Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Mustafa Türkmenoðlu Aðabey Ýçin Dua Vakti

 

 

Ömrünü Risale-i Nur hizmetine adayan muhterem aðabeyimiz Mustafa Cahit TÜRKMENOÐLU , 3 gün önce mukim olduðu Konya da beyin kanamasý geçirmiþ ve halen Konya Selçuk Üniversitesi Týp Fakültesi yoðun bakým ünitesinde tedavi görmektedir.

Mustafa TÜRKMENOÐLU aðabeyin son durumu ile ilgili görüþtüðümüz kardeþi Dr. Macit TÜRKMENOÐLU , Mustafa aðabeyin beyin kanamasý sonrasýnda þuurunun açýk olduðunu fakat konuþamadýðýný ,vücudunun bir tarafýnda da tam olarak hareket ettiremediðini ifade etmiþ, ve tüm nur talabelerinden, Mustafa aðabeye dua etmelerini istemiþtir.

www.risale-inur.org ailesi olarak Mustafa aðabeyimize geçmiþ olsun der, Cenab-ý Allah'tan Þifa niyaz ederiz.

 

Mustafa Cahit Türkmenoðlu kimdir ?

 

MUSTAFA CAHÝD TÜRKMENOÐLU

 

 

1930 Aralýk ayýnda doðdu. Kur'ân hakikatlarý olan Nur Risalelerine hizmet ettiði için çok çileler çeken bir hakikat kahramanýdýr.

 

(1957-1977) yýllarý arasýnda Risale-i Nurlarý okuduðu ve neþrinde bulunduðu için; Erzurum, Ankara ve Salihli hapishanelerinde, 'Medrese-i Yusufiye' mânâsýnda çileler çekmiþti.

 

Avukat Bekir Berk'in ilk Nur davasý olan Ankara Mahkemesinin zabýtlarýnda þunlarý okumaktayýz:

 

"Mustafa Cahid Türkmenoðlu. Babasý Mehmed Ali, annesi Saadet, (Aralýk 1930) doðumlu. Ýstanbul-Kartal-Pendik 156'da kayýtlý. Ankara Turgut Reis Mahallesi Çamlýca sokak 27/3'e mukim. Hukuk mezunu, stajer hâkim."

 

Nur kervanýnýn bu bahtiyar simasý Mustafa Cahid Türkmenoðlu'nu 1975-76'larda dinleyerek, sadece bir-iki sayfacýk tesbit ettim. Mustafa Türkmenoðlu Aðabeyimiz, Nur hizmetinin yolunda, belki de, Üstad Bediüzzaman'ý on defa ziyaret edip görüþerek, ellerin öpüp dualarýný almýþtýr. Yazdýðý Nur Risalelerine Bediüzzaman kendi el yazýlariyle Türkmenoðlu'na dualar yazmýþtý. Ama din düþmanlarýnýn Nur Talebelerini çeþitli yalanlarla, çeþitli iftiralarla zindanlara atmak için, tutup tutup, yakalayýp götürdüklerinde Üstadýn davasýnýn yazýlý defterleri muhafaza etmek mümkün olmamýþtýr.

 

Üstad Bediüzzaman'la ilk defa Gülhane Parký-Beyazýt arasýnda týramvayda henüz hukuk talebesi olduðu gencecik günlerde görüþen Türkmenoðlu bu ziyaretten beþ yýl sonra 1957 senesinin son aylarýnda Isparta'da Üstad Bediüzzaman'a gittiði zaman yarým saat kadar görüþebilmiþti.

 

Türkmenoðlu, Üstad Bediüzzaman'ý bir baþka ziyaretindeki bir hatýrasýný ise þöyle anlatýyordu:

 

"Birgün Yirmi Üçüncü Söz'deki temsilde bulunan tünel meselesini okurken Üstad:

 

"Kardeþim, bu hayal deðil, hakikattýr' diye buyurdu. Ben de tam o esnada içimden ayný meseleyi düþünüyordum. Benim düþündüðüm meseleye ben sormadan cevap vermiþti."

 

Üstad Bediüzzaman'ý son ziyaretlerinde, vefatýndan bir kaç ay evvel, o zamanlar Ankara Týp Fakültesinde okuyan kardeþi Macid Türkmenoðlu'nun namaz kýlmadýðýný üzülerek düþünüyor. Bu kalbî düþünce ve üzüntüye karþý Bediüzzaman: 'Kardeþim merak etme! O namazýný kýlacak!' diyerek bu manevî suale, maddî cevap veriyor. O senenin yani 1960'ýn Ramazan'ýnda Dr. Macid Türkmenoðlu namazlarýný hiç geçirmeden kýlmaya baþlýyordu.

 

Bu on beþ-yirmi satýrlýk giriþ yazýsýndan sonra Mustafa Cahid Türkmenoðlu Aðabeyimin bizzat kendisi kaleme alarak, göndermek lütfunda bulunduðu yaþadýðý hatýralarý geliniz birlikte okuyalým:

 

 

 

"Gel, bu zatýn elini öpelim"

 

"Müteaddit defa ýsrar ile Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nur ile ilgili olarak hatýralarýmý yazmamý rica eden kýymetli kardeþlerimin hatýralarý için aþaðýdaki satýrlarý yazmak mecburiyeti bende hâsýl oldu.

 

"Hatýralarý yazarken nefsime deðil bir pay çýkarmak, belki nefsim hiç istemediði halde nasýl bu hizmette senelerce istihdam edildiðini belirtmek içindir.

 

"1952 senesi Hukuk Fakültesi birinci sýnýfýndaydým. Konyalý Saffet isminde bir arkadaþýmla (Bu arkadaþý o tarihten otuz beþ sene sonra 1988'lerde Konya'da Mustafa Demirci'nin dükkanýnda bana 'Sana Üstadý tanýtan arkadaþýný göstereceðim' diyerek Saffet'i dükkâna getirip görmek mümkün oldu) þimdiki Gülhane parkýnda biraz ders çalýþmýþ ve fakülteye dönmek üzere tramvaya binmiþtik.

 

"Hukuk Fakültesine yaklaþýrken yanýmdaki arkadaþým bana; 'Vatmanýn yanýnda ayakta duran zatý tanýyor musun?' diye sordu.

 

"Ben de, 'Hiç böyle birini görmedim ve tanýmýyorum' dedim.

 

"Arkadaþ bana, 'Gel bu zatýn elini öpelim, bu zat büyük bir evliyadýr' dedi. O sýrada tramvay Beyazýt meydanýna gidiyordu.

 

"Arkadaþým Saffet yerinden kalktý, arkasýndan ben kalktým. Tramvayda vatmanýn yanýnda ayakta duran zatýn elini öptük. O zat bize, 'Siz nerede okuyorsunuz?' dedi.

 

"Üniversitenin büyük kapýsýný göstererek; 'Burada okuyoruz' dedik.

 

"Sonradan Bediüzzaman Said Nursi olduðunu öðrendiðim zat bize, 'Ben Fatih'te kalýyorum, gelin görüþelim' dedi. Biz de 'Peki' diyerek tramvaydan indik.

 

 

 

"Bir kandil günü ziyareti"

 

"Birkaç gün sonra mübarek bir kandil günü Saffet'le beraber oruçlu olduðumuz halde bizi davet eden zatýn ziyaretine gittik, biraz araþtýrdýktan sonra oteli bulduk. Bediüzzaman üst katta kalýyordu. Biz otele girdik, merdiven baþýnda bir masa ve masanýn etrafýnda, sandalye üzerinde birkaç kiþi oturuyordu. Ben arkadaþýmla merdivenden çýkacaðýmýz sýrada merdiven baþýnda sandalyede oturanlar bize, nereye ve kime gideceðimizi sordular. Biz de, 'Burada kalan bir zat bize görüþelim diye davet etti. Onu görmeye geldik' dedik.

 

"Onlar bize, 'Hüviyetinizi verin, öyle çýkýn' dediler.

 

"Biz hüviyetimizi vermeyi reddettik. 'Öyleyse yukarý çýkamazsýnýz' dediler. O sýrada askeri lisede okuduðu giysisinden belli bir delikanlý birden yukarýya çýkmaya baþladý. Ben merdiven baþýndakilere, 'Bakýn o genç hüviyetini vermeden çýktý, biz de çýkacaðýz' dedim. Israrlý talebimiz karþýsýnda 'Haydi siz de çýkýn' dediler. Ýkimiz o sýrada bir kaç kiþinin girip-çýktýðý bir odaya girdik. Odada bulunan iki genç bize sarýlýp 'Hoþgeldiniz' dediler. Odada bulunan gençlerle biraz sohbetten sonra geliþ sebebimizi söyleyerek bizleri evliya olarak bildiðimiz zatla görüþmelerini istedik. Orada bulunan gençler, o gecenin kandil olmasý münasebeti ile kimseye kabul edemeyeceklerini söylediler. Biz oradakilere 'Bizi kendisi çaðýrdý, onun için geldik, Siz kendilerine sorun, þayet kabul etmeyecek olursa gideriz' dedik. Onlar Bediüzzaman Hazretlerine sordular.Yorgun olduðundan kabul edemeyeceðini söylemiþ. Bize söylediler. Biz de otelden ayrýlýp okulumuza döndük.

 

 

 

"Ankara'da Atýf'la tanýþmam"

 

"1952 Ekim ayýnda ben Ýstanbul Hukuk Fakültesinden kaydýmý alýp Ankara Hukuk Fakültesine naklimi yaptýrdým ve fakültenin arkasýnda bulunan Hukuk Yurduna yerleþtim.

 

"Yurda yerleþtikten kýsa bir müddet sonra namaza baþladým. Yurttaki mescitte namaz kýlmaya gittiðimde rahmetli Atýf Ural ile tanýþtým. Fakültede de sýnýf arkadaþým olan Atýf ile sýk sýk görüþmeye baþladým. Atýf'ýn fakülte karþýsýnda bulunan kaldýðý yere gittiðimde onu, ekseri Kur'ân yazýsý çalýþýrken görürdüm. Yurttaki mescide gittiðimde Atýf ile bir-iki arkadaþtan Kur'ân tefsiri olan Risale-i Nur eserlerini iþittim. Kýsa bir müddet sonra Risale-i Nur'un mahiyetini öðrenmek için yeni yazý Gençlik Rehberi'ni istedim ve aldým. Biraz okudum ve hiçbirþey anlamadým. Gençlik Rehberi'ni iade ettim. Birkaç ay sonra ayný kitabý tekrar istedim ve okumaya baþladým. Bir þeyler anlamaya baþladým. O sýrada Atýf Ural, Cebeci'nin yukarý taraflarýnda bir odalý kerpiç yapýlý müstakil bir eve taþýndý. Ben hergün onun yanýna gitmeye baþladým. Risale-i Nur'larý çok güzel okuyordu, artýk Riseleleri anlamaya baþlamýþtým.

 

 

 

"Ankara'da ilk basýlan kitaplar"

 

"1955 yýlýnýn ortalarýnda Atýf'la beraber Mamak'ta ev kiraladýk, ve beraber kalmaya baþladýk. Ayný zamanda evi dersane olarak kullanýyorduk. Haftada bir gün ders yapýyorduk. O sýralarda Atýf'ýn aðabeyi bize bir teksir makinesi aldý. Bazý lahikalarý teksir ettik. Bu arada ilk defa dosya büyüklüðündeki kaðýtlara teksirle Haþir Risaleleri'ni bastýk, akabinde teksir makinasý ile Telviat-ý Tis'a ve bazý mektuplarý bastýk.

 

"Teksir makinesi ile baský zor oluyordu. Bir gün Atýf'la bazý küçük risaleleri matbaada basmaya karar verdik. O sýrada Mamak'tan çýkýp Ulucan'larda tek odalý bir ev kiraladýk. Orada mabaada Ýhlas Risalesi'ni bastýk. Bastýðýmýz Ýhlas Risalesi'nden bir kýsmýný Isparta'ya gönderdik. Bir müddet sonra Hüsrev Aðabey'den bir mektup aldýk. Mektubun içinde bastýðýmýz kitaptaki yanlýþlýklarý gösteren yanlýþ-doðru cetveli ile bir de küçük kaðýt vardý.

 

"Kâðýtta, kitaptaki yanlýþlarýn düzeltmeden kimseye verilmemesi yazýyordu. Bunun üzerine Hüsreve Aðabeyin gönderdiði yanlýþ-doðru cetvelini çoðaltýp kitap gönderdiðimiz yerlere yanlýþ-doðru cetveli gönderdik ve içine bir pusula ilave edip 'Kitaptaki yanlýþlarý düzeltmeden kimseye vermeyiniz' diye yazdýk.

 

"Ýhlâs'ý bastýktan sonra akabinde Uhuvvet, Ýktisat, Ramazan Risaleleri'ni birleþtirip matbaada bastýk. Bu risalede yalnýz iki harf hatasý çýktý. Ýhlâs Risalesi'nin fiyatý 40 kuruþ; Uhuvvet, iktisat ve Ramazan Risaleleri'nin fiyatý 100 kuruþtu. Bu kitaplarý bastýktan kýsa bir süre sonra Isparta'dan bir mektup geldi. Büyük Sözler kitabýnýn Diyanetçe basýlmasý için teþebbüse geçmemiz, þayet onlar tarafýndan basýlmazsa, bizim tarafýmýzdan basýlmasý isteniyordu. Diyanet maalesef Sözler'i basmadý. Bunun üzerine Üstadýn emri ile bizim basmamýz istendi.

 

"Akabinde üç-dört adet bizzat Üstadýn tashihinden geçmiþ büyük Sözler gönderildi. Elimizde bu büyüklükte bir eseri basacak para yoktu, ama Üstad Hazretleri Sözler'i basmamýzý emretmiþti. O sýralarda yanýmýza Hava Binbaþýlýðýndan ayrýlmýþ Hayri isminde birisi geldi. Bu zat daktilo yazmayý iyi biliyordu. Eski yazýyý bilen birisi okuyor, o da daktiloda yazýyordu. Sözler'in yazýmý bittikten sonra iþ tashihe geldi. Eski yazýda satýrbaþý, nokta, virgül, ünlem ve soru iþareti yoktu. Ben bu iþaretleri doðru olarak yerlerine koymak için imlâ kýlavuzu aldým, onu iyice okudum. Tashihin bir kýsmýný Atýf, bir kýsmýný da ben kendim okuyordum. Ayrýca birbirimizin tashihlerini de kontrol ettik.

 

"Ýþ matbaada basmaya geldi. Elde para yok denecek kadar azdý. Bunun üzerine bazý yerlere mektup yazarak para istedik. Fakat umduðumuz kimselerden yardým gelmediði gibi 'Çoluk-çocuða para verilmez' diye de bir takým laflar iþittik. Hiç ummadýðýmýz kimseler bize bir miktar para gönderdi. Bilhassa bu hususta iki kiþiyi rahmetle anmayý bir borç bilirim: Biri Vanlý Hamid Kuralkan, diðeri Ýnebolulu Nafiz Çelebi. Bu arada evlerinden üç-beþ lirasýný bize verdiler. Elimize 12-13 forma basacak kadar para geçmiþti.

 

"O sýralarda Isparta'dan devamlý haber gönderiliyor, Sözler'in bir an evvel basýlmasý isteniyordu. Bunun üzerine Sözler mecmuasýný 24. Söze kadar Ayyýldýz, 24. Sözden kitabýn sonuna kadar da Ankara'nýn en iyi matbaasý olan Doðuþ matbaasýna basmak üzere tashih ettiðimiz yeni yazý Sözler'i verdik. Sözler'i basým için matbaaya verdiðimizde Isparta'dan Üstadýn emri ile Tahiri Aðabey ile Ceylan kardeþ; Ýstanbul'dan Mehmed Emin Birinci, Ankara'ya bize yardým için geldiler. Sözler mecmuasýnýn basýmý devam ederken Said Özdemir kardeþ de Risale-i Nur hizmetine fiilen girdi ve Ankara'da basýlan bütün Risalelerde emeði geçti. Sözler'in basýmý 5-6 ay gibi bir zamanda tamamlandý ve tahminin fevkinde ve hemen hemen o kalýnlýktaki bir kitapta bulunmasý normal olan matbaa hatalarýnýn en asgarisi ile tab'ý tamamlandý. Þunu hemen belirteyim ki, basým için lâzým olan kaðýt ve matbaa parasý nasýl bulundu, nasýl verildi? Hâlâ hayret içindeyim.

 

"Sözler mecmuasý basýldýktan sonra Tahiri Aðabey ile Ceylan kardeþ Isparta'ya döndüler.

 

 

 

"Üstadý ziyaretim"

 

"Sözler mecmuasýnýn basýmý bittikten sonra Üstadý Isparta'da ziyaret ettim, kabul ettiler. Bir saate yakýn benimle konuþtu. Odada Zübeyir Aðabey de vardý. Ben gayet rahat bir þekilde baðdaþ kurarak Üstad'ýn karþýsýna oturdum. Üstad, benim bu oturma tarzýma hiç bakmayarak gayet ehemmiyetli bir ders verdi. (Sonraki senelerde Zübeyir Aðabey ile Ankara'da beraber ayný evde kaldýðýmýzda onun da belirttiði gibi "Üstad sana tam dersini verdi' derdi.)

 

"Üstad Hazretleri o dersinde bana, 'Kardeþim, bu zamanda azami ihlâs, azami fedakârlýk ve azami sadakat ve azami dikkat lâzýmdýr' dedi ve fedakârlýkla ilgili konuþtu.

 

"Zübeyir Aðabey ile Ankara'da 27 isimli dershanede 1,5-2 yýl beraber kaldýðýmýzda ara sýra bana "Üstad herkese fedakârlýk dersi vermez, dikkat et' derdi.

 

"Üstadý Isparta'da ilk ziyaretimde odanýn kapýsýndan içeri girip elini öpeceðim sýrada bana 'Ben seni tanýyorum' dedi. Bana göre Üstad Hazretleri beni Ýstanbul'da tramvayda ilk gördüðü zamaný hatýrladý.

 

"Sözler Mecmuasýnýn akabinde yine Üstadýn emri ile Lem'alar ve Mektûbat mecmuasýný bastýk. Ben, Lem'alar ve Mektûbat basýlýrken 3-4 defa, Tarihçe basýlýrken ve bittikten sonra 2-3 defa cem'an 7-8 defa Üstadýn ziyaretine gittim Büyük Risale-i Nurlar basýlýrken bu arada bir yandan da Küçük Risaleleri basýyorduk. Küçük Sözler, Zühretü'n-Nur, Uhuvvet, Ramazan ve Hanýmlar Rehberi gibi.

 

 

 

"Ne hürriyeti?"

 

"Büyük risalelerden biri basýlýrken bir ara Ankara'da bazý arkadaþlar vazife sebebi ile, bazý arkadaþlar da yaz tatili sebebi ile memlekete gitmiþlerdi. Ben matbaada yalnýz kalmýþtým. Gerçi ara sýra talebelerden yardýma gelenler olurdu, ama pek durmuyorlardý. Ben de bir ara basým iþini býrakýp Ankara'dan ayrýlmak istediðim halde sanki gaybi bir kuvvet beni istediðim yere göndermiyordu. Doðuþ Matbaasýnda bize tahsis edilen odada çalýþýrken bazen kendi kendime baðýrarak 'Ben istediðim yere gidemiyorum, ben hürriyetime sahip deðil miyim?' diyordum.

 

"Bir müddet sonra matbaa iþlerinde yardým etmek üzere

 

birkaç arkadaþ geldi. Ben de onlarýn geliþlerinden istifade ederek Üstadý ziyârete gittim. Isparta'da Üstadýn bulunduðu eve geldim. Kapýyý çaldým. Arkadaþlara açtý. Benim geldiðimi Üstada söylediler, 'Gelsin' demiþ. O sýrada Üstad Hazretleri odada yalnýzdý, ben oda kapýsýndan içeri girip elini öpmek için yanýna giderken Üstad birden yüksek sesle, 'Ne hürriyeti?' diye baðýrdý, þaþýrmýþtým. O anda matbaada odada baðýrdýðým sözler aklýma geldi. Mahcup bir halde elini öperek önüne oturdum. Üstad bana önemli bir ders verdi ve 'Kardeþim, öyle kimseler gelmiþler ki, Kur'ân'ýn bir tek hakikatý için kendilerin feda etmiþler. Bize ne oluyor ki þimdi Kur'ân'ýn tamamýna taaruz var. Biz kendimizi niye feda etmeyelim?' dedi. Kur'ân'a ve imana hizmet etmenin bu zamanda çok ehemmiyetli olduðunu söyleyerek çok güzel bir ders verdi.

 

"Ben Üstadýn odasýndan çýkýp arkadaþlarýn odasýna girdim. Karným acýkmýþtý. Arkadaþlar az bir þey yemek ile, iki dilim ekmek ve bir parçada üzüm getirdiler. Ben bunlarý görünce içimden, 'Bunlarla nasýl doyarým?' diye düþündüm. Fakat yemeðe baþlayýnca doydum ve zorla bitirdim. Oradan Ankara'ya döndüm.

 

 

 

"Ankara davasýnýn baþlangýcý"

 

"Mektûbat mecmuasý tamamlanýnca cilt için Mehmed Emin Birinci ile Ýstanbul'a götürecektik. O sýrada Nazilli'de Risale-i Nur Talebelerinin ders okurken bulunduklarý yer basýlýyor, arkadaþlar karakola götürülüyor. Ertesi gün gazeteler büyük manþetler atarak 'Nazilli'de Nur ayini yapanlar yakalandý' diye yazdýlar. Bu yazýlarýn akabinde Isparta'dan bir mektup geldi, mektupta Nurculuðun tarikat olmadýðýný, zamanýn imaný kurtarmak zamaný olduðu ve Üstadýn mücadelesinden bahsediyordu. Mektubun içinde ayrýca bir pusula vardý. Pusulada bu mektubun çoðaltýlýp münasip yerlere vermemiz ve bir kýsýmýný da Isparta'ya göndermemiz isteniyordu. O sýrada biz devamlý matbaada bulunduðumuzdan gönderilen mektubu matbaada hemen çoðalttýk, bir kýsmýný Cemaleddin Aðabey ile Isparta'ya gönderdik. Bastýðýmýz mektup bir büyük dosya kaðýdý kadar yer tuttu. Mektubun altýnda bulunan isimleri de yazdýðýmýzda üç isim yukarýda, iki isim aþaðýda idi. Bir ismin altý boþ kalmýþtý, ben de simetrik olsun diye iki ismin yanýna rahmetli Rüþtü Aðabeyin (Rüþtü Çakýn) ismini yazdým. Cemaleddin Aðabey bastýðýmýz mektubun bir miktarýný Isparta'ya götürdü. Önce doðrudan Rüþtü Aðabeyin yanýna gitmiþ, mektubun altýndaki ismini ona göstermiþ. Rüþtü Aðabey mektubun altýnda kendi ismini görünce hoþuna gitmiþ ve gülmüþ.

 

"Ben ve Mehmed Emin Birinci Mektûbat'ýn basýmýný bitirdiðimiz gün, bir kamyona yükleyip Ýstanbul'a götürdük. Ankara'daki neþriyat sebebi ile dört senedir Pendik'e annemlere gitmek nasip olmamýþtý. Ýstanbul'a kitaplarý Kirazlý Mescit Sokaðýndaki dershaneye býrakýp hemen o gün Pendik'e gittim. Bir gece evimde yatmýþtým ki, sabah erkenden kapý çalýndý. Kapýyý açtýðýmda M. Emin Birinci ile 2-3 genç yanýnda vardý. M. Emin bana 'Giyin gideceðiz' dedi. Ne olduðunu anlamadým. Giyinip evden çýktým. Meðer M. Emin'in yanýndaki gençler sivil polis imiþ. Bizi Ýstanbul'daki siyasi þubeye götürdüler. Ertesi günü mahkemeye çýkardýlar ve tutuklandýk. Meðer Isparta'dan gönderilen ve M. Emin ile beraber bastýðýmýz mektubu Atýf Ural'ýn kardeþi Ahmet Ural mektup okunsun ve Risale-i Nurun mahiyeti anlaþýlsýn diye bazý dairelerin kapýlarýndan içeriye atmýþ. Bunu ihbar etmiþler ve Cemaleddin Aðabey ve Ahmet'i yakalamýþlar. Mektuplarýn altýndaki isimlerden dolayý da Isparta'daki arkadaþlarý yakalayýp Ankara'ya getirmiþler. Ankara'daki sulh mahkemesi hepimizin hakkýnda tutuklama kararý vermiþ. Ýstanbul'daki mahkeme de Ankara'nýn verdiði tutuklama kararýný vicahiye çevirdi. M. Emin ile beni bir gün Birinci Þubede tuttular. Ertesi günü akþam treni ile sivil polisler nezaretinde Ankara'ya getirdiler.

 

"Ankara'daki 1. Þubeye bizi teslim ettiler. 1. Þubedeki polisler ve bizi doðru hapishaneye götürdüler. Ýlk defa hapse girdiðim için þaþýrmýþtým. Hapishaneye girerken gardiyanlar bizi sýký bir aramadan geçirdiler. Sonra da koðuþlara gönderdiler. Koðuþlara geldiðimizde Isparta'dan getirilen arkadaþlar ile Cemaleddin Aðabey ve Ahmet'i gördük. Hepimiz birbirimize sarýldýk. Ýçimizdeki üzüntü ve sýkýntý diye birþey kalmamýþtý. Aramýzda en yaþlý rahmetli Rüþtü Aðabey idi. O da biraz üzüntülü duruyordu. Yanýna yaklaþýp, 'Aðabey üzülme, bu da geçer' dedim. Bana "Türkmenoðlu geçer, geçer, ama delip geçer' dedi. O zaman yaptýðým hatayý anlamýþtým, ama iþ iþten geçmiþti. Hepimiz aðýr cezaya verildik. 45 gün sonra ilk duruþmaya çýktýk. Mahkeme reisi hepimizi tek tek sorguya çekti. Sýra Rüþtü Aðabeyin sorgusuna gelmiþti. Rüþtü Aðabey ayaða kalkýp 'Sayýn Hâkimler, mektubun zirinde (altýnda) bir Rüþtü ismi var. Mektuptan hiç haberim yok' dedi. Ben kalktým Reise, Rüþtü ismini mektubun altýna ben yazdým. Rüþtü ismi mektubun altýnda yoktu. Sorgumuz bittikten sonra heyet müzakereye çekildi ve ilk celsede Cemaleddin Aðabey, Ahmet, M. Emin ve Rüþtü Aðabey tahliye ettiler. M. Emin'in tahliyesi beni þaþýrttý. Çünkü mektubu beraber basmýþtýk. Meðer M. Emin kardeþin memleketinde iþi varmýþ, gitmesi lazýmmýþ. Hapishaneden çýkar çýkmaz memleketine gitti.

 

"Bu davanýn en önemli hadiselerinden biri de, aðabeyimiz Bekir Berk'in ilk defa Risale-i Nur davasýna girmesi ve Allah'ýn inayeti ile bu hakikatlarý (Risale-i Nur hakikatlarýný) benimseyip fisebilillâh Nur'un avukatlýðýný uzun müddet can siperane yapmasýdýr.

 

"Mahkeme davayý 22 gün sonraya atmýþtý. 2. Celsede hepimiz tahliye olduk.

 

 

 

"Bu resim benim deðil"

 

"Tahliye olur olmaz Tarihçe-i Hayat'ýn basýlmasý istendi. Bu arada ben Üstadý ziyaret ettim. Fakülteyi de bitirmiþtim. Ýçimde makam ve mevki sahibi olma arzusu belirmiþti. Üstad ziyaretim sýrasýnda bana, 'Kardeþim sana mebusluk, valilik, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý verilse bunlarý mý kabul edersin? Hem de serbest hareket edeceksin, yalnýz cüz'i þeylerde onlara ittiba edeceksin. Kabul etmediðin taktirde hem seni hem de kardeþlerini hapse atacaklar. Bunu mu kabul edersin' dedi.

 

"Ben hiç ses çýkarmadým. Üstad, 'Ben ikincisini tercih ederim' dedi.

 

"Tarihçe-i Hayat basýlýrken (Bütün baþladýðýmýz kitaplarda olduðu gibi, tüm formalarý Üstada gönderiyorduk.) ben bastýðýmýz Tarihçe'nin 1-2 formasýný alýp Üstada gittim. Üstad getirdiðim formalarý verdim.

 

"Üstad Hazretleri Sofya ateþmiliterliði tarafýndan verilen pasaporttaki resmine baktý, (Resim pala býyýklý Üstada benzemeyen birisinindi) resmi göstererek 'Bu ben deðilim' dedi. Yanlýþ fotoðraf bastýðýmýzý anlamýþtým. Ankara'ya döner dönmez yanlýþ resmi havi formadaki iki yapraðý yýrtýp Üstadýn resmi olan kalpaklý fotoðrafý havi yapraklara bastýk.

 

"Tarihçe-i Hayat'ta basýlan resimi bilmeyerek Said Özdemir kardeþ bana vermiþti. Ben de iki resim de Üstada ait diye o yanlýþ resmi koymuþum. Basýlan Tarihçe'nin adedi 5000 idi. Her forma basýlýnca bütün formalarý matbaadan alýrdýk. Sebebi de formalar kitap haline gelince emniyet kitaplarý elimizden almasýn diye. Bastýðýmýz Tarihçe'nin 20-30 formasýndaki resimleri her nasýlsa deðiþtirememiþiz. 20-30 Tarihçe Üstada ait olmayan resimleri havi olarak piyasa çýkmýþ.

 

"Tarihçe-i Hayat'ýn basýmý Üstad Hazretlerini çok memnun etmiþti. 'Bu eserin yirmi Risale kadar ehemmiyeti var' derdi. Tarihçe'de Üstadýn boy resimlerini havi fotoðraflar da vardý. Üstad bu konuda bize hiçbir þey söylemedi. Yalnýz onun hakký olan kitaplardaki resimlere kurþun kalemle boyunlarýnda bir çizgi çekmiþ. Bunu ben sonradan Üstadýn hizmetkârlarýndan öðrendim.

 

"Birgün Üstad Hazretlerini Emirdað'daki ziyaretimde (o zamanki ziyaretimde bir gün Üstad Hazretlerinin misafiri olarak evinde kalmýþtým) mevzuun nasýl açýldýðýný hatýrlamýyorum. 'Kardeþim, istesem Menderes'i buraya getiririm, ama ihlâsýma zarar gelir!' demiþti.

 

"Yine bir seferinde Üstadý Emirdað'da ziyâret etmiþtim. Üstad bana kitaplarýn basým ve cildi için 2500 lira para verdi. 'Bu parayý hizmete ebeveynin verdi' dedi. O gün Üstadý Emirdað'da ziyaret ettikten sonra Ankara'ya dönmek için O gün Eskiþehir'e geldim. Eskiþehir'de yedek subaylýðýný Ankara'da yaparken sýk sýk yanýmýza gelen Erhan Arbatlý'ya uðradým. Erhan bana, 'Bu gece burada kal, yarýn gidersin' dedi. Ben de o gece Eskiþehir'de kaldým. Sabah namazýndan sonra Üstad'ýn Eskiþehir'e geldiðini öðrendik. Erhan'la beraber Eskiþehir'deki odun pazarýnda bulunan Abdülvahit Aðabeyin evine giden Üstadý ziyarete gittik. Kapýyý çaldýk, açtýlar. Üstada talebelerinden biri, 'Türkmenoðlu ziyârete geldi' dedi. Üstad tanýmadýðýný beyan etti. Þaþýrmýþtým. Oda kapýsý açýktý, yavaþça içeri girdim. Üstadýn elini öpmek için

 

yanýna yaklaþtým ve elini öpmek için eðildiðimde, enseme bir tokat indi. Üzülmüþtüm, olduðum yerde yere çöktüm. Üstad üzüldüðümü hissetti. Hatamý anladým. Ankara'ya bir gün gitmemekle hizmeti aksatmýþ, dolayýsý ile Risalelerin çýkmasýnýn gecikmesine sebep olmuþtum. Üstad Hazretleri Risalelerin bir an önce çýkmasýný herþeyden ehemmiyetli görüyordu.

 

"Ankara'daki matbaa iþi ekseriyetle üzerimde idi. M. Emin Birinci hapisten sonra Ankara'ya dönmemiþti. Rahmetli Atýf Ural da bazý sebeplerden dolayý hizmetini iyice azaltmýþtý.

 

"Benim de Ankara'ya bir gün geç dönmem hizmetin aksamasýna neden olabilirdi. Ondan dolayý Üstadýn tokadýna maruz kalmýþtým. Üstad çok üzüldüðümü görünce benim gönlümü aldý.

 

"Benim dört Mustafam var' diye bana taltifli sözler söyledi.

 

"Üzüntüm zail olmuþtu. Konuþma biter bitmez, 'Hemen Ankara'ya dön' dedi.

 

 

 

"Büyük risalelerin hepsi Üstad hayatta iken basýldý"

 

"Ben Üstadýn yanýndan çýktýktan sonra Ankara'ya döndüm. Ankara'da küçük bir matbaada Kastamonu Lahikasýný bastýk. Doðuþ Matbaasýnda Ýþârâtü'l-Ýcaz'ý basmaya baþladýk. Said Özdemir, vaizliðe geçtiði için tüm para iþleri ile beraber matbaa iþlerinde de bize yardým etmeye baþladý. Ýþârâtü'l-Ýcaz'ýn basýmý bitince sene de 1959 olmuþtu...

 

"Okul biteli iki sene geçmiþti, askere gitmem icap ediyordu. Gerçi askerlik için beni arayan soran olmamýþtý. Bütün büyük kitaplar yeni yazý ile basýlmýþtý. Risale-i Nur eserlerinin arka arkaya basýmý ve piyasaya çýkýþý, Üstadý çok memnun etmiþti. Kendisini ziyarete gelenlere 'Risale-i Nur'un bayramýný yaþýyoruz' diye memnuniyetini izhar ediyordu. Eserleri yeni yazý ile basýldýktan sonra üniversite talebeleri arasýnda eserleri okuyanlarýn adedi gün geçtikçe artýyordu.

 

"Risale-i Nur'lar artýk her tarafa yayýlmýþtý. Bizden sonra gelenlerin bu eserlerin basýmýný daha iyi devam ettirecekleri huzuru içinde son defa Üstadý ziyârette gittim. Üstada iþe girmek istediðimi söyledim. Bana 'Seni muallime býrakýrým' dedi. Fakat askerlik iþi ve bazý Risale-i Nur hizmetleri nedeni ile Üstadýmýn müsaade ettiði muallimlik görevine gidemedim. 1959 ortalarýna doðru askere gittim. Bu þekilde Üstadýmýn saðlýðýndaki neþriyat hizmetini kapamýþ oldum."

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...