EMRE Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 ONÜÇÜNCÜ LEM'A اَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ ) ( sýrrýna dairdir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ وَقُلْ رَبِّ اُعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ* وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ Þeytandan istiaze sýrrýna dairdir. "On Üç Ýþaret" yazýlacak. O iþaretlerin bir kýsmý, müteferrik bir surette Yirmi Altýncý Söz gibi bir kýsým Risalelerde beyan ve isbat edildiðinden burada yalnýz icmalen bahsedilecek. %BÝRÝNCÝ ÝÞARET: SUAL: Þeytanlarýn kainatta icad cihetinde hiç bir medhalleri olmadýðý; hem Cenab-ý Hak, rahmet ve inayetiyle ehl-i hakka taraftar olduðu; hem hak ve hakikatýn cazibedar güzellikleri ve mehasinleri ehl-i hakka müeyyid ve müþevvik bulunduðu; hem dalaletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalaleti tenfir ettikleri halde, hizb-üþ-þeytanýn çok defa galebe etmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit þeytanýn þerrinden Cenab-ý Hakka sýðýnmasýnýn sýrrý nedir? % ELCEVAP: Hikmeti ve sýrrý þudur ki: Eskeriyet-i mutlaka ile dalâlet ve þer, menfidir ve tahriptir; ve ademidir ve bozmaktýr. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayýr, müsbettir ve vücudidir; ve imar ve tamirdir. Herkesce malumdur ki: yirmi adamýn yirmi günde yapdýðý bir binayý, bir adam, bir günde tahrip eder. Evet bütün âzâ-yý esasiyenin ve þerait-i hayatiyenin vücudiyle vücudu devam eden hayat-ý insan, Halýk-ý Zülcelalin kudretine mahsus olduðu halde, bir zalim, bir uzvu kesmesiyle, hayata nisbeten ademi olan mevte o insaný mazhar eder. Onun için: "Ettahribüeshel" durubu emsal hükmüne geçmiþ. Ýþte bu sýrdandýr ki: ehl-i dalalet, hakikaten zaif bir kuvvet ile pek kuvvetli ehl-i hakka bazen galip oluyor. Fakat ehl-i hakkýn öyle muhkem bir Sh:»(S.N: 95) kal'asý var ki, onda tahassün ettikleri vakit, o müdhiþ düþmanlar yanaþamazlar, bir halt edemezler. Eðer muvakkat bir zarar verseler, وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ sýrriyle ebedi bir sevab ve menfaatle o zarar telafi edilir. O kal'ayý metin, o hýsn-ý hasin ise, Þeriat-ý Muhammediye (A.S.M.) ve Sünnet-i Ahmediyedir.(A.S.M) % ÝKÝNCÝ ÝÞARET: SUAL: Þerr-i mahz olan þeytanlarýn icadý ve ehl-i imana taslitleri ve onlarýn yüzünden çok insanlar küfre girip Cehenneme girmeleri, gayet müthiþ ve çirkin görünüyor. Acaba Cemil-i Alelýtlak ve Rahim-i Mutlak ve Rahman-ý Bil-Hakkýn rahmet ve cemali, bu hadsiz çirkinliðin ve dehþetli musibetin husulüne nasýl müsaade ediyor ve nasýl cevaz gösteriyor? Þu mes'eleyi çoklar sormuþlar ve çoklarýn hatýrýna geliyor. % ELCEVAP: Þeytanýn vücudunda cüz-i þerler ile beraber birçok makasýd-ý hayriye-i külliye ve kemalat-ý insaniye vardýr. Evet bir çekirdekten koca bir aðaca kadar ne kadar mertebeler var; mahiyet-i insaniyedeki istidatta dahi ondan daha ziyade meratib var. Belki zerreden Þemse kadar dereceleri var. Bu istidadatýn inkiþafatý, elbette bir hareket ister, bir muamele iktiza eder. Ve o muameledeki terakki zembereðinin hareketi, mücahede ile olur. O mücahede ise, þeytanlarýn ve muzýr þeylerin vücudiyle olur. Yoksa, melaikeler gibi insanlarýn da makamý sabit kalýrdý. O halde insan nev'inde binler enva hükmünde sýnýflar bulunmayacak. Bir þerr-i cüz-i gelmemek için bin hayrý terketmek, hikmet ve adalete münafidir. Çendan, þeytan yüzünden ekser insanlar dalâlete giderler. Fakat ehemmiyet ve kýymet, ekseriyetle keyfiyete bakar, kemiyete az bakar veya bakmaz. Nasýl ki: Bin ve on çekirdeði bulunan bir zat, o çekirdekleri toprak altýnda bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse. Ondan on tanesi aðaç olmuþ, bini bozulmuþ. O on aðaç olmuþ çekirdeklerin o adama verdiði menfaat, elbette bin bozulmuþ çekirdeðin verdiði zararý hiçe indirir. Öyle de: Nefs ve þeytanlara karþý mücahede ile, yýldýzlar gibi nev-i insaný þereflendiren ve tenvir eden on insan-ý kamil yüzünden o nev'e gelen menfaat ve þeref ve kýymet, elbette haþarat nev'inden sayýlacak derecede süfli ehl-i dalâletin küfre girmesiyle insan nev'ine vereceði zararý hiçe indirip göze göstermediði için, rahmet ve hikmet ve adâlet-i Ýlâhiyye, þeytanýn vücuduna müsaade edip tasallutlarýna meydan vermiþ. Ey ehl-i iman! Bu müthiþ düþmanlarýnýza karþý zýrhýnýz: Kur'an tezgahýnda yapýlan takvadýr. Ve siperiniz, Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselamýn Sünnet-i Seniyyesidir. Ve silahýnýz, istiaze ve istiðfar ve hýfz-ý Ýlahiyyeye ilticadýr... % ÜÇÜNCÜ ÝÞARET: SUAL: Kur'an-ý HÂkim'de ehl-i dalâlete karþý azim Sh:»(S.N: 96) þekvalarý ve kesretli tahþidatý ve çok þiddetli tehdidatý, aklýn zahirine göre adaletli ve münasebetli belaðatýna ve üslubundaki itidaline ve istikametine münasib düþmüyor. Adeta aciz bir adama karþý, ordularý tahþid ediyor. Ve onun cüz'i bir hareketi için, binler cinayet etmiþ gibi tehdit ediyor. Ve müflis ve mülkte hiç hissesi olmadýðý halde mütecaviz bir þerik gibi mevki verip ondan þekva ediyor. Bunun sýrrý ve hikmeti nedir? % ELCEVAP: Onun sýr ve hikmeti þudur ki: Þeytanlar ve þeytanlara uyanlar, dalalete süluk ettikleri için, küçük bir hareketle çok tahribat yapabilirler. Ve çok mahlukatýn hukukuna, az bir fiil ile çok hasaret veriyorlar. Nasýl ki bir sultanýn büyük bir ticaret gemisinde bir adam az bir hareketle, belki küçük bir vazfeyi terk etmekle, o gemi ile alakadar bütün vazifedarlarýn semere-i sa'ylerinin ve netice-i amellerinin mahvýna ve iptaline sebebiyet verdiði için o geminin sahib-i ziþaný, o asiden, o gemi ile alakadar olan bütün raiyetinin hesabýna azim þikayetler edip dehþetli tehdit ediyor ve onun o cüz'i hareketini deðil, belki o hareketin müthiþ neticelerini nazara alarak ve o sahîb-i ziþanýn zatýna deðil, belki raiyetinin hukuku namýna dehþetli bir cezaya çarpar. Öyle de: Sultan-ý Ezel ve Ebed dahi, Küre-i Arz gemisinde ehli hidayetle beraber bulunan ehl-i dalalet olan hizb-üþ-þeytanýn zahiren cüz'i hatiatleriyle ve isyanlariyle pek çok mahlukatýn hukukuna tevavüz ettikleri ve mevcudatýn vezaif-i âliyelerinin neticelerinin iptal etmesine sebebiyet verdikleri için, onlardan azim þikayet ve dehþetli tehdidat ve tahribatlarýna karþý mühim tahþidat etmek, ayn-ý belaðat içinde mahz-ý hikmettir; ve gayet münasip ve muvafýktýr. Ve mutabýk-ý mukteza-yý haldir ki: Belagatýn tarifidir ve esasýdýr ve israf-ý kelam olan mübalaðadan münezzehtir. Malumdur ki: Böyle az bir hareketle çok tahribat yapan dehþetli düþmanlara karþý gayet metin bir kal'aya iltica etmiyen, çok periþan olur. Ýþte ey ehl-i iman! O çelik ve semavi kal'a Kur'an-dýr. Ýçine gir, kurtul. % DÖRDÜNCÜ ÝÞARET : Adem, þerr-i mahz; ve vücud, hayr-ý mahz olduðunu, ehl-i tahkik ve ashab-ý keþf ittifak etmiþler. Evet ekseriyet-i mutlaka ile hayýr ve mehasin ve kemalat, vücuda istinad eder ve ona raci olur. Sureten menfi ve ademi de olsa, esasý subutidir ve vucüdidir. Dalalet ve þer ve musibetler ve masiyetler ve belalar gibi bütün çirkinliklerin esasý, mayesi, ademdir, nefîydir. Onlardaki fenalýk ve çirkinlik, ademden geliyor. çendan suret-i zahiride müsbet ve vücudi de görünseler, esasý ademdir. nefîydir. Hem bilmüþahede sabittir ki: Bina gibi bir þeyin vucudu, bütün eczasýnýn mevcudiyetiyle takarrur eder. Halbuki onun harabiyeti ve ademi ve inhidamý, bir rüknün ademiyle hasýl olur. Hem vücud, herhalde mevcud bir illet ister. Muhakkak bir sebebe istinad eder. Adem ise, ademi þeylere istinad edebilir. Ademi birþey madum birþeye illet olur. Sh:»(S.N: 97) Ýþte bu iki kaideye binaendir ki: Þeytan-ý ins ve cinnin kainattaki müdhiþ asar-ý tahripkaraneleri ve enva-ý küfür ve dalalet ve þer ve mehaliki yaptýklarý halde, zerre miktar icada ve hilkate müdahaleleri olmadýðý gibi, mülk-ü ilahide bir hisse-i iþtirakleri olamýyor. Ve bir iktidar ve bir kudretle o iþleri yapmýyorlar, belki çok iþlerinde iktidar ve fiil deðil, belki terk ve atalettir. Hayrý yaptýrmamakla, þerleri yapýyorlar, yani þerler oluyorlar. Çünkü mehalik ve þer, tahribat nevinden olduðu için, illetleri, mevcut bir iktidar ve fail bir icad olmak lazým deðildir. Belki bir emr-i ademi ile ve bir þartýn bozulmasiyle koca bir tahribat olur. Ýþte bu sýr, mecûsilerde inkiþaf etmediði içindir ki, kainatta " Yezdan namiyle bir Halik-ý Hayýr, diðeri " Ehriman" namiyle bir Halýk-ý þer itikat etmiþlerdir. Halbuki onlarýn Ehriman dedikleri mevhum Ýlah-ý Þer, bir cüz'i ihtiyariyle ve icadsýz bir kesble þerlere sebebiyet veren malum þeytandýr. Ýþte ey ehl-i Ýman! Þeytanlarýn bu müdhiþ tahribatýna karþý en mühim silahýnýz ve cihazat-ý tamiriyeniz istiðfardýr ve "EUZUBÝLLAH" demekle Cenab-ý Hakka ilticadýr. Ve kal'anýz Sünnet-i seniyyedir. %BEÞÝNCÝ ÝÞARET : Cenab-ý Hak, Kütüb-ü Semaviyede beþere karþý þu Cennet gibi azim mükafat ve Cehennem gibi dehþetli mücazatý göstermekle beraber çok irþad, ikaz, ihtar, tehdit ve teþvik ettiði halde; ehl-i iman, bu kadar esbab-ý hidayet ve istikamet varken hizb-üþ - þeytanýn mükafatsýz çirkin zaif desiselerine karþý maðlub olmalarý, bir zaman beni çok düþündürüyordu. Acaba iman varken, Cenab-ý Hakkýn o kadar þiddetli tehdidatýna ehemmiyet vermemek nasýl oluyor ? Nasýl iman gitmiyor ? اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا Sýrrýyle: Þeytanýn gayet zaif desiselerine kapýlýp Allaha isyan ediyor. Hatta benim arkadaþlarýmdan bazýlarý, yüz hakikat dersini kalben tasdik ile beraber benden iþittiði ve bana karþý da fazla hüsnü zanný ve irtibatý varken, kalbsiz ve bozuk bir adamýn ehemmiyetsiz ve riyakarane iltifatýna kapýldý, onun lehinde benim aleyhimde bir vaziyete geldi. FESÜBHANALLAH dedim, insanda bu derece sukut olabilir mi ? Ne kadar hakikatsýz bir insan idi, diye o biçareyi gýybet ettim, günaha girdim. Sonra sabýk iþaretlerdeki hakikat inkiþaf etti, karanlýklý çok noktalarý aydýnlattý, o nur ile LÝLLAHÝLHAMD, hem Kur'an-ý Hakimin azim tergibat ve teþvikatý tam yerinde olduðunu, hem ehl-i imanýn desais-i þeytaniyeye kapýlmalarý imansýzlýktan ve imanýn zaifliðinden olmadýðýný, hem günah-ý kebairi iþleyen küfre girmediðini, hem mu'tezile mezhebi ve bir kýsým Hariciye mezhebi: " Günah-ý kebâiri irtikâb eden, kâfir olur veya iman ve küfur ortasýnda kalýr. " diye hükümlerinde hata ettiklerini, hem benim o biçare arkadaþým da yüz ders-i hakikatý bir herifin iltifatýna feda etmesi, düþündüðüm gibi çok sukut ve deh Sh:»(S.N: 98) þetli alçaklýk olmadýðýný anladým, Cenab-ý Hakka þükrettim. O vartadan kurtuldum. Çünki: Sabýkan dediðimiz gibi: þeytan, cüz'i bir emr-i ademi ile insaný mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, þeytaný her vakit dinler Kuvve-i þeheviye ve gadabiye ise, þeytan desiselerine hem kabile hem nakile iki cihaz hükmündedirler. Ýþte bunun içindir ki, Cenab-ý Hakkýn " Gafur", " Rahim" gibi iki ismi tecelli-i azamla ehl-i imana teveccüh ediyor. Ve Kur'aný Hakimde peygamberlere en mühim ihsaný, maðfiret olduðunu gösteriyor; ve onlarý, istiðfar etmeye davet ediyor. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ kelime-i kudsiyesini her Sure baþýnda tekrar ile ve her mübarek iþlerde zikrine emretmesiyle, kainatý ihata eden rahmet-i vasiasýný melce ve tahassüngâh gösteriyor; ve فَاسْتَعِذْ emriyle, اَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ ) ( kelimesini siper yapýyor. % ALTINCI ÝÞARET: Þeytanýn en tehlikeli bir desisesi þudur ki: Bazý hassas ve sâfi- kalb insanlara tahayyül-ü küfrîyi tasdik-i küfürle iltibas ettiriyor. Tasavvur-u dalâleti dalâletin tasdiki suretinde gösteriyor. Ve mukaddes zatlar ve münezzeh þeyler hakkýnda gayet çirkin hatýralarý hayaline gösteriyor. Ve imkan-ý zâtîyi, imkan-ý aklî þeklinde gösterip îmandaki yakinine münafi bir þek tarzýný veriyor. Ve o vakit o biçare hassas adam, kendini dalâlet ve küfür içine düþtüðünü tevehhüm edip imandaki yakininin zâil olduðunu zanneder, ye'se düþer. O yeisle þeytana maskara olur. Þeytan hem ye'sini, hem o zâif damarýný, hem o iltibasýný çok iþlettirir, ya divane olur yahud " her-çibad-âbad" der, dalâlete gider. Þeytanýn bu desisesinin mahiyeti ne kadar esassýz olduðunu, bazý risalelerde beyan ettiðimiz gibi burada icmâlen bahsedeceðiz þöyleki: Nasýl ki âyinede yýlanýn sureti ýsýrmaz ve ateþin misali yandýrmaz ve murdarýn aksi, telvis etmez. Öyle de: Hayal veya fikir âyinesinde küfriyatýn ve þirkin akisleri ve dalâletin gölgeleri veþetimli çirkin sözlerin hayalleri, itikadý bozmaz, îmaný taðyir etmez, hürmetli edebi kýrmaz. Çünkü meþhur kaidedir ki: Tahayyül-ü þetm, þetm olmadýðý gibi tahayyül-ü küfür dahi, küfür deðil ve tasavvur-u dalâlet de dalâlet deðil. Îmandaki þek mes'elesi ise, imkân-ý zatiden gelen ihtimaller, o yakîne münâfi deðil ve o yakîni bozmaz. Ýlm-i usûl-ü dinde kavâid-i mukarraredendir ki: اِنَّ الاِمْكَانَ الذَّاتِى لاَيُنَافِى الْيَقِينَ العِلْمِيَّ Sh:»(S.N: 99) Mesela: Barla Denizi su olarak yerinde bulunduðuna yakinimiz var. Halbuki zâtýnda mümkündür ki: O deniz, bu dakikada batmýþ olsun. Ve batmasý mümkinattandýr. Bu imkan-ý zâtî, madem bir emâreden neþ'et etmiyor, zihnî bir imkan olamaz ki, þek olsun. Çünki yine ilm-i usul-ü dinde bir kaide-i mukarreredir ki: لاَعِبْرَةَ لِلاِحْتِمَالِ غَيْرِ النَّاشِ عَنْ دَلِيلٍ yani : " Bir emareden gelmiyen bir ihtimal-i zâtî ise, bir imkân-ý zihnî olmaz ki, þüphe verip, ehemmiyeti olsun. Ýþte bu desise-i þeytaniyeye maruz olan biçare adam, hakaik-i îmaniyeye yakinini, böyle zâtî imkanlar ile kaybediyor zanneder. Mesela: Hazret-i Peygamber Aleyhisselatü Vesselam hakkýnda beþeriyet itibariyle çok imkân-ý zâtiyye hatýrýna geliyor ki, îmanýn cezm ve yakînine zarar vermez. Fakat o, zarar verdi zanneder, zarara düþer. Hem bazen þeytan, kalb üstündeki lümmesi cihetinde Cenab-ý Hak hakkýnda fena sözler söyler. O adam zanneder ki: Onun kalbi bozulmuþ ki, böyle söylüyor. Titriyor. Halbuki: Onun titremesi ve korkmasý ve adem-i rýzasý delildir ki: O sözler kalbinden gelmiyor, belki lümme-i þeytaniyyeden geliyor veya þeytan tarafýndan ihtar ve tahayyül ediliyor. Hem insanýn letaifi içinde teþhis edemediðim bir iki lâtife var ki, ihtiyar ve iradeyi dinlemezler; Belki de mes'uliyet altýna da giremezler, bazen o latifeler hükmediyorlar, hakký dinlemiyorlar, yanlýþ þeylere giriyorlar. O vakit þeytan o adama telkin eder ki " Senin istidadýn hakka ve îmana muvafýk deðil ki, böyle ihtiyarsýz batýl þeylere giriyorsun. Demek senin kaderin, seni þekavete mahkûm etmiþtir. " O bîçare adam, ye'se düþüp helâkete gider... Ýþte þeytanýn evvelki desiselerine karþý mü'minin tahassüngâhý: Muhakkikîn-ý Asfiyanýn düsturlariyle hudutlarý taayyün eden hakâik-ý imaniye ve muhkemat-ý Kur'âniyedir. Ve âhirdeki desiselerine karþý: Ýstiaze ile ehemmiyet vermemektir. Çünki: Ehemmiyet verdikçe, nazar-ý dikkati celbettirip büyür, þiþer. Mü'minin böyle mânevi yaralarýna tiryak ve merhem: Sünnet-i Seniyyedir. % YEDÝNCÝ ÝÞARET: SUAL : Mu'tezile Ýmamlarý, þerrin îcadýný þer telâkki ettikleri için, küfür ve dalâletin hilkatini Allaha vermiyorlar. Güya onunla Allahý takdis ediyorlar. " Beþer, kendi ef'âlinin hâlikýdýr," diye dalâlete gidiyorlar. Hem derler: " Bir günah-ý kebireyi iþliyen bir mü'minin îmaný gider. Çünki: Cenab-ý Hakka itikad ve cehennemi tasdik etmek, öyle günahý iþlemekle kabil-i tevfik olamaz. Çünki; dünyada gayet cüz'î bir hapis korkusu ile kendini hilaf-ý kanun her þeyden muhafaza eden adam, ebedî bir azab-ý Cehennemi ve Hâlýkýn gadabýný nazar-ý ehemmiyete almýyacak derecede büyük günahlarý iþlerse, elbette imansýzlýða delâlet eder." Sh:»(S.N: 100) % ELCEVAP: Birinci þýkkýn cevabý þudur ki: Kader risalesinde izah edildiði gibi: halk-ý þer, þer deðil; Belki kesb-i þer, þerdir. çünki halk ve icad; umum neticelere bakar. Bir þerrin vücudu, çok hayýrlý neticelere mukaddeme olduðu için, o þerrin icadý, neticeler itibariyle hayýr olur. Hayýr hükmüne geçer. Mesela: Ateþin yüz hayýrlý neticeleri var. Fakat bazý insanlar su-i ihtiyariyle ateþi kendilerine þer yapmakla " Ateþin icadý þerdir" diyemezler. Öyle de: Þeytanlarýn icadý, terakkiyat-ý insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, su-i ihtiyariyle ve yanlýþ kesbiyle þeytanlara maðlup olmakla " þeytanýn hilkati þerdir" diyemez. Belki o , kendi kesbiyle kendine þer yaptý. Evet kesb ise, mübaþereti cüz'iye olduðu için hususi bir netice-i þerriyyenin mazharý olur; o kesb-i þer þer olur. Fakat icad, umum neticelere baktýðý için, icad-ý þer þer deðil, belki hayýrdýr. Ýþte Mu'tezile bu sýrrý anlamadýklarý için, " Halk-ý þer, þerdir ve çirkinin icadý, çirkindir. " diye Cenab-ý Hakký takdis için þerrin icadýný ona vermemiþler, dalalete düþmüþler. وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ olan bir rükn-ü imaniyi tevil etmiþler. Ýkinci Þýk ki : " Günah-ý kebireyi iþleyen, nasýl mü'min kalabilir?" diye suallerine cevab ise; evvela: Sabýk iþaretlerde onlarýn hatasý kat'i surette anlaþýlmýþtýr ki, tekrara hacet kalmamýþtýr. Saniyen: Nefs-i insaniyye, muaccel ve hazýr bir dirhem lezzeti; müeccel, gaib bir batman lezzete tercih ettiði gibi, hazýr bir tokat korkusundan, ileride bir sene azabdan daha ziyade çekinir. Hem insanda hissiyat galib olsa, aklýn muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hazýrayý ileride gayet büyük bir mükafata tercih eder. Ve az bir hazýr sýkýntýdan, ileride büyük bir azab-ý müecceleden ziyade çekinir. Çünki: tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor. Belki, inkar ediyorlar. Nefs dahi yardým etse mahall-i iman olan kalb ve akýl, susarlar, maðlub oluyorlar... Þu halde: Kebairi iþlemek, imansýzlýktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle akýl ve kalbin maðlubiyetinden ileri gelir. Hem sabýk iþaretlerde anlaþýldýðý gibi: Fenalýk ve hevesat yolu, tahribat olduðu için gayet kolaydýr. Þeytan-ý ins ve cinni, çabuk insanlarý o yola sevkediyor. Gayet cây-ý hayret bir haldir ki: Alem-i bekanýn nass-ý Hadisle: Sinek kanadý kadar bir nuru, ebedi olduðu için bir insanýn müddet-i ömründe dünyadan aldýðý lezzet ve nimete mukabil geldiði halde; bazý biçare insanlar, bir sinek kanadý kadar bu fani dünyanýn lezzetini, o baki alemin bu fani dün Sh:»(S.N: 101) yasýna deðer lezzetlerine tercih edip þeytanýn arkasýnda gider. Ýþte bu sýrlar içindir ki: Kur'an-ý Hakim, mü'minleri pek çok tekrar ve ýsrar ile, tehdit ve teþvik ile günahtan zecr, ve hayra sevkediyor. Bir zaman Kur'an-ý Hakimin bu tekrar ile þiddetli irþadatý bana bu fikri verdi ki: Bu kadar mütemadi ihtarlar ve ikazlar, mü'min insanlarý sebatsýz ve hakikatsýz gösteriyorlar ? Ýnsanýn þerefine yakýþmayacak bir vaziyet veriyorlar. Çünki: Bir memur amirinden aldýðý bir tek emri itaatine kafi iken, ayný emri on defa söylese, o me'mur cidden gücenecek. " Beni ittiham ediyorsun ben hain deðilim" der. Halbuki en halis mü'minlere Kur'an-ý Hakim musýrrane mükerrer emrediyor. Bu fikir benim zihnimi kurcaladýðý bir zamanda iki üç sadýk arkadaþlarým vardý. Onlarý þeytan-ý insinin desiselerine kapýlmamak için pek çok defa ihtar ve ikaz ediyordum " Bizi ittiham ediyorsun " diye gücenmiyorlardý. Fakat ben kalben diyordum ki: " Bu mütemadiyen ihtarlarýmla bunlarý gücendiriyorum, sadakatsizlikle ve sebatsýzlýkla ittiham ediyorum. " Sonra birden sabýk iþaretlerde izah ve isbat edilen hakikat inkiþaf etti. O vakit o hakikatla hem Kur'an-ý Hakimin tam mutabýk-ý mukteza-yý hal ve yerinde ve israfsýz ve hikmetli ve ittihamsýz bir surette ýsrar ve tekraratý yaptýðý ve ayn-ý hikmet ve mahz-ý belaðat olduðunu bildim. Ve o sadýk arkadaþlarýmýn gücenmediklerinin sýrrýný anladým. O hakikatýn hulasasý þudur ki: Þeytanlar tahribat cihetinde sevkettikleri için, az bir amel ile çok þerleri yaparlar. Onun için tarîk-ý hakda ve hidayette gidenler,pek çok ihtiyat ve þiddetli sakýnmaya ve mükerrer ihtarata ve kesretli muavenete muhtaç olduklarýndandýr ki, Cenab-ý Hak, o tekrarat cihetinde bin bir ismi ile ehl-i imana muavenetini takdim ediyor ve binler merhamet ellerini imdadýna uzatýyor. Þerefini kýrmýyor, belki vikaye ediyor. Ýnsanýn kýymetini küçük düþürtmüyor, belki þeytanýn þerrini büyük gösteriyor. Ýþte ey ehl-i hak ve ehl-i hidayet! Þeytan-ý ins ve cinninin mezkur desiselerinden kurtulmak çaresi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak mezhebini karargah yap ve Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyanýn muhkemat kal'asýna gir ve Sünnet-i Seniyyeyi rehber yap, selameti bul !... % SEKÝZÝNCÝ ÝÞARET : SUAL : Sabýk iþaretlerde isbat ettiniz ki: Dalalet yalu, kolay ve tahrip ve tevacüz olduðu için, çoklar o yola süluk ediyorlar. Halbuki sair Risalelerde Kat'i deliller ile isbat etmiþsiniz ki: Küfür ve dalalet yolu o kadar müþkilatlý ve suubetlidir ki, hiç kimse ona girmemek gerekti; ve kabil-i sülûk deðil. Ve iman ve hidayet yolu o kadar kolay ve zahirdir ki, herkes ona girmeli idi ? %ELCEVAP: Küfür ve dalalet iki kýsýmdýr. Bir kýsmý ameli ve fer'i olmakla beraber, iman hükümlerini nefyetmek ve inkar etmektir ki, bu tarz dalalet kolaydýr. Hakký kabul etmemektir, bir terktir, bir ademdir bir adem-i kabuldür. Sh:»(S.N: 102) Ýþte bu kýsýmdýr ki, Risalelerde kolay gösterilmiþ. Ýkinci kýsým ise, ameli ve fer'i olmayýp, belki itikadi ve fikri bir hükümdür. Yalnýz imanýn nefyini deðil, belki imanýn zýddýna gidip bir yol açmaktýr. Bu ise, batýlý kabüldür, hakkýn aksini isbattýr. Bu kýsým, imanýn yalnýz nefyi ve nakizi deðil, imanýn zýddýdýr. Adem-i kabul deðil ki kolay olsun. Belki kabul-ü ademdir. Ve o ademi isbat etmekle kabul edilebilir. اَلْعَدَمُ لاَيُسْبَتُ kaidesiyle: Ademin isbatý elbette kolay deðildir. Ýþte sair Risalelerde imtina derecesinde suubetli ve müþkilatlý gösterilen küfür ve dalalet bu kýsýmdýr ki, zerre mikdar þuuru bulunan, bu yola sâlik olmamak lazýmdýr. Hem bu yol, Risalelerde kat'i isbat edildiði gibi: O kadar dehþetli elemleri var ve boðucu karanlýklarý var ki, zerre miktar aklý bulunan o yola talip olmaz. Eðer denilse: Bu kadar elim ve karanlýklý müþkilatlý yola nasýl ekser insanlar gidiyorlar? Elcevap: Ýçine düþmüþ bulunuyorlar, çýkamýyorlar. Hem insandaki nebati ve hayvani kuvveleri akibeti görmedikleri, düþünemedikleri ve o insandaki letaif-i insaniyyeye galebe ettikleri için, çýkmak istemiyorlar ve hazýr ve muvakkat bir lezzetle müteselli oluyorlar. Sual: Eðer denilse: Dalalette öyle dehþetli bir elem ve bir korku var ki, kafir, deðil hayattan lezzet almasý, hiç yaþamamasý lazým geliyor. Belki o elemden ezilmeli ve o korkudan ödü patlamalý idi. Çünki: Ýnsaniyet itibariyle hadsiz eþyaya müþtak ve hayata aþýk olduðu halde, küfür vasýtasiyle mevtini bir idam-ý ebedi ve bir firak-ý layezali ve zeval-ý mevcudatý ve ahbabýnýn vefatlarýný ve bütün sevdiklerini idam ve müfarakat-i ebediyye suretinde gözü önünde daima küfür vasýtasiyle gören insan, nasýl yaþayabilir ? Nasýl hayattan lezzet alabilir ? Elcevap: Acip bir maðlata-i þeytaniye ile kendini aldatýr, yaþar. Suri bir lezzet alýr zanneder. Meþhur bir temsil ile onun mahiyetine iþaret edeceðiz. Þöyleki: Deniliyor: Deve kuþuna demiþler: " Kanatlarýn var, uç !" O da kanatlarýný kýsýp, " Ben deveyim" demiþ, uçmamýþ. Fakat avcýnýn tuzaðýna düþmüþ. Avcý beni görmesin diye baþýný kuma sokmuþ. Halbuki koca gövdesini dýþarýda býrakmýþ, avcýya hedef etmiþ. Sonra ona demiþler: " Madem deveyim diyorsun, yük götür!" O zaman kanatlarýný açývermiþ, " Ben kuþum" demiþ, yükün zahmetinden kurtulmuþ. Fakat hamisiz ve yemsiz olarak avcýlarýn hücumuna hedef olmuþ. Aynen onun gibi; kâfir, Kur'anýn semavi ilanatýna karþý küfr-ü mutlaki býrakýp meþkük bir küfre inmiþ. Ona denilse: Madem mevt ve zevali, bir idam-ý Sh:»(S.N: 103) ebedi biliyorsun; kendini asacak olan daraðacý göz önünde... Ona her vakit bakan nasýl yaþar? Nasýl lezzet alýr?" O adam, Kur'anýn umumi vech-i rahmet ve þumullü nurundan aldýðý bir hisse ile der: "Mevt idam deðil, ihtimal beka var" Ve yahut deve kuþu gibi baþýný galet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasýn ve zeval-i eþya ona ok atmasýn! Elhasýl: O meþkuk küfür vasýtasiyle deve kuþu gibi mevt ve zevali, idam manasýnda gördüðü vakit. Kur'an ve semavi kitablarýn اِيمَانٌ بِاْلاَخِرَةِ dair kat'i ihbaratý ona bir ihtimal verir. O kafir, o ihtimale yapýþýr, o dehþetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse; "Madem baki bir aleme gidilecek; o alemde güzel yaþamak için tekalif-i diniyye meþakkatýný çekmek gerektir!" o adam þekk-i küfri cihetiyle der: "Belki yoktur; yok için neden çalýþayým" Yani: Vakta ki o hükm-ü Kur'anýn verdiði ihtimal-i beka cihetiyle idam-ý ebedi alamýndan kurtulur ve meþkuk küfrün verdiði ihtimal-i adem cihetiyle tekalif-i diniyye meþakkati ona müteveccih olur; Ona karþý küfür ihtimaline yapýþýr, o zahmetten kurtulur. Demek bu nokta-i nazarda, müminden ziyade bu hayatta lezzat alýr, zannediyor. Çünki: Tekalif-i diniyyenin zahmetinden ihtimal-i küfri ile kurtuluyor ve âlâm-ý ebediyeden, ise ihtimal-i imani cihetiyle kendi üzerine almaz. Halbuki bu maðlata-i þeytaniyenin hükmü, gayet sathi ve faidesiz ve muvakkattýr. Ýþte Kur'an-ý Hakimin küffarlar hakkýnda da bir nevi cihet-i rahmeti vardýr ki: Hayat-ý dünyeviyeyi onlara Cehennem olmaktan bir derece kurtarýp bir nevi þek vererek, þek ile yaþýyorlar. Yoksa Ahiret Cehennemini andýracak bu dünyada dahi manevi bir cehennem azabý çekeceklerdi ve intihara mecbur olacaklardý. Ýþte ey ehl-i iman! Sizi Ýdam-ý ebediden ve dünyevi ve uhrevi Cehennemlerden kurtaran Kur'anýn himayeti altýna mü'minane ve mu'temidane giriniz ve Sünnet-i Seniyyesinin dairesine teslimkarane ve müstahsinane dahil olunuz, dünya þekavetinden ve Ahirette azabdan kurtulunuz! % DOKUZUNCU ÝÞARET: SUAL: Hizbullah olan ehl-i hidayet, baþta Enbiya ve onlarýn baþýnda Fahr-i Alem Aleyhissalatü Vesselam, o kadar inayet ve rahmet-i Ýlahiyye ve imdad-ý Sübhaniyye ye mazhar olduklarý halde, neden çok defa, hizb-üþ-þeytan olan ehl-i dalalete maðlub olmuþlar? Hem, Hâtem-ül-Enbiyanýn Güneþ gibi parlak Nübüvvet ve Risaleti ve iksir-i azam gibi te'sirli îcaz-ý Kur'ani vasýtasiyle irþadý ve cazibe-i umumiye-i kainattan daha cazibedar hakaik-i Kur'aniyenin komþuluðunda ve yakýnýnda olan medine münafýklarýnýn dalalatte ýsrarlarý ve hidayete girmemeleri ne içindir ve hikmeti nedir? % Elcevap: Bu iki þýk müthiþ sualin halli için, derince bir esas beyan et Sh:»(S.N: 104) mek lazým gelir. Þöyleki: Þu kainat Halýk-ý Zülcelalinin hem Cemali, hem Celali iki kýsým esmasý bulunduðundan ve o Cemali ve Celali isimler, hükümlerini ayrý ayrý cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Halýk-ý Zülcelal kainatta ezdadý birbirine mezcedip birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirip, ondan, zýdlarý birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve taðayyürat meydana getirmekle kainatý kanun-u taðayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekamüle tabi kýldýðý için; o þecere-i hilkatýn cami bir semeresi olan insan nev'inde o kanun-u mubarezeyi daha acib bir þekle getirip bütün terakkiyat-ý insaniyeye medar bir mücahede kapýsýný açýp, HÝZBULLAH'a karþý meydana çýkabilmek için hizb-üþ-þeytana bazý cihazat vermiþ. Ýþte bu sýrr-ý dakik içindir ki, Enbiyalar çok defa ehl-i dalalete karþý maðlub oluyor. Ve gayet zaaf ve acizde olan dalalet ehli, manen gayet kuvvetli olan Ehl-i Hakka muvakkaten galip oluyorlar ve mukavemet ediyorlar. Bu acip mukavemetin sýrr-ý hikmeti þudur ki: Dalâlette ve küfürde hem adem ve terk var ki, pek kolaydýr, hareket istemez. Hem tahrip var ki, çok sehildir ve asandýr; az bir hareket yeter. Hem tecavüz var ki, az bir amel ile çoklarýna zarar verip, ihafe noktasýnda ve fir'avniyet cihetinden onlara bir makam kazandýrýr. Hem akibeti görmiyen ve hazýr zevke müptela olan insandaki nebati ve hayvani kuvvelerin tatmini, telezzüzü, hürriyeti vardýr ki akýl ve kalb gibi letaif-i insaniyeyi insaniyetkarane ve akibet-endiþane olan vazifelerinden vaz geçiriyorlar. Ehl-i hidayet ve baþta Ehl-i Nübüvvet ve baþta HABÝB-U RABB-ÝL-ALEMÝN olan Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselamýn meslek-i kudsisi, hem vücudi, hem sübûti, hem tamir, hem hareket, hem hududda istikamet, hem akibeti düþünmek, hem ubudiyet, hem nefs-i emmarenin fir'avniyetini, serbestliðini kýrmak gibi esasat-ý mühimme bulunduðundandýr ki, Medine-i Münevverede bulunan o zamanýn münafýklarý, o parlak Güneþe karþý yarasa kuþu gibi gözlerini yumup, o cazibe-i azimeye karþý þeytani bir kuvve-i dafiaya kapýlýp, dalalette kalmýþlar. Eðer denilirse: Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, madem HABIB-Ü RABB-ÝL-ALEMÝN'dir. Hem elindeki, hak; ve lisanýndaki hakikattýr. Ve ordusundaki askerlerin bir kýsmý melaikedir. Ve bir avuç su ile bir orduyu sular. Ve dört avuç buðday ve bir oðlaðýn etiyle bin adamý doyuracak bir ziyafet verir. Ve küffar ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla o bir avuç topraktan her küffarýn gözüne bir avuç toprak girmesiyle onlarý kaçýrýr. Ve daha bunun gibi bin mu'cizat sahibi olan bir Kumandan-ý Rabbani, nasýl oluyor Uhud'un nihayetinde ve Huneyn'in bidayetinde maðlup oluyor? % Elcevap: Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, nev-i beþere mukteda ve imam ve rehber olarak gönderilmiþtir. Ta ki, o nev-i insani, hayat-ý içti Sh:»(S.N: 105) maiye ve þahsiyedeki düsturlarý Ondan öðrensin ve Hakim-i Zülkemalin kavanin-i meþietine itaate alýþsýnlar ve desatir-i hikmetine tevfiki hareket etsinler. Eðer Resûl-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, hayat-ý içtimaiye ve þahsiyesinde daima harikuladelere ve mu'cizelere istinad etseydi, o vakit Ýmam-ý Mutlak ve Rehber-i Ekber olamazdý. Ýþte bu sýr içindir ki, yalnýz davasýný tasdik ettirmek için arasýra indelhace, münkirlerin inkarýný kýrmak için mu'cizeler gösterirdi. Sair vakitlerde nasýlki herkesten ziyade evamir-i Ýlahiyyeye itaat etmiþtir. Öyle de: Hikmet-i Rabbaniye ile ve meþiet-i Sübbaniye ile te'sis edilen ADETULLAH kavaninine herkesten ziyade müraat ve itaat ederdi. Düþmana karþý zýrh giyerdi, "sipere giriniz" emrederdi. Yara alýrdý, zahmet çekerdi. Ta tamamiyle hikmet-i Ýlahiyye kanununa ve kainattaki þeriat-ý fýtriye-i kübraya müraat ve itaatý göstersin. % ONUNCU ÝÞARET: Ýblisin en mühim bir desisesi; kendini, kendine tabi olanlara inkar ettirmektir. Þu zamanda, hususan maddiyyunlarýn felsefeleriyle zihni bulananlar, bu bedihi mes'elede tereddüt gösterdikleri için, þeytanýn bu desisesine karþý bir iki söz söyliyeceðiz, Þöyleki: Ýnsanlarda þeytan vazifesini gören cesedli ervah-ý habise bilmüþahede bulunduðu gibi, cinniden cesedsiz ervah-ý habise dahi bulunduðu, o kat'iyyettedir. Eðer onlar maddi ceset giyseydiler, bu þerir insanlarýn ayný olacaktýlar. Hem eðer bu insan suretindeki insi þeytanlar cesedlerini çýkarabilse idiler, o cinni iblisler olacaktýlar. Hatta bu þiddetli münasebete binaendir ki, bir mezheb-i batýl hükmetmiþ ki: "Ýnsan suretindeki gayet þerir ervah-ý habise, öldükten sonra þeytan olur" Mâlþþþþûmdur ki: alâ birþey bozulsa, edna birþeyin bozulmasýndan daha ziyade bozuk olur. Meselâ: Nasýlki süt ve yoðurt bozulsalar, yine yenilebilir. Yað bozulsa, yenilmez, bazen zehir gibi olur. Öyle de; mahlukatýn en mükerremi, belki en alasý olan insan, eðer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin maddelerin kokusiyle telezzüz eden haþarat gibi ve ýsýrmakla zehirlendirmekten lezzet alan yýlanlar gibi, dalalet bataklýðýndaki þerler ve habis ahlaklar ile telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zulümatýndaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alýrlar; adeta þeytanýn mahiyetine girerler. Evet cinni þeytanýn vücuduna kat'i bir delili, insi þeytanýn vücududur. Saniyen: Yirmi Dokuzuncu Sözde yüzer delil-i kat'i ile ruhani ve meleklerin vücudunu isbat eden umum o deliller, þeytanlarýn dahi vücudunu isbat ederler. Bu ciheti o Söze havale ediyoruz. Sâlisen: Kainattaki umur-u hayriyedeki kanunlarýn mümessili, nazýrý hükmünde olan meleklerin vücudu, ittifak-ý edyan ile sabit olduðu gibi, umur-u þerriyenin mümessilleri ve mübaþirleri ve o umurdaki kavaninin medarlarý olan ervah-ý habise ve þeytaniye bulunmasý, hikmet ve hakikat noktasýnda Sh:»(S.N: 106) kat'idir, belki umur-u þerriyede ziþuur bir perdenin bulunmasý daha ziyade lazýmdýr. Çünki: Yirmi Ýkinci Sözün baþýnda denildiði gibi: Herkes, herþeyin hüsn-ü hakikisini göremediði için, zahiri þerriyet ve noksaniyet cihetinde Halýk-ý Zülcelale karþý itiraz etmemek ve rahmetini ittiham etmemek ve hikmetini tenkid etmemek ve haksýz þekva etmemek için, zahiri bir vasýtayý perde ederek, ta itiraz ve tenkid ve þekva, o perdelere gidip, Halýk-ý Kerim ve Hakim-i Mutlaka teveccüh etmesin. Nasýlki; vefat eden ibadýn küsmesinden Hazret-i Azraili kurtarmak için hastalýklarý ecele perde etmiþ. Öyle de: Hazret-i Azraili (A.S.) kabz-ý ervaha perde edip, ta merhametsiz tevehhüm edilen o haletlerden þekvalar, Cenab-ý Hakka teveccüh etmesin. Öyle de; daha ziyade bir kat'iyyetle þerlerden ve fenalýklardan gelen itiraz ve tenkid, Hâlýk-ý Zülcelale teveccüh etmemek için, hikmet-i Rabbaniye, þeytanýn vücudunu iktiza etmiþtir. Rabian: Ýnsan küçük bir alem olduðu gibi, alem dahi büyük bir insandýr. Bu küçük insan, o büyük insanýn bir fihristesi ve hulasasýdýr. Ýnsanda bulunan nümunelerin büyük asýllarý, insan-ý ekberde bizzarure bulunacaktýr. Mesela; nasýlki insanda kuvve-i hafýzanýn vücudu, alemde Levh-i Mahfuz'un vücuduna kat'i delildir. Öyle de; insanda kalbin bir köþesinde lümme-i þeytaniye denilen bir alet-i vesvese ve kuvve-i vahimenin telkinatýyla konuþan bir þeytani lisan ve ifsat edilen kuvve-i vahime, küçük bir þeytan hükmüne geçtiðini ve sahiplerinin ihtiyarýna zýd ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini hissen ve hadsen herkes nefsinde görmesi, alemde büyük þeytanlarýn vücuduna kat'i bir delildir. Ve bu lümme-i þeytaniye ve þu kuvve-i vahime, bir kulak ve bir dil olduklarýndan, ona üflüyen ve bunu konuþturan harici bir þahs-ý þerirenin vücudunu ihsas ederler. % ONBÝRÝNCÝ ÝÞARET: Ehl-i dalaletin þerrinden kainatýn kýzdýklarýný ve anasýr-ý külliyenin hiddet ettiklerini ve umum mevcudatýn galeyana geldiklerini, Kur'an-ý Hakim, mu'cizane ifade ediyor. Yani: Kavm-i Nuhun baþýna gelen tûfan ile semavat ve arzýn hücumunu, ve kavm-i Semud ve Ad'ýn inkarýndan hava unsurunun hiddetini ve Kavm-i Fir'avne karþý su unsurunun ve denizin galeyanýný ve Karun'a karþý toprak unsurunun gayzýný; ve ehl-i küfre karþý Ahirette تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الغَيْظِ sýrrýyle Cehennemin gayzýný ve öfkesini ve sair mevcudatýn ehl-i küfür ve dalalete karþý hiddetini gösterip ilan ederek gayet müdhiþ bir tarzda ve i'cazkarane ehl-i dalalet ve isyaný zecrediyor. Sual: Ne için böyle ehemmiyetsiz insanlarýn ehemmiyetsiz amelleri ve þahsi günahlarý, kainatýn hiddetini celbediyor? Sh:»(S.N: 107) Elcevap: Bazý Risalelerde ve sabýk iþaretlerde isbat edildiði gibi: Küfür ve dalalet, müdhiþ bir tecavüzdür ve umum mevcudatý alakadar edecek bir cinayettir. Çünki: Hýlkat-ý kainatýn bir netice-i azamý, ubudiyet-i insaniyedir ve Rububiyet-i Ýlahiyyeye karþý iman ve itaatle mukabeledir. Halbuki ehl-i küfür ve dalalet ise, küfürdeki inkariyle, mevcudatýn ille-i gayeleri ve sebeb-i bekalarý olan o netice-i azamý reddettikleri için, umum mahlukatýn hukukuna bir nevi tecavüz olduðu gibi, umum masnuatýn ayinelerinde cilveleri tezahür eden ve masnuatýn kýymetlerini, ayinedarlýk cihetinde âli eden Esma-i Ýlahiyyenin cilvelerini inkar ettikleri için, o esma-i kudsiyeye karþý bir tezyif olduðu gibi, umum masnuatýn kýymetini tenzil ile o masnuata karþý bir tahkir-i azimdir. Hem umum mevcudatýn herbiri birer vazife-i âliye ile muvazzaf birer memur-u Rabbani derecesinde iken, küfür vasitasiyle sukut ettirip, camid, fani, manasýz bir mahluk menzilesinde gösterdiðinden, umum mahlukatýn hukukuna karþý bir nevi tahkirdir. Ýþte envâ-ý dalalet derecatýna göre az çok kainatýn yaratýlmasýndaki hikmet-i Rabbaniyeye ve dünyanýn bekasýndaki makasýd-ý Sübhaniyeye zarar verdiði için, ehl-i isyana ve ehl-i dalalete karþý kainat hiddete geliyor, mevcudat kýzýyor, mahlukat öfkeleniyor. Ey cirmi ve cismi küçük, ve cürmü ve zulmü büyük, ve ayb ve zenbi azim biçare insan! Kainatýn hiddetinden, mahlukatýn nefretinden, mevcudatýn öfkesinden kurtulmak istersen, iþte kurtulmanýn çaresi, Kur'an-ý Hakimin daire-i kudsiyesine girmektir ve Kur'anýn mübelliði olan Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselamýn Sünnet-i Seniyyesine ittibadýr. Gir ve tabi ol! % ONÝKÝNCÝ ÝÞARET "Dört Sual ve Cevap"týr. % Birinci Sual: Mahdut bir hayatta, mahdut günahlara mukabil, hadsiz bir azab ve nihayetsiz bir Cehennem nasýl adalet olur? % Elcevap: Sabýk iþaretlerde, hususan bundan evvelki Onbirinci Ýþarette kat'iyyen anlaþýldý ki; küfür ve dalalet cinayeti, nihayetsiz bir cinayettir ve hadsiz bir hukuka tecavüzdür. % Ýkinci Sual: Þeriatta denilmiþtir ki: "Cehennem, ceza-yý ameldir; fakat Cennet, fazl-ý ihali iledir." Bunun sýrr-ý hikmeti nedir? % Elcevap: Sabýk iþaretlerde tebeyyün etti ki; insan, icadsýz bir cüz-ü ihtiyari ile ve cüz'i bir kesb ile, bir emr-i ademi veya bir emr-i itibari teþkil ile ve sübut vermekle müdhiþ tahribata ve þerlere sebebiyet verdiði gibi, nefsi ve hevasý daima þerlere ve zararlara meyyal olduðu için, o küçük kesbin neticesinden hasýl olan seyyiatýn mes'uliyetini o çeker. Çünki; onun nefsi istedi Sh:»(S.N: 108) ve kendi kesbiyle sebebiyet verdi. Ve þer, ademi olduðu için, abd ona fail oldu. Cenab-ý Hak da halketti; elbette o hadsiz cinayetin mes'uliyetini, nihayetsiz bir azab ile çekmeye müstahak olur. Amma hasenat ve hayrat ise, madem ki vücudidirler; kesb-i insani ve cüz-ü ihtiyari onlara illet-i mûcide olamaz. Ýnsan, onda hakiki fail olamaz. Ve nefs-i emmaresi de hasenata taraftar deðildir, belki rahmet-i Ýlahiyye onlarý ister ve kudret-i Rabbaniye icad eder. Yalnýz insan, iman ile, arzu ile, niyyet ile sahip olabilir. Ve sahip olduktan sonra, o hasenat ise, ona evvelce verilmiþ olan vücud ve iman nimetleri gibi sabýk hadsiz niam-ý Ýlahiyyeye bir þükürdür, geçmiþ nimetlere bakar. Va'd-i Ýlani ile verilecek Cennet ise, fazl-ý Rahmani ile verilir. Zahirde bir mükafattýr, hakikatta fazýldýr. Demek seyyiatta sebep, nefisdir, mücazata bizzat müstehaktýr. Hasenatta ise, sebep Haktandýr, illet de Hakdandýr. Yalnýz, insan iman ile tesahub eder. "Mükafatýný isterim" diyemez. "fazlýný beklerim" diyebilir. % Üçüncü Sual: Beyanat-ý sabýkadan da anlaþýlýyor ki; seyyiat, intiþar ve tecavüz ile taaddüt ettiðinden, bir seyyie bin yazýlmalý, hasene ise vücudi olduðu için maddeten taaddüt etmediðinden ve abdin icadiyle ve nefsin arzusýyle olmadýðýndan hiç yazýlmamalý veya bir yazýlmalý idi. Neden seyyie bir yazýlýr, hasene on ve bazen bin yazýlýr. % Elcevap: Cenab-ý Hak, kemal-i rahmet ve cemal-i rahimiyetini o suretle gösteriyor. % Dördüncü Sual: Ehl-i dalaletin kazandýklarý muvaffakiyet ve gösterdikleri kuvvet, ve ehl-i hidayete galebeleri gösteriyor ki; onlar bir kuvvete ve bir hakikata istinad ediyorlar. Demek ya ehl-i hidayette zaaf var, ya onlarda bir hakikat var. % Elcevap: Haþa... Ne onlarda hakikat var, ne ehl-i hakda zaaf vardýr. Fakat maattessüf kasýr-ün-nazar muhakemesiz bir kýsým avam tereddüde düþüp vesvese ediyorlar, akidelerine halel geliyor. Çünkü diyorlar; eðer ehl-i hakda tam hak ve hakikat olsaydý, bu derece maðlubiyet ve zillet olmamak gerekti. Çünki; hakikat kuvvetlidir. اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلاَيُعْلى عَلَيْهِ olan kaide-i esasiye ile; kuvvet hakdadýr. Eðer o ehl-i hakka mukabil galibane gelen ehl-i dalaletin, hakiki bir kuvveti ve bir nokta-i istinadý olmasaydý, bu derece galibiyet ve muvaffakiyet olmamak lazým gelecekti? % Elcevap: Ehl-i Hakkýn maðlubiyeti; kuvvetsizlikten, hakikatsýzlýktan gelmediði, sabýk iþaretlerle kat'i isbat edildiði gibi, ehl-i dalaletin galebesi, kuvvetlerinden ve iktidarlarýndan ve nokta-i istinad bulmalarýndan gelmediði, yine o iþaretlerle kat'i isbat edildiðinden; bu sualin cevabý, sabýk iþaretlerin hey'et-i mecmuasýdýr. Yalnýz burada desiselerinden ve istimal ettikleri bir kýsým Sh:»(S.N: 109) silâhlarýna iþaret edeceðiz. Þöyleki: Ben kendim mükerreren müþahede etmiþim ki; yüzde on ehl-i fesad, yüzde doksan ehl-i salahý maðlub ediyordu. Hayretle merak ettim. Tetkik ederek kat'iyen anladým ki; o galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor, belki fesaddan ve alçaklýktan ve tahripten ve ehl-i hakkýn ihtilafýndan istifade etmesinden ve içlerine ihtilaf atmaktan ve zaif damarlarý tutmaktan ve aþýlamaktan ve hissiyat-ý nefsaniyeyi ve aðraz-ý þahsiyeyi tahrik etmekten ve insanýn mahiyetinde muzýr madenler hükmünde bulunan fena istidatlarý iþlettirmekten ve þan ve þeref namiyle riyakarane nefsin fir'avniyetini okþamaktan ve vicdansýzca tahribatlarýndan herkes korkmasýndan geliyor. Ve o misillü þeytani desiseler vasýtasiyle muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler. Fakat. وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ sýrrýyle, اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلاَيُعْلَى عَلَيْهِ düstturiyle, onlarýn o muvakkat galebeleri, menfaat cihetinden onlar için ehemmiyetsiz olmakla beraber, Cehennemi kendilerine ve Cenneti ehl-i hakka kazandýrmalarýna sebebdir. Ýþte dalalette, iktidarsýzlar, muktedir görünmeleri ve ehemmiyetsizler þöhret kazanmalarý içindir ki, hodfuruþ, þöhret-perest riyakar insanlar ve az bir þeyle iktidarlarýný göstermek ve ihafe ve ýzrar cihetinden bir mevki kazanmak için ehl-i hakka muhalefet vaziyetine girerler. Ta görünsün ve nazar-ý dikkat ona celbolunsun. Ve iktidar ve kudretle deðil, belki terk ve ataletle sebebiyet verdiði tahribat ona isnad edilip, ondan bahsedilsin Nasýlki böyle þöhret divanelerinden birisi, namazgahý telvis etmiþ, ta herkes ondan bahsetsin... Hatta ondan lanetle de bahsedilmiþ de... Þöhretperestlik damarý kendisine bu lanetli þöhreti hoþ göstermiþ, diye darb-ý mesel olmuþ. Ey Alem-i Beka için yaratýlan ve fani aleme mübtela olan biçare insan ! فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَآءُ وَاْلاَرْضُ Âyetinin sýrrýna dikkat et, kulak ver! Bak ne diyor ! Mefhum-u sarihiyle ferman ediyor ki: " Ehl-i dalaletin ölmesiyle insan ile alakadar olan semavat ve arz, onlarýn cenazeleri üstünde aðlamýyorlar, yani; onlarýn ölmesiyle memnun oluyorlar. " Ve mefhum-u iþarisiyle ifade ediyor ki: " Ehl-i hidayetin ölmesiyle semavat ve arz onlarýn cenazeleri üstünde aðlýyorlar, firaklarýný istemiyorlar." Çünki; ehl-i iman ile bütün kainat alakadardýr, ondan memnundur. Zira iman ile Halýk-ý kainatý bildikleri için, kainatýn kýymetini takdir edip hürmet ve muhabbet ederler. Ehl-i dalalet gibi tahkir ve zýmni adavet Sh:»(S.N: 110) etmezler. Ey insan, düþün! Sen ala- küllihal öleceksin. Eðer nefis ve þeytana tabi isen, senin komþularýn, belki akrabalarýn senin þerrinden kurtulmak için mesrur olacaklar. Eðer Euzubillâhimineþþeytanirracim deyip, Kur'ana ve Habib-i Rahmana tabi isen, o vakit semavat ve arz ve mevcudat, herkesin derecesine nisbeten, senin derecene göre senin firakýndan müteessir olup manen aðlarlar. Ulvi bir matem ile ve haþmetli bir teþyi ile, kabir kapýsiyle girdiðin beka aleminde senin derecene nisbeten senin için bir hüsn-ü istikbal var olduðuna iþaret ederler. % ONÜÇÜNCÜ ÝÞARET : " Üç Nokta"dýr. % Birinci Nokta: Þeytanýn en büyük bir desisesi; hakaik-i imaniyenin azameti cihetinde dar kalbli ve kýsa akýllý ve kasýr fikirli insanlarý aldatýr, der ki: " Bir tek zat, umum zerrat ve seyyarat ve nücumu ve sair mevcudatý bütün ahvaliyle tedbir-i Rububiyetinde çeviriyor, idare ediyor, deniliyor. Böyle hadsiz acib büyük mes'eleye nasýl inanýlabilir ? Nasýl Kalbe yerleþir ? Nasýl fikir kabul edebilir"? der. Acz-i insani noktasýnda bir hiss-i inkarý uyandýrýyor. % Elcevap : Þeytanýn bu desisesini susturan sýr: " ALLAHU EKBER"dir. ve cevab-ý hakikisi de. " ALLAHU EKBER" dir. Evet " ALLAHU EKBER" in ziyade kesretle þeair-i islamiyede tekrarý, bu desiseyi mahvetmek içindir. Çünki; insanýn aciz kuvveti ve zaif kudreti ve dar fikri, böyle hadsiz büyük hakikatlarý " ALLAHU EKBER " nuriyle görüp tasdik ediyor ve " ALLAHUEKBER" kuvvetiyle o hakikatlarý taþýyor ve " ALLAHU EKBER" dairesinde yerleþtiriyor ve vesveseye düþen kalbine diyor ki: Bu kainatýn gayet muntazamca tedbir ve tedviri, bilmüþahede görünüyor. Bunda iki yol var. % Birinci Yol : Mümkindir : Fakat gayet azimdir ve harikadýr. Zaten böyle harika bir eser, bir harika san'at ile, çok acib bir yol ile olur. O yol ise; mevcudat, belki zerrat adedince vücudunun þahidleri bulunan bir Zat-ý Ehad ve Samed'in Rububiyetiyle ve irade ve kudretiyle olmasýdýr. % Ýkinci Yol : Hiçbir cihet-i imkaný olmayan ve imtina derecesinde müþkilatlý ve hiçbir cihette makul olmýyan þirk ve küfür yoludur. Çünki: Yirminci Mektub ve Yirmi ikinci Söz gibi çok Risalelerde gayet kat'i isbat edildiði üzere; o vakit kainatýn herbir mevcudunda ve hatta herbir zerresinde bir Uluhiyet-i Mutlaka ve bir ilm-i muhit ve hadsiz bir kudret bulunmak lazým geliyor. Ta ki, mevcudatta bilmüþahede görünen nihayet derecede nizam ve intizam, ve gayet hassas mizan ve imtiyaz ile mükemmel ve müzeyyen olan nukuþ-u san'at vücud bulabilsin. % Elhasýl: Eðer tam layýk ve tam yerinde olan azametli ve kibriyalý Rububiyet olmazsa, o vakit her cihetçe gayr-i makul ve mümteni bir yol takib etmek lazým gelecek. Layýk ve lazým olan azametten kaçmakla, muhal ve imtinâa Sh:»(S.N: 111) girmeyi, þeytan dahi teklif edemez. % Ýkinci Nokta: Þeytanýn mühim bir desisesi; insana kusurunu itiraf ettirmemektir. Ta ki, istiðfar ve istiaze yolunu kapasýn. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, ta ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; adeta taksiratýndan takdis etsin. Evet þeytaný dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz te'vil ile te'vil ettirir. وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ sýrriyle; nefsine nazar-ý rýza ile baktýðý için ayýbýný görmez. Ayýbýný görmediði için itiraf etmez, istiðfar etmez; istiaze etmez; þeytana maskara olur. Hazret-i Yûsuf Aleyhisselam gibi bir Peygamber-i Aliþan, وَمَا اُبَرِّىءُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ َلأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَارَحِمَ رَبِّى dediði halde, nasýl nefse itimad edilebilir. Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiðfar eder. Ýstiðfar eden, istiaze eder. Ýstiaze eden, þeytanýn þerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlýktýr. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çýkar; itiraf etse, afva müstahak olur. % Üçüncü Nokta: Ýnsanýn hayat-ý içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i þeytaniye þudur ki: Bir mü'minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatýný örter. Þeytanýn bu desisesini dinleyen insafsýzlar, mü'mine adavet ederler. Halbuki: Cenab-ý Hak haþirde adalet-i mutlaka ile mizan-ý ekberinde a'mal-i mükellefini tarttýðý zaman, hasenatý seyyiata galibiyeti, maðlubiyeti noktasýnda hükmeyler. Hem seyyiatýn esbabý çok ve vücudlarý kolay olduðundan, bazen bir tek hasene ile çok seyyiatýný örter. Demek bu dünyada, o adalet-i Ýlahiyye noktasýnda muamele gerektir. Eðer bir adamýn iyilikleri fenalýklarýna kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktýr. Belki kýymetdar birtek hasene ile, çok seyyiatýna nazýaran -ý afv ile bakmak lazýmdýr. Halbuki; insan, fýtratýndaki zulüm damariyle, þeytanýn telkiniyle, bir zatýn yüz hasenatýný birtek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeþine adavet eder, günahlara girer. Nasýl, bir sinek kanadý göz üstüne býrakýlsa, bir daðý setreder, göstermez. Öyle de; insan garaz damariyle, sinek kanadý kadar bir seyyie ile dað gibi hesenatý örter, unutur, mü'min kardeþine adavet eder, insanlarýn hayat-ý içtimaiyesinde bir fesad aleti olur. Þeytanýn bu desisesine benzer diðer bir desise ile insanýn selamet-i fikrini ifsad ediyor. Hakaik-i imaniyeye karþý sýhhat-i muhakemeyi bozuyor ve istikamet-i fikriyyeyi ihlal ediyor. Þöyleki : Sh:»(S.N: 112) Bir hakikat-ý imaniyeye dair yüzer delail-i isbatiyenin hükmünü, nefyine delalet eden bir emare ile kýrmak ister. Halbuki: Kaide-i mukarreredir ki: " Bir isbat edici, çok nefyedicilere tereccuh ediyor." Bir davaya müsbit bir þahidin hükmü, yüz nafilere racih olur. Bu hakikata bir temsil ile bak. Þöyle ki: Bir saray, yüzer kapalý kapýlarý var. Birtek kapý açýlmasýyla o saraya girilebilir. Öteki kapýlar da açýlýr. Eðer bütün kapýlar açýk olsa, bir iki tanesi kapansa, o saraya girilemiyeceði söylenemez. Ýþte Hakaik-i imaniye o saraydýr. Herbir delil, bir anahtardýr, isbat ediyor, kapýyý açýyor. Bir tek kapýnýn kapalý kalmasiyle o hakaik-i imaniyeden vazgeçilmez ve inkar edilemez. Þeytan ise, bazý esbaba binaen, ya gaflet veya cehalet vasýtasiyle kapalý kalmýþ olan bir kapýyý gösterir, isbat edici bütün delilleri nazardan iskat ediyor. " Ýþte bu saraya girilmez, belki saray deðildir, içinde birþey yoktur. " der kandýrýr. Ýþte ey þeytanýn desiselerine mübtela olan biçare insan ! Hayat-ý diniye hayat-ý þahsiye ve hayat-ý içtimaiyenin selametini dilersen; ve sýhhat-ý fikir ve istikamet-i nazar ve selamet-i kalb istersen: Muhkemat-ý Kuraniyenin mizanlariyle ve Sünnet-i Seniyyenin terazileriyle a'mal ve hatýratýný tart ve Kur'aný ve Sünnet-i Seniyyeyi daima rehber yap ve اَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ ) ( de, Cenab-ý hakka ilticada bulun. Ýþte bu On üç iþaret, on üç anahtardýr. Kur'aný Mu'ciz-ül- Beyanýn en ahirki suresi ve اَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ ) ( in mufassllý ve madeni olan اَسْتَعِيذُ بِاللَّهِ ِبسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ * مَلِكِ النَّاسِ * اِلَهِ النَّاسِ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الخَنَّاسِ * الَّذِى يُوَسْوِسُ فِىصُدُورِ النَّاسِ مِنَ الجِنَّةِ وَالنَّاسِ * süresinin hýsn-i hasini ve kal'a metininin kapýsýný o on üç anahtarla aç, gir, selameti bul !. * سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اٍِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الحَكِيمُ وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ * وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ * Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts