Jump to content
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Recommended Posts

YÝRMÝ BEÞÝNCÝ LEM'A

 

(Yirmi Beþ Devadýr)

 

 

 

Hastalara bir merhem, bir teselli, manevi bir reçete, bir iyâdet-ül-mariz ve geçmiþ olsun makamýnda yazýlmýþtýr.

 

 

 

ÝHTAR VE ÝTÝZAR

 

Bu mânevi reçete, bütün yazdýklarýmýzýn fevkinde bir sür'atle (Hâþiye) te'lif edildiði gibi, hem umuma muhalif olarak...tashihata ve dikkate vakit bulmayarak... te'lifi gibi gayet sür'atle, ancak bir defa nazardan geçirildi. Demek, müsvedde-i evvel hükmünde müþevveþ kalmýþtýr. Kalbe fýtri bir surette gelen hâtýratý, san'atla ve dikkatle bozmamak için, yeniden tetkikata lüzum görmedik. Okuyan zatlar, hususan hastalar bazý nahoþ ibarelerden veyahud aðýr kelimelerden ve ifadelerden sýkýlýp gücenmesinler; bana da dua etsinler.

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

الَّذِينَ اِذَآ اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا اِنَّا للَّهَ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ وَالَّذِى هُوَ يُطْعِمُنِى وَيَسْقِينِ * وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينَ

 

Þu Lem'ada, nev-i beþerin on kýsýmýndan bir kýsmýný teþkil eden musibetzede ve hastalara hakiki bir teselli ve nafi bir merhem olabilecek Yirmi Beþ devayý icmalen beyan ediyoruz...

 

_________________________________

 

Hâþiye: Bu risale dört buçuk saat zarfýnda te'lif edilmiþtir.

 

Evet Evet Evet Evet

 

Rüþtü Re'fet Husrev Said

 

Sh:»(S.N: 20)

 

% BÝRÝNCÝ DEVA : Ey biçare hasta! Merak etme sabret. Senin hastalýðýn sana dert deðil belki bir nevi dermandýr. Çünki : Ömür bir sermayedir gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalýk, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor... ta meyveleri verdikten sonra býrakýp gitsin. Ýþte, ömrün hastalýkla uzun olmasýna iþareten bu darb-ý mesel dillerde destandýr ki : "Musibet zamaný çok uzundur, safa zamaný pek kýsa oluyor. "

 

% ÝKÝNCÝ DEVA : Ey sabýrsýz hasta ! Sabret, belki þükret. Senin bu hastalýðýn, ömür dakikalarýný birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Çünkü; ibadet iki kýsýmdýr. Biri müsbet ibadettir ki; namaz, niyaz gibi malum ibadetlerdir. Diðeri menfi ibadetlerdir ki; hastalýklar, musibetler vasýtasýyle musibet-zede, aczini, zaafýný hisseder. Halýk-ý Rahimine iltica eder, yalvarýr. Halis, riyasýz, manevi bir ibadete mazhar olur.

 

Evet, hastalýkla geçen bir ömür, ALLAH'dan þekva etmemek þartiyle, mü'min için ibadet sayýldýðýna rivayet-i sahiha vardýr.

 

Hatta bazý sâbir ve þâkir hastalarýn bir dakikalýk hastalýðý, bir saat ibadet hükmüne geçtiði ve bazý kâmillerin bir dakikasý bir gün ibadet hükmüne geçtiði, rivayet-i sahiha ve keþfiyat-ý sadýka ile sabittir. Senin bir dakika ömrünü, bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandýran hastalýktan teþekki deðil, teþekkür et.

 

% ÜÇÜNCÜ DEVA: Ey tahammülsüz hasta ! Ýnsan bu dünyaya keyf sürmek ve lezzet almak için gelmediðine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaþmasý ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanmasý þahittir.

 

Hem insan, zihayatýn en mükemmeli, en yükseði ve cihazatca en zengini, belki zihayatlarýn sultaný hükmünde iken, geçmiþ lezzetleri ve gelecek belalarý düþünmek vasýtasiyle, hayvana nisbeten en edna bir derecede, ancak kederli, meþakkatli bir hayat geçiriyor.

 

Demek insan, bu dünyaya yalnýz güzel yaþamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiþtir. Belki azim bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedi, daimi bir hayatýn saadetine çalýþmak için gelmiþtir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eðer hastalýk olmazsa, sýhhat ve afiyet gaflet verir... dünyayý hoþ gösterir. Ahireti unutturur. Kabri ve ölümü hatýrýna getirmek istemiyor... Sermaye-i ömrünü bad-ý heva boþ yere sarfettiriyor. Hastalýk ise, birden gözünü açtýrýr. Vücuduna ve cesedine der ki: " Layemut deðilsin, baþýboþ deðilsin, bir vazifen var. Gururu býrak, seni yarataný düþün, kabre gideceðini bil, öyle hazýrlan. "

 

Ýþte hastalýk bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsîh ve îkaz edeci bir mürþiddir. Ondan þekva deðil, belki bu cihette ona teþekkür etmek; eðer

 

Sh:»(S.N: 21)

 

fazla aðýr gelse, sabýr istemek gerektir...

 

% DÖRDÜNCÜ DEVA : Ey þekvacý hasta ! Senin hakkýn þekva deðil þükürdür, sabýrdýr. Çünki senin vücudun ve aza ve cihazatýn, senin mülkün deðildir. Sen onlarý yapmamýþsýn... baþka tezgahlardan satýn almamýþsýn. Demek baþkasýnýn mülküdür. Onlarýn maliki, mülkünde istediði gibi tasarruf eder. Yirmi Altýncý Sözde denildiði gibi, mesela; gayet zengin, gayet mahir bir san'atkar; güzel san'atýný, kýymetdar servetini göstermek için, miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadiyle, bir ücrete mukabil, bir saatcik zamanda, murassa ve gayet san'atlý diktiði bir gömleði, bir hulleyi o fakire giydirir. Onun üstünde iþler ve vaziyetler verir. Harika enva-i san'atýný göstermek için; keser, deðiþtirir, uzaltýr, kýsaltýr. Acaba; þu ücretli miskin adam, o zata dese; bana zahmet veriyorsun...eðilip kalkmakla verdiðin vaziyetten bana sýkýntý veriyorsun...beni güzelleþtiren bu gömleði kesip kýsaltmakla güzelliðimi bozuyorsun demeye hak kazanabilir mi ? Merhametsizlik, insafsýzlýk ettin diyebilir mi ?

 

Ýþte aynen bu misal gibi San-i Zülcelal, sana ey hasta ! Göz, kulak, akýl kalb gibi nurani duygularla murassa olarak giydirdiði cisim gömleðini, Esma-i Hüsnasýnýn nakýþlarýný göstermek için, çok halat içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni deðiþtirir. Sen açlýkla onun Rezzak ismini tanýdýðýn gibi, Þafi ismini de hastalýðýnla bil. Elemler, musibetler bir kýsým esmasýnýn ahkamýný gösterdikleri için, onlarda, hikmetten Lem'alar ve rahmetten þualar ve o þuaat içinde çok güzellikler bulunuyor. Eðer perde açýlsa, tevahhuþ ve nefret ettiðin hastalýk perdesi arkasýnda, sevimli güzel manalarý bulursun...

 

% BEÞÝNCÝ DEVA : Ey maraza mübtela hasta ! Bu zamanda tecrübemle kanaatým gelmiþtir ki, hastalýk, bazýlara bir ihsan-ý Ýlahidir, bir hediye-i rahmanidir. Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsýz olduðum halde, bazý genç zatlar, hastalýk münasebetiyle dua için benimle görüþtüler. Dikkat ettim ki; hangi hastalýklý genci gördüm, sair gençlere nisbeten ahiretini düþünmeye baþlýyor... gençlik sarhoþluðu yok. Gaflet içindeki hayvani hevesattan bir derece kendini kurtarýyor. Ben de bakýyordum, onlarýn tahammül dahilindeki hastalýklarýný bir ihsan-ý Ýlahi olduðunu ihtar ederdim. Derdim ki: " Kardeþim, senin bu hastalýðýnýn aleyhinde deðilim, hastalýk için sana karþý bir þefkat hissedip acýmýyorum ki dua edeyim. Hastalýk, seni tam uyandýrýncaya kadar sabra çalýþ; ve hastalýk, vazifesini bitirdikten sonra, Halik-ý Rahim Ýnþaallah sana þifa verir." Hem derdim: " Senin bir kýsým emsalin sýhhat belasiyle gaflete düþüp, namazý terkedip, kabri düþünmeyip, Allah'ý unutup, bir saatlik hayat-ý dünyeviyenin zahiri keyfi ile, hadsiz bir hayat-ý edebiyyesini sarsar, zedeler, belki de harab eder. Sen hastalýk gözüyle, herhalde gideceðin bir menzilin olan kabrini ve daha arkasýnda uhrevi menzilleri görürsün ve

 

Sh:»(S.N: 22)

 

onlara göre davranýyorsun. Demek senin için hastalýk, bir sýhhattýr. Bir kýsým emsalindeki sýhhat, bir hastalýktýr..."

 

% ALTINCI DEVA : Ey elemden teþekki eden hasta ! Senden soruyorum; geçmiþ ömrünü düþün ve o ömürde geçmiþ lezzetli safa günleri ve belâ ve elemli vakitlerini tahattur et. Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yani : ya ELHAMDÜLÝLLAH þükür veyahud va-hasreta, va-esefa; kalbin veya lisanýn diyecek, dikkat et, sana oh ELHAMDÜLÝLLAH þükür dediren, senin baþýndan geçmiþ elemler, musibetlerin düþünmesi, bir manevi lezzeti deþiyor ki; senin kalbin þükreder. Çünki; elemin zevali, lezzettir. O elemler, o musibetler zevaliyle, ruhda bir lezzeti irsiyet býrakmýþ ki, düþünmekle deþilse, ruhdan bir lezzet akýyor; þükürler takattur ediyor. Sana va-esefa, va-hasreta dedirten, eski zamanda geçirdiðin lezzetli ve safalý o hallerdir ki: Zevalleriyle, senin ruhunda daimi bir elemi irsiyet býrakýp, ne vakit düþünsen, o elem yine deþiliyor... esef ve hasret akýtýyor.

 

Madem bir günlük gayr-ý meþru lezzet, bazen bir sene manevi elem çektiriyor. Ve muvakkat bir günlük hastalýkla gelen elem, çok günler manevi lezzet-i sevabla beraber, zevalindeki halas ve kurtulmaktan gelen manevi lezzet vardýr. Senin baþýndaki þimdilik bu muvakkat hastalýðýn neticesi ve içyüzündeki sevabý düþün, " bu da geçer Ya Hu! " de, þekva yerinde þükret.

 

% ALTINCI DEVA : (Haþiye) Ey dünya zevkini düþünüp hastalýktan ýztýrap çeken kardeþim ! Bu dünya eðer daimi olsa idi ve yolumuzda ölüm olmasaydý ve firak ve zevalin rüzgarlarý esmeseydi ve musibetli, fýrtýnalý istikbalde manevi kýþ mevsimleri olmasaydý; ben de seninle beraber senin haline acýyacaktým. Fakat madem dünya bir gün bize haydi dýþarý diyecek, feryadýmýzdan kulaðýný kapayacak, o bizi dýþarý koðmadan biz bu hastalýklar ikazatiyle þimdiden onun aþkýndan vazgeçmeliyiz...o bizi terketmeden kalben onu terke çalýþmalýyýz.,

 

Evet hastalýk bu manayý bize ihtar edip der ki: " Senin vücudun taþtan, demirden deðildir. Belki daima ayrýlmaya müsait muhtelif maddelerden terkip edilmiþtir. Gururu býrak, aczini anla, malikini taný, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiðini öðren; kalbin kulaðýna gizli ihtar ediyor. Hem madem dünyanýn zevki, lezzeti devam etmiyor. Hususan meþru olmazsa... hem devamsýz, hem elemli, hem günahlý oluyor. O zevki kaybettiðinden hastalýk bahanesiyle aðlama; bil'akis hastalýktaki manevi ibadet ve uhrevi sevap cihetini düþün; zevk almaya çalýþ.

 

----------------------

 

(Hâþiye): Fýtrî bir surette bu Lem'a tahattur ettiðinden, Altýncý Mertebe'de iki deva yazýlmýþ; fýtriliðine iliþmemek için öylece býraktýk, belki bir sýr vardýr diye deðiþtirmedik.

 

Sh:»(S.N: 23)

 

% YEDÝNCÝ DEVA : Ey sýhhatýn lezzetini kaybeden hasta ! Senin hastalýðýn sýhhatteki nimet-i Ýlahiyenin lezzetini kaçýrmýyor, bil'akis tattýrýyor, ziyadeleþtiriyor. Çünki; bir þey devam etse te'sirini kaybeder. Hatta ehl-i hakikat müttefikan diyorlar ki:

 

اِنَمَاَ الاَشْيَاءُ تُعْرَفُ بِاَضْدَادِهَا

 

yani: " Herþey zýddiyle bilinir". Mesela; karanlýk olmazsa, ýþýk bilinmez, lezetsiz kalýr. Soðuk olmazsa, hararet anlaþýlmaz, zevksiz kalýr. Açlýk olmazsa yemek lezzet vermez. Mide harareti olmazsa, su içmesi zevk vermez. Ýllet olmazsa, afiyet zevksizdir. Maraz olmazsa, sýhhat lezzetsizdir.

 

Madem Fatýr-ý Hakim insana her çeþid ihsanýný ihsas etmek ve herbir nevi nimetini tattýrmak ve insaný daima þükre sevketmek istediðini, þu kainatta çeþid çeþid hadsiz enva-i nimeti tadacak tanýyacak derecede, gayet çok cihazat ile insaný techiz etmesi gösteriyor ki: Elbette sýhhat ve afiyeti verdiði gibi, hastalýklarý, illetleri, dertleri de verecektir. Senden soruyorum: " Bu hastalýk senin baþýnda veya elinde veya midende olmasaydý, sen, baþýn, elin, midenin sýhhatindeki lezzetli , zevkli nimet-i ilahiyyeyi hissedip þükreder miydin ? Elbette þükür deðil belki düþünmeyecektin; þuursuz o sýhhatý gafletle belki sefahate sarfederdin."

 

% SEKÝZÝNCÝ DEVA : Ey Ahiretini düþünen hasta ! Hastalýk, sabun gibi günahlarýn kirlerini yýkar, temizler. Hastalýklar, kefaret-üz-zünub olduðu Hadis-i sahih ile sabittir. Hem Hadiste vardýr ki:

 

Ermiþ aðacý silkmekle nasýl meyveleri düþer; imanlý bir hastanýn titremesi de, öyle günahlarý silker."

 

Günahlar, hayat-ý ebediyyede daimi hastalýklardýr. Bu hayat-ý dünyevide dahi, kalb, vicdan, ruh için manevi hastalýklardýr. Sen eðer sabredip þekva etmezsen... þu muvakkat bir hastalýk ile daimi pek çok hastalýklardan kurtuluyorsun. Eðer günahlarý düþünmüyorsan, yahud Ahireti bilmiyorsan veya ALLAH'ý tanýmýyorsan, sende öyle dehþetli bir hastalýk var ki: Milyon defa sendeki bu küçük hastalýktan daha büyüktür. Ondan feryat et.

 

Çünki; bütün dünyanýn mevcudatiyle, kalbin, ruhun ve nefsin alakadardýr. Mütemadiyen firak ve zeval ile o alakalar kesilip sende hadsiz yaralar açýlýr. Bahusus Ahireti bilmediðin için, ölümü, idam-ý ebedi tahayyül ettiðinden -adeta- güya yara bere içinde, dünya kadar hastalýklý bir vücudun var.

 

Ýþte en evvel hadsiz yaralý ve hastalýklý bu büyük manevi vücudun hadsiz hastalýklarýna kat'i ilaç ve kat'i þifa verici bir tiryak olan iman ilacýný aramak ve itikadýný düzeltmek gerektir ki, o ilacý bulmakta en kýsa yol, bu maddi

 

Sh:»(S.N: 24)

 

hastalýðýn yýrttýðý gaflet perdesinin altýnda sana gösterdiði aczin ve zaafýn penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini ve rahmetini tanýmaktýr.

 

Evet, ALLAH'ý tanýmayanýn dünya dolusu bela baþýnda vardýr. ALLAH'ý tanýyanýn dünyasý nurla ve manevi sürurla doludur. Derecesine göre iman kuvvetiyle hisseder. Bu imandan gelen manevi sürur ve þifa ve lezzet altýnda cüz'i maddi hastalýklarýn elemi erir, ezilir.

 

% DOKUZUNCU DEVA : Ey Hâlikýný tanýyan hasta! Hastalýklardaki elem ve tevahhuþ ve korkmak ise; hastalýk bazen ölüme vesile olduðu cihetindendir. Ölüm, nazar-ý gaflet ve zahiri cihetinde dehþetli olduðundan, ona vesile olabilen hastalýklar korkutuyor, telaþ veriyor.

 

Evvelâ bil ve kat'i iman et ki: " Ecel mukadderdir, tegayyür etmez ". Çok aðýr hastalarýn baþýnda aðlayanlar ve sýhhatleri yerinde olanlar ölmüþler... o aðýr hastalar þifa bulup yaþamýþlar...

 

Saniyen; ölüm, sureten göründüðü gibi dehþetli deðil. Çok Risalelerde gayet kat'i, þeksiz, þüphesiz bir surette, Kur'an-ý Hakimin verdiði nur ile isbat etmiþiz ki: Ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir; hem dünya meydanýndaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur; hem öteki aleme gitmiþ yüzde doksan dokuz ahbab ve akrabasýna kavuþmak için bir vesiledir; hem hakiki vatanýna ve ebedi makam-ý saadetine girmeye bir vasýtadýr; hem zindan-ý dünyadan, bostan-ý cinana bir davettir; hem Halik-ý Rahiminin fazlýndan, kendi hizmetine mukabil, ahz-ý ücret etmeye bir nöbettir.

 

Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasýnda budur; ona dehþetli bakmak deðil, bil'akis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazariyle bakmak gerektir.

 

Hem Ehlullahýn bir kýsmýnýn ölümden korkmalarý, ölümün dehþetinden deðildir. Belki daha fazla hayýr kazanacaðým diye, vazife-i hayatýn idamesinden kazanacaklarý hayrat içindir. Evet ehl-i iman için ölüm, rahmet kapýsýdýr. Ehl-i dalalet için, zulumat-ý ebediye kuyusudur.

 

% ONUNCU DEVA: Ey lüzumsuz merak eden hasta ! Sen, hastalýðýn aðýrlýðýndan merak ediyorsun. O merakýn senin hastalýðýný aðýrlaþtýrýr. Hastalýðýn hafifleþmesini istersen merak etmemeye çalýþ. Yani hastalýðýn faidelerini, sevabýný ve çabuk geçeceðini düþün, meraký kaldýr, hastalýðýn kökünü kes.

 

Evet, merak, hastalýðý ikileþtirir; maddi hastalýðýn altýnda merak ile manevi bir hastalýðý kalbine verir; maddi hastalýk ona dayýnýr, devam eder. Eðer teslimiyetle, rýza ile, hastalýðýn hikmetini düþünmekle o merak gitse, o maddi hastalýðýn mühim bir kökü kesilir, hafifleþir, kýsmen gider. Hususan evhamla bir dirhem maddi hastalýk, bazen merak vasýtasiyle on dirhem kadar büyür. Merak kesilmesiyle, o hastalýðýn onda dokuzu gider.

 

Sh:»(S.N: 25)

 

Merak, hastalýðý ziyade ettiði gibi, hikmet-i Ýlahiyyeyi ittiham; ve rahmet-i Ýlahiyyeyi tenkid; ve Halýk-ý Rahiminden þekva hükmünde olduðu için, aksi maksadiyle tokat yer, hastalýðýný ziyadeleþtirir.

 

Evet, nasýl ki þükür nimeti ziyadeleþtirir... öyle de þekva; hastalýðý, musibeti tezyid eder. Hem merakýn kendisi de bir hastalýktýr. Onun ilacý, hastalýðýn hikmetini bilmektir. Madem hikmetini, faidesini bildin; o merhemi meraka sür kurtul. Ah yerine oh de, vâ-esefa yerine " Elhamdülillahi Alâ Külli Hal" söyle.

 

% ONBÝRÝNCÝ DEVA : Ey sabýrsýz hasta kardeþ ! Hastalýk, hazýr bir elemi sana vermekle beraber... evvelki hastalýðýndan bugüne kadar o hastalýðýn zevalindeki bir lezzet-i maneviye ve sevabýndaki bir lezzet-i ruhiye veriyor. Bugünden, belki bu saatten sonraki zamanda hastalýk yok, elbette yoktan elem yok, elem olamazsa... teessür olamaz...Sen yanlýþ bir surette tevehhüm ettiðin için sabýrsýzlýk geliyor.

 

Çünki ; bugünden evvel bütün hastalýk zamanýnýn maddisi gitmekle elemi de beraber gitmiþ; kendindeki sevabý ve zevalindeki lezzet kalmýþ. Sana kâr ve sürur vermek lazým gelirken, onlarý düþünüp müteellim olmak ve sabýrsýzlýk etmek divaneliktir. Gelecek günler daha gelmemiþler...onlarý þimdiden düþünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalýktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düþünüp müteellim olmak, sabýrsýzlýk göstermekle, üç mertebe yok yoða vücud rengi vermek, divanelik deðil de nedir ?

 

Madem bu saatten evvelki hastalýk zamanlarý ise sürur veriyor. Ve madem, yine bu saatten sonraki zaman madum, hastalýk madum, elem madumdur. Sen, Cenab-ý Hakkýn sana verdiði bütün sabýr kuvvetini böyle saða sola daðýtma, bu saatteki eleme karþý tahþid et; " YA SABÛR !" de dayan.

 

% ONÝKÝNCÝ DEVA :Ey hastalýk sebebiyle ibadet ve evradýndan mahrum kalan ve o mahrumiyetten teessüf eden hasta ! Bil ki.. Hadisce sabittir ki: " Müttaki bir mü'min, hastalýk sebebiyle yapamadýðý daimi virdinin sevabýný, hastalýk zamanýnda yine kazanýr. " Farzý, mümkün olduðu kadar yerine getiren bir hasta, sabýr ve tevekkül ile ve farzlarýný yerine getirmekle o aðýr hastalýk zamanýnda sair sünnetlerin yerini, hem hâlis bir surette, hastalýk tutar.

 

Hem hastalýk, insandaki aczini, zaafýný ihsas eder. O aczin lisaniyle ve zaafýn diliyle halen ve kalen bir dua ettirir.

 

Cenab-ý Hak, insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir zaaf vermiþ...ta ki daimi bir surette dergah-ý Ýlahiyeye iltica edip niyaz etsin, dua etsin.

 

قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبِّى لَوْ لاَ دَعَآؤُكُمْ yani: " Eðer du

 

Sh:»(S.N: 26)

 

anýz olmazsa ne ehemmiyetiniz var". Ayetin sýrriyle insanýn hikmet-i hilkatý ve sebeb-i kýymeti olan samimi dua ve niyazýn bir sebebi hastalýk olduðundan, bu nokta-i nazardan þekva deðil, ALLAH'a þükür etmek ve hastalýðýn açtýðý dua musluðunu, afiyeti kesbetmekle kapamamak gerektir.

 

 

 

% ONÜÇÜNCÜ DEVA: Ey hastalýktan þekva eden biçare adam ! Hastalýk bazýlara ehemmiyetli bir definedir; gayet kýymetdar bir hediye-i Ýlahiyedir. Her hasta, kendi hastalýðýný o neviden tasavvur edebilir,

 

Madem ecel vakti muayyen deðil, Cenab-ý Hak, insaný yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf ve rica ortasýnda ve hem dünya ve hem Âhireti muhafaza etmek noktasýnda tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiþ.

 

Madem her vakit ecel gelebilir... Eðer insaný gaflet içinde yakalasa, ebedi hayatýna çok zarar verebilir.Hastalýk gafleti daðýtýr; Âhireti düþündürür; ölümü tahattur ettirir; öylece hazýrlanýr. Bazý öyle bir kazancý olur ki; yirmi senede kazanamadýðý bir mertebeyi yirmi günde kazanýyor.

 

Ezcümle; arkadaþlarýmýzdan- ALLAH rahmet etsin- iki genç vardý. Biri Ýlamalý Sabri, diðeri Ýslam Köylü Vezirzade Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz olduklarý halde, samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safda olduklarýný hayretle görüyordum!.. Hikmetini bilmedim...vefatlarýndan sonra anladým ki: Her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalýk vardý. O hastalýk irþadiyle, sair gafil ve feraizi terkeden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kýymetdar bir hizmette ve Âhirete nafi bir vaziyette bulundular. Ýnþallah iki senelik hastalýk zahmeti, milyonlar sene hayat-ý ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onlarýn sýhhati için bazý ettiðim duayý þimdi anlýyorum... Dünya itibariyle beddua olmuþ... Ýnþaallah o duam, sýhhat-ý uhreviye için kabul olunmuþtur...

 

Ýþte bu iki zat, benim itikadýmca, on senelik bir takva ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kâr buldular. Eðer ikisi, bir kýsým gençler gibi sýhhat ve gençliðine güvenip, gaflet ve sefahete atýlsaydýlar; ölüm de onlarý tarassut edip tam günahlarýnýn pislikleri içinde yakalasaydý; o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yýlanlar yuvasý yapacaklardý...

 

Madem hastalýklarýn böyle menfaati var, ondan þekva deðil, tevekkül, sabýr ile, belki þükredip, rahmet-i Ýlahiyyeye itimad etmektir.

 

 

 

% ONDÖRDÜNCÜ DEVA : Ey gözüne perde gelen hasta! Eðer ehl-i imanýn gözüne gelen perdenin altýnda nasýl bir nur ve manevi bir göz olduðunu bilsen, " yüzbin þükür Rabb-ý Rahimime" dersin. Bu merhemi izah için bir hadise söyliyeceðim. Þöyle ki: Bana sekiz sene kemal-i sadakatla hiç gücendirmeden hizmet eden Barla'lý Süleymanýn halasýnýn, bir vakit gözü kapandý. O saliha kadýn, bana karþý haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zan ederek, " gözümün açýlmasý için dua et" diyerek, cami kapýsýnda beni yakaladý. Ben

 

Sh:»(S.N: 27)

 

de, o mübarek ve meczube kadýnýn salahatini duama þefaatcý yapýp: " Ya Rabbi onun salahati hürmetine onun gözünü aç " diye yalvardým. Ýkinci gün Burdur'lu bir göz hekimi geldi, gözünü açtý. Kýrk gün sonra yine gözü kapandý. Ben çok müteessir oldum. Çok dua ettim. Ýnþaallah o dua ahireti için kabul olmuþtur. Yoksa benim o duam, onun hakkýnda gayet yanlýþ bir beddua olurdu. Çünki eceli kýrk gün kalmýþtý. Kýrk gün sonra- ALLAH rahmet etsin vefat eyledi.

 

Ýþte o merhume, kýrk gün Barla'nýn hazinane baðlarýna rikkatli ihtiyarlýk gözüyle bakmasýna bedel; kabrinde, Cennet baðlarýný kýrkbin günlerde seyredeceðini kazandý. Çünki; îmaný kuvvetli, salahatý þiddetli idi.

 

Evet, bir mü'min gözüne perde çekilse ve gözü kapalý kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyade o âlem-i nuru temaþa edebilir. Bu dünyada nasýl çok þeyleri biz görüyoruz... kör olan mü'minler görmüyorlar. Kabirde o körler, îman ile gitmiþ ise, o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbinlerle bakar nevinde, kabrinde derecesine göre Cennet Baðlarýný sinema gibi görüp temaþa ederler.

 

Ýþte böyle gayet nurlu ve toprak altýnda iken, göklerin üstündeki Cenneti görecek ve seyredecek bir gözü, bu gözündeki perde altýnda þükür ile sabýr ile bulabilirsin. Ýþte o perdeyi senin gözünden kaldýracak, o gözle seni baktýracak göz hekimi, Kur'an-ý Hakimdir.

 

 

 

% ONBEÞÝNCÝ DEVA : Ey âh ü enin eden hasta ! Hastalýðýn suretine bakýp âh ! eyleme. Manasýna bak oh! de. Eðer hastalýðýn manasý güzel birþey olmasa idi, Halik-ý Rahim en sevdiði ibadýna hastalýklarý vermezdi. Halbuki, Hadis-i Sahihde vardýr ki :

 

اَشَدُّ النَّاسِ بَلاَءَ اْلاَنْبِيَاءُ ثُمَّ اْلاَوْلِيآءُ أْلاَمْثَلُ فَالأَمْثَلُ

 

-ev kema kal- yani: " En ziyade musibet ve meþakkate giriftar olanlar, insanlarýn en iyisi, en kamilleridirler. " Baþta Hazret-i Eyyub Aleyhisselam, Enbiyalar, sonra Evliyalar ve sonra ehl-i salahat çektikleri hastalýklara birer ibadet-i halisa, birer hediye-i Rahmaniye nazariyle bakmýþlar ; sabýr içinde þükretmiþler. Hâlýk-ý Rahîmin rahmetinden gelen bir ameliyat-ý cerrahiye nev'inden görmüþler.

 

Sen ey ah ü fizar eden hasta! Bu nurani kafileye iltihak etmek istersen, sabýr içinde þükret. Yoksa þekva etsen, onlar seni kafilelerine almayacaklar. Ehl-i gafletin çukurlarýna düþersin!... Karanlýklý bir yolda gideceksin.

 

Evet, hastalýklarýn bir kýsmý var ki: Eðer ölümle neticelense, manevi þehit hükmünde þehadet gibi bir velayet derecesine sebebiyet verir. Ezcümle

 

Sh:»(S.N: 28)

 

çocuk doðurmaktan gelen hastalýklar (Haþiye) ve karýn sancýsiyle, gark ve hark ve taun ile vefat eden þehit-i manevi olduðu gibi, çok mübarek hastalýklar var ki, velayet derecesini ölümle kazandýrýr.

 

Hem hastalýk, dünya aþkýný ve alakasýný hafifleþtirdiðinden, vefat ile dünyadan, ehl-i dünya için gayet elim ve acý olan müfarakatý tahfif eder; bazen de sevdirir

 

% ONALTINCI DEVA : Ey sýkýntýdan þekva eden hasta ! Hastalýk, hayat-ý içtimaiye-i insaniyede en mühim ve gayet güzel olan hürmet ve merhameti telkin eder. Çünki insaný vahþete ve merhametsizliðe sevkeden istiðnadan kurtarýyor. Çünki:

 

اِنَّ الاِنْسَانَ لَيَطْغَى * اَنْ رَاَهُ اسْتَغْنَى

 

sýrrýyle, sýhhat ve afiyetten gelen istiðnada bulunan bir nefs-i emmare, þayan-ý hürmet çok uhuvvetlere karþý hürmeti hissetmez. Ve þayan-ý merhamet ve þefkat olan musibetzedelere ve hastalýklýlara merhameti duymaz. Ne vakit hasta olsa, o hastalýkta aczini ve fakrýný anlar, layýk-ý hürmet olan ihvanlarýna ihtiram eder. Ziyaretine gelen veya ona yardým eden mü'min kardeþlerine karþý hürmeti hisseder. Ve rikkat-ý cinsiyeden gelen þefkat-ý insaniye ve en mühim bir haslet-i Ýslamiye olan musibet- zedelere karþý merhameti hissedip, onlarý nefsine kýyas ederek, onlara tam manasiyle acýr, þefkat eder, elinden gelse muavenet eder, hiç olmazsa dua eder, hiç olmazsa þer'an sünnet olan keyfini sormak için ziyaretine gider, sevab kazanýr.

 

% ONYEDÝNCÝ DEVA : Ey hastalýk vasýtasiyle hayrat yapamamaktan þekva eden hasta ! Þükret, hayratýn en halisinin kapýsýný sana açan, hastalýktýr. Hastalýk mütemadiyen hastaya ve lillah için hastaya bakýcýlara sevab kazandýrmakla beraber, duanýn makbuliyetine en mühim bir vesiledir.

 

Evet, hastalara bakmak ehl-i iman için mühim sevabý vardýr. Hastalarýn keyfini sormak, fakat hastayý sýkmamak þartiyle ziyaret etmek. Sünnet-i Seniyedir; kefaret-üz-zünub olur. Hadiste vardýr ki: " Hastalarýn duasýný alýnýz, onlarýn duasý makbuldür." Bahusus hasta, akrabadan olsa, hususan peder ve valide olsa, onlara hizmet mühim bir ibadettir, mühim bir sevabdýr. Hastalarýn kalbini hoþnud etmek, teselli vermek, mühim bir sadaka hükmüne geçer.

 

---------------------------

 

(Haþiye) : Bu hastalýðýn manevi þehadeti kazandýrmasý lohusa zamaný olan kýrk gün kadardýr.

 

Sh:»(S.N: 29)

 

Bahtiyardýr o evlat ki; peder ve validesinin hastalýk zamanýnda, onlarýn seriütteessür olan kalblerini memnun edip hayýr dualarýný alýr. Evet hayat-ý içtimaiyyede en muhterem bir hakikat olan peder ve validesinin þefkatlerine mukabil, hastalýklarý zamanýnda kemal-i hürmet ve þefkat-i ferzendane ile mukabele eden o iyi evladýn vaziyetini ve insaniyetin ulviyetini gösteren o vefadar levhaya karþý, hatta melaikeler dahi Maþaallah, Barekallah deyip alkýþlýyorlar.

 

Evet hastalýk zamanýnda, hastalýk elemini hiçe indirecek gayet hoþ ve ferahlý, etrafýnda tezahür eden þefkatlerden ve acýmak ve merhametlerden gelen lezzetler var.

 

Hastanýn duasýnýn makbuliyeti ehemmiyetli bir mes'eledir. Ben otuz kýrk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalýktan þifa için dua ederdim. Ben anladým ki, hastalýk dua için verilmiþ... dua ile duayý, yani: Dua kendi kendini kaldýrmadýðýndan anladým ki, duanýn neticesi uhrevidir; (Haþiye) kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalýk ile aczini anlayýp dergah-ý Ýlahiyyeye iltica eder. Onun için otuz senedir þifa duasýný ettiðim halde, duam zahiri kabul olmadýðýndan, duayý terketmek kalbime gelmedi. Zira hastalýk, duanýn vaktidir; þifa, duanýn neticesi deðil. Belki Cenab-ý Hakîm-i Rahim, þifa verse, fazlýndan verir.

 

Hem dua istediðimiz tarzda kabul olmazsa makbul olmadý denilmez... Hâlýk-ý Hakîm daha iyi biliyor, menfaatimize hayýrlý ne ise onu verir. Bazen dünyaya ait dualarýmýzý, menfaatimiz için ahiretimize çevirir... öyle kabul eder. Her ne ise...

 

Hastalýk sýrriyle hulusiyet kazanan, hususan zaaf ve aczden ve tezellül ve ihtiyaçtan gelen bir dua kabule çok yakýndýr. hastalýk böyle halis bir duanýn medarýdýr.

 

Hem dindar olan hasta, hem hastaya bakan mü'minler de bu duadan istifade etmelidirler.

 

 

 

% ONSEKÝZÝNCÝ DEVA : Ey þükrü býrakýp þekvaya giren hasta ! Þekva, bir haktan gelir. Senin bir hakkýn zayi olmamýþ ki þekva ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok þükürler var; yapmadýn. Cenab-ý Hakkýn hakkýný vermeden, haksýz bir surette hak istiyorsun gibi þekva ediyorsun. Sen, kendinden yukarý mertebelerdeki sýhhatli olanlara bakýp þekva edemezsin. Belki sen, kendinden sýhhat noktasýnda aþaðý derecelerde bulunan biçare hastalara bakýp þürketmekle mükellefsin. Senin elin kýrýk ise, kesilmiþ ellere bak ! Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan a'malara bak! ALLAH'a þükret.

 

Evet, nimette kendinden yukarýya bakýp þekva etmeye hiç kimsenin hak

 

Sh:»(S.N: 30)

 

ký yoktur. Ve musibette herkesin hakký, kendinden musibet noktasýnda daha yukarý olanlara bakmaktýr ki, þükretsin. Bu sýr bazý Risalelerde bir temsil ile izah edilmiþ... icmali þudur ki:

 

" Bir zat, bir biçareyi, bir minarenin baþýna çýkarýyor. Minarenin her basamaðýnda ayrý ayrý birer ihsan, birer hediye veriyor. tam minarenin baþýnda da en büyük bir hediyeyi veriyor... O, mütenevvi hediyelere karþý ondan teþekkür ve minnetdarlýk istediði halde, o hýrçýn adam, bütün o basamaklarda gördüðü hediyeleri unutup veyahut hiçe sayýp þükretmiyerek yukarýya bakar." Keþki bu minare daha uzun olsaydý, daha yukarýya çýksaydým, ne için o dað gibi veyahud öteki minare gibi çok yüksek deðil deyip þekvaya baþlarsa, ne kadar bir küfran-ý nimettir bir haksýzlýktýr.

 

Öyle de: Bir insan hiçlikten vücuda gelip, taþ olmayarak, aðaç olmayýp, hayvan kalmayarak, insan olup, müslüman olarak, çok zaman sýhhat ve afiyet görüp, yüksek bir derece-i nimet kazandýðý halde, bazý arýzalarla, sýhhat ve afiyet gibi bazý nimetlere layýk olmadýðý veya sû-i ihtiyariyle veya sû-i istimaliyle elinden kaçýrdýðý, veyahud eli yetiþmediði için þekva etmek, sabýrsýzlýk göstermek, aman ne yaptým böyle baþýma geldi diye Rububiyet-i Ýlahiyyeyi tenkid etmek gibi bir halet... maddi hastalýktan daha musibetli, manevi bir hastalýktýr. Kýrýlmýþ el ile döðüþmek gibi, þikayetiyle hastalýðýný ziyadeleþtirir. Âkýl odur ki:

 

اَلَّذِينَ اِذآ اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ

 

sýrriyle teslim olup sabretsin ; ta o hastalýk, vazifesini bitirsin gitsin...

 

------------------

 

(Haþiye) : Evet, bir kýsým hastalýk duanýn sebeb-i vücudu iken, dua hastalýðýn ademine sebep olsa, duanýn vücudu kendi ademine sebep olur; bu da olamaz.

 

ONDOKUZUNCU DEVA: Cemil-i Zülcelal' in bütün isimleri Esma-ül-Hüsna tabir-i Samedanisiyle gösteriyor ki, güzeldirler. Mevcudat içinde en latif, en güzel, en cami ayine-i Samediyetde, hayattýr. Güzelin ayinesi güzeldir. Güzelin mehasinlerini gösteren ayine güzelleþir. O ayinenin baþýna o güzelden ne gelse, güzel olduðu gibi; hayatýn baþýna dahi ne gelse, hakikat noktasýnda güzeldir. Çünkü; güzel olan o esma-ül Hüsnanýn güzel nakýþlarýný gösterir.

 

Hayat, daima sýhhat ve afiyette yeknesak gitse, nakýs bir ayine olur. Belki bir cihette adem ve yokluðu ve hiçliði ihsas edip sýkýntý verir. Hayatýn kýymetini tenzil eder. Ömrün lezzetini sýkýntýya kalbeder. Çabuk vaktimi geçireceðim diye, sýkýntýdan ya sefahate, ya eðlenceye atýlýr. Hapis müddeti gibi, kýymetdar ömrüne adavet edip, çabuk öldürüp geçirmek istiyor. Fakat tahavvülde ve harekette ve ayrý ayrý tavýrlar içinde yuvarlanmakta olan bir hayat, kýymetini ihsas ediyor... Ömrün ehemmiyetini ve lezzetini bildiriyor.. Meþakkatte ve musibette dahi olsa, ömrün geçmesini istemiyor... " Aman gü

 

Sh:»(S.N: 31)

 

neþ batmadý, ya gece bitmedi " diye sýkýntýsýndan of! of! etmiyor.

 

Evet, gayet zengin ve iþsiz, istirahat döþeðinde herþeyi mükemmel bir efendiden sor: ne haldesin? Elbette, aman vakit geçmiyor, gel bir þeþ beþ oynayalým, veyahud vakti geçirmek için bir eðlence bulalým, gibi müteellimane sözleri ondan iþiteceksin... veyahud tul-i emelden gelen bu þey'im eksik, keþki þu iþi yapsaydým gibi þekvalarý iþiteceksin.

 

Sen bir musibetzede veya iþçi ve meþakkatli bir halde olan bir fakirden sor: Ne haldesin ? Aklý baþýnda ise diyecek ki: " Þükürler olsun Rabbime, iyiyim, çalýþýyorum. Keþki çabuk Güneþ gitmeseydi, bu iþi de bitirseydim... vakit çabuk geçiyor... ömür durmuyor gidiyor. Vakýa zahmet çekiyorum, fakat bu da geçer, herþey böyle çabuk geçiyor" diye, manen ömür ne kadar kýymetdar olduðunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor.

 

Demek meþakkat ve çalýþmakla, ömrün lezzetini ve hayatýn kýymetini anlýyor. Ýstirahat ve sýhhat ise, ömrü acýlaþtýrýyor ki, geçmesini arzu ediyor.

 

Ey hasta kardeþ ! Bil ki, baþka Risalelerde tafsilatiyle kat'i bir surette isbat edildiði gibi, musibetlerin, þerlerin, hatta günahlarýn aslý ve mayesi ademdir. Adem ise þerdir, karanlýktýr, yeknesak istirahat, sükut, sükunet, tevakkuf gibi haletler, ademe, hiçliðe yakýnlýðý içindir ki, ademdeki karanlýðý ihsas edip sýkýntý veriyor. Hareket ve tahavvül ise; vücuddur, vücudu ihsas eder. Vücud ise, halis hayýrdýr, nurdur.

 

Madem hakikat budur, sendeki hastalýk, kýymetdar hayatý safileþtirmek, kuvvetleþtirmek, terakki ettirmek ve vücudundaki sair cihazat-ý insaniyyeyi o hastalýklý uzvun etrafýna muavenetdarane müteveccih etmek ve Sani-i Hakimin ayrý ayrý isimlerinin nakýþlarýný göstermek gibi, çok vazifeler için, o hastalýk senin vücuduna misafir olarak gönderilmiþtir. Ýnþaallah çabuk vazifesini bitirir gider. Ve afiyete der ki; sen gel, benim yerimde daimi kal, vazifeni gör, bu hane senindir, afiyetle kal.

 

% YÝRMÝNCÝ DEVA: Ey derdine derman arayan hasta ! Hastalýk iki kýsýmdýr. Bir kýsmý hakiki, bir kýsmý vehmidir. Hakiki kýsmý ise Þafi-i Hakim-i Zülcelal, Küre-i Arz olan eczahane-i kübrasýnda, her derde bir deva istif etmiþ. O devalar ise, dertleri isterler. Her derde bir derman halketmiþtir. Tedavi için ilaçlarý almak, istimal etmek meþrudur. Fakat te'siri ve þifayý, Cenab-ý Haktan bilmek gerektir. Dermaný o verdiði gibi, þifayý da o veriyor...hâzik mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilaçtýr. Çünki ekser hastalýklar su-i istimalattan, perhizsizlikten ve israftan ve hatiattan ve sefahatten ve dikatsizlikten geliyor. Mütedeyyin hekim, elbette meþru bir dairede nasihat eder. Ve vesayada bulunur. Su-i istimalâttan; israfattan men' eder, teselli verir... hasta o vesaya ve o teselliye itimad edip hastalýðý hafifleþir, sýkýntý yerinde bir ferahlýk verir.

 

Amma vehmi hastalýk kýsmi ise; onun en müessir ilacý ehemmiyet ver

 

Sh:»(S.N: 32)

 

memektir. Ehemmiyet verdikçe o büyür, þiþer. Ehemmiyet vermezse küçülür, daðýlýr. Nasýl ki arýlara iliþtikçe, insanýn baþýna üþüþürler, aldýrmazsan daðýlýr. Hem karanlýkda gözüne sallanan bir ipten gelen bir hayale ehemmiyet verdikce büyür. Hatta bazen onu divane gibi kaçýrýr; ehemmiyet vermezse, adi bir ipin yýlan olmadýðýný görür... baþýndaki telaþýna güler. Bu vehmi hastalýk çok devam etse, hakikata inkýlab eder. Vehham, asabi insanlarda fena bir hastalýktýr. Habbeyi kubbe yapar; kuvve-i maneviyesi kýrýlýr... hususan merhametsiz yarým hekimlere veyahud insafsýz doktorlara rastgelse, evhamýný daha ziyade tahrik eder. Zengin ise malý gider; yoksa ya aklý gider veya sýhhati gider.

 

% YÝRMÝ BÝRÝNCÝ DEVA : Ey hasta kardeþ ! Senin hastalýðýnda maddi elem var, fakat o maddi elemin te'sirini izale edecek ehemmiyetli bir manevi lezzet seni ihata ediyor. Çünki; peder ve validen ve akraban varsa, çoktan beri unuttuðun gayet lezzetli o þefkatleri senin etrafýnda yeniden uyanýp, çocukluk zamanýnda gördüðün o þirin nazarlarý yine görmekle beraber, çok gizli perdeli kalan etrafýndaki dostluklar, hastalýðýn cazibesiyle yine sana karþý muhabbetdarane bakdýklarýndan... elbette onlara karþý senin bu maddi elemin pek ucuz düþer.

 

Hem sen müftehirane hizmet ettiðin ve iltifatlarýný kazanmasýna çalýþtýðýn zatlar, hastalýðýn hükmüyle sana merhametkarane hizmetkarlýk ettiklerinden, efendilerine efendi oldun.

 

Hem insanlardaki rikkat-ý cinsiyeyi ve þefkat-i nev'iyeyi kendine celbettiðinden, hiçten çok yardýmcý ahbab ve þefkatli dost buldun.

 

Hem çok meþakkatli hizmetlerden paydos emrini yine hastalýkdan aldýn; istirahat ediyorsun...

 

Elbette senin cüz'i elemin, bu manevi lezzetlere karþý seni þekvaya deðil, teþekküre sevketmelidir.

 

% YÝRMÝ ÝKÝNCÝ DEVA : Ey nüzul gibi aðýr hastalýklara mübtela olan kardeþ ! Evvela sana müjde ediyorum ki; mü'min için nüzul mübarek sayýlýyor. Bunu çoktan ehl-i velayetten iþitiyordum. Sýrrýný bilmezdim. Bir sýrrý þöyle kalbime geliyorki: Ehlullah, Cenab-ý Hakka vasýl olmak ve dünyanýn azim manevi tehlikelerinden kurtulmak ve saadet-i ebediyyeyi te'min etmek için iki esasý ihtiyaren takip etmiþler.

 

Birisi : Rabýta-i mevttir. Yani: " dünya fani olduðu gibi, kendisi de içinde vazifedar fani bir misafir olduðunu düþünmekle, hayat-ý ebedisine o suretle çalýþmýþlar.

 

Ýkincisi: " Nefs-i emmarenin ve kör hissiyatýn tehlikelerinden kurtulmak için, çileler ile, riyazetlerle nefs-i emmarenin öldürülmesine çalýþmýþlar.

 

Sizler ey yarý vücudunun sýhhatini kaybeden kardeþ! Sen ihtiyarsýz kýsa

 

Sh:»(S.N: 33)

 

ve kolay ve sebeb-i saadet olan iki esas sana verilmiþ ki; daima senin vücudun vaziyeti, dünyanýn zevalini ve insanýn fani olduðunu ihtar ediyor. Daha dünya seni boðamýyor... gaflet senin gözünü kapayamýyor... ve yarým insan vaziyetinde bir zata, nefs-i emmare, elbette hevesat-ý rezile ile ve nefsani müþtehiyat ile onu aldatamaz, çabuk o nefsin belasýndan kurtulur.

 

Ýþte mü'min sýrr-ý iman ile ve teslimiyet ve tevekkül ile, o aðýr nüzul gibi hastalýktan az bir zamada, ehl-i velayetin çileleri gibi istifade edebilir. O vakit o aðýr hastalýk çok ucuz düþer.

 

% YÝRMÝ ÜÇÜNCÜ DEVA: Ey kimsesiz, garib, biçare hasta ! Hastalýðýnla beraber kimsesizlik ve gurbet, sana karþý en katý kalbleri rikkate getirirse ve nazar-ý þefkati celbederse, acaba Kur'an'ýn bütün surelerinin baþlarýnda kendini Rahman-ir-Rahîm sýfatiyle bize takdim eden ve bir lem'a-i þefkatiyle umum yavrulara karþý umum valideleri, o harika þefkatiyle terbiye ettiren ve her baharda bir cilve-i rahmetiyle zemin yüzünü nimetlerle dolduran ve ebedi bir hayattaki Cennet, bütün mehasiniyle bir cilve-i rahmeti olan senin Hâlýk-ý Rahîmine iman ile intisabýn ve onu tanýyýp hastalýðýn lisan-ý acziyle niyazýn elbette senin bu gurbetteki kimsesizlik hastalýðýn, herþeye bedel onun nazar-ý rahmetini sana celbeder.

 

Madem o var, sana bakar, sana her þey var. Asýl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki; îman ve teslimiyetle ona intisab etmesin veya intisabýna ehemmiyet vermesin.

 

 

 

% YÝRMÝ DÖRDÜNCÜ DEVA : Ey masum hasta ! Çocuklara ve masum çocuklar hükmünde olan ihtiyarlara hizmet eden hasta bakýcýlar !... Sizin önünüzde mühim bir ticaret-i uhreviye var. Þevk ve gayret ile o ticareti kazanýnýz...

 

Masum çocuklarýn hastalýklarýný, o nazik vücudlara bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanýn daðdaðalarýna mukavemet verdirmek için, bir þýrýnga ve bir terbiye-i Rabbaniye gibi, çocuðun hayat-ý dünyevisine ait çok hikmetlerle beraber ve hayat-ý ruhiyesine ve tasaffi-i hayatýna medar olacak büyüklerdeki kefaret-üz-zünub yerine, mânevî; ve ileride veyahud Âhirette terakkiyat-ý maneviyesine medar þýrýngalar nev'indeki hastalýklardan gelen sevab, peder ve validelerinin defter-i a'maline, bilhassa sýrr-ý þefkatle çocuðun sýhhatýný kendi sýhhatýna tercih eden validesinin sahife-i hasenatýna girdiði, ehl-i hakikatca sabittir.

 

Ýhtiyarlara bakmak ise; hem azîm sevap almakla beraber, o ihtiyarlarýn ve bilhassa peder ve valide ise, dualarýný almak ve kalblerini hoþnut etmek ve vefakârane hizmet etmek, hem bu dünyadaki saadete, hem Âhiretin saadetine medar olduðu rivayat-ý sahihe ile ve çok vukuat-ý tarihiye ile sabittir.

 

Ýhtiyar peder ve validesine tam itaat eden bahtiyar bir veled, evladýndan ayný vaziyeti gördüðü gibi, bedbaht bir veled, eðer ebeveynini rencide

 

Sh:»(S.N: 34)

 

etse; azab-ý uhreviden baþka, dünyada çok felaketlerle cezasýný gördüðü , çok vukuatla sabittir.

 

Evet ihtiyarlara, masumlara, yalnýz akrabasýna bakmak deðil; belki ehl-i iman (madem sýrr-ý imanla uhuvvet-i hakikiye var) onlara rastgelse, muhterem hasta ihtiyar ona muhtaç olsa, ruh u canla ona hizmet etmek Ýslâmiyetin muktezasýdýr.

 

 

 

% YÝRMÝ BEÞÝNCÝ DEVA : Ey hasta kardeþler ! Siz, gayet nafi ve her derde deva ve hakiki lezzetli kudsi bir tiryak isterseniz: " Îmanýnýzý inkiþaf ettiriniz" yani tevbe ve istiðfar ile ve namaz ve ubudiyetle, o tiryak-î kudsi olan îmaný ve îmandan gelen ilacý istimal ediniz.

 

Evet, dünyaya muhabbet ve alaka yüzünden güya, adeta, ehl-i gafletin dünya gibi büyük, hasta, manevi bir vücudu vardýr. Îman ise; o dünya gibi zeval ve firak darbelerine, yara ve bere içinde olan o manevi vücuduna birden þifa verip; yaralardan kurtarýp, hakiki þifa verdiðini pek çok Risalelerde kat'i isbat etmiþiz...

 

Baþýnýzý aðrýtmamak için kýsa kesiyorum. Îman ilacý ise; feraizi mümkin oldukça yerine getirmekle te'sirini gösteriyor. Gaflet ve sefahet ve hevesat-ý nefsaniye ve lehviyat-ý gayr-ý meþrua, o tiryakýn te'sirini meneder. Hastalýk, madem gafleti kaldýrýyor; iþtihayý kesiyor; gayr-ý meþru keyflere gitmeye mani oluyor. Ondan istifade ediniz. Hakiki îmanýn kudsi ilaçlarýndan ve nurlarýndan tevbe ve istiðfar ile, dua ve niyaz ile istimal ediniz.

 

" Cenab-ý Hak sizlere þifa versin , hastalýklarýnýzý kefaret-üz-zünub yapsýn." Âmin Âmin Âmin

 

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَينَا لِهَذَا وَمَا كَنَّا لِنَهْتَدىَ لَوْلآ اَنْ هَدَيَنَا اللَّهُ لَقَدْ جَآءَتْ رُسٌلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ {سُبْحَانَ لاَعِلْمَ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنآ اِنَّكَ اَنْتَ العَلِيمُ الْحَكِيمُ }

 

اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مَحَمَّدٍ طِبِّ الْقُلُوبِ وَدَوآئِهَا وَعَافِيَتِ الاَبْدَانِ وَشِفَآءِهَا وَنُورِ الاَبْصَارِ وَضِيَآئِهَا وَعَلَى اَلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ

 

(وَهُوَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ) Meali: " Bu kitap her derde dermandýr." Tevafukat-ý latifedendir ki; Re'fet beyin birinci tesvidden gayet süratle yazdýðý nüsha ile beraber, Hüsrevin yazdýðý diðer bir nushada, ihtiyarsýz hiç düþünmeden, satýr baþlarýnda gelen elifleri saydýk aynen bu

 

Sh:»(S.N: 35)

 

(وَهُوَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ)

 

cümlesine tevafuk ediyor. (Haþiye-1).

 

Hem bu Risalenin müellifinin Said ismine, bir tek fark ile yine tevafuk ediyor. (Haþiye-2 ). Yalnýz Risalenin ünvanýna ait yazýdaki bir elif hesaba dahil edilmemiþtir.

 

Cay-ý hayrettir ki: Süleyman Rüþtünün yazdýðý nüsha, hiç elif hatýra gelmeden ve düþünmeden, yüz on dört elif, yüz ondört þifa-yý kudsiyeyi tazammum eden, yüz ondört süver-i Kur'aniyenin adedine tevafukla beraber (وَهُوَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ)

 

þeddeli lam bir sayýlmak cihetiyle, yüz on dört harfine tam tamýna tevafuk ediyor...

 

--------------------------------------------

 

Haþiye-1: Sonradan yazýlan ihtarýn iki elifi bu hesaba dahil olamayacaðý için dahil edilmemiþtir.

 

Haþiye-2: Madem keramet-i Aleviyede'de ve Gavsiye'de, "Said"in âhirinde nidâ için vaz'edilmiþ bir elif var, "Saidâ" olmuþ. Belki fazla olan bu elif o elife bakýyor.

 

Re'fet, Hüsrev

Link to comment
Share on other sites

Guest
This topic is now closed to further replies.
×
×
  • Create New...