Webmaster Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 MÜNÂZARÂT AZAMETLÝ BAHTSIZ BÝR KIT'ANIN, ÞANLI TALÝ'SÝZ BÝR DEVLETÝN, DEÐERLÝ SAHÝPSÝZ BÝR KAVMÝN REÇETESÝ veyahut BEDÝÜZZAMAN'IN MÜNÂZARÂT 'ý --- sh:»(Mü:5) ------------------------------------------------------------------------------------------- TAKDÝM Bu Münazarat Risalesi, Hz. Üstad Bediüzzaman'ýn Devr-i Meþrutiyet'te Þark'ta aþiretler arasýnda seyahat ederken te'lif ettiði bir eserdir. Ýlk önce H. 1329'da Ýstanbul'da Matbaa-i Ebuzziya'da tab' edilmiþtir. M. 1950 ve müteakib senelerde Isparta'da teksir ile neþredilen Mektubat Mecmuasýnýn ikinci cildinde Hutbe-i Þamiye ile birlikte Hz. Üstadýmýzýn tensibiyle neþredilmiþtir. Fakat Üstadýmýz ilk matbu' nüshayý kendi dest-i hattýyla tashih etmiþ ve 42. sahifesinde "Dine zarar olmasýn, ne olursa olsun" sualinin baþýna kendi mübarek dest-i hattýyla "Buradan baþlansýn" diye iþaretlemiþtir. Ýþte buna binaen teksir Mektubat'ta Münazarat Risalesi "Buradan baþlansýn" --- sh:»(Mü:6) ------------------------------------------------------------------------------------------- dan itibaren yazýlmýþ ve öyle de neþredilmiþtir. Hz. Üstadýmýz bazý haþiyeler ilâve etmiþ ve tashihatta bulunmuþtur. Mektubat'ta bulunan bu Münazarat'tan baþka bir de yine Hüsrev Aðabey'in hattýyla müstakil olarak 1951'de Hz. Üstadýmýz Emirdaðý'nda iken, Eskiþehir'de teksir edilip neþredilen "Hutbe-i Þamiye'nin bir zeyli ile Eski Said'in kýrkbeþ sene evvel aþairin suallerine verdiði cevablar" ismi ile bir Münazarat daha neþredilmiþtir. Bilâhere yeni harfle neþredilen Münazarat'lar, Hz. Üstad zamanýnda neþredilen bu nüshalara göredir. Ancak mezkûr sebeblere binaen nüsha farklarý meydana gelmiþtir. Gerek Münazarat, gerek Divan-ý Harb-i Örfî ve sair bütün Nur Mecmua ve Risalelerinin neþrinde Hz. Üstadýmýzýn tashihleri me'haz ve esas alýnmýþtýr. Hz. Üstadýmýz, Kastamonu ve Emirdað Lâhikalarýnda Münazarat ve Divan-ý Harb-i Örfî'den bahsettiðinde tashihat yapýlmasý lüzumunu belirtmiþ, bilâhere bizzât kendileri bu tashihatý yapmýþlardýr. --- sh:»(Mü:7) ------------------------------------------------------------------------------------------- Emirdað Lâhikasý el yazma nüshalarda bulunan Hz. Üstad'ýn þu cümlesi: "Hususan eski Divan-ý Harb-i Örfî'deki müdafaatý, Risale-i Nur'un mesleðine uymayan bazý cümleleri tayyedilsin" gibi Hz. Üstadýmýzýn Münazarat ve Divan-ý Harb-i Örfî gibi eski âsârý hakkýnda böyle beyanlarý var. Hz. Üstadýmýz, bu eserlerini neþrederken defaatle tashihat yaptýðýna bizler þahidiz. Eski matbu' Münazarat'taki Hz. Üstadýmýzýn kendi mübarek dest-i hattýyla yaptýðý tashihler de meydandadýr. Biz, Nur'larýn neþriyle alâkadar bazý kardeþlerle beraber; evvelâ Hz. Üstadýmýzýn matbu' nüshada yaptýðý tashihler esas alýnarak ve diðer nüshalar da Hz. Üstadýmýzýn nazarýndan geçmesi ve kabul etmesi mülahazasýyla umumunu cem'ederek, þimdiye kadar neþredilen nüshalar da dikkate alýnarak Münazarat Risalesi böylece neþredilmektedir. Hz. Üstadýmýzýn Hizmetinde Bulunan Talebeleri --- sh:»(Mü:8) ------------------------------------------------------------------------------------------- Hal aldatýyor... Aldanmayýnýz. Ýstikbal hesabýna konuþuyor... Öyle dinleyiniz. [Þarktaki aþiretlerin suallerine cevab olarak hazýrlanýp 1329 (M. 1911) da neþredilen bu eser, bilâhere Müellif Bediüzzaman Said Nursî tarafýndan tekrar gözden geçirilerek neþredilmiþtir.] --- sh:»(Mü:9) ------------------------------------------------------------------------------------------- [Kýrkbeþ sene evvel, Eski Said'in aþairin suallerine verdiði cevablarýn bir kýsmýdýr.] ¬v[¬&ÅI7!ö¬w´W²&ÅI7!ö¬yÁV7!ö¬v²K¬" S- Dine zarar olmasýn, ne olursa olsun? C- Ýslâmiyet güneþ gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnýz kendine gece yapar. Hem de maðlub bîçare bir reise yahut müdahin memurlara veyahut mantýksýz bir kýsým zabitlere itimad edilirse ve dinin himayesi onlara býrakýlýrsa mý daha iyidir, yoksa efkâr-ý âmme-i milletin arkasýndaki hissiyat-ý Ýslâmiyenin madeni olan -herkesin kalbindeki þefkat-i imaniye olan- envâr-ý Ýlahînin lemaatýnýn içtima'larýndan ve hamiyet-i Ýslâmiyenin þerarat-ý neyyiranesinin imtizacýndan hasýl olan amud-u nuranînin ve o seyf-i elmasýn hamiyetine býrakýlýrsa mý daha iyidir, siz muhakeme ediniz. Evet þu amud-u nuranî (*), dinin himayetini, (*): Risale-i Nur'u hissetmiþ ki, üç sahife ile cevab veriyor. Fakat siyaset perdesi baþka renk vermiþ. --- sh:»(Mü:10) ------------------------------------------------------------------------------------------ þehametinin baþýna, murakabenin gözüne, hamiyetinin omuzuna alacaktýr. Görüyorsunuz ki, lemaat-ý müteferrika tele'lüe baþlamýþ. Yavaþ yavaþ incizab ile imtizac edecektir. Fenn-i hikmette takarrur etmiþtir ki: Hiss-i dinî, lâsiyyema (bâhusus) din-i hakk-ý fýtrînin sözü daha nafiz, hükmü daha âlî, tesiri daha þediddir. Elhasýl: Baþkasýna itimad etmeyen, nefsiyle teþebbüs eder. Size bir misal söyleyeceðim: Siz göçersiniz. Göçerin malý koyundur; o iþi bilirsiniz. Þimdi her biriniz, bazý koyunlarý bir çobanýn uhdesine vermiþsiniz. Halbuki çoban tenbel ve muavini kayýtsýz, köpekleri deðersizdir. Tamamýyla ona itimad etseniz, rahatla evlerinizde yatsanýz, bîçare koyunlarý müstebid kurtlar ve hýrsýzlar ve belalar içinde býraksanýz daha mý iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini bilmekle nevm-i gafleti terkedip hanesinden her biri bir kahraman gibi koþsun, koyunlarýn etrafýnda halka tutup bir çobana bedel bin muhafýz olmakla hiçbir kurt ve hýrsýz cesaret etmesin daha mý iyidir? Acaba Mamhuran hýrsýzlarýný tövbekâr ve sofi eden þu sýr deðil midir? Evet ruhlarý aðlamak istedi, biri bahane oldu aðladýlar. --- sh:»(Mü:11) ------------------------------------------------------------------------------------------ Evet, evet.. neam, neam.. sivrisinek tantanasýný kesse, bal arýsý demdemesini bozsa; sizin þevkiniz hiç bozulmasýn, hiç teessüf etmeyiniz. Zira kâinatý naðamatýyla raksa getiren hakaikýn esrarýný ihtizaza veren musika-i Ýlahiye hiç durmuyor. Mütemadiyen güm güm eder. Padiþahlarýn padiþahý olan Sultan-ý Ezelî, Kur'an denilen musika-i Ýlahiyesi ile umum âlemi doldurarak kubbe-i âsumanda þiddetli ses getirmekle, sadef-i kehf-misal olan ülema ve meþayih ve hutebanýn dimað, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadâsý onlarýn lisanlarýndan çýkýp seyr ü seyelan ederek, çeþit çeþit sadâlarla dünyayý güm güm ile ihtizaza getiren o sadânýn tecessüm ve intibaýyla; umum kütüb-ü Ýslâmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir þeridi hükmüne getiren ve her bir tel, bir nev'iyle onu ilân eden o sadâ-yý semavî ve ruhanîyi kalbin kulaðýyla iþitmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadâya nisbeten sivrisinek gibi bir emîrin demdemelerini ve karasinekler gibi bir hükûmetin adamlarýnýn výzvýzlarýný iþitecek midir? Elhasýl: Ýnkýlab-ý siyasî cihetiyle dininden --- sh:»(Mü:12) ------------------------------------------------------------------------------------------ havf eden adamýn dinde hissesi; beyt-ül ankebut gibi zayýf düþmüþ cehalettir, onu korkutur.. takliddir, onu telaþa düþürttürür. Zira itimad-ý nefsin fýkdaný ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnýz hükûmetin cebinden zannettiðinden; kalbini, aklýný da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar. S- Bazý adam, dediðiniz gibi demiyor. Belki "Mehdi gelmek lâzýmdýr." der. Zira dünya þeyhuhet itibariyle müþevveþtir; Ýslâmiyet aðrazýn teneffüsü ile müzelziledir. C- Eðer Mehdi acele edip gelse; baþ-göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya ve mümehhed oldu. Zannettiðiniz gibi çirkin deðildir. Güzel çiçekler, baharda vücudpezir olur. Rahmet-i Ýlahî þanýndandýr ki; þu milletin sefaleti, nihayetpezir olsun. Bununla beraber kim dese "Zaman bütün berbad oldu", eskisine temayül gösterse; bilmediði halde Ýslâmiyetin muhalefetinden neþ'et eden eski seyyiatý, bazý ecnebilerin zanný gibi Ýslâmiyete isnad etmektir. S- Efkârý teþviþ eden, hürriyet ve meþrutiyeti takdir etmeyen kimlerdir? --- sh:»(Mü:13) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- (*) Cehalet aðanýn, inad efendinin, garaz beyin, intikam paþanýn, taklid hazretlerinin, mösyö gevezeliðin taht-ý riyasetlerinde, insan milletinden menba'-ý saadetimiz olan meþvereti inciten bir cem'iyettir. Benî-beþerde ona intisab eden; bir dirhem zararýný bin lira milletin menfaatýna feda etmeyen.. hem de menfaatýný ýzrar-ý nâsta gören.. hem de müvazenesiz, muhakemesiz mana veren.. hem de meyl-i intikam ve garaz-ý þahsîsini feda etmediði halde, maðrurane millete ruhunu feda etmek davasýnda bulunan.. hem de beylik veya tavaif-i mülûk mukaddemesi olan muhtariyet veya istibdad-ý mutlak manasýyla bir cumhuriyet gibi gayr-ý makul fikirlerde bulunan.. hem de zulüm görmüþ, kin baðlamýþ, hürriyet ve meþrutiyetin birinci ihsaný olan afv ve istiharat-ý umumiyeyi fikr-i intikamýna yediremediðinden herkesin asabýna dokundurmakla tâ heyecana gelip terbiye görmekle teþeffi isteyenlerdir. (*): Burada mason ve dönmelerin ve bolþevizmi isteyenlerin cem'iyetinden haber vermek içinde, bir çeyrek asýr istibdad-ý mutlakla hükmeden bir hâkimiyeti gaybî ihbar eder. --- sh:»(Mü:14) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Neden bunlarýn umumuna fena diyorsun? Halbuki hayýrhahýmýz gibi görünüyorlar. C- Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtýlý hak görür. Evet kimse demez ayraným ekþidir. Fakat siz mehenge vurmadan almayýnýz. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediðim için hüsn-ü zan edip tamamýný kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediðim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. Ýþte size söylediðim sözler hayalin elinde kalsýn, mehenge vurunuz. Eðer altun çýktý ise kalbde saklayýnýz. Bakýr çýktý ise çok gýybeti üstüne ve bedduayý arkasýna takýnýz, bana reddediniz gönderiniz. S- Neden hüsn-ü zannýmýza sû'-i zan edersin? Eski padiþahlar ve eski hükûmetler seni haktan çeviremedi. Jön Türkler sizi kendilerine râm ve müdaheneci edemediler. Zira seni hapis ettiler, asacaklardý; sen tezellül etmedin. Merdane çýktýn. Hem sana --- sh:»(Mü:15) ------------------------------------------------------------------------------------------ büyük maaþ vereceklerdi; kabul etmedin. Demek sen onlarýn tarafdarlýðý için demiyorsun. Demek hak tarafdarýsýn... C- Evet hakký tanýyan, hakkýn hatýrýný hiçbir hatýra feda etmez. Zira, hakkýn hatýrý âlîdir. Hiçbir hatýra feda edilmemek gerektir. Fakat þu hüsn-ü zannýnýzý kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve akibete bakýnýz. S- Nasýl anlayacaðýz? Biz cahiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklid ederiz. C- Çendan cahilsiniz, fakat âkýlsýnýz. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaþsam, zekâvetiyle bana hile edebilir. Demek cehliniz özür deðil... Ýþte müþtebih aðaçlarý gösteren, semereleridir. Öyle ise, benim ve onlarýn fikirlerimizin neticelerine bakýnýz. Ýþte birisinde istirahat ve itaattýr. Ötekisinde ihtilaf ve zarar saklanmýþtýr. Size bir misal daha söyleyeceðim: Þu sahrada bir nar görünür. Ben derim nurdur; nar olsa da, eski nardan kalma zayýf, yukarý tabakasýdýr. Geliniz etrafýna halka tutup temaþa edelim. Ýstifaza edip tâ tabaka-i nariye yýrtýlsýn, istifade eyleyelim. Eðer dediðim gibi nur ise, --- sh:»(Mü:16) ------------------------------------------------------------------------------------------ zâten istifade edeceðiz. Eðer onlarýn dedikleri gibi nar olsa, karýþtýrmadýk ki bizi yaksýn. Onlar diyorlar ki: "Ateþ suzandýr." Eðer, nur olursa kalb ve gözlerini kör eder. Eðer nar dedikleri nur-u saadet (*) dünyanýn hangi tarafýna çýkmýþ ise, milyonlarla insanýn tulum gibi kan suyu üzerine boþaltýlmýþ ise söndürülmemiþ. Hattâ bu iki senedir mülkümüzde iki-üç defa söndürülmesine teþebbüs edildi. Fakat söndürmek isteyenler, kendileri söndüler.(**) S- Sen dedin ateþ deðil, þimdi ateþ nazarýyla bakýyorsun. C- Evet nur, fenalara nardýr. S- O fýrkadan ehl-i fazl kýsmýna ne diyeceðiz? Onlar iyi adamlardýr. C- Çok iyiler var ki, iyilik zannýyla fenalýk yapýyorlar. S- Nasýl iyilikten fenalýk gelir? (*): Burada dahi Risale-i Nur'u hissetmiþ fakat siyaset perdesiyle bakmýþ, hakikatýn þekli deðiþmiþ. (**): Said'i yirmibeþ sene ezen bir parti, bu hükmü, zulmü sönmesiyle tasdik etti. --- sh:»(Mü:17) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Muhali taleb etmek, kendine fenalýk etmektir.... Zerratý günahkârlardan mürekkeb bir hükûmet, tamamýyla masum olamaz. Demek nokta-i nazar, hükûmetin hasenatý seyyiatýna tereccuhudur. Yoksa seyyiesiz hükûmet muhal-i âdidir. Ben öyle adamlara, anarþist nazarýyla bakýyorum. Zira onlardan birisi -Allah etmesin- bin sene yaþayacak olsa, âdeta mümkün hükûmetin hangi suretini görse, hülya ile yine razý olmayacak. Þu hülyanýn neticesi olan meyl-üt tahrib ile o sureti bozmaða çalýþacak.(*) Þu halde böylelerin fena zannettikleri Jön Türkler nazarlarýnda dahi, mel'un, anarþist ve iðtiþaþcý fýrkasýndan addolunurlar. Meslekleri ihtilal ve fesaddýr. S- Belki onlar eski hali istiyorlar? C- Size kýsa bir söz söyleyeceðim. Ezber edebilirsiniz. Ýþte eski hal muhal.. ya yeni hal veya izmihlal.... Kendisi Ýslâm, millet-i hâkimesi Ýslâm, üss-ül esas-ý siyaseti de þu düsturdur: Bu devletin dini, Din-i Ýslâm'dýr. Þu esasý vikaye etmek (*): Ki, komünist ve anarþist manasýyla Kemalizm ve inkýlab softalarý ve dönmeleri görmüþ gibi haber veriyor. --- sh:»(Mü:18) ------------------------------------------------------------------------------------------ vazifemizdir. Çünki milletimizin maye-i hayatiyesidir. S- Demek hükûmet bundan sonra da Ýslâmiyet ve din için hizmet edecek midir? C- Hayhay! Bazý akýlsýz dinsizler müstesna olmak þartýyla, hükûmetin hedef-i maksadý -velev gizli ve uzak olsa bile- uhuvvet-i imaniye sýrrýyla üçyüz milyonu bir vücud eden ve nuranî olan Ýslâmiyetin silsilesini takviye ve muhafaza etmektir. Zira nokta-i istinad ve nokta-i istimdad yalnýz odur. Yaðmurun kataratý, nurun lemaatý daðýnýk ve yayýlmýþ kaldýkça çabuk kurur, çabuk söner. Fakat sönmemek ve mahvolmamak için, Cenab-ý Feyyaz-ý Mutlak bize !x5Åh«S«B«#ö« ve !xO«X²T«#ö« ile ezel canibinden nida ediyor. Evet þeþ cihetten naðme-i !xO«X²T«#ö«öeyler huruþ. Evet zaruret ve incizab ve temayül ve tecarüb ve tecavüz ve tevatür; o katarat ve lemaatý musafaha ettirerek, ortalarýndaki mesafeyi tayyedip bir havz-ý âb-ý hayatý ve dünyayý ýþýklandýracak bir elektrik-i nevvareyi teþkil edecektir. Zira kemalin cemali dindir. --- sh:»(Mü:19) ------------------------------------------------------------------------------------------ Hem din; saadetin ziyasýdýr, hissin ulviyetidir, vicdanýn selâmetidir. (1) S- Þimdi hürriyet bahsini sual edeceðiz. Nedir þu hürriyet ki; o kadar tevilat onda birbiriyle çekiþiyorlar? Ve hakkýnda acib garib rü'yalar görülür? C- Yirmi seneden beri onu, hattâ rü'yalarda takib eden ve o sevda ile her þeyi terkeden birisi size güzel cevab verebilir. Sual: Hürriyeti bize çok fena tefsir etmiþler. Hattâ âdeta hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet iþlerse, baþkasýna zarar vermemek þartýyla birþey denilmez diye bize anlatmýþlar. Acaba böyle midir? Cevab: Öyleler hürriyeti deðil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira nazenin hürriyet, âdâb-ý þeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzýmdýr. Yoksa sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet deðildir. Belki hayvanlýktýr, þeytanýn istibdadýdýr, nefs-i emmareye esir olmaktýr. Hürriyet-i umumî, efradýn zerrat-ý hürriyatýnýn (1): Acele etme, yani þifre gibi iþaratý var. --- sh:»(Mü:20) ------------------------------------------------------------------------------------------ muhassalýdýr. Hürriyetin þe'ni odur ki: Ne nefsine, ne gayriye zararý dokunmasýn. ¬˜¬h²[«3ö¬^Å (1) @«Z¬V[¬A«,ö]¬4ö²a«,²[«7ö«?«G«;@«DW²7!öÅw¬U´7öÊs«&ö«(!«hW²7!öÅ–¬! S- Bazý nas, senin gibi mana vermiyorlar. Hem de bazý Jön Türklerin a'mal ve etvarý pis tefsir ediliyor. Zira bazý ramazaný yer, raký içer, namazý terkeder. Böyle, Allah'ýn emrinde hýyanet eden, nasýl millete sadakat edecektir? C- Evet, neam.. hakkýnýz var. Fakat hamiyet ayrý, iþ ayrýdýr. Bence bir kalb ve vicdan, fezail-i Ýslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez. Fakat iþ ve san'at baþka olduðu için, fâsýk bir adam güzel çobanlýk edebilir. Ayyaþ bir adam, ayyaþ olmadýðý vakitte iyi saat yapabilir. Ýþte þimdi salahat ve mehareti, tabir-i âherle fazileti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem'edenler vezaife kifayet etmezler. Öyle (1): Acele etme, yani Mizan Ceridesinin sahibi Murad haklýdýr. Tanin muharriri Hüseyin Cahid yanlýþ ve hata ediyor. --- sh:»(Mü:21) ------------------------------------------------------------------------------------------ ise, ya meharettir veya salahattýr. San'atta meharet ise müreccahtýr. Hem de o sarhoþ namazsýzlar Jön Türk deðiller, belki þeyn Türktürler. Yani fena ve çirkin Türktürler. Genç Türklerin râfýzîleridirler. Her þeyin bir râfýzîsi var. Hürriyetin râfýzîsi de süfehadýr. Ey Türkler ve Kürdler! Ýnsaf ediniz. Bir râfýzî bir hadîse yanlýþ mana verse veya yanlýþ amel etse; acaba hadîsi inkâr etmek mi lâzýmdýr, yoksa o râfýzîyi tahtie edip namus-u hadîsi muhafaza etmek mi lâzýmdýr? Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve te'dibden baþka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsýn, herkes harekât-ý meþruasýnda þahane serbest olsun. ¬yÁV7!ö¬–:(ö²w¬8ö@®"@«"²*«!ö@®N²Q«"ö²vUN²Q«"ö²u«Q²D« S- (1) Demek biz eskiden beri hürriyetimize mâlik idik. Hürriyetimiz tev'em olarak bizimle doðmuþ. Öyle ise baþkalar keyiflensin, bize ne? (1): Hayme-niþinler tarafýndan yani göçebe, siyah çadýrlý bedevilerin sualidir. --- sh:»(Mü:22) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Evet zâten o sevda-yý hürriyettir ki, sizi tahammül-sûz meþakkatlere mütehammil kýlmýþ. Ve medeniyetin müþa'þa' bu kadar mehasininden, sizin anka-i meþrebaneniz sizi müstaðni etmiþtir. Fakat ey göçerler! Sizde olaný yarý hürriyettir. Diðer yarýsý da baþkasýnýn hürriyetini bozmamaktýr. Hem de kut-u lâyemut ve vahþet ile âlûde olan hürriyet, sizin dað komþularýnýz olan hayvanlarda da bulunuyor. Vakýa, þu bîçare vahþi hayvanlarýn bir lezzeti ve tesellisi varsa, o da hürriyetleridir. Lâkin güneþ gibi parlak, her ruhun maþukasý ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki: Saadet-saray-ý medeniyette oturmuþ ve marifet ve fazilet ve Ýslâmiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir. S- Ne diyorsun? Þu sena ettiðin hürriyet hakkýnda denilmiþtir: ¬*@ÅSU²7@¬"öÇl«B²F«#ö@«ZÅ9«¬ö¬*@ÅX7@¬"ö½^Å C- O bîçare þâir, hürriyeti bolþevizm mesleði ve ibahe mezhebi zannetmiþ. Hâþâ! Belki insana karþý hürriyet, Allah'a karþý ubudiyeti intac eder. Hem de çok adamlar görmüþüm, Sultan Abdülhamid'e ahrardan ziyade --- sh:»(Mü:23) ------------------------------------------------------------------------------------------ hücum ederdi ve derdi: "Hürriyeti ve kanun-u esasîyi otuz sene evvel kabul ettiði için fenadýr." Ýþte yahu, Sultan Abdülhamid'in mecbur olduðu istibdadýný hürriyet zanneden ve kanun-u esasînin müsemmasýz isminden ürken adamýn sözünde ne kýymet olur. Hem de, yirmi senelik Ýslâmiyet'in bir fedaisi de demiþtir: (*) ¬–@«W S- Nasýl, hürriyet imanýn hassasýdýr? C- Zira rabýta-i iman ile Sultan-ý Kâinat'a hizmetkâr olan adam, baþkasýna tezellül ile tenezzül etmeye ve baþkasýnýn tahakküm ve istibdadý altýna girmeye, o adamýn izzet ve þehamet-i imaniyesi býrakmadýðý gibi; baþkasýnýn hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamýn þefkat-i imaniyesi býrakmaz. Evet bir padiþahýn doðru bir hizmetkârý, bir çobanýn tahakkümüne tenezzül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. Ýþte Asr-ý Saadet... S- Bir büyük adama ve bir veliye ve (*): Güzel tarif. --- sh:»(Mü:24) ------------------------------------------------------------------------------------------ bir þeyhe ve bir büyük âlime karþý nasýl hür olacaðýz? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarýdýr. Biz onlarýn faziletlerinin esiriyiz. C- Velayetin, þeyhliðin, büyüklüðün þe'ni tevazu ve mahviyettir. Tekebbür ve tahakküm deðildir. Demek tekebbür eden, sabiyy-i müteþeyyihtir. Siz de büyük tanýmayýnýz. S- Neden tekebbür küçüklük alâmetidir? C- Zira her bir insan için, içinde görünecek ve onunla nâsý temaþa edecek bir mertebe-i haysiyet ve þöhret vardýr. Ýþte o mertebe eðer kamet-i istidadýndan daha yüksek ise; o, o seviyede görünmek için tekebbür ile ona uzanýp tetavül ve tekebbür edecektir. Þayet kýymet ve istihkaký daha bülend ise, tevazu ile tekavvüs edip ona eðilecektir. S- Pekâlâ, kabul ettik ki hürriyet iyidir, güzeldir. Fakat þu Rum ve Ermenilerin hürriyeti çirkin görünüyor, bizi düþündürür. Re'yin nedir? C- Evvela: Onlarýn hürriyeti; onlara zulmetmemek ve rahat býrakmaktýr. Bu ise, þer'îdir. Bundan fazlasý; sizin fenalýðýnýza, divaneliðinize --- sh:»(Mü:25) ------------------------------------------------------------------------------------------ karþý bir tecavüzleridir, cehaletinizden bir istifadeleridir. Sâniyen: Farzediniz ki, hürriyetleri bildiðiniz gibi size fena olsun. Lâkin, yine biz ehl-i Ýslâm zararlý deðiliz. Çünki içimizdeki Ermeniler üç milyon olmadýðý gibi, gayr-ý müslimler dahi on milyon yoktur. Halbuki bizim milletimiz ve ebedî kardeþlerimiz üçyüz milyondan ziyade iken, bunlar üç müdhiþ kayd-ý istibdad ile mukayyed olup, ecnebilerin istibdad-ý manevîlerinin taht-ý esaretlerinde ezilirler. Ýþte hürriyetimizin bir þubesi olan gayr-ý müslimlerin hürriyeti, bizim umum milletimizin hürriyetinin rüþvetidir. Ve o müdhiþ istibdad-ý manevînin dâfiidir. Ve o kayýdlarýn anahtarýdýr. Ve ecnebilerin, bizin dûþümüze çöktürdükleri müdhiþ isbibdad-ý manevînin râfi'idir. Evet Osmanlýlarýn hürriyeti; koca Asya tali'inin keþþafýdýr, Ýslâmiyetin bahtýnýn miftahýdýr, ittihad-ý Ýslâm surunun temelidir.(*) S- Nedir o üç kayýd ki, istibdad-ý manevî onunla âlem-i Ýslâmiyeti kaydetmiþtir? (*): Kýrk dört sene sonra söylemesi lâzým gelen sözleri, o zaman söylemiþ. --- sh:»(Mü:26) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Meselâ: Rus hükûmetinin istibdadý, bir kayýddýr. Rus milletinin tahakkümü de diðer bir kayýddýr. Âdât-ý küfriye ve zalimanelerinin tagallübü de üçüncü bir kayýddýr. Ýngiliz hükûmeti, gerçi zahiren müstebid deðilse de, milleti mütehakkimedir. Âdâtý dahi mütegallibedir. Ýþte size Hindistan bir bürhan ve Mýsýr yarý bürhandýr. Binaenaleyh milletimiz ya üç veya bir buçuk kayýd ile mukayyeddir. Buna mukabil, bizim gayr-ý müslimlerin ayaklarýnda yalnýz bir yalancý kaydýmýz vardý. Ona bedelen çok nazlarýný çektiðimiz gibi, onlar neslen ve serveten ziyadeleþtiler; biz bir nevi hizmetkârlýk olan memuriyet ve askerlik cihetiyle servet ve nesilce aþaðýya düþtük. Fikr-i milliyet, hürriyetin pederidir. Yine esir Ekrad ve Etrak idi. Ýþte o yalancý kaydý, üç veya on milyonun ayaðýnda açýyoruz. Tâ ki, üç kayýd ile mukayyed üçyüz milyon Ýslâmýn hürriyetine meydan açýlsýn (*). Elbette âcilen ®Ÿ¬%@«2 üçü veren ve âcilen ®Ÿ¬%³~öüçyüzünü kazanan, hasaret etmiyor. (*): Lillahilhamd, þimdi açýlmaya baþladý. --- sh:»(Mü:27) ------------------------------------------------------------------------------------------ «•@«D¬7ö¬^Å (*) @«XX[¬#@«K«"ö«‰«*«G²9!ö¬y¬"ö›¬HÅ7!ö¬(!«G²A¬B²,¬²!ö«‰Î:*ö¬y¬,²x«5«:ö¬y¬,²@«S¬"ö@®T¬7@«4ö¬–²xÅV7!ö¬»¬h²L8ö¯±]¬"«h«2ö¯‰«h«4 S- Heyhat! Nasýl hürriyetimiz umum âlem-i Ýslâm'ýn hürriyetinin mukaddimesi ve fecr-i sadýký olur? C- Ýki cihet ile: Birincisi: Bizde olan istibdad, Asya'nýn hürriyetine zulmanî bir sed çekmiþti. Ziya-yý hürriyet o muzlim perdeden geçemez idi ki, gözleri açsýn, kemalâtý göstersin. Ýþte bu seddin tahribiyle, fikr-i hürriyet Çin'e kadar yayýldý ve yayýlacaktýr. Fakat Çin ifrat edip komünist oldu. Âlemdeki terazinin hürriyet gözü aðýr geldiðinden, birdenbire terazinin öteki gözünde olan vahþet ve istibdadý kaldýrdý, gitgide kalkacak. Eðer siz sahife-i efkârý okusanýz, tarîk-i siyaseti görseniz, huteba-i umumî olan -doðru konuþan- (*): Yine bak mâþâallah hem Nur'un Zülfikar ve Hüccetullah-il Baliða gibi mecmualarýný, hem Yemen, Mýsýr, Cezayir, Hind, Fas, Kafkas, Fars ve Arab gibi Ýslâm milletlerini haber verir gibi þifreli bir fýkradýr. --- sh:»(Mü:28) ------------------------------------------------------------------------------------------ ceraidi dinleseniz anlayacaksýnýz ki: Arabistan, Hindistan, Cava, Mýsýr, Kafkas, Afrika ve emsallerinde o derece fikr-i hürriyetin galeyanýyla, âlem-i Ýslâm'ýn efkârýnda öyle bir tahavvül-ü azîm ve inkýlab-ý acib ve terakki-i fikrî ve teyakkuz-u tam intac etmiþtir ki, bahasýna yüz sene verse idik yine ucuzdu. Zira hürriyet, milliyeti gösterdi. Milliyet sadefinde olan Ýslâmiyetin cevher-i nuranîsi tecelliye baþladý. Ýslâmiyetin ihtizazýný ihbar etti ki: Herbir Müslim, cüz'-ü ferd gibi baþýboþ deðildir. Belki her biri, mürekkebat-ý mütedâhile-i mütesaideden bir cüz'dür. Sair eczalar ile, cazibe-i umumiye-i Ýslâmiye noktasýnda birbiriyle sýla-i rahmleri vardýr. Þu ihbar bir kavî ümid verir ki; nokta-i istinad, nokta-i istimdad gayet kavî ve metindir. Þu ümid, yeisle öldürülen kuvve-i maneviyemizi ihya etti. Þu hayat, âlem-i Ýslâm'daki galeyan eden fikr-i hürriyetten istimdad ederek umum âlem-i Ýslâm üzerine çökmüþ olan istibdad-ý manevî-i umumînin perdelerini parça parça edecektir. (*) ¬‰²@«[²7!ö]¬"«!ö¬r²9«!ö¬v²3«*ö]«V«2 (*): Lillahilhamd, kýrkbeþ sene sonra parça parça etmeye baþladý. --- sh:»(Mü:29) ------------------------------------------------------------------------------------------ Ýkinci Cihet: Þimdiye kadar ecnebiler bahane-mahane tutarlardý. Milletimizi eziyorlardý. Þimdi ise, ellerinde uruk-u insaniyetkâranelerine veya damar-ý mutaassýbanelerine veya a'sab-ý dessasanelerine dokunduracak, ellerinde serriþte-i bahane olacak öyle nokta bulamazlar. Bulsalar da tutamazlar. Bahusus medeniyet, hubb-u insaniyeti tevlid eder. S- (*) Heyhat! Bize teselli veren þu ulvî emeli ye'se inkýlab ettiren ve etrafýmýzda hayatýmýzý zehirlendirmek ve devletimizi parça parça etmek için aðýzlarýný açmýþ olan o müdhiþ yýlanlara ne diyeceðiz? C- Korkmayýnýz. Medeniyet, fazilet, hürriyet; âlem-i insaniyette galebe çalmaða baþladýðýndan, bizzarure terazinin öteki yüzü þey'en fe-þey'en hafifleþecektir. Farz-ý muhal olarak, Allah etmesin, eðer bizi parça parça edip öldürseler; emin olunuz, biz yirmi olarak öleceðiz, üçyüz olarak dirileceðiz. Baþýmýzdan rezail ve ihtilafatýn gubarýný silkip, hakikî münevver ve müttehid olarak kervan-ý benî beþere piþdarlýk edeceðiz. Biz, en þedid, en kavî ve en bâki hayatý intac eden öyle bir ölümden korkmayýz. (*): Dehþetli ve hakikatlý bir sual. --- sh:»(Mü:30) ------------------------------------------------------------------------------------------ Biz ölsek de, Ýslâmiyet sað kalýr. O milliyet-i kudsiye sað olsun. (*) °` S- Gayr-ý müslimlerle nasýl müsavi olacaðýz? C- Müsavat ise, fazilet ve þerefte deðildir; hukuktadýr. Hukukta ise, þah ve geda birdir. Acaba bir þeriat, karýncaya bilerek ayak basmayýnýz dese, tazibinden men'etse; nasýl benî âdem'in hukukunu ihmal eder? Kellâ... Biz imtisal etmedik. Evet Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) âdi bir Yahudi ile muhakemesi ve medar-ý fahriniz olan Salahaddin-i Eyyubî'nin miskin bir Hristiyan ile mürafaasý, sizin þu yanlýþýnýzý tashih eder zannederim. ......... S- Rum ve Ermenilerin hürriyeti bizi teþviþ ediyor. Bir kerre tecavüze baþlýyorlar; (*): Eski Said parlak bir nurun hissiyle, kuvvetli bir ümidle, tam teselli ile, siyaseti Ýslâmiyete âlet etmek fikriyle, hararetle hürriyete çalýþýrken; diðer bir hiss-i kabl-el vuku'la dehþetli dinsizce bir istibdad-ý mutlaký, kýrksekiz sene evvel bir hadîsin manasýyla geleceðini haber verdiði bir kumandanýn çýkmasýný ve Said'in teselli haberlerini yirmibeþ senede bilfiil tekzib edeceðini hissederek, otuz seneden beri "Eûzü billahi mineþþeytani vessiyase" deyip siyaseti býraktý, Yeni Said oldu. --- sh:»(Mü:31) ------------------------------------------------------------------------------------------ bir kerre hürriyet ve meþrutiyet bizimdir, biz yaptýk diyorlar. Bizi me'yus ediyorlar? C- Zannediyorum tecavüzleri, eskiden sizden tahayyül ettikleri tecavüze karþý bir teþeffi-i gayz ve bundan sonra sizden tevehhüm ettikleri tecavüze karþý bir nümayiþ gibidir. Eðer tamamýyla iman etseler ki, tecavüz sizden olmaz, adalete kanaat edeceklerdir. Þayet adalete kanaat etmezlerse; hak, hakkýn kuvvetiyle burunlarýný kýrýp ikna ettirecektir. Hem de "meþrutiyeti biz istihsal ettik" olan sözleri yalandýr. Hürriyet ve meþrutiyet; askerimizin süngüsüyle, cem'iyet-i milliyenin kalemiyle sahife-i vücuda geldi. Öyle herzegûlarýn arzularý, beylik ve muhtariyetin ammizadesi olan adem-i merkeziyet-i siyasiye idi. Sonra da yüzde doksan bize ittiba' ettiler. Beþi geveze, birkaç tanesi de zevzeklik edip eski hülyalarýndan vazgeçmek istemiyorlar. S- Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur'anda nehiy vardýr: «š@«[¬7²:«!ö›«*@«MÅX7!ö«:ö«(xZ«[²7!ö!:H¬FÅB«#ö« Bununla beraber nasýl dost olunuz dersiniz? --- sh:»(Mü:32) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Evvela: Delil kat'iyy-ül metin olduðu gibi, kat'iyy-üd delalet olmak gerektir. Halbuki tevil ve ihtimalin mecali vardýr. Zira nehy-i Kur'anî âmm deðildir, mutlaktýr. Mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydýný izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müþtak üzerine olsa; me'haz-ý iþtikaký, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile yahudiyet ve nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtý için sevilmez. Belki muhabbet, sýfat veya san'atý içindir. Öyle ise herbir müslümanýn herbir sýfatý müslüman olmasý lâzým olmadýðý gibi, herbir kâfirin dahi bütün sýfat ve san'atlarý kâfir olmak lâzým gelmez. Binaenaleyh müslüman olan bir sýfatý veya bir san'atý, istihsan etmekle iktibas etmek neden caiz olmasýn? Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin. Sâniyen: Zaman-ý Saadette bir inkýlab-ý azîm-i dinî vücuda geldi. Bütün ezhaný nokta-i dine çevirdiðinden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayýp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için gayr-ý müslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin þimdi âlemdeki bir inkýlab-ý azîm-i medenî --- sh:»(Mü:33) ------------------------------------------------------------------------------------------ ve dünyevîdir. Bütün ezhaný zabt ve bütün ukûlü meþgul eden nokta-i medeniyet, terakki ve dünyadýr. Zâten onlarýn ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed deðildirler. Binaenaleyh onlarla dost olmamýz, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esasý olan asayiþi muhafazadýr. Ýþte þu dostluk, kat'iyyen nehy-i Kur'anîde dâhil deðildir. S- Bir kýsým Jön Türk der: "Demeyiniz Hristiyanlara hey kâfir. Zira ehl-i kitabdýrlar." Neden kâfir olana kâfir demiyeceðiz? C- Kör adama, hey kör demediðiniz gibi... Çünki eziyettir. Eziyetten nehiy var: @È[±¬8¬)ö›«)³~ö²w«8öilh.... Saniyen: Kâfirin iki manasý vardýr: Birisi ve en mütebadiri, dinsiz ve münkir-i Sani' demektir. Þu mana ile, ehl-i kitaba ýtlak etmeðe hakkýmýz yoktur. Ýkincisi: Peygamberimizi ve Ýslâmiyeti münkir demektir. Þu mana ile onlara ýtlak etmek hakkýmýzdýr. Onlar dahi razýdýrlar. Lâkin örfen evvelki mananýn tebadüründen, bir kelime-i tahkir ve eziyet olmuþtur. --- sh:»(Mü:34) ------------------------------------------------------------------------------------------ Hem de daire-i itikadý, daire-i muamelata karýþtýrmaða mecburiyet yoktur. Kabildir, o kýsým Jön Türklerin muradý bu olsun. S- Çok fena þeyleri iþitiyoruz. Bahusus gayr-ý müslimler de güya bir Ýslâm kýzýný almýþlar.. filan yerde böyle olmuþ, diðer yerde þöyle olmuþ. Olmuþ.. olmuþ.. olmuþ.. ilââhir... C- Evet maatteessüf daha yeni ve bulanýk bir devlette ve cahil ve periþan bir millette, þöyle fena ve pis þeylerin vukuu zarurî gibidir. Eskiden daha berbadý vardý. Fakat þimdi görünüyor. Bir derd görünürse, devasý âsândýr. Hem de büyük iþlerde yalnýz kusurlarý gören cerbezelik ile aldanýr veya aldatýr. Cerbezenin þe'ni, bir seyyieyi sünbüllendirerek hasenata galib etmektir. Meselâ þu aþiretin herbir ferdi, bir günde attýðý balgamý, cerbeze ile vehmen tayy-ý mekân ederek birden bir þahýsta tahayyül edip baþka efradý ona kýyas ederek, o nazar ile baksa.. veyahut bir sene zarfýnda birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-ý zaman tevehhümüyle, birden dakika-i vâhidede, o þahýstan sudûrunu tasavvur etse; acaba ne derece evvelki adam müstakzer, --- sh:»(Mü:35) ------------------------------------------------------------------------------------------ ikinci adam müteaffin olur? Hattâ hayal gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa maðaralarýndan kaçsalar, haklarý var. Akýl onlarý tevbih etmeyecektir. Ýþte þu cerbezenin tavr-ý acibi; zaman ve mekânda müteferrik þeyleri toplar, bir yapar. O siyah perde ile her þeyi temaþa eder. Hakikaten cerbeze, enva'ýyla garaibin makinasýdýr. Görünüyor ki, cerbeze-âlûd bir âþýkýn nazarýnda umum kâinat birbirine muhabbet ile müncezib ve rakkasane hareket ediyor ve gülüþüyor. Çocuðunun vefatýyla matem tutan bir vâlidenin nazarýnda, umum kâinat hüzün-engizane aðlaþýyor. Herkes istediði ve haline münasib gördüðü meyveyi koparýr. Bu makamda size bir temsil irad edeceðim. Meselâ: Sizden bir adam yalnýz bir saat tenezzüh etmek üzere gayet müzeyyen ve müzehher bir bahçeye girse; nekaisten müberra olmak, cinan-ý cennetin mahsusatýndan ve her kemale bir noksaný karýþtýrmak, þu âlem-i kevn ü fesadýn mukteziyatýndan olmakla þu bahçenin müteferrik köþelerinde de bazý pis ve murdar þeyler bulunduðu için -inhiraf-ý mizac sevki ve emriyle- --- sh:»(Mü:36) ------------------------------------------------------------------------------------------ yalnýz o taaffünatý taharri ve o murdar þeylere idame-i nazar eder. Güya onda yalnýz o var. Hülyanýn hükmüyle fena hayal tevessü' ederek, o bostaný bir selhhane ve mezbele suretinde gösterdiðinden midesi bulanýr ve istifra' eder, kemal-i nefret ile kaçar. Acaba beþerin lezzet-i hayatýný gussedar eden böyle bir hayale, hikmet ve maslahat rûy-i rýza gösterir mi? Güzel gören güzel düþünür, güzel düþünen güzel rü'ya görür. Güzel rü'ya(1) gören, hayatýndan lezzet alýr. S- Gayr-ý müslimin askerliði nasýl caiz olur? C- Dört vecihle: Evvela: Askerlik kavga içindir. Dünkü gün siz o dehþetli ayý ile boðuþtuðunuz vakit karýlar, çingeneler, çocuklar, itler size yardým ettiklerinden size ayýb mý oldu? Sâniyen: Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn, Arab müþriklerinden muahid ve halifleri vardý. Beraber kavgaya giderlerdi. Bunlar ise, ehl-i kitabdýr. Orduda toplu olmayýp müteferrik olduklarýndan, bizdeki ekseriyet (1): Mevt, bir nevmdir. --- sh:»(Mü:37) ------------------------------------------------------------------------------------------ ve kuvvet-i hissiyat, mazarrat-ý mütevehhimeye karþý sed çeker. Sâlisen: Düvel-i Ýslâmiyede velev nadiren olsun gayr-ý müslim, askerlikte istihdam olunmuþtur. Yeniçeri Ocaðý buna þahiddir. ......... S- Eskiden Ýslâmlar zengin, onlar fakir idiler. Þimdi her yerde kaziye bilakistir. Hikmeti nedir? C- Ýki sebebi biliyorum: Birincisi: ]«Q«,ö@«8öŬ!ö¬–@«,²9¬Ÿ²7¬ö«j²[«7 olan ferman-ý Rabbanîden müstefad olan meyelan-ý sa'y ve ¬yÁV7!ö`[¬A«&ö`¬,@«U²7«! olan ferman-ý Nebevîden müstefad olan þevk-i kesb, bazý telkinat ile o meyelan kýrýldý ve o þevk de söndü. Zira i'lâ-yý kelimetullah þu zamanda maddeten terakkiye mütevakkýf olduðunu bilmeyen; ve dünya ¬?«h¬'À²!ö^«2«*²i«8ö«]¬;öb²[«&ö²w¬8 cihetiyle kýymetini takdir etmeyen; ve kurûn-u --- sh:»(Mü:38) ------------------------------------------------------------------------------------------ vustâ ve kurûn-u uhranýn ilcaatýný tefrik eylemeyen; ve birbirinden gayet uzak, biri mezmum ve biri memduh olan tahsil ve kesbde olan kanaatý ile, mahsul ve ücretteki kanaatý temyiz etmeyen; ve birbirinden nihayet derecede baîd, hattâ biri tenbelliðin ünvaný, diðeri hakikî ihlasýn sadefi olan iki tevekkülü (ki biri, meþietin muktezasý olan esbab arasýndaki nizama karþý temerrüd hükmünde olan, tertib-i mukaddemattaki bir tevekkül-ü tenbelane; diðeri, Ýslâmiyetin muktezasý olan, netice itibariyle gerdendade-i tevfik olarak vazife-i Ýlahiyeye karýþmamakla terettüb-ü neticede mü'minane tevekküldür) ikisini birbiriyle iltibas eden ve "Ümmetî! Ümmetî!" sýrrýný teferrüs etmeyen ve «‰@ÅX7!öp«S²X« Ýkinci Sebeb: Biz, gayr-ý tabiî ve tenbelliðe müsaid ve gururu okþayan imaret maiþetine el atýp, belamýzý bulduk. --- sh:»(Mü:39) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Nasýl? C- Maiþet için tarîk-i tabiî ve meþru' ve zîhayat; san'attýr, ziraattýr, ticarettir. Gayr-ý tabiî ise, memuriyet ve her nev'iyle imarettir. Bence imareti, ne nam ile olursa olsun, medar-ý maiþet edenler bir nevi cerrar ve aceze ve seeledir. Fakat hilebaz kýsmýnda... Bence memuriyete veya imarete giren, yalnýz hamiyet ve hizmet için girmelidir. Yoksa yalnýz maiþet ve menfaat için girse, bir nevi çingenelik eder (*). Ýþte memuriyet filcümle ve askerlik bilcümle bizde olduðu için, servetimizi israf eline verip neslimizi etrafa saçýp zayi' ettik. Eðer öyle gitse idi, biz de elden giderdik. Ýþte onlarýn asker olmasý, zarurete yakýn bir maslahat-ý mürseledir. Hem de mecburuz. Mesalih-i mürsele ise, Ýmam-ý Mâlik mezhebinde bir illet-i þer'iye olabilir. S- Þimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar, nasýl olur? C- Saatçý ve makineci ve süpürgeci olduklarý gibi... Zira meþrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükûmet hizmetkârdýr. Meþrutiyet (*): Ey memurlar, Eski Said'in kýrkbeþ sene evvel söylediði bu sözünden gücenmeyiniz. --- sh:»(Mü:40) ------------------------------------------------------------------------------------------ doðru olursa; kaymakam ve vali reis deðiller, belki ücretli hizmetkârlardýr. Gayr-ý müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farzediniz ki, memuriyet bir nevi riyaset ve bir aðalýktýr. Gayr-ý müslimlerden üç bin adamý aðalýðýmýza, riyasetimize þerik ettiðimiz vakitte; millet-i Ýslâmiyeden aktar-ý âlemde üç yüz bin adamýn riyasetine yol açýlýyor. Biri zayi' edip, bini kazanan zarar etmez. S- Þeriatýn bazý ahkâmý, meselâ valilerin vazifelerine taalluku var. C- Bundan sonra bizzarure hilafeti temsil eden Meþihat-ý Ýslâmiye ve diyanet dairesi; hem âlî, hem mukaddes, hem ayrý, hem nezzare olacaktýr. Þimdi hâkim þahýs deðil, efkâr-ý âmme olduðu için, onun nev'inden þahs-ý manevî bir fetva emini ister.... S- Eskiden beri iþitiyoruz ki: "Bazý Jön Türkler masondurlar, dine zarar ediyorlar." C- Ýstibdad, kendini ibka etmek için þu telkinatý vermiþtir.(*) Bazý lâübalilik dahi, (*): Nasýlki þimdi yirmibeþ sene istibdad-ý mutlaký yapanlar, dindarlarý irtica' ile ittiham ederek, istibdad-ý mutlakýn altýndaki irtidadlarýný saklýyorlar. --- sh:»(Mü:41) ------------------------------------------------------------------------------------------ þu vehme kuvvet veriyor. Fakat emin olunuz ki, onlarýn masonluða girmeyen kýsmýnýn maksadlarý, dine zarar deðildir. Fakat bazýlarý, dine lâyýk olmayan bârid taassuba müfritane iliþiyorlar. Demek hürriyete ve meþrutiyete hizmetleri sebkat eden veyahut kabul eyleyenleri Jön Türk tesmiye ediyorsunuz. Ýþte onlarýn bir kýsmý, Ýslâmiyet fedaileridir. Bir kýsmý da, selâmet-i millet fedaileridir. Onlarýn ukde-i hayatiyelerini teþkil eden, mason olmayan ekserî Ýttihad ve Terakki'dir. Ve sizin þu aþairiniz kadar ülema ve meþayih, Jön Türkler meyanýnda mevcuddur. Vakýa onlarda bir takým edebsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur. Yüzde doksaný sizin gibi mu'tekid müslimlerdir. (Velhükmü lil-ekser). Å–«!«:ö¬^«T²SÅL7!«:ö¬r²OÇV7@¬"ö¬h«PÅX7!öw²,&ö@«/±¬h7!ö¬w²[«2ö«w² ¬s[¬4²xÅB7!ö¬•!«G²5¬@¬"ö±¬s«E²7!ö]«V«2ö]«W«,ö²G«T«7«:ö¬^«W²&Åh7!«:ö¬s²4±¬h7@¬"ö¬(!ÏxS²7!ö«*x9 (1) Ñ]¬"ö›¬G²A«2ö±¬w«1ö¬w²,&ö«G²X¬2ö@«9«!Òö¬ƒ@«A²M¬W¬"ö«š@«N¬B²,¬²!ö«*@«B²'!ö¬w«8ö«G¬Q«,«: (1): Tekrar temaþa et, çünki bu Arabî fýkra þifrelidir, iþaratý var. --- sh:»(Mü:42) ------------------------------------------------------------------------------------------ Hüsn-ü zan ediniz; sû'-i zan, hem size, hem onlara zarar verir. S- Neden sû'-i zannýmýz onlara zarar versin? C- Onlarýn bir kýsmý sizin gibi tahkiksiz, taklid ile Ýslâmiyetin zevahirini bilirler. Taklid ise, teþkikat ile yýrtýlýr. O halde bazýlarýna -bahusus dinde sathî, felsefe ile mütevaggil olursa- dinsiz dediðiniz vakit, ihtimal ki tereddüde düþüp, mesleði Ýslâmiyet'ten hariçmiþ gibi vesveselerle "Herçi bâd âbâd" diyerek, me'yusane belki muannidane Ýslâmiyete münafî harekâta baþlar. Ýþte ey bî-insaflar! Gördünüz, nasýl bazý bîçarelerin dalaletine sebeb oluyorsunuz. Fena adama, iyisin iyisin denilse iyileþmesi ve iyi adama, fenasýn fenasýn denildikçe fenalaþmasý çok vuku' bulmuþtur. S- Neden? C- Faraza, bazýlarýnýn altýnda büyük fenalýklarý varsa da, hücum edilmemek gerektir. Zira çok fenalýklar vardýr ki; iyilik perdesi altýnda kaldýkça ve perde yýrtýlmadýkça ve ondan tegafül edildikçe, mahdud ve mahsur kaldýðý gibi, sahibi --- sh:»(Mü:43) ------------------------------------------------------------------------------------------ de perde-i hicab ve hayâ altýnda kendisinin ýslahýna çalýþýr. Lâkin vakta ki perde yýrtýlsa, hayâ atýlýr; hücum gösterilse, fenalýk fena tevessü' eder. Ben 31 Mart hâdisesinde þuna yakýn bir hal gördüm. Zira Ýslâmiyet'in meþrutiyetperver ve hamiyetli fedaileri, cevher-i hayat makamýnda bildikleri nimet-i meþrutiyeti þeriata tatbik edip, ehl-i hükûmeti adalet namazýnda kýbleye irþad ve nam-ý mukaddes þeriatý meþrutiyet kuvvetiyle i'lâ; ve meþrutiyeti þeriat kuvvetiyle ibka; ve bütün seyyiat-ý sâbýkayý, muhalefet-i þeriat üzerine ilka etmek için bazý telkinatta ve teferruatýn tatbikatýnda bulundular. Sonra, saðýný solundan farkedemiyenler, hâþâ þeriatý istibdada müsaid zannederek, tuti kuþlarý taklidi gibi "Þeriat isteriz!" demekle, hakikî maksad ortada anlaþýlmaz oldu. Zâten plânlar serilmiþti. Ýþte o zaman yalan olarak hamiyet maskesini takýnan bazý herifler, o ism-i mukaddese tecavüz ettiler. Ýþte cây-ý ibret bir nokta-i siyah! --- sh:»(Mü:44) ------------------------------------------------------------------------------------------ ²a«-Åx«-ö²G«T«7«:ö¬ŒxZÇX7!ö]«V«2ö²*¬G«B²T«#ö²v«7«:ö¬^«O²TÇX7!ö«t²V¬B¬"ö^ÅW¬Z²7!ö¬€«G«Q«5ö²G«T«7«: ^Å[¬0:h²L«W²7!ö¬a«MÅV«T«#ö²G«T«7«:ö..¬^Å (1) @«;¬*@«8¬)ö?@«W&ö@«Z²X«2ö²a«5Åh«S«B«4ö«w[¬V[¬V«5ö]«V«2ö@®W²,¬!ö®?«h¬M«E²X8 S- Neden dinsiz zannettiðimiz bazýlarýndan bize zarar gelsin? C- Hayal perdesi üstünde size bir timsal manzarasýný göstererek mazarratýný anlatacaðým: Ýþte þu sahrada gayet muhteþem bir bostan içinde bir kasr var. Kasrýn bir köþesinde sizin Beytüþþebab Kaplýcasý gibi bir kaplýca olduðunu tahayyül ediniz. Siz dýþarýda bürudetin tazyikiyle, kar'ýn tokadýyla, rüzgârýn sillesiyle ihtiyaren veya ýzdýraren saray içine girmeðe mecbursunuz. Lâkin kapýda bir-iki kör ve havuz içinde bazý çýplak adamlarý görmüþ veya iþitmiþsiniz. Bundan tevehhüm ediyorsunuz ki; o saray, körhane veya çýplakhanedir. Siz girdiðinizde, onlar (1): Gitme, dikkat et. Âlîhimmet olanlar, o hâdisede sükût ettiler. Garazkâr cerideler, hakikî hürriyetin sadâsýný susturdular. Meþrutiyet pek az adamlarýn üstüne münhasýr kaldý. Fedakârlarý da daðýldýlar. --- sh:»(Mü:45) ------------------------------------------------------------------------------------------ gibi olmak için taat libasýný çýkarýyorsunuz ve onlarýn avretini görmemek için, akide denilen hakikat gözünü kapatýyorsunuz. Halbuki onlar muhteþem odalarda gözleri açýk ve avretleri mestur olarak mütefekkirane meþveret ve bazý köþelerdeki kör ve çýplaklarýn setr ve tedavisine hizmet ediyorlar. Ýþte sen, þu suret-i vahþiyane ve eblehanede avretin açýk, gözün kapalý olarak içlerine girsen; acaba bundan daha büyük maskaralýk ve zarar olabilir mi? Hakikaten bence, bir müslüman neslinden gelen bir adamýn akýl ve fikri Ýslâmiyet'ten tecerrüd etse bile, fýtratý ve vicdaný hiç bir vakit Ýslâmiyet'ten vazgeçemez. En ebleh, en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadýmýz olan Ýslâmiyet'e bütün mevcudiyetiyle tarafdardýr; lasiyyema siyasetten haberdar olanlar... Hem zaman-ý saadetten þimdiye kadar hiç bir tarih bize bildirmiyor ki; bir müslüman muhakeme-i akliyesiyle baþka bir dini, Ýslâmiyet'e tercih etmiþ olsun ve delil ile baþka bir dine dâhil olmuþ olsun. Dinden çýkanlar var, o baþka mes'ele.. taklid ise, ehemmiyetsizdir. Halbuki edyan-ý saire müntesibleri --- sh:»(Mü:46) ------------------------------------------------------------------------------------------ mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve bürhan-ý kat'î ile daire-i Ýslâmiyet'e dâhil olmuþlar ve olmaktadýrlar. Eðer biz, doðru Ýslâmiyet'i ve Ýslâmiyet'e lâyýk doðruluðu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dâhil olacaklardýr. Hem de tarih bize bildiriyor ki: Ehl-i Ýslâm'ýn temeddünü, hakikat-ý Ýslâmiyete ittiba'larý nisbetindedir. Baþkalarýn temeddünü ise, dinleriyle makûsen mütenasibdir. Hem de hakikat bize bildiriyor ki: Mütenebbih olan beþer, dinsiz olamaz. Lasiyyema uyanmýþ, insaniyeti tanýmýþ, müstakbele ve ebede namzed olmuþ adam dinsiz yaþayamaz. Zira uyanmýþ bir beþer, kâinatýn tehacümüne karþý istinad edecek ve gayr-ý mahdud âmâline neþv ü nema verecek ve istimdadgâhý olacak noktayý -yani din-i hak olan dane-i hakikatý- elde etmezse yaþamaz. Bu sýrdandýr ki; herkeste din-i hakký bulmak için bir meyl-i taharri uyanmýþtýr. Demek istikbalde nev'-i beþerin din-i fýtrîsi Ýslâmiyet olacaðýna beraat-ül istihlal vardýr. Ey insafsýzlar! Umum âlemi yutacak, birleþtirecek, besleyecek, ziyalandýracak bir istidadda --- sh:»(Mü:47) ------------------------------------------------------------------------------------------ olan hakikat-ý Ýslâmiyeti nasýl dar buldunuz ki, fukaraya ve mutaassýb bir kýsým hocalara tahsis edip, Ýslâmiyet'in yarý ehlini dýþarýya atmak istiyorsunuz. Hem de, umum kemalâtý câmi', bütün nev'-i beþerin hissiyat-ý âliyesini besleyecek mevaddý muhit olan o kasr-ý nuranî-yi Ýslâmiyeti, ne cür'etle matem tutmuþ bir siyah çadýr gibi bir kýsým fukaraya ve bedevilere ve mürteci'lere has olduðunu tahayyül ediyorsunuz? Evet herkes âyinesinin müþahedatýna tâbi'dir. Demek sizin siyah ve yalancý âyineniz size öyle göstermiþtir. S- Ýfrat ediyorsun, hayali hakikat gösteriyorsun. Bizi de techil ile tahkir ediyorsun. Zaman âhirzamandýr, gittikçe daha fenalaþacak. (*) C- Neden dünya herkese terakki dünyasý olsun da, yalnýz bizim için tedenni dünyasý olsun?... Öyle mi? Ýþte ben de sizinle konuþmayacaðým, þu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki (*): Muhtemeldir ki, burada büyük bir veli; Eski Said'in Risale-i Nur'un dar dairesini gayet geniþ ve siyasî bir daire olarak bir hiss-i kabl-el vuku'la kýrk sene evvel hissederek, bu risaledeki çok cevablarý o histen neþ'et ettiðinden, o veli yalnýz bu noktada itiraz etmiþ. --- sh:»(Mü:48) ------------------------------------------------------------------------------------------ insanlarla konuþacaðým: Ey üçyüz seneden sonraki yüksek asrýn arkasýnda gizlenmiþ ve sâkitane Nur'un sözünü dinleyen ve bir nazar-ý hafî-i gaybî ile bizi temaþa eden Said'ler, Hamza'lar, Ömer'ler, Osman'lar, Tahir'ler, Yusuf'lar, Ahmed'ler vesaireler!.. Sizlere hitab ediyorum. Baþlarýnýzý kaldýrýnýz, "Sadakte" deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Þu muasýrlarým, varsýn beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuþuyorum. Ne yapayým, acele ettim, kýþta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Þimdi ekilen nur tohumlarý, zemininizde çiçek açacaktýr. Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden þunu bekliyoruz ki: Mazi kýt'asýna geçmek için geldiðiniz vakit, mezarýmýza uðrayýnýz; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin (*) mezar taþý denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor topraðýnýn kapýcýsý olan kal'anýn baþýna takýnýz. Kapýcýya tenbih edeceðiz; bizi çaðýrýnýz. Mezarýmýzdan ö²vU«7ö@®[¬X«;ösadâsýný iþiteceksiniz. (*): Medreset-üz Zehra'nýn Van'daki nümunesi olan ve vefat eden Horhor Medresesi'nin mezar taþý hükmünde bulunan Van Kal'asý demektir. --- sh:»(Mü:49) ------------------------------------------------------------------------------------------ (1) ¬r²[ÅN7!ö¬r²[«0ö]«V«2ö¬G¬;@ÅL7!ö«w¬8ö²x«7«: Þu zamanýn memesinden bizimle süt emen ve gözleri arkada maziye bakan ve tasavvuratlarý kendileri gibi hakikatsýz ve ayrýlmýþ olan bu çocuklar, varsýnlar þu kitabýn (*) hakaikýný hayal tevehhüm etsinler. Zira ben biliyorum ki; þu kitabýn mesaili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir. Ey muhatablarým! Ben çok baðýrýyorum. Zira asr-ý sâlis-i aþrýn (yani onüçüncü asrýn) minaresinin baþýnda durmuþum, sureten medenî ve dinde lâkayd ve fikren mazinin en derin derelerinde olanlarý câmiye davet ediyorum. Ýþte ey iki hayatýn ruhu hükmünde olan Ýslâmiyet'i býrakan iki ayaklý mezar-ý müteharrik bedbahtlar! Mesîl-i neslin kapýsýnda durmayýnýz. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz; ta ki, hakikat-ý Ýslâmiyeyi hakkýyla kâinat üzerinde temevvücsâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!.. S- Eskiler bizden a'lâ veya bizim gibi; gelenler bizden daha fena gelecekler? (1): Gitme! Seni çaðýrýr. (*): Ýstikbalde te'lif edilecek Risale-i Nur Külliyatýný hiss-i kabl-el vuku' ile haber veriyor. --- sh:»(Mü:50) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- (*) Ey Türkler ve Kürdler, acaba þimdi bir miting yapsam; sizin bin sene evvelki ecdadýnýzý ve iki asýr sonraki evlâdlarýnýzý þu gürültühane olan asr-ý hazýr meclisine davet etsem... Acaba sað tarafta saf tutan eski ecdadýnýz demiyecekler mi: "Hey mirasyedi yaramaz çocuklar! Netice-i hayatýmýz siz misiniz? Heyhat! Bizi akîm bir kýyas ettiniz, bizi kýsýr býraktýnýz!" Hem de sol tarafýnda duran ve þehristan-ý istikbalden gelen evlâdlarýnýz, saðdaki ecdadlarýnýzý tasdik ederek demiyecekler mi ki: "Ey tenbel pederler! Siz misiniz hayatýmýzýn suðra ve kübrasý? Siz misiniz þu þanlý ecdadýmýzla bizi rabteden rabýtamýzýn hadd-i evsatý? Heyhat!.. Ne kadar hakikatsýz ve karýþtýrýcý ve müþagabeli bir kýyas oldunuz!" (**) Ýþte ey bedevi göçerler ve ey inkýlab softalarý! (1) Manzara-i hayal (2) üstünde gördünüz (*): Antikalýðý için bu cevab dahi yazýldý. (**): Fenn-i Mantýk'ýn tabiratý. O zaman Ýlm-i Mantýk dersini alan talebeleri, o mecliste bulunmasýndan öyle söylemiþ. (1): Sonradan ilâve edilmiþtir. (2): Hayal dahi bir simotoðraftýr. --- sh:»(Mü:51) ------------------------------------------------------------------------------------------ ki, þu büyük mitingde iki taraf da sizi protesto ettiler. S- Bu kadar tahkire müstehak deðiliz. Biz eslafýn ezyalini tutmakla beraber, ahlafýn teþebbüsatýndan dahi geri kalmamaða söz veriyoruz. ¬y¬"ö@®A«&²h«W«4ö«t¬8«Ÿ«U¬7ö«p²WÅ,7!ö@«X²E«B«S«4 C- Nedamet ettiðinizden vazifeniz olan suale avdet edebilirsiniz. S- Ülema-i eslaf istibdadýn fenalýðýndan bahsetmiþler mi? (*) C- Bin kerre evet. Zira aðleb-i þuara kasidelerinde, çok müellifler kitablarýnýn dibacelerinde zamandan þikayet ve dehre itiraz ve feleðe hücum etmiþ ve dünyayý ayak altýna alýp çiðnemiþler. Eðer kalb kulaðýyla ve akýl gözüyle dinleyip baksanýz, göreceksiniz ki: Bütün itirazat oklarý, mazinin muzlim perdesine sarýlan istibdadýn baðrýna gider. Ve iþiteceksiniz ki; bütün vaveylâlar istibdad pençesinin tesirinden gelir. Gerçi istibdad görünmüyordu ve ismi belli (*): Bu sual-cevab dahi her zaman yaþýyabileceðinden, o kýrk sene evvelki ders þimdi dahi lüzumludur, yaþar. --- sh:»(Mü:52) ------------------------------------------------------------------------------------------ deðildi; lâkin herkesin ruhu istibdadýn manasýyla tesemmüm ederdi ve bir zehir ataný bilirdi. Bazý kuvvetli dâhîler nefes aldýkça amîk ve derin bir feryad koparýrlardý. Fakat akýl onu güzelce tanýmazdý. Çünki karanlýkta ve toplanmamýþ idi. Vakta ki o mana-yý istibdadý, def'i muhal bir bela-yý semavî zannettiler; zamana hücum ve dehrin baþýna tokat ve feleðin baðrýna oklar atmaða baþladýlar. Çünki bir kaide-i mukarreredir: Birþey cüz'-ü ihtiyarînin dairesinden ve cüz'iyetten çýkýp külliyet dairesine girse, veyahut bihasebil'âde def'i muhal olsa; zamana isnad edilir ve kabahat dehre atýlýr, taþlar feleðin kubbesine vurulur. Eðer iyi temaþa etsen göreceksin ki; feleðe atýlan taþlar, döndüðü vakit bir yeis olarak kalbde tahaccür eder... ?«(@«QÅ,7!övZ«7ö²a«=@«/«!ö@«WÅV6«:ö•«i²V« (1).«–@«8Åi7!ö!xW«B«-ö²v¬Z²[«V«2ö«v«V²1«!ö@«WÅV6«:ö²v;«(@«,ö²w«8ö]«V«2ö!²x«X²$«! S- Acaba þu zaman ve dehrin þikayetinden Sani-i Zülcelal'in san'at-ý bedi'ine itiraz çýkmaz mý? (1): Dur, geçme, anla… Yani iyilikleri reislere, fenalýklarý zamana verip þetimle þekva ederler. --- sh:»(Mü:53) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- (*) Hâyýr, aslâ... Belki manasý þudur: Güya þikayetçi der ki: Ýstediðim emir ve arzu ettiðim þey ve teþehhi ettiðim hal ise, hikmet-i ezeliyenin düsturu ile tanzim olunan âlemin mahiyeti müstaid ve inayet-i ezeliyenin pergârýyla nakþolunan feleðin kanunu müsaid ve meþiet-i ezeliyenin matbaasýnda tab'olunan zamanýn tabiatý muvafýk ve mesalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i Ýlahî razý deðillerdir ki; þu âlem-i imkân, Feyyaz-ý Mutlak'ýn yed-i kudretinden þu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iþtihasýyla istediðimiz semeratý koparsýn. Verse de tutamaz, düþse de kaldýramaz. Evet bir þahsýn tehevvüsü için büyük bir daire-i muhitayý hareket-i mühimmesinden durdurmaz. S- Çok âlim ve þâirler, zamanlarýnda büyük hâkimleri ifrat ile sena etmiþler. Halbuki o hâkimlerin çoðuna müstebid nazarýyla bakýyorsun? Demek iyi etmemiþler. C- ö•¬*@«U«W²7!ö]«X²A#ö«r²[«6ö]¬7@«Q«W²7!ö?@«X"ö›«*«(ö@«8ö¬h²Q±¬L7!ö¬^ÅX,öÄ«Ÿ¬'ö«²x«7«: (*): Ehemmiyetli bir cevabdýr. --- sh:»(Mü:54) ------------------------------------------------------------------------------------------ kaidesince, onlarýn niyetleri: Ümerayý seyyiattan latif bir hile ile vaz geçirmek ve onlara hasenat arkasýnda müsabaka için garib bir bahþiþ-i þâiraneyi ortaya koymak... Lâkin o bahþiþ koca bir milletin sýrtýndan alýndýðýndan istibdadkârane hareket etmiþlerdir. Demek çendan niyette iyi etmiþler, lâkin amelde yanlýþ gitmiþler. S- Neden? C- Zira kaside ve bazý te'liflerinde büyük bir kavmin mehasinini manen garat edip, bir müstebide verip ve ondan gösterdiklerinden, þu noktadan bilmeyerek istibdadý alkýþlamýþlar. S- Biz Türkler ve Kürdler, bizde kalbimizin dolusu, belki cesedimiz mâlâmâl, belki inbisat edip þu derelerde dað olarak tahaccüretmiþ kal'amýz olan bir þecaat vardýr. Ve baþýmýzýn dolusu zekâvetimiz var. Ve sinemizi mâlâmâl edecek gayret vardýr. Ve bedenimizi ve azalarýmýzý dolduracak itaat vardýr. Ve dereleri hayatlandýracak ve daðlarý müzeyyen edecek efradýmýz var (1). (1): Demek kuvve-i maneviyeleri kýrýlmamýþ. --- sh:»(Mü:55) ------------------------------------------------------------------------------------------ Neden böyle sefil ve müflis ve zelil kaldýk ki.. hem yol üstünde de kaldýk. Terakkiye binenler bizi çiðneyip istikbale doðru koþup gidiyorlar. Komþumuz olan milletler bizden az iken, kuvvetleri bizden çok kýsa iken üzerimize tetavül ediyorlar? (1) @«9«h¬;@«0ö`¬V²R« C- Hînâ, meþrutiyette tövbenin kapýsý açýktýr ve tövbe edenler çoktur. Þimdiki rüesaya tevbih ve ta'nifte hakkým yoktur. Ben taþýmý sâbýka atýyorum. Bazýlarýnýn hatýrý kýrýlsa mazur tutulsun. Yalnýz hakkýn hatýrý kýrýlmasýn. Zira milletin hatýrý, onlarýn hatýrýndan daha âlî, daha gâlîdir. Ýþte o tedenninin mühim bir sebebi: Bazý rüesa ile haksýz olarak millete fedakârlýk iddia eden sahtekâr hamiyetfüruþlar veya velayeti dava eden ehliyetsiz bazý müteþeyyihlerdir. Fakat sünnet-i seniyeye muhalif olan bu sünnet-i seyyie, yine istibdadýn seyyiatýndandýr. S- Nasýl? (1): Ýstersen dikkat et. O zaman Ermeni meb'usu Vartakis ve Hakkari meb'usu Seyyid Molla Tahir'e iþaret eder. --- sh:»(Mü:56) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Zira herbir millet için, o milletin cesaret-i milliyesini teþkil eden ve namus-u milliyesini muhafaza eden ve kuvveti onda toplanacak bir manevî havuz vardýr. Ve sehavet-i milliyesini teþkil eden ve menafi'-i umumiyesini temin eden ve fazla kalan mallarý onda tahazzün edecek bir hazine-i maneviyesi vardýr. Ýþte o iki kýsým reisler, bilerek veya bilmeyerek, o havuzun ve o hazinenin etrafýnda delik-melik açtýlar. Maye-i bekayý ve madde-i hayatý çektiler. Havuzu kurutup, hazineyi boþ býraktýlar. Böyle gitse, devlet milyarlar borç altýnda kalýp düþecek. Nasýl bir adamýn kuvve-i gazabiyesi olan dafiasý ve kuvve-i þeheviye olan cazibesi olmazsa ölmüþ olmuþ olur ve hayy iken meyyittir. Hem de bir þimendiferin buhar kazaný delik-melik olsa, periþan ve hareketten muattal kalýr. Hem de bir tesbihin ipi kýrýlsa daðýlýr. Öyle de, bir þahs-ý manevî olan bir milletin kuvvet ve malýnýn havuzu ve hazinesini boþaltan baþlar; o milleti serseri, periþan ve mevcudiyetsiz edip, fikr-i milliyetin ipini kesip, parça parça ederler. Evet, f²X«åö]¬8@«2ö¬Ä¬(ö¬›!«h«"ö²v«X6ö]¬W«9öv²B«6ö¬a«T[¬T«& --- sh:»(Mü:57) ------------------------------------------------------------------------------------------ bazý avamýn hatýrý için hakikatýn hatýrýný kýrmayacaðým. S- Þu makam, nihayet derecede tafsile deðer bir makamdýr. Mücmel ve mübhem býrakma! C- Zaman-ý sâbýk, vahþet ve cehaletinizi istihdam ederek pis bir tarîk ile ve müheyya ettiði plânlarla, bir kýsým büyükler cebir kuvvetiyle o menbaý ve o madeni delip, zülal-i hayatý kumistan ve þûristan sahrasýna akýttýlar. Bazý tenbel ve cerrarlar yeþillendi. Hattâ onlar servet-i dünyadan tenfir yolunda pençesini küçük bir "sayd"a (ava) atan bîçarelerin hassas ve zaîf damarlarýný tutarlardý. Ta pençeleri o sayddan açýlsýn, onlar o avý kaçýrsýnlar. Evet her milletin -o milletin menfaatý için- bir miktar malý ile fedakârlýk edip bir sehaveti vardýr. Ýþte bizdeki sehavet-i milliye sû'-i istimal edildi. Baþka milletin sehavet-i milliyesi zeyn-âb (havuz) gibi içine girer, milletin cevfinde hazine tutar. Ulûm ve maarif, altýna su verir. Hem de zaman-ý sâbýkta bir kýsým büyükler, namus-u milleti muhafaza eden cesaret-i milliyeyi sû'-i istimal edip, zemin-i --- sh:»(Mü:58) ------------------------------------------------------------------------------------------ ihtilaf olan kumistana atýp kaybettiler. Her biri o kuvvetin bir zarfýný baþkasýnýn boynuna vurup kýrdýlar ve kýrýldý. Hattâ beþ yüz bin kahraman ile namus-u milleti muhafaza etmeye müstaid olan bir kuvvet-i azîmeyi mabeynlerinde sarfedip ihtilafat zemininde mahvettiklerinden, kendilerini terbiyeye müstehak ederlerdi. Eðer meþrutiyetten ve hürriyet-i þer'iyeden istifade edip, o delikleri kapatýp veya zen-âb suretine çevirseniz, o kýymetdar kuvveti harice sarfetmek için devletimizin eline verseniz; bahasýna merhamet ve adalet ve medeniyeti kazanacaksýnýz. –Eðer isterseniz sizin ile becayiþ olacaðým. Ben sorayým, siz cevab veriniz. C-ö!®h[¬A«'ö¬y¬"ö²G¬D«#ö««:ö²u«²,@«4 S- Ermeni milleti sizden daha cesur olabilir mi? (1) C- Hâyýr. Aslâ! Olmamýþ ve olamaz. S- Neden onlarýn bir fedaisini yandýrýp parça parça ederlerdi, esrarýný ve arkadaþýný (1): Türkler ve Kürdler þecaat fenninde allâme olduklarýndan ben sâil, onlar mücîb olabilirler. --- sh:»(Mü:59) ------------------------------------------------------------------------------------------ izhar etmezdi. Halbuki sizin bir yiðidinize bir býçak vurulsa, bütün esrarýný kanýyla beraber fýþkýrtarak döker. Bu, þecaatça büyük bir tefavüttür. Sebebi nedir? C- Biz asýl sebebini teþhis edemiyoruz. Fakat biliriz ki; zerreyi dað gibi eder ve arslaný tilkiye maðlub ettirir bir nokta vardýr. Senin vazifeni kaldýramýyoruz. Vücudunu bildik, mahiyetini sen þerhet... C- Öyle ise dinleyiniz ve kulaklarýnýzý beþ açýnýz. Ýþte fikr-i milliyetle uyanmýþ bir Ermeninin himmeti, mecmu-u millettir. Güya onun milleti küçülmüþ, o olmuþ veya onun kalbinde yerleþmiþ. Onun ruhu ne kadar tatlý ve kýymetdar olsa da, milletini daha ziyade tatlý ve büyük bilir. Bin ruhu da olsa feda etmeðe iftihar eder. Çünki kendince yüksek düþünür. Halbuki þimdikilere demiyorum, lâkin sizin eskiden bir yiðidiniz uyanmamýþ, nura girmemiþ, Ýslâmiyet milletinin namusunu bilmemiþ, yalnýz bir menfaat veya bir garaz veya bir adamýn veya bir aþiretin namusunu mülahaza eder, kýsa düþünürdü. Elbette tatlý hayatýný öyle küçük þeylere herkes --- sh:»(Mü:60) ------------------------------------------------------------------------------------------ feda etmez. Faraza, Ýslâmî fikr-i milliyetle (1) onlar gibi temaþa etseydiniz, kahramanlýðýnýzý âleme tasdik ettirip yüksek tabakalara çýkacaktýnýz. Eðer Ermeniler sizin gibi sathî ve kýsa düþünseydiler, nihayette korkak ve sefil olacaklardý. Hakikaten sizin hârikulâde þecaate istidadýnýz vardýr. Zira bir menfaat veya cüz'î bir haysiyet veya itibarî bir þeref için veya "Filan yiðittir" sözlerini iþitmek gibi küçük emirlere hayatýný istihfaf eden veya aðasýnýn namusunu isti'zam için kendini feda eden kimseler eðer uyansalar, hazinelere deðer olan Ýslâmiyet milliyetine yani üçyüz milyon Ýslâmýn uhuvvetlerini ve manevî yardýmlarýný kazandýran Ýslâmiyet milliyetine, binler ruhu da olsa, acaba istihfaf-ý hayat etmezler mi? Elbette hayatýný on paraya satan, on liraya binler þevkle satar. Maatteessüf güzel þeylerimiz gayr-ý müslimler eline geçtiði gibi, güzel olan ahlâklarýmýzý da yine gayr-ý müslimler çalmýþlar. Güya bir kýsým içtimaî ahlâk-ý âliyemiz yanýmýzda revac bulmadýðýndan, bize darýlýp onlara gitmiþ. Ve (1): Milliyetimiz bir vücuddur; ruhu Ýslâmiyet, aklý Kur'an ve imandýr. --- sh:»(Mü:61) ------------------------------------------------------------------------------------------ onlarýn bir kýsým rezaili, kendileri içinde çok revaç bulmadýðýndan cehaletimizin pazarýna getirilmiþ!.. Hem büyük bir taaccüble görmüyor musunuz ki: Terakkiyat-ý hazýranýn üss-ül esasý ve belki din-i hakkýn muktezasý olan "Ben ölürsem; devletim, milletim ve ahbablarým saðdýrlar" gibi kelime-i beyza ve haslet-i hamrayý gayr-ý müslimler çalmýþlar. Çünki onlarýn bir fedaisi der: "Ben ölürsem milletim sað olsun, içinde bir hayat-ý maneviyem vardýr." Ve bütün sefaletin ve þahsiyatýn esasý olan "Ben öldükten sonra dünya ne olursa olsun. Ýsterse tufan olsun." Veyahut h²O«T²7!ö«Ä«i«9ö«Ÿ«4ö@®L²O«2öÇa¬8ö²–¬!«:öolan kelime-i hamka ve seciye-i avrâ', himmetimizin elini tutmuþ rehberlik ediyor. Ýþte en iyi haslet ki, dinimizin muktezasýdýr. Biz ruhumuzla, canýmýzla, vicdanýmýzla, fikrimizle ve bütün kuvvetimizle demeliyiz ki: "Biz ölsek, milletimiz olan Ýslâmiyet haydýr, ilelebed bâkidir. Milletim sað olsun. Sevab-ý uhrevî bana kâfidir. Milletin hayatýndaki hayat-ý maneviyem beni yaþattýrýr, --- sh:»(Mü:62) ------------------------------------------------------------------------------------------ âlem-i ulvîde beni mütelezziz eder. @«9¬+:*²x«9ö•²x« S- Biz kuvvetimizi nasýl toplayýp, namus-u Ýslâmiye-i milliyeyi muhafaza edeceðiz? C- Fikr-i milliyet ile, milletin cevfinde havz-ý kevser gibi bir havz-ý marifet ve muhabbet yapýnýz. Altýndaki suyunu çeken delikleri, maarif ile kapatýnýz. Ýçine su akýtan yukarýdaki mecralarý, fazilet-i Ýslâmiye ile açýnýz. Büyük bir çeþme var, þimdiye kadar sû'-i istimal ile þûristana daðýlýp bazý seele ve acezeye neþv ü nema verdi. Bu çeþmeye güzel bir mecra yapýnýz, mesaî-yi þer'iye ile þu havuza dökünüz. Sonra da bostan-ý kemalâtýnýza su veriniz. Bu, hiç bitmez ve tükenmez bir menba'dýr. (*) (*): Kýrkbeþ sene evvel bedevi aþaire olan bu dersler, þimdi Nur'un þakirdlerine de bir ders olabilir diye kalbime ihtar edildi. Ben de Medreset-üz Zehra erkânýna havale ederim. Lüzumsuz, münasib olmayan kelimeleri çýkarýp bu zamana ve Nurculara muvafýk kýsmýný yazsýnlar. Tâ Eski Said dahi bir Nurcu olsun, o zamanda münferid kalmasýn. --- sh:»(Mü:63) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Nedir o çeþme? C- Zekat. Sizler Hanefî ve Þafiîsiniz. Sual: (1) ¬^«X Cevab: ¬?@«6Åi7@¬"öh«;!«i«B«#ö@«WÅ9¬!ö®?«:@«6«)ö²vU[¬4öÅ–¬!ö²u«%«! S- Nasýl? C- Eðer ezkiya zekâvetlerinin zekatýný ve aðniya velev zekatýn zekatýný milletin menfaatýna sarfetseler; milletimiz de baþka milletlere yolda karýþabilir. S- Daha baþka? C- Ýanat-ý milliye-i Ýslâmiye denilen nüzur ve sadakat, zekatýn ammizadeleridirler, asabiyetini çekerler, hizmette yardým edecekler. S- Neden çok âdât-ý müstemirremizi tezyif (1): Darýlma, þu kelâm zekatýn postunu giymiþ. --- sh:»(Mü:64) ------------------------------------------------------------------------------------------ ediyorsun? (1) C- Herbir zamanýn bir hükmü vardýr. Þu zaman, bazý ihtiyarlanmýþ âdâtýn mevtine ve neshine hükmediyor. Mazarratlarýnýn menfaatlarýna olan tereccuhu, i'damýna fetva veriyor. S- Herþeyden evvel bize lâzým olan nedir? C- Doðruluk. S- Daha? C- Yalan söylememek. S- Sonra? C- Sýdk, ihlas, sadakat, sebat, tesanüd. (*) S- Yalnýz? C- Evet! S- Neden? C- Küfrün mahiyeti yalandýr. Ýmanýn mahiyeti sýdktýr. Þu bürhan kâfi deðil midir ki; hayatýmýzýn bekasý, imanýn ve sýdkýn ve tesanüdün devamýyladýr. (1): Bazý sualler komþu görünüyor. Lâkin ortalarýnda büyük bir dere var. Hayal bir balona binse ve eline bir dûrbîn alsa, ancak vatanlarýný bulabilir. (*): Madem muhatablar içine Nurcular girdiler. Sýdk kelimesine ihlas, sadakat, sebat, tesanüd gibi kelimeler ilâve olur. --- sh:»(Mü:65) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- En evvel rüesamýz ýslah olunmalý? C- Evet reisleriniz malýnýzý ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akýllarýnýzý da sizden almýþlar veya dimaðýnýzda hapsetmiþler. Öyle ise, þimdi onlarýn yanýndaki akýllarýnýzla konuþacaðým: Eyyüherrüus verrüesa!.. Tekasülî olan tevekkülden sakýnýnýz. Ýþi birbirinize havale etmeyiniz. Elinizdeki malýmýzla ve yanýnýzdaki aklýmýzla bize hizmet ediniz. Çünki þu mesakini istihdam ile ücretinizi almýþsýnýz. Ýþte hizmet vaktidir... ¬r²[ÅM7!ö]¬4ö²vB²QÅ[«/ö@«W¬7ö¬¾*!«GÅB7@¬"ö²vU²[«V«Q«4 S- Bir-iki senedir herkeste bir arzu-yu diyanet ve meyelan-ý hak uyanmýþtýr. Hattâ bizim Küdan, Mamhuran hýrsýzlarý da, Þeyh Ahmed'in bir nasihatý ile sofi olmuþlar. –«Ÿ«[«W²7!ö!«H´;ö¬?«:@«TÅL7!ö]«V«2ö«s C- Reþadet-penah meþrutiyet ve þeyh-i Risale-i Nur sayesindedir.(*) (*): Madem Nurcular Mamhuran içine girmiþler; "þeyh-i meþrutiyet" yerine, Ahrar perdesi ve hamiyet-i Ýslâmiye ve milliye altýnda, ittihad-ý Muhammedî dairesinde þeyh-i Risalet-ün Nur denilmeli. --- sh:»(Mü:66) ------------------------------------------------------------------------------------------ Zira meþrutiyet-i þer'iye taht-ý efkâra çýktý; habl-ül metin-i milliyeti ihtizaza getirdi; nuranî urvet-ül vüska olan Ýslâmiyet ihtizaza geldi. Her bir müslim anladý ki, baþýboþ deðil. Menfaat-ý müþtereke ile ve hiss-i mücerred ile baþkalarýyla baðlýdýr. Umum Ýslâm bir aþiret gibi birbiriyle merbuttur. Nasýl bir aþiretten bir adam bir iyilik etse; umum aþiret bu namus ile iftihar eder, hissedar olur. O namus bir olarak kalmaz. Binlerle âyinede görünen bir mum gibi, binler olur. O aþiretin rabýta-i hayatiyesine nur ve kuvvet verir. Eðer birisi bir cinayet iþlese, bütün efrad-ý aþiret onunla bir derece müttehem sayýlýr. Meselâ: Þu mecliste olan adamlar birbiriyle baðlý olur. Birisi kendini çamura atsa, arkadaþlarýný ya beraber düþürecek veya tahrik ile taciz edecek. Binaenaleyh þimdi bir günah "bir"likte kalmaz, bine çýkar. Bir hayýr, ¯^ÅA«&ö^«=@¬8ö¯^«VA²X,ö±¬u6ö]¬4ö«u¬"@«X«,ö«p²A«,ö²a«B«A²9«!ö¯^ÅA«&ö¬u«C«W«6 hükmüne geçer. --- sh:»(Mü:67) ------------------------------------------------------------------------------------------ Ýþte þu nüktedir ki, ya fikren veya ruhen uyanmýþlara aðlamaða hahiþ vermiþtir. Bir bahane ile aðlarlar, tövbekâr olurlar. Lâkin minare baþýnda olan akýl, kalîb-i kalb dibinde bulunan sebebini iyi göremiyor. Elhasýl: Ýslâm uyandý ve uyanýyor (*). Fenalýðý fena, iyiliði iyi olarak gördüler. Evet þu dereler aþairini tövbekâr eden iþte bu sýrdýr. Hem de bütün Ýslâm yavaþ yavaþ bu istidadý almakta ve kesbetmektedir. Lâkin sizler bedevi olduðunuzdan ve fýtrat-ý asliyeniz oldukça bozulmamýþ olduðundan, Ýslâmiyetin kudsî milliyetine daha yakýnsýnýz. S- (1) Misafirperverlik müstahsen bir âdetimiz olduðunu bilirken, neden kimseye misafir olmuyorsun? Talebelerinizi de ekmeðimizi yemekten, hediyemizi almaktan men' ediyorsun. Halbuki size iyilik etmek borcumuzdur ve hakkýnýzdýr. Ýþte þu âdetimiz «Æ¬h«-ö«:ö@«Z²[«V«2öh²;ÅG7!ö«u«6«!ö²G«5ö. Neden þu âdet-i müstemirreyi tezyif ediyorsun? (*): Evet kýrkbeþ sene sonra Pakistan, Arabistan aþairi dahi hâkimiyet ve istiklallerini kazandýlar. Eski Said'i bu dersinde tasdik ediyorlar ve daha edecekler. (1): Þu birbirinden uzak suallerden senin hayalin atlamakla cimnastiðe alýþýr. Lâkin dikkat et; bir þey ayaðýna dolaþýp, düþüttürüp ayaðý kýrýlmasýn. --- sh:»(Mü:68) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Evvela: Ýlim azizdir, zelil etmek istemem. Hem de size göstermek isterim ki: Bir kýsým ehl-i ilim vardýr ki; dünyaya tenezzül etmez ve san'at-ý ilmi, medar-ý maiþet etmez. Talebe ise, cerrar ve seeleden ayrýdýr. Sâniyen: Vazifelerinde ihmal ile kanaat gösteren ve maaþlarýyla kanaat etmeyen; harcýrahlarý ellerini misafirlikten çektirmemiþ olan bazý memurlara fiilen nasihat etmek isterim. Sâlisen: Vâridat-ý zulmiyeleri kesilmiþ olan bazý büyüklere, zulümat-ý zulme sapýp pek geniþ açtýðý masarýfýn kapýsýnýn seddine yol gösteriyorum. Râbian: Millet içinde seyahat edenler, acaba millet için mi veyahut keyif için midir? Bir mizan göstermekle hile ve hamiyete bir mehenk gösteriyorum. S- Sen halkýn ihsanýna mani oluyorsun. Acaba bundan sehavetin tezyifi çýkmaz mý? C- Ýhsan ihsandýr, eðer nev'e olsa veya --- sh:»(Mü:69) ------------------------------------------------------------------------------------------ muhtaca ve fakire olsa... Sehavet o vakit tam sehavettir, eðer millet için olsa; yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir. Þayet muhtaç olmayan þahsa olsa, þahsý tenbel eder, çingeneliðe alýþtýrýr. Elhasýl: Millet bâkidir; ferd fâni... yVÅC«W«B« Sual: ¬^«7²:ÅG7!ö¬¿x[,«:ö@«;¬š!«G«-*«:ö¬^Å8²!ö¬š@«X«8!ö¬r«VÅ,7!ö]¬4ö¬^Å[¬M²FÅL7!ö¬€@«9@«,²&¬²!ö]¬4öÄxT«#ö@«8 (1) ®?«h[¬Q«-ö–¬+!«x C- Å–«¬ö¬^ÅV¬W²7!«:ö¬²xÅX7!ö]«7¬!ö²€Åh«D²9!ö¬G«5ö¬^« ›¬HÅ7!ö«x;ö«–@«8Åi7!ö!«H´;öÅ–«!ö«p«8ö¬^Å[±¬V¬W²7!ön²[«'öh²Q±¬L7!öy«8«G«'ö›¬HÅ7!ö«–@«,±¬V7! ]¬7@«Q²7!ö¬G«M²T«W²7!ö!«H´Z¬7ö«Æ@«A²7!ö«d«B«4«:ö¬^Å[±¬V¬W²7!ö¬‚@«[¬B²&¬!ö²w«2ö«r«L«6 (1): Þu ibare, kendine hediye olunan ve mevzuun fabrikasýndan çýkan yerli bir üslûbu giymiþtir. --- sh:»(Mü:70) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Mütegallib baþlar, kendi kendilerine düþtüler. Zulmün kapýsý, onlarýn yüzlerine karþý kapatýldý. Düþenlere ayak vurulmaz. Sekeratta olanlarý býrak kendi haline... Sekeratýný tamam etsin. C- Ýsterim ki: Hürriyet-i þer'iyenin sünnetini onlara ezber ettireceðim. Eðer ölmedilerse temessül etsinler. Evet yalnýz istibdadýn kuvveti ile terbiye olan baþlar, bil'istihkak düþtüler. Lâkin içlerinde gayet hamiyetli adamlar var, onlara teþekkür ederiz. Bazý mütekâsil var, onlardan þikayet ederiz. Bazý mütehayyir, mütereddid var; onlarý irþad etmek isteriz. Bazý ölmüþler var, miraslarýný muhafaza etmek isteriz. Tâ yeni çýkmalar almasýnlar. «:ö²v;xU²L«X«4ö«w[¬V¬,@«U«B8ö«:ö²v;hU²L«X«4ö¬^Å[±¬V¬W²V¬7ö®?@«W&ö²vZ«X²[«"öÅ–«!ö²v«Q«9 ÕÕÕ²w«8ö˜«H'²@« S- Sen eskiden umum þeyhlere muhabbet, hattâ müteþeyyihlere de hüsn-ü zan ederdin. Neden þimdi bid'aya düþmüþ bir kýsým müteþeyyihlere hücum ediyorsun? C- Bazan adavet, þiddet-i muhabbetten --- sh:»(Mü:71) ------------------------------------------------------------------------------------------ gelir. Evet nefsim için onlarý ne kadar severdim. Nefs-i Ýslâmiyet için bin derece daha ziyade onlara âþýktým. (1) ¬^«T[¬T«E²7!öš@«[¬/ö²v¬;¬G«V«'ö]¬4ö«:ö^Å[¬9@Å"Åh7!ö^«R²A±¬M7!ö¬?«h¬;@ÅO7!ö¬v¬Z¬"xV5ö¬š!«G² G²X«B²4«*ö:öG²9«(²h«6ö@«Z«9@«F²W'ö]¬Z«#öG²X«B²4«*öG²9«(²*x'ö@«;«(@«"ö²–@«W Lâkin onlarýn asl-ý esas-ý mesleði, kulûbün tenviri ve rabtý, yani fazilet-i Ýslâmiye üzerine sülûk.. yani hamiyet-i Ýslâmiye ile tahattüm.. yani Ýslâmiyet için hayatta zühd ve ravhý terk.. Yani ihlas için terk-i menafi'-i þahsî.. Yani tesis-i muhabbet-i umumiyeye teveccüh.. yani ittihad-ý Ýslâmiyeye hizmet ve irþad... ²v¬Z¬B«8²G¬'ö]¬4ö!xV«,@«U«#«:ö«w[¬¬UÅB8ö!Î:@«,«!ö²G«5ö@®SÇ,«@«B«4 ¬v (1): Þu üslûb, bir silsilenin mübarek hýrkalarýnýn parçalarýndan dikilmiþtir. Yani: Þah-ý Nakþibend, Ýmam-ý Rabbanî, Hâlid Ziyaeddin, Seyyid Taha, Seyyid Sýbgatullah ve Seyda gibi evliyaya iþaret var. --- sh:»(Mü:72) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Daima ittihad-ý Ýslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et? C- Ýki Mekteb-i Musibet Þehadetnamesi ismindeki eserimde tarif etmiþim. Þimdi ileride o kasr-ý muallânýn bir taþýný, bir nakþýný göstereceðim. Ýþte, kâ'be-i saadetimiz olan ittihad-ý münevver-i Ýslâmýn Hacer-ül Esved'i, Kâ'be-i Mükerremedir; ve dürret-i beyzasý, Ravza-i Mutahhara'dýr; Mekke-i Mükerreme'si, Ceziret-ül Arab'dýr; Medine-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i þer'iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmaniye'dir. Eðer Ýslâmiyet milliyetini ve ittihad-ý Ýslâmýn taþýný ve nakþýný istersen, iþte bak! Hayâ ve hamiyetten neþ'et eden civanmerdane humret (1); hürmet ve merhametten tevellüd eden masumane tebessüm (2); fesahat ve melahattan hasýl olan ruhanî halâvet (3); aþk-ý þebabîden, þevk-i baharîden neþ'et eden semavî neþ'e (4); hüzn-ü gurubîden, ferah-ý seherîden vücuda gelen melekûtî lezzet (5); hüsn-ü mücerredden, cemal-i mücelladan tecelli eden mukaddes zînet (6);(Haþiye) birbiri (Haþiye): Þu müselsel üslûbdaki fýkralar; herbiri Ýslâmiyetin bir þuaýna, bir hüsnüne, bir seciyesine, bir rabýtasýna, bir temeline iþarettir. --- sh:»(Mü:73) ------------------------------------------------------------------------------------------ ile imtizaç edip, ondan çýkan levn-i nuranî ancak o þark ve garbýn kab-ý kavseyni olan kâ'be-i saadetinin tâk-ý muallâsýnýn kavs-i kuzahýnýn elvan-ý seb'asýnýn lacivert levninin timsali, belki þu levnin manzarasý bir derece irae edilebilir. Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. Ýttihad, imtizac-ý efkârdýr. Ýmtizac-ý efkâr, marifetin þua'-ý elektrikiyle olur. S- Neden eskiden sükût ettin? C- (1) ]«N«R²7!ö¬h²W«%ö]«V«2öÇa«U«,öa²XU«4ö¬(@«E±¬#¬Ÿ²7¬ö@®Q¬9@«8ö«–@«6ö«(!«G²A¬B²,¬²!öÅ–«¬ S- Bid'alara düþen þeyhlere hücum hatardýr. Ýçlerinde evliya bulunur. «w[¬8¬(@ÅX7!ö«w¬8ö«a²V«Q«4ö@«8ö]«V«2ö«d¬A²MB«4ö¯^«7@«Z«D¬"ö²vZ«A[¬M#ö²–«!ö¿@«F«#öÅ«! Cevab: ¬^«T[¬T«E²7!ö«k²T«9ö¬^«Q[¬4Åh7!ö¬v¬Z¬;@«A¬%ö]«V«2ö¬y¬#«*²GT¬"ö«v«,«:ö²G«5öy7«Ÿ«%öÅu«%ö]«7²x«W²7!öÅ–¬! (2) ¬k²TÅX7!ö«t¬7´)ö²w¬8öyW²Z«4ö«Š@«0ö²w«8ö«G¬-²*!ö²–«!ö›¬(!«h8«: (1): Lisan-ý Arabî'nin elzemiyetini düþündüðüm vakitte söylemiþim. (2): Mürþidler þu tekkede, yani bu ibarette toplanmýþlar. Ziyaret etmeden geçme. Yani hem Mevlevî, hem Kadirî, hem Nakþî, hem Bektaþî'ye iþaret var. --- sh:»(Mü:74) ------------------------------------------------------------------------------------------ Evet benim hücumum onlarýn aleyhinde deðil, lehlerindedir. Tâ ki onlarýn suretiyle kendini gösteren bazý ehliyetsiz, onlarýn kýymetini tenzil etmesin. Beni tehdid ile vazgeçiremezler. Azm-i kat'î ile maksadýmýn yoluna tesadüf eden herbir mehalike gireceðim. Þu hayat-ý dünyeviyeyi edna bir Ermeni, milleti için feda ettiði halde; ben ki, þu hayat ile alâkam pek zayýf... Bahusus yedi defadýr þu hayat elimden uçacaktý, emaneten elimde býrakýlmýþ. Bunu vermekten minnet etmek hakkým deðildir. O ruh, kafesten aðaca uçmak; akýl, re'sten yeise kaçmak istedikleri halde, ileride feda için ibka edildi. Bu hayat ile tehdid etmek hiçtir. Kaldý ki, hayat-ý uhreviye ile tehdid ediyorlar. Ondan da hiç minnet çekmem. Þimdiki nâr-ý teessüfle muhterik bir ruh olsun, onlarýn bedduasýyla Cehennem'de yansýn; o teessüf ateþini içinden çýkarmak ile vicdan, maksaddan bir Firdevs tazammun ettiði gibi, hayal dahi emelden bir Cennet'i teþkil edecektir. Umumun malûmu olsun ki: Ýki elimde iki hayatýmý tutmuþum, iki hasým için iki meydan-ý mübarezede iki harb ile meþgulüm. Tek hayatlý olan adam meydanýma çýkmasýn. --- sh:»(Mü:75) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Þimdiki þeyhlerden ne istersin? C- Daima onlarýn demdemelerinin mevzuu olan ihlasý; hem de tekke denilen manevîleþmiþ kýþlalarda, tarîkat denilen ruhanîleþmiþ askerlikte ona murabýt olduklarý cihad-ý ekberi ve terk-i iltizam-ý nefsi; hem de onlarýn þiarý olan, zühdün manasý olan terk-i menafi'-i þahsiyeyi; hem de daima iddiasýnda bulunduklarý ve mizac-ý Ýslâmiyetin mayesi olan muhabbeti isterim. Zira onlar, bizi istihdam ederek ücretlerini almýþlar. Þimdi bize hizmet etmek borçlarýdýr. S- Nasýl olsunlar? C- Ya baþlarýmýzdan kalksýnlar yahut inad, gýybet ve tarafdarlýðý mabeynlerinden kaldýrsýnlar. Zira bir kýsým dalalet ve bid'at fýrkalarýnýn teþekkülüne, bazý bidatkâr müteþeyyihler sebebiyet vermiþtir. S- Nasýl birbiriyle ittihad ve ittifak edecekler? Halbuki bazýlarý bazýlarýný münkirdir. Onlarýn düsturlarýndandýr ki; münkir ile muhabbet, belki ünsiyet dahi haramdýr. Ýnkâr mes'elesi mühimdir? C- Öyleyse size þöyle bir hitab etmek hakkýmdýr: --- sh:»(Mü:76) ------------------------------------------------------------------------------------------ Ey divaneler! Ýþitmediniz mi, anlamamýþ mýsýnýz ki: ½?«x²'¬!ö«–YX¬8ÌYW²7!ö@«WÅ9¬! bir namus-u Ýlahîdir. Veya körleþmiþ misiniz ki, görmüyor musunuz ki: ¬y¬,²S«X¬7öÇ`¬E S- Belki birbirleriyle adavetleri, birbirinden gördükleri nâmeþru bazý ef'al içindir? C- Acaba ne cihetle, ne insaf ile, ne suretle Sübhan Daðý kadar aðýr ve büyük olan iman ve Ýslâmiyet ve insaniyet ve cinsiyet sebebiyle hasýl olan muhabbet; þöyle çocuðun bahanesiyle bazý nâmeþru harekât vesilesinden --- sh:»(Mü:77) ------------------------------------------------------------------------------------------ mütehassýl olan adavete karþý hafif ve maðlub olmuþtur? Evet muhabbeti iktiza eden Ýslâmiyet ve insaniyet, Cebel-i Uhud gibidir. Adaveti intac eden esbab, bazý küçük çakýl taþlarý gibidir. Muhabbeti adavete maðlub ettiren adam, nazar-ý hakikatta Cebel-i Uhud'u bir çakýl taþýndan aþaðý derecesine indirmek kadar ahmakane hareket etmiþtir. Adavetle muhabbet, ziya ile zulmet gibi içtima edemez. Adavet gelebe çalsa, muhabbet mümaþata inkýlab eder. Muhabbet galebe çalsa, adavet terahhum ve acýmaða inkýlab eder. Benim mezhebim; muhabbete muhabbet etmektir, husumete husumet etmektir. Yani dünyada en sevdiðim þey muhabbet ve en darýldýðým þey de husumet ve adavettir. S- Veli olan þeyhin, müddeî olan müteþeyyih ile farklarý nedir? C- Eðer hedef-i maksadý, Ýslâmýn ziya-yý kalb ve nur-u fikriyle ittihad ve mesleði muhabbet ve þiarý terk-i iltizam-ý nefs ve meþrebi mahviyet ve tarîkatý hamiyet-i Ýslâmiye olsa kabildir ki, bir mürþid ve hakikî þeyh olsun. Lâkin eðer mesleði tenkis-i gayr --- sh:»(Mü:78) ------------------------------------------------------------------------------------------ ile meziyetini izhar ve husumet-i gayr ile muhabbetini telkin ve inþikak-ý asâyý istilzam eden hiss-i taraftarlýk ve meyelan-ý gýybeti intac eden kendine muhabbeti, baþkalarýna olan husumete mütevakkýf gösterilse; o bir müteþeyyih-i müteevviðdir, bir zi'b-i mütegannimdir. Din ile, dünyanýn saydýna gider. Ya bir lezzet-i menhuse veya bir içtihad-ý hata onu aldatmýþ, o da kendisini iyi zannedip büyük meþayihe ve zevat-ý mübarekeye sû'-i zan yolunu açmýþtýr! S- Sözlerin iyi, fakat dinleyen nerede? Mesleðin âlî, ittiba' edenler aþaðýdýr. Cevab: yÇV6ö¾«h²B ›«GZ²7!ö«p«AÅ#!ö¬w«8ö]«V«2ö•«ŸÅ,7!«:ö›«x«Z²7!ö«p«AÅ#!ö¬w«8ö]«V«2ö•«Ÿ«W²7«! Sual: Âlem-i Ýslâm ülemasýnýn ortalarýndaki müdhiþ ihtilafata ne dersin? Re'yin nedir? Cevab: Ben âlem-i Ýslâmiyete gayr-ý muntazam veya intizamý bozulmuþ bir meclis-i meb'usan ve bir encümen-i þûra nazarýyla --- sh:»(Mü:79) ------------------------------------------------------------------------------------------ bakýyorum. Þeriattan iþitiyoruz ki; re'y-i cumhur budur, fetva bunun üzerinedir. Ýþte þu, bu meclisteki re'y-i ekseriyetin naziresidir. Re'y-i cumhurdan maada olan akval, eðer hakikat ve maðzdan hâlî ve boþ olmazsa istidadatýn re'ylerine býrakýlýr. Tâ herbir istidad terbiyesine münasib gördüðünü intihab etsin. Lâkin burada iki nokta-i mühimme vardýr: (1) Birincisi: Þu istidadýn meyelaný ile intihab olunan ve bir derece hakikatý tazammun eden ve ekalliyette kalan kavl, nefs-ül emirde mukayyed ve o istidad ile mahsus olduðu halde, sahibi ihmal edip mutlak býraktý. Etbaý iltizam edip tamim etti. Mukallidi taassub edip, o kavlin hýfzý için muhaliflerin hedmine çalýþtýlar. Þu noktadan müsademe, müþagabe, cerh ve red, o derece meydan aldý ki, ayaklarý altýndan çýkan toz ve aðýzlarýndan feveran eden duman ve lisanlarýndan püsküren berkler, þimþekli ve bazan rahmetli bir bulut, þems-i Ýslâmiyetin tecellisine bir hicab teþkil etmiþtir. Lâkin ziya-yý þemsten tefeyyüz etmesine istidad (1): Þu iki noktaya dikkat ile kýymet versen fena olmaz. --- sh:»(Mü:80) ------------------------------------------------------------------------------------------ bahþeden rahmetli bulut derecesinde kalmadý. Yaðmuru vermediði gibi, ziyayý dahi men'etmektedir. Ýkincisi: Ekalliyette kalan kavl, eðer içindeki hakikat ve maðz, onu intihab eden istidadlardaki heves ve heva ve mevrus âyineye ve mizacýna galebe çalmazsa, o kavl bir hatar-ý azîmde kalýr. Zira istidad onunla insibað edip onun muktezasýna inkýlab etmek lâzým iken; o, onu kendine çevirir ve telkîh eder, kendi emrine müsahhar eder. Ýþte þu noktada hüda hevaya tahavvül ve mezheb dahi mizacdan teþerrüb eder. Arý su içer bal akýtýr, yýlan su içer zehir döker. S- Acaba kâinatta þu meclis-i âlî-i Ýslâmî, þu sergerdan küre þehrinde bir intizamý daha bulamýyacak mýdýr? C- Ýman ederim ki; umum âlem-i Ýslâm, millet-i insaniyede ve Âdem kavminde bir meclis-i meb'usan-ý mukaddese hükmüne geçecektir. Selef ve halef asýrlar üzerinde birbirine bakýp mabeynlerinde bir encümen-i þûra teþkil edeceklerdir. Fakat birinci kýsým olan ihtiyar babalar, sâkitane ve sitayiþkârane dinleyeceklerdir. --- sh:»(Mü:81) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- (1) Taaddüd-ü zevcat ve esir ve köle gibi bazý mesaili, bazý ecnebiler serriþte ederek, medeniyet nokta-i nazarýnda þeriata bazý evham ve þübehatý irad ediyorlar. C- Þimdilik mücmelen bir kaide söyleyeceðim. Tafsilini müstakil bir risale ile beyan etmek fikrindeyim. Ýþte Ýslâmiyet'in ahkâmý iki kýsýmdýr: Birisi: Þeriat ona müessistir, bu ise hüsn-ü hakikî ve hayr-ý mahzdýr. Ýkincisi: Þeriat, muaddildir. Yani gayet vahþi ve gaddar bir suretten çýkarýp, ehven-üþ þer ve muaddel ve tabiat-ý beþere tatbiki mümkün ve tamamen hüsn-ü hakikîye geçebilmek için zaman ve zeminden alýnmýþ bir surete ifrað etmiþtir. Çünki birden tabiat-ý beþerde umumen hükümferma olan bir emri birden ref' etmek, bir tabiat-ý beþeri birden kalbetmek iktiza eder. Binaenaleyh þeriat vâzý-ý esaret deðildir, belki en vahþi suretten böyle tamamen hürriyete yol açacak ve geçebilecek surete indirmiþtir, ta'dil etmiþtir. (1): Bir Arnavut tarafýndan vuku' bulan sualdir. --- sh:»(Mü:82) ------------------------------------------------------------------------------------------ Hem de dörde kadar taaddüd-ü zevcat tabiata, akla, hikmete muvafýk olmakla beraber þeriat bir taneden dörde çýkarmamýþ, belki sekiz-dokuzdan dörde indirmiþtir. Bahusus taaddüdde öyle þerait koymuþtur ki; ona müraat etmekle hiçbir mazarrata müeddi olmaz. Bazý noktada þer olsa da ehven-üþ þerdir. Ehven-üþ þer ise bir adalet-i izafiyedir. Heyhat!.. Âlemin her halinde hayr-ý mahz olamaz. ............ Maatteessüf sû'-i tesadüf ile hükûmete itiraz edenlerden ehl-i ifrat ve ehl-i tefrite rast geldim. Ehl-i ifratýn bir kýsmý, Arab'dan sonra Ýslâmiyetin kývamý olan Etrak'i tadlil ediyorlardý. Hattâ bir kýsmý o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. Otuz sene evvel kanun-u esasî ve hürriyetin ilânýný tekfire delil gösterirdi, yÁV7!ö«Ä«i²9«!ö@«W¬"ö²vU²E« --- sh:»(Mü:83) ------------------------------------------------------------------------------------------ zanneden ve kanun-u esasîye itiraz eden adamlara nasýl itiraz etmeyeceðim? Çendan hükûmete itiraz ederdiler, lâkin onlar istibdadýn daha dehþetlisini istediler. Bunun için onlarý reddederdim. Ýþte þimdi ehl-i hürriyeti tadlil eden þu kýsýmdandýr. Ýkinci kýsým olan ehl-i tefriti gördüm. Dini bilmiyorlar, ehl-i Ýslâma insafsýzca itiraz ediyorlar, taassubu delil gösteriyorlardý. Ýþte þimdi Osmanlýlýktan tecerrüd edip, tamtamýna Avrupa'ya temessül etmek fikrinde bulunanlar þu kýsýmdandýr. Eyyühel avam! Þimdi Allah'a ýsmarladýk. Siz durunuz, havass ile konuþulacak bir davam var. Hükûmet ve eþraf ve Ýttihad Terakki'ye (mason olmayan kýsmýna) karþý bir mühim mes'elem var. Ey tabaka-i havas! Biz avam ve ehl-i medrese, sizden hakkýmýzý isteriz. S- Ne istersin? C- Sözünüzü fiiliniz tasdik etmek, baþkasýnýn kusurunu kendinize özür göstermemek, iþi birbirine atmamak, üzerinize vâcib olan hizmetimizde --- sh:»(Mü:84) ------------------------------------------------------------------------------------------ tekâsül etmemek, vasýtanýzla zayi' olan mâfâtý telafi etmek, ahvalimizi dinlemek, hacatýmýzla istiþare etmek, bir parça keyfinizi terketmek ve keyfimizi sormak istiyoruz! Elhasýl: Vilayat-ý Þarkýye ve ülemasýnýn istikbalini temin etmek istiyoruz. Ýttihad ve Terakki manasýndaki hissemizi isteriz. Üzerinize hafif, yanýmýzda çok azîm birþey isteriz. S- Maksadýný mübhem býrakma, ne istersin? C- Câmi-ül Ezher'in kýzkardeþi olan, Medreset-üz Zehra namýyla dâr-ül fünunu mutazammýn pek âlî bir medresenin, Kürdistan'ýn merkezi hükmünde olan Bitlis'te ve iki refikasýyla Bitlis'in iki cenahý olan Van ve Diyarbekir'de tesisini isteriz. Emin olunuz biz Kürdler baþkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatýmýz Türklerin hayat ve saadetinden neþ'et eder. S- Nasýl? Ne gibi? Ne için? C- Ona bazý þerait ve vâridat ve semerat vardýr. S- Þeraiti nedir? C- Sekizdir. --- sh:»(Mü:85) ------------------------------------------------------------------------------------------ Birincisi: Medrese nam me'luf ve me'nus ve cazibedar ve þevk-engiz itibarý olduðu halde büyük bir hakikatý tazammun ettiðinden raðabatý uyandýran o mübarek medrese ismiyle tesmiye. Ýkincisi: Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc.. ve Lisan-ý Arabî vâcib, Kürdî caiz, Türkî lâzým kýlmak. S- Þu mezcde ne hikmet var ki, o kadar tarafdarsýn; daima söylüyorsun? C- Dört kýyas-ý fasid (1) ile hasýl olan safsatanýn zulmünden muhakeme-i zihniyeyi halas etmek, meleke-i feylesofanenin taklid-i tufeylaneye ettiði mugalatayý izale etmek... S- Ne gibi? (1): Ýþte o kýyaslar, maneviyatý maddiyata kýyas edip Avrupa sözünü onda dahi hüccet tutmak. Hem de bazý fünunda meþhur olanlarýn, baþkasýnda da sözünü hüccet tutmak. Hem de bazý fünun-u cedideyi bilmeyen ülemanýn sözünü, ulûm-u diniyede dahi kabul etmemek. Hem de fünun-u cedidede mehareti için gurura gelip, dinde de nefsine itimad etmek. Hem de selefi halefe, maziyi hale kýyas edip haksýz itirazda bulunmak gibi fasid kýyaslardýr. --- sh:»(Mü:86) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Vicdanýn ziyasý, ulûm-u diniyedir. Aklýn nuru, fünun-u medeniyedir. Ýkisinin imtizacýyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. Ýftirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, þübhe tevellüd eder. Üçüncü þart: Zülcenaheyn ve Kürdlerin ve Türklerin mutemedi olan Ekrad ülemasýndan veya istînas etmek için lisan-ý mahallîye aþina olanlarý müderris olarak intihab etmektir. Dördüncüsü: Ekrad'ýn istidadlarý ile istiþare etmek, onlarýn sabavet ve besatetlerini nazara almaktýr. Zira çok libas var; bir kamete güzel, baþkasýna çirkin gelir. Çocuklarýn talimi; ya cebr ile, ya hevesatlarýný okþamak ile olur. Beþinci þart: Taksim-ül a'mal kaidesini bitamamiha tatbik etmek.. tâ þubeler birbirine medhal ve mahreç olmakla beraber, herbir þubede mütehassýs çýkabilsin. Altýncý þart: Bir mahreç bulmak ve müdavimlerin tefeyyüzünü temin etmek; hem de mekatib-i âliye-yi resmiyeye müsavi tutmak --- sh:»(Mü:87) ------------------------------------------------------------------------------------------ ve imtihanlarý, onlarýn imtihanlarý gibi müntic kýlmak, akîm býrakmamaktýr. Yedinci þart: Dâr-ül muallimîni muvakkaten þu dâr-ül fünun dairesinde merkez kýlmak, mezcetmektir. Tâ ki, intizam ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan ona geçsin; tebadül ile herbiri ötekine bir kanaat verip zülcenaheyn olsun. ......... S- Vâridatý nedir? C- Hamiyet ve gayret. S- Sonra? C- Þu medrese, çekirdek gibi bilkuvve bir þecere-i tûbâyý tazammun eyliyor. Eðer hamiyet ve gayretle yeþillense, tabiatýyla madde-i hayatýný cezb ile sizin kuru kesenizden istiðna edecektir. S- Ne cihetle? C- Çok cihetle. Birincisi: Evkaf, hakkýyla intizama girse, þu havuza tevhid-i medaris tarîkýyla bir mühim çeþmeyi akýtacaktýr. Ýkincisi: Zekattýr. Zira biz hem Hanefî, --- sh:»(Mü:88) ------------------------------------------------------------------------------------------ hem Þafiîyiz. Bir zamandan sonra o Medreset-üz Zehra Ýslâmiyete ve insaniyete göstereceði hizmetle, þübhesiz bir kýsým zekatý bil'istihkak kendine münhasýr edecektir. Bahusus zekatýn zekatý da olsa kâfidir. Üçüncüsü: Þu medrese neþredeceði semeratla, tamim edeceði ziya ile, Ýslâmiyete edeceði hizmetle ukûl yanýnda en a'lâ bir mekteb olduðu gibi; kulûb yanýnda en ekmel bir medrese, vicdanlar nazarýnda en mukaddes bir zaviyeyi temsil edecektir. Nasýl medrese, öyle de mekteb, öyle de tekke olduðundan; Ýslâmiyetin ianat-ý milliyesi olan nüzur ve sadakat kýsmen ona teveccüh edecektir. Dördüncüsü: Mezkûr tebadül için dâr-ül muallimîn ile imtizac ettiðinden, dâr-ül muallimînin vâridatý bir derece tevsi' ile muvakkaten ve âriyeten -eðer mümkün ise- verilse, bir zaman sonra istiðna edecek, o âriyeyi iade edecektir. S- Bunun semeratý nedir ki, on belki elli seneden beri baðýrýyorsun? C- Ýcmali: (1) Kürd ve Türk ülemasýnýn (1): Þu Medreset-üz Zehra'ya dair mebahisi, hürriyetin üçüncü senesinde nutuk suretiyle Bitlis'te, Van'da, Diyarbekir'de, daha birçok yerlerde ahaliye ders verdim. Umumen dediler: "Hakikattýr, hem mümkündür." Demek diyebilirim ki, ben bu mes'elede onlarýn tercümanýyým. --- sh:»(Mü:89) ------------------------------------------------------------------------------------------ istikbalini temin ve maarifi, Kürdistan'a medrese kapýsýyla sokmak ve meþrutiyetin ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmektir. S- Ýzah etsen fena olmaz. C- Birincisi: Medarisin tevhid ve ýslahý... Ýkincisi: Ýslâmiyeti, onu paslandýran hikâyat ve Ýsrailiyat ve taassubat-ý bârideden kurtarmak. Evet Ýslâmiyetin þe'ni metanet, sebat, iltizam-ý hak olan salabet-i diniyedir. Yoksa cehilden, adem-i muhakemeden neþ'et eden taassub deðildir. Bence taassubun en dehþetlisi, bazý Avrupa mukallidlerinde ve dinsizlerinde bulunur ki; sathî þübhelerinde muannidane ýsrar gösteriyorlar. Bürhan ile temessük eden ülemanýn þaný deðildir. Üçüncüsü: Mehasin-i meþrutiyeti neþr için bir kapý açmaktýr. Evet Ekrad'da meþrutiyeti incitecek niyet yoktur. Fakat istihsan edilmezse istifade edilmez, o daha zarardýr. --- sh:»(Mü:90) ------------------------------------------------------------------------------------------ Hasta, tiryaký zehir-âlûd zannetse elbette istimal etmez. Dördüncüsü: Maarif-i cedideyi medarise sokmak için bir tarîk ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceði saf bir menba'-ý fünun açmaktýr. Zira mükerreren söylemiþim: Fena bir tefehhüm, meþ'um bir tevehhüm þimdiye kadar sed çekmiþtir. Beþincisi: Yüz defa söylemiþim, yine söyleyeceðim: Ehl-i medrese, ehl-i mekteb, ehl-i tekkenin musalahalarýdýr. Tâ, temayül ve tebadül-ü efkâriyle lâekall maksadda ittihad eylesinler. Teessüf ile görülüyor ki: Onlarýn tebayün-ü efkârý, ittihadý tefrik ettiði gibi; tehalüf-ü meþaribi de, terakkiyi tevkif etmiþtir. Zira herbiri mesleðine taassub, baþkasýnýn mesleðine sathiyeti itibariyle tefrit ve ifrat ederek; biri diðerini tadlil, öteki de berikini techil eyliyor. Elhasýl: Ýslâmiyet hariçte temessül etse; bir menzili mekteb, bir hücresi medrese, bir köþesi zaviye, salonu dahi mecma-ül küll.. biri diðerinin noksanýný tekmil için bir meclis-i þûra olarak, bir kasr-ý meþîd-i nuranî timsalinde arz-ý didar edecektir. Âyine kendince --- sh:»(Mü:91) ------------------------------------------------------------------------------------------ güneþi temsil ettiði gibi, þu Medreset-üz Zehra dahi o kasr-ý Ýlahiyeyi haricen temsil edecektir. Eyyühel eþraf! Biz size hizmet ettiðimiz gibi, siz de bize hizmet ediniz. Yoksa... Ey bize vesayete muhtaç çocuk nazarýyla bakan ehl-i hükûmet! Size itaat ettiðimiz gibi, saadetimizi temin ediniz. Ve illâ... Ey Kürd ve Türk'ün cem'iyet-i milliye vazifesini bil'istihkak omuzunuza alan eski Ýttihad ve Terakki! Ýyi ettiniz mezcettiniz. Ýyi etseniz iyi... Ve illâ @«Z¬V²;«!ö]«7¬!ö¬€@«9@«8«²!ö!:Ç(h«4ö (1) S- Ülemaya pek çok itab edilir, hattâ... C- Büyük, pek büyük bir insafsýzlýk!.. S- Neden? (1): Ýhtar: Ey kendini havass zanneden ehl-i siyaset ve ehl-i hükûmet! Yeisi kýrmak için avama ders ve hitab olan þu kitabý sened tutup teselli etmeyiniz. Zira sizin sû'-i istimaliniz, onlarýn sû'-i tefehhümünden daha ziyade sû'-i tesir eder. Size bir ders vermek için zamaný tevkil eyledim. Dersini dinlemediniz, dehþetli tokadýný yediniz. --- sh:»(Mü:92) ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Ademin kabahatýný, vücuda vermek kadar ahmaklýktýr. S- Ne demek? C- Bir zâtta ilim, adem-i hilim ile iktiraný cihetiyle, adem-i hilimden neþ'et eden kabahatý ile ilmi mahkûm etmek ne derece eblehliktir. Öyle de; Ýslâm'ýn kudsiyetini daima telkin eden ve ahkâm-ý diniyeyi iktidarlarýnca teblið eden ve þimdi millet-i Ýslâmiye mabeyninde en ziyade hürmet ve muhabbet ve merhamete müstehak olan bîçare ülemayý, zamana yakýþacak ülemanýn adem-i vücudundan neþ'et eden kabahatý ve günahý ile mahkûm etmek ve o kabahat ve o günahý o bîçarelere hamletmek, ahmaklýk deðildir de ya nedir? Evet vücudlarýndan zarar gelmemiþ, istediðimiz ülemanýn ademinden gelmiþtir. Zira zekiler galiben mektebe gittiler. Zenginler, medresenin maiþetine tenezzül etmediler. Medrese de -intizam ve tefeyyüz ve mahreç bulunmadýðýndan- zamana göre ülemayý yetiþtiremedi. Sakýnýnýz! Ülemaya buðzetmek, büyük bir hatardýr (1). (1): Ey ehl-i medaris, me'yus olmayýnýz! Þimdi ilim ve fen hâkimdir. Her nev'iyle teali edecek. En a'lâsý en âlî tabakaya çýkacak. --- sh:»(Mü:93) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Niyeti hâlis olanlar azdýr. Senin niyetin hâlis olsa muvaffak olacaksýn, niyetine bak? C- Lillahilhamd ve lâ fahr.. (2) Ýhlas-ý niyeti ihlâl eden ve anasýr-ý garaz olan neseb ve nesil ve tama' ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onlarý tanýmýyorum veya tanýmak istemiyorum. Zira meþhur bir nesebim yok ki, mazisini muhafazaya çalýþayým. Ben ebu lâþey olduðumdan bir neslim de yoktur ki, istikbalini temin edeyim. Öyle bir cünunum var ki, Divan-ý Harb dehþet ve tahvifiyle tedavisine muktedir olamadý. Öyle bir cehaletim var ki, beni ümmi edip, dinar ve dirhemin nakþýný okuyamýyorum... Kaldý, ticaret-i uhrevî. Öyle bir ahdetmiþim, re's-ül malý da kaybetsem mesleðimden dönmeyeceðim. Þimdiden hasaret ediyorum, çok günaha düþüyorum. Bir þey kaldý: O da þöhret-i kâzibedir. Ýþte (2) : Þeyhin kerameti þeyhten rivayet; lâkin tahdis-i nimet dahi bir þükürdür. --- sh:»(Mü:94) ------------------------------------------------------------------------------------------ ben ondan usandým, kaçýyorum. Zira uhdesinden gelmediðim çok vazifeyi bana yükletiyor. S- Neden meþrutî hükûmete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün olduðu kadar hüsn-ü zan ediyorsun? C-Mümkün olduðu derecede sû'-i zan ettiðiniz için, ben hüsn-ü zan ederim. Eðer öyle ise zâten iyi; yoksa, tâ öyle olsunlar, yol gösteriyorum. S- Ýttihad ve Terakki hakkýnda re'yin nedir? C- Kýymetlerini takdir ile beraber, siyasiyyunlarýndaki þiddete mu'terizim. (1) Me'muldür ki, o þiddet nedamete ve þefkate inkýlab etsin. Lâkin onlarýn iktisadî ve maarifî olan -bahusus þarkî vilayetlerdeki- þubelerini bir derece istihsan ve tebrik ederim. (1): Adaletin tevziinde adalet olmazsa zulüm görünür. Bir hatýr için bin hatýr kýrýlmaz. Þiddet ayrý, hamiyet ayrýdýr. Bir hodpesend hakký iltizam etse, çoklarý haksýzlýða sevk eder, belki mecbur eder. --- sh:»(Mü:95) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Zindan-ý atalete düþtüðümüzün sebebi nedir? C- Hayat bir faaliyet ve harekettir. Þevk ise matiyyesidir. Ýþte himmetiniz þevke binip mübareze-i hayat meydanýna çýktýðý vakit, en evvel düþman-ý þedid olan yeis rast gelir. Kuvve-i maneviyesini kýrar. Siz o düþmana karþý ö!xO«X²T«#ö« kýlýncýný istimal ediniz. Sonra müzahametsiz olan hakkýn hizmetinin yerini zabteden meyl-üt tefevvuk istibdadý hücuma baþlar. Himmetin baþýna vurur, atýndan düþürttürür. Siz ¬yÁV¬7ö!x9x6öhakikatýný o düþmana gönderiniz. Sonra da ilel-i müteselsiledeki terettübü atlamakla müþevveþ eden aculiyet çýkar, himmetin ayaðýný kaydýrýr. Siz, !xO¬"!«*ö«:ö!:h¬"@«.ö«:ö!:h¬A².!«: yu siper ediniz. Sonra da, medenî-i bittab' olduðundan ebna-yý cinsinin hukukunu muhafazaya --- sh:»(Mü:96) ------------------------------------------------------------------------------------------ ve hakkýný onlar içinde aramaða mükellef olan insanýn âmâlini daðýtan fikr-i infiradî ve tasavvur-u þahsî karþý çýkar. Siz de, ¬‰@ÅXV¬7ö²vZQ«S²9«!ö¬‰@ÅX7!öh²[«'öolan mücahid-i âlîhimmeti mübarezesine çýkarýnýz. Sonra baþkasýnýn tekâsülünden görenek fýrsat bulup ve hücum edip belini kýrar. Siz de «–xV±¬6«x«BW²7!ö¬uÅ6«x«B«[²V«4ö¬˜¬h²[«3ö«ö¬yÁV7!ö]«V«2öolan hýsn-ý hasîni himmete melce ediniz. Sonra da acz ve nefsin itimadsýzlýðýndan neþ'et eden tefviz ve iþi birbirine býrakmak olan düþman-ý gaddar geliyor. Himmetin elini tutup oturtturur. Siz de ²vB² «¾¬G±¬[«,ö]«V«2ö²hÅ8«@«B«#ö««:ö«€²h¬8!ö@«W«6ö²v¬T«B²,¬! --- sh:»(Mü:97) ------------------------------------------------------------------------------------------ olan kâr-aþina ve vazifeþinas olan hakikatý gönderiniz. Tâ onun haddini bildirsin. Sonra umum meþakkatýn anasý ve umum rezaletin yuvasý olan meylürrahat geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ý sefalete atar. Siz de ]«Q«,ö@«8öŬ!ö¬–@«,²9¬Ÿ²7¬ö«j²[«7ö olan mücahid-i âlîcenabý o cellad-ý sehhara gönderiniz. Evet size meþakkatta büyük rahat var. Zira fýtratý müteheyyic olan insanýn rahatý, yalnýz sa'y ve cidaldedir. (1) ¬Ä!«G¬D²7!ö«:ö¬]²QÅ,7!ö]¬4öyB«&!«*öy#«h²O¬4ö«^«D±¬[«Z«BW²7!ö«–@«,²9¬²!öÅ–¬!ö«^«&!Åh7!ö¬^ÅT«L«W²7!ö]¬4ö²vU«7öÅ–¬! Seyahatýmda beni tanýmayanlar kýyafetime bakýp, beni tacir zannedip derlerdi ki: - Sen tacir misin? C- Evet tacirim, hem de kimyagerim. (1): Þimdi anlýyorum ki, ne dediðimi anlamýyorsunuz. Zira ben siz oluyorum, anlamýyorum. Þunun büyük kardeþi olan "Ülema Reçetesi" daha mübhem konuþuyor. Demek beraber gezmekliðim lâzým. Ýþte ben de hayalimi terfik ettim. --- sh:»(Mü:98) ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Nasýl? C- Ýki madde var, mezcettiriyorum: Bir tiryak-ý þâfî, bir elektrik-i muzi tevellüd eder. S- Nerede bulunur? C- Medeniyet ve fazilet çarþýsýnda; cebhesinde insan yazýlan ve iki ayak üstünde olan sandýk içindeki, üstüne kalb yazýlan siyah veya pýrlanta gibi parlak olan bir kutudadýr. S- Ýsimleri nedir? C- Ýman, muhabbet, sadakat, hamiyet. Ceride-i Seyyare, Ebu lâþey, Ýbnüzzaman, Ehu-l acaib, Ýbn-ü ammi-l garaib Said El-Kürdî En-Nursî Bediüzzaman * * * --- sh:»(Mü:99) ------------------------------------------------------------------------------------------ Aziz kardeþlerim! Mahrem Sýrr-ý Ýnna A'tayna'da cifirle istihracým, aynen Münazarat Risalesi'nde "Bir nur çýkacak ve göreceðiz" diye gaybî müjdeler gibi, ilhamî ve hak bir hakikatý, fikrimle olan tatbikatýmda bir kusur vardý. O kusur, beni düþündürüyordu. Münazarat ve Sünuhat gibi risalelerdeki müjde-i nuriye ise, Risale-i Nur tam halletti. Geniþ daire-i siyasiye yerine, yüksek bir daire-i nuriye ile o kusuru izale ettiði gibi, Ýnna A'tayna sýrr-ý mahreminde, oniki onüç sene sonra "Ýslâmiyet'e darbe vuranlarýn baþlarýnda öyle müdhiþ bir patlayýþ olacak ki, kýyamete kadar unutulmayacak" mealindeki istihrac-ý cifrî çok geniþ bir dairede olduðu halde, nur müjdesi sýrrýnýn aksine olarak dar bir dairede ve hususî bir hükûmette tatbik etmek suretiyle, fikrim o geniþ daireyi ihata edemeyerek o hakikatýn suretini deðiþtirmiþ. Halbuki o istihracýn gösterdiði ayný tarihte, o rejimin müessisi ve baþý dünyadan göçtü, darbesini yedi. Ve ayný senede, perde altýnda bilinmeyen ve küre-i arzýn ekserini ve nev'-i beþerin kýsm-ý a'zamýný istibdadý altýna alan bir müdhiþ cereyanýn düðümü ve --- sh:»(Mü:100) ---------------------------------------------------------------------------------------- düðmesi ve manen binler baþýndan bir baþý ve en müdhiþi olan o göçüp giden adam, tokat yediði ayný zamanda, daha sene tamam olmadan, o müdhiþ cereyanýn bütün baþlarý ve tarafdarlarý öyle semavî müdhiþ tokatlara ve þiddetli fýrtýnalý musibetlere tutulmaya baþladýlar; kýyamete kadar azabýný çekecekler ve çekiyorlar. Ve edyan-ý semaviyeye ve Ýslâmiyet'e ettikleri cinayetlerin cezasýný, çok geniþ bir dairede gördüler ve görüyorlar. Mimsiz medeniyetin pisliði ile dünyayý mülevves ettikleri için, ayný istihracýn gösterdiði tarihte, o mimsiz medeniyetin baþýna da öyle bir semavî tokat indi ki, en karanlýk vahþetten daha aþaðý indirdi. Elhasýl: Sýrr-ý Ýnna A'tayna'da çok geniþ bir daire, dar bir dairede tatbik edilmiþ. Nur müjdesi ise; dar ve manevî fakat yüksek bir daireyi, geniþ ve maddî bir daire suretinde tasvir edilmiþti. Cenab-ý Hakk'a yüzbin þükür ediyorum ki; bu iki kusurumu, kuvvetli bir ihtar-ý manevî ile ýslah etti. ¯€@«X«,«&ö²v¬Z¬#@«±¬[«,öyÁV7!öı¬G«A * * * --- sh:»(Mü:101) ---------------------------------------------------------------------------------------- y«9@«E²A,ö¬y¬W²,@¬" Aziz kardeþlerim! Eski Said'in matbu eski eserlerinden birisi elime geçti. Merak ve dikkatle baktým. Bu gelen fýkra kalbe geldi. Münasibse Mektubat âhirinde yazýlsýn. Evvelâ: Hürriyetin üçüncü senesinde aþairler arasýnda meþrutiyet-i meþruayý aþaire tam bildirmek ve kabul ettirmek için Ertuþ aþairi içinde hususan Küdan ve Mamhuran'a verdiði ders ve 1329'da Matbaa-i Ebuzziya'da tab'edilen, kýrkbir sene evvel tab' edilmiþ fakat maatteessüf yirmi-otuz seneden beri arýyordum, bulamamýþtým. Bu defa birisi bir nüsha bulup bana göndermiþ. Ben de Eski Said kafasýný alýp ve Yeni Said'in sünuhatýyla dikkatle mütalaa ettim. Anladým ki, Eski Said acib bir hiss-i kabl-el vuku' ile otuz-kýrk sene sonra þimdi vukua gelen vukuat-ý maddiye ve maneviyeyi hissetmiþ. Ve bedevi Ekrad aþairi perdesi arkasýnda, bu zamanýn medenî perdesini kendilerine maske yapan ve vatanperverlik perdesi altýnda dinsiz ve hakikî bedevi ve hakikî mürteci; yani bu milleti, Ýslâmiyet'ten evvelki âdetlerine sevkeden hainleri --- sh:»(Mü:102) ---------------------------------------------------------------------------------------- görmüþ gibi onlarla konuþup baþlarýna vuruyor. Sâniyen: O matbu eserin yüzbeþinci sahifeden tâ yüzdokuza kadar parçaya dikkatle baktým. O zamanda aþaire ders verdiðim o sualler ve cevablar vaktinde mühim bir veli içlerinde bulunuyormuþ. Benim de haberim yok. O makamda þiddetli itiraz etti. Dedi: "Sen ifrat ediyorsun, hayali hakikat görüyorsun, bizi de tahkir ediyorsun. Âhirzamandýr, gittikçe daha fenalaþacak." O vakit, ona karþý matbu kitabda böyle cevab vermiþ: Herkese dünya terakki dünyasý olsun, yalnýz bizim için mi tedenni dünyasýdýr? Öyle mi? Ýþte ben de sizinle konuþmayacaðým, þu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuþacaðým. Ey yüzden tâ üçyüz seneden sonraki yüksek asrýn arkasýnda gizlenmiþ, sâkitane benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ý hafiyy-i gaybî ile beni temaþa eden (Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed v.s.) size hitab ediyorum. --- sh:»(Mü:103) ---------------------------------------------------------------------------------------- Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraf ile sizin ile konuþuyorum. Ne yapayým acele ettim, kýþta geldim. Siz inþâallah cennet-âsâ bir baharda gelirsiniz. Þimdi ekilen nur tohumlarý, zemininizde çiçek açacaklar. Sizden þunu rica ederim ki, mazi kýt'asýna geçmek için geldiðiniz vakit mezarýma uðrayýnýz. O çiçeklerin birkaç tanesini mezar taþý denilen, kemiklerimi misafir eden topraðýn kapýcýsýnýn baþýna takýnýz. (Yani Ýhtiyar Risalesi'nin Onüçüncü Ricasýnda beyan ettiði gibi, Medreset-üz Zehra'nýn mekteb-i ibtidaîsi ve Van'ýn yekpare taþý olan kal'asýnýn altýnda bulunan Horhor Medresemin vefat etmesi ve Anadolu'da bütün medreselerin kapatýlmasý ile vefat etmelerine iþaret ederek umumunun bir mezar-ý ekberi hükmünde olmasýna bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli Van kal'asý mezar taþý olmuþ. Ey yüz sene sonra gelenler! Þu kal'anýn baþýnda bir Medrese-i Nuriye çiçeðini yapýnýz. Cismen dirilmemiþ, fakat ruhen bâki ve geniþ bir heyette yaþayan Medreset-üz Zehra'yý cismanî bir surette bina ediniz, demektir.) --- sh:»(Mü:104) ---------------------------------------------------------------------------------------- Zâten Eski Said ekser hayatý o medresenin hayaliyle gitmiþ ve o matbu risalenin yüzkýrkyedinci sahifeden ta yüzelliyedinci sahifeye kadar Medreset-üz Zehra'nýn tesisine ve faydalarýna dair ehemmiyetli hakikatlarý yazmýþ. Bir fâl-i hayýrdýr ki; yirmibeþ senelik dehþetli ve medreseleri öldüren istibdadýn kýrýlmasý ile Maarif Vekili Tevfik, Van'da Þark Üniversitesi namýnda Medreset-üz Zehra'yý inþa etmesine karar vermesi ve ümidin haricinde reis Celal dahi mühim mes'eleler içinde Tevfik'in fikrine iþtirak etmesi, Eski Said'in kýrk sene evvelki sözü ve ricasý doðru çýkacaðýný gösteriyor. Þimdi kýrkbeþ sene evvelki cevabýnýn izahýnda üç hakikat beyan edilecek. Birincisi: Eski Said bir hiss-i kabl-el vuku' ile iki acib hâdiseyi hissetmiþ, fakat rü'ya-yý sadýka gibi tabire muhtaç imiþ. Nasýl bir kýrmýzý perde ile beyaz veya siyah bir þeye bakýlýrsa kýrmýzý görünür. O da siyaset-i Ýslâmiye perdesiyle o hakikata bakmýþ. Hakikatýn sureti bir derece þeklini deðiþtirmiþ. --- sh:»(Mü:105) ---------------------------------------------------------------------------------------- O hazýr büyük veli dahi o yanlýþýný görüp o cihette þiddetle itiraz etmiþ. Ýþte o hakikat iki kýsýmdýr: Birincisi: Bu Osmanlý ülkesinde büyük bir parlak nur çýkacak, hattâ hürriyetten evvel pek çok defa talebelere teselli vermek için "Bir nur çýkacak, gördüðümüz bütün fenalýklara karþý bu vatana saadet temin edecek" diyordu. Ýþte kýrk sene sonra Risale-i Nur o hakikatý kör gözlere dahi gösterdi. Ýþte Nur'un zahiren, kemmiyeten dar cihetine bakmayarak hakikat cihetinde keyfiyeten geniþ ve fevkalâde menfaatýný hissetmesi suretiyle hem de siyaset nazarýyla bütün memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmiþ. O büyük veli, onun dar daireyi geniþ tasavvurundan ona itiraz etmiþ. Hem o zât haklý, hem Eski Said bir derece haklýdýr. Çünki Risale-i Nur imaný kurtarmasý cihetiyle o dar dairesi madem hayat-ý bâkiye ve ebediyeyi imanla kurtarýyor. Bir milyon talebesi, bir milyar hükmündedir. Yani bir milyon deðil, belki bin insanýn hayat-ý ebediyesini temine çalýþmak, bir milyar insanýn hayat-ý fâniye-i dünyeviye ve medeniyetine --- sh:»(Mü:106) ---------------------------------------------------------------------------------------- çalýþmaktan daha kýymetdar ve manen daha geniþ olmasý; Eski Said'in o rü'ya-yý sadýka gibi olan hiss-i kabl-el vuku' ile o dar daireyi bütün Osmanlý memleketini ihata edeceðini görmüþ. Belki inþâallah o görüþ, yüz sene sonra Nurlarýn ektiði tohumlarýn sünbüllenmesi ile aynen o geniþ daire Nur dairesi olacak, onun yanlýþ tabirini sahih gösterecek. Ýkinci Hakikat: Kýrk sene evvel Eski Said bu matbu kitabetlerinde, Ýþarat-ül Ý'caz'ýn baþtaki ifade-i meramýnda ve sair eserlerinde musýrrane ve mükerreren talebelerine diyordu ki: Hem maddî, hem manevî büyük bir zelzele-i içtimaî ve beþerî olacak. Benim dünya terki ile inzivamý ve mücerred kalmamý gýbta edecekler diyordu. Hattâ hürriyetin birinci senesinde Ýstanbul'da Câmi-ül Ezher'in Reis-i Ülemasý olan Þeyh Bahid Hazretleri (R.H.) Ýstanbul'da Eski Said'e sordu: ¬^Å[¬=@«":*²:«²!ö¬^Å[¬9«G«W²7!ö«:ö¬^Å[¬9@«W²CQ²7!ö¬^Å Said cevaben demiþ: @«8ö@®8²x« @«8ö@®8²x« --- sh:»(Mü:107) ---------------------------------------------------------------------------------------- Yani: Osmanlý hükûmetindeki hürriyete ne diyorsun ve Avrupa hakkýnda fikrin nedir? O vakit Eski Said demiþ: Osmanlý hükûmeti Avrupa ile hamiledir, Avrupa gibi bir hükûmeti doðuracak. Avrupa da Ýslâmiyet'e hamiledir, o da bir Ýslâm devleti doðuracak. Þeyh Bahid'e söylemiþ. O allâme zât demiþ: Ben de tasdik ediyorum. Beraberinde gelen hocalara dedi: Ben bununla münazara edip galebe edemem. Birinci tevellüdü gözümüzle gördük. Bir çeyrek asýr Avrupa'dan daha dinden uzak. Ýkinci tevellüd de inþâallah yirmi-otuz sene sonra çýkacak. Çok emarelerle hem þarkta hem garbda Avrupa içinde bir Ýslâm devleti çýkacak. Üçüncü Hakikat: Hem Eski Said, hem Yeni Said hem maddî hem manevî büyük bir hâdise Osmanlý memleketinde büyük ve dehþetli ve tahribatçý bir zelzele-i beþeriye Osmanlý memleketinde olacak diye hiss-i kabl-el vuku' ile, Eski Said mükerrer ve musýrrane --- sh:»(Mü:108) ---------------------------------------------------------------------------------------- haber veriyordu. Halbuki o his ile nur mes'elesinin aksi ile gayet geniþ daireyi dar görmüþ. Zaman onu ikinci harb-i umumî ile tam tasdik ettiði halde, onun o çok geniþ daireyi Osmanlý memleketinde gördüðünü þöyle tabir ediyor ki: Ýkinci harb-i umumî beþere ettiði tahribat-ý azîme gerçi çok geniþtir. Fakat hayat-ý dünyeviyeye ve bekasýz medeniyete baktýðý cihetinde Osmanlý'daki tahribata nisbeten dardýr. Osmanlý'daki manevî zelzele hayat-ý ebediye ve saadet-i bâkiyenin zararýna bir tahribat ve bir zelzele-i maneviye-i Ýslâmiye manen o ikinci harb-i umumîden daha dehþetli olmasýndan Eski Said'in o sehvini tashih ediyor ve rü'ya-yý sadýkasýný tam tabir ediyor ve o hiss-i kabl-el vukuunu gözlere gösteriyor. Ve o mu'teriz ehl-i velayeti zahiren haklý fakat hakikaten Eski Said'in o hissi daha haklý olduðunu isbatla, o veli zâtýn itirazýný tam reddediyor. Said Nursî * * * --- sh:»(Mü:109) ---------------------------------------------------------------------------------------- HULUSÝ BEY'ÝN FIKRALARI Risale-i Nur mektublarýndan bu mektubunuzun bendeki tesirlerini hülâsaten arzedeyim: Sýhhat ve âfiyetinizin devamý, þükrümü; bu gibi mesailin hallini isteyenlerin vücudu, ümidimi; nazarýmda ilim sayýlacak her þeyi sizden öðrendiðim için, bu vesile ile hakikat sahasýndaki malûmatýmý; hasb-el beþeriye fütur hasýl oluyorsa, þevkimi; hasta bir talebeniz olduðumdan Kur'an'ýn eczahanesinden verdiðiniz bu ilâçlarýnýzla sýhhatimi, matbaha-i Kur'an'dan intihab buyurduðunuz bu gýdalarla bütün hasselerimin kuvvetini, hayatýn beþ derecesini de talim, mevtin itibarî bir keyfiyet olduðunu tefhim, i'dam-ý ebedînin mutasavver olamayacaðýna kalbimi takvim buyurduktan sonra, Allah için muhabbetin her halde bu hayat derecelerinde de devam ederek hayat-ý bâkiyede bâki meyvesini vereceðini iþaret buyurmakla müddet-i hayatýmý nihayetsiz artýrmaða sebeb olmuþtur. Risale-i Nur ile ihdâ buyurduðunuz dualar, zâten her gün sevgili Üstadý düþünmeðe kâfi gelmektedir. Kur'an'ýn nihayetsiz füyuzatýndan, tükenmez hazinesinden inayet-i --- sh:»(Mü:110) ---------------------------------------------------------------------------------------- Hak'la edindiðiniz ve tebliðe me'zun olduðunuz manalarý, cevherleri göstermekle, bildirmekle de bu bîçare ve müþtak talebe ve kardeþinize sonuna kadar ders vermek istediðinizi izhar ediyorsunuz ki; bu suretle de ebeden ve teþekkürle gözümün önünden, hayalimden ayrýlmamaklýðýnýz temin edilmiþ oluyor. ]±¬"«*ö¬u²N«4ö²w¬8ö!«H´;ö¬yÁV¬7öf²W«E²7«! * * * Muvasalatýmýn ilk gecesi pederimin misafirlerine tahsis eylediði odaya devam eden zevata; mütevekkilen alallah, akþam ile yatsý arasýnda Risale-i Nur'u okumaða baþladým. Sevgili Üstadým! Evvelce arzettiðim vechile ben artýk birþey için yaþadýðýmý zannediyorum. O da, üstadým olan dellâl-ý Kur'an'ýn vazife-i memure-i maneviyesini îfada kendilerine pek cüz'î bir yardým ve Kur'an hesabýna cüz'î bir hizmetkârlýktan ibarettir. Orada bulunduðunuz müddetçe Hazret-i Kur'an'dan hakikat-ý iman ve Ýslâm hesabýna vaki' olacak istihraç ve tecelliyattan mahrum býrakýlmamaklýðýmý hâssaten istirham ediyorum. Ýnþâallah müstecab olan duanýzla Allah-u Zülcelal, Risale-i Nur hizmetinde --- sh:»(Mü:111) ---------------------------------------------------------------------------------------- ümid ve arzu ettiðim neticeye vâsýl, merhum ve maðfur Abdurrahman gibi âhir nefeste iman ve tevfik ve saadet-i bâkiyede iki cihan serveri Nebiyy-i Ekremimiz Muhammeden-il Mustafa (Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) Efendimize ve siz muhterem üstadýmýn arkasýnda ve yakýnýnda komþuluk vermek suretiyle âmâl-i hakikiyeye nâil buyurur. * * * Evet Ýslâmiyet gibi bir âlî tarîkatým, acz ve fakrý Allah'a karþý bilmek gibi bir meþrebim, Seyyid-ül Mürselîn gibi bir rehberim, Kur'an-ý Azîmüþþan gibi bir mürþidim, bir dakikada mertebe-i velayete eriþmek gibi ulvî bir netice almak mümkün olan askerlik gibi bir mesleðim var. Üstadým bana ve dinleyen her zevi-l ukûle, tarîkat zamaný deðil, imaný kurtarmak zamanýdýr, beþ vakit namazýný hakkýyla eda et, namazýn nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba'-ý sünnet et, yedi kebairi iþleme dersini vermiþtir. Ben gerek bu derse, gerek Risale-i Nur ile verilen derslere, Kur'an'dan istinbat buyurarak gösterdiði hakikatlere karþý Allah'ýn --- sh:»(Mü:112) ---------------------------------------------------------------------------------------- tevfikiyle can ü dilden belî dedim, tasdik ettim ve bana böylece hakikat dersini veren bu zâta da ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim. Hata etmedim, isabet ettim. * * * Gönül isterdi ki, o muazzam Sözler'e sönük yazýlarýmla biraz uzun cevab yazayým. Fakat buna muvaffak olamýyorum. Kabiliyetimin azlýðý, istidadýmýn kýsalýðý, iktidarýmýn noksanlýðýyla beraber uhdeme verilmiþ olan birkaç maddî vazifelerin taht-ý tesirinde dimaðým meþgul ve âdeta meþbu' olduðundan, o mübarek cevherlerinize mukabil âdi boncuk bile ibraz edemeyeceðim. Biliyorsunuz ki, çok ifadelerimde sizi taklid ettiðim birinci sebebi, merbutiyet-i hâlisanemin; ikinci sebebi, kudret-i kalemiyemin kifayetsizliðidir. Fakat mübarek Yirmidördüncü Söz'de misali geçen fakir gibi, ben de derim: Ey sevgili Üstadým, eðer gücüm yetse, elimden gelse bütün o nurlu Sözler ayarýnda kelimelerden mürekkeb cümlelerle size maruzatta bulunmak isterim. Fakat biliyorsunuz ki, yok. Niyetime göre muamele buyurunuz. Hulusi * * * Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts