Jump to content
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Recommended Posts

Gençlerde Ýnanç Krizi

 

 

Bir Köprüdür Gençlik, Çocukluðun korunaklý ortamýndan, yaþam sorumluluðunun üstlenildiði yetiþkinlik dönemine bu köprüden geçilir. Her geçiþ gibi birtakým kararsýzlýklara, buhranlara ve bunalýmlara gebedir.

 

Gencin bu dönemde esas kararsýzlýðý kiþiliðiyle ilgilidir. Çeþitli arkadaþ gruplarýnýn içine girip çýkan genç, deneme-yanýlmayla kendisine uygun bir kiþilik ve toplumsal rol arar. Çevresindekilerin saygý duyabileceði bir þahsiyetle topluma katýlmak için mücadele eder. Kendisine ve çevresindekilere “Ben de varým!” gayreti gösterir.

 

Þahsiyetin en önemli parçasý ‘dinî inanç’týr. Genç bu dönemde inancýný da sorgulamaya baþlar. O zamana kadar taklidî olarak yaþadýðý dinî inancýný eleþtirel bir sorgulamaya tabi tutar.

 

Bu sorgulama sonunda inancýna kendi iradesi ve isteðiyle tam olarak sarýlabileceði gibi, bir kýsmýna yahut tamamýna karþý bir tutum da geliþtirebilir.

 

Gencin bu noktadaki tutumu, çocukluk yýllarýndan, kendi ruhî ve bedenî özelliklerinden, anne-baba iliþkilerinden ve çevre faktörlerinden etkilenir. Çoðu gözlemlenebilen bu faktörlerin dýþýnda, modern psikolojinin ihmal ettiði bir faktör daha vardýr ki, o da gencin Rab (otoritesi) ile iliþkisidir.

 

Þimdilik diðer faktörleri bir süreliðine göz ardý ederek gençlerin bugün içinde yaþadýðý dünyayý (çevreyi) ve onlar açýsýndan ifade ettiði zorluklarý anlamaya çalýþalým.

 

Ýnsana dost olmayan bir dünya

 

Gençler son yýllarda gerçekten insana yabancýlaþmýþ bir dünyada yaþýyor. Kalabalýklarýn hasbel kader toplaþtýðý kentlerde güvensizlik hissi kapý eþiðinde baþlýyor. Ýnsanlar apart/manlarda beden olarak yakýn, kalben birbirine uzak (apart) yaþýyor. Sokaklar oyun oynamaya deðil, ya seyir ya park halindeki araçlara hizmet ediyor. Büyükler gibi küçüklerin hayatlarý da giderek daha fazla kapalý mekânlarda geçiyor. Çocuklar evde okulda sürekli büyükler tarafýndan kontrol altýnda tutuluyor. Sürprize yer yok.

 

Domatesi fidesinden koparma deneyimi yaþamýþ çocuk artýk þaþýlasý olaylardan sayýlýyor. Yeni kuþaklar güneþin doðuþunu batýþýný, bir dere kenarýnda söðüt aðacýnýn boy atýþýný, bir koyunun yavrulayýþýný.. göremiyor. Sanatkârýn yaratýþýna ilk elden þahit olamýyor. Yemeðin içindeki eti kasaptan, meyveyi süpermarketin manav reyonundan biliyor. Toprak ile göðün yalýn ve haþmetli buluþmasýna tanýk olamýyor. Haþyet ve hayret duygularýný tadamadýðý için iç âleminde ilâhî düþünceye saðlam bir duygusal zemin oluþturamýyor.

 

Göz ve kulak, kalb havuzuna su akýtan birer çeþmedir. Medya ve kentten fýþkýran görüntü ve gürültü kirlilikleri o çeþmelerden kalbe atýk su býrakýyor. Kalpler bu kirli sularý arýtamýyor. Çeþit çeþit hastalýklara müsait birer bataklýða dönüþüyor. Ýncelik, duyarlýlýk, yardýmlaþma, nezaket, zerafet.. örneklerine yeterince þahit olunamayýnca kalp katýlaþýyor. Karamsarlýk ve ümitsizlik ruhta egemenlik kuruyor.

 

Ýstismarýn hedefi: çocuklar ve gençler

 

Yeni kuþaklarýn daha fazla istismara konu olduðu bir dünyada yaþýyoruz. Kâr ahlâksýzlarý, iradeleri yeterince geliþmediði için kendilerine çocuk ve gençleri hedef seçiyor. Onlarý heveslerinden yakalayýp kendilerine esir ediyorlar. Cehennemi cennet, markayý hürriyet diye sunuyorlar.

 

Reklâmlar yeni kuþaða kendince bir cennet tasvir ediyor. Cenneti yeryüzüne indiriyor; bekaya müþtak arzularý yerin fani yüzüne buyur ediyor. Çocuklar cenneti vanilyalý dondurma, gençler ise cep telefonuyla gelen ‘özgürlük’ sanýyor. Reklâmlar duygularý ötelerden buralara, akýllarý manadan maddeye kaydýrýyor. Mutluluk ve tatmini, malýn çoðalmasýnda arattýrýyor.

 

Reklâm sloganlarý, ahlâk ve deðer tanýmaksýzýn nefsin arzularýna sesleniyor; bedavacýlýða ve hazýrcýlýða özendiriyor: “Kimseyle paylaþamayacaðýnýz lezzet” “Susuzluðunu dinle” “Eðlenceye katýl” “Gerçek konfor” “Hayatýn tadý” “Alsak alsak bedavaya ne alsak?” “Ovalamadan temizleyin!”

 

Reklâmlar hissi aklýna galip gençlere cinsellik damarýndan yaklaþýyor. En alâkasýz ürün reklâmlarýnda bile bir cinsel obje olarak kadýný kullanýyor. Böylece hem gencin aklý iptal ediliyor, hem kadýnlar nesneleþtiriliyor.

 

Yeni kuþak yarýþ atý

 

Büyüklerin yeni kuþak için uygun gördüðü baþarý köprüsü, sýrat-ý müstakimden daha ince, daha uzun. Tüm okul hayatý boyunca yat, kalk, sýrada otur, dinle, ezberle, kaðýda iþaretle, ÖSS’yi kazan! Kazanamayan gençler baþarýsýz sayýlýyor, üzerine ‘deðersiz’ damgasý vuruluyor. Büyüklerin tasarladýðý ‘baþarý ülkesi’ne okul ve ÖSS sýnavýndan baþka giriþ kapýsý yok.

 

Okullar gençlerin merak, macera, esneklik, þaþýrtýcý iç görü gibi özelliklerini teþvik edebilir, ama davranýþlarý tektipleþtiren bir merkez gibi iþ görüyor. Çocuklar baþka çocuklarla bir araya getiriliyor, sorumluluk ve baðýmsýzlýktan mahrum ediliyor. Üstelik hýrs, kýskançlýk ve korku gibi saçma duygularý teþvik edilerek hayatý boyunca olgunlaþamamalarý garanti edilmek isteniyor.

 

Okullar çocuklarý ve gençleri gerçek hayattan koparýyor. Uzun yýllar boyunca kalabalýk içinde standart davranýþlar sergilemeye zorluyor. Kendilerini farklý durumlar içinde sýnamalarýna, kiþilik ve karakter kazanmalarýna engel olunuyor. Okulda geçen yýllar, gençlerin meslek edinme yaþýný geciktirdiði gibi, evlenme ve hayata atýlma yaþýný da geciktiriyor. Yetiþkin olma yaþý, otuz yaþ sýnýrýný zorluyor.

 

Þahsiyetsizleþtirici baský

 

Gençlerin ‘üretilmiþ’ bir hayatýn içinde yer almaya zorlandýðý bir dünyada yaþýyoruz. Sorularýn çoktan sorulduðu, cevaplarýn çoktan verildiði baskýcý bir dünya bu. Birileri ‘tarihin sonu’ ‘rejim-dikkat kýrýlabilir’ etiketleriyle cevaplarý paket bir ürün haline getirmiþ. Sorularýn ne olduðunu hatýrlayan yok.

 

Gençler bu cevaplarý tartýþmaya bile açamýyor. Yeni nesil bu yüzden okullarda ‘üretilmiþ bilgileri’ öðreniyor. Kendisi kendi gözlemleri, duygularýyla bilgi üretimine ortak olamýyor. Yazýlý kaðýdýna kendi bildikleri gibi deðil, öðretmenin öðrettiði gibi yazmalarýnýn nedeni bu.

 

Kendi algýlarý, hisleri, düþünceleri sürekli önemsizleþtirilen gençler, iç dünyasý ile dýþ dünya arasýnda bir kiþilik yarýlmasý yaþýyorlar. Özellikle okul ortamýnda iç dünyasýnýn önemsiz, dýþ dünyanýn ‘her þey’ olduðu hissettiriliyor. Bu ortamda gençlerin özgüvenleri düþüyor. Sonra eðitimciler onlara özgüven kazandýrýcý programlar uyguluyorlar!

 

Dinsizlik cereyaný

 

Ve en önemlisi, çocuk ve gençlerin dinî inançtan uzak tutulmak istendiði bir dünyada yaþýyoruz. Yalancý hürriyetçiler dini bir baský aracý olarak takdim ediyor. Tüm pedagojik doðrularý bir kenara iterek, ailelerin çocuklarý üzerinde yönlendirme yapmamalarýný tavsiye ediyor. Doðruluðu ispatlanmamýþ Darwinizm gibi teorilerle yeni nesle kendi dogmalarýný sunuyor.

 

Dindarlar kötüleniyor. Dinsizlik ve dinsizler yüceltiliyor. Genç özgürlük sandýðý bir esaret altýnda kafasýndaki sorulara boðulmuþ kývranýyor: Ben kimim? Niçin bu dünyaya geldim? Nereye gidiyorum?

 

Ve hayat git gide anlamsýzlaþýyor.

 

Dinsizliðin güçlü, dindarlarýn zayýf göründüðü bir toplum, maddi güce karþý zaafý olan gencin kafasýný karýþtýrýyor. Genç, Rab otoritesinden kurtulmanýn gücü, gücün ise hürriyeti getireceðini düþünüyor. Rab otoritesini tanýmayan gücün, ahlâksýzlýk ve anarþi üreteceðini, sonuçta güçlülere karþý zayýflarýn ezileceði bir esarete döþüneceðini göremiyor.

 

Peki tüm bu zorluklara karþý çözüm nerede? Gençlerimizi inanç krizinden kurtarmanýn, dinsizlik bataklýða saplanmaktan uzakta tutmanýn yollarý nelerdir? Çözümün adresini nerede aramak gerekir?

 

Çözümün adresi: Aile

 

Ýnsan hayatý bir süreklilik üzere devam eder. Bu anlamda gençlik çocukluðun devamýdýr. Çocukluk yýllarýný saðlýklý bir aile ortamý içinde yaþamýþ ve doðru terbiye olmuþ bir insanýn gençlik yýllarýnýn doðuracaðý pek çok sorunla baþ edebileceði söylenebilir. Buna çevre faktörleri dahildir. Mesele, çocuðun sabýr, sebat ve irade gibi melekeleri o yýllarda kendine maledebilmesini imkân verecek bir ‘altyapý’ya sahip olabilmesidir.

 

Bugün yeni nesil hakkýnda endiþe edilecek bir konu varsa, o da aile yapýsýnýn çözülüþüdür. Uzun zamandýr iþi eve tercih eden babalara, bir süredir anneler de katýlmaya baþladý. Manen yetim yeni nesil, bu gidiþle galiba öksüz de kalacak. Ebeveynler çocuklarýný çok rahat kreþe býrakýr oldular. Onlarýn korunma ve bakýmýný saðlýyorlar belki, ya terbiyeleri?

 

Zorlaþan çevre koþullarýna karþý yeni nesil, eskisinden çok daha fazla anne babaya ihtiyaç duyuyor. Karþýsýndaki dünya bir havuz deðil, kocaman bir okyanus halini aldý. O okyanusta boðulmamasý için aile ortamýnýn çok daha ‘hayata hazýrlayýcý’ olmasý gerekiyor. ‘Kaliteli zaman’ geçirip açýðý kapatýrým mý diyorsunuz. Bu bir teselli olabilir, ama ötesine geçemez. Uzun süreli yokluðunuzdan sonra zamaný olsa olsa çocuðunuzun öfkesini yatýþtýrmak için harcarsýnýz. O da iþyerinde tükettiðiniz enerjinizle ne kadar mümkün?

 

Aileler görevlerini bir kenara býrakýp tüm sorumluluðu kreþlere ve okullara devretmemeli. Hatta bugün okullarýn çocuklarý üzerinde yaptýðý tahribatý da önlemeye çalýþmalý. Okul sistemi çocuðu yarýþ atý gibi görüyor. Aileler buna itiraz etmeli. En azýndan çanak tutmamalý. Çocuklarýnýn iç dünyalarýna eðilerek buradaki dengesizliði gidermeye çalýþmalý. Onlarýn duygularýný açýða çýkarmalarýný saðlamalý. Dili otomatiðe baðlanmýþ gibi “Ders çalýþ!” “Ders çalýþ!” diyen bir anne baba, bir acziyet misalinden baþka nedir ki?

 

Akþam eve geldiðinde gözünü televizyondan ayýrmayan bir ebeveynin varlýðý mý, yokluðu mu daha zararlý? Meþrû bir soru. Kire alýþmýþ gözleri belki günün yorgunluðunu unutuyor ama yanýndaki çocuða nereye bakýlacaðýný öðretiyor. Günümüzde psikologlarýn kapýsý, çocuklarýn dikkat ve konsantrasyon sorunu için aþýndýrýlýyor. Bu sorunun temelinde de televizyonun etkisi büyük. Oyun oynarken bile gözüyle televizyona bakan çocuk, bir anda bir iþe konsantre olmayý öðrenemiyor.

 

Hele kendisine boþ zaman üretmek için çocuðu televizyonun karþýsýna saatlerce býrakýveren ebeveynler! Çok büyük bir hata yapýyorlar. Çocuklarýnýn kalbini ekrandan fýþkýran ‘atýk sular’la dolduruyorlar. Bilinmeli ki kirletmek kolay, temizlemekse zor. Televizyon seyredilmemeli mi? Elbette hayýr. Ama hayatýn merkezine oturtulmamalý. Oturma odasýnýn merkezine de!

 

Göz ve kulak, kalp havuzuna su akýtan bir çeþmedir. O havuzu güzel ve doðal görüntülerle doldurmak lâzým. Erken yaþtan itibaren çocuklarý tabiatla tanýþtýrmak çok önemli. Dallarýnda cývýl cývýl kuþlarýn ötüþtüðü aðaçlar, kývrým kývrým akan bir nehir, engin bir deniz manzarasý ve belki bunlarýn çoðunu bulabileceðiniz içinde insanýn da yer aldýðý bir köy ortamý, çocuk kalbinin ekmek gibi su gibi ihtiyaç duyduðu bir gýdadýr. Çocuðunuzun kalbini ekrandaki ‘ölü resimler’den önce, Sanatkârýn yarattýðý ‘canlý resimler’le doldurmalýsýnýz. Ekrandan yayýlan virüsleri, baþka bir program temizleyemez çünkü.

 

Bunlara kuþkusuz baþka noktalar eklenebilir. Çocuðunuzun ‘çevre’siyle ilgili almanýz gereken baþkaca önlemler de vardýr. Ama çocuðunuzun saðlýklý bir gençlik yaþamasý ve inanç krizini baþarýyla atlatmasý için asýl dikkat etmeniz gereken faktör, onun Rabbiyle iliþkisidir. Çünkü insanýn þu dünyaya indiriliþ sebebi, Rabbiyle þuurlu bir muhatabiyet kurmaktýr. Doðruyu yanlýþý bilerek ve doðruyu seçerek O’na abd olmaktýr.

 

Ýþte gençlikte yaþanan inanç krizinin önemi, bu bakýmdan büyüktür. Ýnanç krizini hakkýyla atlatamayan bir genç, dünyaya indiriliþ maksadýný gerçekleþtiremeden ahirete göçme tehlikesiyle karþý karþýyadýr. Bu tehlikeyi en aza indirebilmenin yolu, Rabbe karþý abd olma terbiyesinin kazanýldýðý çocukluk yýllarýdýr. Kuþkusuz en büyük görev de yine aileye düþmektedir.

 

Kritik evrelere dikkat!

 

Bir aile ortamýný saðlýklý ve kaliteli kýlan faktör, her þeyden önce, anne-babanýn kalitesidir. Din âlimlerinin, psikologlarýn aksine, çocuk terbiyesini ‘nikah’la baþlatmalarýnýn ardýndaki hikmet de muhtemelen bununla iliþkilidir. Doðru bir eþ seçimi, saðlam bir aile yuvasý için þarttýr ve evliliðin getireceði sorunlarý anlayýþ ve uyum içinde aþabilmek için olmazsa olmazdýr.

 

Anne-baba uyumu ile aile yuvasý teþkil edildikten sonra, çocuðun geliþim dönemlerinde dikkat edilecek bazý kritik evreler vardýr. Doðuma doðru inildikçe bu kritik evrelerin önemi artar.

 

a. Anneye güvenli baðlanma çok önemli: Söz gelimi, 0-2 yaþ bir insanýn sonraki hayatýný derinden etkileyen çok önemli bir etkiye sahiptir. Ceninin anne karnýnda büyütüp dünyaya getiren Rab, mutlak acz içindeki bebeðin baþýnda þefkatli bir anne ve koruyucu bir babayý memur eder. Her türlü ihtiyacý görülen bebek, bu þefkat ve sevgi ile ‘güven’ duymayý öðrenir ve anneye baðlanýr. Ýþte bu baðlanma, gencin akýl-balið döneminde kendi iradesiyle Rabbine baðlanmasýnýn önsözüdür. Süt emme çaðýnda annesine güvenli bir þekilde baðlanmayý baþaramamýþ bir bebeðin gençlik döneminde kendisini Allah iradesine baðlamasý kolay olmaz. Ýki baðlanma arasýndaki iliþki, doðrudan ve son derece güçlüdür.

 

b. Çocuðunuzun nefsini bilmesine izin verin: Ebeveynlerin dikkat etmesi gereken bir diðer evre, çocuðun kendilik algýsýnýn þekillendiði 2-5 yaþtýr. ‘Ýnatçýlýk’ ya da ‘bencillik’ olarak adlandýrýlan bu evrede aslýnda çocuk kendi nefsini keþfeder. Hiçkimseyle hiçbir þeyini paylaþmaz. Zýplayýp tepinerek her istediðini yaptýrmaya çalýþýr. Tüm bu davranýþlarýyla nefsinin kapasitesini ölçer. Ýsteklerinin ne kadar gerçeðe dönüþebildiðini görmeye çalýþýr.

 

Anne babalar bu dönemde “Bu çocuk iyice zývanadan çýktý, bizi etrafýnda pervane yapýyor” diye endiþe edebilirler. Fakat bilmelidirler ki, çocuðun gençlik döneminde Rabbini tam manasýyla idrak edebilmesi için önce kendi nefsini idrak etmesi gerekmektedir: “Nefsini bilen Rabbini bilir!”

 

Zaten 6-7 yaþýna doðru, ölümün, gözden kaybolmanýn ötesinde bir þey olduðunu anlayan çocuk, yeniden güçlü birisine dayanma ihtiyacýyla anne-babasýnýn sözünü dinleyen uslu bir çocuk olma eðilimine girer. Her yaptýðýný hikmetle yapan Rabbimiz, insanýn nefsinin isteklerini dizginlemeden yaþamasýný, 2-5 yaþ gibi insanýn masum sayýldýðý erken bir döneme koymuþtur ki, bu onun adýna günah sayýlmasýn.

 

c. Ahlâklanma devresine dikkat etmeli: Bir çocuðun ahlâkýnýn teþekkül ettiði evre, 7-12 yaþ arasýdýr. Bu evrenin baþý, çocuðun anne-babasýnýn ahlâk anlayýþýna tabi olmasý; sonu ise tabi olduðu ahlâký anne-babasýndan ayýrarak içselleþtirmesidir.

 

Çocuk yedi yaþýnda her þeyi somut ve ilk anlamýyla anlar. Ýyinin ve kötünün ne olduðunu öðrenir. Ama soyut ve melekutî boyutunu anlamlandýramaz. O yüzden iyinin neden iyi, kötünün neden kötü olduðu hakkýnda bir yorum yapamaz. Çocuk için ‘iyi ve kötü’ler hakkýndaki bilginin kaynaðý anne-babadýr. Çocuk anne-babanýn ‘iyi-kötü’lerine uyar. Dolayýsýyla bu dönemde anne-babalarýn en çok dikkat edecekleri noktalarýn baþýnda, kendi ‘iyi-kötü’lerine önce kendilerinin uymalarý gelir.

 

Ýkinci önemli nokta, anne-babanýn kendi içselleþtirmiþ olduklarý ahlâkýn çocuk tarafýndan her zaman ve þartta týpký bir yetiþkin gibi uygulanamayacaðýný ve bunun da gayet normal olduðunu kabul etmeleridir. Çünkü çocuk için ahlâkýn kaynaðý henüz kendi ‘dýþýnda’dýr. Ahlâkî otorite olan anne-babadan uzakta iken, çocuk kendi isteklerine yenik düþebilir.

 

Eðer bu dönemde anne-baba çocuklarýný ahlâkî ilke ve deðerler açýsýndan aþýrý zorlarsa, çocuðun ahlâklanma sürecini kendi elleriyle baltalamýþ olurlar. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, “Çocuðunuza yedi yaþýnda namazý emredin” buyurmuþ olsa bile, on yaþýndan önce bu konuda çocuða baský yapýlmasýný doðru bulmaz.

 

d. Babanýn konumu özel bir öneme sahiptir: Ahlâklanma döneminde ‘babanýn konumu’ özel bir öneme sahiptir gerçekten. Doðum sonrasý yýllarda çocuklar üzerinde annenin tesiri daha fazla iken, bu dönemde babanýn tesiri daha fazladýr. Baba bu dönemde çocuk için âdeta Rabbin yeryüzündeki temsilcisi gibidir ve ahlâkýn merkezidir. Çocuk babasýný ‘her þeye gücü yeten’ ‘her þeyi bilen’ olarak görür. Onun gücüne ve bilgisine olan itimadý sonsuzdur. Mahalledeki arkadaþlarýna “Benim babam senin babaný döver” der.

 

Bu dönemin özellikle son yýllarý, çocuðun 14-15 yaþlarýnda Rabbiyle kendi baþýna muhatap olacaðý dönemden önceki son virajdýr. Çocuk babasýyla kurduðu bir nevi Rab iliþkisi sayesinde ya bu döneme daha hazýr olarak girecek, yahut fýrtýnaya yakalanmýþ gibi çok bocalayacaktýr.

 

Bu noktada babanýn çocuðun gözündeki otoritesini kendi gücüne mi yoksa Rabbine mi dayandýrdýðý çok önemlidir. Yaptýðý ibadetler ve sergilediði davranýþ diliyle Rab otoritesine baðlý olduðunu çocuðuna hissettiren bir baba, çocuðunun gençlik dönemini ‘sorunsuz’ atlatmasý için en çok ihtiyaç duyduðu þeyi yerine getirmiþ olur. Çünkü babasý kendisinden kat kat güçlü ve bilgili olmasýna raðmen Rab otoritesine boyun eðiyorsa, çocuk kendisinin haydi haydi boyun eðmesi gerektiðini düþünür.

 

e. Çocuðunuzun þahsiyeti ibadetler yoluyla þekillenir: Çocuðunuzun gençlik yýllarýnda inanç krizi ve diðer gençlik sorunlarýyla baþ edebilmesinde çocukluk yýllarýnda ibadet pratiðine alýþmasýnýn hayatî bir rolü vardýr.

 

Örneðin oruç ibadetinde açlýk hissi hemen tatmin edilmeyerek, çocuðun nefsinin arzularýna karþý mukavemet kazanmasý ve sabrý öðrenmesi saðlanýr. Yine namaz ibadeti, çocuðun daima Rabbini hatýrlamasý ve davranýþlarýnda serbest olmadýðýný sürekli aklýnda tutmasýný temin eder; onu gün içinde ahlâklý davranýþlar sergilemeye isteklendirir.

 

Çocukluðunda bu þekilde ibadetlerle tanýþan bir genç, gençlik sýkýntýlarýný aþmasý için iç dünyasýnda güçlü bir donanýma sahip olur. Hevesatýn galip geldiði gençlik zamanlarýnda geliþen irade ve sabrýyla nefsinin istek ve arzularýna belli bir süre kapýlsa bile hiçbir zaman tamamen boyun eðmez.

 

Özellikle anne-babayla ya da cemaatle birlikte yapýlan ibadetler, çocuðun sosyalleþmesi için de çok büyük bir iþ görür. Yaptýðý ibadetin toplum tarafýndan da benimsenmiþ olduðunu kavrar. Bu sayede ailesi ve arkadaþlarýyla sýnýrlý olan ‘güven çemberi’ geniþleyerek toplumu da içine almaya baþlar. Çocuk yavaþ yavaþ anne-babasý ve öðretmeni dýþýndaki büyüklere de güvenilebileceðini öðrenir.

 

f. Duygu eðitimi: Çocuðun gençlik yýllarýnda ciddi sorunlarla karþýlaþmamasý için dikkat edilmesi gereken bir diðer husus, duygu eðitimidir. Özellikle 7-10 yaþ dönemi çocuðun duygu dünyasýnýn yoðun olduðu bir dönemdir. Günümüz eðitimi, maalesef bu durumu göz ardý etmekte, çocuklarýn kendi duygularýný ifade etmelerine izin vermemektedir. Bu da onlarýn kendilerine deðer vermemelerine, iç dünyalarýnda sýð ve çaresiz kalmalarýna neden olmaktadýr.

 

Halbuki, eðitimin esasý duygular üzerinden yapýlanýdýr. Duygularý dikkate almayan, sadece aklý hedef alan bir eðitim sistemi, asla ve asla ahlâklý bir nesil yetiþtiremez.

 

Duygu eðitiminden kasýt, öncelikle çocuðun kendi duygularýnýn farkýna vardýrmaktýr. “Arkadaþýnýn gelmemesi seni üzdü, deðil mi?” “Bu hediye seni çok sevindirmiþ olmalý,” gibi cümlelerle bu saðlanabilir. Bir sonraki adým, duygular ile ahlâkî ilkeleri irtibatlandýrmaktýr. Bunun da yolu, aklý devreye sokmaktan geçer: “Arkadaþýnýn gelmemesine üzüldüðün, hatta kýzdýðýn belli oluyor. Ama bunun için acele etmemelisin. Önce onun niye gelmemiþ olduðunu öðrenmemiz gerekmiyor mu sence?” gibi ifadelerle, çocuðumuzun duygularý üzerinde aklî ve ahlâkî bir denetim kurmasýna yardýmcý olabiliriz. Bunu yaparken, çocuðumuza “Þunu yap, þunu yapma!” biçiminde gerekçesiz konuþmak ve onun duygularýný dikkate almamak, onun duygularýný hor görmek, aþaðýlamak, çocuðumuza vermeye çalýþtýðýmýz ahlâkýn onun tarafýndan hiçbir zaman benimsenmemesine yol açar. Bir çok gencin inanç krizi aþamasýnda trenin makas deðiþtirmesi gibi, ahlâksýzlýða sürüklenmesinin temel sebeplerinden biri budur.

 

Duygularýnýn farkýnda olan ve onlarýn üzerinde ahlâkî bir denetim kurmayý baþaran bir çocuk, gençliðinde hem hevesatýna galip gelebilir, hem de Rabbine karþý olur olmaz isyankâr bir tutum takýnmaya kalkýþmaz.

 

Sonuç olarak, anne babalar hiçbir zaman gençlik sorunlarýnýn ve inanç krizinin çözümlerinin çocukluk yýllarýnda saklý olduðunu ve bunda birinci derecede kendilerinin etkili olduðunu unutmamalýdýr.

 

Sevgili anne babalar! Lütfen vazifelerimizin farkýnda olalým. Çocuðumuzun terbiyesi baþka hiçbir kuruma ihale edilemeyecek kadar önemli çünkü.

 

1- Ýnanç krizi nedir?

 

HER ÝNSAN EVLADI, çocukluðunu anne babasýna baðýmlý olarak yaþadýktan sonra bir baðýmsýzlýk arayýþýna girer. Baðýmsýzlýðýn saðladýðý özerk alanda kiþiliðini oluþturma çabasý sergiler. Kendisini daha iyi tanýmasý için bu özerk alaný, kendi aldýðý kararlarýn sonuçlarýný görmek üzere kullanýr.

 

Genç bu dönemde ailesinden baðýmsýzlaþma kadar, her türlü otoriteden de baðýmsýzlaþma çabasý içindedir. Ailesiyle yaþadýðý mücadeleyle birlikte, bir adým ötede ‘aþkýn otorite’yle yüzleþmesi gerektiðinin farkýndadýr. Nasýl ki bir çocuk annesinin sýnýrlarýný keþfetmek için onu zor durumlara düþürür, genç de bu dönemde Rab otoritesini kendince zorlayan bir dizi tutum takýnýr. Dinî ilke ve deðerlerin tersinden gidildiðinde kendisi için salim bir yol imkâný olup olmadýðýný test eder.

 

Gencin benliði, hür olma ve hiçbir þeye minnet etmeme arzusu içindedir. Onun için en birinci deðer hürriyettir. Týpký ilk yaratýldýðýnda nefsin Rabbini yaratýcýsý olarak tanýmamasý gibi; mecbur olmadýðý müddetçe Rab otoritesini kabul etmek istemez.

 

Genç kendisini tam þuurunda olmadan yaþadýðý inanç dünyasýnýn biraz gerisine çeker. Ve kendine duyduðu güven ölçüsünde, “Allah gerçekten var mý? Olmadýðýný kabul etsek (haþa!) ne kaybederiz?” “Din her istediðimizi yapmamýza engel oluyor. Her istediðimizi yapsak daha iyi deðil mi?” gibi bir dizi sorular eþliðinde dinin yasakladýðý alanlarda dolaþmayý dener. Vicdaný kýnasa da, benliðinin bir tarafý onu bu denemeye iter.

 

Negatif sulara yelken açar. Bir süre namaz kýlmayý veya varsa yaptýðý baþka ritüelleri terkedebilir. Din dýþý yaþama denemeleri yapabilir. Arzularýný sýnýrlandýrmadan gerçekleþtirmeye yönelebilir.

 

2- Taklitten tahkike

 

Pek çok anne babaya “eyvah” dedirten inanç krizini bir saðlýksýzlýk iþareti olarak görmek doðru deðildir. Sadece genç o zamana kadarki dinî yaþantýlarýný gözden geçirmek için böyle bir mesafelenmeye ihtiyaç duymaktadýr.

 

Bu tablonun ortaya çýkmasýnda, gencin artan düþünce kapasitesi ve farkýndalýk düzeyi etkilidir. Dinî duygu, düþünce ve alýþkanlýklarýnýn oluþumunda ailesinin aktif rolünün farkýna varan genç, bu þuurlanmanýn sonucu olarak kendisinin ‘taklit’ makamýnda olduðunu farkeder. Bundan rahatsýzlýk duyar. Kendi nazarýndaki benlik deðerini bizzat kendisi düþürür.

 

Tablo bu haliyle gerçekten olumsuz görünmektedir. Fakat bu olumsuzluk gündüzü perdeleyen gece gibidir. Gencin iç dünyasýnda hissettiði rahatsýzlýk, ona bir sýçrama yapmasý için basamak olur. Taklit basamaðýndan tahkik basamaðýna, genç bu rahatsýzlýðýn onu deðiþime zorlamasý sayesinde çýkmaya cesaret eder.

 

Tahkik süreci, gencin kendi inançlarýný sorgulamasý ve bu sorgulamanýn sonucunda hakikatine inandýðý bir dini—akidesi, ibadetleri ve her þeyiyle- samimiyetle benimsemesine verilen addýr. Kuþkusuz bu tahkik (hakikatini sorgulama), hayatýnýn geriye kalan kýsmýnda da devam eder. Din ya da iman, bazýlarýnýn iddia ettiði gibi, asla dogmatik bir tabiata sahip deðildir. Ýnançlý kimse ölene kadar inancýný dinamik bir tahkik süreci içinde olgunlaþtýrmaya devam eder.

 

Genç bu süreçte dinî inançlarýna karþý tam bir kopuþtan ziyade ihtiyaç miktarýnca mesafelenir. Temel sorusu, “Benim bu inanageldiðim þeylerin gerçek mahiyeti nedir?” sorusudur. Namaz, kader, ölüm, yaratýcý, peygamber, insan, kâinat.. hepsi bu sorgulamadan nasibini alýr. Bu sorgulama ve sorular cevaplarýný buldukça gencin inanç dünyasý þekillendiði gibi, þahsiyeti de karakterini bulmaya baþlar.

 

3- Her genç inanç krizi yaþar mý?

 

Her genç aklý ve iradesi ölçüsünde bir inanç sorunuyla yüzleþmek durumunda kalýr. Fakat hepsinin bu duruma tepkisi ayný olmaz. Bazýsý saðlýklý bir tahkik süreciyle saðlýklý bir neticeye ulaþýr. Bazýsý ise taklit düzeyini dahi aþamaz. Hatta ömrü boyunca taklit düzeyinde kalabilir.

 

Bir gencin dinî inanç noktasýnda taklit düzeyini aþamamýþ olmasý, onun illa aklî melekelerinde bir yetersizlik olduðu anlamýna gelmez. Aklý, zekasý çok yeterli olduðu halde, genç inanç alanýnda saðlýklý bir sorgulama süreci yaþamamýþ olabilir.

 

Bunun en muhtemel sebebi, ailesinin çocukluk döneminde aþýrý baskýcý tutumla bir ahlâký benimsetmeye çalýþmasýdýr. Özellikle 7-12 yaþ döneminde anne babanýn çocuk ile iliþkisi çok önemlidir. Çocuk yaklaþýk yedi yaþ civarýnda ‘temyiz’ dönemine adým atar. Yani iyiyi kötüden ayýrt etmeye baþlar. Ama iyinin neden iyi, kötünün neden kötü olduðunu bilmez. Bu noktada otorite, anne babadýr. Çocuk anne babanýn ‘iyi ve kötü’lerine tabidir.

 

Eðer anne baba bu dönemde kendi iyi kötülerini (ahlâk anlayýþlarýný) çocuða üstelik kendileri de bu iyi kötüleri doðru dürüst yaþamadan sürekli emir kipinde “Þunu yap! þunu yapma!” þeklinde baskýyla benimsetmeye çalýþýrsa, çocuðun içinde o ahlâka ve o ahlâkýn dayandýðý dinî inanca karþý bir nefret oluþur. 12-13 yaþlarýndan itibaren aklî melekeleri geliþse bile, inanç konusu onun iç dünyasýnda nefret duygusu nedeniyle makul akýl sýnýrlarýna çekilemez.

 

Dolayýsýyla genç, inanç konusunu bir sorgulamaya tabi tutmadan, kendisinden uzakta tutar. Hatta ailesinin inancýyla taban tabana zýt bir istikâmete savrulabilir. Trenin raylarda makas deðiþtirmesi gibi, genç ailesinden baðýmsýzlaþtýðý ölçüde baþka bir ‘ray’ üzerine geçer ve yoluna orada devam eder.

 

Bu tür örneklere bizim toplumumuzda sýkça rastlanýr. Ailesi dindar olduðu halde gençlik döneminde tamamen dinî yaþantýdan uzaklaþan gençler ile bunun tam tersine ailesindeki din dýþý yaþantýya raðmen gençlik yýllarýnda dinî bir yaþantýyý benimseyen gençler bunun en güzel örneðidir. Baský ahlâký, genci karþý kutba iter.

 

4- Çocukluk gençliðe esas teþkil eder

 

Gençlik insan yaþamýnda bir kesinti olduðu kadar, çocukluðun devamý anlamýnda bir sürekliliði de ifade eder. Hatta þahsiyet açýsýndan bakýldýðýnda süreklilik boyutunun daha aðýr bastýðýný söyleyebiliriz. Geliþim psikologlarý gencin þahsiyetinin temellerinin 0-7 yaþ arasýnda atýldýðýný belirtiyorlar.

 

Þu halde þahsiyetin özü çocuklukta þekillenmektedir. Sonraki dönemler o özün etrafýnda biçim almaktadýr. Týpký insan bedeni gibi… Bedenimizin temelini, bir anlamda ‘öz’ünü oluþturan iskeletimiz de, týpký çocukluðumuz gibi içimizde olan, ama bizi ayakta tutan en saðlam beden parçamýzdýr. Kaslarýmýz, organlarýmýz, derimiz, her þeyimiz.. onun etrafýna sarýlýr.

 

Çocukluðunda iyi beslenememiþ, yeterli süt içmemiþ ya da yeterince güneþ ýþýðý almamýþ bir çocuk büyüdüðünde yeterince saðlýklý bir beden yapýsýna kavuþamaz. Çünkü bedeni ayakta tutacak iskeleti istenilen ölçüde geliþmez. Ýþte iskeletin bedene olan bu nispeti ile çocukluðun kiþinin tüm hayatýna nispeti birbirine denktir.

 

Ýskelet bedeni taþýr. Çocukluk da insanýn karakterini ve genel olarak ruhî yapýsýný taþýr. Çocukluðunu uygun þartlar altýnda yaþayamamýþ birisinin büyüdüðünde yaþadýðý olumsuzluklarý üzerinden atmasý son derece zordur. Çocukluk dönemini baþarýyla atlatanlar, gençlik döneminin sorunlarýný da nispeten hafif atlatýr.

 

 

Ömer Baldýk

Zafer Dergisi

Haziran - 2006

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Create New...