Webmaster Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 DÝVAN-I HARB-Ý ÖRFÎ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ [Yarým asýr evvel tab'edilen bu müdafaayý, þimdi bu asra daha muvafýk gördük. Güya o zamandan elli sene sonra bir hiss-i kabl-el-vuku' ile bir nevi ihbar-ý gaybî olarak hayat-ý içtimaiyeyi alâkadar eden çok hakikatlara temas ettiðinden neþredildi.] بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ Aziz, sýddýk kardeþim, Madem eski zamanda iki defa tab'edilmiþ, kimse itiraz etmemiþ, ayn-ý hakikat bir risaleciktir. Has dostlarýn tensibiyle fakat sýhhatýna tam dikkat etmek þartýyla neþredebilirsiniz. Bu risale, eski zamandan ziyade bu zamanýn tam bir dersi olabilir. Said Nursî sh: » (D: 5) Eserin kýrkbeþ sene evvelki tab'ýndaki ifade-i naþir Ahmed Ramiz der: Üçyüz yirmiüç senesi zarfýnda idi ki; Þark'ýn yalçýn, sarp, âhenîn mâverâ-i þevâhik-ý cibalinde tulû' etmiþ Said Nursî isminde nevadir-i hilkatten mâdud bir ateþpâre-i zekânýn Ýstanbul âfâkýnda rü'yet edildiði haberi etrafa aksetmiþ ve fýtraten mütecessis olan bazý kimseler o hârika-i fýtratý peyapey gördükçe, mâder-i hilkatin hazâin-i lâ-tefnasýndaki sehaveti bir türlü hazmedemeyenler, Þarkî Anadolu kýyafetinde, o þal ve þalvar altýnda, öyle bir kanun-u dehânýn ihtifa edebileceðini bir türlü anlayamayarak, bir kýsým adamlar ona, ''mecnun'' demiþlerdi. Said Nursî filvâki ifrat-ý zekâ itibariyle hudud-u cünunda idi. Fakat öyle bir cünun ki; "onun ulvî ruh ve kemal-i aklýna iþarettir" diye bir zât þu mýsralarýnda tercümân-ý zîþaný olmuþtur: sh: » (D: 6) Cünun baþýmda yanar, ateþ-i maâlîdir Cünun baþýmda benim bir zekâ-i âlîdir. Benim cünunuma rehber ziyâ-yý ulviyyet, Benim cünunumu bekler azîm bir niyet... Evet Said Nursî Ýstanbul'a, þûrezâr vilayat-ý þarkiyenin maarifsizlikle öldürülmek istenilen Yýldýz siyasetlerine istikamet vermek azmiyle gelmiþti. Daha Ýstanbul'a gelmeden Van'dan, Bitlis'ten, Mardin'den defaatla nefyolmasýndan Ýstanbul'a gelmesiyle beraber Merhum Sultan Abdülhamid tarafýndan suret-i ciddiyede tarassud altýna aldýrýldý. Birkaç kerre tevkif edildi. Nihayet bir gün geldi, Said Nursî'yi Üsküdar'a Toptaþý'na yolladýlar. Çünki, hapishanede îkaz edilecek kimseler bulunmak muhtemeldi. Týmarhaneden ikide bir çýkartýlýyor; maaþ, rütbe tebþîr ediliyor. Hazret-i Said: "Ben memleketimde mekteb-medrese açtýrmak üzere geldim, baþka bir dileðim yoktur. Bunu isterim, baþka bir þey istemem" diyordu... Tâbir-i âherle Bediüzzaman iki þey istiyordu: Vilâyat-ý þarkýyenin her tarafýnda dinî mektebler, medreseler açtýrmak istiyor ve baþka bir þey almamak istiyordu... Arþ-ý kanaat oldu behiþt-i gýna bize, Biz etmeyiz zemîn-i müdaraya ol emin. sh: » (D: 7) Mansýblarýn, makamlarýn en bülendidir, Hizmet-i îman ile âsâyiþ ve sââdeti temin... Þehzadebaþý'nda þemâtetle konferans verildiði gece, kemal-i mehabetle sahneye çýkýp irad ettiði nutk-u belîð-i bîtarafane, Said'in ihata-i ilmiyesi kadar hamaset ve fedakârlýkta da ileri olduðunu teyid eder. Gerek o gece, gerek menhus 31 Martta cihan-deðer nasihatlarýyle ortaya atýlan hoca-i dânâya; böyle tehlikeli bir anda vücud-u kýymetdarýnýn sýyaneti, nefean lil-umum elzem olduðu halde ve ihtar edildiði zaman: "En büyük ders, doðruluk yolunda ölümünü istihkar dersi vermektir..." "Yerinde ölmek için bu hayat lâzýmdýr" fikrine karþý: Âþinayýz, bize bîganedir endiþe-i mevt. Adl ü Hak uðruna nezreylemiþiz cânýmýzý. Ol bize âb-ý hayat, ateþ-i seyyal-i memat. mýsrâý ile mukabele ederdi. Said-i hüþyarýn safvet-i ruhunu, besalet ve þecaatini, fedakârlýðýndaki nihayetsizliðini anlamak ve ona baðlanmak için, lisan-ý hamasetinden bu mezkûr mýsrâýný söylemek kifâyet eder. Bediüzzaman'a zurafâdan biri bir gün irfaniyle sh: » (D: 8) mütenasib bir esvab iktisaý lüzumundan bahseder. Müþarün-ileyh de: "Siz Avusturya'ya güya boykot yapýyorsunuz. Hem onun yolladýðý kalpaklarý giyiyorsunuz. Ben ise, bütün Avrupa'ya boykot yapýyorum (Haþiye), onun için yalnýz memleketimin maddî ve mânevî mamulâtýný giyiyorum" buyurmuþtur. Elyevm, Said Nursî memleketine döndü. Karýþmýþ Ýstanbul'un havâ-i gýll ü gýþýndan ve tezviratýndan ve bedraka-i efkâr olmak lâzým gelen gazetecilerin bazýlarýnýn bütün fenalýklara bâdî ve bütün felâketlerin müvellidi olduklarýný görerek bu derece açýk cinayetlere tahammül edemeyerek me'yus ve müteessir; vahþetzâr fakat mûnis, vefakâr ve nâmusperver olan daðlarýna döndü. Ýsabet etti. Kimbilir belki en büyük icraatýndan biri de budur. Naþiri Ahmed Ramiz (Rahmetullahi Aleyh) __________________________ (Haþiye): Otuz sene cebr ü iþkenceler altýnda sýkýþtýrýldýðý halde, hiçbir defa Avrupa þapkasýný baþýna koymadý. sh: » (D: 9) Kýrkaltý sene (*) evvel tab'edilmiþ Ýki Mekteb-i Musibetin Þehadetnamesi بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ MUKADDÝME Vaktâ ki hürriyet divanelikle yâdolunurdu; zayýf istibdad týmarhaneyi bana mekteb eyledi. Vakta ki i'tidal, istikamet; irtica ile iltibas olundu; meþrutiyette þiddetli istibdad, hapishaneyi mekteb yaptý. Ey þu þehadetnamemi temâþa eden zevat! Lütfen ruh ve hayalinizi misafireten, yeni medeniyete karýþmýþ asabî bir bedevî talebenin hâl-i ihtilâlde olan cesed ve dimaðýna gönderiniz. Tâ tahtie ile hataya düþmeyiniz. Otuzbir Mart Hâdisesinde Dîvan-ý Harb-i Örfî'de dedim ki: (*) Bu tarih 1954 senesine aittir. sh: » (D: 10) Ben talebeyim, onun için her þeyi mîzan-ý Þeriatla müvazene ediyorum. Ben milliyetimizi, yalnýz Ýslâmiyet biliyorum. Onun için her þeyi de Ýslâmiyet nokta-i nazarýndan muhakeme ediyorum. Ben hapishane denilen âlem-i berzahýn kapýsýnda dururken ve daraðacý denilen istasyonda âhirete giden þimendiferi beklerken, cem'iyet-i beþeriyenin gaddarane hallerini tenkid ederek; deðil yalnýz sizlere, belki bu zamandaki nev-i benî-beþere irad ettiðim bir nutuktur. Onun için يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ sýrrýnca kabr-i kalbden hakaik çýplak çýktý. Nâmahrem olan kimseler nazar etmesin. Âhirete kemal-i iþtiyak ile müheyyayým, bu asýlanlarla beraber gitmeye hazýrým. Nasýlki bir bedevi garaibperest, Ýstanbul'un acâib ve mehasinini iþitmiþ, fakat görmemiþ; nasýl kemal-i hâhiþle görmeyi arzu eder! Ben de ma'rez-i acâib ve garâib olan âlem-i âhireti o hâhiþle görmek istiyorum. Þimdi de öyleyim. Beni oraya nefyetmek, bana ceza deðil; sizin elinizden gelirse, beni vicdanen tâzib ediniz! Ve illâ baþka suretle azab, azab deðil, benim için bir þandýr! sh: » (D: 11) Bu hükûmet zaman-ý istibdadda akla husumet ederdi. Þimdi de hayata adavet ediyor. Eðer hükûmet böyle olursa; yaþasýn cünun, yaþasýn mevt!.. Zalimler için de yaþasýn Cehennem!.. Ben zâten bir zemin istiyordum ki, efkârýmý onda beyan edeyim. Þimdi bu Divan-ý Harb-i Örfî iyi bir zemin oldu. Bidayetlerde herkesten sual olunduðu gibi, Divan-ý Harb'de bana da sual ettiler: "Sen de þeriatý istemiþsin?" Dedim: Þeriatýn bir hakikatýna, bin ruhum olsa feda etmeðe hazýrým! Zira þeriat, sebeb-i saadet ve adâlet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyiþi gibi deðil. Hem de dediler: Ýttihad-ý Muhammediye'ye (A.S.M.) dâhil misin? Dedim: Maal'iftihar! En küçük efradýndaným. Fakat benim târif ettiðim vecihle... Ve o ittihaddan olmayan, dinsizlerden baþka kimdir? Bana gösteriniz. Ýþte o nutku þimdi neþrediyorum. Tâ ki, Meþrutiyeti lekeden ve ehl-i þeriatý me'yusiyetten sh: » (D: 12) ve ehl-i asrý tarih nazarýnda cehil ve cünundan ve hakikatý evham ve þübheden kurtarayým. Ýþte baþlýyorum: Dedim: Ey Paþalar, Zabitler! Hapsimi iktiza eden cinayetlerin icmali: اِذَا مَحَاسِنِى اللاَّتِى اَدِلُّ بِهَا كَانَتْ ذُنُوبِى فَقُلْ لِى كَيْفَ اَعْتَذِرُ Yani: Medar-ý iftiharým olan mehasinim, þimdi günah sayýlýyor. Artýk nasýl îtizar edeyim, mütehayyirim. Mukaddeme olarak söylüyorum: Mert olan cinayete tenezzül etmez. Þâyet isnad olunsa cezadan korkmaz. Hem de haksýz yere idam olunsam, iki þehid sevabýný kazanýrým. Þâyet hapiste kalsam, böyle hürriyeti lâfýzdan ibaret bulunan gaddar bir hükûmetin en rahat mevkii hapishane olsa gerektir. Mazlumiyetle ölmek, zâlimiyetle yaþamaktan daha hayýrlýdýr. Bunu da derim ki: Siyaseti dinsizliðe âlet yapan bazý adamlar, kabahatýný setr için baþkasýný irtica ile ve dinini siyasete âlet yapmakla itham ederler. Þimdiki hafiyeler eskisinden beterdirler. Bunlarýn sadakatýna nasýl itimad olunur? Adalet onlarýn sözlerine nasýl bina sh: » (D: 13) olunur? Hem de cerbeze ile insan, âdalet yaparken zulme düþüyor. Zira insan kusursuz olmaz. Fakat uzun zamanda ve efrad-ý kesîre içinde ve tahallül-ü mehasinle tâ'dil olunan müteferrik kusurlarý cerbeze ile cem'edip, bir zaman-ý vâhidde bir þahs-ý vâhidden sudûrunu tevehhüm ederek þedid cezaya müstehak görür. Halbuki bu tarz, bir zulm-ü þediddir. Þimdi gelelim onbir buçuk cinayetlerimin ta'dadýna: BÝRÝNCÝ CÝNAYET: Geçen sene bidayet-i hürriyette elli-altmýþ telgraf umum þark aþîretlerine sadâret vasýtasýyla çektim. Meâli þu idi: "Meþrutiyet ve kanun-u esasî iþittiðiniz mes'ele ise; hakikî adalet ve meþveret-i þer'iyeden ibarettir. Hüsn-ü telakki ediniz. Muhafazasýna çalýþýnýz. Zira, dünyevî saadetimiz meþrutiyettedir. Ve istibdaddan herkesten ziyade biz zarardîdeyiz." Her yerden bu telgraflarýn cevabý, müsbet ve güzel olarak geldi. Demek vilâyat-ý þarkýyeyi tenbih ettim, gafil býrakmadým. Tâ yeni bir istibdad onlarýn gafletinden istifade sh: » (D: 14) etmesin. Neme lâzým demediðimden cinayet iþledim ki, bu mahkemeye girdim... ÝKÝNCÝ CÝNAYET: Ayasofya'da, Bayezid'de, Fatih'te, Süleymaniye'de umum ulemâ ve talebeye hitaben müteaddid nutuklar ile þeriatýn ve müsemmâ-yý meþrutiyetin münasebet-i hakikiyesini izah ve teþrih ettim. Ve mütehakkimane istibdadýn, þeriatla bir münasebeti olmadýðýný beyan ettim. Þöyle ki: سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ hadîsinin sýrrýyla; þeriat âleme gelmiþ, tâ istibdadý ve zalimane tahakkümü mahvetsin. Herhangi bir nutuk irad ettim ise; herbir kelimesine kimsenin bir itirazý varsa, bürhan-ý kat'î ile isbata hazýrým. Ve dedim ki: "Asýl þeriatýn meslek-i hakikîsi, hakikat-ý meþrutiyet-i meþrûadýr." Demek meþrutiyeti, delâil-i þer'iye ile kabul ettim. Baþka medeniyetçiler gibi, taklidî ve hilâf-ý þeriat telakki etmedim. Ve þeriatý rüþvet vermedim. Ve ülemâ ve þeriatý, Avrupa'nýn zunûn-u fâsidesinden iktidarýma göre kurtarmaða çalýþtýðýmdan cinayet ettim ki, bu tarz muamelenizi gördüm... sh: » (D: 15) ÜÇÜNCÜ CÝNAYET: Ýstanbul'da yirmi bine yakýn hemþehrilerimi, -hamal ve gafil ve safdil olduklarýndan- bazý particiler onlarý iðfal ile vilâyat-ý þarkýyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hammallarýn umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacaklarý suretle meþrutiyeti onlara telkin ettim. Þu mealde: "Ýstibdad, zulüm ve tahakkümdür. Meþrutiyet, adâlet ve þeriattýr. Padiþah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceðiz. Yoksa, Peygambere tâbi olmayýp zulüm edenler, padiþah da olsalar haydutturlar. Bizim düþmanýmýz cehalet, zaruret, ihtilâftýr. Bu üç düþmana karþý; san'at, marifet, ittifak silâhýyla cihad edeceðiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevkeden hakikî kardeþlerimiz Türklerle ve komþularýmýzla dost olup el ele vereceðiz. Zirâ husumette fenalýk var, husumete vaktimiz yoktur. Hükûmetin iþine karýþmayacaðýz. Zirâ, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz..." Ýþte o hammallarýn, Avusturya'ya karþý -benim gibi bütün Avrupa'ya karþý- (*) (*) Bediüzzaman'a zurefadan biri bir gün, irfanýyla mütenasib bir esvab giymesi lüzumundan bahseder. Müþarünileyh de: "Siz, Avusturya'ya güya boykot yapýyorsunuz, hem onun gönderdiði kalpaklarý giyiyorsunuz. Ben ise, bütün Avrupa'ya boykot yapýyorum, onun için yalnýz memleketimin maddî ve manevî mamulâtýný giyiyorum" buyurmuþtur. sh: » (D: 16) boykotajlarý ve en müþevveþ ve heyecanlý zamanlarda âkýlane hareketlerinde bu nasihatýn tesiri olmuþtur. Padiþaha karþý irtibatlarýný ta'dil etmeye ve boykotajlarla Avrupa'ya karþý harb-i iktisadî açmaða sebebiyet verdiðimden, demek cinayet ettim ki, bu belâya düþtüm... DÖRDÜNCÜ CÝNAYET: Avrupa, bizdeki cehalet ve taassub müsaadesiyle, þeriatý -hâþâ ve kellâ- istibdada müsaid zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüþtüm. Onlarýn zannýný tekzib etmek için, meþrutiyeti herkesten ziyade þeriat nâmýna alkýþladým. Lâkin yine korktum ki, baþka bir istibdad tekrar o zanný tasdik eder diye, ne kadar kuvvetim varsa Ayasofya Câmiinde meb'usana hitaben feryad ettim. Ve söyledim ki: Meþrutiyeti, meþrûiyet ünvaný ile telakki ve telkin ediniz. Tâ yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdad, pis eliyle o mübareði sh: » (D: 17) aðrazýna siper etmekle lekedar etmesin. Hürriyeti, âdâb-ý þeriatla takyid ediniz. Zira cahil efrad ve avâm-ý nâs kayýtsýz hür olsa, þartsýz tam serbest olsa, sefih ve itaatsýz olur. Adâlet namazýnda kýbleniz dört mezheb olsun. Tâ ki, namaz sahih ola. Zira hakaik-i meþrutiyetin sarahaten ve zýmnen ve iznen dört mezhebden istihracý mümkün olduðunu dava ettim. Ben ki, bir âdi talebeyim. Ulemaya farz olan bir vazifeyi omuzuma aldým, demek cinayet ettim ki, bu tokadý yedim. BEÞÝNCÝ CÝNAYET: Gazeteler iki kýyas-ý fâsid cihetiyle ve haysiyet kýrýcý bir neþriyat ile ahlâk-ý Ýslâmiyeyi sarstýlar. Ve efkâr-ý umumiyeyi periþan ettiler. Ben de gazetelerle, onlarý reddeden makaleler neþrettim. Dedim ki: Ey gazeteciler! Edibler edebli olmalý, hem de edeb-i Ýslâmiye ile müteeddib olmalý. Ve onlarýn sözleri, kalb-i umumî-i müþterek-i milletten bîtarafane çýkmalý. Ve matbuat nizamnamesini, vicdanýnýzdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli. Halbuki, siz iki kýyâs-ý fasidle, yâni taþrayý Ýstanbul'a ve sh: » (D: 18) Ýstanbul'u Avrupa'ya kýyas ederek efkâr-ý umumiyeyi bataklýða düþürdünüz. Ve þahsî garazlarý ve fikr-i intikamý uyandýrdýnýz. Zira elifbâ okumayan çocuða, felsefe-i tabiiye dersi verilmez. Ve erkeðe, tiyatrocu karý libasý yakýþmaz. Ve Avrupa'nýn hissiyatý, Ýstanbul'da tatbik olunmaz. Akvamýn ihtilafý; mekânlarýn ve aktârýn tehalüfü, zamanlarýn ve asýrlarýn ihtilafý gibidir. Birisinin libasý, ötekinin endamýna gelmez. Demek Fransýz büyük ihtilâli, bize tamamen hareket düsturu olamaz. Yanlýþlýk, tatbik-i nazariyat ve mukteza-yý hâli düþünmemekten çýkar. Ben ki ümmî bir köylüyüm, böyle cerbezeli ve mugalâtalý ve aðrâzlý muharrirlere nasihat ettim; demek cinayet iþledim... ALTINCI CÝNAYET: Kaç defa büyük içtimalarda, heyecanlarý hissettim. Korktum ki, avam-ý nâs siyasete karýþmakla asayiþi ihlâl etsinler. Türkçeyi yeni öðrenen köylü bir talebenin lisanýna yakýþacak lâfýzlar ile heyecaný teskin ettim. Ezcümle: Bayezid'de talebenin içtimaýnda ve Ayasofya mevlidinde ve Ferah Tiyatrosu'ndaki heyecana yetiþtim. sh: » (D: 19) Bir derece heyecaný teskin ettim. Yoksa bir fýrtýna daha olacaktý. Ben ki, bedevi bir adamým. Medenîlerin entrikalarýný bildiðim halde iþlerine karýþtým. Demek cinayet ettim... YEDÝNCÝ CÝNAYET: Ýþittim, Ýttihad-ý Muhammedî (A.S.M.) nâmîyla bir cem'iyet teþekkül etmiþ. Nihayet derecede korktum ki; bu ism-i mübarekin altýnda bazýlarýnýn bir yanlýþ hareketi meydana gelsin. Sonra iþittim: Bu ism-i mübareki bazý mübarek zevât, -Süheyl Paþa ve Þeyh Sâdýk gibi zâtlar- daha basit ve sýrf ibadete ve Sünnet-i Seniyeye tebaiyete nakletmiþler. Ve o siyasî cem'iyetten kat'-ý alâka ettiler. Siyasete karýþmayacaklar. Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkýdýr, tahsis ve tahdid kabul etmez. Ben nasýl ki, dindar müteaddid cem'iyete bir cihette mensubum. Zira maksadlarýný bir gördüm. Kezâlik o ism-i mübareke intisab ettim. Lâkin tarif ettiðim ve dâhil olduðum Ýttihad-ý Muhammedînin (A.S.M.) tarifi budur ki: Þarktan garba, cenubdan þimale uzanan bir silsile-i nûranî ile merbut bir dairedir. sh: » (D: 20) Dâhil olanlar da bu zamanda üçyüz milyondan ziyadedir. Bu ittihadýn cihet-ül vahdeti ve irtibatý, tevhid-i Ýlahîdir. Peyman ve yemini, îmandýr. Müntesibleri, "Kalû Belâ"dan dâhil olan umum mü'minlerdir. Defter-i esmâlarý da, Levh-i Mahfuz'dur. Bu ittihadýn naþir-i efkârý, umum kütüb-ü Ýslâmiyedir. Günlük gazeteleri de, i'lâ-i Kelimetullahý hedef-i maksad eden umum dinî gazetelerdir. Kulüp ve encümenleri, câmi ve mescidler ve dinî medreseler ve zikirhanelerdir. Merkezi de, Haremeyn-i Þerifeyn'dir. Böyle cem'iyetin reisi, Fahr-i Âlem'dir (A.S.M.). Ve mesleði, herkes kendi nefsiyle mücahede; yani ahlâk-ý Ahmediye (A.S.M.) ile tahalluk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ve baþkalara da muhabbet ve -eðer zarar etmezse- nasihat etmektir. Bu ittihadýn nizamnâmesi Sünnet-i Nebeviye ve kanunnâmesi evamir ve nevahi-i þer'iyedir. Ve kýlýnçlarý da, berahin-i katýadýr. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile deðildir. Taharri-i hakikat, muhabbet iledir. Husumet ise, vahþet ve taassuba karþý idi. Hedef ve maksadlarý da, i'lâ-i Kelimetullah'týr. Þeriatta yüzde doksandokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. sh: » (D: 21) Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir; onu da ulülemirler düþünsünler. Þimdi maksadýmýz, o silsile-i nûrânîyi ihtizaza getirmekle, herkesi bir þevk u hâhiþ-i vicdaniye ile tarîk-i terakkide kâ'be-i kemalâta sevketmektir. Zira i'lâ-i Kelimetullahýn bu zamanda bir büyük sebebi, maddeten terakki etmektir. Ýþte ben bu ittihadýn efradýndaným. Ve bu ittihadýn tezahürüne teþebbüs edenlerdenim. Yoksa sebeb-i iftirak olan fýrkalardan, partilerden deðilim. Elhâsýl: Sultan Selim'e bîat etmiþim. Onun ittihad-ý Ýslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira o vilâyat-ý þarkýyeyi ikaz etti. Onlar da ona bîat ettiler. Þimdiki þarklýlar, o zamanki þarklýlardýr. Bu mes'elede seleflerim, Þeyh Cemaleddîn-i Efganî, allâmelerden Mýsýr müftüsü merhum Muhammed Abdüh, müfrit âlimlerden Ali Suâvi, Hoca Tahsin ve ittihâd-ý Ýslâmý hedef tutan Namýk Kemâl ve Sultan Selim'dir ki, demiþ: Ýhtilaf u tefrika endiþesi Kûþe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni. sh: » (D: 22) Ýttihadken savlet-i a'dayý def'a çaremiz Ýttihad etmezse millet, daðdar eyler beni... Yavuz Sultan Selim Ben zâhiren buna teþebbüs ettim, iki maksad-ý azîm için: Birincisi: O ismi tahdid ve tahsisten halâs etmek ve umum mü'minlere þümulünü ilân etmek. Tâ ki, tefrika düþmesin ve evham çýkmasýn. Ýkincisi: Bu geçen musibet-i azîmeye sebebiyet veren fýrkalarýn iftirakýnýn, tevhid ile önüne sed olmaktý. Vâ esefa ki, zaman fýrsat vermedi. Sel geldi, beni de yýktý. Hem derdim: Bir yangýn olsa, bir parçasýný söndüreceðim. Fakat hocalýk elbisem de yandý. Ve uhdesinden gelemediðim bir yalancý þöhret de maalmemnuniye ref' oldu. Ben ki, âdi bir adamým. Böyle meclis-i meb'usan ve a'yan ve vükelanýn en mühim vazifelerini düþündürecek bir emri, uhdeme aldým. Demek cinayet ettim... SEKÝZÝNCÝ CÝNAYET: Ben iþittim ki: Askerler bazý cem'iyetlere intisab ediyorlar. sh: » (D: 23) Yeniçerilerin hâdise-i müdhiþesi hatýrýma geldi. Gayet telâþ ettim. Bir gazetede yazdým ki: Þimdi en mukaddes cem'iyet, ehl-i îman askerlerin cem'iyetidir. Umum mü'min ve fedakâr askerlerin mesleðine girenler, neferden ser-askere kadar dâhildir. Zira ittihad, uhuvvet, itaat, muhabbet ve i'lâ-i Kelimetullah, dünyanýn en mukaddes cem'iyetinin maksadýdýr. Umum mü'min askerler tamamýyla bu maksada mazhardýrlar. Askerler merkezdir. Millet ve cem'iyet onlara intisab etmek lâzýmdýr. Sâir cem'iyetler, milleti, asker gibi mazhar-ý muhabbet ve uhuvvet etmek içindir. Amma ittihad-ý Muhammedî (A.S.M.) ki, umum mü'minlere þâmildir. Cem'iyet ve fýrka deðildir. Merkezi ve saff-ý evveli gaziler, þehidler, âlimler, mürþidler teþkil ediyor. Hiçbir mü'min ve fedakâr asker -zabit olsun, nefer olsun- hâriç deðil ki, tâ intisaba lüzum kalsýn. Lâkin bazý cem'iyet-i hayriye, kendine Ýttihad-ý Muhammedî diyebilir. Buna karýþmam. Ben ki, âdi bir talebeyim. Böyle büyük ülemanýn vazifelerini gasbettim. Demek cinayet ettim... sh: » (D: 24) DOKUZUNCU CÝNAYET: Mart'ýn otuzbirinci günündeki dehþetli hareketi, iki-üç dakika uzaktan temaþa ettim. Müteaddid metalibi iþittim. Fakat yedi renk sür'atle çevrilirse yalnýz beyaz göründüðü gibi; o ayrý ayrý matlablardaki fesadâtý binden bire indiren ve avâmý anarþilikten kurtaran ve efrad elinde kalan umum siyaseti, mu'cize gibi muhafaza eden lâfz-ý þeriat yalnýz göründü. Anladým iþ fena, itaat muhtel, nasihat te'sirsizdir. Yoksa her vakit gibi, yine o ateþin söndürülmesine teþebbüs edecektim. Fakat avâm çok, bizim hemþehriler gafil ve safdil; ben de bir þöhret-i kâzibe ile görünüyorum. Üç dakikadan sonra çekildim. Bakýrköyü'ne gittim. Tâ beni tanýyanlar karýþmasýnlar. Rast gelenlere de karýþmamak tavsiye ettim. Eðer zerre mikdar dahlim olsa idi, zâten elbisem beni ilân ediyor, istemediðim bir þöhret de beni herkese gösteriyordu. Bu iþde pek büyük görünecektim. Belki Ayastafanos'a kadar tek baþýma olsun Hareket Ordusuna karþý, mukabele ederek isbât-ý vücud edecektim, merdane ölecektim. O vakit dahlim bedîhî olurdu. Tahkike lüzum kalmazdý. sh: » (D: 25) Ýkinci günde bir ukde-i hayatýmýz olan itaat-ý askeriyeden sual ettim. Dediler ki: "Askerlerin zâbitleri asker kýyafetine girmiþ. Ýtaat çok bozulmamýþ." Tekrar sual ettim: "Kaç zâbit vurulmuþ?" Beni aldattýlar, dediler: "Yalnýz dört tane. Onlar da müstebid imiþler. Hem Þeriatýn âdâb ve hududu icra olunacak." Ben de gazetelere baktým; onlar da o kýyamý meþrû gibi tasvir ediyorlardý. Ben de bir cihette sevindim. Zira en mukaddes maksadým, þeriatýn ahkâmýný tamamen icra ve tatbiktir. Fakat itaat-ý askeriyeye halel geldiðinden, nihayet derecede me'yus ve müteessir oldum. Ve umum gazetelerle askere hitaben neþrettim ki: "Ey askerler! Zâbitleriniz bir günah ile nefislerine zulmediyorlarsa, siz o itaatsizlikle otuz milyon Osmanlý ve üçyüz milyon nüfus-u Ýslâmiyenin haklarýna bir nevi zulmediyorsunuz. Zirâ umum Ýslâm ve Osmanlýlarýn haysiyet, saadet ve bayrak-ý tevhidi, bu zamanda bir cihette sizin itaatýnýz ile kaimdir. Hem de þeriat istiyorsunuz. Fakat itaatsizlikle þeriata muhalefet ediyorsunuz." sh: » (D: 26) Ben onlarýn hareketini ve þecaatlarýný okþadým. Zirâ efkâr-ý umumiyenin yalancý tercümaný olan gazeteler, nazarýmýza hareketlerini meþrû göstermiþlerdi. Ben de takdirle beraber, nasihatýmý bir derece te'sir ettirdim. Ýsyaný bir derece bastýrdým. Yoksa böyle âsân olmazdý. Ben ki bilfiil týmarhaneyi ziyaret etmiþ bir adamým, "Neme lâzým, böyle iþleri akýllýlar düþünsün" demediðimden cinayet ettim... ONUNCU CÝNAYET: Harbiye nezaretindeki askerler içine cuma günü ülema ile beraber gittim. Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur askeri itaata getirdim. Nasihatlarým te'sirini sonradan gösterdi. Ýþte nutkun sureti: Ey Asâkir-i Muvahhidîn! Otuz milyon Osmanlý ve üçyüz milyon Ýslâmýn nâmusu ve haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ý tevhidi, bir cihette sizin itaatýnýza vabestedir. Sizin zâbitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üçyüz milyon Ýslâma zarar ediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i Ýslâmiyeyi tehlikeye atýyorsunuz. Biliniz ki: Asker ocaðý cesîm ve muntazam sh: » (D: 27) bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika herc ü merc olur. Asker neferatý siyasete karýþmaz. Yeniçeriler þahiddir. Siz Þeriat dersiniz, halbuki Þeriata muhalefet ediyorsunuz ve lekedar ediyorsunuz. Þeriatla, Kur'an ile, hadîs ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki: Saðlam, dindar, hakperest ulü-l-emre itaat farzdýr. Sizin ulü-l-emriniz, üstadýnýz; zâbitlerinizdir. Nasýlki mâhir mühendis, hâzýk tabib bir cihette günahkâr olsalar, týb ve hendeselerine zarar vermez. Kezalik münevver-ül efkâr ve fenn-i harbe âþina, mektebli, hamiyetli, mü'min zâbitlerinizin bir cüz'î nâmeþru hareketi için itaatýnýza halel vermekle Osmanlýlara ve Ýslâmlara zulmetmeyiniz! Zira itaatsizlik yalnýz bir zulüm deðil, milyonlarca nüfusun hakkýna bir nevi tecavüz demektir. Bilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ý tevhid-i Ýlâhî sizin yed-i þecaatinizdedir. O yed'in kuvveti de itaat ve intizamdýr. Zira bin muntazam ve mutî asker, yüzbin baþý-bozuða mukabildir. Ne hâcet, yüz sene zarfýnda otuz milyon nüfusun vücuda getirmediði böyle pekçok kan döktüren inkýlâblarý siz itaatýnýzla kan dökmeden yaptýnýz. sh: » (D: 28) Bunu da söylüyorum ki: Hamiyetli ve münevver-ül fikir bir zabiti zâyi' etmek, mânevî kuvvetinizi zâyi etmektir. Zira þimdi hüküm-fermâ, þecaat-i îmaniye ve akliye ve fenniyedir. Bazan bir münevver-ül fikir, yüze mukabildir. Ecnebiler size bu þecaatle galebeye çalýþýyorlar. Yalnýz þecaat-i fýtriye kâfi deðil... Elhâsýl: Fahr-i Âlem'in fermanýný size teblið ediyorum ki: Ýtaat farzdýr. Zâbitlerinize isyan etmeyiniz. Yaþasýn askerler!.. Yaþasýn meþruta-i meþrua!.. Demek ki ben, bu kadar âlim varken, böyle mühim vazifeleri deruhde ettiðimden cinayet ettim!.. ONBÝRÝNCÝ CÝNAYET: Ben vilâyat-ý þarkýyede aþiretlerin hal-i periþaniyetini görüyordum. Anladým ki: Dünyevî bir saadetimiz, bir cihetle fünun-u cedide-i medeniye ile olacak. O fünunun da gayr-ý müteaffin bir mecrasý ülema ve bir menbaý da medreseler olmak lâzýmdýr. Tâ ulemâ-i din, fünun ile ünsiyet peyda etsin. Zira, o vilayatta nim-bedevi vatandaþlarýn zimâm-ý ihtiyarý, ülema elindedir. Ve o sh: » (D: 29) saik ile Dersaadet'e geldim. Saadet tevehhümü ile o vakitte -þimdi münkasým olmuþ, þiddetlenmiþ olan- istibdadlar, merhum sultan-ý mahlû'a isnad edildiði halde; onun Zabtiye nâzýrý ile bana verdiði maaþ ve ihsan-ý þahanesini kabul etmedim, reddettim. Hata ettim. Fakat o hatam, medrese ilmi ile dünya malýný isteyenlerin yanlýþlarýný göstermekle hayýr oldu. Aklýmý feda ettim, hürriyetimi terk etmedim. O þefkatli sultana boyun eðmedim. Þahsî menfaatýmý terk ettim. Þimdiki sivrisinekler beni cebr ile deðil, muhabbetle kendilerine müttefik edebilirler. Bir buçuk senedir burada memleketimin neþr-i maarifi için çalýþýyorum. Ýstanbul'un ekserisi bunu bilir. Ben ki bir hammalýn oðluyum. Bu kadar dünya bana müyesser iken kendi nefsimi hammal oðulluðundan ve fakr-ý halden çýkarmadým. Ve dünya ile kökleþemediðim ve en sevdiðim mevki olan vilâyât-ý þarkýyenin yüksek daðlarýný terketmekle millet için týmarhaneye, tevkifhaneye ve meþrutiyet zamanýnda iþkenceli hapishaneye düþmeme sebebiyet veren öyle umûrlara teþebbüs etmekle sh: » (D: 30) büyük bir cinayet eyledim ki; bu dehþetli mahkemeye girdim!.. YARI CÝNAYET: Þöyle ki: Daire-i Ýslâm'ýn merkezi ve rabýtasý olan nokta-i hilâfeti elinden kaçýrmamak fikriyle ve sâbýk sultan merhum Abdülhamid Han Hazretleri, sâbýk içtimaî kusuratýný derk ile nedamet ederek kabul-ü nasihata istidad kesbetmiþ zannýyla ve "Aslah tarîk, musalâhadýr" mülahazasýyla, þimdiki en çok aðraz ve infiâlâta mebde ve tohum olan bu vukua gelen þiddet suretini daha ahsen surette düþündüðümden, merhum Sultan-ý sâbýk'a, ceride lisanýyla söyledim ki: "Münhasif Yýldýz'ý dâr-ül fünun et, tâ Süreyya kadar â'lâ olsun! Ve oraya seyyahlar, zebânîler yerine, ehl-i hakikat melâike-i rahmeti yerleþtir; tâ cennet gibi olsun! Ve Yýldýz'daki milletin sana hediye ettiði servetini, milletin baþ hastalýðý olan cehaletini tedavi için büyük dinî darülfünunlara sarf ile millete iade et ve milletin mürüvvet ve muhabbetine itimad et. Zira senin þahane idarene millet mütekeffildir. Bu ömürden sonra sýrf âhireti düþünmek lâzým. Dünya sh: » (D: 31) seni terk etmeden evvel sen dünyayý terket! Zekat-ül ömrü, ömr-ü sâni (Ömer-i Sâni) yolunda sarfeyle. Þimdi müvazene edelim: Yýldýz, eðlence yeri olmalý veya darülfünun olmalý? Ve içinde seyyahlar gezmeli veya ülema tedris etmeli? Ve gasbedilmiþ olmalý veyahut hediye edilmiþ olmalý? Hangisi daha iyidir? Ýnsaf sahipleri hükmetsin." Ben ki bir gedayým, bir büyük padiþaha nasihat ettim, demek yarý cinayet ettim. Cinayetin öteki yarýsýný söylemek zamaný gelmedi. (Haþiye) Yazýk! Eyvahlar olsun! Saadetimiz olan meþrutiyet-i meþrûa, bir menba-ý hayat-ý içtimaiyemiz ve Ýslâmiyete uygun olan maarif-i cedideye, millet nihayet derecede müþtak ve susamýþ olduðu halde, bu hâdisede ifratperver olanlar meþrutiyete garazlar karýþtýrmakla ve fikren münevver olanlar da dinsizce harekât-ý lâübaliyane ile milletin ___________________ (Hâþiye): O yarýnýn zamaný; onbeþ sene sonra, yirmisekiz senedir müellifin sebeb-i hapsi olan, Siracünnur'un âhirindeki bahse bakýnýz. Tam o yarý cinayeti bileceksiniz. sh: » (D: 32) raðbetine karþý maatteessüf sed çektiler. Bu seddi çekenler, ref etmelidirler. Vatan namýna rica olunur. Ey Paþalar, Zabitler! Bu onbir buçuk cinayetin þahidleri binlerle adamdýr. Belki, bazýlarýna Ýstanbul'un yarýsý þahittir. Bu onbir buçuk cinayetin cezasýna rýza ile beraber, onbir buçuk sualime de cevab isterim. Ýþte bu seyyiatýma bedel bir hasenem de var. Söyleyeceðim: Herkesin þevkini kýran ve neþ'esini kaçýran ve aðrazlar ve taraftarlýklar hissini uyandýran ve sebeb-i tefrika olan ýrkçýlýk cemiyat-ý avamiyeyi teþkiline sebebiyet veren ve ismi meþrutiyet ve mânâsý istibdad olan ve ittihad ve terakki ismini de lekedar eden buradaki þube-i müstebidaneye muhalefet ettim. Herkesin bir fikri var. Ýþte sulh-u umumî, aff-ý umumî ve ref'-i imtiyaz lâzým. Tâ ki biri bir imtiyaz ile, baþkasýna haþerât nazarýyla bakmakla nifak çýkmasýn. Fahr olmasýn, derim: Biz ki hakikî müslümanýz. Aldanýrýz, fakat aldatmayýz. Bir hayat için, yalana tenezzül etmeyiz. Zira biliyoruz ki: sh: » (D: 33) اِنَّمَا الْحِيلَةُ فِى تَرْكِ الْحِيَلِ Fakat meþru, hakikî meþrutiyetin müsemmasýna ahd ü peyman ettiðimden, istibdad ne þekilde olursa olsun, meþrutiyet libasý giysin ve ismini taksýn; rast gelsem sille vuracaðým. Fikrimce meþrutiyetin düþmaný; meþrutiyeti gaddar, çirkin ve hilâf-ý þeriat göstermekle meþveretin de düþmanlarýný çok edenlerdir. "Tebeddül-ü esmâ ile hakaik tebeddül etmez." En büyük hata, insan kendini hatasýz zannetmek olduðundan, hatamý itiraf ederim ki; nâsýn nasihatýný kabul etmeden nâsa nasihatý kabul ettirmek istedim. Nefsimi irþad etmeden baþkasýnýn irþadýna çalýþtýðýmdan, emr-i bilmârufu te'sirsiz etmekle tenzil ettim. Hem de tecrübe ile sabittir ki: Ceza bir kusurun neticesidir. Fakat bazan o kusur, iþlenmemiþ baþka kusurun suretinde kendini gösterir. O adam masum iken cezaya müstehak olur. Allah musibet verir, hapse atar, adâlet eder. Fakat hâkim ona ceza verir, zulmeder. Ey Ulülemr! Bir haysiyetim vardý, onunla Ýslâmiyet milliyetine hizmet edecektim; sh: » (D: 34) kýrdýnýz. Kendi kendine olmuþ, istemediðim bir þöhret-i kâzibem vardý; onunla avâma nasihatýmý te'sir ettiriyordum, maal-memnuniye mahvettiniz. Þimdi usandýðým bir hayat-ý zaîfim var. Kahrolayým, eðer idama esirgersem. Mert olmayayým, eðer ölmeye gülmekle gitmezsem. Sureta mahkûmiyetim, vicdanen mahkûmiyetinizi intac edecektir. Bu hal bana zarar deðil, belki þandýr. Fakat millete zarar ettiniz. Zira nasihatýmdaki tesiri kýrdýnýz. Saniyen: Kendinize zarardýr. Zira hasmýnýzýn elinde bir hüccet-i katýa olurum. Beni mihenk taþýna vurdunuz. Acaba fýrka-i hâlisa dediðiniz adamlar böyle mihenge vurulsalar, kaç tanesi saðlam çýkacaktýr. Eðer meþrutiyet, bir fýrkanýn istibdadýndan ibaret ise ve hilaf-ý þeriat hareket ise: فَلْيَشْهَدِ الثَّقَلاَنِ اَنِّى مُرْتَجِعٌ (Haþiye) Zira yalanlarla ittihad yalandýr. Ve ifsadat üzerine müesses olan ism-i meþrutiyet fâsiddir. Müsemma-i meþrutiyet; hak, sýdk, muhabbet ve imtiyazsýzlýk üzerine beka bulacaktýr. _______________________ (Haþiye): Yani: Bütün dünya, cinn ve ins þahid olsun ki, ben mürteciyim. sh: » (D: 35) Maatteessüf bunu kemal-i telâþ ve teessüfle ihtar ediyorum ki: Meselâ bir âlim-i zîtehevvür ki, sýfat-ý ilim kendini fesad ve fenalýktan men'etmiþ iken, daima onun sýfat-ý tehevvüründen vücuda gelen fesad ve fenalýðýn zikri vaktinde, onu âlimlikle yâdetmek ve sýfat-ý ilme iliþmek, nasýl ilme husumet ve adaveti îma eder. Kezalik Þeriat-ý Mutahharanýn ve ittihad-ý Muhammedînin ism-i mukaddesi ki; fýrkalarýn aðraz-ý þahsiye ve hilaf-ý Þeriat ile ektikleri tohum-u fesadý, bir milyon fiþenk havaya atýldýðý ve umum siyaset ve asayiþ efrad elinde kaldýðý ve ortalýk anarþist gibi olduðu halde, o müdhiþ fýrtýna mu'cize-i þeriatla kansýz, hafif geçtiði halde, o mübarek nam ile, o müdhiþ fesadý binden bir dereceye indirmekle beraber; daima o ismi garaz sahiblerine siper göstermek, pek büyük ve tehlikeli bir noktaya, belki ukde-i hayatiyeye iliþmektir ki; dehþetinden her bir vicdan-ý selim titriyor, daðdâr-ý teessüf oluyor. Süreyya'yý süpürge yapmaða, üfürmekle Þems'i söndürmeðe ihtimal veren; belâhetini ilân eder. Meselâ: Aðrý Daðý ile Sübhan Daðý, ikisini tartacak dehþetli bir terazinin sh: » (D: 36) birer kefesine konulsalar ve cevv-i semada Zühal'de duran bir melek de o terazinin ucunu tutsa, Aðrý Daðý üzerine bir dirhem ilâve olunsa; Sübhan Daðý âsumana, Aðrý Daðý zemine geldiðini görenlerden fikri kýsa olanlar, kýymet ve sýkleti, tamamen o ilâveye verecekler. Ýþte haysiyet-i askeriye ve hamiyet-i Ýslâmiye ve Þeriat-ý Muhammediye, o cesîm daðlara benzer. Esbâb-ý hâriciye, bir dirhem kýymetindedir. Bu kýymetsiz esbabý esas tutmak, insaniyetin ve Ýslâmiyetin kýymetini bilmemek ve tenzil etmektir. Hakkýn hatýrýný kýrmayacaðým, hakikatý söyleyeceðim. Zira hakkýn hatýrý âlîdir, hiçbir hatýra feda edilmez. Kimin hatýrý kýrýlýrsa kýrýlsýn, yalnýz hak sað olsun. Þöyle ki: "Otuzbir Mart" Hâdisesi denilen o sâika ve müdhiþ fýrtýna, esbab-ý adîde tahtýnda öyle bir istidad-ý tabiîyi müheyya etmiþti ki; neticesi herc ü merc olduðu halde, min-indillâh ehl-i kýyamýn lisanýna daima mu'cizesini gösteren ism-i Þeriat geldi. O fýrtýnayý gayet hafif geçirdiðinden, Nisanýn nýsfýndan sonraki sh: » (D: 37) gazeteleri indallah mahkûm ediyor. Zira o hâdiseye sebebiyet veren yedi mes'ele ve onunla beraber yedi hal nazar-ý mütâlâaya alýnsa, hakikat tezahür eder. Onlar da bunlardýr: 1- Yüzde doksaný Ýttihad ve Terakki'nin aleyhinde, hem onlarýn tahakkümü ve istibdadý aleyhinde bir hareket idi. 2- Fýrkalarýn meydân-ý münakaþâtý olan vükelâyý tebdil idi. 3- Sultan-ý mazlûmu sukut-u musammemden kurtarmaktý. 4- Hissiyat-ý askeriyenin ve âdâb-ý dindaranelerinin muhalif telkinatýnýn önüne sed çekmekti. 5- Pekçok büyütülen Hasan Fehmi Bey'in katilini meydana çýkarmaktý. 6- Kadro haricine çýkanlarý ve alay zâbitlerini maðdur etmemekti. 7- Hürriyeti, sefahete þumulünü men' ve âdâb-ý Þeriatla tahdid ve avâmýn siyaset-i þer'î bildikleri yalnýz kýsas ve kat'-ý yed haddini icra idi. sh: » (D: 38) Fakat zemin bataklýk ve dam ve plân serilmiþti. Mukaddes olan itaat-ý askeriye feda edildi. Üss-ül-esas esbab, fýrkalarýn tarafdarane ve garazkârane münakaþatý ve gazetelerin belâðat yerine mübalaðat ve yalan ve ifrat-perverane keþmekeþleri idi. Bu metâlib-i seb'ada; nasýlki yedi renk çevrilse yalnýz beyaz görünür, bunda da yalnýz ziya-yý þeriat-ý beyza tecelli etti. Zira fesadýn önüne sed çekti. Elhâsýl: Sekiz-dokuz ayda gazetelerin heyecan verici neþriyatýyla ve fýrkalarýn cem'iyetlere fedai yazmakla ve inkýlabý vücuda getiren zevatýn tahakkümatýyla ve itaat-ý askeriyeye münafî olan hürriyet-i mutlaka efrada sirayetle ve âdâb-ý diniyeye muhalif zannettikleri þeyleri bazý dikkatsizlerin efrada telkinatýyla ve itaat bozulduktan sonra müstebidler, câhil mutaassýblar, dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan olanlar iyilik zanný ile o bataklýk zeminde tohum ekmeðe baþlamasýyla ve devletin umum siyaseti câhil efradýn elinde kalmakla ve bir milyona yakýn fiþenk havaya atýlmakla ve dâhil ve hariç müddeîler parmak vurmakla ortalýk anarþistlik haline girdiðinden bu hâdisenin sh: » (D: 39) istidad-ý tabiîsi, herc ü merc ve müdahale-i ecnebî iken; min-indillâh ism-i Þeriat, o müteaddid sebeblerden çýkan ervah-ý habîse ve münteþireyi yuvalarýna irca' ile onüç asýrdan sonra bir mu'cize daha gösterdi. Hem geçen inkýlâb-ý azîmde ordu ve ülemanýn "Meþrutiyet, Þeriata müsteniddir" diye yükselen sadasý, umum ehl-i Ýslâmýn vicdanlarýný manyetizmalandýrdý. O inkýlâb, inkýlablarýn kaide-i tabiiyesini hark ile, þeriatýn tesir-i mu'cizânesini gösterdi. Ve daima da gösterecektir. Nisanýn nýsf-ý âhirinde çýkan gazetelerin esas-ý fikirlerine mu'terizim. Þöyle ki: Hayat onun yoluna feda edilen ve hayattan bin derece daha yüksek olan haysiyet ve itaat-ý askeriyeyi, -hayata feda edilen ve ehl-i vicdan nazarýnda gayet hasis olan âmâl-i nâmeþrûaya- feda etmeðe ihtimal verdiler. Hem de hakaik ve ahval onun cazibesine tâbi ve o merkeze merbut olan þems-i Þeriat, saltanata veya hilafete veya baþka siyasete tâbi ve âlet tevehhümüyle, bir þems-i müniri, münkesif bir yýldýza peyk sh: » (D: 40) ve cazibesine tâbi itikad etmek gibi göstermekle tarîk-i dalâlete sülûk ettiler. Bütün kuvvetimle derim ki: Terakkimiz, ancak milliyetimiz olan Ýslâmiyetin terakkisiyle ve hakaik-i Þeriatýn tecellisiyledir. Yoksa "Yürüyüþünü terk etti, baþkasýnýn da yürüyüþünü öðrenmedi" diye olan darb-ý mesele mâsadak olacaðýz. Evet, hem þan u þeref-i millet-i Ýslâmiyye, hem sevab-ý âhiret, hem hamiyet-i milliye, hem hamiyet-i Ýslâmiye, hem hubb-u vatan, hem hubb-u din ile mütehassis olmalýyýz. Zira müsennâ daha muhkemdir. Ey Paþalar, Zabitler! Cinayetlerime ceza ve þimdi suallerime de cevab isterim. Ýslâmiyet ise insaniyet-i kübrâ... ve Þeriat ise medeniyet-i fuzla (en faziletli) olduðundan; Âlem-i Ýslâmiyet, medine-i fâzýla-i Eflâtuniye olmaða sezâdýr. (Haþiye) Birinci sual: Gazetelerin aldatmalarýyla meþrû bilerek, buradaki görenek ve âdete binâen cereyan-ý umumîye kapýlan safdillerin cezasý nedir? _________________ (Hâþiye): Bu sualler, kýrk-elli masum mahpusun tahliyelerine sebeb oldu. sh: » (D: 41) Ýkinci sual: Bir insan yýlan suretine girse, yahut bir veli haydut kýyafetine girse veyahut meþrutiyet, istibdad þekline girse; ona taarruz edenlerin cezasý nedir? Belki hakikaten onlar yýlandýrlar, haydutturlar ve istibdaddýrlar. Üçüncü sual: Acaba müstebid yalnýz bir þahýs mý olur? Müteaddid þahýslar müstebid olmaz mý? Bence, kuvvet kanunda olmalý, yoksa istibdad münkasým olmuþ olur. Ve komitecilikle tam þiddetlenir. Dördüncü sual: Bir mâsumu idam etmek mi, yoksa on câniyi affetmek mi daha zarardýr? Beþinci sual: Maddî tazyikler, ehl-i meslek ve fikre galebe etmediði gibi, daha ziyade nifak ve tefrika vermez mi? Altýncý sual: Bir mâden-i hayat-ý içtimaiyemiz olan ittihad-ý millet, ref-i imtiyazdan baþka ne ile olur? Yedinci sual: Müsavatý ihlâl ve yalnýz bazýlara tahsis ve haklarýnda kanunu tamamýyla tatbik etmek zâhiren adâlet iken, bir cihette acaba müsavatsýzlýkla zulüm ve garaz sh: » (D: 42) olmaz mý? Hem de tebrie ve tahliye ile mâsumiyetleri tebeyyün eden ekser mahbusînin, belki yüzde sekseni mâsum iken; acaba ekseriyet nokta-i nazarýnda bu hâl hüküm-ferma olsa, garaz ve fikr-i intikam olmaz mý? Divan-ý Harbe diyeceðim yok, ihbar edenler düþünsünler. Sekizinci sual: Bir fýrka kendisine bir imtiyaz taksa, herkesin en hassas nokta-i asabiyyesine daima dokundura dokundura zorla herkesi meþrutiyete muhalif gibi gösterse ve herkes de onlarýn kendilerine taktýðý ism-i meþrutiyet altýnda olan muannid istibdada iliþmiþ ise, acaba kabahat kimdedir? Dokuzuncu sual: Acaba bahçývan bir bahçenin kapýsýný açsa, herkese ibahe etse, sonra da zâyiat vuku bulsa kabahat kimdedir? Onuncu sual: Fikir ve söz hürriyeti verilse, sonra da muahaze olunsa; acaba bîçâre milleti ateþe atmak için bir plân olmaz mý? Böyle olmasa idi, baþka bahaneyle mevki-i tatbike konulacaðý hayale gelmez mi idi? sh: » (D: 43) Onbirinci sual: Herkes meþrutiyete yemin ediyor. Halbuki ya müsemma-yý meþrutiyete kendi muhalif veya muhalefet edenlere kaþý sükût etse, acaba keffaret-i yemin vermek lâzým gelmez mi? Ve millet yalancý olmaz mý? Ve mâsum olan efkâr-ý umumiye; yalancý, bunak ve gayr-ý mümeyyiz addolunmaz mý? Elhâsýl: Þedid bir istibdad ve tahakküm, cehalet cihetiyle þimdi hüküm fermadýr. Güya istibdad ve hafiyelik tenasüh etmiþ. Ve maksad da Sultan Abdülhamid'den istirdad-ý hürriyet deðilmiþ. Belki hafif ve az istibdadý, þiddetli ve kesretli yapmakmýþ! Yarým sual: Nazik ve zayýf bir vücud ki, sivrisineklerin ve arýlarýn ýsýrmasýna tahammül edemediði için, gayet telâþ ve zahmetle onlarý def'e çalýþýrken biri çýksa, dese ki: Maksadý sivrisinekleri, arýlarý def'etmek deðil.. belki büyük arslaný ikaz edip kendine musallat etmek ister. Acaba böyle demekle, hangi ahmaðý kandýracaktýr? Sualin diðer yarýsý çýkmaða izin yoktur. Ey Paþalar, Zabitler! Bütün kuvvetimle derim ki: sh: » (D: 44) Gazetelerde neþrettiðim umum makalâtýmdaki umum hakaikte nihayet derecede musýrrým. Þâyet zaman-ý mazi canibinden, asr-ý saadet mahkemesinden adaletnâme-i Þeriatla dâvet olunsam; neþrettiðim hakaiký aynen ibraz edeceðim. Olsa olsa o zamanýn ilcaatýnýn modasýna göre bir libas giydireceðim. Þâyet müstakbel tarafýndan üçyüz sene sonraki tenkidat-ý ukalâ mahkemesinden tarih celbnâmesiyle celb olunsam, yine bu hakikatlarý tevessü' ve inbisat ile çatlayan bazý yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceðim. (Haþiye) Demek, hakikat tahavvül etmez; hakikat haktýr. اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلاَ يُعْلَى عَلَيْهِ Millet uyanmýþ, mugalâta ve cerbeze ile iðfal olunsa da devam etmiyecektir. Hakikat _________________ (Haþiye): Þimdi Üstad Bediüzzaman bu kýrkbeþ senedeki dehþetli mahkemelerinde aynen bu onbir buçuk cinayetlerini ve onbir buçuk suallerini o Divan-ý Harb-i Örfî'deki gibi tekrar etmiþtir ve etmektedir. Nur Talebeleri namýna Hüsrev sh: » (D: 45) telâkki olunan hayalin ömrü kýsadýr. Feveran eden efkâr-ý umumiye ile, o aldatmalar ve mugalâtalar daðýlacaktýr ve hakikat meydana çýkacaktýr. Ýnþâallah... َسْ كُنَمْ ُونْ زِيرَكَانْرَا اِينْ بَسَ اسْت بَانْكِ دِهْ كَرْدَمْ اَ َرْ دَرْ دِهْ كَسَ اسْت Sizin iþkenceli hapishanenin hâli; zaman müthiþ, mekân muvahhiþ, mahbusîn mütevahhiþ, gazeteler mürcif, efkâr müþevveþ, kalbler hazîn, vicdanlar müteessir ve me'yus, bidayet-i halde memurlar þemâtetli, nöbetçiler müz'iç olmakla beraber; vicdaným beni tazib etmediði için o hâl bana eðlence gibi idi. Musibetlerin tenevvüü, musikînin naðmelerinin tenevvüü gibi bana geliyordu. Hem de geçen sene týmarhanede tahsil ettiðim dersi, þimdi bu mektebde itmam ettim (Haþiye). Musibet zamanýnýn uzunluðundan, _________________________ (Haþiye): Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri kýrkbeþ sene evvel týmarhane hükmündeki mahkeme-i zâlimanede aldýklarý dersi, þimdi bu gaddarane hazýr mektebde imtihan vermiþler ve böylece iki þehadetname almýþlardýr. Nazif, Hüsrev sh: » (D: 46) uzun dersler gördüm. Dünyanýn ruhanî lezzeti olan hüzn-ü mâsumâne ve mazlûmâneden, zayýfa þefkat ve gadre þiddet-i nefret dersini aldým. Ümidim kavîdir ki: Çok mâsumlarýn kalblerinden hararet-i hüzünle tebahhur eden Ây! Vây! ve Âh! lar, rahmetli bir bulut teþkil edecektir. Ve Âlem-i Ýslâm'da yeni yeni Ýslâm devletlerinin teþekkülleriyle o rahmetli bulut teþekküle baþlamýþtýr. Eðer medeniyet böyle haysiyet kýrýcý tecavüzlere ve nifak verici iftiralara ve insafsýzcasýna intikam fikirlerine ve þeytancasýna mugalâtalara ve diyanette lâübâlicesine hareketlere müsaid bir zemin ise; herkes þahit olsun ki;O saadet-saray-ý medeniyet tesmiye olunan böyle mahall-i aðraza bedel, vilâyat-ý þarkýyenin hürriyet-i mutlakanýn meydaný olan yüksek daðlarýndaki bedeviyet ve vahþet çadýrlarýný tercih ediyorum. Zira bu mimsiz medeniyette görmediðim hürriyet-i fikir ve serbestî-i kelâm ve hüsn-ü niyet ve selâmet-i kalb, þarkî Anadolu'nun daðlarýnda tam mânâsiyle hüküm fermadýr. Bildiðime göre edipler edepli olurlar. sh: » (D: 47) Edebsiz bazý gazeteleri nâþir-i aðrâz görüyorum. Eðer edeb böyle ise ve efkâr-ý umumî böyle karmakarýþýk olsa; þahit olunuz: Böyle edebiyattan vazgeçtim. Bunda da dâhil deðilim. Vatanýmýn yüksek daðlarýnda yani Baþit baþýndaki ecram ve elvâh-ý âlemi, gazetelere bedel mütalâa edeceðim. Muarrâdýr fezâ-yý feyzimiz þeyn-i temennâdan Bize dâd-ý ezeldir, zîrden bâlâdan istiðnâ Çekildik neþve-i ümitten, tûl-i emellerden Öyle mecnunuz ki, ettik vuslat-ý leylâdan istiðnâ... وَلَوْلاَ تَكَالِيفُ الْعُلَى وَ مَقَاصِدُ عَوَالٍ * وَ اَعْقَابُ اْلاَحَادِيثُ فِى غَدٍ َلاَعْطَيْتُ نَفْسِى فِى التَّخَلِّى مُرَادَهَا * وَ ذَاكَ مُرَادِى مُذْ نَشَئْتُ وَ مَقْصَدِى وَ اَكْتُمُ اَشْيَاءً وَلَوْ شِئْتُ قُلْتُهَا * وَلَوْ قُلْتُهَا لَمْ اُبْقِ لِلصُّلْحِ مَوْضِعًا sh: » (D: 48) TENBÝH Medeniyetten istifam, sizi düþündürecek. Evet böyle istibdad ve sefahete ve zilletle memzuç medeniyete, bedeviyeti tercih ediyorum. Bu medeniyet, eþhasý fakir ve sefih ve ahlâksýz eder. Fakat hakikî medeniyet nev-i insanýn terakki ve tekemmülüne ve mahiyet-i nev'iyesinin kuvveden fiile çýkmasýna hizmet ettiðinden, bu nokta-i nazardan medeniyeti istemek, insaniyyeti istemektir. Hem de mânâ-yý meþrutiyete ibtilâ ve muhabbetimin sebebi þudur ki: Asya'nýn ve Âlem-i Ýslâmýn istikbalde terakkisinin birinci kapýsý, meþrutiyet-i meþrua ve þeriat dairesindeki hürriyettir. Ve tali' ve taht ve baht-ý Ýslâm'ýn anahtarý da meþrutiyetteki þûrâdýr. Zira þimdiye kadar üçyüz yetmiþ milyon Ýslâm, ecanibin istibdâd-ý mânevîsi altýnda eziliyordu. Þimdi hâkimiyet-i Ýslâmiye, âlemde bahusus bundan sonra Asya'da sh: » (D: 49) hükümfermâ olduðu halde herbir ferd-i müslüman, hâkimiyetin bir cüz-ü hakikîsine mâlik olur. Ve hürriyet, üçyüz yetmiþ milyon Ýslâmý esaretten halâs etmeðe bir çare-i yegânedir. Farz-ý muhal olarak burada yirmi milyon nüfus, te'sis-i hürriyette çok zarardîde olsalar da feda olsunlar. Yirmiyi verir, üçyüzü alýrýz. Yazýk!. Eyvahlar olsun! Bizdeki unsurlar, ýrklar, hava gibi muhtelittir. Su gibi memzuç olmamýþlar. Ýnþâallah elektrik-i hakaik-ý Ýslâmiyetle imtizaç ederek, ziya-yý maarif-i Ýslâmiye hararetiyle kuvvet tevlid ederek, bir mizâc-ý mutedile-i adalet vücuda gelecektir. Yaþasýn meþrutiyet-i meþrûa!.. Sað olsun hakikat-ý Þeriat terbiyesinden tam ders alan neyyir-i hürriyet! Ýstibdadýn Garibüzzamaný Meþrutiyetin Bediüzzamaný Þimdikinin de Bid'atüzzamaný Said Nursî sh: » (D: 50) HÂTÝME Vatandaþlarýma ve kardeþlerime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis nâtamam kalýr. Ey eski çaðlarýn cihangir Asya Ordularýnýn kahraman askerlerinin ahfâdý olan vatandaþlarým ve kardeþlerim! Beþyüz senedir yattýðýnýz yeter. Artýk uyanýnýz, sabahtýr. Yoksa sahra-yý vahþette yatmakla, gaflet sizi yaðma edecektir. Hikmet denilen makine-i âlemin nizamý ve telgraf hattý gibi umum âleme uzanan ve dalbudak salan kanun-u nûrânî-yi Ýlâhiyenin müessisi olan hikmet-i Ýlâhiye, ufk-u ezelden kaderin parmaðýný kaldýrmýþ, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi, katre katre zâyi olan hamiyyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle yani: Ýslâmiyet milliyeti ile tevhid ve mezc ederek zerratýn câzibe-i cüz'iyyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teþkil ile bu kütle-i azîmi, küre gibi sh: » (D: 51) tedvir ederek þems-i þevket-i Ýslâmiyenin cemahir-i müttefika-i Ýslâmiyenin mevkebinde bir kevkeb-i münevver gibi cazibesine ittiba' ile müvazene ve aheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz. Hem de hürriyet-i Þer'iye denilen yüksek bir hakikat-ý içtimaiye, Sübhan ve Aðrý Daðlarý gibi istikbalin cibal-i þahikasýnýn tepesinde ayaða kalkmýþ ve esaret-i nefs altýna girmeyi yasak etmiþ ve gayre tecavüzü tecviz etmeyerek Þeriata istinad etmiþ olan sultan-ý hürriyet-i þer'iye, yüksek sadâ ile sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gafil ve müteferrik insanlara "fen ve san'at silâhýyle cehalet ve fakra hücum ediniz" emrini veriyor. Hem de ihtiyaç denilen medeniyetin pederi ve terakkiyatýn müessisi olan üstad-ý ihtiyaç, sillesini kaldýrmýþ, size hükmediyor ki; ya hayat-ý hürriyetinizi bu sahra-yý vahþette yaðmacýlara vereceksiniz veyahut meydan-ý medeniyette fen ve san'at balonuna ve þimendiferine binerek istikbali istikbal ve ecnebi ellerine geçen o emval-i müttefikayý istirdad ederek kâbe-i kemalâta koþacaksýnýz. sh: » (D: 52) Hem de Ýslâmiyet milliyeti denilen mazi derelerinde ve hal sahrâlarýnda ve istikbal daðlarýnda hayme-niþin olan ve Salâhaddin-i Eyyubî ve Celaleddin-i Harzemþah ve Sultan Selim ve Barbaros Hayreddin ve Rüstem-i Zâl gibi ecdadlarýnýzdan emsalleri gibi dâhî kahramanlar ile bir çadýrda oturan bir âile gibi herkesi baþkasýnýn haysiyet ve þerefiyle þereflendiren ve hayat-ý ulviyenin enmuzeci olan Ýslâmiyet milliyeti size emr-i kat'î ile emrediyor ki: Tâ her biriniz umum Ýslâmýn ma'kes-i hayatý ve hâmi-i saadeti ve umum millet-i Ýslâmýn ferdî bir misâl-i müþahhasý olunuz. Zira maksadýn büyümesiyle himmet de büyür. Ve hamiyet-i Ýslâmiyenin galeyaný ile ahlâk da tekemmül ve teâlî eder. Hem de meþrutiyet-i meþrûa denilen dünyada beþer saadetinin bir sebebi ve hâkimiyet-i milliyeyi te'min ile makina-yý hayatýn buharý olan hürriyetteki irade-i cüz'iyeyi, istibdad ve tahakkümün belâsýndan kurtaran meþveret-i þer'iyyenin mâyesiyle mayalandýran meþrutiyet-i meþrua, sizi herkes gibi imtihana davet ediyor ki, sinn-i rüþde bülûðunuzu ve vâsîye adem-i ihtiyacýnýzý görmek sh: » (D: 53) istiyor. Ýmtihana hazýrlanýnýz. Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz ve hamiyet-i diniye-i millî ile fikir ve vicdan-ý þahsiyenizi, milletin kalb ve akl-ý müþtereki gibi gösteriniz. Yoksa sýfýr çekecek ve þehadetnâme-i hürriyeti elinize vermiyecektir. Evet, mazinin sahrâlarýnda keþmekeþliðinize sebebiyet veren herbirinizdeki meyl-ül aðalýk ve fikr-i hod-serâne ve enaniyet, þimdi istikbalin saadet-saray-ý medeniyetinde fikr-i icada ve teþebbüs-ü þahsiyeye ve fikr-i hürriyete inkýlâb edecektir, inþâallah... Hattâ diyebilirim ki: Ey Þark vilâyetlerindeki vatandaþlarým... Baþkalarýnýn sükûtî medreselerine nisbeten, sizin gürültülü olan medreseleriniz bir meclis-i meb'usan-ý ilmiyeyi gösteriyor. Hem Þafiî olduðunuzdan ve imam arkasýnda kýraat-ý Fatiha ile semavî ve ruhanî výzýltýlarýnýz sizi mezheben ve medreseten ve fýtraten وَ اَنْ لَيْسَ ِلْلاِنْسَانِ اِلاَّ مَا سَعَى nýn baþka bir ünvaný olan teþebbüs-ü þahsiyeye teþvik ediyor. sh: » (D: 54) Hem de herbir kemâlin müessis ve hâmîsi olan cesaret ve nâmus-u millet-i Ýslâmiye sizlere emrediyor ki: Nasýlki þimdiye kadar dimaðdan kalbe mecra açmakla, aklý kuvvete mezc ederek maarifinizi kýlýnçlarýnýzýn hutut-u cevherinden öðrenmekle þecaat-i maddiyede terakki ettiniz. Þimdi ise kalbden fikre karþý menfez açýnýz. Kuvveti, aklýn imdadýna ve hissiyatý efkârýn arkasýna gönderiniz. Tâ ki; þecaat-i akliye-i medeniyet meydanýnda, nâmus-u millet-i Ýslâmiye pâyimal olmasýn. Kýlýnçlarýnýzý, fen ve san'at ve tesanüd-ü hikmet-i Kur'aniye cevherinden yapmalýsýnýz. اَلْبَاقِي هُوَالْبَاقِي Bediüzzaman Said Nursî sh: » (D: 55) Yaþasýn Þeriat-ý Ahmedî (A.S.M.) 5 Mart 1325 (18 Mart 1909) Dinî Ceride No: 77 Þeriat-ý garra, kelâm-ý ezelîden geldiðinden ebede gidecektir. Nefs-i emmarenin istibdad-ý rezîlesinden selâmetimiz, Ýslâmiyete istinad iledir. O Habl-ül-Metîne temessük iledir. Ve haklý hürriyetten hakkýyla istifade etmek, îmandan istimdad iledir. Zira Sâni'-i Âlem'e hakkýyla abd ve hizmetkâr olanýn, halka ubudiyete tenezzül etmemesi gerektir. Herkes kendi âleminde bir kumandan olduðundan, âlem-i asgarýnda cihad-ý ekber ile mükelleftir. Ve Ahlâk-ý Ahmediyye ile tahalluk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ile muvazzaftýr. Ey Evliyâ-i Umur! Tevfik isterseniz, kavanîn-i âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlikle cevab-ý red alacaksýnýz. Zira mâruf umum Enbiyanýn memâlik-i Ýslâmiyye ve Osmaniyyeden zuhuru, kader-i sh: » (D: 56) Ýlahîyyenin bir iþaret ve remzidir ki: Bu memleket insanlarýnýn makina-i tekemmülâtýnýn buharý, diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasýnýn ve Rumeli bostanýnýn çiçekleri, ziya-yý Ýslâmiyet ile neþv ü nema bulacaktýr. Dünya için din feda olunmaz. Gebermiþ istibdadý muhafaza için vaktiyle mesâil-i Þeriat rüþvet verilirdi... Dinin mes'eleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan baþka ne faydasý görüldü? Milletin kalb hastalýðý, za'f-ý diyanettir. Bunu takviye ile sýhhat bulabilir. Bizim cemaatýmýzýn meþrebi, Muhabbete muhabbet ve husumete husumettir. Yâni: Beynel-Ýslâm muhabbete imdad ve husumet askerini bozmaktýr. Mesleðimiz ise ahlâk-ý Ahmediyye (Aleyhissalâtü Vesselâm) ile tahalluk ve Sünnet-i Peygamberîyi ihya etmektir. Ve rehberimiz, Þeriat-ý Garra ve kýlýncýmýz da, berâhin-i katýa ve maksadýmýz i'lâ-yý Kelimetullahtýr. sh: » (D: 57) Hakikat 26 Þubat 1324 Dinî Ceride: 70 Mart 1909 Biz Kalû Belâ'dan Cem'iyet-i Muhammedî'de (Aleyhissalâtü Vesselâm) dâhiliz. Cihet-ül vahdet-i ittihadýmýz tevhiddir. Peyman ve yeminimiz îmandýr. Mademki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü'min i'lâ-yý Kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakki etmektir. Zira ecnebiler fünun ve sanayi silâhiyle bizi istibdad-ý manevîleri altýnda eziyorlar. Biz de, fen ve san'at silâhiyle i'lâ-yý Kelimetullahýn en müdhiþ düþmaný olan cehil ve fakr ve ihtilaf-ý efkâra cihad edeceðiz. Amma cihad-ý haricîyi þeriat-ý garranýn berahin-i katýasýnýn elmas kýlýnçlarýna havale edeceðiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahþiler gibi icbar ile deðildir. Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki, (Haþiye) adalet ve meþveret _______________________________ (Haþiye): O zaman Meþrutiyet, þimdi o kelime yerine Cumhuriyet konulmuþ. sh: » (H: 58) ve kanunda inhisar-ý kuvvetten ibarettir. Onüç asýr evvel þeriat-ý garra teessüs ettiðinden, ahkâmda Avrupa'ya dilencilik etmek, din-i Ýslâma büyük bir cinayettir ve þimale müteveccihen namaz kýlmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalý. Yoksa istibdad tevzi olunmuþ olur. اِنَّ اللّهَ هُوَ الْقَوِىُّ ا لْمَتِينُ hâkim ve âmir-i vicdanî olmalý. O da marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i Ýslâm namýyla olmalý. Yoksa istibdad daima hükümferma olacaktýr. Ýttifak Hüdâdadýr, heva ve heveste deðil. Ýnsanlar hür oldular amma yine abdullahtýrlar. Herþey hür oldu, þeriat da hürdür, meþrutiyet de. Mesail-i þeriatý rüþvet vermeyeceðiz. Baþkasýnýn kusuru, insanýn kusuruna sened ve özür olamaz. Yeis, mâni'-i herkemaldir. "Neme lâzým, baþkasý düþünsün" istibdadýn yadigârýdýr. Bu cümlelerin mabeynini rabtedecek olan mukaddematý, Türkçe bilmediðim için mütaliînin fikirlerine havale ediyorum. Said Nursî sh: » (H: 59) Sada-yý Hakikat 27 Mart 1909 Tarîk-i Muhammedî þübhe ve hileden münezzeh olduðundan þübhe ve hileyi îma eden gizlemekten de müstaðnîdir. Hem o derece azîm ve geniþ ve muhit bir hakikat, bahusus bu zaman ehline karþý hiçbir cihetle saklanmaz. Bahr-i Umman nasýl bir destide saklanacak? Tekraren söylüyorum ki: Ýttihad-ý Ýslâm hakikatýnda olan Ýttihad-ý Muhammedî'nin (Aleyhissalâtü Vesselâm) cihet-i vahdeti tevhid-i Ýlâhîdir. Peyman ve yemini de îmandýr. Müntesibîni umum mü'minlerdir. Nizamnamesi Sünen-i Ahmediye'dir (Aleyhissalâtü Vesselâm). Kanunu, evamir ve nevahi-i þer'iyedir. Bu ittihad, âdetten deðil, ibadettir. Ýhfa, havf; riyadandýr. Farzda riya yoktur. Bu zamanýn en büyük farz vazifesi, ittihad-ý Ýslâmdýr. Ýttihadýn hedef ve maksadý; o kadar uzun, münþaib, muhit, merakiz ve maâbid-i Ýslâmiyeyi birbirine rabtettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut sh: » (D: 60) olanlarý ikaz ve tarîk-i terakkiye bir hâhiþ ve emr-i vicdanî ile sevketmektir. Bu ittihadýn meþrebi, muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadýr. Gayr-ý müslimler emin olsunlar ki bu ittihadýmýz, bu üç sýfata hücumdur. Gayr-ý müslime karþý hareketimiz ikna'dýr. Zira onlarý medenî biliriz. Ve Ýslâmiyeti mahbub ve ulvî göstermektir. Zira onlarý munsýf zannediyoruz. Lâübaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebiye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiþ olurlar. Mesleksizlik, anarþilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dâhil olsalar, onlarý taklid edip çýkmazlar. Ýttihad-ý Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) olan ittihad-ý Ýslâm, meslek ve hakikatýný, efkâr-ý umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazý varsa etsin, cevaba hazýrýz. جُمْلَه شِيرَانِ جِهَانْ بَسْتَهءِ اِينْ سِلْسِلَه اَنْد رُوبَه اَزْ حِيلَه ِه سَانْ بِكُسَلَدْ اِينْ سِلْسِلَه رَا Said Nursî sh: » (D: 61) (Kýrkbeþ sene evvel dinî ceridelerde neþredilen, Eski Said'in o dindar mebuslara hitaben bir makalesidir.) Yaþasýn Kur'an-ý Kerîm'in Kanûn- u Esâsileri 29 Þubat 324 Dinî ceride: 73 Mart 1909 Ey meb'usan! Uzunluðu ile beraber gayet mûciz birtek cümle söyleyeceðim, dikkat ediniz. Zira itnabýnda, yani uzunluðunda îcaz var. Þöyle ki: Cumhuriyet ve demokrat mânasýndaki meþrutiyet ve kanun-u esasî denilen adâlet ve meþveret ve kanunda cem-i kuvvet; bu ünvan ile beraber asýl mâlik-i hakikî ve sahib-i ünvan-ý muhteþem olan.. ve müessir ve adâlet-i mahzayý mutazammýn bulunan ve nokta-i istinadýmýzý temin eden.. ve meþrutiyeti bir esas-ý metîne istinad ettiren.. ve evham ve þükûk sahibini sh: » (D: 62) varta-i hayretten kurtaran.. ve istikbal ve âhiretimizi tekeffül eden.. ve menâfi-i umumiyye olan hukukullahý izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden.. ve hayat-ý milliyemizi muhafaza eden.. ve umumî ezhaný manyetizmalandýran.. ve ecanibe karþý metanetimizi ve kemâlimizi ve mevcudiyetimizi gösteren.. ve sizi muâheze-i dünyeviyye ve uhreviyyeden kurtaran.. ve maksad ve neticede ittihad-ý umumîyi te'sis eden.. ve o ittihadýn ruhu olan efkâr-ý âmmeyi tevlid eden.. ve çürük mesâvi-i medeniyyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten yasak eden.. ve bizi Avrupa dilenciliðinden kurtaran.. ve geri kaldýðýmýz uzun mesafe-i terakkiyi, sýrr-ý i'câza binaen, bir zaman-ý kasýrda tayyettiren.. ve Arab ve Turan ve Ýran ve Samîleri,yani beraber olanlarý tevhid ederek, az zaman içinde bize bir büyük kýymet verdiren.. ve þahs-ý mânevî-i hükûmeti Müslüman gösteren.. ve kanun-u esasînin ruhunu ve onbirinci Maddeyi muhafaza ile sizi hýns-ý yeminden (yemini bozmaktan) kurtaran.. ve Avrupa'nýn eski zann-ý fâsidlerini tekzib eden.. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn hatem-ül Enbiya ve Þeriatýnýn ebedî olduðunu sh: » (D: 63) tasdik ettiren.. ve muharrib-i medeniyet olan ve anarþiliðe yol açan dinsizliðe karþý sed çeken.. ve zulmet-i tebâyün-i efkârý ve teþettüt-ü ârâyý safha-i nuranîsi ile ortadan kaldýran.. ve umum ülema ve vâizleri, ittihad ve saadet-i millete ve icraat-ý hükûmet-i meþruta-i meþrûaya hâdim eden.. ve adalet-i mahzasý merhametli olduðundan anâsýr-ý gayr-i müslimeyi daha ziyade te'lif ve rabteden.. ve en cebîn ve âmi adamý, en cesur ve en has adam gibi hiss-i hakikî-i terakki ile ve fedakârlýk ve hubb-u vatanla mütehassis eden.. ve hâdim-i (yýkýcý) medeniyet olan sefahet ve israfattan ve havâic-i gayr-ý zaruriyyeden bizi halâs eden.. ve muhafaza-i âhiretle beraber imâr-ý dünya etmekle sa'ye neþat veren.. ve hayat-ý medeniyet olan ahlâk-ý hasene ve hissiyat-ý ulviyyenin düsturlarýný öðreten.. ve her birinizi ey meb'uslar! ellibin kiþinin takazasýný, yani haklarýný sizden dâva etmelerini hakkýnýzda tebrie eden.. ve sizi icmâ-i ümmete küçük bir misâl-i meþrû gösteren.. ve hüsn-ü niyete binaen a'mâlinizi ibadet gibi ettiren.. ve üçyüz milyon Müslümanýn hayat-ý mâneviyyesine sû-i kasddan ve cinayet sh: » (D: 64) ten sizi tahlis eden.. ol Kur'an-ý Mukaddes'in düsturlarý ünvaniyle gösterseniz ve hükümlerinize me'haz edinseniz ve düsturlarýný tatbik etseniz; acaba bu kadar fevâid ile beraber ne gibi þey kaybedeceksiniz? Vesselâm. Yaþasýn Kur'an'ýn Kanun-u Esasîleri!.. Said Nursî sh: » (D: 65) Hürriyete Hitâb Ey Hürriyet-i Þer'î! Öyle müthiþ ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çaðýrýyorsun; benim gibi bir þarklýyý tabakat-ý gaflet altýnda yatmýþken uyandýrýyorsun. Sen olmasaydýn, ben ve umum millet, zindan-ý esarette kalacaktýk. Seni ömr-ü ebedî ile tebþir ediyorum. Eðer ayn-ül hayat-ý þeriatý menba-ý hayat yapsan ve o cennette neþv ü nema bulsan, bu millet-i mazlûmenin de eski zamana nisbeten bin derece terakki edeceðini müjde veriyorum. Eðer hakkýyla seni rehber etse, aðrâz-ý þahsî ve fikr-i intikam ile sizi lekedar etmezse... اَلْعَظَمَةُ لِلَّهِ وَالْمِنَّةُ ki bizi kabr-i vahþet ve istibdaddan ihraç ve cennet-i ittihad ve muhabbet-i milliyeye davet etti. Ya Rab! Ne saadetli bir kýyamet ve ne sh: » (D: 66) güzel bir haþir ki, وَالبَعْثُ بَعْدَ المَوْتِ hakikatýnýn küçük bir misalini bu zaman bize tasvir ediyor. Þöyle ki: Asya'nýn ve Rumeli'nin köþelerinde medfun olan medeniyet-i kadîme hayata baþlamýþ ve menfaatini mazarrat-ý umumiyede arayan ve istibdadý arzu edenler يَا لَيْتَنِى كُنْتُ تُرَابًا demeye baþladýlar. Yeni hükûmet-i meþrutamýz mu'cize gibi doðduðu için inþâallah bir seneye kadar, نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِى الْمَهْدِ صَبِيًّا sýrrýna mazhar olacaðýz. Mütevekkilâne, sabûrâne tuttuðumuz otuz sene ramazan-ý sükûtun sevabýdýr ki, azabsýz cennet-i terakki ve medeniyet kapýlarýný bize açmýþtýr. Hâkimiyet-i milliyenin beraat-i istihlâli olan kanun-u Þer'î, hâzin-i cennet gibi bizi duhûle davet ediyor. Ey mazlum ihvan-ý vatan! Gidelim dâhil olalým! Birinci kapýsý, þeriat dairesinde ittihad-ý kulûb; sh: » (D: 67) ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa'y-i insanî; beþincisi, terk-i sefahettir. Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum. Zira dâvete icabet vâcibdir. Bu inkýlâb-ý azîmin fatihasý mu'cize gibi baþladýðý için bir fâl-i hayýrdýr ki, hâtimesi de pek güzel olacaktýr. Þöyle ki: Bu inkýlâb, fikr-i beþerin aðýr zincirlerini parça parça ve istidad-ý terakkiye karþý sedleri zîr ü zeber ederek, hükûmeti varta-yý mevtten tahlis ve bu millet-i mazlûmede cevahir-i insaniyeti izhar ve âzâde olarak kâ'be-i kemâlâta doðru gönderdiði gibi, hâtimesi de yani otuz sene kadar rengârenk sefahet ve isrâfat ve hevesat ve lezaiz-i nâmeþru'a gibi seyyiat-ý medeniyet, devlet-i medeniyeti, hükûmet-i müstebide gibi inkýraza sevkeden umûrlar maddeten zararýný ihsas edeceðinden o muzlim ve kesif olan sehab, arzu-yu umumî ile münkeþif olduðundan, þems-i Þeriat ve ma'kesi olan kamer-i medeniyet, berrak ve saf ve esâsatta Asya'yý ve Rumelini tenvir ve mutazammýn olduðu istidad-ý kemalin tohumlarý hürriyetin yaðmuru sh: » (D: 68) ile neþv ü nema bularak rengârenk elvan ile tezyin edeceðini bu fâl-i hayýr bize müjde veriyor. Bir mu'cize-i Peygamberîdir (A.S.M.) ve bu millet-i mazlumeye bir inayet-i Ýlahîdir ve cem'iyet-i milliyenin niyet-i hâlisanesinin bir kerametidir ki, bu maden-i saadet ve hürriyet olan þeriat dairesindeki ittihad-ý kulûb ve muhabbet-i millî elimize meccanen girdi. Milel-i saire milyonlarla cevahir-i nüfus feda etmekle kazandýlar. Ölmüþ olan hissiyat ve âmâl ve müyûlât-ý âliye-i milliyemizi ve ahlâk-ý hasene-i Ýslâmiyemizi bu küre-i arz denilen (cezbe tutmuþ mevlevî gibi) meczub cevvalin sýmâhýnda tanin-endâz ve umum milleti sürur ile bir garib ihtizaza getiren sadâ-yý hürriyet ve adalet, nefh-i sûr-u Ýsrafil gibi hayatlandýrýyor. Sakýn Ey Ýhvan-ý Vatan! Sefahetlerle ve dinde lâübaliliklerle tekrar öldürmeyiniz. Ve bütün efkâr-ý fâsideye ve ahlâk-ý rezileye ve desais-i þeytaniyeye ve tabasbusata karþý; Þeriat-ý Garra üzerine müesses olan kanun-u esasî Azrail hükmüne geçti. Onlarý öldürdü. Ey hamiyetli ihvan-ý vatan! Ýsrafat ve hilâf-ý sh: » (D: 69) þeriat ve lezaiz-i nâmeþru'a ile tekrar ihya etmeyiniz! Demek þimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk. Þimdi bu ittihad-ý millet ve meþrutiyet ile rahm-ý mâdere geçtik. Neþv ü nema bulacaðýz. Yüz bu kadar sene geri kaldýðýmýz mesafe-i terakkiden inþâallah mu'cize-i Peygamberî (A.S.M.) ile, þimendifer-i kanun-u Þer'iyye-i esasiyeye amelen ve burak-ý meþveret-i Þer'iyeye fikren bineceðiz. Bu vahþet-engiz sahra-yý kebiri zaman-ý kasýrada tekemmül-ü mebâdi cihetiyle tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine ile omuz omuza müsabaka edeceðiz. Zira onlar kâh öküz arabasýna binmiþler, yola gitmiþler. Biz birdenbire þimendifer ve balon gibi mebâdiye bineceðiz, geçeceðiz. Belki câmi'-i ahlâk-ý hasene olan hakikat-ý Ýslâmiyenin ve istidad-ý fýtrînin, feyz-i îmanýn ve þiddet-i cû'un hazma verdiði teshil yardýmýyla fersah fersah geçeceðiz. Nasýl ki vaktiyle geçmiþtik. Talebeliðin bana verdiði vazife ile ve hürriyetin ferman-ý me'zuniyetiyle ihtar ediyorum ki: Ey ebna-yý vatan! Hürriyeti sû'-i tefsir etmeyiniz; tâ elimizden kaçmasýn. Ve müteaffin sh: » (D: 70) olan eski esareti baþka kabda bize içirmekle bizi boðmasýn. (Haþiye) Zira hürriyet, mürâat-ý ahkâm ve âdâb-ý þeriat ve ahlâk-ý hasene ile tahakkuk ve neþvü nema bulur. Sadr-ý evvelin yani sahabe-i kiramýn o zamanda âlemde vahþet ve cebr-i istibdad hükümferma olduðu halde, hürriyet ve adâlet ve müsavatlarý bu müddeaya bir bürhan-ý bâhirdir. Yoksa hürriyeti sefahet ve lezaiz-i nâmeþrua ve isrâfat ve tecavüzat ve heva-i nefse ittiba'da serbestiyet ile tefsir ü amel etmek; bir padiþahýn esaretinden çýkmakla ve alçaklarýn istibdadý ve esaret-i rezilesinin altýna girmekle beraber milletin çocukluk istidadýný ve sefih olduðunu gösterdiðinden, paralanmýþ olan eski esarete lâyýk ve hürriyete adem-i liyâkatýný gösterir. Zira sefih mahcurdur. Geniþ ve müþa'þa olan yeni hürriyet-i þer'iyeye adem-i liyâkat, (zira çocuða geniþ olmaz) þanlý olan ittihad-ý millîyi, bozulmuþ ve müteaffin olan hâlât ile fena bir hastalýða hedef edecektir. Zira ehl-i takva ve vicdanýn tefsiri böyle deðil. Mezhebi de muhalif olacaktýr. Biz Millet-i Osmaniye erkeðiz. (Haþiye): Evet daha dehþetli bir istibdad ile, pek acý ve zehirli bir esareti bize içirdiler. sh: » (D: 71) Kamet-i merdane-i istidad-ý milliyemize kadýnlarýn libasý gibi süslü sefahet ve hevesat ve isrâfat yakýþmýyor. Binaenaleyh aldanmayalým. خُذْمَاصَفَادَعْ مَاكَدَرَ kaidesini düstur-ul amel yapalým. Þöyle ki: Ecnebiyede terakkiyat-ý medeniyeye yardým edecek noktalarý (fünun ve sanayi gibi) maalmemnuniye alacaðýz. Amma medeniyetin zünûb ve mesavîsi olarak bazý âdât ve ahlâk-ý seyyie ki, ecnebilerde mehasin-i medeniye-i kesîresiyle muhat olduðu için çirkinliðini o kadar göstermiyor. Biz ise aldýðýmýz vakit sû'-i tali' cihetiyle ve sû'-i intihab tarîkýyla müþkil-üt tahsil mehasin-i medeniyeti terk edip, çocuk gibi heva ve hevese muvafýk zünub-u medeniyeti kesb ettiðimizden, muhannes gibi (yani kadýnlaþmýþ erkek gibi) veya mütereccile gibi (yani erkekleþmiþ kadýn gibi) oluruz. Kadýn erkek gibi giyinse maskara olur. Erkek kadýn gibi süslense muhannesliktir, yakýþmaz. Merd ve âlî himmet, zîb ü zîverle muzahraf cilveli haným gibi olmamalý. sh: » (D: 72) Elhasýl: Zünûb ve mesavî-i medeniyeti, hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten seyf-i Þeriatla yasak edeceðiz. Tâ ki, medeniyetimizin gençliði ve þebabeti, zülâl-i ayn-il hayat-ý Þeriatla muhafaza olsun. Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzýmdýr ki; onlar Avrupa'dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin mâye-i bekasý olan âdât-ý milliyelerini muhafaza ettiler. Bizim âdât-ý milliyemiz Ýslâmiyet'te neþv ü nema bulduðu için iki cihetle sarýlmak zarurîdir. Ey hamiyetli ebna-yý vatan! Cemiyet-i millî ruhlarýný feda etmekle saadetimize yol açtýlar. Biz de, bazý lezaizimizi terk ile onlara yardým edeceðiz. Zira o sofra-yý nimete beraber oturuyoruz. Efkâr-ý faside sahibi yani hürriyet altýnda istibdadý ve mezalimi arzu edenler, mevt-i ebedîye mazhar olan ve zaman-ý mazinin çukurunda medfun olan istibdâdatý veyahut seyl-i hurûþân-ý zaman içinde yuvarlanmýþ olan mezalimi, bir daha temâþâ etmemek için, tarih-i hayat-ý hürriyetin beyanýyla, mazi ve hâl meyanýnda delinmez bir sedd-i âhenin çekmek istiyorum. sh: » (D: 73) Þöyle ki: Bu inkýlâb, doðurduðu hürriyeti eðer meþveret-i Þer'iyenin terbiyesine verse, bu milletin eski satvet ve kuvvetini ihya edecektir. Eðer veba-yý aðraz-ý þahsiyeye müsadif olsa; istibdad-ý mutlaka dönecek, o çocuk ölecek. Hürriyet tam zamanýnda doðdu. Ahval ve ilcaat-ý zaman tam terbiyesine hizmet ister. Sun'î ve ihtiyarî deðil, tâ ki çok külfete muhtaç olsun. Eski zaman gibi bu kadar tazyikatýn tesiriyle me'yusiyet ve mahv olmak þanýndan olmayan hamiyet-i Ýslâmiye o kadar galeyana gelmiþ ki, güya hürriyet rahm-ý mâderde tekmil yaþa kadar gelmiþ. Kadem-nihâde-i saha-i vücut olduðu anda hükümfermalýðýný ilân ve hiçbir müsademata karþý tezelzüle ve delmeðe uðramýyacak bir sedd-i âhenin gibi veyahut taht-ý Belkýsî gibi beþ hakaik-i sabite üzerine teessüs edecek. Birinci Hakikat: Mecmu'da bir kuvvet bulunur, hiçbir ferd o kuvvete mâlik olamaz. Bir kalýn þerit ile eczasýndan kalýn bir telin kuvveti gibi.. veyahut efkâr-ý umumiyeyi mutazammýn yeni hükûmetimiz ve eski hükûmetimiz gibi. Ey millet! Biz þimdi kalýn þeridiz. Her kim muhalefet ile veyahut sh: » (D: 74) hod-serane ile bunu zaîf etse, umumun hakkýna affolunamaz bir cinayettir. Ýkinci Hakikat: Zaman-ý salifde, yani galebe-i vahþet vaktinde âlemde hükümferma, vahþetin mahsulü ve tedenni ve inkýrazýn mahkûmu olan kuvvet ve cebrin saltanatý idi. Herhangi devletin deveran-ý demmi yerine girmiþ ise, öyle devletlerin sahâif-i tarihiyeleri baykuþlarýn âþiyâneleri gibi satýrlarý inkýrazlarýný çaðýrýyorlar, baðýrýyorlar. Tasallut-u medeniyetin zamanýnda âlemin hükümraný, ilim ve marifettir. Müvellidi, medeniyet.. ve þaný, tezayüd.. ve ömrü, ebedî olduðundan herhangi devletin hayat ve müdebbiri olmuþ ise, o hükûmeti kendi gibi kayd-ý ömr-ü tabiîden ve ecel-i inkýrazdan tahlis ve küre-i arz kadar yaþamasýna istidad vermiþ. Kitab-ý Avrupa sahâifi bunu alenen gösteriyor. Eðer denilse: Þimdiye kadar bu hükûmet-i zaîfeyi âdi adamlar idare edebilirlerdi. Fakat bu kadar metin ve dehþetli kaviyyen emel ettiðimiz yeni hükûmeti omuzunda taþýyacak hârika ve dâhî adamlar lâzýmken, Asya ve Rumeli tarlasý acaba öyle mahsulât verecek mi? sh: » (D: 75) Buna cevab: Eðer baþka inkýlâblar baþa gelmezse, evet. Ve Üçüncü Hakikat'a dikkat et. Þöyle ki: Bu zaman-ý mazide insan istidad-ý gayr-ý mütenahîye mâlik iken o kadar dar ve mahdud daire içinde hareket ediyordu ki: Güya insan iken hayvan gibi yaþadýðýndan, efkâr ve ahlâký o daire nisbetinde tedenni etmiþ ve mahsur kalmýþtý. Þimdi bu þer'î hürriyet-i âdilâne eðer yaþasa ve bozulmazsa, fikr-i beþerin aðýr zincirlerini paralamakla ve istidad-ý terakkiye karþý sedleri herc ü merc ederek o küçük daireyi dünya kadar tevsi' edebilir. Hattâ benim gibi bir köylü adam, süreyya kadar ulvî olan idare-i umumîyi nazara alacak. Âmâl ve müyûlâtýn filizlerini orada baðlayacak. Ve herbir fiil ve tavrýnýn orada bir ihtizaz ile zîmedhal bulunacaðýndan, himmeti süreyya kadar teâlî ve ahlâký o derece tekemmül ve efkârý memalik-i Osmaniye kadar tevessü' edeceðinden; Eflâtunlarý, Ýbn-i Sinalarý ve Bismarklarý, Dekartlarý ve Taftazanîleri inþâallah geri býrakacak. Bu kuvvetli Asya ve Rumeli tarlasý çok þübban-ý vatan mahsulü vereceðinden kaviyyen ümitvarýz. sh: » (D: 76) Lâsiyyema þu memalik-i Osmaniye umum enbiyanýn mahall-i zuhuru ve devlet-i mütemeddine-i sâlifenin mehd-i teþekkülü ve Þems-i Ýslâmiyetin maþrýk-ý tulûu olduðundan, insanlarýn fýtratlarýnda ektikleri bu üç istidadat-ý kemâl bu hürriyetin yaðmuru ile neþv ü nemâ bulsa, herkesin istidadý ve fikr-i münevverinin dal ve budaklarý þecere-i tûbâ gibi her tarafa açacaktýr. Ve þarkýn garba nisbetini, seherin guruba nisbeti gibi edecektir. Eðer sûs-ü ataletle ve sümum-u aðrâz ile kurutulmazsa. Dördüncü Hakikat: Þeriat-ý Garrâ Kelâm-ý Ezelî'den geldiðinden ebede gidecektir. Zira þecere-i meyl-ül istikmâl-i âlemin dalý olan insandaki meyl-üt terakkinin mahsul ve semeresi olan istidadýn telâhuk-u efkârla hâsýl olan netaicinin teþerrüb ve tegaddi ile büyümesi nisbetinde, Þeriat-ý Garra aynen maddî zîhayat gibi tevessü' ve intibak edeceðinden ezelden gelip ebede gideceðine bürhan-ý bâhirdir. Asr-ý Saadet olan sadr-ý evvelin hürriyet ve adâlet ve müsâvatý bahusus o zamanda delil-i kat'îdir ki, Þeriat-ý Garra müsâvatý ve adâleti ve hakikî hürriyeti cemi' revabýt ve levazýmatýyla câmi'dir. sh: » (D: 77) Ýmam-ý Ömer (R.A.), Ýmam-ý Ali (R.A.) ve Salâhaddin-i Eyyubî âsarý bu müddeaya delil-i alenîdir. Buna binaen kat'iyen hükmediyorum: Þimdiye kadar noksaniyetimiz ve tedenniyatýmýz, sû-i ahvalimiz dört sebebden gelmiþ: 1- Þeriat-ý garrânýn adem-i müraat-ý ahkâmýndan 2- Bazý müdâhinlerin keyfemâyeþâ sû-i tefsirinden 3- Zâhirperest âlim-i câhilin veyahut cahil-i âlimin taassubat-ý nâ-be-mahallinden 4- Sû'-i tali' cihetiyle ve sû'-i intihab tarikiyla müþkilüttahsil olan Avrupa mehasinini terk ederek çocuk gibi heva ve hevese muvafýk zünub ve mesavi-i medeniyeti tuti gibi taklittendir ki, bu netice-i seyyie zuhur ediyor. Me'murîn hakkýyla vazifesini ifa etse, me'mur olmayan ilcaat-ý zamana muvafýk sa'yetse; sefahete vakit bulamýyacaktýr. Bu iki kýsmýn herhangisinde bir ferd, sefahete inhimak gösterdi ise, bu heyet-i içtimaiye içinde muzýr bir mikrob suretine giriyor. sh: » (D: 78) Beþinci Hakikat: Zaman-ý sâbýkta revabýt-ý içtima ve levazým-ý taayyüþ ve fevaid-i medeniyet o kadar tekessür ve teþa'ub etmediðinden, bazý kalil adamlarýn fikri, devletin idaresine yarý kâfi gibi idi. Amma bu zamanda revabýt-ý içtima' o kadar tekessür etmiþ ve levazým-ý taayyüþ o derece taaddüd etmiþ ve semerat-ý medeniyet o kadar tefennün etmiþ ki, ancak yalnýz kalb-i millet hükmünde olan meclis-i meb'usan ve fikr-i ümmet makamýnda olan meþveret-i Þer'î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet menzilinde bulunan hürriyet-i efkâr, o devleti taþýyabilir Ve idare ve terbiye edebilir. Bu hakikata misal; eski hükûmet-i müstebide, yeni hükûmet-i meþrutadýr. Üçüncü Hakikatýn bana verdiði vazife ile ve hürriyetin ferman-ý mezuniyetiyle (üç þey) ihtar ediyorum. Birincisi: Bir cisim birden zerrattan tahallül ve yeni zerrattan teþekkül eylemesi muhal olacaðýndan, cism-i devletin birden me'murîni ref' ve yenilerini ikame eylemesi muhal olmasa da, müteazzirdir. Binaenaleyh istidad-ý habis ve kabil-i ýslah olmayan sh: » (D: 79) adamlarý zaten cism-i devlet def'-i tabiî ile ifraz edecektir. Amma kabil-i ýslah olanlar zaten güneþ garbdan tulû' etmediðinden tevbenin kapýsý açýktýr. Bunlarýn tecrübelerinden istifade etmeli. Bunlarýn yerini dolduracak kýrk sene lâzým. Yoksa umumu aleyhinde itâle-i lisan ve terzil etmek, bu þanlý olan ittihad-ý milleti -bozulmuþ bazý efkâr ve ahlâklarýna binaen- bir hastalýða hedef edecektir. Ýkincisi: Ben Þark'ýn daðlarýnda büyümüþ idim. Merkez-i hilafeti güzel tahayyül ediyordum. Vakta ki, bundan yedi-sekiz ay mukaddem Dersaadet'e geldim. Gördüm ki: Ýstanbul tevahhuþ ve tenafür-ü kulûb sebebiyle medenî libasý giymiþ vahþî bir adama benzerdi. Þimdi ittihad-ý millî sebebiyle medenî adam, fakat yarý medenî, yarý vahþi libasýnda bize arz-ý dîdâr ediyor. Evvel þarkta fenalýðýn sebebi, þarkýn uzvu hastalanmýþ zannediyordum. Vakta ki, hasta olan Ýstanbul'u gördüm. Nabzýný tuttum. Teþrih ettim. Anladým ki, kalbindeki hastalýktýr, her tarafa sirayet eder. Tedavisine çalýþtým, bir divanelikle taltif edildim. sh: » (D: 80) Hem de gördüm ki; medeniyet-i hakikiyeyi teþkil eyleyen Ýslâmiyet, maddî cihetinde medeniyet-i hazýradan geri kalmýþ. Güya Ýslâmiyet sû-i ahlâkýmýzdan darýlmýþ mazi tarafýna dönüp gidiyor, zaman-ý Saadete bizi þikayet edecektir. Bunun en büyük sebebi; istibdaddan sonra, mürþid-i umumî üç büyük þubenin -ki "cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif" veyahut عِبَارَاتُنَا شَتَّى وَ حُسْنُكَ وَاحِدٌ وَ كُلٌّ اِلَى ذَاكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ beytinin mâsadaký olan ehl-i medrese ve ehl-i mekteb ve ehl-i tekyenin- tebayün-ü efkâr ve tehalüf-ü meþâribidir. Bu tebayün-ü efkâr ahlâk-ý Ýslâmiyenin esasýný sarsmýþ, ittihad-ý milleti çatallaþtýrmýþ, terakkiyat-ý medeniyeden geri býrakmýþtýr. Zira biri ifrat ile diðerini tekfir ve tadlil ediyor. Öteki tefrit ile onu techil ve gayr-ý mutemed addediyor. Bunun çâresi, tevhid ile ve efkârlarýnýn mâbeyninde te'yid ile münasebet ile musalâhadýr. Tâ itidal noktasýnda musafaha ile birleþmeli ki, âheng-i terakkiyi ihlâl etmesinler. Üçüncüsü: Ben vâizleri dinledim. Nasihatlarý sh: » (D: 81) bana tesir etmedi. Düþündüm. Kasâvet-i kalbimden baþka üç sebeb buldum: Birincisi: Zaman-ý hâzýrayý zaman-ý sâlifeye kýyas ederek yalnýz tasvir-i müddeâyý parlak ve mübalâðalý gösteriyorlar. Tesir ettirmek için isbat-ý müddea ve müteharri-i hakikatý ikna lâzým iken ihmal ediyorlar. Ýkincisi: Bir þeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim þeyi tenzil edeceklerinden, müvazene-i Þeriatý muhafaza etmiyorlar. Üçüncüsü: Belâðatýn muktezasý olan hale mutabýk, yani ilcaat-ý zamana muvafýk, yani teþhis-i illete münasib söz söylemezler; güya insanlarý eski zaman köþelerine çekiyorlar, sonra konuþuyorlar. Hasýl-ý kelâm: Büyük vâizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalý tâ isbat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdakkik olmalý, tâ müvazene-i Þeriatý bozmasýn. Hem belîð-i mukni' olmalý, tâ mukteza-yý hal ve ilcaat-ý zamana muvafýk söz söylesin ve mizan-ý þeriatla tartsýn. Ve böyle olmalarý da þarttýr. Yaþasýn Þeriat-ý Garra!.. Yaþasýn adâlet-i sh: » (D: 82) Ýlahî!.. Yaþasýn ittihad-ý millî!.. Ölsün ihtilâf!.. Yaþasýn muhabbet-i millî!.. Gebersin aðrâz-ý þahsiye ve fikr-i intikam!.. Yaþasýn þecaat-ý mücessem askerler!.. Yaþasýn satvet-i müþahhas ordular!..Yaþasýn akýl ve tedbir-i mücessem dindar cemiyet-i ahrâr ve Nur Talebeleri! Said Nursî * * * (Haþiye): Medar-ý ibret ve hayrettir ki, kýrküç sene evvel hürriyetin üçüncü gününde Ýstanbul'da hem sonra Selanik'te Meydan-ý Hürriyet'te binler siyasîlere karþý dâva ettiði ve bütün kuvvetiyle Þeriatý istediði ve hürriyeti ve meþrutiyeti Þeriata hizmetkâr yaptýðý ve sonra 31 Mart'ta Hareket Ordusu gayet dehþet ve þiddetle Þeriat isteyenleri mes'ul ettikleri zamanda Divan-ý Harb-i Örfî'de Said'in bu münteþir nutuklarýndan tam beraet verildiði halde; þimdi ise siyaseti otuz seneden beri býraktýðý ve o nutuklarýna nisbeten siyasete pek az temasý için 27 sene dinsizlik hesabýna iþkenceler ve gaddarane azab ve cezalar verenler, elbette din namýna zulmettiklerini ve engizisyonlardan daha zâlim olduklarýný isbat eder. Said Nursî Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts