Jump to content
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Recommended Posts

Yedinci Kýsým

 

Afyon Hayatý

 

 

 

BEDÝÜZZAMANIN TEVKÝFÝ

 

 

 

1947 senesinin son aylarýnda, Afyon'dan üç sivil polis memuru, güya memleket çapýnda gizli bir dinî cemiyetin faaliyetine âþina olmak için Emirdaðý'na gelmiþlerdi. Baþta Said Nursî olarak Nur Talebelerini tesbit etmeðe çalýþýyorlardý. Sudan bahaneler icad etmeðe tevessül ettiler. Bir nümunesi þudur:

 

Bir sivil memur, bir kâðýda yazýyor: "Said'in hizmetçisi buradan Said'e raký aldý." ve rakýcý dükkânýnda sarhoþ ve aklý yerinde olmayan bir adama bu kâðýdýn altýna imza atmasýný teklif ediyor. O adam diyor:

 

-Tövbeler olsun, bu yalaný kim imza eder? Sonra o kâðýdý imzalatmaða çalýþan, fakat muvaffak olamayan memur; ayný gece acib bir hadisede, iþlediði hatasýnýn tokadýný yiyor. Þöyle ki:

 

Beraber raký içtiði adamlarla dere kenarýnda gezerken aralarýnda bir kavga cereyan eder. O bedbaht adama orada bir güzel dayak atýyorlar ve tabancasýný da alýyorlar.

 

* * *

 

Üstad, faytonla kýra çýktýðý zaman dört beþ gün müddetince beþ tayyare Üstadý takib ediyor. Üstad, evine girdiði zaman onlar da Emirdaðý'ndan çekiliyorlar. Üstadýn sýrf îmanî, uhrevî hizmet-i Kur'aniyesine yanlýþ manalar verdirerek aleyhte propaganda yapýlýyor ve yukarý makamlara yanlýþ aksettiriliyor.

 

 

 

Risale-i Nurun teksir makinesiyle intiþarý ve Anadolu'da Nurlarýn gittikçe inkiþafý karþýsýnda bu îmanî hizmeti durdurmak maksadýyle harekete geçen gizli dinsiz komiteler, hükûmete evham verdirerek, aleyhte tahrikât yapýyorlar. Emirdað, Isparta, Kastamonu, Konya, Ýnebolu, Safranbolu, Aydýn gibi daha birçok vilâyet, kasaba ve köylerdeki Nurcularýn evlerinin aranmasýna emir veriliyor. Nihayet 1947 senesinin son ayýnda Üstad Said Nursî ve onbeþ kadar Nur talebesi Emirdað'dan alýnarak Afyona getirilir ve sorgularýný müteakip tevkif ediliyorlar. Ve diðer vilâyet-

 

 

 

sh: » (T: 517)

 

lerdeki Nur Talebeleri de tevkif edilerek Afyona celbediliyor. Böylece Üçüncü Medrese-i Yûsufiyye hayatý baþlýyor.

 

BEDÝÜZZAMANIN AFYON MAHKEMESÝ

 

Bediüzzaman, her girdiði hapisteki mahpuslarý irþad eder, hapisteki bazý câniler, koyun gibi bir hâl alýr. Hapiste dahi tecrid-i mutlak içinde býrakýldýðý halde, hapishane bir Nur mektebi vaziyetine girer. Bunun için, girdiði hapishanelere "Medrese-i Yûsufiyye" der. Hattâ Denizli Hapishanesinde bir kýsým gençler Medrese-i Yûsufiyye'den ayrýlmak istemeyerek, "Bediüzzaman daha burada kalýrsa, biz kendimizi suçlu gösterip ceza alacaðýz, ondan ayrýlmayacaðýz, Risale-i Nurdan ders alacaðýz" demiþlerdir.

 

Denizli Hapsinde "Meyve Risalesi" isimli eser te'lif edildikten sonra, hapishanede tesirli bir ýslahat müþahede ediliyor. Bu vaziyet, düþmanlarý dahi takdire sevkediyor.

 

Risale-i Nurun mahiyetini dikkat ve tefekkürle okuyarak anlayýp tahkikî bir imana sahib olan halis Nur talebeleri; ölümden, hapisten, zindandan ve hiçbir beþerî eza ve cefadan korkmazlar. Mukaddes Kur'an ve îman hizmetiyle, vatan ve millet ve Âlem-i Ýslâm ve beþeriyetin ebedî kurtuluþuna çalýþýrken, dinsizlerin düçar ettiði bir zulüm ve musibetle karþýlaþýrlarsa, asla fütur ve ümidsizliðe düþmezler; hapislere iftihar ve memnuniyetle girerler. Onlarýn tek bir istinad noktalarý vardýr. O da, sýrf rýza-yý Ýlahî için, ihlâsla, Kur'an ve îmana hizmetleridir. -Mâsum ve mazlumlarýn muhafýzý Cenab-ý Haktýr. Hiçbir mâniaya ehemmiyet vermiyerek, Risale-i Nuru okumaða ve neþretmeðe kahraman Üstadlarý misillü feragatla çalýþýrlar. Bunun içindir ki, yirmibeþ senelik müdhiþ bir istibdad-ý mutlak içinde Nurlara çalýþan Nur Talebeleri, îman ve Ýslâmiyet hizmetinde sarsýlmamýþlardýr. "Zâhirde zararlý gibi görünen þeyler, hakikatta nimettir. Zahmette rahmet vardýr. Ýman hizmeti uðrunda baþýmýza ne gelse hayýrdýr. Biz baþýmýza geleceði düþünmekle mükellef deðiliz; hizmet-i Kur'aniye ile mükellefiz. Biz, Rabb-i Rahîmimizin dâima inayeti altýndayýz; ölsek þehidiz, kalýrsak Kur'anýn hizmetkârýyýz. Ýslâmiyet düþmanlarý bizi müebbed dünya hapsine de mahkûm etseler, bizler yine Risale-i Nurun hizmetindeyiz." diye îman et-

 

sh: » (T: 518)

 

miþler ve fakat sâdece îmanla kalmamýþlar, bilfiil de amel etmiþlerdir; meydandadýr.

 

Bu dindar ve vefakâr millet, Bediüzzamanýn doðruluk ve büyüklüðünü ve kahramanlýðýný bilerek ona o derece itimad etmiþtir ki; onun aleyhinde ne propaganda yapýlýrsa yapýlsýn inanmýyorlar. Bediüzzamana yapýlan zulüm ve iþkenceleri iþittikçe, ona karþý kalblerinde daha ziyade bir sevgi ve baðlýlýk husule gelmektedir. Ve diyorlar ki: "Bediüzzaman gibi bir din kahramanýný ve öyle büyük ve mübarek bir zâtý hapislere koymak, onun eserlerinin serbest okunmasýna mani olmak, dini, Anadolu'dan kaldýrmaða çalýþmanýn ve Ýslâmiyeti yýkmaða çabalamanýn bir ifadesidir." diye, komünist ve dinsizlerin yaptýrdýklarý iþkence ve zulümlerin düþmaný kesiliyorlar. Bunun için, hükûmet, her iþten evvel hükûmet aleyhinde çevrilen bu plâný akîm býrakmak için, Bediüzzamaný tamamen serbest býrakmasý lâzýmdýr. Yoksa, Bediüzzaman ezildikçe, halk, hükûmet aleyhtarý (Hâþiye) olacaktýr. Din, vatan ve milletin selâmeti namýna bu hakikatý ihbar etmeyi bir vecibe biliyoruz.

 

Evet, Bediüzzaman bin dokuz yüz kýrk dörtte Denizli Mahkemesinde beraet ettiði halde, Afyon Vilâyetine baðlý Emirdað Kazasýnda ikamete memur ediliyor. Orada, kendi âhireti ve Risale-i Nur'la meþgul olurken, bin dokuz yüz kýrk sekiz senesinde; gizli din düþmanlarý, yapýlan zulümler az geliyormuþ gibi ayný nakarat ile, "Gizli cemiyet kuruyor, halký hükûmet aleyhine çeviriyor; ihtiyarladýkça artan enerjisiyle, kuvvetiyle, rejimi yýkmaða çalýþýyor. Mustafa Kemal'e, Ýslâm Deccalý, Süfyan! diyor" gibi bir sürü bahanelerle, elli Risale-i Nur Talebesiyle birlikte Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine sevkediliyor ve hapse konuluyor.

 

Yapýlan derin ve uzun tahkikat neticesinde, bir tek suç delili bulunamýyor. Fakat, ne oldu ise oldu, ne yaptýlarsa yaptýlar... nihayet, mahkeme -güya kanaat-i vicdaniye ile- Bediüzzaman'a yirmi ay; ve müdakkik bir âlime onsekiz ay; yirmiiki kiþiye de altýþar ay hüküm veriyor. Diðerlerine de, "Bunlar Bediüzzamaný büyük

 

__________________________

 

(Hâþiye): Bu Hakikat 1950 seçimlerinde tamamen tahakkuk etmiþ; Bediüzzamaný, yirmibeþ sene bir istibdad-ý mutlak ve eþedd-i zulüm ve müdhiþ iþkenceler içinde býrakan din aleyhtarý eski hükûmet, büyük bir ekseriyet tarafýndan yýkýlmýþ ve dinimizin üzerindeki zulüm ve istibdadý kaldýrmakta olan Demokrat Parti iktidara getirilmiþtir.

 

sh: » (T: 519)

 

bir mürþid olarak bilmiþler ve içlerindeki derunî boþluðu doldurmak için Risale-i Nuru okumuþlar" diye beraet veriyor. Hüküm alanlarý da, "Bediüzzamanýn kurduðu gizli cemiyete yardým etmiþler!" diye cezalandýrýyor. Hükmü derhal infaz edip hepsini tevkif ediyorlar.

 

Tabiî, mahkûmiyet kararý hemen temyiz ediliyor. Temyiz Mahkemesi kýsa bir zamanda tedkikatýný bitirerek, "Mâdem, Bediüzzaman Said Nursî Denizli Mahkemesinde ayný suçtan beraet etmiþ. Denizli Mahkemesinin kararý hatalý da olsa, temyizin tasdikinden geçen bir dâva tekrar taht-ý muhâkemeye alýnamaz." diye, verilen mahkûmiyet kararýný esastan bozuyor. Bunun üzerine yeniden mahkeme baþlýyor. Maznunlardan ne istedikleri soruluyor. O, tamamen mâsum olan Nur Talebeleri, temyiz Mah-

 

 

 

sh: » (T: 520)

 

kemesinin kararýna uyulmasýný istiyorlar. Afyon mahkemesi, temyizin kararýna uyulup uyulmýyacaðýný uzun uzadýya düþünüyor.. nihayet uyulmasýna karar veriyor. Sonra da, noksanlarýn ikmali için çalýþmaða baþlýyor. Fakat, bu çalýþma bir türlü tamamlanmýyor ve mahkeme mütemadiyen talik ediliyor. Bediüzzaman ve talebeleri, hüküm kat'iyyet kesbetmeden verilen ceza müddetini hapishanede geçirdikten sonra tahliye edilmiþlerdir. Yukarýda anlatýldýðý veçhile, mahkeme üç seneden beri uzatýlmaktadýr. (Hâþiye).

 

 

 

Milyarlar defa yazýklar olsun ki; vatana, millete ve gençliðimize ve Âlem-i Ýslâma en mukaddes îman hizmetini yapan, beþerin bütün manevî ihtiyacýný karþýlayacak derecede hârikulâde ve muazzam eserler veren bu dâhi ve misilsiz zât; mahkemelerden mahkemelere sürüklenmede, hapishanelerde çürütülmeye çalýþýlmaktadýr.

 

Bediüzzaman; yirmi senede olduðu gibi, þu üç-dört senede de o kadar emsalsiz bir iþkenceye maruz kalmýþtýr ki, tarihte hiç bir ilim adamýna bu kadar câniyane bir su-i kasd yapýlmamýþtýr. Denizli hapsinde bir ayda çektiði sýkýntýyý, Afyonda bir günde çekmiþtir! Kendisine, bütün bütün kanunsuz muameleler yapýlmýþtýr. Hapishanede tam yirmi ay kýþýn, çok soðuk olan gayr-ý muntazam bir koðuþ içinde yalnýz býrakýlarak, tecrid-i mutlak içinde imha olmasýna intizar edilmiþtir. Kýþýn en þiddetli günlerinde, hapishane pencerelerinin iki milim buz tuttuðu zamanlarda zehir verilmiþ; ihtiyar, çok hasta haliyle, aylarca ýzdýrab çektirilmiþtir. Mübarek yataðýnda, bir taraftan bir tarafa dönemiyecek bir hale geldiði zamanlarda bile, hizmetine, bir talebesi olsun müsaade edilmemiþtir. O korkunç þerait altýnda, kendi kendine ölüp gitmesi beklenmiþtir. Hastalýðý o kadar þiddetlenmiþtir ki; günlerce, birþey yiyememiþ ve gýdasýz kalmýþ ve çok zaif bir vaziyete gelmiþtir. Böyle olduðu ve çok sýký bir tarassud ve tazyikat altýnda bulundurulduðu halde, Risale-i Nur'un te'lifinden geri kalmamýþ, her hapiste olduðu gibi, burada da gizli olarak eser te'lif etmiþtir. Mahpuslar; gizli gizli Risale-i Nuru elleriyle yazýp çoðaltmýþlar ve hapishaneden dýþarý da çý-

 

____________________________________

 

(Hâþiye): Bu Afyon mahkemesi sonra iki defa beraet vermiþ; ve nihayet 1956da bütün Risale-i Nur Külliyatýný ve umum mektublarý bilâistisna Bediüzzamana iade etmiþtir.

 

sh: » (T: 521)

 

kararak neþrini temin etmiþlerdir. Bediüzzaman, hapiste olduðu günler dahi Risale-i Nurun neþriyatý durmamýþ, perde altýnda yüz binlerce nüshalarý eski yazý ile neþretmeye -Nur Kahramaný Hüsrev gibi- Nur Talebeleri muvaffak olmuþlardýr.

 

Hapishanede -zehirlenerek- ölüm döþeðinde iken, fýrsat bulup ziyaretine varabilen bir talebesine þöyle demiþtir: "Belki hayatta kalamayacaðým, bütün mevcudiyetim vatan, millet, gençlik ve Âlem-i Ýslâm ve beþerin ebedî refah ve saadeti uðrunda feda olsun. Ölürsem, dostlarým intikamýmý almasýnlar!"

 

Bediüzzaman'ýn hapishaneye gelmesiyle çok müstefid olan hapislerden birisi pencereden selâm verdiði zaman, "Sen Bediüzzaman'a neden selâm verdin? Neden onun penceresine bakýyorsun?" diyerek, dayak atýlmýþtýr. Çok mübarek ve çok sevgili Üstadlarýnýn hasta ve çok elîm vaziyetinde gizlice fýrsat bulup görüþmeye çalýþan talebeleri, yakalandýklarý zaman falakalara yatýrýlarak dayaktan geçirilmiþtir. Fakat onlar bu mezalimden asla yýlmamýþlar, imandan ve izzet-i Ýslâmiyeden gelen bir salâbetle, o zalimler vurdukça, onlar da her vuruluþlarýnda "Vur! Vur!" diye baðýrmýþlardýr. "Düþmanýn çizmesi boðazýmýza bastýðý zaman onun yüzüne tükür! Ruhun kurtulsun.. cesedin ezilsin." hakikatýný matbuat lisaniyle da beyan eden Üstadlarý Bediüzzaman'a ittiba etmiþlerdir.

 

Ýþte, böyle türlü türlü iþkence ve tazyikatlarla, gerek hapishane dahilinde gerek haricinde hizmetini dahi yaptýrmamaya çalýþmýþlardýr. Dünyada hiçbir kimseye yapýlmayan zulüm ve ihanet Bediüzzaman'a yapýlmýþtýr. Nihayet 20 Eylül 1949 günü ceza müddetini hapishanede tamamlayarak tahliye edilmiþtir. Bütün hapishanelerde hapisler resmî mesai saatlerinde tahliye edilirken Afyon hapishanesinde de saat onda âdet iken, Bediüzzaman'ý fevkalâde bir tezahürat ile karþýlamaða hazýrlanan halkýn istikbaline mâni olmak için, þafak vakti ile sabah namazý arasýnda hapishaneden tahliye etmiþlerdir.

 

* * *

 

Bediüzzaman Hazretleri Afyon'da bir müddet ikamet etmiþtir. Bu esnada cezasýný çektiði ve temyiz mahkemesi mahkûmiyet kararýný tamamen lehine bozduðu halde, üç polise, kapýsý önünde geceli gündüzlü nöbet beklettirilmiþtir. Hapisten çýktýðýna piþman etmiþler ve zulüm ve tazyikat devam ettirilmiþtir. Ýki sene-

 

 

 

sh: » (T: 522)

 

lik ezici ve eritici bir hapisten çýktýðý halde, hastalýðýný sormak için gelenler dahi yanýna býrakýlmamýþtýr. Tarihçe-i hayatýnda görüldüðü gibi; Rusya'da, Rus kumandaný ona serbestiyet verdiði halde, öz vatanýnda ve bu mübarek ve muazzez millet-i Ýslâm için her þeyini feda eden Bediüzzaman'ýn bayram ziyaretine gelenler dahi, resmî memurlar tarafýndan ziyaretten menedilmiþtir. Hattâ hizmetçisiyle konuþanlar görülünce, "Sen, Bediüzzaman'ýn hizmetçisiyle konuþtun!" diye tazyikat yapýlarak hüviyetleri tesbit edilmiþtir. Bütün böyle kanunsuzluklar, halký Bediüzzaman'a bir kat daha yaklaþtýrmýþ, eserlerini arayýp bulmak hususunda âdeta bir kamçý tesiri husule getirmiþtir. Bediüzzaman aleyhinde propaganda yapan ve yaptýranlardan ise fersahlarca uzaklaþtýrmýþtýr. Bediüzzaman'a olan teveccüh-ü âmme kýrýlmaða çalýþýldýkça, millet ve gençlik, hususan yüksek tahsil gençliðinin hürmet ve baðlýlýðý artmýþtýr. Bediüzzaman aleyhtarlýðý yapýldýkça, bu baðlar pençinleþmiþtir. Menfî propagandalardan maksad, milletin Bediüzzaman'a olan teveccühünü kýrarak, þahsýný çürütüp, Risale-i Nur'un neþriyatýný durdurmaktýr. Hâlbuki Risale-i Nur, müellifin þahsiyle baðlý deðildir. Risale-i Nur, Kur'ânýn malýdýr. Risale-i Nur, baþka eserlere benzemez. Risale-i Nur, baþlýbaþýna hüccet ve bürhan hazinesidir; yâni bizatihî bürhan ve hüccettir. Risale-i Nur'u okuyan, müellifin þahsýna bakmaz; doðrudan doðruya eserin içindeki hakikatlara, bürhan ve delillere hasr-ý nazar eder. Bu ve daha birçok hakikatlara binaendir ki; Bediüzzaman'ýn aleyhinde yapýlan çok dehþetli resmî propagandalar dahi akîm kalmýþtýr. Ve akîm kalmaya da mahkûmdur.

 

Evet, bu Millet-i Ýslâmiye, vatan ve millete bu derece hadsiz istifade temin eden, Kur'ân ve iman hizmetini görülmemiþ bir feragat-i nefisle ve fedakârlýklarla yapan bu büyük müellif ve mütefekkirin, bu derece mahkemelerde sürüklendiðine, milyarlar teessüfler yaðdýrýyor. Vatan ve milletin maslahatý nâmýna haber veriyoruz ki: Bu iþ bir an evvel neticelendirilmeli ve mahkemelere son verilmelidir. Zira Bediüzzaman'ýn yaptýðý Kur'ânî hizmet, Ýslâm dünyasý geniþliðinde ve cihanþümûl bir çaptadýr. Bediüzzaman Said Nursî hakkýnda takdim ettiðimiz gayet yüksek hakikatlar ve gayet âlî kýymetler, delilsiz deðildir; içinde mübalâða yoktur. Þübhe edenler, henüz hayatta olan Bediüzzaman'ý yakýndan tanýmakla ve Risale-i Nur'u sebat ve devamla ve niyet-i hâli-

 

 

 

sh: » (T: 523)

 

sane ile okumakla farkýna varacaklardýr ki; biz, bu tarihçe-i hayatta naklettiðimiz hakikatlarý ifade ederken, söz ve ifadelerimiz çok sönük olmuþtur. Hem kendilerinin, ihlâsla, bizden ziyade idrak edecekleri kanaatleri, bütün beþeriyete ilân etmek iþtiyakýna da sahib olacaklardýr.

 

Bütün dünya mahkemeleri, gizli din düþmanlarýnýn yaptýklarý ithamlara nazaran Bediüzzaman'ý mahkûm etmeye çalýþsalar, o mahkemeler delile istinad ettikçe, Bediüzzaman'ý mahkûm edemezler!

 

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Ýslâmiyet düþmanlarý tarafýndan zehirlemelerin hastalýklarýyla daimî yatak içerisinde gün geçirmekte ve þöyle demektedir: "Kabir kapýsýný bekliyorum." Fakat biz Cenab-ý Haktan bütün kudret ve kuvvetimizle dua ve niyaz ediyoruz ki, o büyük din kahramanýna daha çok uzun ömürleri lûtuf buyursun. Zira o gibi Kur'ânýn fedai ve muhlis bir hâdimine, o gibi yüksek bir dâhîye, o gibi büyük bir mütefekkire, o gibi bir hakikat kahramanýna, o gibi nazirsiz bir Ýslâm hakîmine, bütün Âlem-i Ýslâm ve bütün cihan muhtaçtýr.

 

* * *

 

Bediüzzaman'ýn Emirdað ve Afyon Hayatýný kendi kalemiyle belirten Onbeþinci Rica, Lem'alardan alýnmýþ olup, buraya dercedilmiþtir.

 

 

 

Onbeþinci Rica : (Hâþiye)

 

Bir zaman Emirdaðý'nda ikamete memur ve tek baþýma menzilde âdeta bir haps-i münferid ve bana çok aðýr gelen tarassudlar ve tahakkümler ile bana iþkence vermelerinden hayattan usandým, hapisten çýktýðýma teessüf ettim. Ruh u canýmla Denizli hapsini arzuladým ve kabre girmeyi istedim. Ve «Hapis ve kabir, bu tarz-ý hayata müreccahtýr» diye ya hapse veya kabre girmeye karar verirken, inayet-i Ýlâhiyye imdada yetiþti; kalemleri teksir

 

________________________________

 

Hâþiye: Nurun te'lif zamaný üç sene evvel bitmiþ olmasýndan bu Onbeþinci Rica, ileride bir Nurcu tarafýndan Ýhtiyarlar Lem'asýnýn tekmîline -te'lifine- me'haz olmak üzere yazýldý.

 

 

 

sh:» (T: 524)

 

 

 

makinesi olan Medresetüz-Zehra þâkirdlerinin ellerine, yeni çýkan teksir makinesini verdi. Birden Nur'un kýymettar mecmualarýndan her tanesi, bir kalem ile beþyüz nüsha meydana geldi. Fütuhata baþlamalarý, o sýkýntýlý hayatý bana sevdirdi, «Hadsiz þükür olsun» dedirtti. Bir miktar sonra Risale-i Nur'un gizli düþmanlarý fütuhat-ý Nûriye'yi çekemediler. Hükûmeti aleyhimize sevkettiler. Yine hayat bana aðýr gelmeye baþladý. Birden inayet-i Rabbâniye tecelli etti. En ziyade Nurlara muhtaç olan alâkadar memurlar, vazifeleri itibariyle müsadere edilen Nur Risalelerini kemal-i merak ve dikkatle mütalâa ettiler. Fakat Nurlar, onlarýn kalblerini kendine taraftar eyledi. Tenkid yerinde takdire baþlamalariyle Nur Dershanesi çok geniþlendi; maddî zararýmýzdan yüz derecede ziyade menfaat verdi; sýkýntýlý telâþlarýmýzý hiçe indirdi. Sonra, gizli düþman münafýklar, hükûmetin nazar-ý dikkatini benim þahsýma çevirdiler. Eski siyasî hayatýmý hatýrlattýrdýlar. Hem adliyeyi, hem maarif dairesini, hem zabýtayý, hem Dahiliye Vekâletini ehvamlandýrdýlar. Partilerin cereyanlarý ve komünistlerin perdesinde anarþistlerin tahrikâtiyle o evham geniþledi. Bizi tazyik ve tevkif ve ellerine geçen risaleleri müsadereye baþladýlar. Nur þâkirdlerinin faaliyetine tevafuk geldi. Benim þahsýmý çürütmek fikriyle bir kýsým resmî memurlar hiç kimsenin inanmayacaðý isnadlarda bulundular. Pek acib iftiralarý iþaaya çalýþtýlar. Fakat kimseyi inandýramadýlar. Sonra, pek âdi bahanelerle zemherinin en þiddetli soðuk günlerinde beni tevkif ederek, büyük ve gayet soðuk ve iki gün sobasýz bir koðuþta tecrid-i mutlak içinde hapsettiler. Ben küçük odamda günde kaç defa soba yakar ve daima mangalýmda ateþ varken zâfiyet ve hastalýðýmdan zor dayanabilirdim. Þimdi, bu vaziyette hem soðuktan bir sýtma, hem dehþetli bir sýkýntý ve hiddet içinde çýrpýnýrken bir inayet-i Ýlâhiyye ile bir hakikat kalbimde inkiþaf etti. Mânen:

 

 

 

«Sen hapse, Medrese-i Yûsufiye namý vermiþsin; hem Denizli'de sýkýntýnýzdan bin derece ziyade, hem ferah, hem mânevî kâr, hem oradaki mahpuslarýn Nurlardan istifadeleri, hem büyük dairelerde Nurlarýn fütuhatý gibi neticeler, size þekva yerinde binler þükrettirdi; her bir saat hapsinizi ve sýkýntýnýzý, on saat ibadet hükmüne getirdi; o fâni saatleri bâkileþtirdi. Ýnþâallah bu Üçüncü Medrese-i Yûsufiyedeki musîbetzedelerin Nurlardan istifadeleri ve teselli bulmalarý, senin bu soðuk ve aðýr sý-

 

 

 

sh:» (T: 525)

 

kýntýný hararetlendirip, sevinçlere çevirecek ve hiddet ettiðin adamlar, eðer aldanmýþlarsa bilmeyerek sana zulmediyorlar. Onlar, hiddete lâyýk deðiller. Eðer bilerek ve garazla ve dalâlet hesabýna seni incitiyorlar ve iþkence yapýyorlarsa, onlar pek yakýn bir zamanda, ölümün idam-ý ebedîsiyle kabrin haps-i münferidine girip, daimî sýkýntýlý azab çekecekler. Sen, onlarýn zulmü yüzünden hem sevab, hem fâni saatlerini bâkileþtirmeyi, hem mânevî lezzetleri, hem vazife-i ilmiye ve dinîyeyi ihlâs ile yapmasýný kazanýyorsun» diye ruhuma ihtar edildi. Ben de bütün kuvvetimle «Elhamdülillâh!» dedim. Ýnsaniyet damariyle o zalimlere acýdým. «Ya Rabbi! Onlarý ýslah eyle!» diye dua ettim. Bu yeni hâdisede, ifademde Dahiliye Vekâletine yazdýðým gibi, on vecihle kanunsuz olduðunu ve kanun namýna kanunsuzluk eden o zalimler -asýl suçlu onlar olmasý gibi- öyle bahaneleri aradýlar; iþitenleri güldürecek ve hakperestleri aðlattýracak iftiralarý ve uydurmalariyle, ehl-i insafa gösterdiler ki, Risale-i Nur'a ve þâkirdlerine iliþmeye kanun ve hak cihetinde imkân bulamýyorlar, divaneliðe sapýyorlar...

 

 

 

Ezcümle: Bir ay bizi tecessüs eden memurlar, bir þey bahane bulamadýklarýndan bir pusla yazýp ki: «Said'in hizmetkârý bir dükkândan raký almýþ ona götürmüþ.» O puslayý imza ettirmek için hiç kimseyi bulamayýp, sonra yabanî ve sarhoþ bir adamý yakalamýþlar, tehditkârâne, «Gel bunu imza et!» demiþler. O da demiþ: «Tövbeler tövbesi olsun! Bu acib yalaný kim imza edebilir?» Onlarý, puslayý yýrtmaða mecbur etmiþ.

 

 

 

Ýkinci bir nümune: Bilmediðim ve þimdi dahi tanýmadýðým bir zat, atýný, beni gezdirmek için vermiþ. Ben de rahatsýzlýðým için teneffüs kasdi ile, ekser günlerde, yazda bir iki saat gezerdim. O at ve araba sahibine elli liralýk kitab vermeye söz vermiþtim; tâ kaidem bozulmasýn ve minnet altýna girmeyeyim. Acaba bu iþte hiçbir zarar ihtimali var mý? Halbuki, «O at kimindir?» diye, elli defa bizlerden hem vali, hem adliyeciler, hem zabýta ve polisler sordular. Gûya büyük bir hâdise-i siyasîye ve asayiþe temas eden bir vâkýadýr. Hattâ bu mânasýz soruþlarýn kesilmesi için iki zat hamiyyeten biri, «At benimdir» diðeri, «Araba benimdir» dedikleri için ikisini de benimle beraber tevkif ettiler. Bu nümunelere kýyasen, çok çocuk oyuncaklarýna seyirci olup gülerek aðladýk ve anladýk ki, Risale-i Nur'a ve þâkirdlerine iliþenler maskara olurlar...

 

 

 

 

 

sh:» (T: 526)

 

O nümunelerden lâtif bir muhavere: Benim tevkif kâðýdýmda sebeb, emniyeti ihlâl suçu yazýldýðýndan, ben daha o puslayý görmeden müddeiumuma dedim: «Seni geçen gece gýybet ettim.» Emniyet Müdürü hesabýna beni konuþturan bir polise «Eðer bin müddeiumumî ve bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umumîyeye hizmet etmemiþ isem, üç defa «Allah beni kahretsin» dedim.

 

 

 

Sonra bu sýrada, bu soðukta, en ziyade istirahata ve üþümemeðe ve dünyayý düþünmemeðe muhtaç olduðum bir hengâmda, garazý ve kasdý ihsas eder bir tarzda, beni bu tahammülün fevkinde bu tehcir ve tecrid ve tevkif ve tazyika sevkedenlere fevkalâde iðbirar ve kýzmak geldi. Bir inayet, imdada yetiþti. Mânen kalbe ihtar edildi ki: Ýnsanlarýn sana ettikleri ayn-ý zulümlerinde, ayn-ý adalet olan kader-i Ýlâhînin büyük bir hissesi var ve bu hapiste yiyecek rýzkýn var. O rýzkýn seni buraya çaðýrdý. Ona karþý rýza ve teslim ile mukabele lâzým. Hikmet ve rahmet-i Rabbaniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, bu hapistekileri nurlandýrmak ve teselli vermek ve size sevab kazandýrmaktýr. Bu hisseye karþý, sabýr içinde, binler þükretmek lâzýmdýr.

 

 

 

Hem senin nefsinin bilmediðin kusurlariyle onda bir hissesi var. O hisseye karþý istiðfar ve tövbe ile, nefsine: «Bu tokada müstahak oldun» demelisin.

 

 

 

Hem gizli düþmanlarýn desiseleriyle bazý safdil ve vehham memurlarý iðfal ile o zulme sevketmek cihetiyle, onlarýn da bir hissesi var. Ona karþý Risale-i Nur'un o münafýklara vurduðu dehþetli mânevî tokatlar, senin intikamýný onlardan almýþ. O, onlara yeter. En son hisse, bilfiil vasýta olan resmî memurlardýr. Bu hisseye karþý, onlarýn Nurlara tenkid niyetiyle bakmalarýnda ister istemez þüphesiz iman cihetinde istifadelerinin hatýrý için وَالْكَاظِمِينَ اْلغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ düsturiyle; onlarý affetmek bir ulûvvücenablýktýr. Ben de bu hakikatlý ihtardan kemal-i ferah ve þükür ile, bu yeni Medrese-i Yûsufiyede durmaða, hattâ aleyhimde olanlara yardým etmek için kendime mûcib-i ceza zararsýz bir suç yapmaða karar verdim.

 

 

 

Hem, benim gibi yetmiþbeþ yaþýnda ve alâkasýz ve dünyada sevdiði dostlarýndan, yetmiþten ancak hayatta beþi kalmýþ ve onun

 

 

 

sh:» (T: 527)

 

vazife-i Nûriye'sini görecek yetmiþbin Nur nüshalarý bâki kalýp serbest geziyorlar. Ve bir dile bedel, binler dil ile hizmet-i imaniyeyi yapacak kardeþleri, vârisleri bulunan benim gibi bir adama kabir, bu hapisten yüz derece ziyade hayýrlýdýr. Ve bu hapis dahi, haricinde hürriyetsiz tahakkümler altýndaki serbestiyetten yüz derece daha rahat, daha faidelidir. Çünkü; haricinde, tek baþýyla yüzer alâkadar memurlarýn tahakkümlerini çekmeðe mukabil, hapiste yüzer mahpuslarla beraber yalnýz müdür ve baþgardiyan gibi bir iki zatýn, maslahata binaen hafif tahakkümlerini çekmeðe mecbur olur. Ona mukabil, hapiste çok dostlardan kadeþane taltifler, teselliler görür. Hem Ýslâmiyet þefkati ve insaniyet fýtratý, bu vaziyette ihtiyarlara merhamete gelmesi, hapis zahmetini rahmete çeviriyor diye, hapse razý oldum.

 

 

 

Bu üçüncü mahkemeye geldiðim sýrada zâfiyet ve ihtiyarlýk ve rahatsýzlýktan ayakta durmaða sýkýldýðýmdan, mahkeme kapýsýnýn haricinde bir iskemlede oturdum. Birden bir hâkim geldi, hiddet etti, «Neden ayakta beklemiyor?» ihanetkârâne dedi. Ben de ihtiyarlýk cihetinden bu merhametsizliðe kýzdým. Birden baktým, pek çok Müslümanlar, kemal-i þefkat ve uhuvvetle merhametkârâne bakýp etrafýmýzda toplanmýþlar, daðýlmýyorlar. Birden «Ýki Hakikat» ihtar edildi.

 

 

 

Birincisi: Benim ve Nurlarýn gizli düþmanlarýmýz, benim istemediðim hakkýmdaki teveccüh-ü âmmeyi kýrmak ile Nurun fütûhatýna sed çekilir diye, bazý safdil resmî memurlarý kandýrýp, þahsýmý millet nazarýnda çürütmek fikriyle, ihanetkârane böyle muameleye sevketmiþler. Buna karþý inayet-i Ýlâhiyye, Nurlarýn îman hizmetine mukabil, bir ikram olarak, o bir tek adamýn ihanetine bedel, bu yüz adama bak! Hizmetinizi takdir ile þefkatkârane acýyarak alâkadarane sizi istikbal ve teþyî ediyorlar. Hattâ ikinci gün ben, müstantýk dairesinde müddeiumumun suallerine cevap verirken hükûmet avlusunda mahkeme pencerelerine karþý bin kadar ahali kemal-i alâka ile toplanýp lisan-ý hal ile «Bunlarý sýkmayýnýz!» dediklerini, vaziyetleriyle ifade ediyorlar gibi göründüler. Polisler onlarý daðýtamýyordular. Kalbime ihtar edildi ki: Bu ahali, bu tehlikeli asýrda tam bir teselli ve söndürülmez bir nur ve kuvvetli bir îman ve saadet-i bâkiyeye bir doðru müjde istiyorlar ve fýtraten arýyorlar ve Nur Risalelerinde aradýklarý bulunuyor diye iþitmiþler ki, benim ehemmiyetsiz

 

 

 

sh:» (T: 528)

 

þahsýma, îmana bir parça hizmetkârlýðým için, haddimden çok ziyade iltifat gösteriyorlar.

 

Ýkinci Hakikat: Emniyeti ihlâl vehmiyle bize ihanet etmek ve teveccüh-ü âmmeyi kýrmak kasdiyle tahkirkârane aldanmýþ mahdut adamlarýn bed muamelelerine mukabil, hadsiz ehl-i hakikatýn ve nesl-i atinin takdirkârane alkýþlamalarý var diye ihtar edildi. Evet komünist perdesi altýnda anarþistliðin emniyet-i umumiyeyi bozmaða dehþetli çalýþmasýna karþý Risale-i Nur ve Þâkirdleri, îman-ý tahkiki kuvvetiyle bu vatanýn her tarafýnda o müdhiþ ifsadý durduruyor ve kýrýyor. Emniyeti ve âsâyiþi temine çalýþýyor ki, pek çok bir kesrette ve memleketin her tarafýnda bulunan Nur Talebelirinden, bu yirmi senede alâkadar üç dört mahkeme ve on vilâyetin zabýtalarý, emniyeti ihlâle dair bir vukuatlarýný bulmamýþ ve kaydetmemiþ. Ve üç vilâyetin insaflý bir kýsým zabýtalarý demiþler: «Nur talebeleri mânevî bir zabýtadýr. Âsâyiþi muhafazada bize yardým ediyorlar. Îman-ý tahkikî ile, Nur'u okuyan her adamýn kafasýnda bir yasakçýyý býrakýyorlar. Emniyeti temine çalýþýyorlar.» Bunun bir nûmunesi Denizli Hapishanesidir. Oraya Nurlar, ve o mahpuslar için yazýlan Meyve Risalesi girmesiyle, üç-dört ay zarfýnda ikiyüzden ziyade o mahpuslar öyle fevkalâde itaatli, dindarane bir salâh-ý hâl aldýlar ki, üç dört adamý öldüren bir adam, tahta bitlerini öldürmekten çekiniyordu. Tam merhametli, zararsýz, vatana nâfi bir uzuv olmaya baþladý. Hattâ resmî memurlar, bu hale hayretle ve takdirle bakýyordular. Hem daha hüküm almadan bir kýsým gençler dediler: «Nurcular hapiste kalsalar, biz kendimizi mahkûm ettireceðiz ve ceza almaya çalýþacaðýz; tâ onlardan ders alýp onlar gibi olacaðýz. Onlarýn dersiyle kendimizi ýslâh edeceðiz.» Ýþte bu mahiyette bulunan Nur Talebelerini, emniyeti ihlâl ile itham edenler, herhalde ve gayet fena bir surette aldanmýþ veya aldatýlmýþ veya bilerek veya bilmiyerek anarþistlik hesabýna hükûmeti iðfal edip bizleri eziyetlerle ezmiye çalýþýyorlar. Biz bunlara karþý deriz: Mâdem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanmýyor ve dünya misafirhanesinde yolcular gayet sür'at ve telâþla kafile kafile arkasýnda, toprak arkasýna girip kayboluyorlar; elbette pek yakýnda birbirimizden ayrýlacaðýz. Siz zulmünüzün cezasýný dehþetli bir surette göreceksiniz. Hiç olmazsa mazlum ehl-i îman hakkýnda terhis tezkeresi olan ölümün, îdam-ý ebedî dar aðacýna çýkacak-

 

 

 

sh:» (T: 529)

 

sýnýz. Sizin dünyada tevehhüm-ü ebediyetle aldýðýnýz fâni zevkler, baki ve elîm elemlere dönecek.

 

 

 

Maatteessüf gizli münafýk düþmanlarýmýz, bu dindar milletin yüzer milyon velî makamýnda olan þehidlerinin kahraman gazilerinin kanýyla ve kýlýncýyla kazanýlan ve muhafaza edilen hakikat-ý Ýslâmiyete bazen «Tarikat» namýný takýp ve o güneþin tek bir þuaý olan Tarikat meþrebini o güneþin ayný gösterip hükûmetin bazý dikkatsiz memurlarýný aldatýp hakikat-ý Kur'aniyeye ve hakaik-i îmaniyeye tesirli bir surette çalýþan Nur Talebelerine «Tarikatçý» ve «Siyasî cemiyetçi» namýný vererek aleyhimize sevketmek istiyorlar. Biz hem onlara, hem onlarý aleyhimizde dinliyenler, Denizli Mahkeme-i Âdilesinde dediðimiz gibi deriz:

 

 

 

«Yüzer milyon baþlarýn feda olduklarý bir kudsî hakikata baþýmýz dahi feda olsun. Dünyayý baþýmýza ateþ yapsanýz, Hakikat-ý Kur'aniyeye feda olan baþlar, zýndýkaya teslim-i silâh etmiyecek ve vazife-i kudsîyesinden vazigeçmiyecekler. Ýnþâallah!»

 

 

 

Ýþte ihtiyarlýðýmýn sergüzeþtliðinden gelen aðrýlara ve me'yusiyetlere, îmandan ve Kur'andan imdada yetiþen kudsî teselliler ile bu ihtiyarlýðýmýn en sýkýntýlý bir senesini, gençliðimin en ferahlý on senesine deðiþtirmem. Hususan, hapiste farz namazýný kýlan ve tövbe edenin herbir saati, on saat ibadet hükmüne geçmesiyle ve hastalýkta ve mazlumiyette dahi herbir fâni gün, sevap cihetinde on gün bâki bir ömrü kazandýrmasiyle, benim gibi kabir kapýsýnda nöbetini bekliyen bir adama ne kadar medar-ý þükrandýr, o mânevî ihtardan bildim; «Hadsiz þükür Rabbime» dedim; ihtiyarlýðýma sevindim ve hapsime razý oldum. Çünki: Ömür durmuyor, çabuk gidiyor. Lezzetle, ferahla gitse, lezzetin zevali elem olmasýndan, hem teessüf, hem þükürsüzlükle, gafletle, bazý günahlarý yerinde býrakýr, fâni olur gider. Eðer hapis ve zahmetli gitse, zeval-i elem bir mânevî lezzet olmasýndan, hem bir nevi ibadet sayýldýðýndan, bir cihette bâki kalýr ve hayýrlý meyveleriyle bâki bir ömrü kazandýrýr. Geçmiþ günahlara ve hapse sebebiyet veren hatalara kefaret olur, onlarý temizler. Bu nokta-i nazardan, mahpuslardan farzý kýlanlar, sabýr içinde þükür etmelidirler.

 

 

 

* * *

 

sh: » (T: 530)

 

BEDÝÜZZAMAN SAÝD NURSÎ'NÝN AFYON MAHKEMESÝ

 

Afyon mahkemesini tertib ve iftiralarla açtýran gizli dinsizler, Bediüzzamaný idam etmek plânýný çevirmiþlerdir. Bu fevkalâde ehemmiyeti hâiz büyük müdafaât, böyle imhacý zâlim dinsizlere karþý onun ölümü hiçe sayarak haykýrdýðý hakikatlerdir. Neticede, temyiz mahkemesi mahkûmiyet kararýný nakzetti. Ve ayný mahkeme iki defa Bediüzzamana beraet verdi. Nihayet bütün Risale-i Nur Külliyatý ve beþyüze yakýn mektublar bilâkayd ü þart Bediüzzamana iade edildi.

 

* * *

 

 

 

BÜYÜK MÜDAFAATINDAN PARÇALAR

 

 

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ . وَبِهِ نَسْتَعِينُ

 

 

 

On sekiz sene sükûttan sonra -mecburiyet tahtýnda- bu istida mahkemeye ve sureti Ankara'ya makâmâta verilmiþken, tekrar vermeye mecbur olduðum iddianameye karþý itiraznamemdir.

 

 

 

Malûm olsun ki: Kastamonu'da, üç defa menzilimi taharri etmek için gelen iki müddeiumumî ve iki taharrî komiserine, ve üçüncüde polis müdürüne ve altý-yedi komiser ve polislere; ve Isparta'da Müddeiumuminin suallerine; ve Denizli ve Afyon mahkemelerine karþý dediðim ayn-ý hakikat küçük bir müdafaanýn hülâsasýdýr. Þöyleki:

 

 

 

Onlara dedim: Ben, onsekiz-yirmi senedir münzevî yaþýyorum. Hem Kastamonu'da sekiz senedir karakol karþýsýnda ve sair yerlerde dahi yirmi senedir daima tarassut ve nezaret altýnda kaç defa menzilimi taharri ettikleri halde; dünya ile, siyaset ile hiç bir tereþþuh, hiç bir emarem görülmedi. Eðer bir karýþýk hâlim olsaydý ve oranýn adliye ve zabýtasý bilmedi veya bildi aldýrmadý ise; elbette benden ziyade onlar mes'uldürler. Eðer yoksa, bütün dünyada kendi âhireti ile meþgul olan münzevilere iliþilmediði halde, neden bana lüzumsuz, vatan ve millet zararýna bu derece iliþiyorsunuz? Biz Risale-i Nur Þâkirdleri, Risale-i Nur'u, deðil dünya

 

 

 

sh:» (T: 531)

 

cereyanlarýna belki kâinata da âlet edemeyiz.

 

Hem, Kur'an bizi siyasetten þiddetle menetmiþ. Evet, Risale-i Nur'un vazifesi ise, hayat-ý ebediyeyi mahveden ve hayat-ý dünyeviyeyi de dehþetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karþý îmanî olan hakikatlarla gayet kat'î, en mütemerrid zýndýk feylesoflarý dahi îmana getiren kuvvetli bürhanlarla Kur'ana hizmet etmektir. Onun için, Risale-i Nur'u hiç bir þeye âlet edemeyiz.

 

Evvelâ: Kur'anýn elmas gibi hakikatlerini, ehl-i gaflet nazarýnda bir propaganda-yý siyaset tevehhümiyle cam parçalarýna indirmemek ve o kýymetdar hakikatlara ihanet etmemektir.

 

Saniyen: Risale-i Nur'un esas mesleði olan þefkat, hak ve hakikat ve vicdan, bizleri þiddetle siyasetten ve idareye iliþmekten menetmiþ. Çünki tokada ve belâya müstahak ve küfr-ü mutlaka düþmüþ bir-iki dinsize müteallik yedi-sekiz çoluk-çocuk, hasta ihtiyar masumlar bulunur. Musibet ve belâ gelse, o bîçareler dahi yanarlar. Bunun için, neticenin de husulü meþkûk olduðu halde, siyaset yoliyle idare ve âsâyiþin zararýna hayat-ý içtimaiyeye karýþmaktan þiddetle menedilmiþiz.

 

 

 

Sâlisen: Bu vatanýn ve bu milletin hayat-ý içtimaiyesi bu acîb zamanda anarþilikten kurtulmak için beþ esas lâzým ve zaruridir. «Hürmet, Merhamet, Haramdan çekinmek, Emniyet, Serseriliði býrakýp itaat etmektir.» Risale-i Nur, hayât-ý içtimaiyeye baktýðý zaman, bu beþ esasý kuvvetli ve kudsî bir surette tesbit ve tahkim ederek âsâyiþin temel taþýný muhafaza ettiðine delil ise; bu yirmi sene zarfýnda Risale-i Nur'un, yüz bin adamý vatan ve millete zararsýz birer uzv-u nâfi haline getirmesidir. Isparta ve Kastamonu vilâyetleri buna þahiddir. Demek Risale-i Nur'un -ekseriyet-i mutlaka- eczalarýna iliþenler, her halde bilerek veya bilmiyerek anarþilik hesabýna vatana ve millete ve hâkimiyet-i Ýslâmiyeye hiyanet ederler. Risale-i Nur'un yüzotuz risalelerinin bu vatana yüzotuz büyük faidesini ve hasenesini, vehham ehl-i gafletin sathî nazarlarýnda kusurlu tevehhüm edilen iki-üç risalenin mevhum zararlarý çürütemez. Onlarý bunlarla çürüten, gayet derecede insafsýz bir zâlimdir.

 

 

 

Eðer dinsizliði bir nevi siyaset zannedip, bu hâdisede bazýlarýnýn dedikleri gibi derseniz: «Bu risalelerinle, medeniyetimizi, keyfimizi bozuyorsun.» Ben de derim: «Dinsiz bir millet yaþa-

 

 

 

sh:» (T: 532)

 

yamaz.» dünyaca bir umumî düsturdur. Ve bilhassa küfr-ü mutlak olsa, Cehennemden daha ziyade elîm bir âzâbý dünyada dahi verdiðini, Risale-i Nur'dan Gençlik Rehberi gayet kat'î bir surette isbat etmiþ. O risale ise þimdi resmen tabedildi. Bir müslüman «El-iyâzübillâh» eðer irtidat etse, küfr-ü mutlaka düþer, bir derece yaþatan küfr-ü meþkûkte kalmaz. Ecnebi dinsizleri gibi de olmaz; ve lezzet-i hayat noktasýnda, mâzi ve müstakbeli olmayan hayvandan yüz derece aþaðý düþer. Çünki, geçmiþ ve gelecek mevcudatýn ölümleri ve ebedî müfarakatlarý, onun dalâleti cihetiyle, onun kalbine mütemadiyen hadsiz firaklarý ve elemleri yaðdýrýyor. Eðer îman gelse, kalbe girse, birden o hadsiz dostlar diriliyorlar: «Biz ölmemiþiz... mahvolmamýþýz.» lisan-ý halleriyle diyerek, o Cehennemî hâlet Cennet lezzetine çevrilir. Mâdem hakikat budur. Size ihtar ediyorum! «Kur'ana dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz... O maðlûp olmaz, bu memlekete yazýk olur. (Hâþiye) O baþka yere gider yine tenvir eder. Eðer baþýmdaki saçlarým adedince baþlarým bulunsa, her gün biri kesilse, hakikat-ý Kur'aniyeye feda olan bu baþý zýndýkaya ve küfr-ü mutlaka eðmem! Ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.»

 

 

 

Elhasýl: Hayat-ý ebediyeyi mahveden ve hayat-ý dünyeviyeyi dehþetli birzehire çeviren ve lezzetini imha eden küfr-ü mutlaký, otuz senedenberi köküyle kesen ve tabiiyyunun dehþetli bir fikr-i küfrîlerini öldürmeðe muvaffak olan ve bu milletin iki hayatýnýn saadet düsturlarýný hârika hüccetleriyle parlak bir surette isbat eden ve Kur'anýn hakikat-ý arþiyesine dayanan Risale-i Nur, böyle küçük bir risalenin bir iki maddesiyle deðil, belki bin kusuru dahi olsa, onun binler büyük haseneleri onlarý affettirir diye dâva ediyoruz.. ve isbatýna da hazýrýz.

 

 

 

Mâdem Cumhuriyet prensipleri hürriyet-i vicdan kanuniyle dinsizlere iliþmiyor.. elbette, mümkün olduðu kadar dünyaya karýþmayan ve ehl-i dünya ile mübareze etmiyen ve âhiretine ve îmanýna ve vatanýna dahi nâfi bir tarzda çalýþan dindarlara iliþmemek gerektir ve elzemdir. Bin senedenberi bu milletin gýda ve ilâç gibi bir hâcet-i zaruriyesi olan takvayý ve salâhatý, bu

 

 

 

___________________________________

 

 

 

Hâþiye: Dört defa mübareze zamanýnda gelen dehþetli zelzeleler, «Yazýk olur!» hükmünü isbat ettiler.

 

 

 

sh:» (T: 533)

 

 

 

mazhar-ý Enbiya olan Asya'da hükmeden ehl-i siyaset yasak etmez ve edemez biliyoruz. Yirmi senedenberi münzevî yaþýyan ve yirmi sene evvelki Said'in kafasiyle sorduðu bu suallerde, bu zamanýn tarz-ý telâkkisine uygun gelmiyen kusurlarýna bakmamak insaniyetin muktezasýdýr. Vatan ve millet ve asayiþin menfaati hesabýna bunu da hatýrlatmak bir vazife-i vataniyem olmasý cihetiyle derim:

 

 

 

Böyle, bize ve Risale-i Nur'a az bir münasebetle taht-ý tevkife alýnmak, gücendirmek yüzünden; vatana ve âsâyiþe dindârâne menfaati bulunan pek çok zâtlarý idare aleyhine çevirebilir, anarþiliðe meydan verir. Evet, Risale-i Nur ile imanlarýný kurtaran ve millete zararsýz ve tam menfaatdar vaziyete girenler, yüzbinden çok ziyadedir! Hükûmet-i Cumhuriyetin belki her büyük dairesinde ve milletin her tabakasýnda faideli müstakimâne bir surette bulunuyorlar. Bunlarý gücendirmek deðil, belki himaye etmek elzemdir. Þekvamýzý dinlemiyen ve bizi söyletmiyen ve bahanelerle sýkýþtýran bir kýsým resmî adamlar, vatan aleyhinde anarþiliðe meydan açýyorlar diye kuvvetli bir vehim hatýrýmýza geliyor.

 

 

 

Hem maslahat-ý hükûmet namýna derim: Mâdem «Beþinci Þua» ý hem Denizli, hem Ankara mahkemeleri tetkik edip iliþmemiþler, bize verdiler; elbette onu yeniden resmiyete koyup dedikodulara meydan açmamak idarece zaruridir. Biz o risaleyi mahkemelerin ellerine geçmeden ve onu teþhirlerinden evvel gizlediðimiz gibi, Afyon hükûmet ve mahkemesi dahi onu medar-ý sual ve cevab etmemeli. Çünki kuvvetlidir, reddedilmez! Kablelvukû haber vermiþ, doðru çýkmýþ. Hem hedefi dünya deðil, olsa olsa ölmüþ gitmiþ bir þahsa müteaddid manâlarýndan bir manâsý muvafýk geliyor. Onun dostluðu taassubiyle o gaybî ihbarý ve mânâyý resmiyete koymamayý ve bizi onunla muaheze etmekle daha ziyade teþhirine yol açmamayý vatan ve millet ve âsâyiþ ve idare hesabýna ihtar etmeye vicdaným beni mecbur eyledi. Bu mes'elede, þahsýmýn veya bazý kardeþlerimin kusuriyle Risale-i Nur'a hücum edilmez. O doðrudan doðruya Kur'ana baðlanmýþ, ve Kur'an da, Arþ-ý Âzam'a baðlýdýr. Kimin haddi var ki elini oraya uzatsýn, o kuvvetli ipleri çözsün! Hem, memlekette maddî ve mânevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuzüç Âyât-ý Kur'aniyenin iþârâtiyle ve Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ý Âzam'ýn (R.A.) kat'î ihbariyle tahakkuk

 

 

 

sh:» (T: 534)

 

etmiþ olan Risale-i Nur, bizim âdî ve þahsî kusurlarýmýzla mes'ul olmaz.. ve olamaz.. ve olmamalý. Yoksa bu memlekete hem maddî, hem manevî, telâfi edilmiyecek derecede zararý olacak.

 

 

 

Risale-i Nur'a karþý gizli düþmanlarýmýzdan bazý zýndýklarýn þeytanetiyle çevrilen plânlar ve hücumlar Ýnþâallah bozulacaklar. Onun þâkirdleri baþkalara kýyas edilmez, daðýttýrýlmazlar, vazgeçirilmezler, Cenab-ý Hakkýn inayetiyle maðlûp edilmezler. Eðer maddî müdafaadan Kur'an bizi menetmeseydi, bu milletin can damarý hükmünde, umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o þâkirdler, Þeyh Said ve Menemen hâdiseleri gibi cüz'i ve neticesiz hâdiselerle bulaþmazlar. Allah etmesin eðer mecburiyet-i kat'iyye derecesinde onlara zulüm edilse, elbette gizli zýndýklar ve münafýklar bin derece piþman olacaklar!..

 

 

 

Elhasýl: Mâdem biz ehl-i dünyanýn dünyalarýna iliþmiyoruz; onlar da bizim âhiretimize ve îmanî hizmetimize bu derece iliþmesinler!

 

 

 

Evet biz bir cemaatiz. Hedefimiz ve programýmýz; evvelâ kendimizi sonra milletimizi îdam-ý ebediden ve dâimî berzahî haps-i münferidden kurtarmak ve vatandaþlarýmýzý anarþilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatýmýzý imhaya vesile olan zýndýkaya karþý, Risale-i Nur'un çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadýr. Ben, sizin bana vereceðiniz en aðýr cezanýza da beþ para vermem ve hiç ehemmiyeti yok. Çünki ben kabir kapýsýnda, yetmiþ beþ yaþýndayým. Böyle mazlum ve masum bir iki sene hayatý þehadet mertebesiyle deðiþtirmek, benim için büyük saadettir. Risale-i Nur'un binler hüccetleriyle kat'i îmanýn var ki; ölüm, bizim için bir terhis tezkeresidir. Eðer zâhirî idam da olsa, bizim için bir saat zahmet ebedi bir saadetin ve rahmetin anahtarý olur. Fakat siz, ey gizli düþmanlar ve zýndýka hesabýna adliyeyi þaþýrtan, hükûmeti bizimle sebebsiz meþgul eden insafsýzlar! Kat'i biliniz ve titreyiniz ki; siz îdam-ý ebedî ile ebedî mahkûm oluyorsunuz, intikamýmýzý, sizden pek çok muzaaf bir surette alýnýyor görüyoruz.. hattâ size acýyoruz. Evet, bu þehri yüz defa mezaristana boþaltan ölüm hakikatýnýn, elbette hayattan ziyade bir istediði var. Ve onun idamýndan kurtulmak çaresi, insanlarýn her mes'elesinin fevkinde, en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-ý zarurisi ve kat'isidir. Acaba bu çareyi kendine bulan Risale-i Nur Þakirdlerini ve o ça-

 

 

 

sh:» (T: 535)

 

 

 

reyi binler hüccetleriyle bulduran Risale-i Nur'u âdî bahanelerle ittiham edenler, ne kadar kendileri hakikat ve adalet nazarýnda müttehem oluyor; divaneler de anlar.

 

 

 

Bundan otuz sene evvel, Cenab-ý Hakkýn inayetiyle, dünyanýn muvakkat þan ü þerefinin ve enaniyetli hodfüruþluðun ve þöhretperestliðinin ne kadar fâidesiz ve mânasýz olduðunu, hadsiz þükür olsun ki, Kur'anýn feyziyle anlamýþ bir adamýn; o zamandan beri bütün kuvvetiyle, nefs-i emmaresiyle mücadele edip mahviyet etmek; benliðini býrakmak, tasannu ve riyakârlýk yapmamak için elden geldiði kadar çalýþtýðýna, ona hizmet eden veya arkadaþlýk edenler kat'i bildikleri ve þehadet ettikleri halde; ve yirmi senedenberi herkes kendi hakkýnda hoþlandýðý ziyade hüsn-ü zanna ve teveccüh-ü nas ve þahsýný mehd ü senadan ve kendinin mânevî makam sahibi olduðunu bilmekten herkese muhalif olarak bütün kuvvetiyle kaçtýðý ve hem, has þâkirdlerinin onun hakkýndaki hüsn-ü zanlarýný reddedip o halis kardeþlerinin hatýrýný kýrmasý ve yazdýðý cevabî mektublarýnda onun hakkýndaki medihlerini ve ziyade hüsn-ü zanlarýný kabul etmemesi ve kendini faziletten mahrum gösterip, bütün fazileti Kur'anýn tefsiri olan Risale-i Nur'a ve dolayýsiyle Nur Þakirdlerinin þahs-ý mânevisine verip, kendini âdi bir hizmetkâr bilmesi kat'i isbat ediyor ki; þahsýný beðendirmeye çalýþmadýðý ve istemediði ve reddettiði halde; onun rýzasý olmadan bazý dostlarý, uzak bir yerden onun hakkýnda ziyade hüsn-ü zan edip medhetmeleri, bir makam vermeleriyle acaba hangi kanun ile medar-ý mes'uliyet olur ki; o bîçare, hasta ve çok ihtiyar ve garibin münzevî odasýna, büyük bir cinayet iþlemiþ gibi kilidini kýrýp taharri memurlarýný sokmak; hem evradýndan ve levhalarýndan baþka bir bahane bulamamak, acaba dünyada hiç bir kanun, hiç bir siyaset bu taarruza müsaade eder mi?..

 

 

 

Vatana ve millete ve ahlâka çok zararlý olan dinsizlerin kitablarýnýn intiþarýna ve komünistlerin neþriyatýna serbestiyet kanuniyle iliþilmediði halde üç mahkeme medar-ý mes'uliyet olacak içinde hiçbir maddeyi bulmayan ve millet ve vatanýn hayât-ý içtimaiyesini ve ahlâkýný ve âsâyiþini temine yirmi senedenberi çalýþan ve milletin hakiki bir nokta-i istinadý olan Âlem-i Ýslâmýn uhuvvetini ve bu millete dostluðunu iadeye ve o dostluðun takviyesine tesirli bir surette çabalýyan ve Diyanet Riyasetinin ulemasý, tenkid niye-

 

 

 

sh:» (T: 536)

 

tiyle, Dahiliye Vekilinin emriyle üç ay tetkikten sonra, tenkid etmiyerek tam kýymetini takdir edip: «Kýymetdar eser» diye Diyanet kütüphanesine konulan «Zülfikar ve Asa-yý Musa» gibi kabr-i Peygamberi (A.S.M.) üzerinde alâmet-i makbuliyet olarak Asa-yý Musa mecmuasýný hacýlar gördükleri halde, Nur eczalarýný evrak-ý muzýrra gibi toplayýp mahkeme eline vermek; acaba hiçbir kanun, hiçbir vicdan hiçbir insaf buna müsaade eder mi?

 

 

 

* * *

 

 

 

AFYON HÜKÛMET VE ZÂBITASINA VE MAHKEMESÝNE

 

BÝR KAÇ NOKTA MARUZATIM VAR

 

 

 

Birincisi: Ekser Enbiyanýn Þark'da ve Asya'da zuhurlarý ve aðleb-i hükemanýn Garb'da ve Avrupa'da gelmeleri kader-i Ezelînin bir iþarettir ki; Asya'da din hâkimdir; felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen, Asya'da hüküm süren, dindar olmazsa da, din lenine çalýþanlara iliþmemeli belki teþvik etmelidir.

 

 

 

Ýkincisi: Kur'an-ý Hakîm, bu zemin kafasýnýn aklý ve kuvve-i müfekkiresidir. Eliyazübillâh; eðer Kur'an Küre-i Arzýn baþýndan çýksa, Arz divane olacak. Akýldan boþ kalan kafasýný bir seyyareye çarpmasý, bir kýyamet kopmasýna sebeb olmasý akýldan uzak deðildir. Evet Kur'an; Arþý, Ferþ ile baðlamýþ bir zincir, bir Hablullahtýr. Câzibe-i umumiyeden ziyade zemini muhafaza ediyor. Ýþte, bu Kur'an-ý Azimüþþanýn hakikî ve kuvvetli bir tefsiri olan Risale-i Nur; bu asýrda, bu vatanda, bu millete yirmi senedenberi tesirini göstermiþ büyük bir nimet-i Ýlâhiyye ve sönmez bir mucize-i Kur'aniyedir. Hükûmet, ona iliþmek ve talebelerini ondan ürkütüp vazgeçirmek deðil, belki onu himaye etmek ve okunmasýný teþvik etmek gerektir.

 

 

 

Üçüncüsü: Ehl-i îmandan bütün gelenler, mâziye gidenlere maðfiret dualariyle ve hasenatlarýný onlarýn ruhlarýna baðýþlamalariyle yardýmlarýna binaen Denizli Mahkemesinde demiþtim: «Mahkeme-i Kübrada milyarlar ehl-i îman olan dâvacýlar tara-

 

 

 

sh:» (T: 537)

 

fýndan, Kur'an hakikatlerine hizmet eden Nur Talebelerini mahkûm ve periþan etmek isteyenlerden ve sizlerden sorulsa ki: Serbestiyet kanuniyle dinsizlerin, komünistlerin neþriyatlarýna ve anarþiliði yetiþtiren cemiyetlerine müsamahakârane bakýp iliþmediðiniz halde; vataný ve milleti anarþistlikten ve dinsizlik ve ahlâksýzlýktan ve vatandaþlarýný, ölümün îdam-ý ebedisinden kurtarmaða çalýþan Risale-i Nur Talebelerini hapisler ve tazyiklerle periþan etmek istediniz!» diye sizlerden sorulsa, ne cevab vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz.. onlara demiþtim. O zaman, o insaflý, adaletli zâtlar bizi beraet ettirdiler; adliyenin adaletini gösterdiler.

 

 

 

Dördüncüsü: Ben bekliyordum ki; ya Ankara, ya Afyon, beni sorguda pek büyük mes'eleler için, Nurlarýn o mes'elelere hizmeti cihetinde bir meþveret dâiresine alýp, bir sual-cevab beklerdim.

 

 

 

Evet, üçyüz elli milyon Müslümanlarýn eski kardeþliðini ve muhabbetini ve hüsn-ü zannýný ve mânevî yardýmlarýný bu memleketteki millete kazandýracak çareleri bulmak ki; en kuvvetli çâre ve vesile Risale-i Nur olduðuna delil þudur: Bu sene Mekke-i Mükerremede, gayet büyük bir âlim, hem Hind lisanýna, hem Arab lisanýna Nur'un büyük mecmualarýný tercüme edip, Hindistan'a ve Arabistana göndererek, en kuvvetli nokta-i istinadýmýz olan vahdet ve uhuvvet-i Ýslâmiyeyi temine çalýþtýðý gibi; Türk Milletinin, dâima dinde ve îmanda ileri olduðunu Nur Risaleleri gösteriyor, demiþler.

 

 

 

Hem beklerdim ki; vatanýmýzda anarþiliðe inkýlâb eden komünist tehlikesine karþý Nur'larýn tesirleri ne derecedir ve bu mübarek vatan, bu dehþetli seyelandan nasýl muhafaza edilecek gibi, dað misillü mes'elelerin sorulmasýnýn lüzumu varken, sinek kanadý kadar ehemmiyeti olmayan ve hiç bir medar-ý mes'uliyet olmýyan cüz'î ve þahsî garazkârlarýn iftiralariyle habbe, kubbeler yapýlmýþ mes'eleler için, bu aðýr þerait altýnda, hiç ömrümde çekmediðim bir periþaniyetime sebebiyet verildi. Bize, üç mahkemenin sorduðu ve beraet verdiði ayný mes'elelerden ve âdî ve þahsî bir iki mes'ele için manâsýz sualler edildi.

 

 

 

Beþincisi: Risale-i Nur'la mübareze edilmez; o maðlûb olmaz! Yirmi senedenberi en muannid feylesoflarý susturuyor; îman hakikatlerini güneþ gibi gösteriyor. Bu memlekette hükmeden, onun kuvvetinden istifade etmek gerektir.

 

sh:» (T: 538)

 

 

 

Altýncýsý: Benim ehemmiyetsiz þahsýmýn kusurlariyle beni çürütmek ve ihanetlerle nazar-ý âmmeden düþürmek Risale-i Nur'a zarar vermez; belki bir cihette kuvvet verir. Çünki, benim bir fâni dilime bedel, Risale-i Nur'un yüz bin nüshalarýnýn bâki dilleri susmaz, konuþur. Ve hâlis talebeleri binler kuvvetli lisanlarla, o kudsî ve küllî vazife-i Nuriyeyi þimdiye kadar olduðu gibi kýyamete kadar devam ettirecekler.

 

 

 

Yedincisi: Sabýk mahkemelerde dâva ettiðim ve hüccetlerini gösterdiðimiz gibi; bizim gizli düþmanlarýmýz ve hükûmeti iðfal ve bir kýsým erkânýný evhamlandýran ve adliyeleri aleyhimize sevkeden resmî ve gayr-ý resmî muarýzlarýmýz; ya gayet fena bir surette aldanmýþ veya aldatýlmýþ, veya anarþilik hesabýna gayet gaddar bir ihtilâlcidir; veya Ýslâmiyet ve hakikat-ý Kur'ana karþý mürtedâne mücadele eden bir dessas zýndýktýr ki; bize hücum etmek için, istibdâd-ý mutlaka cumhuriyet nâmýný vermekle; irtidad-ý mutlaký rejim altýna almakla; sefahat-i mutlakaya medeniyet namýný takmakla; cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namýný vermekle hem bizi periþan, hem hükûmeti iðfal, hem adliyeyi bizimle manâsýz meþgul eylediler. Onlarý, Kahhar-ý Zülcelâlin kahrýna havale edip, kendimizi onlarýn þerrinden muhafaz için حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ kal'asýna iltica ederiz.

 

Sekizinci: Geçen sene Ruslar, çoklukla hacýlarý hacca gönderip, onlarla propaganda yapýp, «Ruslar, baþka milletlerden ziyade Kur'ana hürmetkâr» diye Âlem-i Ýslâmý, din noktasýnda bu vatandaki dindar millet aleyhine çevirmeye çalýþtýðý ayný zamanda Risale-i Nur'un büyük mecmualarý; hem Mekke-i Mükerremede, hem Medine-i Münevverede, hem Þâm-ý Þerifte, hem Mýsýr'da, hem Halep'de âlimlerin takdirleri altýnda kýsmen intiþariyle o komünist propagandasýný kýrdýðý ve Âlem-i Ýslâma gösterdiði gibi; Türk Milleti ve kardeþleri, eskisi gibi dinine ve Kur'anýna sahibdir vesair ehl-i Ýslâmýn dindar büyük bir kardeþi ve Kur'an hizmetinde kahraman kumandanýdýr, diye o ehemmiyetli kudsî merkezlerde o Nur Mecmualarý bu hakikatý gösterdiler. Acaba, Nur'un bu kýymetdar hizmet-i milliyesi, bu tarz iþkencelerle mukabele görse zemini hiddete getirmez mi?

 

 

 

Dokuzuncusu: Denizli müdafaatýnda izahý ve isbatý bulunan bir mes'elenin kýsaca bir hülâsasýdýr.

 

 

 

sh:» (T: 539)

 

Bir dehþetli kumandan deha ve zekâvetiyle, ordunun müsbet hasenelerini kendine alýp ve kendinin menfi seyyielerini o orduya vererek, o efrad adedince haseneleri, gazilikleri bire indirdi. Ve seyyiesini o ordu efradýna isnad ederek, onlarýn adedince seyyieler hükmüne getirdiðinden; dehþetli bir zulüm ve hilâf-ý hakikat olmasýndan, ben, kýrk sene evvel beyan ettiðim gibi, bir Hadîsin o þahsa vurduðu tokada binaen, sâbýk mahkemelerimizde bana hücum eden bir müddeiumumiye dedim: «Gerçi onu, Hadîslerin ihbariyle kýrýyorum; fakat ordunun þerefini muhafaza ve büyük hatalardan vikâye ederim. Sen ise, bir tek dostun için, Kur'ânýn bayrakdarý ve Âlem-i Ýslâmýn kahraman bir kumandaný olan ordunun þerefini kýrýyorsun ve hasenelerini hiçe indiriyorsun!» dedim. Ýnþâallah o müddei insafa geldi, hatadan kurtuldu.

 

Onuncusu: Adliyede adâlet hakikatý ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sýrf hak namýna çalýþmak vazifesi hükmettiðine binaendir ki; Ýmam-ý Ali Radiyallahu anhu, hilâfeti zamanýnda bir yahudi ile beraber mahkemede oturup muhâkeme olmuþlar.

 

Hem bir adliye reisi; bir memuru, kanunca bir hýrsýzýn elini kestiði vakit, o memurun o zalim hýrsýza hiddet ettiðini gördü, o dakikada o memuru azletti. Hem çok teessüf ederek, dedi: «Þimdiye kadar, adâlet namýna böyle hissiyatýný karýþtýranlar pek çok zulmetmiþler.» Evet, hükm-ü kanunî icra etmekte o mahkûma acýmasa da hiddet edemez; etse zâlim olur. Hattâ, kýsas cezasý da olsa, hiddetle katletse bir nevi katil olur, diye o hâkim-i âdil demiþ.

 

 

 

Ýþte, mâdem mahkemede böyle halis ve garazsýz bir hakikat hükmediyor; üç mahkeme bizlere beraet verdiði ve bu milletin yüzde -bilseler- doksaný, Nur Talebelerinin zararsýz olarak millete ve vatana menfaatli olduklarýna pek çok emarelerle þehadet ettikleri halde, burada, o masum ve teselliye ve adaletin iltifatýna çok muhtaç Nur Talebelerine karþý ihanetler ve gayet soðuk, hiddetli muameleler yapýlýyor. Biz, her musibete ve ihanetlere karþý sabra ve tahammüle karar verdiðimizden sükût edip, Allaha havale ederek, belki bunda da bir hayýr vardýr dedik. Fakat evham yüzünden garazkârlarýn jurnalleriyle bu bîçare masumlara böyle muameleler, belâlarýn gelmesine bir vesile olacaðýndan korktum, bunu yazmaya mecbur oldum. Zaten bu mes'elede bir kusur varsa benimdir. Bu biçareler, sýrf îmanlarý ve âhiretleri için bana rýza-i

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

sh:» (T: 540)

 

Ýlâhi dairesinde yardým etmiþler. Pek çok takdire müstahak iken, böyle muameleler, hattâ kýþý dahi hiddete getirdi.

 

 

 

Hem medâr-ý hayrettir ki, bu defa da yine bir cemiyet vehmini tekrar ileri sürüyorlar. Halbuki üç mahkeme bu ciheti tetkik edip beraet vermekle beraber, mabeynimizde böyle medâr-ý itham olacak hiçbir cemiyet, hiç bir emare mahkemeler, zâbýtalar, ehl-i vukuflar bulmamýþlar. Yalnýz bir muallimin talebeleri ve dârülfünun þâkirdleri ve Kur'an dersini veren hâfýzýn hýfza çalýþanlarý gibi, Risale-i Nur Talebelerinde de bir uhrevî kardeþlik var. Bunlara cemiyet namýný veren ve onunla itham eden bütün esnaf ve mekteblilere ve vâizlere siyasî cemiyet nazariyle bakmak gerektir. Bunun için ben, böyle asýlsýz ve mânasýz ithamlarla buraya hapse gelenleri müdafaa etmeye lüzum görmüyorum. Yalnýz; hem bu memleketi, hem Âlem-i Ýslâmý çok alâkadar eden; ve maddî ve manevî bu vatana ve bu millete pek çok bereket ve menfaati tahakkuk eden Risale-i Nur'u üç defa müdafaa ettiðimiz gibi, tekrar ayný hakikat ile müdafaamý menedecek hiç bir sebeb yok. Ve hiç bir kanun ve hiç bir siyaset yasak etmez ve edemez. Evet, biz bir cemiyetiz.. ve öyle bir cemiyetimiz var ki, her bir asýrda üçyüz elli milyon dahil mensublarý var. Ve her gün beþ defa namazla, o mukaddes cemiyetin prensiblerine kemal-i hürmetle alâkalarýný ve hizmetlerini gösteriyorlar.

 

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kudsî programiyle birbirinin yardýmýna dualariyle ve manevî kazançlariyle koþuyorlar. Ýþte biz, bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradýndanýz. Ve hususî vazifemiz de, Kur'anýn îmanî hakikatlarýný tahkikî bir surette ehl-i îmana bildirip, onlarý ve kendimizi idam-ý ebediden ve dâimî ve berzahî haps-i münferidden kurtarmaktýr. Sâir dünyevî ve siyasî ve entrikalý cemiyet ve komitelerle ve bizim medar-ý ittihamýmýz olan cemiyetçilik gibi asýlsýz ve mânâsýz gizli cemiyetle hiç bir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz! Ve dört mahkeme inceden inceye tetkikten sonra, o cihetde bize beraet vermiþ.

 

 

 

Evet, Nur Þâkirdleri biliyorlar ve mahkemelerde hüccetlerini göstermiþim ki; þahsýma deðil bir makam, þan ü þeref ve þöhret vermek ve uhrevî ve mânevî bir mertebe kazandýrmak; belki bü-

 

 

 

sh:» (T: 541)

 

tün kanaat ve kuvvetimle, ehl-i îmana bir hizmet-i îmaniye yapmak için, deðil yalnýz dünya hayatýmý ve fânî makamatýmý; belki lüzum olsa âhiret hayatýmý ve herkesin aradýðý uhrevî ve bâki mertebeleri feda etmeyi, hattâ Cehennemden bazý bîçare ehl-i îmanlarý kurtarmaya vesile olmak için, lüzum olsa Cenneti býrakýp Cehenneme girmeyi kabul ettiðimi hakikî kardeþlerim bildikleri gibi, mahkemelerde dahi bir cihette isbat ettiðim halde, beni bu ittihamla -Nur ve îman hizmetime bir ihlâssýzlýk isnad etmekle ve Nurlarýn kýymetlerini tenzil etmekle- milleti onun büyük hakikatlerinden mahrum etmektir. Acaba bu bedbahtlar.. dünyayý ebedî ve herkesi kendileri gibi, «Dini ve îmaný dünyaya âlet ediyor» tevehhümiyle, dünyadaki ehl-i dalâlete meydan okuyan; ve hizmet-i îmaniye yolunda hem dünyevî, hem lüzum olsa uhrevî hayatlarýný feda eden; ve mahkemelerde dâva ettiði gibi, bir tek hakikat-ý îmaniyeyi, dünya saltanatiyle deðiþtirmeyen; ve siyasetten ve siyasî manâsýný iþmam eden maddî ve manevî mertebelerden -ihlâs sýrrýyle- bütün kuvvetiyle kaçan; ve yirmi sene emsalsiz iþkencelere tahammül edip, siyasete, îmanî meslek itibariyle tenezzül etmiyen; ve kendini, nefsi itibariyle talebelerinden çok aþaðý bilen ve onlardan daima himmet ve dua bekliyen; ve kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz itikad eden bir adam hakkýnda, bazý halis kardeþleri Risale-i Nur'dan aldýklarý fevkalâde kuvvet-i îmaniyeye mukabil, onun tercümaný olan o biçareye, tercümanlýk münasebetiyle, Nur'larýn bazý faziletlerini hususî mektublarýnda ona isnad etmeleri; ve hiç bir siyaset hatýrlarýna gelmiyerek âdete binaen, insanlar, sevdiði âdî bir adama da «Sultanýmsýn, velinimetimsin» demeleri nev'inden yüksek makam vermeleri ve haddinden bin derece ziyade hüsn-ü zan etmeleri; ve eskidenberi, üstâd ve talebeler mabeyninde câri ve itiraz edilmeyen makbul bir âdet ile teþekkür manâsýnda pek fazla medh ve senâ etmeleri; ve eskidenberi, makbul kitablarýn âhirlerinde mübalâða ile medhiyeler ve takrizler yazýlmasýna binaen, hiç bir cihetle suç sayýlabilir mi? Kimsesiz, garip ve düþmanlarý pek çok ve onun yardýmcýlarýný kaçýracak çok esbab varken; insafsýz çok muterizlere karþý, sýrf yardýmcýlarýn kuvve-i mâneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalâðalý medhedenlerin þevklerini kýrmamak için, onlarýn bir kýsým medihlerini Nurlara çevirip

 

 

 

 

 

sh:» (T: 542)

 

 

 

bütün bütün reddetmediði halde, onun bu yaþta ve kabir kapýsýndaki hizmet-i îmaniyesini dünya cihetine çevirmeye çalýþan bazý resmî memurlarýn; ne derece hakdan, kanundan insafdan uzak düþtükleri anlaþýlýr. Son sözüm

 

 

 

لِكُلِّ مُصِيبَةٍ اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رِاجِعُونَ dur.

 

 

 

* * *

 

 

 

Afyon Mahkemesine ve Aðýr Ceza Reisine beyan ediyorum ki:

 

 

 

Eskidenberi fýtratýmdaki tahakkümü kaldýramadýðým için dünyaya karþý alâkamý kesmiþtim. Þimdi o kadar manâsýz, lüzumsuz tahakkümler içinde hayat bana gayet aðýr gelmiþ; yaþayamýyacaðým. Hapsin haricinde yüzler resmî adamlarýn tahakkümlerini çekmeye iktidarým yok. Bu tarz-ý hayattan býktým! Ben sizden bütün kuvvetimle tecziyemi taleb ediyorum! Þimdi kabir elime geçmiyor, hapisde kalmak bana lâzýmdýr. Makam-ý iddianýn asýlsýz isnad ettiði suçlar, siz de bilirsiniz ki, yok; beni cezalandýrmaz. Fakat beni mânen cezalandýracak vazife-i hakikiyeye karþý büyük kusurlarým var. Eðer sormak münasib ise sorunuz, cevab vereyim.

 

 

 

Evet, büyük kusurlarýmdan bir tek suçum, vatan ve millet ve din namýna mükellef olduðum büyük bir vazifeyi dünyaya bakmadýðým için yapmadýðýmdan, hakikat noktasýnda affolunmaz bir suç olduðuna ve bilmemek bana bir özür teþkil edemediðine þimdi bu Afyon hapsinde kanaatim geldi. Nur Þâkirdlerinin hâlis ve sýrf uhrevî, Nurlara ve tercümanýna karþý alâkalarýna, dünyevî ve siyasî cemiyet nâmýný verip onlarý mes'ul etmeye çalýþanlar ne kadar hakikatten ve adaletten uzak düþtüklerine karþý üç mahkemenin o cihetten bize beraet vermesiyle beraber deriz ki:

 

 

 

Hayat-ý içtimaiye-i insaniyenin, hususan Millet-i Ýslâmiyenin üssül-esasý: Akrabalar içinde samimane muhabbet ve kabile ve taifeler içinde alâkadârane irtibat ve Ýslâmiyet milliyetiyle mümin kardeþlerine karþý manevî fedakârane bir alâka ve hayat-ý ebediyesini kurtaran Kur'an hakikatlerine ve nâþirlerine sarsýlmaz bir rabýta ve iltizam ve baðlýlýk gibi, hayât-ý içtimaiyeyi esa-

 

 

 

Sh:» (T: 543)

 

siyle temin eden bu râbýtlarý inkâr etmekle; ve þimaldeki dehþetli anarþilik tohumunu saçan ve nesil ve milleti mahveden ve herkesin çocuklarýný kendine alýp karabet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beþeriyeyi ve hayat-ý içtimaiyeyi bütün bütün bozmaya yol açan kýzýl tehlikeyi kabul etmekle; ancak Nur Þâkirdlerine cemiyet namýný verebilir. Onun için hakikî Nur Þâkirdleri çekinmeyerek, Kur'an hakikatlarýna karþý kudsî alâkalarýnýý ve uhrevî kardeþlerine karþý sarsýlmaz irtibatlarýný izhar ediyorlar. O uhuvvet sebebiyle gelen her cezayý memnuniyetle kabul ettiklerinden, mahkemenizde hakikat-ý hali olduðu gibi itiraf ediyorlar. Hile ile, dalkavukluk ile ve yalanlarla kendilerini müdafaaya tenüzzül etmiyorlar.

 

AFYON MAHKEMESÝNE, ÝDDÝANAMEYE KARÞI VERÝLEN

 

ÝTÝRAZNAME TETÝMMESÝNÝN BÝR ZEYLÝDÝR

 

Evvelâ: Mahkemeye beyan ediyorum ki; iddianâme, Denizli ve Eskiþehir Mahkemelerimizdeki o eski iddianamelere ve aleyhimizde, sathî ehl-i vukuflarýn sathî ehl-i vukuflarýn sathî tahkikatlarýna bina edildiðinden mahkememizde dâva ettim ki: «Bu iddianamenin yüz yanlýþýný isbat etmezsem, yüz sene cezaya razýyým!» Ýþte o dâvamý isbat ettim. Yüzden ziyade yanlýþlarýn cedveleni isterseniz takdim edeceðim.

 

Saniyen: Ben, Denizli Mahkemesinde kitab ve evraklarýmýz Ankaraya gittiði sýrada, aleyhimizde hüküm verilecek diye telâþ ve me'yusiyetle beraber arkadaþlarýma yazdým ve bazý müdafaatýmýn âhirinde bulunan o yazdýðým parça þudur: «Eðer, Risale-i Nuru tenkid fikriyle tetkik eden adliye memurlarý imanlarýný onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar sonra beni idam ile mahkûm etseler; þahid olunuz, ben hakkýmý onlara helâl ediyorum; çünkü biz hizmetkârýz. Risale-i Nurun vazifesi, imaný kuvvetlendirip kurtarmaktýr. Dost ve düþmaný tefrik etmiyerek hizmet-i imaniyeyi, hiç bir tarafgirlik girmiyerek yapmaða mükellefiz.»

 

Ýþte ey hey'et-i hâkime! Bu hakikata binaen, Risale-i Nurun cerhedilmez kuvvetli hüccetleri, elbette mahkemede kalbleri kendine çevirmiþ. Aleyhimde ne yapsanýz ben hakkýmý helâl ederim, gücenmem. Bunun içindir ki, eþedd-i zulm ile bir eþedd-i

 

sh:» (T: 544)

 

istibdad tarzýnda, þahsýmý, hiç ömrümde görmediðim ihanetlerle çürütmekle damarýma dokundurulduðu halde tahammül ettim; hattâ beddua da etmedim. Bize karþý bütün ittihamlara ve bütün isnad edilen suçlara karþý elinizdeki Risale-i Nurun mecmualarý benim mukabele edilmez müdafaanâmem ve cerhedilmez itiraznamemdirler. Medar-ý hayrettir ki; Mýsýr, Þam, Haleb, Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme allâmeleri ve Diyanet Riyasetinin müdakkik hocalarý o Nur Mecmualarý tetkik edip hiç tenkid etmiyerek takdir ve tahsin ettikleri halde iddianâmeyi aleyhimize toplayan zekâvetli (!) zât, Kur'aný, «Yüz kýrk suredir» diye acîb ve pek zâhir bir yanlýþiyle ne derece sathî baktýðý; ve Risale-i Nur bu aðýr þerait içinde ve benim gurbet ve kimsesizliðim ve periþaniyetimde ve aleyhimde dehþetli hücumlarla beraber, yüzbinler ehl-i hakikata kendini tasdik ettirdiði halde, daha Kur'anýn kaç suresi var olduðunu bilmeyen o iddiacý zat: «Risale-i Nur, Kur'anýn tefsirine ve Hadîslerin te'viline çalýþmasiyle beraber, bir kýsmýnda, okuyanlara birþey öðretme bakýmýndan ilmî bir mahiyet ve kýymet taþýmadýðý görülmektedir.» diye tenkidi, ne derece kanundan, hakikatdan, adaletden ve hakdan uzak olduðu anlaþýlýyor.

 

Hem size, þekva ediyorum ki: Kýrk sahifeli ve yüzer yanlýþý bulunan ve kalblerimizi yaralayan iddianâmeyi -tamamiyle- bize iki saat dinlettirdiðiniz halde, ayn-ý hakikat bir buçuk sahifeyi, ona karþý ýsrarýmla beraber iki dakika okumaða müsaade etmediðiniz için ona mukabil itiraznamemi tamamiyle okumamý adalet namýna sizden istiyorum.

 

Salisen: Her bir hükûmette muhalifler var. Asâyiþe iliþmemek þartiyle kanunen onlara ilþilmez. Ben ve benim gibi dünyadan küsmüþ ve yalnýz kabrine çalýþanlar; elbette bin üçyüz elli senede ecdadýmýzýn mesleðinde ve Kur'anýmýzýn dâire-i terbiyesinde ve her zamanda üçyüz elli milyon müminlerin takdis ettiði düsturlarýnýn müsaade ettiði tarzda hayat-ý bâkiyesine çalýþmayý terkedip, gizli düþmanlarýmýzýn icbariyle ve desiseleriyle, fani ve kýsacýk hayat-ý dünyeviyesi için, sefihane bir medeniyetin ahlâksýzcasýna, belki bir nevi bolþevizmde olduðu gibi vahþiyane kanunlara, düsturlara tarafdar olup onlarý meslek kabul etmekliðimiz hiç mümkün müdür? Ve dünyada hiçbir kanun ve zerre miktar insafý bulunan hiç bir insan, bunlarý onlara kabul ettirmeye cebretmez.

 

 

 

sh:» (T: 545)

 

Yalnýz o muhaliflere deriz: «Bize iliþmeyiniz biz de iliþmemiþiz.»

 

Ýþte bu hakikata binaendir ki; Ayasofyayý puthane ve Meþihatý kýzlarýn lisesi yapan bir kumandanýn keyfi, kanun namýndaki emirlerine fikren ve ilmen tarafdar deðiliz ve þahsýmýz itibariyle amel etmiyoruz. Ve bu yirmi sene iþkenceli esaretimde eþedd-i zulüm þahsýma edildiði halde, siyasete karýþmadýk; idareye iliþmedik; âsâyiþe dokunacak hiçbir vukuatýmýz kaydedilmedi. Ben, þahsým itibariyle hiç hayatýmda görmediðim bu âhir ömrümde ve gurbetimde þiddetli ihanetler ve damarýma dokunduracak haksýz muameleler sebebiyle yaþamaktan usandým! Tahakküm altýndaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istida yazdým ki, herkese muhalif olarak, ben beraetimi deðil, belki tecziyemi taleb ediyorum; ve hafif cezayý deðil, sizden en aðýr cezayý istiyorum! Çünki; bu emsalsiz, acîb muameleden kurtulmak için ya kabre veya hapse girmekten baþka çarem yok. Kabir ise, intihar caiz olmadýðýndan ve ecel gizli olmasýndan, þimdilik elime geçmediðinden, beþ-altý ay tecrid-i mutlakýnda bulunduðum hapse razý oldum. Fakat bu istidayý, masum arkadaþlarýmýn hatýrlarý için þimdilik vermedim.

 

 

 

Rabian: Benim bu otuz sene hayatýmda ve Yeni Said tâbir ettiðim zamanýmda bütün Risale-i Nurda yazdýklarým, ve þahsýma temas eden hakikatlarýnýn tasdikiyle ve benimle ciddî görüþen ehl-i insaf zâtlarýn ve arkadaþlarýn þehadetleriyle iddia ediyorum ki; ben, nefs-i emmaremi, elimden geldiði kadar hodfüruþluktan, þöhretperestlikten, tefahurdan men'e çalýþmýþým. Ve þahsýma ziyade hüsn-ü zan eden Nur Talebelerinin, belki yüz defa hatýrlarýný kýrýp cerhetmiþim. Ben, «Mal sahibi deðilim; Kur'anýn mücevherat dükkânýnýn bir bîçare dellâlýyým.» dediðimi; hem yakýn kardeþlerimin tasdikleriyle ve emarelerini görmeleriyle, ben, deðil dünyevî makamatý ve þan ve þerefi þahsýma kazandýrmak, belki manevî büyük makamat - faraza- bana verilse de fakat hizmetteki ihlâsýma nefsimin hissesi karýþmak ihtimaline binaen korkarak, o makamatý da hizmetime feda etmeye karar verdiðim ve fiilen de öylece hareket ettiðim halde, mahkeme-i âlinizden güya en büyük bir siyasî mes'ele gibi, bana karþý bazý kardeþlerimin Nur'dan istifadelerine manevî bir þükran olarak ben kabul etmediðim halde, pederinden çok fazla hürmet etmesini medar-ý sual ve

 

 

 

sh:» (T: 546)

 

 

 

cevab yaptýnýz; bir kýsmýný inkâra sevkettiniz ve bizi hayretle dinlettirdiniz. Acaba, kendi razý olmadýðý ve kendini lâyýk bulmadýðý halde, baþkalarýnýn onu medhetmeleriyle o bîçareye bir suç tevehhüm edilebilir mi?

 

 

 

Hamisen: Kat'iyyen size beyan ediyorum ki; hiçbir cemiyetçilik ve cemiyetler ile ve siyasî cereyanlarla hiçbir alâkasý olmayan Nur Talebelerini cemiyetçilik ve siyasetçilikle itham etmek, doðrudan doðruya, kýrk senedenberi Ýslâmiyet ve îman ve aleyhinde çalýþan gizli bir zýndýka komitesi ve bu vatanda anarþiliði yetiþtiren bir nevi Bolþevizm namýna bilerek veya bilmiyerek bizimle bir mücadeledir ki; üç mahkeme cemiyetçilik cihetinde bütün Nurcularýn ve Nur Risalelerinin beraetlerine karar vermiþler; yalnýz Eskiþehir Mahkemesi, «Tesettür-ü nisa» hakkýnda bir küçük risalenin bir tek mes'elesini, belki bu gelen cümleyi «Mesmuatýma göre; merkez-i hükûmette bir kundura boyacýsý, çarþý içinde, bir büyük adamýn yarým çýplak karýsýna sarkýntýlýk edip o acîb edebsizliði yapmasý, tesettür aleyhinde olanýn hayasýz yüzüne þamar vuruyor.» diye, eskiden yazýlmýþ cümle sebebiyle, bir sene bana ve yüz yirmi adamdan onbeþ arkadaþýma altýþar ay ceza verdiler. Demek, þimdi Risale-i Nuru ve þâkirdlerini itham etmek, o üç mahkemeyi mahkûm etmek ve ihtam ve ihanet etmek demektir.

 

 

 

Sadisen: Risale-i Nur ile mübareze edilmez. Onu gören bütün ulema-i Ýslâm, Kur'anýn gayet hakikatlý bir tefsiri, yani hakikatlarýnýn kuvvetli hüccetleri ve bu asýrda bir mu'cize-i maneviyesi ve þimalden gelen tehlikelere karþý, bu millet ve bu vatanýn bir kuvvetli seddi olduðundan, mahkemeniz, bunun talebelerini bundan ürkütmek deðil, belki hukuk-u âmme noktasýnda terðib etmek bir vazifeniz biliyoruz ve onu sizden bekliyoruz. Millete, vatana, asayiþe muzýr dinsizlerin ve bazý siyasî zýndýklarýn kitablarýna ve mecmualarýna «Hürriyet-i ilmiye» serbestiyetiyle iliþilmediði halde, masum ve muhtaç bir gencin imanýný kurtarmak ve su-i ahlâktan kurtulmak için Nura Talebe olmasý; elbette deðil bir suç, belki hükûmet ve maarif dairesi teþvik ve takdir edecek bir halettir. Son sözüm: «Cenab-ý Hak hâkimleri, adalet-i hakikiyeye muvaffak etsin» âmin deyip

 

 

 

sh:» (T: 547)

 

حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ . نِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ . اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ dir.

 

 

 

 

 

* * *

 

SON SÖZÜM

 

Heyet-i hâkimeye beyan ediyorum ki: Hem iddianameden, hem uzun tecridlerimden anladým ki, bu mes'elede en ziyade þahsým nazara alýnýyor ve þahsýmý çürütmek maslahat görülmüþ. Güya þahsiyetimin idareye, asayiþe, vatana zararý var. Ve ben de din perdesi altýnda dünyevî maksadlar güdüyormuþum, bir nevi siyaset peþinde koþuyormuþum. Buna karþý, size bunu kat'iyetle beyan ediyorum: Bu evham yüzünden, benim þahsiyetimi çürütmek suretinde Risale-i Nur'a ve bu vatana ve bu millete fedakâr ve kýymetdar olan þakirdlerini incitmeyiniz. Yoksa bu vatana ve bu millete manevî büyük bir zarar, belki bir tehlikeye vesile olur.

 

Bunu da size kat'iyen beyan ediyorum: Þahsýma tahkir ve ihanet ve çürütmek ve iþkence, ceza gibi ne gelse; -Risale-i Nur'a ve þakirdlerine benim yüzümden zarar gelmemek þartýyla, þimdiki mesleðim itibariyle- kabule karar vermiþim. Bunda da âhiretim için bir sevab var. Ve nefs-i emmarenin þerrinden kurtulmama bir vesiledir diye bir cihette aðlarken memnun oluyorum. Eðer bu bîçare masumlar benimle beraber bu mes'elede hapse girmese idiler, mahkemenizde pek þiddetli konuþacaktým. Siz de gördünüz ki, iddianameyi yazan, bin dereden su toplamak gibi yirmi-otuz senelik hayatýmda -mahrem ve gayr-ý mahrem bütün kitab ve mektublarýmdan- cerbezesiyle ve kýsmen yanlýþ mana vermesiyle güya umum onlar bu sene yazýlmýþ, hiç mahkemeleri görmemiþ, af kanunlarýna ve mürur-u zamana uðramamýþ gibi onun ile benim

 

 

 

sh:» (T: 548)

 

þahsiyetimi çürütmek istiyor. Ben kendim, þahsýmýn çürük olduðunu yüz defa söylediðim ve aleyhimde olanlar her vesile ile yine þahsýmý çürüttükleri halde, ehl-i siyaseti evhamlandýracak derecede teveccüh-ü âmmeye karþý faide vermediðinin sebebi: Ýmanýn kuvvetlenmesi için bu zamanda ve bu zeminde gayet þiddetli bir ihtiyac-ý kat'î ile ders-i dinde bazý þahýslar lâzýmdýr ki, hakikatý hiç bir þeye feda etmesin, hiç bir þeye âlet etmesin. Nefsine hiç bir hisse vermesin. Tâ ki, imana dair dersinden istifade edilsin, kanaat-ý kat'iye gelsin.

 

Evet hiçbir zaman, bu zeminde bu zaman kadar böyle bir ihtiyac-ý þedid olmamýþ gibidir. Çünki tehlike hariçten þiddetle gelmiþ. Þahsýmýn bu ihtiyaca karþý gelmediðini itiraf edip ilân ettiðim halde, yine þahsýmýn meziyetinden deðil, belki þiddet-i ihtiyaçtan ve zâhiren baþkalar çok görünmemesinden þahsýmý o ihtiyaca bir çare zannediyorlar.

 

Halbuki ben de çoktan beri buna taaccüb ve hayret ile bakýyordum ve hiç bir cihetle lâyýk olmadýðým halde, dehþetli kusurlarýmla beraber bu teveccüh-ü âmmenin hikmetini þimdi bildim. Hikmeti de þudur:

 

Risale-i Nur'un hakikatý ve þakirdlerinin þahs-ý manevîsi, bu zaman ve bu zeminde o þiddetli ihtiyacýn yüzünü kendine çevirmiþ. Benim þahsýmý -hizmet itibariyle binden bir hissesi ancak bulunduðu halde- o hârika hakikatýn ve o hâlis muhlis þahsiyetin bir mümessili zannedip o teveccühü gösteriyorlar. Gerçi bu teveccüh hem bana zarar, hem aðýr geliyor. Hem de hakkým olmadýðý halde hakikat-ý Nuriyenin ve þahsiyet-i maneviyesinin hesabýna sükût edip o manevî zararlara razý oluyorum. Hattâ Ýmam-ý Ali (R.A.) ve Gavs-ý Azam (K.S.) gibi bazý evliyanýn ilham-ý Ýlahî ile bu zamanýmýzda Kur'an-ý Hakîm'in mu'cize-i maneviyesinin bir âyinesi olan Risale-i Nur'un hakikatýna ve hâlis talebelerinin þahs-ý manevîsine iþaret-i gaybiye ile haber verdikleri içinde benim ehemmiyetsiz þahsýmý o hakikata hizmetim cihetiyle nazara almýþlar. Ben hata etmiþim ki; onlarýn þahsýma ait bir parçacýk iltifatlarýný bazý yerde tevil edip Risale-i Nur'a çevirmemiþim. Bu hatamýn sebebi de, za'fiyetim ve yardýmcýlarýmý ürkütecek esbabýn çoðaltýlmamasý ve sözlerime itimadý kazanmak için zâhiren þahsýma bir kýsmýný kabul etmiþtim. Size ihtar ediyorum: Fâni ve kabir kapýsýndaki çürük þahsýmý çürütmeðe ihtiyaç yok ve bu kadar ehemmiyet vermeðe de lüzum yok. Fakat Risale-i Nur'la mübareze edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu

 

sh:» (T: 549)

 

maðlub edemezsiniz. Mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz. Fakat þakirdlerini daðýtamazsýnýz. Çünki hakikat-ý Kur'aniyenin muhafazasý yolunda kýrk-elli milyon þehid veren bu vatandaki geçmiþ ecdadlarýmýzýn ahfadlarýna bu zamanda hakikat-ý Kur'aniyenin muhafazasý ve âlem-i Ýslâmýn nazarýnda eskisi gibi dindarane kahramanlýklarý terk ettirilmeyecek. Zâhiren çekilseler de, o hâlis þakirdler ruh u canýyla o hakikata baðlýdýrlar. Ve o hakikatýn bir âyinesi olan Risale-i Nur'u terkedip, o terk ile vatan ve millet ve asayiþe zarar vermeyeceklerdir. Son sözüm:

 

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

 

* * *

 

 

 

 

 

BÜTÜN VEKÂLETLERE, DÝYANET DAÝRESÝNE, TEMYÝZ

 

RÝYASETÝNE GÖNDERÝLEN BÝR ÝSTÝDADIR

 

 

 

Haþirdeki Mahkeme-i Kübraya bir arzuhaldir ve dergâh-ý Ýlâhiye bir þekvadýr. Ve bu zamanda mahkeme-i temyiz ve istikbaldeki nesl-i âti ve Darülfünunlarýn münevver muallim ve talebeleri dahi dinlesinler!

 

 

 

Ýþte, bu yirmiüç senede yüzer iþkenceli musibetlerden on tanesini, Âdil Hâkim-i Zülcelâlin dergâh-ý adaletine müþtekiyane takdim ediyorum.

 

 

 

Birincisi: Ben, kusurlarýmla beraber, bu milletin saadetine ve îmanýnýn kurtulmasýna hayatýmý vakfettim. Ve milyonlarla kahraman baþlarýn feda olduklarý bir hakikata (yani Kur'an hakikatýna) benim baþým dahi feda olsun diye bütün kuvvetimle Risale-i Nurla çalýþtým. Bütün zâlimane tâziblere karþý tevfik-i Ýlâhi ile dayandým; geri çekilmedim. Ezcümle:

 

 

 

Bu Afyon hapsimde ve mahkememde, baþýma gelen çok gaddarane muamelelerden birisi, üç defa ve her defasýnda iki saate yakýn aleyhimizde garazkârane ve müfteriyane ittihamnameleri bana ve adâletden teselli bekliyen masum Nur Talebelerine cebren

 

 

 

sh:» (T: 550)

 

dinlettirdikleri halde; çok rica ettim: «Beþ-on dakika bana müsaade ediniz ki hukukumuzu müdafaa edeyim.» Bir-iki dakikadan fazla izin vermediler.

 

.........................................................................

 

Ben, yirmi ay tecrid-i mutlakta durdurulduðum halde, yalnýz üç-dört saat bir-iki arkadaþýma izin verildi. Müdafaatýmýn yazýsýnda az bir parça yardýmlarý oldu. Sonra, onlar da menedildi; pek gaddarârâne muameleler içinde cezalandýrdýlar. Müddeinin -bin dereden su toplamak nev'inden- yanlýþ mânâ vermekle, ve iftiralar ve yalan isnadlarla, garazkârâne ve onbeþ sahifesinde seksenbir hatasýný isbat ettiðim aleyhimizdeki ithamnamelerini dinlemeðe bizi mecbur ettiler; beni konuþturmadýlar. Eðer konuþtursalardý, diyecektim: «Hem dininizi inkâr, hem ecdadýnýzý dalâletle tahkir eden ve Peygamberinizi (A.S.M.) ve Kur'anýnýzýn kanunlarýný reddedip kabul etmiyen; yahudi ve nasrani ve mecusilere, hususen þimdi bolþevizm perdesi altýndaki anarþist ve mürted ve münafýklara, (Hâþiye) hürriyet-i vicdan, hürriyet-i fikir bahanesiyle iliþmediðimiz halde; ve Ýngiliz gibi Hýristiyanlýkta müteassýb, cebbar bir hükûmetin daire-i mülkünde ve hâkimiyetinde milyonlarla müslümanlar her vakit Kur'an dersiyle Ýngilizin bütün bâtýl âkidelerini ve küfrî düsturlarýný reddettikleri halde, onlara mahkemeleriyle iliþmediði ve her hükûmetde bulunan muhalifler, alelen fikirlerinin neþrinde, o hükûmetlerin mahkemeleri iliþmediði halde; benim kýrk senelik hayatýmý ve yüz otuz kitabýmý ve en mahrem risale ve mektublarýmý; hem Isparta hükûmeti, hem Denizli Mahkemesi, hem Ankara Ceza Mahkemesi, hem Diyanet Riyaseti, hem iki defa, belki üç defa mahkeme-i temyiz tam tetkik ettikleri ve onlarýn ellerinde iki-üç sene Risale-i Nurun mahrem ve gayr-ý mahrem bütün nüshalarý kaldýðý ve bir küçük cezayý icab edecek bir tek maddeyi göstermedikleri, hem

 

_____________________________

 

(Hâþiye): Ya Üstad! Deðil yirmi milyon, üçyüz elli milyon insanlarýn maddi ve manevi hukukunu, Kur'anýn nuruyla Lillâh için müdafaa etmiþsin, Lillâh için olduðuna delil, Cenab-ý Hak seni Kur'an'ýn hizmetinde muvaffak eyledi. Musa Aleyhisselâm, Fir'avun'un zulmünden necat bulduðu gibi; Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm da, münafýklarýn lâþelerini görüp, hususan münafýklarýn reisini, mübarek kendi eliyle geberterek Cehenneme gönderdiði gibi; Risale-i Nur da, Eskiþehir'de Risale-i Münacat; Denizli'de Meyve Risalesi ve Hücceti; Afyon'da bu arzuhal ile, zýndýkanýn küfr-ü mutlakýnýn ve þakilerin canlarýný Cehenneme gönderdi. Prensiplerini, rejimlerini yýrtarak dünyanýn her köþesinde intiþar etti. Elhamdülillâh..

 

Küçük Ali

 

 

 

sh:» (T: 551)

 

 

 

bu derece zâfiyetim ve mazlumiyetim ve maðlûbiyetim ve aðýr þerait ile beraber, ikiyüz bin hakikî fedakâr þakirdlere, vatan ve millet ve asayiþ menfaatinde en kuvvetli ve saðlam ve hakikatlý bir rehber olarak kendini gösteren Risale-i Nurun elinizdeki mecmualarý ve dörtyüz sahife müdafaatýmýz mâsumiyetimizi isbat ettikleri halde; hangi kanun ile, hangi vicdan ile, hangi maslahat ile, hangi suç ile bizi aðýr ceza ve pek aðýr ihanetler ve tecridlerle mahkûm ediyorsunuz? Elbette Mahkeme-i Kübra-yý Haþirde sizden sorulacak!..

 

 

 

Ýkincisi: Beni cezalandýrmak için gösterdikleri bir sebeb: Benim tesettür, irsiyet, zikrullah, taaddüd-ü zevcat hakkýnda Kur'anýn gayet sarih Âyetlerine, medeniyetin itirazlarýna karþý onlarý susturacak tefsirimdir.. Onbeþ sene evvel, Eskiþehir Mahkemesine ve Ankara'ya mahkeme-i temyize ve tashihe yazdýðým ve aleyhimdeki kararnamemde yazdýklarý bu gelen fýkrayý; hem Haþirde Mahkeme-i Kübraya bir þekva, hem istikbalde münevver ehl-i maarif hey'etine bir ikaz, hem iki defa beraetimizde insaf ve adaletle feryadýmýzý dinliyen mahkeme-i temyize «Elhüccetüz-zehra» ile beraber bir nevi lâyiha-i temyiz, hem beni konuþturmýyan ve seksen hatasýný isbat ettiðimiz garazkârâne ithamname ile beni, iki sene aðýr ceza ve tecrid-i mutlak ve iki sene baþka yere nefy ve göz nezareti hapsiyle mahkûm eden hey'ete aynen o fýkrayý tekrar ediyorum!

 

 

 

Ýþte ben de adliyenin mahkemesine derim ki: «Bin üçyüz elli senede ve her asýrda üçyüz elli milyon müslümanlarýn hayat-ý içtimaiyesinde kudsî ve hakikî bir düstur-u Ýlâhiyi, üçyüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarýna istinaden ve bin üçyüz senede geçmiþ ecdadýmýzýn itikadlarýna iktidaen tefsir eden bir adamý mahkûm eden haksýz bir kararý, elbette rû-yu zeminde adalet varsa.. o kararý red ve bu hükmü nakzedecektir..» diye baðýrýyorum! Bu asrýn saðýr kulaklarý dahi iþitsin.

 

 

 

Acaba, bu zamanýn bazý ilcaatýnýn iktizasiyle muvakkaten kabul edilen bir kýsým ecnebi kanunlarýný fikren ve ilmen kabul etmiyen ve siyaseti býrakan ve hayat-ý içtimaiyeden çekilen bir adamý, o Âyâtýn tefsiriyle suçlu yapmakla Ýslâmiyeti inkâr ve dindar ve kahraman bir milyar ecdadýmýza ihanet ve milyonlarla tefsirleri itham çýkmaz mý?

 

sh:» (T: 552)

 

 

 

Üçüncüsü: Mahkûmiyetime gösterdikleri bir sebeb: Emniyeti ihlâl ve asayiþi bozmaktýr. Pek uzak bir ihtimâl ve yüzde, belki binde bir imkân ile, hattâ uzak imkânatý vukuat yerinde koyup, bazý mahrem risale ve hususî mektuplardan, Risale-i Nurun yüzbin kelime ve cümlelerinden kýrk-elli kelimesine yanlýþ mânâ vererek, bir sened gösterip, bizi itham ve cezalandýrdýlar. Ben de, bu otuz-kýrk senelik hayatýmý bilenleri ve Nurun binler has þâkirdlerini iþhad ederek derim:

 

 

 

Ýstanbulu iþgal eden Ýngilizlerin Baþkumandaný Ýslâm içinde ihtilâf atýp, hattâ Þeyhül-Ýslâm ve bir kýsým hocalarý kandýrýp birbiri aleyhine sevkederek «Ýtilâfçý-Ýttihatçý» fýrkalarýný birbirleriyle uðraþtýrmasiyle Yunanýn galebesine ve harekât-ý milliyenin maðlûbiyetine zemin hazýrladýðý bir sýrada; Ýngiliz ve Yunan aleyhinde «Hutuvat-ý Sitte» eserimi Eþref Edib'in gayretiyle tab ve neþretmek ile, o kumandanýn dehþetli plânýný kýran ve onun idam tehdidine karþý geri çekilmiyen ve Ankara reisleri o hizmeti için onu çaðýrdýklarý halde Ankara'ya kaçmýyan ve esarette, Rusun Baþkumandanýnýn idam kararýna ehemmiyet vermiyen ve Otuz Bir Mart Hâdisesinde sekiz taburu bir nutukla itaata getiren ve divan-ý harb-i örfide, mahkemedeki paþalarýn: «Sen de mürtecisin, þeriat istemiþsin!» diye suallerine karþý, idama beþ para kýymet vermeyip cevaben: «Eðer meþrutiyet, bir fýrkanýn istibdadýndan ibaret ise, bütün cin ve ins þahid olsun ki ben mürteciyim! Ve þeriatýn bir tek mes'elesine ruhumu feda etmeye hazýrým.» diyen ve o büyük zabitleri hayretle takdire sevkedip, idamýný beklerken beraetine karar verdikleri ve tahliye olup dönerken, onlara teþekkür etmiyerek «Zâlimler için yaþasýn Cehennem!» diye yolda baðýran ve Ankara'da, divan-ý riyasette, Mustafa Kemal hiddetle ona dedi: «Biz, seni buraya çaðýrdýk ki, bize yüksek fikirler beyan edesin; sen geldin, namaza dair þeyler yazdýn, içimize ihtilâf verdin.» Ona karþý, «Ýmandan sonra en yüksek hakikat namazdýr. Namaz kýlmayan haindir! Hainin hükmü merduttur.» diye kýrk elli meb'usun huzurunda söyliyen ve o dehþetli kumandan ona bir nevi tarziye verip hiddetini geri aldýran ve altý vilâyet zabýtasýnca ve hükûmetçe, asayiþin ihlâline dair bir tek maddesi kaydedilmiyen ve yüz binlerle Nur þâkirdlerinin hiç bir vukuatý görünmiyen; yalnýz, bir küçük talebenin haklý bir müdafada, küçük bir vukuatýndan baþka hiçbir þâkirdinden bir cina-

 

sh:» (T: 553)

 

 

 

yet iþitilmeyen ve hangi hapse girmiþ ise o mahpuslarý ýslah eden ve yüz binler Risale-i Nurdan, memlekette intiþar etmekle beraber, menfaattan baþka hiçbir zararý olmadýklarýný yirmiüç senelik hayatýnýn ve üç hükûmet ve mahkemelerin beraetler vermelerinin ve Nurun kýymetini bilen yüzbin þâkirdlerinin kavlen ve fiilen tasdiklerinin þehadetiyle isbat eden ve münzevî mücerred, garip, ihtiyar, fakir ve kendini kabir kapýsýnda gören ve bütün kuvvet ve kanaatiyle fâni þeyleri býrakýp, eski kusuratýna bir keffaret ve hayat-ý bâkiyesine bir medar arýyan ve dünyanýn rütbelerine hiç ehemmiyet vermiyen ve þiddet-i þefkatinden masumlara, ihtiyarlara zarar gelmemek için kendisine zulüm ve tâzib edenlere beddua etmiyen bir adam hakkýnda, «Bu ihtiyar münzevi asayiþi bozar, emniyeti ihlâl eder ve maksadý dünya entrikalarýdýr. Ve muhabereleri dünya içindir. Öyle ise suçludur!» diyenler ve onu pek aðýr þerait altýnda mahkûm edenler, elbette yerden göðe kadar suçludur. Mahkeme-i Kübrada hesabýný verecekler!...

 

 

 

Acaba, bir nutuk ile, isyan eden sekiz taburu itaata getiren ve kýrk sene evvel, bir makalesiyle binler adamý kendine taraftar yapan ve mezkûr üç dehþetli kumandanlara karþý korkmýyan ve dalkavukluk yapmayan ve mahkemelerde, «Baþýmdaki saçlarým adedince baþlarým bulunsa ve her gün biri kesilse zýndýkaya ve dalâlete teslim-i silâh edip, vatan ve millet ve Ýslâmiyete hiyanet etmem. Hakikat-ý Kur'ana feda olan bu baþýmý zâlimlere eðmem!» diyen; ve Emirdað'ýnda beþ-on âhiret kardeþi ve üç dört hizmetçilerden baþka kimse ile alâkadar olmýyan bir adam hakkýnda; ittihamnamede: «Bu Said, Emirdað'ýnda gizli çalýþmýþ, asayiþe zarar vermek fikriyle orada bir kýsým halklarý zehirlemiþ! Yirmi adam da etrafýnda onu medhedip, hususî mektuplar yazdýklarý gösteriyor ki, o adam inkýlâb ve hükûmet aleyhinde gizli bir siyaset çeviriyor.» diyerek, emsalsiz bir adâvet ve ihanetlerle iki sene hapse sokmak ve hapiste tecrid-i mutlak ile ve mahkemede konuþturmamakla tâzib edenler, ne derece haktan ve adâletten ve insaftan uzak düþtüklerini vicdanlarýna havale ediyorum.

 

 

 

Hiç mümkün müdür ki, böyle haddinden yüz derece ziyade teveccüh-ü âmmeye mazhar ve bir nutuk ile binler adamý itaata getiren ve bir makale ile, binlerle insanlarý Ýttihad-ý Muhammedî (A.S.M.) Cemiyetine iltihak ettiren ve Ayasofya Camiinde ellibin adama takdir ile nutkunu dinlettiren bu adam; üç sene

 

 

 

sh:» (T: 554)

 

Emirdað'ýnda çalýþsýn, yalnýz beþ-on adamý kandýrsýn! Ve âhiret iþini býrakýp siyaset entrikalariyle uðraþsýn. Yakýn olduðu kabrine nurlar yerine lüzumsuz zulmetler doldursun... Hiç kabil midir? Elbette þeytan dahi bunu kimseye kabul ettiremez.

 

Dördüncüsü: Þapka giymediðimi mahkûmiyetime ehemmiyetli bir sebeb göstermeleridir.

 

Beni konuþturmadýlar, yoksa beni cezalandýrmaða çalýþanlara diyecektim ki; üç ay Kastamonu'da polisler ve komiser karakolunda misafir kaldým. Hiçbir vakit bana demediler þapkayý baþýna koy. Ve üç mahkemede þapkayý baþýma koymadýðým ve baþýmý makhemede açmadýðým alde, Afyon müstesna bana iliþmedikleri ve yirmi üç sene bazý dinsiz zâlimlerin, o bahane ile bana gayr-ý resmî çok sýkýntýlý ve aðýr bir nevi ceza çektirdikleri ve çocuklar ve kadýnlar ve ekseri köylüler ve dairelerde giymeðe mevbur olmadýklarý ve hiç bir maddî maslahat giymesinde bulunmadýðý halde, benim gibi münzevi; bütün müçtehidlerin ve umum Þeyhül-Ýslamlarýn yasak ettikleri bir serpuþu giymediðim bahanesiyle ve uydurmalar iulâvesiyle, yirmi sene bir âdetle tekrar beini cezalanldýrmaða göndüzde raký içip, namaz kýlmayanlarý hürriyet-i þartiye var diye, kendi fesi iken, iliþmediði halde, bu derece þiddet ve tekrarla ve ýsrarla beni bir Kýyafetim için suçlandýrmaða çalýþan; elbette ölümün îdam-ý ebedîsini ve kabrinde dâimî hmaps-i nünferidini gördükten msonra mahkeme-i kübrada ondan bu batâsý sorulacak.

 

Beþincisi: Otuzüç âyâtý Kur'aniyenin tahsikârâne iþaretine mazariyetini; ve Ýman-ý Ali (Kerremallahü Vechehü) ve Gavs-ý A'zam (Kuddise sýrruhu) gibi evliyanýn takdirlerini; ve yüzbin ehl-i îmanýn tasdiklerini; ve yirmi senede millete ve vatana zararsýz pekçok menfatli yüksek bin mertebeyi kazý-andýran Risale-i Nur'u sinek kanadý gibi bahanelerle, bazý risealelerinin müsaderesine hattâ dörtyüz sahife olan ve yüzbin adamýn îmanlarýný kurtaran ve kuvvetlendiren"zülfikar - Mu'cizat-ý Ahmediye" mecmuasýný, içindeki eskiden yazýlmýþ ve mürur-u zaman ve af haklý tevsirlerine dair, iki ahife bahanesiyle o pekçok menfaatlli ve kýymatdar mecmuanýn müsaderesine çalýþtýðý gibi þimdi de Nur'un kýymetter risalelerinden, her birisinin bir kelime içinde bir-iki kelimesine yanlýþ mânâ vermekle, o bin menfaatli risalenin müsaderesine çalýþtýðýný, bu üçüncü iddianameyi iþiten

 

 

 

sh:» (T: 555)

 

ve neþrettiðimiz kararnameyi iþi-ne ve neþrettiðimiz kararnameyi gören tasdik eden. Biz dahi:

 

ِلكُلِّ مُصِيبَةٍ اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجٍعُونَ

 

deriz. وَنِعْمَ الْوَكِيلُ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Altýncýsý: Nur'un þâkidlerinden bazýlarýný fevkalâde îman hüccetlerini ve sarsýlmaz ayn-el yakîn ulûm-u îmaniyeyi nurlarda görüp istifade ettiklerinden bu bîçare tercüm-anýna bin nevi teþvik ve tebrik ve takdir ve teþekkür nev'inde, ziyade hüsn-ü zan ile ve müfritane medhetmeleri ile beni suçlu gösterene derim: Ben âciz, zaif, gurbette, menfi, yarým ümmî ve aleyhimde propaganda ile haklý benden ürkütmak halleri içinde, Kur'anýn ilâçlarýndan ve îmanýn kudsî hakîkatlarýndan dertlerime tam derman olanlarýn kenldime bulunduðum zaman, bu millete ve bu vatan evlâdlarýna dahi tam bir ilâç olduðuna tam kanaat getirdiðim için kýymetdar hakikatleri kaleme aldým. Hattým pek noksan olmasýndan yardýmcýlara pek çok muhtaç iken, inayet-i Ýlâhiyye bana sâdýk, has, metin yardýmcýlarý verdi. Elbette ben onlarýn hüsn-ü sanlarýna ve samimane medihlerini bütün bütün reddetmek ve hat‎ýrlarý‎ný‎ tekdir ile kýrmak, o hazine-i Kur'aniyeden alýnan Nurlara bir ihanet ve adâvet hükmüne geçer diye o elmasý kalemli ve kahraman kalbli muavinleri kaçýrmamak için onlarýn âdi ve müflis þahsýmakarþý medh-ü senalarýný, asýl mal sahibi ve bir mânevî mu'cize-i Kur'âniye olan Risale-i Nur'a ve has þâkirdlerinin þahsiyet-i mâneviyesine çeviriyordum. Ve bana benim haddimden yüz derece ziyade hisse veriyorsunuz diye bir cihette hatýrlarýný kýrýyordum. Acaba hiç bir kanun, müstenkif olan ve râzý olmayan bir adamý baþkalýrýnýn onu medhetmesiyle suçlu yapar mý ki, kanun namýna hareket eden resmî me'mur beni suçlu yapýyor?

 

Her neþrettiðimiz aleyhimde yazýlan kararnamenin ellidördüncü sahifesinde: Hem Nur'un mesleðinde hiç bir cihette benlik, þahsi makamlara arzu etmek. þan ve þeref kazanmak olmaz. Nur'daki ihlâsi bozmamak için, uhrevî makamat dahi bana verilse, býrakmaða kendimi mecbur biliyorum diye kararnamede yazdýklarý...Ve yine kararnamede yirmiikinci ve

 

 

 

sh:» (T: 556)

 

üçüncü sahifesinde "kusurunu bilmek fark ve aczini anlamak, tezellül ile dergâh-ý Ýlâhîyeye iltica etmek ki; o þahsiyetle kendimi herkesten ziyade bîçâre, âciz, kusurlu görüyorum. O halde, bütün halk beni medh ü sena etse, beni inandýramazlar ki iyiyim, sabib-i kemalim. Sizi bütün bütün kaçýrmamak için, üçüncü hakikî þahsiyetimin gizli çok fenalýklarýný ve sû-i hallerini söylemiyeceðim. Cenab-ý Hak inayetiyle en etna bir nefes gibi, bu þahsýmý esrar-ý Kur'aniyede istihdam ediyor. Yüzbin þükür olsun. "Nefis cümleden etna, vazife cümleden âlâ." fýkrasýný, kararnamede yazdýklarý halde, beni baþka zâtlarýn medhile ve Risale-i Nur mânasiyle bana bir hidayet edici vasfýný vermekle, beni suçlu yapanlar, elbette bu hatâlarýnýn cezasýný dehþetli çekmeðe müstehak olurlar.

 

Baþýma gelen musîbetlerden yedincisi: Biz ve umum Nur risaleleri Denizli ve Ankara aðýr ceza ve temyiz mahkemelerinin ittifakýyla beraet ettiðimiz ve umum risale ve mektublarýmýzý bize iade ettikleri ve "Temyizin bozma kararýnda, Denizli beraetinde faraza bir hatâ dahi olsun, o bedret ve hüküm kat'iyyen kesbetmeþtir, daha tekrar muhakeme edilmez." dedikleri halde, ben Emirdaðýnda üç sene münzevi ve iki - üç terzi çýraðý nöbetle bana hizmet vepek nadir olarak, beþ-on dakika bazý dindar zâtlardan baþka, zaruret olmaktan konuþmayan ve tek bir yere Nurlara teþvik için haftada bir tek mektiptan teþvik ieçein haftada bir tek mektubtan baþka muhabere etmiyen ve kendi müftü kardeþine üç senedeþ üç mektubdan baka yazmayan ve yirmi otuz seneden beri devam eden te'lefini býrakan, yalnýz baütün ehl-i Kur'an îmana menfaatlðý yirmi sahifelik iki nükte, (Biri : Kur'an'daki tekrarlarýn hikmeti, diðeri: Melekler hakkýndakie bazý mes'elelerden) hiçbir risale daha te'lif etmeyen; ve yalnýzmahkemelerini iade ettikleri risalelerin büþük mecmualar yapýlmasýna ve eski harf ile tab'edilen "Âyet-ül kübrâ" nýn beþyüz nüshasý mahkeme tarafýndan bize teslim edildiðinden ve teksir makinesi rahmen yasak olmadýðýndan, Alem‏-i Ýslâm'ýn istifadesi fikriyle kardeþlerime neþr için teksirine izin verecek, onlarýn tasdikleri ile meþgul olan ve kat'iyyen hiç bir siyasetle alâkadar olmýyan ve memleketine gitmek için, resmen izin verildiði halde, bütün menfilere muhalif olarak dünyaya ve siyasete kaçýrmamak için, sýkýntýlý bir gurbeti kabul edip, memlekitine gitmeyen bir adam hakkýnda, bu üçüncü ittihamnâmedeki asýlsýz isnadlarla ve yalan bahisler ve yanlýþ mânalarla o adamý suçlu yapmaða çalýþanlar -þimdilik söyleyemiyeceðim- dehþitli iki mâna hükmettiðini, bu yirmi ayda bana karþý

 

 

 

sh:» (T: 557)

 

muamelesi isbat ediyor.

 

Ben de derim: Kabir ve sakar yeter, mahkeme-i kübra ya havale ediyorum.

 

Sekizincisî: Beþinci Þuâ iki sene Denizli ve Ankara Mahmekelerinin ellerinde kalýp, sonra bize iade ettiklerinden, Denizli mahkemesinde beraetimizi metice veren müdafaatýmla beraber "Sirac-ün-Nur" ismindeki biyüt mecmuanýn âhirinlde yazýlmýþ.Gerçi evvelce mahrem tutuyorduk, fakat mâdem mahkemeler onu teþhir edip, beraetle, bize iade ettiler Demek bir zararý yoktur diye teksirini izin verdim. Ve o Beþinci Þuânl'ýn aslý, kýrk elli sene evvel yazýlmýþ müteþabih blir kýsým hadîslerdin, fakat ümmette eskiden beri intiþar eden bir kýsýmýna, gerçi bazý ehl-i hadîs bir za'fiyet isnad etmiþler,. fakat zâhirî manaleri mendar-ý itiraz olmasýndan, sýrf ehl-i îmâný þüphe yelrden kurturmak için yazýldýðý halde bir zaman sonra onun hârika te'vellerini bir kýsýmý göstere göründüðü için, biz onu mahrem tutuk; tâ yanlýþ mâna verilmesin. Sonra, mütaaddit mahkemeler onu tedkik edip, teþhirine sebep olmakla berabar, bize iade ettikleri halde, þimdi bin tekrar onunla suçlu yapmak ne kadar adâletten, haktan. insaftan uzak olduðunu bizi kanaat-ý vicdaniye ile mahkûm etmek ve onlarý dahi mahkeme-i kübraya havale ederek, وَنِعْمَ الْوَكِيلُ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهَ deriz.

 

Dokuzuncusu: Çok mühimdir. Fakat bizi mahkûm edenler Risale-i Nur'u mütalâa ettiklerinin hatýrý için, onlarý kýzdýrmamak fikriyle yazmadým.

 

Onuncusu: Kuvvetli ve ehimmiyetlidir. Fakat yine onalrý küstürmemek niyetiyle þimdilik yazmadým. (Hâþiye)

 

_______________________

 

(Hâþiye): Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm; mu'cize-i Kübra-yý Mi'raciyle, cin ve inse ve melâikeye nübüvvetini gösterdiði ve müþrikîne ve münafýklara karþý, erkân-ý îmaniyenin kutbu olan Zât-ý Zülcelâli, Cenneti ve Cehennemi bizzat gözüyle müþahede edip, Muhammedül-Emin ismiyle müsemma olan Zât-ý mübarekiyle, Cenab-ý Hakkýn varlýðýný ve haþri ve Mahkeme-i Kübrayý bütün cin ve inse haber verdiði gibi; Risale-i Nur da, "Haþirdeki Mahkeme-i Kübraya Bir Arzuhal" olan bu risale ile bu asrýn imanî, i'tikadî olan istinad noktalarý sarsýldýðýndan, þek ve þüpheye düþen ehl-i îmana ve ehl-i vukufa ve ehl-i hâkimlere, Cenab-ý Hakkýn varlýðýný ve adâletini, Mahkeme-i Kübrayý ve haþri, âlem-i gaybý, âlem-i þehadete getirip; kat'iyyen, aslâ þekk ve þüphe olmayacak derecede; dalâlete, küfr-ü mutlaka düþenlere Cehennemi ve ehl-i îmana da Cenneti, bu dünyada gözlere göstermiþtir. Bütün nev-i beþere îman-ý tahkikiþyi hakkalyakîn isbat etmiþtir. Cenab-ý Hak, Risale-i Nur Müellifi Üstadýmýzdan ebediyen razý olsun. Âmîn!

 

Küçük Ali

 

 

 

 

 

sh:» (T: 558)

 

BEDÝÜZZAMAN SAÝD NURSÎ'NÝN AFYON

 

HAPÝSHANESÝNDE TECRÝD-Ý MUTLAKTA ÝKEN

 

TALEBELERÝNE YAZDIÐI MEKTUPLARDAN BAZI

 

KISIMLAR

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

 

 

Aziz Sýddýk Kardeþlerim,

 

 

 

Sizi, taziye deðil, belki tebrik ediyorum. Mâdem kader-i Ýlâhî bizi bu üçüncü Medrese-i Yûsufiyeye bir hikmet için sevketti. Ve bir kýsým rýzkýmýzý bize burada yedirecek ve rýzkýmýz bizi buraya çaðýrdý; ve mâdem þimdiye kadar kat'î tecrübelerle

 

عَسَى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ

 

sýrrýna, inayet-i Ýlâhiyye bizi mazhar etmiþ; ve mâdem Medrese-i Yûsufiyedeki yeni kardeþlerimiz herkesten ziyade Nurlardaki teselliye muhtaçtýrlar ve adliyeciler memurlardan ziyade Nur kaidelerine ve sair kudsi kanunlarýna ihtiyaçlarý var. Ve mâdem Nur nüshalarý pek kesretle hariçteki vazifenizi görüyorlar ve fütuhatlarý tevakkuf etmiyor; ve mâdem burada herbir fâni saat, bâkî ibadet saatleri hükmüne geçer.. elbette biz bu hâdiseden, mezkûr noktalar için kemâl-i sabýr ve metanet içinde merurane þükür etmemiz lâzýmdýr. Denizli hapsinde teselli için yazdýðýmýz bütün o küçük mektuplarý, size de aynen tekrar ederim. Ýnþâallah o hakikatlý fýkralar sizi de müteselli ederler.

 

SAÝD NURSÎ

 

 

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Evvelâ: Benim þahsýma edilen eziyet ve ihanetlerden müteessir olmayýnýz. Çünki Risale-i Nur'da bir kusur bulamýyorlar, onun bedeline benim ehemmiyetsiz ve çok kusurlu þahsýmla uðraþýyorlar. Ben bundan memnunum. Risale-i Nur'un selâmetine ve þerefine binler þahsî elemler, belalar, tahkirler görsem; yine müftehirane þükretmek, Nur'dan aldýðým dersin muktezasýdýr ve onun için bana bu cihette acýmayýnýz.

 

 

 

 

 

sh:» (T: 559)

 

Sâniyen: Pek geniþ ve þiddetli ve merhametsiz bu taarruz ve hücum, þimdilik yirmiden bire indi. Binler haslar yerinde birkaç zât ve yüzbinler alâkadarlar bedeline mahdud birkaç yeni kardeþleri topladýlar. Demek inayet-i Ýlahiye ile pek hafif bir surete çevrilmiþ.

 

Sâlisen: Ýnayet-i Rabbaniye ile iki sene aleyhimizde plân çeviren sâbýk vali def'oldu ve aleyhimizde pek ziyade evhamlandýrýlan Dâhiliye Vekili'nin hemþehriliði ve nesilce cedleri ziyade dindarlýk cihetiyle bu dehþetli hücumu pek çok hafifleþtirdiðine kuvvetli bir ihtimal var. Onun için me'yus olmayýnýz ve telaþ etmeyiniz.

 

Râbian: Pek çok tecrübelerle ve hâdiselerle kat'î kanaat verecek bir tarzda, Risale-i Nur'un aðlamasýyla ya zemin titrer veya hava aðlar. Gözümüzle çok gördüðümüz ve kýsmen mahkemede dahi isbat ettiðimiz gibi; tahminimce, bu kýþ emsalsiz bir tarzda yaz gibi -bidayette- gülmesi, Risale-i Nur'un perde altýnda teksir makinesiyle gülmesine ve intiþarýna tevafuku ve her tarafta taharri ve müsadere endiþesiyle tevakkufla aðlamasýna, birdenbire kýþ dehþetli hiddeti ve aðlamasýyla tetabuku, kuvvetli bir emaredir ki, hakikat-ý Kur'aniyenin bu asýrda parlak bir mu'cize-i kübrasýdýr, zemin ve kâinat onun ile alâkadar...

 

Said Nursî

 

* * *

 

 

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Garib ve latif iki halimi beyan etmek lâzým geldi.

 

Bir zaman meþhur bir allâmeyi, harbin müteaddid cephesinde cihada gidenler görmüþler, ona demiþler. O da demiþ: "Bana sevab kazandýrmak ve derslerimden ehl-i imana istifade ettirmek için benim þeklimde bazý evliyalar benim yerimde iþler görmüþler." Aynen bunun gibi, Denizli'de câmilerde beni gördükleri hattâ resmen ihbar edilmiþ ve müdür ve gardiyana aksetmiþ. Bazýlarý telaþ ederek, "Kim ona hapishane kapýsýný açýyor?" demiþler. Hem burada dahi aynen öyle oluyor. Halbuki benim çok kusurlu, ehemmiyetsiz þahsiyetime pek cüz'î bir hârika isnadýna bedel,

 

sh:» (T: 560)

 

 

 

Risale-i Nur'un hârikalarýný isbat edip gösteren Sikke-i Gaybî Mecmuasý yüz derece, belki bin derece ziyade Nurlara itimad kazandýrýr ve makbuliyetine imza basar. Hususan Nur'un kahraman talebeleri, hakikaten hârika halleri ve kalemleriyle imza basýyorlar.

 

Said Nursî

 

* * *

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Risale-i Nur benim bedelime sizlerle görüþür, derse müþtak yeni kardeþlerimize güzelce ders verir. Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meþguliyet; tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rýzka bereket, vücuda sýhhat veriyor. Þimdi Hüsrev gibi Nur kahramaný size ihsan edildi. Ýnþâallah bu medrese-i Yusufiye dahi, Medreset-üz Zehra'nýn bir mübarek dershanesi olacak. Ben þimdiye kadar Hüsrev'i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizlerdim. Fakat neþredilen mecmualar, onu ehl-i siyasete tamamýyla gösterdi, gizli birþey kalmadý. Onun için ben onun iki-üç hizmetini has kardeþlerime izhar ettim. Hem ben, hem o, daha gizlemek deðil, lüzum ise ayný hakikat beyan edilecek. Fakat þimdilik karþýmýzda hakikatý dinleyecekler içinde dehþetli ve tezahür etmiþ iki muannid; hem zendeka, hem komünist hesabýna -biri Emirdaðý'nda malûm olmuþ, biri de burada- gayet dessasane, aleyhimizde iftiralarla memurlarý ürkütmeðe çalýþýyorlar. Onun için biz þimdilik çok ihtiyat edip telaþ etmemek ve inayet-i Ýlahiyenin imdadýmýza gelmesini tevekkül ile beklemek lâzýmdýr.

 

* * *

 

sh:» (T: 561)

 

 

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Ben hem Risale-i Nur'u, hem sizleri, hem kendimi, Hüsrev ve Hýfzý ve Bartýn'lý Seyyid'in kýymetdar müjdeleriyle hem tebrik, hem tebþir ediyorum. Evet bu sene hacca gidenler, Mekke-i Mükerreme'de Nur'un kuvvetli mecmualarýný büyük âlimlerin hem Arabça, hem Hindçe tercüme ve neþre çalýþmalarý gibi; Medine-i Münevvere'de dahi o derece makbul olmuþ ki, Ravza-i Mutahhara'nýn makber-i saadeti üstünde konulmuþ. Hacý Seyyid, kendi gözüyle Asâ-yý Musa mecmuasýný kabr-i Peygamberî (A.S.M.) üzerinde görmüþ. Demek makbul-ü Nebevî olmuþ ve rýza-yý Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm dairesine girmiþ. Hem niyet ettiðimiz ve buradan giden hacýlara dediðimiz gibi, Nurlar bizim bedelimize o mübarek makamlarý ziyaret etmiþler. Hadsiz þükür olsun, Nur'un kahramanlarý bu mecmualarý tashihli olarak neþretmeleriyle pekçok faidelerinden birisi de; beni tashih vazifesinden ve merakýndan kurtardýðý gibi, kalemle yazýlan sair nüshalara tam bir me'haz olmak cihetinde yüzer tashihçi hükmüne geçtiler. Cenab-ý Erhamürrâhimîn o mecmualarýn herbir harfine mukabil onlarýn defter-i hasenatlarýna bin hasene yazdýrsýn. Âmîn.

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim ve hapis arkadaþlarým!

 

Evvelâ: Sureten görüþmediðimizden merak etmeyiniz. Bizler manen her zaman görüþüyoruz. Benim ehemmiyetsiz þahsýma bedel, Nurdan elinize geçen hangi risaleyi okusanýz veya dinleseniz, benim âdi þahsým yerine Kur'anýn bir hâdimi haysiyetiyle beni o risale içerisinde görüp sohbet edersiniz. Zâten ben de sizinle bütün dualarýmda ve yazýlarýnýzda ve alâkanýzda hayalimde görüþüyorum ve bir dairede beraber bulunmamýzdan her vakit görüþüyoruz gibidir.Sâniyen: Bu yeni Medrese-i Yusufiye'deki Risale-i Nur'un yeni

 

 

 

sh:» (T: 562)

 

talebelerine deriz: Kuvvetli hüccetlerle hattâ ehl-i vukufu da teslime mecbur eden iþarat-ý Kur'aniye ile Nur'un sadýk þakirdleri iman ile kabre girecekler. Hem þirket-i maneviye-i Nuriyenin feyziyle herbir þakird derecesine göre umum kardeþlerinin manevî kazançlarýna ve dualarýna hissedar olur. Güya âdeta binler dil ile istiðfar eder, ibadet eder. Bu iki faide ve netice, bu acib zamanda bütün zahmetleri, sýkýntýlarý hiçe indirir; pek çok ucuz olarak o iki kýymetdar kârlarý sadýk müþterilerine verir.

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Afyon müdafaanamesinin hem bize, hem bu Nurlara, hem bu memlekete, hem âlem-i Ýslâm'a alâkadar ehemmiyetli hakikatlarý var.

 

Herhalde bunu yeni hurufla beþ-on nüsha çýkarmak lâzýmdýr, tâ Ankara makamatýna gönderilsin. Bizi tahliye ve tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok. Þimdi vazifemiz; o müdafaattaki hakikatlarý hem hükûmete, hem adliyelere, hem millete bildirmektir. Belki de kader-i Ýlahî bizi bu dershaneye sevketmesinin bir hikmeti de budur. Mümkün olduðu kadar çabuk makine ile çýksýn. Bizi bugün tahliye etseler, biz yine onu bu makamata vermeðe mecburuz. Sizi aldatýp te'hir edilmesin. Artýk yeter! Ayný mes'ele için onbeþ senede üç defa bu eþedd-i zulüm ve bahaneler ve emsalsiz iþkencelere karþý son müdafaamýz olsun. Madem kanunen kendimizi müdafaa etmek için sâbýk mahkemelerde makineyi bize vermiþler, burada o hakkýmýzý bizden hiç bir kanunla men'edemezler. Eðer resmen çare bulmadýnýz ise, hariçten bizim avukat herþeyden evvel bunun -makine ile- beþ nüshasýný çýkarsýn, hem sýhhatýna çok dikkat edilsin.

 

Said Nursî

 

* * *

 

sh:» (T: 563)

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Bugün benim pencerelerimi mýhlamalarýnýn sebebi, mahpuslarla mürafaa ve selâmlaþmamaktýr. Zâhirde baþka bahane gösterdiler. Hiç merak etmeyiniz. Bilakis benim ehemmiyetsiz þahsým ile meþgul olup Nurlara ve talebelerine çok sýkýntý vermediklerinden, beni cidden ve kalben onlarýn þahsî ihanetler ve iþkencelerle tazib etmeleri, Nurlarýn ve sizlerin bedeline olduðu ve bir derece Nurlara iliþmemeleri cihetinde memnunum ve sabýr içinde þükrederim, merak etmiyorum. Siz dahi hiç müteessir olmayýnýz. Gizli düþmanlarýmýz memurlarýn nazar-ý dikkatini þahsýma çevirmesinden, Nurlarýn ve talebelerinin selâmet ve maslahatlarý noktasýnda bir inayet ve bir hayýr var diye kanaatým var. Bazý kardeþlerimiz hiddet edip dokunaklý konuþmasýnlar, hem ihtiyatla hareket etsinler ve telaþ etmesinler, hem herkese bu mes'eleden bahis açmasýnlar. Çünki safdil kardeþlerimiz ve ihtiyata daha alýþmayan yeni kardeþlerimizin sözlerinden mana çýkaran casuslar bulunur. Habbeyi kubbe yapar, ihbar edebilir. Þimdi vaziyetimiz þaka kaldýrmýyor. Bununla beraber hiç endiþe etmeyiniz. Biz inayet-i Ýlahiye altýndayýz ve bütün meþakkatlara karþý kemal-i sabýrla belki þükür ile mukabele etmeðe azmetmiþiz. Bir dirhem zahmet, bir batman rahmet ve sevabý netice verdiðinden, þükretmeðe mükellefiz.

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Ýki ehemmiyetli sebeb ve bir kuvvetli ihtara binaen ben bütün vazife-i müdafaatý buraya gelen ve gelecek Nur erkânlarýna býrakmaða kalben mecbur oldum. Hususan (H,R,T,F,S) (*)

 

(*) Hüsrev, Re'fet, Tahir, Feyzi, Sabri.

 

Birinci Sebeb: Ben hem sorgu dairesinde, hem çok emarelerden kat'î bildim ki, bana karþý ellerinden geldiði kadar müþkilât yapmaða ve fikren onlara galebe etmemden kaçmaða çalýþýyorlar

 

sh:» (T: 564)

 

ve resmen de onlara iþ'ar var. Güya ben konuþsam, mahkemeleri ilzam edecek derecede ve diplomatlarý susturacak bir iktidar-ý ilmî ve siyasî göstereceðim diye benim konuþmama bahanelerle mani oluyorlar. Hattâ sorguda bir suale karþý dedim: "Tahattur edemiyorum." O hâkim taaccüb ve hayretle dedi: "Senin gibi fevkalâde acib zekâvet ve ilim sahibi nasýl unutur?" Onlar Risale-i Nur'un hârika yüksekliklerini ve ilmî tahkikatýný benim fikrimden zannedip dehþet almýþlar. Beni konuþturmak istemiyorlar.

 

Hem güya benim ile kim görüþse birden Nur'un fedakâr bir talebesi olur. Onun için beni görüþtürmüyorlar. Hattâ Diyanet Reisi dahi demiþ: "Kim onunla görüþse, ona kapýlýr.. cazibesi kuvvetlidir." Demek þimdi iþimi de sizlere býrakmaða maslahatýmýz iktiza ediyor. Ve yanýnýzdaki yeni ve eski müdafaatlarým benim bedelime sizin meþveretinize iþtirak eder, o kâfidir.

 

....................................................................................................................

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Bugün manevî bir ihtar ile sizin hesabýnýza bir telaþ, bir hüzün bana geldi. Çabuk çýkmak isteyen ve derd-i maiþet için endiþe eden kardeþlerimizin hakikaten beni müteellim ve mahzun ettiði ayný dakikada bir mübarek hatýra ile bir hakikat ve bir müjde kalbe geldi ki: Beþ günden sonra çok mübarek ve çok sevablý ibadet aylarý olan þuhur-u selâse gelecekler. Her hasenenin sevabý baþka vakitte on ise, Receb-i Þerifte yüzden geçer, Þaban-ý Muazzamda üçyüzden ziyade ve Ramazan-ý Mübarekte bine çýkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir'de otuzbine çýkar. Bu pekçok uhrevî faideleri kazandýran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarý ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meþheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i imana temin eden þuhur-u selâseyi böyle bire on kâr veren Medrese-i Yusufiye'de geçirmek, elbette büyük bir kârdýr. Ne kadar zahmet çekilse ayn-ý rahmettir. Ýbadet cihetinde böyle olduðu gibi, Nur hizmeti dahi nisbeten -kemmiyet deðilse de keyfiyet itibariyle- bire beþtir. Çünki bu misafirhanede mütemadiyen giren ve çýkanlar, Nur'un derslerinin

 

 

 

sh:» (T: 565)

 

intiþarýna bir vasýtadýr. Bazan bir adamýn ihlasý, yirmi adam kadar faide verir. Hem Nur'un sýrr-ý ihlasý; siyasetkârane kahramanlýk damarýný taþýyan, Nur'un tesellilerine pekçok muhtaç bulunan mahpus bîçareler içinde intiþarý için bir parça zahmet ve sýkýntý olsa da, ehemmiyeti yok. Derd-i maiþet ciheti ise: Zâten bu üç ay âhiret pazarý olmasýndan herbiriniz çok þakirdlerin bedeline, hattâ bazýnýz bin adamýn yerinde buraya girdiðinden, elbette sizin haricî iþlerinize yardýmlarý olur diye tamamýyla ferahlandým ve bayrama kadar burada bulunmak büyük bir nimettir bildim.

 

Said Nursî

 

* * *

 

 

 

Bazý emarelerle bildim ki, gizli düþmanlarýmýz Nur'un kýymetini düþürmek fikriyle siyaset manasýný hatýrlatan mehdilik davasýný tevehhüm ile güya Nurlar buna bir âlettir diye çok asýlsýz bahaneleri araþtýrýyorlar. Belki benim þahsýma karþý bu iþkenceler, bu evhamlarýndan ileri geliyor. Ben o gizli zalim düþmanlara ve onlarý aleyhimizde dinleyenlere deriz: Hâþâ! Sümme hâþâ!.. Hiç bir vakit böyle haddimden tecavüz edip iman hakikatlarýný þahsiyetime bir makam-ý þan ü þeref kazandýrmaða âlet etmediðime bu yetmiþbeþ, hususan otuz senelik hayatým ve yüzotuz Nur Risaleleri ve benim ile tam arkadaþlýk eden binler zâtlar þehadet ederler. Evet Nur þakirdleri biliyorlar ve mahkemelerde hüccetlerini göstermiþim ki; þahsýma deðil bir makam-ý þan ü þeref ve þöhret vermek ve uhrevî ve manevî bir mertebe kazandýrmak, belki bütün kanaat ve kuvvetimle ehl-i imana bir hizmet-i imaniye yapmak için, deðil yalnýz dünya hayatýmý ve fâni makamatýmý, belki -lüzum olsa- âhiret hayatýmý ve herkesin aradýðý uhrevî bâki mertebeleri feda etmeyi; hattâ Cehennem'den bazý bîçareleri kurtarmaða vesile olmak için -lüzum olsa- Cennet'i býrakýp Cehennem'e girmeyi kabul ettiðimi hakikî kardeþlerim bildikleri gibi, mahkemelerde dahi bir cihette isbat ettiðim halde, beni bu ittihamla Nur ve iman hizmetime bir ihlassýzlýk isnad etmekle ve Nurlarýn

 

 

 

sh:» (T: 566)

 

kýymetini tenzil etmektir.

 

Acaba, bu bedbahtlar dünyayý ebedî ve herkesi kendileri gibi dini ve imaný dünyaya âlet ediyor tevehhümüyle dünyadaki ehl-i dalalete meydan okuyan ve hizmet-i imaniye yolunda hem dünyevî hem -lüzum olsa- uhrevî hayatlarýný feda eden ve mahkemelerde dava ettiði gibi, bir tek hakikat-ý imaniyeyi dünya saltanatýyla deðiþtirmeyen ve siyasetten ve siyasî manasýný iþmam eden maddî ve manevî mertebelerden ihlas sýrrý ile bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz iþkencelere tahammül edip siyasete -meslek itibariyle- tenezzül etmeyen ve kendini nefsi itibariyle talebelerinden çok aþaðý bilen ve onlardan daima himmet ve dua bekleyen ve kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz itikad eden bir adam hakkýnda bazý hâlis kardeþleri, Risale-i Nur'dan aldýklarý fevkalâde kuvve-i imaniyeye mukabil onun tercümaný olan o bîçareye -tercümanlýk münasebetiyle- Nurlarýn bazý faziletlerini hususî mektublarýnda ona isnad etmeleri ve hiç bir siyaset hatýrlarýna gelmeyerek âdete binaen, insanlar sevdiði âdi bir adama da: "Sultanýmsýn, velinimetimsin" demeleri nev'inden yüksek makam vermeleri ve haddinden bin derece ziyade hüsn-ü zan etmeleri ve eskiden beri üstad ve talebeler mabeyninde carî ve itiraz edilmeyen makbul bir âdet ile teþekkür manasýnda pek fazla medh ü sena etmeleri ve eskiden beri makbul kitablarýn âhirlerinde mübalaða ile medhiyeler ve takrizler yazýlmasýna binaen, hiç bir cihetle suç sayýlabilir mi? Gerçi mübalaða itibariyle hakikata bir cihette muhaliftir; fakat kimsesiz, garib ve düþmanlarý pekçok ve onun yardýmcýlarýný kaçýracak çok esbab varken, insafsýz çok mu'terizlere karþý sýrf yardýmcýlarýnýn kuvve-i maneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalaðalý medhedenlerin þevklerini kýrmamak için onlarýn bir kýsým medihlerini Nurlara çevirip bütün bütün reddetmediði halde onun bu yaþta ve kabir kapýsýndaki hizmet-i imaniyesini dünya cihetine çevirmeðe çalýþan bazý resmî memurlarýn ne derece haktan, kanundan, insaftan uzak düþtükleri anlaþýlýr.

 

 

 

sh:» (T: 567)

 

ِباسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, Sýddýk Kardeþlerim,

 

Evvelâ: Hiç telâþ ve merak etmeyiniz, hakkýmýzdaki her hâdisede, hem perde altýnda, hem neticeler itibariyle, hem rahmet ve inayetin iltifatlarý ve tebessümleri, hem kader ve kýsmetin ve adalet ve þefkatin terbiyeleri var olduðu kat'î ve mükerrer tecrübelerle tahakkuk ettiðinden; biz, en acý vaziyet ve sýkýntýlara karþý, kemal-i sabýr içinde þükür etmekle mükellefiz. Ve cildleri ve derileri soyulan "Cercis Aleyhisselâm" gibi, binler, milyonlar hakikat mücahidlerinin hakaik-i imaniyenin kudsî hizmetinin bir nümunesine mazhar olan Nur þâkirdlerinin çektikleri zahmetler, o eski zâtlarýn zahmetlerine nisbeten binde bir olmaz. Ve ücret ve kazanç cihetinde, Ýnþâallah birdirler ve beraberdirler.

 

Saniyen: Onbir def'a bana su-i kasd eden ve dört def'a mahkemeleri aleyhimize sevkedip üç defa hapse sokan gizli düþmanlarýmýzýn Nurlar hakkýnda plânlarý akîm kaldýðýndan, bütün desiseleriyle, ehemmiyetsiz þahsýma karþý sýkýntý, tecrid-i mutlak ve kimse ile temas etmemek ve damarýma dokundurmakla iþkenceler verdirmeye çalýþýyorlar. Ben de, o iþkencelerin altýnda inayetin iltifatýný görüp tahammül ederek þükrederim. Zannederim, herbirinizden vücudca on derece zaif ve on derece ziyade sýkýntýlarýma karþý tahammülüm, sizin gibi kuvvetli ve âlicenab zâtlarýn, küçücük ve geçici ve cüz'î sýkýntýlarýnýzý nazarýnýzda hiçe indirir diye, daha size teselli vermeye lüzum görmüyorum.

 

Salisen: Þimdi, þahsýmý çürütmeðe çalýþtýklarýndan ve sýktýklarýndan ve ihanet ettiklerinden dolayý sýkýlmayýnýz. Çünki, Nurlara ve talebelerine iliþilmediðine bir alâmettir ve tam aldandýklarýna bir emaredir. Yani: Kýymeti, hüneri þahsýmda zannedip beni sýkýyorlar, çürütmek istiyorlar. Bu aldanmalarýnda pek büyük bir maslahat ve Nurlara çok faidesi var. Benim tam yapamadýðým vazife-i þahsiyemi ve hizmet-i Nuriyemi, bu suretle menfî bir tarzda bana yaptýrýyorlar. Ýnþâallah, o nisbette sevab kazandýran kusuratlarýma keffaret olur.

 

Rabian: Gizli münafýklar, her nasýlsa bazý resmî memurlarý aldatýp, "Said ile görüþen, dost ve Nurcu olur. Kimse temas etmesin." diye onlarý evhamlandýrmýþlar. Hattâ hey'et-i idare ve gardiyanlar dahi benden kaçýyorlar. Ben de memnun oluyorum

 

 

 

sh: » (T: 568)

 

ve bu hale þükrediyorum. Sizlerle, sureten görüþmediðimden zararý yok. Çünki bir hanede maddeten ve mânen ve ruhen ve kalben ve vazifeten ve fikren ve muaveneten daima beraberiz. Mânevî görüþüyoruz, yeter.

 

SAÝD NURSÎ

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, Sýddýk Kardeþlerim Ve Hizmet-i Kur'aniye Ve Ýmaniyede Fedakâr Ve Metin Arkadaþlarým,

 

Birkaç gündür sizin ile kalemle konuþmadýðýmdan sýkýlmayýnýz. Þimdi iki noktayý beyan etmek kalbe geldi.

 

Birincisi: اَلْخَيْرُ فِى مَا اخْتَارَهُ اللّهُ sýrrýyla, teslim ve tevekkülden sonra teselli hissettim. Þöyle ki:

 

Bizi, hususen Çalýþkanlarý tahliye etmeyip ve tefrik etmiyerek tehir etmelerinde, Ýnþâallah maddî bir zarara mukabil mânevî yüz menfaat ve kazanç olacak. Meselâ: Ankara'nýn altý makamatýna gönderilen ilmî ve îmanî ve pek kuvvetli müdafaat, þimdi yirmi gündür onlarýn nazarlarýndadýr. Hem onun kýymetdar hakikatlarý, hem alâkadarlarýn merakla nazar-ý dikkatlerini celbeden mes'elemizin safahatý, o makamatý elbette lâkayd býrakmazlar. Her halde, eðer o hakikatlara maðlub olmasa idiler, þimdiye kadar bize tecavüz ve þiddetli iþ'ar ve emirler olacaktý. Eðer olsaydý, hakkýmýzda habbeyi kubbe yapanlardan tereþþuhatý hissedilecekti. Demek hakikat galebe etmiþ olsa olsa tedafüî bir vaziyetle bize hafif bir iliþmek olur. Ben kendi hesabýma, o netice için, þimdiye kadar maddî zarar ve sýkýntýlarýmýn yüz derece fevkinde mânevî kazancým var. Sizden her bir kardeþimizi, benden ziyade hissedar biliyorum. Demek, tahliyemizin tehiri hayýrlýdýr. Hem, Çalýþkanlardan üç kardeþ, pek çok Nur Þâkirdlerini buraya gelmekten kurtardýklarý gibi, haklarýnda edilen iftiralar vasýtasýyla dahi, Risale-i Nurun bir cihette, þimdiki mahkemenin nazarýndan kurtulmasýna bir vesile oldular. Bu iki kýymetdar kazanç onlarýn hususî tahliyeleriyle bozulacaktý. Hem, onlarýn Nurlara pek ciddî alâkalarý halkýn nazarýnda sönecekti.

 

 

 

sh: » (T: 569)

 

Ýkinci Nokta: Mes'elemiz, Âlem-i Ýslâmý alâkadar eden pek büyük bir vazife-i Kur'aniye ve îmaniyedir. Ondan dehþet alan gizli münafýklar, ellerinden geldiði kadar küçültmek isterler. Ve çok ehemmiyet verdiklerinden, zâhiren ehemmiyetsiz göstermeye çalýþýyorlar; hükûmeti ve adliyeyi aldatýyorlar. Meselâ: Nurlara mensub feriklerden ve miralaylardan sarf-ý nazar edip, Ankara'da Nur Talebesi bir nefer askerin elinde, zararsýz birkaç risale bulunmasýyla, buradaki mahkeme, mes'eleyi uzattýrmaya vesile ediyorlar. Ve benim þahsýmýn ehemmiyetsizliðini, ihanetler ve tazyiklerle, tecrübelerle gösterip, binler derece þahsýmdan ehemmiyetli olan Nurlarýn kuvvetli derslerini ve þâkirdlerinin sarsýlmaz ve susmaz þahs-ý manevîlerini nazara almayýp güya ehemmiyet vermiyorlar. Halbuki, onun ehemmiyetinden titriyorlar ki, o kubbeleri habbe göstermek istiyorlar.

 

Hem tam aldanmýþlar. Ýçimizde yalnýz dört-beþ kardeþimiz, ailevî ticaret cihetinde bu tehirden bir zararlarý olsa da inþâallah pek çok manevî kazançlarý o maddî zararý hiçe indirecek bir inayet altýndayýz. Hiç merak ve telâþ etmeyiniz. Vazifemiz, sabr içinde þükretmek ve mümkün oldukça Nurlarla meþgul olmaktýr ve bizden çok ziyade sýkýntýda bulunan mahpuslara teselli vermektir.

 

SAÝD NURSÎ

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz Sýddýk Kardeþlerim,

 

Mücmel bir manevî ihtar ile bir mes'eleyi kalbe geldiði gibi beyan edeceðim. Altý makamata giden ve galebe eden müdafaatýn cevabý gelmiþ ve bize tecavüze çâre bulamamýþlar. Yalnýz bir makamýn, gizli bir iþ'ar ile, benim fedakâr kardeþlerimi benden soðutmak ve þiddetli alâkalarýný gevþetmek plâný var. Zaten çoktan beri-beni ihanetlerle ve iftiralarla ve tecridlerle- bu kudsî ve uhrevî ve imanî alâkayý bozmaða çalýþtýlar, muvaffak olamadýlar. Þimdi Nurcularý ürkütmek, zaif bir damar bulup nazarlarýný baþka tarafa çevirmeðe bazý bahaneleri buluyorlar. Ýnþâallah, demir gibi metin Nurcularýn kahramanane sebatlarý ve tahammülleri ve mücahid-i ekber olan Nurun hakikatlarý; onun elinde birer

 

 

 

sh: » (T: 570)

 

elmas kýlýnç bulunan þâkirdlerin þahs-ý manevisinin pek harika fedakârlýðý, onlarýn bu plânýný da akîm býrakacak. Evet, Cennet ucuz olmadýðý gibi, Cehennem dahi lüzumsuz deðil. Sizlere tekrar ile beyan edilmiþ; eski zamanýn kahraman mücahidlerine nisbeten en az zahmet, aðýr þerait ve bu zamanýn þiddet-i ihtiyaç cihetiyle çok sevab kazanan Ýnþâallah halis Nurculardýr. Ve boþu boþuna, bad-i heva, belki günahlý, zararlý giden birkaç sene ömrünü, böyle kudsî bir hizmet-i îmaniye ve Kur'aniyeye sarfeden ve onun ile ebedî bir ömrü kazanan Nur talebeleridir. Ben, kendi hisseme düþen bütün bu hücumlarýna karþý, pek çok zafiyetimle beraber tahammüle karar verdim. Ýnþâallah; kuvvetli, fedâkâr, genç, kahraman kardeþlerim benden geri kalmaz ve kaçmazlar.. ve kaçanlarý da geri çevirmeye, þimdiye kadar çalýþtýklarý gibi çalýþacaklar.

 

SAÝD NURSÎ

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Evvelâ: Receb-i Þerifinizi ve yarýnki "Leyle-i Regaib"inizi ruh-u canýmýzla tebrik ederiz.

 

Sâniyen: Me'yus olmayýnýz, hem merak ve telaþ etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye inþâallah imdadýmýza yetiþir. Bu üç aydan beri aleyhimizde ihzar edilen bomba patladý. Benim sobam ve Feyzilerin su bardaðý ve Hüsrev'in iki su bardaklarýnýn verdikleri haber doðru çýktý. Fakat dehþetli deðil, hafif oldu. Ýnþâallah o ateþ tamamen sönecek. Bütün hücumlarý, þahsýmý çürütmek ve Nur'un fütuhatýna bulantý vermektir. Emirdaðý'ndaki malûm münafýktan daha muzýr ve gizli zýndýklarýn elinde âlet bir adam ve bid'atkâr bir yarým hoca ile beraber bütün kuvvetleriyle bize vurmaya çalýþtýklarý darbe, yirmiden bire inmiþ. Ýnþâallah o bir dahi, bizi mecruh ve yaralý etmeyecek ve düþündükleri ve kasdettikleri bizi birbirinden ve Nurlardan kaçýrmak plânlarý dahi akîm kalacak. Bu mübarek aylarýn hürmetine ve pekçok sevab kazandýrmalarýna itimaden sabýr ve tahammül içinde þükür ve

 

 

 

sh: » (T: 571)

 

tevekkül etmek ve مَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ düsturuna teslim olmak elzemdir, vazifemizdir.

 

SAÝD NURSÎ

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz Sýddýk Kardeþlerim Ve Bu Dünyada Medar-ý Tesellilerim Ve Hakikatýn Hizmetinde Yorulmaz Arkadaþlarým,

 

Bu mübarek aylarda ve sevabý ziyade bu çilehanede mümkün olduðu kadar bir meþgale-i Kur'aniye ve Nuriye ile sýkýntýlý vaktiniz sarfedilse, çok faideleri var. Sýkýntý hafifleþtiði gibi, kýymetdar kalb ve ruhun ferahlarýna medar, sevabý yüksek bir ibadet, o Nurlarla îman cihetinde iþtigal, hem tefekkürî bir ibadet, hem "Ýhlâs Risalesi" nin âhirinde yazýldýðý gibi beþ vecihle bir nevi ibadet sayýlabilir. Ben, bugünlerde, kýsmen müdafaatla zihnen meþguliyetimden teessüf ederken kalbe geldi ki: "O iþtigal dahi ilmidir; hakaik-i îmaniyenin neþrine ve serbestiyetine bir hizmettir ve bu cihette bir nevi ibadettir." Ben de sýkýldýkça, yüz defa temaþa ettiðim Nur mes'elelerini, yine zevkle tekrar mütalâaya baþlýyorum. Hattâ, müdafaatlarý dahi Nurun ilmî risaleleri gibi görüyorum. Eskiden bir kardeþimiz bana demiþti: "Ben, otuz defa Onuncu Sözü okuduðum halde, yine tekrar ile okumasýna iþtiyak ve ihtiyaç hissediyorum." ve bundan bildim ki, Kur'anýn mümtaz bir hassasý olan usandýrmamak; Kur'an hakikatlarýnýn bir ma'kesi, bir ayinesi, bir hakikatlý tefsiri olan Nur Risalelerine de in'ikas etmiþ bulunuyor.

 

SAÝD NURSÎ

 

sh: » (T: 572)

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz Sýddýk Kardeþlerim,

 

Bu dünyada, hususan bu zamanda, hususan musibete düþenlere ve bilhassa Nur Þâkirdlerinde dehþetli sýkýntýlara ve me'yusiyetlere karþý en tesirli çâre; birbirine teselli ve ferah vermek ve kuvve-i mâneviyesini takviye etmek ve fedakâr, hakikî kardeþ gibi birbirinin gam ve hüzün ve sýkýntýlarýn merhem sürmek ve tam þefkatle kederli kalbini okþamaktýr. Mabeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldýrmaz. Mâdem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel baðlamýþým ve sizin için, deðil yalnýz istirahatýmý ve haysiyetimi ve þerefimi; belki sevinçle ruhumu da feda etmeye karar verdiðimi bilirsiniz.. belki de göryorsunuz. Hattâ kasemle temin ederim ki; sekiz gündür, Nurun iki rüknü -zahirî- birbirine nazlanmak ve teselli yerine, hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hâdise, bu sýrada benim kalbime verdiði azab cihetiyle, «Eyvah! Eyvah! El'aman! El'aman! Ya Erhamürrahimin meded! Bizi muhafaza eyle! Bizi cin ve insî þeytanlarýn þerrinden kurtar! Kardeþlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve þefkatle doldur.» diye; hem ruhum, hem kalbim, hem aklým feryad edip aðladýlar.

 

Ey demir gibi sarsýlmaz kardeþlerim! Bana yardým ediniz.. mes'elemiz çok naziktir. Ben, sizlere çok güveniyordum ki, bütün vazifelerimi þahs-ý mânevinize býrakmýþtým. Siz de, bütün kuvvetinizle benim imdadýma koþmanýz lâzým geliyor. Gerçi hâdiseniz pek cüz'î ve geçici ve küçük idi; fakat, saatimizin zenbereðine ve gözümüzün hadekasýna gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir. Ve bu noktada ehemmiyetlidir ki, maddî üç patlak ve mânevî üç müþahedeler, tam tamýna haber verdiler.

 

 

 

SAÝD NURSÎ

 

 

 

 

 

* * *

 

sh: » (T: 573)

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Leyle-i Mi'rac, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalýþmakla kazanç birden bine çýkar. Þirket-i maneviye sýrrýyla, inþâallah herbiriniz kýrkbin dil ile tesbih eden bazý melekler gibi, kýrkbin lisan ile bu kýymetdar gecede ve sevabý çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz ve hakkýmýzda gelen fýrtýnada binden bir zarar olmamasýna mukabil, bu gecedeki ibadet ile þükredersiniz. Hem sizin tam ihtiyatýnýzý tebrik ile beraber, hakkýmýzda inayet-i Rabbaniye pek zâhir bir surette tecelli ettiðini tebþir ederiz.

 

Said Nursî

 

* * *

 

Aziz, sýddýk, muhlis kardeþlerim!

 

Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle Lem'a-i Ýhlas'ýn düsturlarýný ve hakikî ihlasýn sýrrýný mabeynimizde ve birbirimize karþý istimal etmek, vücub derecesine gelmiþ. Kat'î haber aldým ki, üç aydan beri buradaki has kardeþleri birbirine karþý meþreb veya fikir ihtilafýyla bir soðukluk vermek için üç adam tayin edilmiþ.

 

Hem metin Nurcularý usandýrmakla sarsmak ve nazik ve tahammülsüzleri evhamlandýrmak ve hizmet-i Nuriyeden vazgeçirmek için sebebsiz mahkememizi uzatýyorlar. Sakýn sakýn!. Þimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsýlmasýn. Bir zerre kadar olsa bile, bize büyük zarar olur. Çünki pek az bir sarsýntý, Denizli'de gibi hocalarý yabanileþtirdi. Bizler birbirimize -lüzum olsa- ruhumuzu feda etmeðe, hizmet-i Kur'aniye ve imaniyemiz iktiza ettiði halde, sýkýntýdan veya baþka þeylerden gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirine karþý küsmeðe deðil, belki kemal-i mahviyet ve tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alýr; muhabbetini, samimiyetini ziyadeleþtirmeðe çalýþýr. Yoksa habbe kubbe olup tamir edilmeyecek bir zarar verebilir. Sizin ferasetinize havale edip kýsa kesiyorum.

 

Said Nursî

 

* * *

 

sh: » (T: 574)

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Evvelâ: اَلْخَيْرُ فِى مَا اخْتَرَهُ اللّهُ sýrrýyla, inþâallah mahkememizin te'hirinde ve tahliye olan kardeþlerimizin yine mahkeme gününde burada bulunmalarýnda büyük hayýrlar var.

 

Evet Risale-i Nur'un mes'elesi; âlem-i Ýslâmda, hususan bu memlekette küllî bir ehemmiyeti bulunduðundan böyle heyecanlý toplamalar ile umumun nazar-ý dikkatini Nur hakikatlarýna celbetmek lâzýmdýr ki, ümidimizin ve ihtiyatýmýzýn ve gizlememizin ve muarýzlarýn küçültmelerinin fevkinde ve ihtiyarýmýzýn haricinde böyle þaþaa ile Risale-i Nur kendi derslerini dost ve düþmana aþikâren veriyor. En mahrem sýrlarýný en nâmahremlere çekinmeyerek gösteriyor. Madem hakikat budur, biz küçücük sýkýntýlarýmýzý kinin gibi bir acý ilâç bilip sabýr ve þükretmeliyiz, "Yâhu bu da geçer" demeliyiz.

 

Sâniyen: Bu Medrese-i Yusufiye'nin nâzýrýna yazdým: Ben Rusya'da esir iken, en evvel Bolþevizm'in fýrtýnasý hapishanelerden baþladýðý gibi, Fransýz Ýhtilâl-i Kebiri dahi en evvel hapishanelerden ve tarihlerde serseri namýyla yâdedilen mahpuslardan çýkmasýna binaen; biz Nur þakirdleri, hem Eskiþehir, hem Denizli, hem burada mümkün oldukça mahpuslarýn ýslahýna çalýþtýk. Eskiþehir ve Denizli'de tam faidesi görüldü. Burada daha ziyade faide olacak ki, bu nazik zaman ve zeminde Nur'un dersleriyle geçen fýrtýnacýk (Haþiye) yüzden bire indi. Yoksa ihtilaftan ve böyle hâdiselerden istifade eden ve fýrsat bekleyen haricî muzýr cereyanlar, o baruta ateþ atýp bir yangýn çýkacaktý.

 

Said Nursî

 

* * *

 

---------------------------------

 

Haþiye :Bu fýrtýna ise, Afyon hapsinde bir isyan çýktý:hiç bir nur talebesi karýþmadý.

 

sh: » (T: 575)

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk, sarsýlmaz, sýkýntýdan usanýp bizlerden çekilmez kardeþlerim!

 

Þimdi maddî, manevî bir sýkýntýdan nefsim sizin hesabýnýza beni mahzun eylerken, birden kalbe geldi ki; hem senin, hem buradaki kardeþlerin tek birisiyle yakýnda görüþmek için bu zahmet ve meþakkatin baþka surette on mislini çekseydiniz yine ucuz olurdu. Hem Nur'un takvadarane ve riyazetkârane meþrebi, hem umuma ve en muhtaçlara hattâ muarýzlara ders vermek mesleði, hem dairesindeki þahs-ý manevîyi konuþturmak için eski zamanda ehl-i hakikatýn senede hiç olmazsa bir-iki defa içtimalarý ve sohbetleri gibi; Nur þakirdlerinin de, birkaç senede en müsaid olan Medrese-i Yusufiye'de bir defa toplanmalarýnýn lüzumu cihetinde bin sýkýntý ve meþakkat dahi olsa ehemmiyeti yoktur. Eski hapislerimizde birkaç zaîf kardeþlerimizin usanýp daire-i Nuriyeden çekinmeleri onlara pek büyük bir hasaret oldu ve Nurlara hiç zarar gelmedi. Onlarýn yerine daha metin, daha muhlis þakirdler meydana çýktýlar. Madem dünyanýn bu imtihanlarý geçicidir, çabuk giderler. Sevablarýný, meyvelerini bizlere verirler. Biz de inayet-i Ýlahiyeye itimad edip sabýr içinde þükretmeliyiz.

 

Said Nursî

 

* * *

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim, bu Medrese-i Yusufiye'de ders arkadaþlarým!

 

Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ý beþeriyenin proðramý nev'inden olmasý cihetiyle Leyle-i Kadr'in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir'de otuzbin olduðu gibi, bu Leyle-i Berat'ta herbir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur'anýn sevabý yirmibine çýkar. Sair vakitte on ise, þuhur-u selâsede yüze ve

 

sh: » (T: 576)

 

bine çýkar. Ve bu kudsî leyali-i meþhurede onbinler, yirmibin veya otuzbinlere çýkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiði kadar Kur'anla ve istiðfar ve salavatla meþgul olmak büyük bir kârdýr.

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Mübarek ramazan-ý þerifinizi bütün ruh u canýmýzla tebrik ediyoruz. Cenab-ý Hak bu ramazan-ý þerifin Leyle-i Kadrini umumunuza bin aydan hayýrlý eylesin, âmîn. Ve seksen sene bir ömr-ü makbul hükmünde hakkýnýzda kabul eylesin, Âmîn...

 

 

 

***

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk, sarsýlmaz, telaþ etmez, âhireti býrakýp fâni dünyaya dönmez kardeþlerim!

 

Bir parça daha burada kalmaktan, mes'elemizi bir derece geniþlendirmek istemelerinden mahzun olmayýnýz. Bilakis benim gibi memnun olunuz. Madem ömür durmuyor, zevale koþuyor. Böyle çilehanede, uhrevî meyveleriyle bâkileþiyor. Hem Nur'un ders dairesi geniþliyor. Meselâ; ehl-i vukufun hocalarý, tam dikkatle Siracünnur'u okumaða mecbur oluyorlar. Hem bu sýrada çýkmamýzla, bir-iki cihetle hizmet-i imaniyemize bir noksan gelmek ihtimali var. Ben sizlerden þahsen çok ziyade sýkýntý çektiðim halde çýkmak istemiyorum. Siz de mümkün olduðu kadar sabýr ve tahammüle ve bu tarz-ý hayata alýþmaða ve Nurlarý yazmak ve okumaktan teselli ve ferah bulmaða çalýþýnýz.

 

Said Nursî

 

* * *

 

sh: » (T: 577)

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

 

 

................................................................................

 

 

 

Saniyen: «Risale-i Nur, Kur'anýn çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir.» tekrar ile dediðimizden, bazý dikkatsizler tam mânasýný bilemediðinden bir hakikatý beyan etmeye bir ihtar aldým. O hakikat þudur; tefsir iki kýsýmdýr.

 

 

 

Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur'anýn ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânalarýný beyan ve izah ve isbat ederler.

 

 

 

Ýkinci kýsým tefsir ise: Kur'anýn imanî olan hakikatlarýný, kuvvetli hüccetlerde beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kýsmýn pek çok ehemmiyeti var. Zahir, mâlum tefsirler bu kýsmý bazan mücmel bir tarzda dercediyorlar. Fakat, Risale-i Nur, doðrudan doðruya bu ikinci kýsmý esas tutmuþ, emsalsiz bir tarzda, muannid feylesoflarý susturan bir manevî tefsirdir.

 

 

 

SAÝD NURSÎ

 

 

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz Sýddýk Kardeþlerim,

 

 

 

Ehemmiyetli bir taraftan, ehemmiyetli ve mânidar bir sual edilmiþ. Bana sordular ki:

 

 

 

- Siz, cemiyet olmadýðýnýza üç mahkeme ve o cihette beraet vermesiyle ve yirmi senedenberi tarassut ve nezaret eden altý vilâyetin o noktadan iliþmemeleriyle tahakkuk ettiði halde; Nurcularda öyle hârika bir alâka var ki, hiçbir cemiyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müþkülü halletmenizi isteriz dediler. Ben de cevaben dedim ki:

 

 

 

- Evet, Nurcular; cemiyet-memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve þahsi ve cemaatî menfaat için teþekkül eden cemiyet ve komite deðiller ve olamazlar. Fakat; bu vatanýn eski

 

 

 

 

 

sh:» (T: 578)

 

kahramanlarý, kemal-i sevinçle þehadet mertebesini kazanmak için ruhlarýný feda eden milyonlar Ýslâm fedailerinin ahfadlarý, oðullarý ve kýzlarý, o fedailik damarýndan irsiyet almýþlar ki; bu harika alâkayý gösterip, Denizli mahkemesinde bu acîz, biçare kardeþlerine bu gelen cümleyi onlar hesabýna söylettirdiler. «Milyonlar kahraman baþlar feda olduklarý bir hakikata baþýmýz dahi feda olsun!» diye, onlar namýna söylemiþ; mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuþ. Demek Nurcularda; hakikî, hâlis, sýrf rýza-yý Ýlâhi için ve müsbet ve uhrevî fedailer var ki, mason ve komünist ve ifsad ve zýndýka ve ilhad ve taþnak gibi dehþetli komiteler o Nurculara çare bulamayýp; hükûmeti ve adliyeyi aldatarak lâstikli kanunlar ile onlarý kýrmak ve daðýtmak istiyorlar. Ýnþâallah bir halt edemezler. Belki Nurun ve îmanýn fedailerini çoðaltmaya sebebiyet verecekler.

 

SAÝD NURSÎ

 

 

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Dünkü suale benzer, kýrk sene evvel olmuþ bir sual ve cevabý size hikâye edeceðim. O eski zamanda, Eski Said'in talebeleri üstadlarýyla þiddet-i alâkalarý, fedailik derecesine geldiðinden, Van, Bitlis tarafýnda Ermeni komitesi, Taþnak fedaileri çok faaliyette bulunmasýyla Eski Said onlara karþý duruyordu, bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfekleri bulup medresesi bir vakit asker kýþlasý gibi silâhlar, kitablarla beraber bulunduðu vakit, bir asker feriki geldi, gördü dedi: "Bu medrese deðil, kýþladýr." Bitlis hâdisesi münasebetiyle evhama düþtü, emretti: "Onun silâhlarýný alýnýz." Bizden ellerine geçen onbeþ mavzerimizi aldýlar. Bir-iki ay sonra harb-i umumî patladý. Ben tüfeklerimi geri aldým. Her ne ise...

 

Bu haller münasebetiyle benden sordular ki:

 

-"Dehþetli fedaileri bulunan Ermeni komitesi sizden korkuyorlar ki; siz Van'da Erek Daðý'na çýktýðýnýz zaman, fedailer sizden çekinip daðýlýyorlar, baþka yere gidiyorlar. Acaba sizde ne kuvvet var ki öyle oluyor?"

 

sh:» (T: 579)

 

Ben de cevaben diyordum: "Madem fâni dünya hayatý, küçücük ve menfî milliyetin muvakkat menfaati ve selâmeti için bu hârika fedakârlýðý yapan Ermeni fedaileri karþýmýzda görünürler. Elbette hayat-ý bâkiyeye ve pek büyük Ýslâm milliyet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalýþan ve "Ecel birdir" itikad eden talebeler, o fedailerden (Haþiye) geri kalmazlar. Lüzum olsa o kat'î ecelini ve zâhirî birkaç sene mevhum ömrünü, milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaþlarýn selâmetine ve menfaatine tereddüdsüz, müftehirane feda ederler.

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk, vefadar ve þefkatli kardeþlerim!

 

Ýki gündür hem baþýmda, hem asabýmda tesirli bir nezle aðrýsý var. Böyle hallerde bir derece dostlarla görüþmekten teselli ve ünsiyet almaða ihtiyacým içinde acib tecrid ve yanlýzlýk vahþeti beni sýktý. Böyle bir nevi þekva kalbe geldi: "Neden bu tazib oluyor, hizmetimize faidesi nedir?"

 

Birden bu sabah kalbe ihtar edildi ki: Siz bu þiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa "altun mu, bakýr mý" diye mehenge vurmak ve her cihette sizi insafsýzca tecrübe etmek ve nefislerinizin hisseleri ve desiseleri var mý yok mu üç-dört eleklerle elenmek; hâlisane, sýrf hak ve hakikat namýna olan hizmetinize pekçok lüzumu vardý ki; kader-i Ýlahî ve inayet-i Rabbaniye müsaade ediyor. Çünki böyle meydan-ý imtihanda inadcý ve bahaneci insafsýz muarýzlarýn karþýsýnda teþhir edilmesinden herkes anladý ki: Hiç bir hile, hiç bir enaniyet, hiçbir garaz, hiçbir dünyevî, uhrevî ve þahsî menfaat karýþmayarak, tam hâlis, hak ve hakikattan geliyor. Eðer perde altýnda kalsaydý, çok manalar verilebilirdi. Daha avam-ý ehl-i iman itimad etmezdi. "Belki bizi kandýrýrlar" der ve havas kýsmý dahi vesvese ederdi. Belki bazý ehl-i makamat gibi

 

_____________________________

 

(Haþiye): Kardeþlerim namýna âcizane diyorum ki: Lüzum olursa, inþâallah çok ileri geçeceðiz. Bizler dinde olduðu gibi, kahramanlýkta da ecdadýmýzýn vârisleri olduðumuzu göstereceðiz.

 

 

 

sh:» (T: 580)

 

kendilerini satmak, itimad kazanmak için böyle yapýyorlar diye daha tam kanaat etmezlerdi. Þimdi imtihandan sonra, en muannid vesveseli dahi teslime mecbur oluyor. Zahmetiniz bir, kârýnýz bindir inþâallah.

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Evvelâ: Medar-ý ibret ve hayret iki esaretimde þahsýma karþý bir muameleyi beyan etmek ihtar edildi. Þöyle ki:

 

Rusya'da Kosturma'da doksan esir zabitlerimizle beraber bir koðuþta idik. Ben o zabitlerimize arasýra ders veriyordum. Bir gün Rus kumandaný geldi, gördü, dedi: "Bu Kürd gönüllü alay kumandaný olup çok askerimizi kesmiþ. Þimdi de burada siyasî ders veriyor. Ben yasak ediyorum, ders vermesin." Ýki gün sonra geldi, dedi: "Madem dersiniz siyasî deðil, belki dinîdir, ahlâkîdir; dersine devam eyle." izin verdi.

 

Ýkinci esaretimde: Bu hapiste iken yirmi sene derslerimi dinlemiþ ve benden daha güzel ders veren bir has kardeþimin ve zarurî hizmetimi gören hizmetçilerimin benim yanýma gelmeleri adliye memuru tarafýndan yasak edildi, tâ benden ders almasýnlar. Halbuki Nur Risaleleri baþka derslere hiç ihtiyaç býrakmýyor ve hiçbir dersimiz kalmamýþ ve hiç bir sýrrýmýz gizli kalmamýþ. Her ne ise bu uzun kýssayý kýsa kesmeye bir hal sebeb oldu.

 

* * *

 

Sýkýntýlý musibetlerimi hiçe indiren bir hakikatlý tesellidir

 

Birinci: Hakkýmýzda zahmet rahmete dönmesi.

 

Ýkinci: Kader adaleti içinde rýza ve teslim ferahý.

 

sh:» (T: 581)

 

Üçüncü: Ýnayet-i hâssanýn Nurcular hakkýnda hususiyetindeki sevinç.

 

Dördüncü: Geçici olmasýndan zevalinde lezzet.

 

Beþinci: Ehemmiyetli sevablar.

 

Altýncý: Vazife-i Ýlahiyeye karýþmamak.

 

Yedinci: En þiddetli hücumda en az meþakkat ve küçük yaralar.

 

Sekizinci: Sair musibetzedelere nisbeten çok derece hafif.

 

Dokuzuncu: Nur ve iman hizmetinde þiddetli imtihandan çýkan yüksek ilânatýn tesiratýndaki sürur.

 

Dokuz aded manevî sevinçler, öyle teskin edici bir merhem ve tatlý bir ilâçtýr ki; tarif edilmez, aðýr elemlerimizi teskin ediyor.

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Aziz, sýddýk kardeþlerim!

 

Evvelâ: Haccý men'eden, zemzemi döktüren, hakkýmýzda eþedd-i zulme müsaadekâr davranan ve Zülfikar ve Siracünnur'un müsaderesine ehemmiyet vermeyen ve bizi garazkârane, kanunsuz tazib eden memurlarý terfi ettirip hanemizden çýkan mazlumane lisan-ý hal ile yüksek aðlamamýzý ve sesimizi iþitmeyen bir müstebid kabinenin zamanýnda en rahat yer hapistir. Yalnýz mümkün olsa baþka hapse naklolsak, tam selâmet olur.

 

Sâniyen: Onlar nasýl zorla en mahrem risaleleri en nâmahreme okuttular.. öyle de, zorla ýsrar edip bizi cem'iyet yapmaða mecbur ediyorlar. Halbuki cem'iyet ve komiteciliðe hiç ihtiyacýmýzý hissetmiyorduk. Çünki ittihad-ý ehl-i iman cemaatýndeki uhuvvet-i Ýslâmiye; Nurcularda pek hâlisane, fedakârane inkiþaf ettiði gibi ve eski ecdadlarýmýzýn kemal-i aþkla ruhlarýný feda ettikleri bir hakikata Nur þakirdleri o milyonlar kahraman ecdadlarýndan irsiyet aldýklarý kuvvetli bir fedailik ile o hakikata baðlanmalarý,

 

sh:» (T: 582)

 

þimdiye kadar resmî veya siyasî, gizli ve aþikâr cem'iyetler ve komiteciliðe ihtiyaç býrakmýyordu. Demek þimdi bir ihtiyaç var ki, kader-i Ýlahî onlarý bize musallat ediyor. Onlar mevhum bir cem'iyet isnadýyla zulmederler. Kader ise, "neden tam ihlasla, tam bir tesanüdle, tam bir hizbullah olmadýnýz?" diye bizi onlarýn elleriyle tokatladý, adalet etti.

 

Said Nursî

 

* * *

 

Bu defa taarruz pek geniþ dairede.. Reis-i Hükûmet ve hazýr kabine, plânlý, dehþetli bir evham ile bir hücum etti. Benim aldýðým bir habere göre ve çok emarelerle gizli münafýklarýn yalan jurnalleri ve desiseleriyle bizi hilafet komitesiyle ve Nakþî tarîkatýnýn gizli cem'iyetiyle tam alâkadar, belki piþdar gösterip hükûmeti büyük bir telaþa sevkederek, Nur'un büyük mecmualarýnýn Ýstanbul'da cildlenip âlem-i Ýslâm'a intiþarýný ve gayet makbuliyetlerini bir delil gösterip, hükûmeti korkutup, kýskanç resmî hocalarý ve vehham memurlarý aleyhimize insafsýzca çevirdiler. Tahminlerince herhalde çok vesikalar, emareler görülecek, hem Eski Said damarýyla tahammül etmeyerek ortalýðý karýþtýracak diye kanaatlarý varmýþ. Cenab-ý Hakk'a hadsiz þükür olsun, o musibeti binden bire indirdi. Bütün taharrilerde hiç bir cem'iyet ve komitelerle bir alâkamýzý bulamadýlar. Yoktur ki, bulsunlar. Onun için savcý iftiralara, yanlýþ manalara, medar-ý mes'uliyet olmayan cüz'î isnadlara mecbur olmuþ. Madem hakikat budur, Nurlar ve biz yüzde doksandokuz derece musibetten halas olduk. Öyle ise deðil þekva, belki binler þükür etmekle inayet-i Ýlahiyenin bu cilvesinin tamamýný sabýr, þükür, istirhamla beklemeliyiz ve Nur dersleriyle bu medresenin mütemadiyen çýkan ve giren muhtaç ve müþtaklarýna teselli vererek yardým etmeliyiz.

 

Said Nursî

 

* * *

 

sh:» (T: 583)

 

Üçüncü Medrese-i Yûsufiye olan Afyon Hapishanesinde Üstad Said Nursî, "Elhüccetüz-zehrâ" adlý bir risale te'lif etti. Tevhid, Risalet-i Ahmediye (A.S.M.) ve Fatiha'nýn tefsiri hakkýnda olan bu çok kýymetdar risale, hapiste bulunan Nur Talebeleri ve mahpuslar için ilmi ve îmani dersleri hâvi olmasýndan hapiste hayýrlý ve nurlu bir meþgale oldu. Mahkeme kararýndan sonra Üstadla beraber hapiste bulunan talebelerin yazdýklarý bir takrizi, aynen aþaðýya dercediyoruz.

 

Risale-i Nur Nedir? Bediüzzaman Kimdir?

 

Her asýr baþýnda Hadîsce geleceði tebþir edilen dinin yüksek hâdimleri, emr-i dinde mübtedi deðil, müttebidirler. Yani: Kendilerinden ve yeniden bir þey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ý diniyeye ve Sünen-i Muhammediyeye (A.S.M.) harfiyyen ittiba yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karýþtýrýlmak istenilen ebâtýlý ref ve ibtal; ve dine vâki tecavüzleri red ve imhâ; ve evâmir-i Rabbâniyeyi ikame; ve ahkâm-ý Ýlâhiyenin þerafet ve ulviyetini izhar ve ilân ederler. Ancak, tavr-ý esasiyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlariyle, zamanýn fehmine uygun yeni ikna usulleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilât ile îfa-yý vazife ederler.

 

Bu memurîn-i Rabbâniye, fiilîyatlariyle ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddýký olurlar. Salâbet-i imâniyelerinin ve ihlâslarýnýn âyinedarlýðýný bizzat îfa ederler. Mertebe-i îmanlarýný fiilen izhar ederler; ve ahlâk-ý Muhammediyenin (A.S.M.) tam âmili ve miþvar-ý Ahmediyenin (A.S.M.) ve hilye-i Nebeviyenin hakikî lâbisi olduklarýný gösterirler.

 

Hülâsa: Amel ve ahlâk bakýmýndan ve Sünnet-i Nebeviyeye ittiba ve temessük cihetinden, ümmet-i Muhammed'e tam bir hüsn-ü misal olurlar ve nümune-i iktida teþkil ederler. Bunlarýn Kitabullah'ýn tefsiri ve ahkâm-ý diniyenin izahý ve zamanýn fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ý tevcihi sadedinde yazdýklarý eserler, kendi tilka-i nefislerinin ve karîha-i ulviyelerinin mahsulü deðildir. Kendi zekâ ve irfanlarýnýn neticesi deðildir.

 

 

 

sh:» (T: 584)

 

Bunlar, doðrudan doðruya menba-ý vahy olan Zât-ý Pâk-i Risâletin mânevî ilham ve telkinatýdýr. «Celcelutiye» ve «Mesnevi-i Þerif» ve «Fütûhul Gayb» ve emsali âsâr hep bu nevidendir. Bu âsâr-ý kudsiyeye o zevat-ý âliþan, ancak tercüman hükmündedirler. Bu zevat-ý mukaddesenin o âsâr-ý bergüzîdenin tanziminde ve tarz-ý beyanýnda bir hisseleri vardýr. Yani, bu zevat-ý kudsiye, o mânâlarýn mazharý, mir'atý ve ma'kesi hükmündedirler.

 

 

 

Risale-i Nur ve tercümanýna gelince:

 

 

 

Bu eser-i âliþanda þimdiye kadar emsaline rastlanmamýþ bir feyz-i ulvî ve bir kemal-i nümütenahî mevcud olduðundan ve hiçbir eserin nail olmadýðý bir þekilde meþ'ale-i Ýlâhiyye ve þems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur'ân'ýn füyûzatýna vâris olduðu meþhud olduðundan; onun esasý, Nur-u Mahz-ý Kur'ân olduðu ve evliyaullahýn âsârýndan ziyade feyz-i envar-ý Muhammedîyi hamil bulunduðu ve Zât-ý Pâk-i Risâletin ondaki hisse ve alâkasý ve tasarruf-u kudsîsi, evliyaullahýn âsârýndan ziyade olduðu ve onun mazharý ve tercümaný olan mânevî zâtýn mazhariyeti ve kemâlâtý ise, o nisbette âli ve emsalsiz olduðu Güneþ gibi âþikâr bir hakikattýr.

 

 

 

Evet, o zat, daha hâl-i sabâvette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevâhiri kurtarmak üzere üç aylýk bir tahsil müddeti içinde, ulûm-u evvelîn ve âhirine ve ledünniyat ve hakaik-i eþyada ve esrar-ý kâinata ve hikmet-i Ýlâhiyeye vâris kýlýnmýþtýr ki, þimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamýþtýr; bu harika-i ilmiyyenin eþi aslâ mebsuk deðildir. Hiç þüphe edilemez ki, tercüman-ý Nur, bu haliyle baþtan baþa iffet-i mücesseme ve þecaat-ý harika ve istiðna-yý mutlak teþkil eden harikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu'cize-i fýtrattýr; tecessüm etmiþ bir inayettir ve mevhibe-i mutlakadýr.

 

 

 

O zât-ý zîhavârik, daha hadd-i bülûða ermeden, bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ý ilme meydan okumuþ; münazara ettiði erbab-ý ulûmu ilzam ve iskat etmiþ; her nerede olursa olsun vâki olan bütün suallere, mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüt etmeden cevap vermiþ; ondört yaþýndan itibaren «Üstadlýk» payesini taþýmýþ ve mütemadiyen etrafýna feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmýþ. Ýzahlarýndaki incelik ve derinlik ve beyanlarýndaki ulviyet ve metanet ve tevcihlerindeki derin feraset ve basîret ve nur-u hikmet,

 

 

 

sh:» (T: 585)

 

erbab-ý irfaný þaþýrtmýþ ve hakkiyle «Bediüzzaman» ünvan-ý celîlini bahþettirmiþtir. Mezâyâ-yý âliye ve fezâil-i ilmiyesiyle de, Din-i Muhammedînin neþrinde ve isbatýnda bir kemal-i tam halinde rûnüma olmuþ olan böyle bir zat, elbette Seyyidül Enbiya Hazretlerinin en yüksek iltifatýna mazhar ve en âli himaye ve himmetine naildir. Ve þüphesiz, o Nebiyy-i Akdes'in emir ve fermaniyle yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve Onun envar ve hakaikýna vâris ve ma'kes olan bir zât-ý kerîmüssýfattýr.

 

 

 

Envâr-ý Muhammediyeyi ve Maârif-i Ahmediyeyi ve füyuzat-ý þem-i Ýlâhîyi en müþa'þa bir þekilde parlatmasý ve Kur'ânî ve hadîsî olan iþarât-ý riyaziyenin kendisinde müntehî olmasý ve hitabat-ý Nebeviyeyi ifade eden Âyat-ý Celîlenin riyazî beyanlarýnýn kendi üzerinde toplanmasý delâletleriyle o zat, hizmet-i îmâniye noktasýnda Risâletin bir mir'at-ý mücellâsý ve þecere-i Risâletin bir son meyve-i münevveri; ve lisan-ý Risaletin irsiyet noktasýnda son dehan-ý hakikati ve þem-i Ýlâhînin hizmet-i îmaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduðuna þüphe yoktur.

 

 

 

Üçüncü Medrese-i Yûsufiyenin «Elhüccetüz-zehra»

 

ve «Zühretün-Nur» olan Tek Dersini Dinleyen

 

Nur Þâkirdleri Nâmýna

 

Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Zübeyir, Salâhaddin, Ceylan, Sungur

 

Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermekle beraber, bu imza sahiblerini hatýrlarýný kýrmaða cesaret edemedim. Sükût ederek, o medhi, Risale-i Nur Þakirdlerinin þahs-ý mânevîsi namýna kabul ettim.

 

SAÝD NURSÎ

 

 

 

* * *

 

 

Link to comment
Share on other sites

Guest
This topic is now closed to further replies.
×
×
  • Create New...