzumlu evraklarýmýzý tamamladýk, muayenelerimiz bitti. Neticede bana dediler ki:

"Senin tansiyonun biraz yüksek, bunun için sen okula giremeyeceksin' ve ben okula giremedim. 'Tevekkeltü Alâllah' deyip neticeyi beklemeye baþladým. Bir müddet yakýn akrabalarýmýn yanýnda kaldýktan sonra bir otelde kâtiplik yapmaya baþladým.

"O günlerde Hür Adam Gazetesinde bir haber gördüm.

"Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin yarýn mahkemesi var' diyordu. Dizlerimde mecâl kalmamýþtý. Heyecandan titredim. Birkaç yýldan beri nurlu kitaplarýný okuduðum büyük ve eþsiz Üstadý görmek nasip olacaktý. Muhakeme olacak yeri öðrendim ve erken saatlerde mahkeme koridorunda beklemeye baþladým. Kýsa zaman içinde koridor tamamen doldu. Mahkeme saati yaklaþýnca o kadar izdiham oldu ki, aþaðýdaki caddeden tramvaylar geçemez oldular, otobüsler yollarýný deðiþtirdiler. (O zamanki Adliye, þimdiki Büyük Postahanenin üst katý idi). Halk, Adliyenin karþýsýndaki evleri ve hanlarý doldurmuþ muazzam kalabalýða temaþa ediyordu. Mahkeme saati yaklaþtý ve aziz Üstad, hasretini her an bütün duygularýmla hissetiðim büyük insan, tarihî þahsiyeti ve kýyafetiyle koridorun baþýnda göründü. Telaþsýz ve fütursuz, vakur adýmlarla dim dik yürüyerek binlerce kendisini karþýlayanlarý iki eliyle selâmlayarak mahkeme kapýsýna kadar geldi. Yanýnda üniversitede okuyan sadýk talebeleri vardý. Mahkeme kapýsý açýlýnca kendimi içerde buldum. Yüç kiþilik yere binlerce kiþi girmek istiyordu. Mahkeme reisi bu izdiham karþýsýnda mahkemenin cereyan edemeyeceðini, salonun boþaltýlmasýný rica etti. Fakat hiç kimse istifini bozmadý. Birkaç dakika sükûttan sonra Üstadýn dönüp taleberine bir bakmasý kâfi geldi ve kalabalýk bir anda dýþarýya çýktý. Fakat yine biz mahkemeyi içerde ayakta dinledik.

Akþehir Palas'ta

"Üstadýn Akþehir Palas'ta kaldýðýný öðrenince ertesi günü hemen otele gittim. Görüþmek istedim. Mahcubiyetimden ve heyecanýmdan ýsrar edemiyordum. Yanýnda kalan ve hizmet eden Üniversiteli Nur Talebelerine gýbta ediyordum. Ne olurdu ben de onlarýn yanýnda bulunaydým, diye coþar bir arzu ile istiyordum. Kaç kere Akþehir Palas Oteline gittimse de orada görüþmek nasip olmadý.

"Yine bir defasýnda görüþmek için gittiðimde o zaman hizmetinde bulunan Üniversiteli Muhsin Alev dedi ki: Üstad yarýn karþýmýzdaki küçük camide Cuma namazýna gidecek, sen de gel oraya, görürsün.' Gittim. Üstad arka tarafta müezzin mahfelinde namaza durdu. Ayaklarýndaki çoraplarý çýkarmýþtý. Çok dikkatli bakýyordum. Her selâmdan sonra diþlerini misvaklýyordu. Namaz bitti. 'Sübhânallah, Elhamdülillah, Allahüekber...' Sonra herkes dua etmeye baþladý. Ben baktým Üstada. Tesbihatý bitirmediðinden bir eliyle tesbih çekiyor, diðer elini kaldýrmýþ, umumî duaya amin diyordu. Namazdan sonra görüþmek yine nasip olmadý. Bu arada Abdülmuhsin Alev'in kaldýðý Süleymaniye'deki evine gitmeye baþladým. Yavaþ yavaþ orada Risaleleri daha fazla okuyabiliyordum. Hem de oraya gelenlerle beraber okuyorduk.

"Bir gün Abdülmuhsin, benim bulunduðum otele gelerek 'Filan gazetede bir haber var. Onu Üstad görmek istiyor, tanýdýðýn bir bayi varsa, para vermeden emaneten o gazeteyi al, sonra iade edersin? dedi. Ben de gittim, aldým, sonra bayiye geri verdim.

"Yine bir baþka gün Abdülmuhsin yanýma gelerek 'Üstada sormak istediðin, yazýlmasýný arzu ettiðin bir sualin var mý? Üstad soruyor. Sualin varsa söyleyelim' dedi. Hiç unutmam. Demiþtim ki: 'Namazýn ta'dil-i erkânýna dair bir kitap yazsa iyi olur.' Gülümsüyordu. Gitti. Ve ondan birkaç gün sonra bir bavulla bana gelerek, 'Bunlar senin yanýnda biraz kalsýn. Üstad Hazretleri Akþehir Palas'tan çýkýyor. Fatih'teki Reþadiye Oteline gidecek. Bunlarý bir müddet sonra alacaðýz' dedi. Üstadýn eþyalarý imiþ. Bir müddet sonra aldýlar. Ve Üstad Akþehir Palastan Reþadiye Oteline gitti.

"Üstadý ilk ziyaretim"

"Artýk sabrým tükenmiþti. Ne yapýp yapýp Üstadý görecektim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Fatih'e gittim. Reþadiye Otelini buldum. 'Falan odada kalýyor' dediler. Çýktým. Beni Abdullah Yeðin Aðabey karþýladý. Ve Üstadýn hizmetinde bulunanlarýn kaldýklarý odaya götürdü. Üstad kendi odasýndan bir ara abdest almak için çýkýnca tekrar odasýna giderken beni gördü. 'Bu kimdir?' diye sormuþ olacak ki, biraz sonra beni çaðýrdýlar, gittim. Titreyerek, çekinerek, ürkerek Üstadýn odasýna gittim. Elini öpmek için yaklaþýrken bana iþaret ederek 'otur' dedi, oturdum. O esnada Hz.Üstad, Türk Milliyetçiler Derneði tarafýndan Süleymaniye Camiinde okutulmakta olan Mevlid-i Þerifi küçük el radyosundan dinliyorlardý. "Mevlid yayýný bitince kalktým ve büyük Üstadýn elini öptüm. Hz. Üstad da alnýmdan öperek nereli olduðumu ve ne yaptýðýmý sorunca dilim tutulmuþtu. Orada beni tanýyanlar cevap verdiler. Risale-i Nuru okuduðumu, elimden geldiði kadar hizmet ettiðimi söylediler. Hz. Üstad bana dönerek:

"Seni, hem Zübeyir, hem Bayram, hem Ceylân, hem Hüsnü, hem Tahirî, hem de Abdülmuhsin gibi kabul ettim. Risale-i Nur'a hizmet eyle' dedi.

"Kendime geldiðim zaman, o mübarek zatýn sýcacýk eli hâlâ þakaklarýmdaydý. Ruhumla birlikte bir anda bütün duygularýmýn yýkandýðýný hissetim. Ýkindi namazýný oradaki arkadaþlarla kýldýktan sonra otelden ayrýldým.Bütün vücudumda bir hafiflik, bir rahatlýk hissediyordum. Büyük Üstadýn elini öpüp, onun mübarek duasýna nail olmanýn huzuru ve saadeti gönlümde bambaþka ufuklar açmýþtý. Hele bana iltifat ederek bizzat kendine hizmet eden has talebeleri arasýna dahil etmesinin sevinci içimi daha bir baþka yakmakta idi. Tarifi imkânsýz bir saadete kavuþtuðumu hissediyordum.

"Kendimi Nurlara vermeliyim"

"Artýk bundan sonra ben de kendimi Nurlara vermeliydim. Bu hayatýmý Nur'un inkiþâf ve tealisi uðruna vekfetmeli, feda etmeliydim. Nasip, kýsmet bu. Cenab-ý Hakkýn takdiri bu. Nereden, ne için Ýstanbul'a geldim? Nasýl, ne biçim hâdise ile karþýlaþtým. Elbette 'kader söylese ihtiyar-i cüz'î susar, iktidar-ý beþer konuþmaz.' Bizim de ihtiyar-ý cüz'îmiz sustu. Ve iktidarýmýz elimizde olmayan bir istikamete itildi. Ve Nur'un, Nur cemaatinin, halis-muhlis mü'minler topluluðunun müþfik kucaklarýna düþtüm. Merhamet daðýtan sinelerine rabt oldum. Memleketin ücra bir köþesinde gerçekten ihtiyarýmýz harici karýnca kararýnca birkaç seneden beri yapmakta olduðumuz, daha doðrusu istihdan edildiðimiz kudsî hizmetin, cihanþümûl îman davasýnýn nurlu menbaýný bulmuþ, Allah'ýn inayetiyle kafile-i Nur'a dahil olmuþtum. Sevincim hudutsuzdu. Ehemmiyetsiz bir sebepten dolayý demek ki hýfz-ý Ýlâhî bizim gibi bir âcizi büyük Üstadýn hizmetinde istihdam edecek bir kemter olarak kabul buyurmuþ ki, böyle bir saadete nail oluvermiþtim.

"Halis niyetin kabule karin bir dua olduðunu Risale-i Nur'da okumuþtum. Daha ilk Risale-i Nur'u Üniversite Nur Talebelerini duyup onlarýn hizmetlerinden bahsedilirken kalbimden geçirmiþtim ki, ne olurdu ben de aralarýnda olsaydým. Nasýl onlar Üstada ve Risale-i Nur'a hizmet ediyorlarsa ben de onlara hizmet edeydim. Cenab-ý Hak bu niyetimin kabûlünü Hz. Üstadý bilfiil ziyaret etmek suretiyle gösterdi. Hadsiz hududsuz hamdü senâlar...

Fatih'te Cuma namazý

"Üstad Hazretlerini ziyaretimden kaç gün geçtiðini bilemiyorum. Bir gün dediler ki: 'Yarýnki Cuma namazýný Üstad Fatih Camiinde kýlacak.' Namaz vakti camiye gittim. Daha evvel tanýdýðým birkaç arkadaþ da orada idiler. Osman Köroðlu ismindeki bir arkadaþ hemen orda bulduðu seyyar bir fotoðrafçýya tembihleyerek Üstad Hazretleri camiden çýkarken fotoðrafýný çekmesini söylemiþti. Hz. Üstad ezan okunurken camiye geldi. Namazý müezzin mahfelinde kýldýktan sonar, Nur Talebeleriyle birlikte dýþarý çýktýk. Üstad bizim beþ metre kadar önümüzde gidiyordu. Tam Fatih türbesine girilen kapýnýn önüne gelince durdu. Kabristana yarým dönük vaziyette ellerini açýp Fatiha veya dua okumaya baþladýða zaman fotoðrafçý hemen birkaç resim çekti. Hz. Üstad ses çýkarmadý. Hep beraber Reþadiye Oteline kadar yürüdük. Onlar yukarý çýktýlar. Biz de yerlerimize gittik.

"Ýkinci defa Üstadýmýzý görmüþ olmak bana dünyalar verilse deðiþmeyeceðim bir sevinç verdi. Artýk sýk sýk Süleymaniye'deki 50 numaralý eve gidiyor ve oradaki Nur Taleberinden hizmetin usûl ve metodlarýný öðreniyordum. Baktým olacak gibi deðil. Otelde çalýþýrken biriktirdiðim bir miktar param vardý. 'Tevekkeltü Allah, bu bitinceye kadar Allah Kerim'dir' dedim ve otelden ayrýlarak ben de onlarýn yanýnda kalmaya baþladým. Her hallerini dikkatle takip ediyordum.

Sabah dersleri

"Sabah namazýný evde kýlýp çýkýyor, sabah derslerine Aksaray ve Saraçhanebaþý'ndaki parka münavebeli gidiyorduk. (Aksaray ve Saraçhanebaþý'nýn þekli o zaman baþkaydý.) Sabahýn erken saati olduðu için etraf sessizdi. Oralarda bir-iki saat Risale-i Nur'dan okur ve tefekkür ederdik. Ara-sýra bazý kimseler de derslerimize iþtirak ederlerdi.

"Yine bir gün Aksaray parkýnda Risale-i Nur'dan haþre dair bir bahis okunmaktaydý. Bir genç karþý kanepeye oturmuþ bizi dinliyordu. Her meseleyi olduðu gibi, haþir meselesini de iki kere dinliyordu. Her meseleyi olduðu gibi, haþir meselesini de iki kere iki dört eder derecesinde isbat eden Risale-i Nur'un muknî ve müdellel izahlarýna o genç hayran kalmýþ, bilhassa 'Ýncir aðacý kendisi çamur yer, yavrusu hükmündeki meyvelerine süt içirir' mealindeki cümle çok hoþuna gitmiþ. Bundan sonra derslerimize devamlý gelmeye baþladý. Artýk yavaþ yavaþ arkadaþlara ýsýndým. Beraber hizmete devam ettik. Bir gün Abdülmuhsin 'Arkadaþlar! Üstad bir yerde diyor ki: 'Ben dünya yükümü bir elimle kaldýrabilirim' (elindeki büyükçe bir bohçayý göstererek), 'Ýþte Üstadýn dünyadaki malý mülkü, hepsi bu kadar' dedi.

"Memlekete döndüm"

"Hz. Üstad, Ýstanbul'dan Emirdað'a gitti. ben de altý ay kadar Ýstanbul'a hizmette bulunduktan sonra askerlik yoklamasý için memlekete gittim. Yanýmda merhum Eþref Edip'in bastýðý küçük Tarihçe-i Hayat'tan bir miktar götürmüþtüm.

"Bizim Kadir Amca Risale-i Nur'un hakikatlarýný herkese anlatmak istiyor, kendisinin eline daha evvel geçmediði için hayýflanýyordu. Müftülere, hocalara, kahvlere gider, daima Üstad Bediüzzaman'dan, onun büyük hizmetlerinden bahseder ve anlatýrdý. Bu hal bazý münafýklarýn ve din düþmanlarýnýn hoþuna gitmez, çeþitli bahaneler ararlardý. 'Ata et, arslana ot atýlmayacaðýný' yani her mevzuun herkese anlatýlmasýnýn mahzurlu olacaðýný tam kestiremeyen Kadir Amca, halis bir niyetle ve insanlarý irþad etmek kasdiyle gece gündüz demeden anlatýyordu. Onun bu vaziyeti gizli din düþmanlarýnýn þikâyetine mucib oldu. Defalarca þikâyet edildi. Savcýlýk harekete geçmeyince, bu kere, 'Gizli bomba imal ediyor' yalan ihbarlarýyla savcýlýk arama kararý çýkartarak Kadir Amcanýn atölyesini ve evini arattýrýyor. Neticede Risale-i Nur'dan birkaç parça ile dinî kitaplardan baþka birþey bulunamýyordu. Ayný arama kararýnda benim ve Halil Santepe isimli -Bize ilk Risale-i Nur'u getirenlerden- zatýn evinin aranacaðýný haber aldýk. Ben aramaya gelenleri iskele dediðimiz yerde bekledim. Birkaç saat sonra geldiler, beni sordular.

"Arama kararý aldýklarýný, binaenaleyh evimizi arayacaklarýný söylediler. Eve doðru yürümeye baþladýk. Bulunduðumuz yerden evimize yirmi dakikalýk mesafe vardý. Aramaya gelenlerden biri ilçe jandarma komutaný, diðeri Sami isimli bir polis memuruydu. Yaðmur hafiften yaðýyor ve biz hýzlý adýmlarla bizim eve doðru gidiyoruz. Yanýmýzda onlardan baþka bizim akrabalarýmýzdan bir çocuk var. Ona mahallî lisanla, arka taraftaki yoldan çabuk bizim eve gitmesini, masada bulunan silâhý almasýný, Risalelere dokunmamasýný söyledim. O da öyle yapmýþ. Yolda giderken jandarma kumandanýna gayet rahatlýkla niçin aramaya geldiklerini, suçumuzun ne olduðunu sordum, cevap vermedi. Polis memuru hayret ediyordu. Nasýl olur da konuþabilirdim? Bu cesareti nereden almýþtým? Çünkü daha devr-i sabýkýn zulüm ve iþkence hýrslarý birtakým memurlarda henüz sona ermemiþ ve bizim demokrasi içindeki hür düþüncelerimizi bir jandarma kumandanýna söyleyebilmemizi cüret saymýþtý.

"Eve gittik. Odalarý aradýlar. Bulduklarý birkaç Risale ile mektuplarý aldýktan sonra Halil Efendinin evini aradýlar. Oradada birkaç Risale bulup gittiler. Ertesi günü savcýlýða gitmemizi tembih ettiler.

"Savcýlýk durumu Rize Aðýr Ceza Mahkemesine intikal ettirmiþ. Ve Kadir Ustayý tevkif etmiþlerdi. Bu hal bazý din düþmanlarýnýn hoþuna gitmekle beraber, ehl-i îmaný incitmiþ ve mahzun eylemiþti. Aðýr Ceza Mahkemesi ilk duruþmada Kadir Ustayý tevkif etmiþ, ikinci duruþmada ise beraat ve müsadere edilen eserlerin sahiplerine iade edilmesi kararýný vermiþti. Bu mahkeme münâsebetiyle Risale-i Nur'lar halk arasýnda daha fazla duyulmaya baþladý. Hattâ Kadir Usta, iade edilen Risale torbasýný sýrtýna alarak, bir bisiklete binip, kazada dükkân dükkân dolaþarak, 'Arkadaþlar! Ýþte devletin temel nizamlarýný yýkmak için kullandýðým âletler bu torbanýn içindedir. Herkesin mâlûmu olsun' diyerek menfi zihniyet sahiplerini protesto etmiþti.

Üstad beni Ýstanbul'a istiyor

"1953 senesi içinde Üstad Bediüzzaman tekrar Ýstanbul'a gelmiþ bulunuyordu. Bir gün bir telgraf aldým. Telgrafta 'Üstad seni Ýstanbul'a istiyor, acele gel' deniyordu. Bu telgraftan birkaç gün önce Millî Eðitim Müdürlüðünce ortaokul mezunlarýna öðretmenlik için ihtiyaç olduðu ilân edilmiþ, ben de müracaat etmiþtim. Talebelere îman hakikatlarýný anlatmak hissi galebe çaldýðý için Aziz Üstadýn davetine icabet etmeme hamakatýný gösterdim. Hata ettim. Fakat kýsa bir zaman sonra tokadýný da yedim.

"Gerçi kýsa sayýlacak zamanda çocuklara çok þey öðrettim, örnek hareketler gösterdim. Hem dünyevî, hem uhrevî meseleleri birleþtirerek akýl, kalb ve vicdanýn nurlanmasýný temine çalýþtým. Fakat bütün bunlar Hz. Üstadýn hizmeti yanýnda bir zerre bile olamayacaðýný sonradan öðrendim. Ama iþ iþten çoktan geçmiþti.

 

Necmeddin Þahiner'in 'SON ÞAHÝTLER' kitabýndan alýnmýþtýr.

 

03 Nisan 2007, Salý

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Create New...