EMRE Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 Ondördüncü Þua Ýfademin Kýsacýk Bir Tetimmesi Afyon Mahkemesine beyan ediyorum ki: Nazarýnýza ve kanun adaletine takdim edilen ifademde bulunan; üç vecihle kanunsuz menzilimi basmak, beni sorguya çekmek ve tevkif etmek; üç büyük mahkemelerin hürmetlerini kýrmak ve haysiyet ve adaletlerine iliþmektir, belki istihfaf etmektir. Çünki üç mahkeme ve üç ehl-i vukufun, iki sene, yirmi senelik kitablarýmý ve mektublarýmý inceden inceye tedkikinden sonra; ittifakla hem bize beraet verildi, hem kitablarýmýz ve mektublarýmýz iade edildi. Ve beraetten sonra üç sene fevkalâde bir inziva ve þiddetli bir tarassud altýnda haftada yalnýz zararsýz bir mektub bazý dostlarýma yazardým. Dünya ile alâkam kesilmiþ gibi idi ki, serbestiyet verildiði halde memleketime gitmedim. Þimdi ayný mes'elede o üç mahkemenin âdilane hükümlerini hiçe saymak gibi mes'eleyi tazelendirmek, onlarýn þerefini kýrýyor. Benim hakkýmda adalet eden o mahkemelerin haysiyetini muhafaza için mahkemenizden rica ederim. O ayný mes'ele olan "Risâle-i Nur" ve "cem'iyetçilik" ve "tarîkatçýlýk" ve "ihlâl-i emniyet ve asayiþi bozmak" ihtimalinden baþka bir sebeb, bir mes'ele bulunuz, beni onunla muahaze ediniz. Benim kusurlarým çoktur. Ben de size mes'uliyetime dair yardým edeceðime dair karar verdim. Çünki hapsin haricinde hapisten çok ziyade azab çektim. Þimdi benim için medar-ý rahat; ya kabir, ya hapistir. Hakikaten hayattan usandým. Bu yirmi sene haps-i münferiddeki tazib ve iþkenceli tarassudlar, ihanetler artýk yeter. Sonra gayretullaha dokunur, bu vatana yazýk olur. Sizlere hatýrlatýyorum. Bizim en metin melce' ve siperimiz: حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ* حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ * * * sh: » (Þ: 346) AFYON HÜKÛMET VE MAHKEMESÝNE VE ZÂBITASINA DAHA BÝRKAÇ NOKTA MÂRÛZÂTIM VAR. Birincisi: Ekser enbiyânýn þarkta ve Asya'da zuhurlarý ve aðleb-i hükemânýn garbta ve Avrupa'da gelmeleri, kader-i ezeliyenin bir iþâetidir ki; Asya'da din hâkimdir. Felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen, Asya'da hüküm süren dindar olmazsa da din lehine çalýþanlara iliþmemeli, belki teþvik etmelidir. Ýkincisi: Kur'an-ý Hakîm bu zemin kafasýnýn aklý ve kuvve-i müfekkiresidir. Eðer el'iyâzübillâh, Kur'ân küre-i arzýn baþýndan çýksa, arz divâne olacak, akýldan boþ kalan kafasýný bir seyyareye çarpmasý, bir kýyamet kopmasýna sebeb olmasý akýldan uzak deðildir. Evet Kur'an arþý ferþ ile baðlamýþ bir zincir, bir hablullahtýr. Cazibe-i umumiyeden ziyade, zemini muhafaza ediyor. Ýþte bu Kur'ân-ý Azîmüþþân'ýn hakikî ve kuvvetli bir tefsiri olan Risâle-i Nur; bu asýrda bu vatanda bu millete, yirmi seneden beri tesirini göstermiþ büyük bir nimet-i Ýlâhiye ve sönmez bir mu'cize-i Kur'âniyedir. Hükûmet ona iliþmek ve talebelerini ondan ürkütüp vazgeçirmek deðil, belki himaye etmek ve okunmasýna teþvik etmek gerektir. Üçüncüsü: Ehl-i îmandan bütün gelenler, maziye gidenlere maðfiret dualarýyla ve hasenatlarýný onlarýn ruhlarýna baðýþlamalarýyla yardýmlarýna binâen Denizli Mahkemesinde demiþtim: Mahkeme-i kübrada milyarlar ehl-i îman olan davacýlar tarafýndan Kur'ân hakikatlarýna hizmet eden Nur talebelerini mahkûm ve periþan etmek isteyenlerden ve sizlerden sorulsa ki: "Serbestiyet kanunuyla dinsizlerin, komünistlerin neþriyatlarýna ve anarþiliði yetiþtiren cem'iyetlerine müsamahakârane bakýp iliþmediðiniz halde, vataný ve milleti anarþistlikten ve dinsizlik ve ahlâksýzlýktan ve vatandaþlarýný ölümün idam-ý ebedîsinden kurtarmaða çalýþan Risâle-i Nur ve talebelerini, hapisler ve tazyiklerle periþan etmek istediniz!" diye sizlerden sorulsa ne cevab vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz! Onlara demiþtim. O zaman o insaflý, adaletli zâtlar bizi beraet ettirdiler, adliyenin adaletini gösterdiler. Dördüncüsü: Ben bekliyordum ki: Ya Ankara veya Afyon beni sorguda -pek büyük mes'eleler için, Nurlarýn o mes'elelere hizmeti cihetinde- bir meþveret dairesine alýp bir sual ve cevab be sh: » (Þ: 347) klerdim. Evet, üçyüz elli milyon müslümanlarýn eski kardeþliðini ve muhabbetini ve hüsn-ü zannýný ve manevî yardýmlarýný bu memleketteki millete kazandýracak çareleri bulmak ki, en kuvvetli çare ve vesilesi Risâle-i Nur olduðuna bir emaresi þudur: Bu sene Mekke-i Mükerreme'de gayet büyük bir âlim hem Hind lisanýna, hem Arab lisanýna Nur'un büyük mecmualarýný tercüme edip Hindistan'a ve Arabistan'a göndererek en kuvvetli nokta-i istinadýmýz olan vahdet ve uhuvvet-i Ýslâmiyeyi temine çalýþtýðý gibi, Türk milletinin daima dinde ve îmanda ileri olduðunu Nur Risaleleri ile gösteriyor, demiþler. Hem beklerdim ki; "vatanýmýzda anarþiliðe inkýlab eden komünist tehlikesine karþý Nurlarýn hizmeti ne derecededir ve bu mübarek vatan bu dehþetli seyelandan nasýl muhafaza edilecek?" gibi dað misillü mes'elelerin sorulmasýnýn lüzumu varken, sinek kanadý kadar ehemmiyeti olmayan ve hiç bir medar-ý mes'uliyet olmayan cüz'î ve þahsî ve garazkârlarýn iftiralarýyla habbe, kubbeler yapýlmýþ mes'eleler için bu aðýr þerait altýnda hiç ömrümde çekmediðim bir periþaniyetime sebebiyet verildi. Bize üç mahkemenin sorduðu ve beraet verdiði ayný mes'elelerden ve âdi ve þahsî bir-iki mes'ele için manasýz sualler edildi. Beþincisi: Risâle-i Nur'la mübareze edilmez, o maðlub olmaz. Yirmi senedir en muannid feylesoflarý susturuyor. Ýman hakikatlarýný güneþ gibi gösteriyor. Bu memlekette hükmeden, onun kuvvetinden istifade etmek gerektir. Altýncýsý: Benim ehemmiyetsiz þahsýmýn kusurlarýyla beni çürütmek ve ihanetlerle nazar-ý âmmeden düþürmek; Risâle-i Nur'a zarar vermez, belki bir cihette kuvvet verir. Çünki benim bir fâni dilime bedel Risâle-i Nur'un yüzbin nüshalarýnýn bâki dilleri susmaz, konuþur. Ve hâlis talebeleri, binler kuvvetli lisanlar ile o kudsî ve küllî vazife-i Nuriyeyi þimdiye kadar olduðu gibi, inþâallah kýyamete kadar devam ettirecekler. Yedincisi: Sâbýk mahkemelerde dava ettiðim ve hüccetlerini gösterdiðimiz gibi; bizim gizli düþmanlarýmýz ve hükûmeti iðfal ve bir kýsým erkânýný evhamlandýran ve adliyeleri aleyhimize sevkeden resmî ve gayr-ý resmî muarýzlarýmýz, ya gayet fenâ bir sûrette aldanmýþ veya aldatýlmýþ veya anarþilik hesabýna gayet gaddar bir ihtilâlcidir veya Ýslâmiyete ve hakikat-ý Kur'ân'a karþý mürtedâne mücadele eden bir dessas zýndýktýr ki; bize hücum etmek için istibdad-ý mutlaka cumhuriyet namýný vermekle, irtidad-ý mutlaký sh: » (Þ: 348) rejim altýna almakla, sefahet-i mutlaka medeniyet namýný takmakla, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namýný vermekle; hem bizi periþan, hem hükûmeti iðfal, hem adliyeyi bizimle manasýz meþgul eylediler. Onlarý Kahhâr-ý Zülcelâl'in kahrýna havale edip, kendimizi onlarýn þerrinden muhafaza için حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ kal'asýna iltica ederiz. Sekizincisi: Geçen sene Ruslar, çoklukla hacýlarý hacca gönderip, onlar ile propaganda yapýp ki, Ruslar baþka milletlerden ziyade Kur'âna hürmetkâr diye, âlem-i Ýslâmý din noktasýnda bu vatandaki dindar millet aleyhine çevirmeðe çalýþtýðý ayný zamanda; Risâle-i Nur'un büyük mecmualarý hem Mekke-i Mükerreme'de, hem Medine-i Münevvere'de, hem Þam-ý Þerif'te, hem Mýsýr'da, hem Haleb'de âlimlerin takdirleri altýnda kýsmen intiþarlarýyla, o komünist propagandasýný kýrdýðý gibi, âlem-i Ýslâma gösterdi ki: Türk Milleti ve kardeþleri eskisi gibi dinine ve Kur'ânýna sahibdir ve sair ehl-i Ýslâm'ýn dindar büyük bir kardeþi ve Kur'an hizmetinde kahraman kumandanýdýr diye o ehemmiyetli, kudsî merkezlerde o Nur mecmualarý bu hakikatý gösterdiler. Acaba Nur'un bu kýymetdar hizmet-i milliyesi bu tarz iþkencelerle mukabele görse, zemini hiddete getirmez mi? * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Hapis musibetine düþenlere merhametkârane, sadakatla, hariçten gelen erzaklarýna nezaret ve yardým edenlere kuvvetli bir teselliyi Üç Nokta'da beyan edeceðim. Birinci Nokta: Hapiste geçen ömür günleri, herbir gün on gün kadar bir ibadet kazandýrabilir ve fâni saatleri, meyveleri cihetiyle manen bâki saatlere çevirebilir ve beþ-on sene ceza, milyonlar sene haps-i ebedîden kurtulmaða vesile olabilir. Ýþte ehl-i îman için bu pek büyük ve çok kýymetdar kazancýn þartý, farz namazýný kýlmak ve hapse sebebiyet veren günahlardan tevbe etmek ve sabýr içinde þükretmektir. Zâten hapis çok günahlara manidir, meydan vermiyor. Ýkinci Nokta: Zeval-i lezzet elem olduðu gibi, zeval-i elem dahi lezzettir. Evet herkes geçmiþ lezzetli, safalý günlerini düþünse; sh: » (Þ: 349) teessüf ve tahassür elem-i manevîsini hissedip "Eyvah!" der ve geçmiþ musibetli, elemli günlerini tahattur etse; zevalinden bir manevî lezzet hisseder ki, "Elhamdülillah þükür, o bela sevabýný býraktý gitti" der. Ferah ile teneffüs eder. Demek bir saat muvakkat elem, zevaliyle ruhta bir manevî lezzet býrakýr ve lezzetli saat, bilakis elem býrakýr. Madem hakikat budur ve madem geçmiþ musibet saatleri, elemleri ile beraber madum ve yok olmuþ ve gelecek bela günleri þimdi madum ve yoktur ve yoktan elem yok ve madumdan elem gelmez. Meselâ, birkaç gün evvel aç ve susuz olmasýndan, bir-iki gün sonra aç ve susuz olmak ihtimalinden, bugün onlar niyetiyle mütemadiyen ekmek yese ve su içse, ne derece divaneliktir. Aynen öyle de, geçmiþ ve gelecek elemli saatleri -ki hiç ve madum ve yok olmuþlar- þimdi onlarý düþünüp sabýrsýzlýk göstermek ve kusurlu nefsini býrakýp, Allah'tan þekva etmek gibi "oof! of!" demek divaneliktir. Eðer saða-sola yani geçmiþ ve geleceðe karþý sabýr kuvvetini daðýtmazsa ve hazýr saate ve o güne karþý tutsa, tam kâfi gelir. Sýkýntý ondan bire iner. Hattâ þekva olmasýn, ben bu üçüncü Medrese-i Yusufiyede, birkaç gün zarfýnda, hiç ömrümde görmediðim maddî ve manevî sýkýntýlý, hastalýklý musibetimde, hususan Nur'un hizmetinden mahrumiyetimden gelen me'yusiyet ve kalbî ve ruhî sýkýntýlar beni ezdiði sýrada, inayet-i Ýlahiye bu mezkûr hakikatý gösterdi. Ben de sýkýntýlý hastalýðýmdan, hapsimden razý oldum. Çünki benim gibi kabir kapýsýnda bir bîçareye, gafletle geçebilir bir saati, on saat ibadet saatleri yapmak büyük bir kârdýr diye þükreyledim. Üçüncü Nokta: Þefkatkârane hizmetiyle yardým etmek ve muhtaç olduklarý rýzýklarýný ellerine vermek ve manevî yaralarýna tesellilerle merhem sürmek, az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve dýþarýdan gelen yemeklerini onlara vermek, ayný yemek kadar o gardiyan ve gardiyan ile beraber dâhilde ve hariçte bîçare mahpuslara çalýþanlara bir sadaka hükmünde defter-i hasenatýna yazýlýr. Hususan musibetzede, ihtiyar veya hasta veya fakir veya garib olsa, o sadaka-i maneviyenin sevabýný çok ziyadeleþtirir. Ýþte bu kýymetli kazancýn þartý, farz namazýný kýlmaktýr. Tâ ki o hizmeti, lillah için olsun. Hem bir þartý da sadakat ve þefkat ve sevinçle ve minnet etmemek tarzda yardýmlarýna koþmaktýr. * * * DENÝZLÝ MÜDAFAATIMDA ÝSBATI VE ÝZAHI BULUNAN BÝR MES'ELENÝN KISACIK BÝR HULÂSASIDIR. Bir dehþetli þahýs, dehâ ve zekâvetiyle ordunun müsbet hasenelerini kendine alýp ve kendinin menfî seyyielerini orduya vere sh » (S: 350) rek efrad adedince haseneleri, gazilikleri bire indirdiði, ve o tek seyyiesini ordu efradýna isnad etmekle onlarýn adedince seyyieler hükmüne getirdiðinden dehþetli bir zulüm ve hilâf-ý hakikat olmasýndan, kýrk sene evvel beyân ettiðim bir Hadîsin o þahsa vurduðu tokata binâen bana hücum eden müdde-i umumîye dedim ki: «Gerçi, Hadîslerin ihbariyle bir adamý kýrýyorum, fakat ordunun þerefini muhafaza ve büyük hatâlardan vikaye ederim. Sen ise, bir tek dostun için Kur'an'ýn bayraktarý ve âlem-i Ýslâmýn kahraman kumandaný olan ordunun þerefini kýrýyorsun, haseneleri hiçe indiriyorsun!» * * * GENÇLÝK REHBERÝ'NÝN KÜÇÜK BÝR HÂÞÝYESÝ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Risâle-i Nur'daki hakikî teselliye mahpuslar çok muhtaçtýrlar. Hususan gençlik darbesini yeyip, taze ve þirin ömrünü hapiste geçirenlerin, Nurlara ekmek kadar ihtiyaçlarý var. Evet gençlik damarý, akýldan ziyade hissiyatý dinler. His ve heves ise kördür, âkibeti görmez. Bir dirhem hazýr lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder. Bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker ve bir saat sefahet keyfiyle -bir namus mes'elesinde- binler gün hem hapsin, hem düþmanýnýn endiþesinden sýkýntýlarla ömrünün saadeti mahvolur. Bunlara kýyasen bîçare gençlerin çok vartalarý var ki; en tatlý hayatýný en acý ve acýnacak bir hayata çeviriyorlar ve bilhassa þimalde koca bir devlet, gençlik hevesatýný elde ederek, bu asrý fýrtýnalarýyla sarsýyor. Çünki âkibeti görmeyen kör hissiyatla hareket eden gençlere, ehl-i namusun güzel kýzlarýný ve karýlarýný ibahe eder. Belki hamamlarýnda erkek kadýn beraber çýplak olarak girmelerine izin vermeleri cihetinde bu fuhþiyatý teþvik eder. Hem serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallarýný helâl eder ki, bütün beþer bu musibete karþý titriyor. Ýþte bu asýrda Ýslâm ve Türk gençleri kahramanane davranýp iki cihetten hücum eden bu tehlikeye karþý, Risâle-i Nur'un Meyve ve Gençlik Rehberi gibi keskin kýlýnçlarýyla mukabele etmeleri elzemdir. Yoksa o bîçare genç, hem dünya istikbalini ve mes'ud hayatýný, hem âhiretteki saadetini ve hayat-ý bâkiyesini azablara, elemlere çevirip mahveder ve su-i istimal ve sefahetle hastahanelere ve sh: » (Þ: 351) hissiyat taþkýnlýklarýyla hapishanelere düþer. Eyvahlar, esefler ile ihtiyarlýðýnda çok aðlayacak. Eðer terbiye-i Kur'aniye ve Nur'un hakikatlarýyla kendini muhafaza eylese, tam bir kahraman genç ve mükemmel bir insan ve mes'ud bir Müslüman ve sair zîhayatlara, hayvanlara bir nevi sultan olur. Evet bir genç, hapiste yirmidört saat her günkü ömründen tek bir saatini beþ farz namazýna sarfetse ve ekser günahlardan hapis mâni olduðu gibi o musibete sebebiyet veren hatadan dahi tövbe edip sair zararlý, elemli günahlardan çekilse hem hayatýna, hem istikbaline, hem vatanýna, hem milletine, hem akrabasýna büyük faidesi olmasý gibi o on-onbeþ senelik fâni gençlikle ebedî parlak bir gençliði kazanacaðýný, baþta Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan, bütün Kütüb ve Suhuf-u Semaviye kat'î haber verip müjde ediyor. Evet o þirin, güzel gençlik nimetine istikametle, taatle þükretse hem ziyadeleþir, hem bâkileþir, hem lezzetlenir. Yoksa hem belâlý olur, hem elemli, gamlý, kâbuslu olur, gider. Hem akrabasýna, hem vatanýna, hem milletine muzýr bir serseri hükmüne geçirmeðe sebebiyet verir. Eðer mahpus, zulmen mahkûm olmuþ ise, farz namazýný kýlmak þartýyla, herbir saati, bir gün ibadet hükmünde olduðu gibi, o hapis onun hakkýnda bir çilehane-i uzlet olup eski zamanda maðaralara girerek ibadet eden münzevi sâlihlerden sayýlabilirler. Eðer fakir veya ihtiyar veya hasta ve îman hakikatlarýna müþtak ise; farzýný yapmak ve tevbe etmek þartýyla herbir saatleri dahi yirmiþer saat ibadet olup hapis ona bir istirahathane ve merhametkârane ona bakan dostlar için bir muhabbethane, bir terbiyehane, bir dershane hükmüne geçer. O hapiste durmakla haricindeki müþevveþ, her tarafta günahlarýn hücumlarýna maruz serbestiyetten daha ziyade hoþlanabilir. Hapisten tam terbiye alýr. Çýktýðý zaman bir katil, bir müntakim olarak deðil, belki tevbekâr, tecrübeli, terbiyeli, millete menfaatli bir adam çýkar. Hattâ Denizli hapsindeki zâtlarýn az bir zamanda Nurlardan fevkalâde hüsn-ü ahlâk dersini alanlarýný gören bazý alâkadar zâtlar demiþler ki: "Terbiye için onbeþ sene hapse atmaktansa, onbeþ hafta Risâle-i Nur dersini alsalar, daha ziyade onlarý ýslah eder." Madem ölüm ölmüyor ve ecel gizlidir, her vakit gelebilir ve madem kabir kapanmýyor, kafile kafile arkasýndan gelenler oraya girip kayboluyorlar ve madem bu hayat-ý dünyeviye gayet sür'atle gidiyor ve madem ölüm, ehl-i îman hakkýnda idam-ý ebedîden terhis tezkeresine çevrildiðini, hakikat-ý Kur'aniye ile Risâle-i Nur güneþ gibi göstermiþ ve ehl-i dalalet ve sefahet hakkýnda göz ile göründüðü gibi bir idam-ý ebedîdir, bütün mahbubatýndan ve mevcudattan bir firak-ý lâyezâlîdir. Elbette ve elbette hiç bir þübhe kal- sh: » (Þ: 352) maz ki, en bahtiyar odur ki; sabýr içinde þükredip hapis müddetinden tam istifade ederek, Nurlar dersini alarak, istikamet dairesinde îmanýna ve Kur'ana hizmete çalýþýr. Ey zevk ve lezzete mübtela insan! Ben yetmiþ yaþýmda binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki: Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnýz îmandadýr ve îman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesi yedirir on tokat vurur, hayatýn lezzetini kaçýrýr. Ey hapis musibetine düþen bîçareler! Madem dünyanýz aðlýyor ve tatlý hayatýnýz acýlaþtý; çalýþýnýz, âhiretiniz dahi aðlamasýn ve hayat-ý bâkiyeniz gülsün, tatlýlaþsýn, hapisten istifade ediniz. Nasýl bazan aðýr þerait altýnda düþman karþýsýnda bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmüne geçebilir. Öyle de, sizin aðýr þerait altýnda herbir saat ibadet zahmeti çok saatler olup, o zahmetleri rahmetlere çevirir. * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Sizi ta'ziye deðil, belki tebrik ediyorum. Madem kader-i Ýlahî bizi bu üçüncü Medrese-i Yusufiye'ye bir hikmet için sevketti ve bir kýsým rýzkýmýzý bize burada yedirecek ve rýzkýmýz bizi buraya çaðýrdý ve madem þimdiye kadar kat'î tecrübelerle عَسَى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sýrrýna inayet-i Ýlahiye bizi mazhar etmiþ ve madem Medrese-i Yusufiye'deki yeni kardeþlerimiz herkesten ziyade Nurlardaki teselliye muhtaçtýrlar ve adliyeciler, memurlardan ziyade Nur kaidelerine ve sair kudsî kanunlarýna ihtiyaçlarý var ve madem Nur nüshalarý pek kesretle hariçteki vazifenizi görüyorlar ve fütuhatlarý tevakkuf etmiyor ve madem burada herbir fâni saat, bâki ibadet saatleri hükmüne geçer, elbette biz bu hâdiseden -mezkûr noktalar için- kemal-i sabýr ve metanet içinde mesrurane þükretmemiz lâzýmdýr. Denizli hapsinde teselli için yazdýðýmýz bütün o küçük mektublarý size de aynen tekrar ederim. Ýnþâallah o hakikatlý fýkralar sizi de müteselli ederler. * * * sh: » (Þ: 353) Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Hadsiz þükür ederim ki: Risâle-i Nur'un hakikî sahibleri olan müftüler, vaizler, imamlar, hocalardan manevî kahramanlar meydana çýktýlar. Þimdiye kadar Nur'un fedakârlarý; gençler, mektebliler, muallimler idi. Bin bârekâllah Edhem, Ýbrahimler, Ali Osmanlar ehl-i medresenin yüzlerini ak ettiler, çekingenliklerini cesarete çevirdiler. Sâniyen: Hâlisane faaliyetlerinden ve heyecanlarýndan neþ'et eden bu hâdiseden teessüf etmesinler. Çünki Denizli hapsi netice itibariyle, ihtiyatsýz hareket edenleri tebrik ettirdi. Zahmet pek az, faide-i maneviye pek çok oldu. Ýnþâallah bu üçüncü Medrese-i Yusufiye, ikinciden geri kalmayacak. Sâlisen: Meþakkat derecesinde sevabýn ziyadeleþmesi cihetinde, bu þiddetli hale þükretmeliyiz. Vazifemiz olan hizmet-i îmaniyeyi ihlasla yapmaða çalýþmalý; vazife-i Ýlâhiyye olan muvaffakýyet ve hayýrlý neticeleri vermek cihetine karýþmamalýyýz. خَيْرُ اْلاُمُورِ اَحْمَزُهَا deyip bu çilehanedeki sýkýntýlara sabýr içinde þükretmeliyiz. Amelimizin makbuliyetine bir alâmet ve kudsî mücahedemizin imtihanýnda tam bir þehadetnâme almamýza bir emâredir bilmeliyiz. * * * BAÞTA MÜDÜR OLARAK HAPSÝN HEYET-Ý ÝDARESÝNE SûRETEN EHEMMÝYETSÝZ, FAKAT BENCE ÇOK EHEMMÝYETLÝ BÝR MÂRUZATIM VAR. Yirmiiki sene tecrid-i mutlak içinde geçen hayatým ve yetmiþbeþ yaþýnda vücudumun aþýlara tahammülü yoktur. Hattâ çok zaman evvel beni aþýladýlar, yirmi sene onun eseri olarak cerahat yapýyordu. Müzmin bir zehir hükmüne geçti. Emirdaðý'nda iki doktor ve arkadaþlarým bunu biliyorlar. Hem dört sene evvel, Denizli'de beni de umum mahkûmlar içinde aþýladýlar. Hiçbirisine zarar olmadýðý halde, beni yirmi gün hasta eyledi. Hýfz-ý Ýlahî ile, benim için tehlikeli olan hastahaneye gitmeye mecbur edilmedim. Kat'iyen vücudum aþýya gelmez. Hem mazeretim kuvvetlidir. Hem yetmiþbeþ yaþýnda gayet zaîf olduðumdan, on yaþýnda bir çocuða edilen aþýya ancak tahammül ederim. Hem madem daima tecrid-i sh: » (Þ:354) mutlak içindeyim, benim baþkalarla temasým yok. Hem bir ay evvel iki doktoru vali Emirdaðý'na gönderdi, beni tam muayene ettiler, hiç bir sârî hastalýk bulunmadýðý, yalnýz gayet za'fiyetten ve tecrid ve ihtiyarlýktan ve kulunç hastalýðýndan baþka birþey bulamadýlar. Elbette bu hal, beni kanunca aþýlamaða mecbur etmez. Hem büyük bir ricam var, beni hastahaneye sevketmeyiniz. Bütün hayatýmda, hususan bu yirmiiki sene tecrid-i mutlak ömrümde tahammül edemediðim bir vaziyete, yani tanýmadýðým hastabakýcýlarýn hükmü altýna mecbur etmeyiniz. Gerçi bu sýralarda kabre girmeyi hoþ görmeðe baþlamýþtým. Fakat insaniyetlerini gördüðüm bu hapsin heyet-i idaresinin hatýrlarý ve mahpuslarýn tesellileri için þimdilik hapsi kabre tercih ettim. * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Benim þahsýma edilen eziyet ve ihanetlerden müteessir olmayýnýz. Çünki Risâle-i Nur'da bir kusur bulamýyorlar, onun bedeline benim ehemmiyetsiz ve çok kusurlu þahsýmla uðraþýyorlar. Ben bundan memnunum. Risâle-i Nur'un selâmetine ve þerefine binler þahsî elemler, belalar, tahkirler görsem; yine müftehirane þükretmek, Nur'dan aldýðým dersin muktezasýdýr ve onun için bana bu cihette acýmayýnýz. Sâniyen: Pek geniþ ve þiddetli ve merhametsiz bu taarruz ve hücum, þimdilik yirmiden bire indi. Binler haslar yerinde birkaç zât ve yüzbinler alâkadarlar bedeline mahdud birkaç yeni kardeþleri topladýlar. Demek inayet-i Ýlahiye ile pek hafif bir sûrete çevrilmiþ. Sâlisen: Ýnayet-i Rabbaniye ile iki sene aleyhimizde plân çeviren sâbýk vali def'oldu ve aleyhimizde pek ziyade evhamlandýrýlan Dâhiliye Vekili'nin hemþehriliði ve nesilce cedleri ziyade dindarlýk cihetiyle bu dehþetli hücumu pek çok hafifleþtirdiðine kuvvetli bir ihtimal var. Onun için me'yus olmayýnýz ve telaþ etmeyiniz. Râbian: Pek çok tecrübelerle ve hâdiselerle kat'î kanaat verecek bir tarzda, Risâle-i Nur'un aðlamasýyla ya zemin titrer veya hava aðlar. Gözümüzle çok gördüðümüz ve kýsmen mahkemede dahi isbat ettiðimiz gibi; tahminimce, bu kýþ emsalsiz bir tarzda yaz gibi -bidayette- gülmesi, Risâle-i Nur'un perde altýn sh: » (Þ: 355) da teksir makinesiyle gülmesine ve intiþarýna tevafuku ve her tarafta taharri ve müsadere endiþesiyle tevakkufla aðlamasýna, birdenbire kýþ dehþetli hiddeti ve aðlamasýyla tetabuku, kuvvetli bir emaredir ki, hakikat-ý Kur'aniyenin bu asýrda parlak bir mu'cize-i kübrasýdýr, zemin ve kâinat onun ile alâkadar... Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Bugün birden hatýra geldi ki; mes'ele-i Nuriye münasebetiyle bu medreseye kader-i Ýlahî ve kýsmetin sevkiyle gelenleri ta'ziye yerine tebrik eyle. Çünki ekseriyetin herbiri yirmi-otuz sene, belki yüz sene, belki bin masum kardeþlerimize bedel gelip onlarý bir derece zahmetten kurtarýyor. Hem Nur'la îmana hizmetiniz devam etmekle beraber, herbiri az zamanda çok hizmet etmiþ, bazýlarý on senede yüz senelik iþ görmüþ gibidir. Hem bu yeni Medrese-i Yusufiye'nin imtihanýnda bulunup onun geniþ ve küllî kýymetdar neticelerine bilfiil hissedar olmak için bu zahmetli mücahedeye giriyorlar. Ve kolayca görmelerine müþtak olduklarý hâlis, sadýk kardeþlerini görüp tatlý bir ders alýp veriyorlar. Hem madem dünyanýn istirahat zamanlarý devam etmiyor, boþuboþuna gidiyor; elbette böyle az zahmetle çok kâr kazananlar tebrike lâyýktýrlar. Kardeþlerim, bu geniþ hücum, Risâle-i Nur'un fütuhatýna karþýdýr. Fakat anladýlar ki; Nurlara iliþtikçe daha ziyade parlar, ders dairesi geniþlenip ehemmiyet kesbeder ve maðlub olmaz. Yalnýz سِرًّا تَنَوَّراَتْ perdesi altýna girer. Onun için plâný deðiþtirdiler, zâhiren Nurlara iliþmiyorlar. Biz madem inayet altýndayýz, elbette kemal-i sabýr içinde þükretmeliyiz. * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Garib ve latif iki halimi beyan etmek lâzým geldi. sh: » (Þ: 356) Birincisi: Benim tecrid-i mutlakta sizin gibi canýmdan ziyade sevdiðim kardeþlerimle serbest görüþemediðimde bir inayet-i Ýlahiye ve bir maslahat bulunduðu kalbime ihtar edildi. Çünki elli lirayý sarfedip görüþmek için Emirdaðý'na gelerek elli dakika, bazý on dakika, bazý hiç görüþmeden giden çok âhiret kardeþlerimiz, birer bahane ile kendilerini bu Medrese-i Yusufiye'ye atacaklardý. Benim dar vaktim ve inzivadan gelen halet-i ruhiyem býraksa, o fedakâr dostlara tam sohbet etmeðe hizmet-i Nuriye müsaade etmezdi. Ýkincisi: Bir zaman meþhur bir allâmeyi, harbin müteaddid cephesinde cihada gidenler görmüþler, ona demiþler. O da demiþ: "Bana sevab kazandýrmak ve derslerimden ehl-i îmana istifade ettirmek için benim þeklimde bazý evliyalar benim yerimde iþler görmüþler." Aynen bunun gibi, Denizli'de câmilerde beni gördükleri hattâ resmen ihbar edilmiþ ve müdür ve gardiyana aksetmiþ. Bazýlarý telaþ ederek, "Kim ona hapishane kapýsýný açýyor?" demiþler. Hem burada dahi aynen öyle oluyor. Halbuki benim çok kusurlu, ehemmiyetsiz þahsiyetime pek cüz'î bir hârika isnadýna bedel, Risâle-i Nur'un hârikalarýný isbat edip gösteren Sikke-i Gaybî Mecmuasý yüz derece, belki bin derece ziyade Nurlara itimad kazandýrýr ve makbuliyetine imza basar. Hususan Nur'un kahraman talebeleri, hakikaten hârika halleri ve kalemleriyle imza basýyorlar. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Beni merak etmeyiniz, ben sizinle beraber bir binada bulunduðumdan bahtiyarým, memnun ve mesrurum. Þimdi vazifemiz: Bir müdafaa nüshasý Isparta'ya gitsin. Mümkün ise hem yeni hurufla, hem makine ile eski huruf yirmi nüsha çýksýn. Hattâ oranýn müddeiumumuna gösterilsin. Hem bir nüsha avukatýmýza bizzât verilsin ve ayrý bir nüsha da müdüre verip tâ onu da dava vekilimize o versin. Hem Ankara makamatýna yeni harfle beraber eski harfle Denizli'de olduðu gibi, gönderilecek. Mümkün ise, beþ nüsha makamata hazýrlansýn. Çünki müsadere edilen Nurlar, eski harfle o makamata, hususan Diyanet Riyaseti heyetine gönderilmiþ, sonra buraya gelmiþ. Hem vekilimiz Ahmed Bey'e haber veriniz ki, müdafaayý makine ile yazdýðý vakit sýhhatine pekçok dikkat etsin. Çünki ifadelerim baþkasýna benzemiyor. sh: » (Þ: 357) Bir harfin ve bazan bir noktanýn yanlýþýyla bir mes'ele deðiþir, mana bozulur. Hem buraya gelen iki makine, size müsaade verilmezse geri gitsinler. Hem telaþ edip sýkýlmayýnýz, me'yus olmayýnýz. اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا sýrrýyla, inayet-i Ýlahiye inþâallah çabuk imdadýmýza yetiþir. * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Risâle-i Nur benim bedelime sizlerle görüþür, derse müþtak yeni kardeþlerimize güzelce ders verir. Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak sûretindeki meþguliyet; tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rýzka bereket, vücuda sýhhat veriyor. Þimdi Hüsrev gibi Nur kahramaný size ihsan edildi. Ýnþâallah bu medrese-i Yusufiye dahi, Medreset-üz Zehra'nýn bir mübarek dershanesi olacak. Ben þimdiye kadar Hüsrev'i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizlerdim. Fakat neþredilen mecmualar, onu ehl-i siyasete tamamýyla gösterdi, gizli birþey kalmadý. Onun için ben onun iki-üç hizmetini has kardeþlerime izhar ettim. Hem ben, hem o, daha gizlemek deðil, lüzum ise ayný hakikat beyan edilecek. Fakat þimdilik karþýmýzda hakikatý dinleyecekler içinde dehþetli ve tezahür etmiþ iki muannid; hem zýndýka, hem komünist hesabýna -biri Emirdaðý'nda malûm olmuþ, biri de burada- gayet dessasane, aleyhimizde iftiralarla memurlarý ürkütmeðe çalýþýyorlar. Onun için biz þimdilik çok ihtiyat edip telaþ etmemek ve inayet-i Ýlahiyenin imdadýmýza gelmesini tevekkül ile beklemek lâzýmdýr. * * * Ey Hapis Arkadaþlarým ve Din Kardeþlerim! Size hem dünya azabýndan, hem âhiret azabýndan kurtaracak bir hakikatý beyan etmek, kalbime ihtar edildi. O da þudur: Meselâ, birisi birisinin kardeþini veya akrabasýný öldürmüþ. Bir dakika o hiddet yüzünden milyonlar dakika hem kalbî sýkýntý, hem hapis azabýný çeker. Ve maktulün akrabasý dahi intikam endiþesiyle ve karþýsýnda düþmanýný düþünmesiyle, hayatýnýn lezzetini ve ömrünün zevkini kaçýrýr. Hem korku, hem hiddet azabýný çekiyor. Bunun tek bir çaresi var: O da, Kur'ânýn emrettiði ve hak ve ha- sh: » (Þ: 358) kikat ve maslahat ve insaniyet ve Ýslâmiyet iktiza ve teþvik ettikleri olan barýþmak ve musalaha etmektir. Evet, hakikat ve maslahat sulhtur. Çünki ecel birdir, deðiþmez. O maktul, herhalde ecel geldiðinden daha dünyada kalmayacaktý. O katil ise, o kaza-i Ýlahiyeye vasýta olmuþ. Eðer barýþmak olmazsa, iki taraf da daima korku ve intikam azabýný çekerler. Onun içindir ki, "Üç günden fazla bir mü'min diðer bir mü'mine küsmemek" Ýslâmiyet emrediyor. Eðer o katl, bir adavetten ve bir kinli garazdan gelmemiþse ve bir münafýk o fitneye vesile olmuþ ise çabuk barýþmak elzemdir. Yoksa o cüz'î musibet büyük olur, devam eder. Eðer barýþsalar ve öldüren tevbe etse ve maktule her vakit dua etse, o halde her iki taraf çok kazanýrlar ve kardeþ gibi olurlar. Bir gitmiþ kardeþe bedel, birkaç dindar kardeþleri kazanýr. Kaza ve kader-i Ýlahîye teslim olup düþmanýný afveder ve bilhassa mâdem Risâle-i Nur dersini dinlemiþler, elbette mabeynlerinde bulunan bütün küsmekleri býrakmaða hem maslahat ve istirahat-ý þahsiye ve umumiye iktiza ediyorlar. Nasýlki Denizli hapsinde birbirine düþman bütün mahpuslar, Nurlar dersiyle birbirlerine kardeþ oldular ve bizim beraetimize bir sebeb olup (hattâ dinsizlere, serserilere de) o mahpuslar hakkýnda "Maþâallah, bârekâllah" dedirttiler, o mahpuslar tam teneffüs ettiler. Ben burada gördüm ki, birtek adamýn yüzünden yüz adam sýkýntý çekip beraber teneffüse çýkmýyorlar. Onlara zulüm olur. Merd, vicdanlý bir mü'min, küçük ve cüz'î bir hata veya menfaatle yüzer zararý ehl-i îmana vermez. Eðer hata etse verse, çabuk tövbe etmek lâzýmdýr. * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ben hem Risâle-i Nur'u, hem sizleri, hem kendimi, Hüsrev ve Hýfzý ve Bartýn'lý Seyyid'in kýymetdar müjdeleriyle hem tebrik, hem tebþir ediyorum. Evet bu sene hacca gidenler, Mekke-i Mükerreme'de Nur'un kuvvetli mecmualarýný büyük âlimlerin hem Arabça, hem Hindçe tercüme ve neþre çalýþmalarý gibi; Medine-i Münevvere'de dahi o derece makbul olmuþ ki, Ravza-i Mutahhara'nýn makber-i saadeti üstünde konulmuþ. Hacý Seyyid, kendi gözüyle Asâ-yý Musa mecmuasýný kabr-i Peygamberî (A.S.M.) üzerinde gör- sh: » (Þ: 359) müþ. Demek makbul-ü Nebevî olmuþ ve rýza-yý Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm dairesine girmiþ. Hem niyet ettiðimiz ve buradan giden hacýlara dediðimiz gibi, Nurlar bizim bedelimize o mübarek makamlarý ziyaret etmiþler. Hadsiz þükür olsun, Nur'un kahramanlarý bu mecmualarý tashihli olarak neþretmeleriyle pekçok faidelerinden birisi de; beni tashih vazifesinden ve merakýndan kurtardýðý gibi, kalemle yazýlan sair nüshalara tam bir me'haz olmak cihetinde yüzer tashihçi hükmüne geçtiler. Cenab-ý Erhamürrâhimîn o mecmualarýn herbir harfine mukabil onlarýn defter-i hasenatlarýna bin hasene yazdýrsýn. Âmîn, âmîn, âmîn. * * * MÜJDELÝ VE TÂBÝRÝ ÇIKMIÞ LÂTÝF BÝR RÜ'YA Bana hizmet eden Ali geldi, dedi: "Ben rü'yada gördüm ki, sen Hüsrev'le beraber Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn elini öptün." Birden bir mektub aldým ki, Hüsrev'in hattýyla yazýlan Asâ-yý Musa mecmuasýný kabr-i Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm üzerinde hacýlar görmüþler. Demek benim bedelime Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn manevî elini, Hüsrev kaleminin vasýtasýyla öpmüþ ve rýza-yý Nebeviyeye mazhar olmuþ. * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim ve Hapis Arkadaþlarým! Evvelâ: Sûreten görüþmediðimizden merak etmeyiniz. Bizler manen her zaman görüþüyoruz. Benim ehemmiyetsiz þahsýma bedel, Nurdan elinize geçen hangi risaleyi okusanýz veya dinleseniz, benim âdi þahsým yerine Kur'anýn bir hâdimi haysiyetiyle beni o risale içerisinde görüp sohbet edersiniz. Zâten ben de sizinle bütün dualarýmda ve yazýlarýnýzda ve alâkanýzda hayalimde görüþüyorum ve bir dairede beraber bulunmamýzdan her vakit görüþüyoruz gibidir. sh: » (Þ: 360) Sâniyen: Bu yeni Medrese-i Yusufiye'deki Risâle-i Nur'un yeni talebelerine deriz: Kuvvetli hüccetlerle hattâ ehl-i vukufu da teslime mecbur eden iþarat-ý Kur'aniye ile Nur'un sadýk þakirdleri îman ile kabre girecekler. Hem þirket-i maneviye-i Nuriyenin feyziyle herbir þakird derecesine göre umum kardeþlerinin manevî kazançlarýna ve dualarýna hissedar olur. Güya âdeta binler dil ile istiðfar eder, ibadet eder. Bu iki faide ve netice, bu acib zamanda bütün zahmetleri, sýkýntýlarý hiçe indirir; pek çok ucuz olarak o iki kýymetdar kârlarý sadýk müþterilerine verir. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Afyon müdafaanamesinin hem bize, hem bu Nurlara, hem bu memlekete, hem âlem-i Ýslâm'a alâkadar ehemmiyetli hakikatlarý var. Herhalde bunu yeni hurufla beþ-on nüsha çýkarmak lâzýmdýr, tâ Ankara makamatýna gönderilsin. Bizi tahliye ve tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok. Þimdi vazifemiz; o müdafaattaki hakikatlarý hem hükûmete, hem adliyelere, hem millete bildirmektir. Belki de kader-i Ýlahî bizi bu dershaneye sevketmesinin bir hikmeti de budur. Mümkün olduðu kadar çabuk makine ile çýksýn. Bizi bugün tahliye etseler, biz yine onu bu makamata vermeðe mecburuz. Sizi aldatýp te'hir edilmesin. Artýk yeter! Ayný mes'ele için onbeþ senede üç defa bu eþedd-i zulüm ve bahaneler ve emsalsiz iþkencelere karþý son müdafaamýz olsun. Madem kanunen kendimizi müdafaa etmek için sâbýk mahkemelerde makineyi bize vermiþler, burada o hakkýmýzý bizden hiç bir kanunla men'edemezler. Eðer resmen çare bulmadýnýz ise, hariçten bizim avukat herþeyden evvel bunun -makine ile- beþ nüshasýný çýkarsýn, hem sýhhatýna çok dikkat edilsin. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 361) Aziz yeni Kardeþlerim ve Eski Mahpuslar! Benim kat'î kanaatým gelmiþ ki; buraya girmemizin inayet-i Ýlahiye cihetinde bir ehemmiyetli sebebi sizsiniz. Yani sizi, Nurlar tesellileriyle ve îmanýn hakikatlarýyla sizi bu hapis musibetinin sýkýntýlarýndan ve dünyevî çok zararlarýndan ve boþuboþuna gam ve hüzün ile giden hayatýnýzý faidesizlikten, bâd-i heva zayi' olmasýndan ve dünyanýzýn aðlamasý gibi âhiretinizi aðlamaktan kurtarýp tam bir teselli size vermektir. Madem hakikat budur. Elbette siz dahi, Denizli mahpuslarý ve Nur talebeleri gibi birbirinize karþý kardeþ olmanýz lâzýmdýr. Görüyorsunuz ki; bir býçak içinize girmemek ve birbirinize tecavüz etmemek için dýþarýdan gelen bütün eþyanýz ve yemek ve ekmeðinizi ve çorbanýzý karýþtýrýyorlar. Size sadakatla hizmet eden gardiyanlar çok zahmet çekiyorlar. Hem siz beraber teneffüse çýkmýyorsunuz, güya canavar ve vahþi gibi birbirinize saldýracaksýnýz. Ýþte þimdi sizin gibi fýtrî kahramanlýk damarýný taþýyan yeni arkadaþlar, bu zamanda manevî büyük bir kahramanlýk ile heyet-i idareye deyiniz ki: "Deðil elimize býçak, belki mavzer ve rovelver verilse, hem emir de verilse, biz bu bîçare ve bizim gibi musibetzede arkadaþlarýmýza dokunmayacaðýz. Eskide yüz düþmanlýk ve adavetimiz dahi olsa da, onlarý helâl edip hatýrlarýný kýrmamaða çalýþacaðýmýza, Kur'anýn ve îmanýn ve uhuvvet-i Ýslâmiyenin ve maslahatýmýzýn emriyle ve irþadýyla karar verdik." diyerek, bu hapsi bir mübarek dershaneye çeviriniz. * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ehl-i dünya bir siyasette ve bir san'atta ve bir vazifede, ya bir hayat-ý içtimaiyeye ait bir hizmette ve hususî bir nevi ticarette bulunan herbir taifenin bir nevi kongrede toplanmasý ve müzakeresi gibi; îman-ý tahkikî hizmet-i kudsiyesinde bulunan Nur talebeleri dahi kader-i Ýlahiyenin emriyle ve inayet-i Rabbaniyenin tensibi ve sevkiyle bu Medrese-i Yusufiye kongresine gelmesinde inþâallah pek çok kýymetdar manevî faide ve ehemmiyetli neticeler ihsan edilecek ve Nur'un erkânlarý herbiri bir elif gibi tek baþýna bir yerde bir kýymeti varsa, bir elif üç elifle omuz omuza verip halen görüþse binyüzonbir olmasý gibi, bu içtimada kýymeti ve inþâallah kudsî hizmeti ve sevabý bin olur.. o elif elfün olur. * * * sh: » (Þ: 362) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Bugün benim pencerelerimi mýhlamalarýnýn sebebi, mahpuslarla mürafaa ve selâmlaþmamaktýr. Zâhirde baþka bahane gösterdiler. Hiç merak etmeyiniz. Bilakis benim ehemmiyetsiz þahsým ile meþgul olup Nurlara ve talebelerine çok sýkýntý vermediklerinden, beni cidden ve kalben onlarýn þahsî ihanetler ve iþkencelerle tazib etmeleri, Nurlarýn ve sizlerin bedeline olduðu ve bir derece Nurlara iliþmemeleri cihetinde memnunum ve sabýr içinde þükrederim, merak etmiyorum. Siz dahi hiç müteessir olmayýnýz. Gizli düþmanlarýmýz memurlarýn nazar-ý dikkatini þahsýma çevirmesinden, Nurlarýn ve talebelerinin selâmet ve maslahatlarý noktasýnda bir inayet ve bir hayýr var diye kanaatým var. Bazý kardeþlerimiz hiddet edip dokunaklý konuþmasýnlar, hem ihtiyatla hareket etsinler ve telaþ etmesinler, hem herkese bu mes'eleden bahis açmasýnlar. Çünki safdil kardeþlerimiz ve ihtiyata daha alýþmayan yeni kardeþlerimizin sözlerinden mana çýkaran casuslar bulunur. Habbeyi kubbe yapar, ihbar edebilir. Þimdi vaziyetimiz þaka kaldýrmýyor. Bununla beraber hiç endiþe etmeyiniz. Biz inayet-i Ýlahiye altýndayýz ve bütün meþakkatlara karþý kemal-i sabýrla belki þükür ile mukabele etmeðe azmetmiþiz. Bir dirhem zahmet, bir batman rahmet ve sevabý netice verdiðinden, þükretmeðe mükellefiz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ýki ehemmiyetli sebeb ve bir kuvvetli ihtara binaen ben bütün vazife-i müdafaatý buraya gelen ve gelecek Nur erkânlarýna býrakmaða kalben mecbur oldum. Hususan (H,R,T,F,S) (*) (*) Hüsrev, Re'fet, Tahir, Feyzi, Sabri. sh: » (Þ: 363) Birinci Sebeb: Ben hem sorgu dairesinde, hem çok emarelerden kat'î bildim ki, bana karþý ellerinden geldiði kadar müþkilât yapmaða ve fikren onlara galebe etmemden kaçmaða çalýþýyorlar ve resmen de onlara iþ'ar var. Güya ben konuþsam, mahkemeleri ilzam edecek derecede ve diplomatlarý susturacak bir iktidar-ý ilmî ve siyasî göstereceðim diye benim konuþmama bahanelerle mani oluyorlar. Hattâ sorguda bir suale karþý dedim: "Tahattur edemiyorum." O hâkim taaccüb ve hayretle dedi: "Senin gibi fevkalâde acib zekâvet ve ilim sahibi nasýl unutur?" Onlar Risâle-i Nur'un hârika yüksekliklerini ve ilmî tahkikatýný benim fikrimden zannedip dehþet almýþlar. Beni konuþturmak istemiyorlar. Hem güya benim ile kim görüþse birden Nur'un fedakâr bir talebesi olur. Onun için beni görüþtürmüyorlar. Hattâ Diyanet Reisi dahi demiþ: "Kim onunla görüþse, ona kapýlýr.. cazibesi kuvvetlidir." Demek þimdi iþimi de sizlere býrakmaða maslahatýmýz iktiza ediyor. Ve yanýnýzdaki yeni ve eski müdafaatlarým benim bedelime sizin meþveretinize iþtirak eder, o kâfidir. Ýkinci Sebeb: Baþka vakte býrakýldý. Amma ihtar-ý manevînin kýsa bir iþareti þudur: Bana yirmibeþ sene siyaseti ve gazeteleri ve sair çok fâni þeyleri terkettiren ve onlarla meþguliyeti men'eden gayet kuvvetli bir vazife-i uhreviye ve tesirli bir halet-i ruhiye benim bu mes'elenin teferruatýyla iþtigal etmeme kat'iyen mani oluyorlar. Sizler, bazan arasýra iki dava vekilinizle meþveretle benim vazifemi dahi görürsünüz. * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Þimdi namazda bir hâtýra kalbe geldi ki: Kardeþlerin ziyade hüsn-ü zanlarýna binaen, senden maddî ve manevî ders ve yardým ve himmet bekliyorlar. Sen nasýl dünya iþlerinde haslarý tevkil ettin, erkânlarýn meþveretlerine býraktýn ve isabet ettin. Aynen öyle de; uhrevî ve Kur'anî ve îmanî ve ilmî iþlerinde dahi Risâle-i Nur'u ve þakirdlerinin þahs-ý manevîlerini tevkil ile o hâlis, muhlis haslarýn þahs-ý manevîleri senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar. Hem daima da þimdiye kadar yapýyorlar. Meselâ, seninle görüþen muvakkat bir dirhem ders ve nasihat alsa, Risâle-i Nur'dan bir cüz'ünden yüz dirhem ders alabilir. Hem senin yerinde ondan nasihat alýr, sohbet eder. Hem Nur sh: » (Þ: 364) þakirdlerinin haslarý, bu vazifeni her vakit yapýyorlar. Ve inþâallah pek yüksek bir makamda bulunan ve duasý makbul olan onlarýn þahs-ý manevîleri, daimî beraberlerinde bir üstad ve yardýmcýdýr diye ruhuma hem teselli, hem müjde, hem istirahat verdi. * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Bu iki gün zarfýnda iki küçük patlak, zâhirî hiç bir sebeb yokken acib, manidar bir tarzda olmasý tesadüfe benzemiyor. Birincisi: Koðuþumda muhkem demirden olan soba birden kuvvetli tabanca gibi ses verip aþaðýsýndaki kalýn ve metin demiri bomba gibi patladý, iki parça oldu. Terzi Hamdi korktu, bizi hayret içinde býraktý. Halbuki çok defa kýþta taþ kömürü ile kýzgýn kýrmýzýlaþtýðý halde tahammül ediyordu. Ýkincisi: Ýkinci gün Feyzilerin koðuþunda hiç bir sebeb yokken birden su destisi üstünde duran bardak acib sûrette parça parça oldu. Hatýra geliyor ki; inþâallah bize zarar dokunmadan, aleyhimizdeki dehþetli bombalar Ankara'nýn altý makamatýna gönderilen müdafaat nüshalarý patlattýrdýlar, bize zarar vermeden aleyhimize ateþlenen ve kýzýþan hiddet sobasý iki parça oldu. Hem ihtimal var ki; mübarek soba, benim teessüratýmý ve tazarruatýmý dinleyen tek ve menfaatli arkadaþým bana haber veriyor ki: "Bu zindan ve hapishaneden gideceksin, bana ihtiyaç kalmadý." * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Bugün manevî bir ihtar ile sizin hesabýnýza bir telaþ, bir hüzün bana geldi. Çabuk çýkmak isteyen ve derd-i maiþet için endiþe eden kardeþlerimizin hakikaten beni müteellim ve mahzun ettiði ayný dakikada bir mübarek hatýra ile bir hakikat ve bir müjde kalbe geldi ki: Beþ günden sonra çok mübarek ve çok sevablý ibadet aylarý olan þuhur-u selâse gelecekler. Her hasenenin seva- sh: » (Þ: 365) bý baþka vakitte on ise, Receb-i Þerifte yüzden geçer, Þaban-ý Muazzamda üçyüzden ziyade ve Ramazan-ý Mübarekte bine çýkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir'de otuzbine çýkar. Bu pekçok uhrevî faideleri kazandýran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarý ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meþheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i îmana temin eden þuhur-u selâseyi böyle bire on kâr veren Medrese-i Yusufiye'de geçirmek, elbette büyük bir kârdýr. Ne kadar zahmet çekilse ayn-ý rahmettir. Ýbadet cihetinde böyle olduðu gibi, Nur hizmeti dahi nisbeten -kemmiyet deðilse de keyfiyet itibariyle- bire beþtir. Çünki bu misafirhanede mütemadiyen giren ve çýkanlar, Nur'un derslerinin intiþarýna bir vasýtadýr. Bazan bir adamýn ihlasý, yirmi adam kadar faide verir. Hem Nur'un sýrr-ý ihlasý; siyasetkârane kahramanlýk damarýný taþýyan, Nur'un tesellilerine pekçok muhtaç bulunan mahpus bîçareler içinde intiþarý için bir parça zahmet ve sýkýntý olsa da, ehemmiyeti yok. Derd-i maiþet ciheti ise: Zâten bu üç ay âhiret pazarý olmasýndan herbiriniz çok þakirdlerin bedeline, hattâ bazýnýz bin adamýn yerinde buraya girdiðinden, elbette sizin haricî iþlerinize yardýmlarý olur diye tamamýyla ferahlandým ve bayrama kadar burada bulunmak büyük bir nimettir bildim. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Receb-i Þerifinizi ve yarýnki "Leyle-i Regaib"inizi ruh-u canýmýzla tebrik ederiz. Sâniyen: Me'yus olmayýnýz, hem merak ve telaþ etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye inþâallah imdadýmýza yetiþir. Bu üç aydan beri aleyhimizde ihzar edilen bomba patladý. Benim sobam ve Feyzilerin su bardaðý ve Hüsrev'in iki su bardaklarýnýn verdikleri haber doðru çýktý. Fakat dehþetli deðil, hafif oldu. Ýnþâallah o ateþ tamamen sönecek. Bütün hücumlarý, þahsýmý çürütmek ve Nur'un fütuhatýna bulantý vermektir. Emirdaðý'ndaki malûm münafýktan daha muzýr ve gizli zýndýklarýn elinde âlet bir adam ve bid'atkâr bir yarým hoca ile beraber bütün kuvvetleriyle bize vurmaya çalýþ - sh: » (Þ: 366) týklarý darbe, yirmiden bire inmiþ. Ýnþâallah o bir dahi, bizi mecruh ve yaralý etmeyecek ve düþündükleri ve kasdettikleri bizi birbirinden ve Nurlardan kaçýrmak plânlarý dahi akîm kalacak. Bu mübarek aylarýn hürmetine ve pekçok sevab kazandýrmalarýna itimaden sabýr ve tahammül içinde þükür ve tevekkül etmek ve مَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ düsturuna teslim olmak elzemdir, vazifemizdir. Said Nursî ANKARA'NIN ALTI MAKAMATINA VE AFYON AÐIR CEZA MAHKEMESÝNE VERÝLEN MÜDÂFAANIN ÝTÝRAZNAME TETÝMMESÝ VE LÂYÝHASIDIR Afyon Mahkemesine beyan ediyorum ki: Artýk yeter, sabýr ve tahammülüm kalmadý. Yirmiiki sene sebebsiz bir nefy içinde daimî tarassudlarla, hem tecrid-i mutlak ve haps-i münferid tarzýnda beni sýkmakla beraber altý mahkeme iki-üç mes'eleden baþka Risâle-i Nur'un yüz kitabýnda medar-ý mes'uliyet bulmadýðý halde evham yüzünden ve imkânatý vukuat yerinde istimal etmek cihetiyle kanunsuz bizi üç defa hapse sokup yüzbinler lira Nur þakirdlerine zarar vermek, dünyada emsali hiç vuku bulmamýþ bir gadirdir ki; istikbal ve nesl-i âti -pek þiddetli olarak- bunun o zalim müsebbiblerini lanetle yâd edecekleri gibi, mahkeme-i kübrada dahi Cehennem'in esfel-i sâfilînine atmakla o zalimleri mahkûm edeceklerine kat'î kanaatýmýzla þimdiye kadar bir derece teselli bulup sükût ederek tahammül ediyordum. Yoksa hakkýmýzý tam müdafaa edebilirdik. Ýþte onbeþ sene zarfýnda altý mahkeme, yirmi sene Nur risalelerini ve mektublarýmýzý tedkik edip, beþi bize her cihetle beraet vermek manasýyla iliþmediler. Yalnýz Eskiþehir Mahkemesi tek bir mes'ele olan tesettür-ü nisa hakkýndaki bir küçük risalenin beþ-on kelimesini bahane ederek lastikli bir kanun ile hafif bir ceza verdiði zaman Mahkeme-i Temyiz'den sonra layiha-yý tashihimde kanunsuzluðun yalnýz tek bir nümunesi olarak resmen Ankara'ya yazdým ki: Bin üçyüz elli senede, üçyüzelli milyonun kudsî bir düsturuyla daimî ve kuvvetli bir âdet-i Ýslâmiyeyi ders veren ve emreden tesettür âyetini, eskide bir zýndýðýn Kur'anýn bu âyetine itirazýna ve medeniyetin tenkidine karþý müdafaa için üçyüzelli bin tefsirin icmaýna ve hükümlerine ittiba ederek o âyeti tefsir edip bin üç sh: » (Þ: 367) yüzelli senede geçen ecdadýmýzýn mesleðine iktida eden bir adama, o tefsiri için verilen ceza ve mahkûmiyeti, dünyada adalet varsa elbette o hükmü nakzedecek ve bu acib lekeyi bu hükûmet-i Ýslâmiyedeki adliyeden silecek diye layiha-yý tashihimde yazdým, oranýn müddeiumumîsine gösterdim. Ondan dehþet aldý, dedi: "Aman buna lüzum kalmadý. Cezanýz az, hem pek az kaldý. Bunu vermeðe lüzum kalmadý." Ýþte bu nümune gibi size ve Ankara makamatýna takdim edilen itirazname ve müdafaanamemde böyle acib çok nümuneleri elbette anlamýþsýnýz. Ben Afyon mahkemesinden taleb ve ümid ederim ki; bu milletin ve bu vatanýn menfaatine bir ordu kadar hizmeti ve bereketi bulunan Risâle-i Nur'un tam serbestiyetine karar vermenizi, hakikat-ý adalet namýna sizden bekliyoruz. Yoksa münasebetimle hapse giren beþ-on adam arkadaþýmýn gitmesiyle beraber size haber veriyorum ki; beni en büyük cezaya çarpacak bir suç iþleyip bu çeþit hayattan veda edeceðime mecbur eden bir fikir kalbime gelmiþ. Þöyle ki: Hükûmet beni tam himaye ve bana yardým etmek, milletin maslahatýna ve vatanýn menfaatýna çok lüzumu varken, beni sýkmasý îma eder ki; kýrk seneden beri benim ile mücadele eden gizli zýndýka komitesiyle þimdi onlara iltihak eden komünist komitesinden bir kýsmý, ehemmiyetli birer resmî makam elde ederek karþýma çýkýyorlar. Hükûmet ise, ya bilmiyor veya müsaade ediyor diye çok emareler bana endiþe veriyor. Reis Bey! Müsaadenizle çok hayret ettiðim bir þeyi soracaðým. Neden hiç siyasete karýþmadýðým halde, ehl-i siyaset beni bütün hukuk-u medeniyeden ve hukuk-u hürriyetten belki hukuk-u hayattan iskat ediyorlar? Hattâ yüz cinayeti bulunan gibi, beni üçbuçuk ay tecrid-i mutlak içinde hayatýma suikasd edenler; onbir defa zehirleyen gizli düþmanlarýmýn þerrinden beni muhafazaya çalýþan çok dikkatli kardeþlerimin ve sadýk hizmetçilerimin de benim ile temaslarýný yasak etmiþler ve ihtiyarlýk ve gurbet ve hastalýk içinde, yalnýzlýðýmdan daimî ünsiyet ettiðim mübarek ve zararsýz kitablarýmýn mütalaasýndan dahi beni mahrum etmiþler? Müddeiumuma çok rica ettim ki, bana bir kitabýmý ver. Va'dettiði halde vermedi. Yalnýz olarak büyük, kilitli, soðuk bir koðuþta meþgalesiz durmaða mecbur edip alâkadar memurlarý ve hademeleri bana karþý dostluk ve teselli vermek yerinde âdeta adavetkârane bakmaða teþvik ediyorlar. Bir küçük nümunesi þudur: Müdüre, müddeiumuma, mahkeme reisine bir istida yazdým. Bir sh: » (Þ: 368) kardeþime gönderdim, tâ bilmediðim yeni hurufla yazsýn ve yazýldý, onlara verildi. Güya büyük bir suç iþlemiþim diye benim pencerelerimi mýhladýlar. Ve duman beni sýkýyordu, bir pencereyi býrakmadým ki mýhlansýn. Þimdi onu da mýhladýlar. Hem hapis usûlü tecrid onbeþ gün kadar olduðu halde, beni üçbuçuk ay tecrid-i mutlakta hiçbir arkadaþýmla temas ettirmediler. Hem üç aydan beri benim aleyhimde kýrk sahifelik bir iddianame yazýlýp bana gösterildi. Yeni hurufu bilmediðimden, hem rahatsýz ve hattým çok noksan olmasýndan çok rica ettim ki, "Bana biri iddianameyi okuyacak ve dilimi bilen talebelerimden benim itiraznamemi yazacak iki adama izin veriniz" dedim; izin vermediler. Dediler, "Avukat gelsin, okusun." Sonra onu da býrakmadýlar. Yalnýz bir kardeþe dediler ki: "Eski hurufa çevir, ona ver." Halbuki o kýrk sahifeyi yazmak altý-yedi günde ancak olur. Bir saatte bana okumak iþini, altý-yedi güne kadar uzatmak, tâ benimle kimse temas etmesin fikri ise, pek dehþetli bir istibdad ile benim bütün hukuk-u müdafaamý iskat etmektir. Dünyada, yüz cinayeti bulunan ve asýlacak bir adam dahi böyle muamele göremez. Ben hakikaten bu emsalsiz iþkencenin hiçbir sebebini bilmediðimden çok azab çekiyorum. Ben haber aldým ki, mahkeme reisi vicdanlý ve merhametlidir. Bu kanaate binaen, ilk ve son bir tecrübe olarak makamýnýza bu istirhamname ve þekvayý yazdým. Tecrid-i mutlakta hasta ve periþan Said Nursî * * * ÝDDÝANAMEDE BENÝM HAKKIMDA DÖRT ESAS VAR: Birinci Esas: Güya bende tefahur ve hodfüruþluk var ve kendimi müceddid biliyorum. Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim. Hem Mehdilik isnadýný hiç kabul etmediðime bütün kardeþlerim þehadet ederler. Hattâ Denizli'deki ehl-i vukuf, "Eðer Said mehdiliðini ortaya atsa bütün þakirdleri kabul edecek" dediklerine mukabil, Said itiraznamesinde demiþ ki: "Ben seyyid deðilim. Mehdi seyyid olacak." diye onlarý reddetmiþ. Ýkinci Esas: Neþriyatý gizlemesi. Gizli düþmanlar yanlýþ mana verdirmesin. Yoksa siyasete ve dünya asayiþine temas cihetiyle deðildir. Hem eski harf ile teksir makinesine bir bahane bulmasýnlar. sh: » (Þ: 369) Mustafa Kemal'e karþý Nur'un tokadý ise (Haþiye) altý mahkeme ve Ankara makamatý bilmiþ, iliþmemiþler ve bize beraet verdiler ve Beþinci Þua ile beraber bütün kitablarýmýzý iade ettiler. Hem onun fenalýðýný göstermek, ordunun kýymetini muhafaza etmek içindir. Bir þahsý sevmemesi, orduyu muhabbetkârane sena içindir. (Haþiye): Ýddianamede yanlýþ bir mana verip, Nur'un kerametlerinden tokat tarzýndaki bir kýsmýný, medar-ý ittiham saymýþ. Güya Nurlara hücum zamanýnda gelen zelzele gibi belalar Nur'un tokatlarýdýr. Hâþâ sümme hâþâ!.. Biz öyle dememiþiz ve yazmamýþýz. Belki mükerrer yerlerde hüccetleriyle demiþiz ki: Nurlar makbul sadaka gibi belalarýn def'ine vesiledir. Ne vakit Nurlara hücum edilse, Nurlar gizlenir; musibetler fýrsat bulup, baþýmýza geliyorlar. Evet Nur'un binler þakirdlerinin tasdik ve müþahedeleriyle, yüzler vukuat ve hâdisat ile tesadüf ihtimali olmayan o hâdisatýn tevafuklarý ve Kur'anýn müteaddid iþaret ve tevafukatýyla, hattâ mahkemelerde kýsmen gösterildiði cihetle kat'î kanaatýmýz var ki; o tevafukat Risâle-i Nur'un makbuliyetine bir ikram-ý Ýlahîdir ve Kur'an hesabýna Nurlara bir nevi kerametleridir. Üçüncüsü: "Emniyeti ihlâle teþvik ediyor" demesine mukabil; yirmi sene zarfýnda, yüz bin adam Nurcularýn, yüz bin nüsha Nur Risalelerinin altý mahkemede ve on vilayette emniyeti ihlâle ve asayiþi bozmaða dair, (on vilayetin zabýtalarý ve altý mahkeme) hiçbir maddeyi kaydetmemesi ve bulmamasý, bu acib ittihamý çürütüyor. Bu yeni iddianamede üç mahkemenin bize beraet verdikleri ayný noktalara ait ve cevablarý mükerreren verilmiþ ehemmiyetsiz birkaç mes'eleye cevab vermek manasýzdýr. O mes'elelerle bizi ittiham etmek, ondan bize beraet veren Ankara Aðýr Ceza ve Denizli ve Eskiþehir Mahkemelerini ittiham etmek hükmünde olmasýndan cevabýný onlara býrakýyorum ve ondan baþka da iki-üç mes'ele var: Birisi: Ýki sene Denizli ve Ankara Aðýr Ceza Mahkemelerinde inceden inceye tedkikten sonra, bize beraet verip o kitabý bize iade ettikleri halde, o Beþinci Þua'ýn bir-iki mes'elesini, ölmüþ gitmiþ bir kumandana tatbik edip, bize suç gösteriyor. Biz dahi deriz: Ölmüþ gitmiþ, hükûmetten alâkasý kesilmiþ bir þahýs aleyhinde tatbik edilebilen küllî bir haklý tenkidi hiç bir kanun suç saymaz. Hem küllî bir tevil manasýndan makam-ý iddia cerbezesiyle o kumandana bir hisse çýkarýp ona tatbik etmiþ. Böyle yüzde bir adam ancak fehmeden bir mana, mahrem ve gizli bir risalede bulunmasýný hiçbir kanun suç sayamaz. Hem o risale hârika bir tarzda müteþabih hadîslerin tevillerini beyan etmiþ. O beyan otuz-kýrk sene evvel olduðu ve üç mahke sh: » (Þ: 370) meye ve mahkemenize ve Ankara'nýn altý makamatýna üç sene zarfýnda iki defa takdim edilip tenkid görmeyen müdafaa ve itiraznamemde kat'î cevab verildiði halde, o hadîsin hakikatýný beyan sadedinde bir kusurlu þahsa mutabýk çýkmasýný hiç bir kanun suç sayamaz. Hem o þahsý tenkid, o içinde bulunduðu ve kusurlara sebeb olduðu bir inkýlabýn hasenatý yalnýz onun deðil, belki ordunun ve hükûmetindir. Onun da yalnýz bir hissesi var. Onun kusurlarý için onu tenkid etmek, elbette bir suç olmadýðý gibi, inkýlaba hücum ediyor denilemez. Hem bu kahraman milletin ebedî bir medar-ý þerefi ve Kur'an ve cihad hizmetinde dünyada pýrlanta gibi pek büyük bir niþaný ve kýlýnçlarýnýn pek büyük ve antika bir yadigârý olan Ayasofya Câmii'ni puthaneye ve Meþihat Dairesini kýzlarýn lisesine çeviren bir adamý sevmemek bir suç olmasý imkâný var mý? Ýddianamede sebeb-i ittiham Ýkinci Mes'ele: Üç mahkemede ondan beraet kazandýðýmýz ve kýrk sene evvel bir hadîsin hârika tevilini beyan ederken, cin ve insin Þeyhülislâmý Zenbilli Ali Efendi'nin "Þapkayý þaka ile dahi baþa koymaða hiç bir cevaz yok." demesiyle beraber bütün þeyhülislâmlar ve bütün ülema-i Ýslâm cevazýna müsaade etmedikleri halde, avam-ý ehl-i îman onu giymeðe mecbur olduðu zaman, o büyük allâmelerin adem-i müsaadeleri ile, onlar tehlikede.. (yani ya dinini býrakmak, ya isyan etmek vaziyetinde) iken, kýrk sene evvel Beþinci Þua'ýn bir fýkrasý: "Þapka baþa gelecek, secdeye gitme diyecek. Fakat baþtaki îman o þapkayý da secdeye getirecek, inþâallah müslüman edecek." demesiyle avam-ý ehl-i îmaný hem isyan ve ihtilâlden, hem ihtiyarýyla îmanýný ve dinini býrakmaktan kurtardýðý ve hiçbir kanun münzevilere böyle þeyleri teklif etmediði ve yirmi senede altý hükûmet beni onu giymeðe mecbur etmediði ve bütün memurlar dairelerinde ve kadýnlar ve çocuklar ve câmidekiler ve ekser köylüler onu giymeðe mecbur olmadýklarý ve þimdi resmen askerin baþýndan kalktýðý ve örme ve bere çok vilayetlerde yasak olmadýðý halde; hem benim, hem kardeþlerimin bir sebeb-i ittihamýmýz gösterilmiþ. Acaba dünyada hiçbir kanun, hiçbir maslahat, hiçbir usûl bu pek manasýz ittihamý bir suç sayabilir mi? Üçüncü medar-ý ittiham Emirdaðý'nda emniyeti ihlâle teþviktir. Buna karþý itiraz ise: sh: » (Þ: 371) Evvelâ: Buradaki mahkemeye, hem Ankara'nýn altý makamatýna bu mahkemenin malûmat ve müsaadesiyle verilen ve cerhedilmeyen itiraznamedir. Onu aynen þimdi iddianameye karþý itiraz olarak izhar ediyorum. Sâniyen: Emirdaðý'nda orada bütün benim ile konuþan zâtlarýn þehadetleriyle ve ahalinin ve zabýtanýn tasdikiyle beraetimden sonra bütün kuvvetimle inzivamda dünya siyasetine karýþmaktan çekinmiþim. Hattâ te'lifi ve muhabereyi de býrakmýþtým. Yalnýz tekrarat-ý Kur'aniye ve meleklere dair iki nükteden baþka te'lif etmedim. Ve haftada bir mektub bir yere Nurlara teþvik için yazardým. Hattâ müftü olan öz kardeþime ve yirmi sene yanýmda talebelik eden ve beni çok merak eden ve bayram tebrikleri yazan o biraderime üç senede üç-dört mektub yazdým. Memleketimdeki biraderime yirmi senede hiç yazmadýðým halde iddianamede beni emniyeti ihlâl suçu ile ittiham edip ve cerbeze ile eski nakaratý tazeleyerek "Ýnkýlaba karþý geliyor" demiþ. Buna karþý deriz: Yirmi sene zarfýnda yirmi bin Nur nüshalarýný merak ve kabul ile okuyan yirmi bin, belki yüz bin adamdan altý mahkeme ve alâkadar on vilayetin zabýtalarý emniyeti ihlâle dair hiçbir maddeyi kaydetmemesi gösteriyor ki; hakkýmýzda binler ihtimalden ancak bir tek ihtimal ile bir imkâna kat'î vukuat nazarýyla bakýyor. Halbuki iki-üç ihtimalden bir ihtimal olsa, eseri görülmezse hiç bir suç olmaz. Hem binler ihtimalden bir ihtimal deðil, belki her adam, hem aleyhime hücum eden müddeî çok adamlarý öldürebilir. Anarþist ve komünist hesabýna emniyeti, asayiþi bozabilir, emniyeti ihlâl edebilir. Demek böyle pek acib ve ifratkârane imkânatý vukuat yerinde istimal etmek, adliyeye ve kanuna karþý ihanettir. Hem her hükûmette muhalifler bulunur. Yalnýz fikren muhalefet bir suç olmaz. Hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz. Ve bilhassa vatan ve millete zararsýz, çok hizmeti ve faidesi bulunan ve sonra hayat-ý içtimaiyeye karýþmayan ve tecrid-i mutlakta yaþattýrýlan ve eserleri âlem-i Ýslâmýn en mühim merkezlerinde kemal-i takdir ve tahsin ile karþýlanan bir adam hakkýnda bu pek acib ve asýlsýz ittihamlarý yapanlar, anarþilik belki komünistlik hesabýna bilmeyerek istimal ediliyor diye endiþe ediyoruz. Bazý emarelerle bildim ki, gizli düþmanlarýmýz Nur'un kýymetini düþürmek fikriyle siyaset manasýný hatýrlatan mehdilik davasýný tevehhüm ile güya Nurlar buna bir âlettir diye çok asýlsýz bahaneleri araþtýrýyorlar. Belki benim þahsýma karþý bu iþkenceler, bu evhamlarýndan ileri geliyor. Ben o gizli zalim düþmanlara ve onlarý aleyhimizde dinleyenlere deriz: sh: » (Þ: 372) Hâþâ! Sümme hâþâ!.. Hiç bir vakit böyle haddimden tecavüz edip îman hakikatlarýný þahsiyetime bir makam-ý þan ü þeref kazandýrmaða âlet etmediðime bu yetmiþbeþ, hususan otuz senelik hayatým ve yüzotuz Nur Risaleleri ve benim ile tam arkadaþlýk eden binler zâtlar þehadet ederler. Evet Nur þakirdleri biliyorlar ve mahkemelerde hüccetlerini göstermiþim ki; þahsýma deðil bir makam-ý þan ü þeref ve þöhret vermek ve uhrevî ve manevî bir mertebe kazandýrmak, belki bütün kanaat ve kuvvetimle ehl-i îmana bir hizmet-i îmaniye yapmak için, deðil yalnýz dünya hayatýmý ve fâni makamatýmý, belki -lüzum olsa- âhiret hayatýmý ve herkesin aradýðý uhrevî bâki mertebeleri feda etmeyi; hattâ Cehennem'den bazý bîçareleri kurtarmaða vesile olmak için -lüzum olsa- Cennet'i býrakýp Cehennem'e girmeyi kabul ettiðimi hakikî kardeþlerim bildiði gibi, mahkemelerde dahi bir cihette isbat ettiðim halde, beni bu ittihamla Nur ve îman hizmetime bir ihlassýzlýk isnad etmek ve Nurlarýn kýymetini tenzil etmektir. Acaba bu bedbahtlar dünyayý ebedî ve herkesi kendileri gibi dini ve îmaný dünyaya âlet ediyor tevehhümüyle ,dünyadaki ehl-i dalalete meydan okuyan ve hizmet-i îmaniye yolunda hem dünyevî, hem -lüzum olsa- uhrevî hayatlarýný feda eden ve mahkemelerde dava ettiði gibi, bir tek hakikat-ý îmaniyeyi dünya saltanatýyla deðiþtirmeyen ve siyasetten ve siyasî manasýný iþmam eden maddî ve manevî mertebelerden ihlas sýrrý ile bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz iþkencelere tahammül eden ve siyasete -meslek itibariyle- tenezzül etmeyen ve kendini nefsi itibariyle talebelerinden çok aþaðý bilen ve onlardan daima himmet ve dua bekleyen ve kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz itikad eden bir adam hakkýnda, bazý hâlis kardeþleri, Risâle-i Nur'dan aldýklarý fevkalâde kuvve-i îmaniyeyi onun tercümaný olan o bîçareye, tercümanlýk münasebetiyle Nurlarýn bâzý fâziletlerini ona isnad etmek, ve hiçbir siyaset hatýrýna gelmeyerek yüksek makamlar vermek ve haddinden bin derece ziyade hüsn-ü zan etmek, ve eskidenberi üstad ve talebeler mabeyninde cârî ve itiraz edilmeyen bir makbul âdet ile teþekkür mânasýnda pek fazla medh ü senâ etmek hiç bir kanunla suç olabilir mi? Gerçi mübalâða itibariyle hakikata bir cihette muhaliftir. Fakat kimsesiz, garib ve düþmanlarý pekçok ve onun yardýmcýlarýný kaçýracak çok esbab varken, insafsýz çok mû'terizlere karþý sýrf yardýmcýlarýnýn kuvve-i maneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalâðalý medhedenlerin þevklerini kýrmamak için onlarýn bir kýsým medihlerini Nurlara çevirip bütün bütün reddetmediði halde, onun kabir kapýsýndaki hizmet-i îmaniyesini dünya cihetine çevirmeðe çalýþan sh: » (Þ: 373) bazý resmî memurlarýn ne derece kanundan, insaftan uzak düþtükleri anlaþýlýr. * * * AFYON AÐIR CEZA MAHKEMESÝ RÝYASETÝNE Dileðim: Bir ay evvel bize verilen kýrk sahifelik iddiânâmeyi birisi yanýma gelip bana okumaða imkân bulamadýðýndan, bugün on bir haziranda yeni olarak iddianâmeyi bana okudular. Ben dinledim. Gördüm ki, size yazdýðým iki ay evvelki itiraznâme ve bir aya yakýn evvelki itiraznâmenin tetimmesi ve lâhikasý Ankara'nýn altý makamatýna ve makamýnýza verilmiþ. Ýþte bu itiraznâme o iddianâmeyi esasiyle kesiyor ve reddediyor. Yeniden iddianâmeye karþý itiraznâme yazmaða hiç lüzum görmüyorum. Yalnýz iki üç noktayý makam-ý iddiaya hatýrlatmak nev'inden derim ki; ben iddianâmeyi nazar-ý itibare alýp cevab vermediðimin sebebi, bizi beraet ettiren üç âdil mahkemenin haysiyetini kýrmamak ve ihanet etmemek içindir. اünki, o mahkemeler, þimdi iddianâmedeki esaslarý tamamiyle inceden inceye tedkikten sonra bize beraet vermiþler. Onlarýn beraetini hiçe saymak, ayliyenin þerefine iliþmektir Ýkinci Nokta: Makam-ý iddia, cerbezesiyle binler mesâil içinde bir iki mes'eleye hatýrýmýza gelmiyen bâzý mânalarý vererek, hem ilmi Resâil'deki o mesâiller ve Nur'un büyük mecmualarý Mýsýr Câmi-ül-Ezher ulemâsý ve Þam-ý Þerîf büyük âlimleri ve Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'nin müdakkik hocalarý ve Haleb ve hususan diyânet riyâsetinin muhakkik âlimleri onlarý görüp kemâl-i takdirle tahsin ve tasdik ettikleri hâlde, hocavârî ve âlimâne bâzý ilmî itirazlarý bu iddianâmede hayretle ve taaccüble gördüm. Haydi bâzý yanlýþlarým bulunsa ve yüz binler âlimlerin görmedikleri veya iliþmedikleri iddianâmedeki yanlýþlar hakikî olsa da bu bir suç olamaz, yalnýz ilmî bir hata olabilir. Hem üç mahkeme bütün Risâle-i Nur'u ve bizleri beraet ettirdi. Yalnýz Eskiþehir mahkemesi bir tesettürü nisyan meselesine dair Yirmi Dördüncü Lemanýn on beþ kelimesini sebep gösterip, bana ve yüzde onbeþ arkadaþýma hafifce bir ceza verdi. Size takdim ettiðim tetimme itirazýmda, üç yüz elli bin tefsirin hükmüne ittiba ile o tefsirim için mahkûmiyeti, rûy-u zeminde adâlet varsa o hükmü kabul etmez diye yazmýþým. Hem makam-ý iddia, bin dereden su getirir gibi yirmi senedenberi yazýlan kitab ve mek sh: » (Þ: 374) tublarýn bâzý cümlelerini zekâvetiyle aleyhimize çevirmeðe çalýþmýþ. Halbuki bu noktalarda bizi beraet ettiren üç deðil, beþ altý mahkeme, bu mevhum suçta bize þerik oluyorlar. Ben bu âdil mahkemelerin haysiyetine iliþmemek lâzým geliyor diye, makam-ý iddiaya hatýrlatýyorum. Üçüncüsü: Ölmüþ gitmiþ, hükümetten alâkasý kesilmiþ ve inkýlâbda bâzý kusurâta sebeb olmuþ bir reisi sarihan tenkid ve itiraz da olursa, kanunen bir suç olamaz. Halbuki sarahat deðil, o kendi cerbezesiyle küllî beyanatýmýzý ona tatbik etmiþ. O mahrem ve herkese bildirmediðimiz mânalarý izhar ve techir edip umumun nazar-ý dikkatini celbediyor. Dördüncüsü: Üç mahkeme cemiyet noktasýnda bize kat'î beraet verdikleri hâlde, yine eski nakarat gibi, gizli cemiyet vehmine bin dereden su toplamak gibi emâreler araþtýrmýþ. Halbuki siyasî ve vatan ve millete zararlý olan müteaddid cemiyetler varken, onlara müsaade ve müsamahakârâne bakmakla beraber, bizim gibi, binlerle þâhidlerin ve emârelerin þehadetleriyle ve altý vilâyetin iliþmemeleriyle sabit olan Nur Talebelerinin ders arkadaþlarýný ve sýrf vatan ve millet ve din menfaatine ve saadet-i dünyeviye ve uhreviye hesabýna ve hariçten ve dahilden gelen ifrat cereyanlarýna karþý mücahîdâne tesanüdlerine gizli cemiyet namýný vermek ve yirmi senede yüzbinler þâkirdlerinin emniyeti ihlâle dair hiçbir vukuatlarý kaydedilmediði hâlde, «dini âlet ederek emniyeti ihlâle halký teþvik ediyor.» diye makam-ý iddianýn onlarý ittiham etmesi, deðil nev-i beþeri belki zemini de hiddete getirip o ittihamý reddeder. Her ne ise, daha fazla söylemek lüzum görmüyorum. Ýddianâmeden evvel yazýlan itiraznâmem ve tetimmesi ona bir cevabýmýzdýr. Afyon ceza evinde mevkuf Said Nursî BAÞBAKANLIÐA, ADLÝYE BAKANLIÐINA, DAHÝLÝYE BAKANLIÐINA Hürriyet ilânýný, Birinci Harb-i Umumîyi, mütareke zamanlarýný, Millî Hükûmetin ilk teþekkülünü ve Cumhuriyet zamanýný birden derkeden bütün hükûmet ricali, beni pek iyi tanýrlar. Bunun sh: » (Þ: 375) la beraber, müsaadenizle hayatýma bir sinema þeridi gibi sizinle beraber göz gezdirelim. Bitlis vilayetine tâbi Nurs köyünde doðan ben; talebe hayatýmda rastgelen âlimlerle mücadele ederek, ilmî münakaþalarla karþýma çýkanlarý inayet-i Ýlahiye ile maðlub ede ede Ýstanbul'a kadar geldim. Ýstanbul'da bu âfetli þöhret içinde mücadele ederek nihayet rakiblerimin ifsadatýyla merhum Sultan Abdülhamid'in emriyle týmarhaneye kadar sürüklendim. Hürriyet ilânýyla ve "31 Mart Vak'asý"ndaki hizmetlerimle "Ýttihad ve Terakki" hükûmetinin nazar-ý dikkatini celbettim. Câmi-ül Ezher gibi "Medreset-üz Zehra" namýnda bir Ýslâm üniversitesinin Van'da açýlmasý teklifi ile karþýlaþtým. Hattâ temelini attým. Birinci harbin patlamasýyla talebelerimi baþýma toplayarak gönüllü alay kumandaný olarak harbe iþtirak ettim. Kafkas cephesinde, Bitlis'te esir düþtüm. Esaretten kurtularak Ýstanbul'a geldim. "Dâr-ül Hikmet-il Ýslâmiye"ye a'za oldum. Mütareke zamanýnda, istila kuvvetlerine karþý bütün mevcudiyetimle Ýstanbul'da çalýþtým. Millî hükûmetin galibiyeti üzerine, yaptýðým hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van'da üniversite açmak teklifi tekrarlandý. Buraya kadar geçen hayatým bir vatanperverlik hali idi. Siyaset yoluyla dine hizmet hissini taþýyordum. Fakat bu andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim ve kendi ýstýlahýma göre Eski Said'i gömdüm. Büsbütün âhiret ehli Yeni Said olarak dünyadan elimi çektim. Tam bir inziva ile bir zaman Ýstanbul'un Yûþâ Tepesi'ne çekildim. Daha sonra doðduðum yer olan Bitlis ve Van tarafýna giderek maðaralara kapandým. Ruhî ve vicdanî hazzýmla baþbaþa kaldým. اَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السَّيَاسَةِ yani þÞeytandan ve siyasetten Allah'a sýðýnýrým" düsturuyla kendi ruhî âlemime daldým. Ve Kur'an-ý Azîmüþþan'ýn tedkik ve mütalaasýyla vakit geçirerek "Yeni Said" olarak yaþamaða baþladým. Fakat kaderin cilveleri, beni menfî olarak muhtelif yerlerde bulundurdu. Bu esnada Kur'an-ý Kerim'in feyzinden kalbime doðan füyuzatý yanýmdaki kimselere yazdýrarak bir takým risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin heyet-i mecmuasýna "Risâle-i Nur" ismini verdim. Hakikaten Kur'anýn nuruna istinad edildiði için, bu isim vicdanýmdan doðmuþ. Bunun ilham-ý Ýlahî olduðuna bütün îmanýmla kaniim ve bunlarý istinsah edenlere "Bârekâllah" dedim. Çünki, îman nurunu baþkalarýndan esirgemeye imkân yoktu. Bu risalelerim, bir takým îman sahibleri tarafýndan birbirinden alýnarak is sh: » (Þ: 376) tinsah edildi. Bana böyle bir kanaat verdi ki, müslümanlarýn zedelenen îmanlarýný takviye için bir sevk-i Ýlahîdir. Bu sevk-i Ýlahîye hiç bir sahib-i îman mani olamayacaðý gibi, teþvike de dinen mecbur bulunduðumu hissettim. Zâten bugüne kadar yüzotuzu bulan bu risaleler tamamen âhiret ve îman bahislerine ait olup, siyasetten ve dünyadan kasdî olarak bahsetmez. Buna raðmen bir takým fýrsat düþkünlerinin de iþtigal mevzuu oldu. Üzerinde tedkikat yapýlarak Eskiþehir, Kastamonu, Denizli'de tevkif edildim; muhakemeler oldu. Neticede hakikat tecelli etti, adalet yerini buldu. Fakat bu düþkünler bir türlü usanmadýlar. Bu defa da beni tevkif ederek Afyon'a getirmiþlerdir. Mevkufum, isticvab altýndayým. Bana þunlarý isnad ediyorlar. 1- Sen siyasî bir cem'iyet kurmuþsun. 2- Sen rejime aykýrý fikirler neþrediyorsun. 3- Siyasî bir gaye peþindesin. Bunlarýn esbab-ý mûcibe ve delilleri de, risalelerimin iki-üçünden on-onbeþ cümleleridir. Sayýn bakan!. Napolyon'un dediði gibi, "Bana tevili kabil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla idam edeyim." Beþerin aðzýndan çýkan hangi cümle vardýr ki, tevillerle cürüm ve suç teþkil etmesin. Bilhassa benim gibi yetmiþbeþ yaþýna varmýþ ve bütün dünya hayatýndan elini çekmiþ, sýrf âhiret hayatýna hasr-ý hayat etmiþ bir adamýn yazýlarý elbette serbest olacaktýr. Hüsn-ü niyete makrun olduðu için pervasýz olacaktýr. Bunlarý tedkikle altýnda cürüm aramak insafsýzlýktýr. Baþka birþey deðildir. Binaenaleyh, bu yüzotuz risalemden hiç birisinde dünya iþini alâkalandýran bir maksad yoktur. Hepsi Kur'an nurundan iktibas edilen âhiret ve îmana taalluk eder. Ne siyasî ve ne de dünyevî hiç bir gaye ve maksad yoktur. Nitekim hangi mahkeme iþe baþlamýþ ise, ayný kanaatla beraet kararýný vermiþtir. Binaenaleyh lüzumsuz mahkemeleri iþgal etmek ve masum îman sahiblerini iþlerinden güçlerinden alýkoymak, vatan ve millet namýna yazýktýr. Eski Said bütün hayatýný vatan ve milletin saadeti uðrunda sarfetmiþken, bütün bütün dünyadan el çekmiþ, yetmiþbeþ yaþýna gelmiþ Yeni Said, nasýl olur da siyasetle iþtigal eder. Buna tamamen siz de kanisiniz. Birtek Gayem Vardýr: O da, mezara yaklaþtýðým bu zamanda, Ýslâm memleketi olan bu vatanda bolþevik baykuþlarýnýn seslerini iþitiyoruz. Bu ses, âlem-i Ýslâmýn îman esaslarýný zedeliyor. Halký, bilhassa gençleri îmansýz sh: » (Þ: 377) yaparak kendisine baðlýyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve müslümanlarý îmana davet ediyorum. Bu îmansýz kitleye karþý mücadele ediyorum. Bu mücahedem ile inþâallah Allah huzuruna girmek istiyorum, bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alýkoyanlar da, korkarým ki bolþevikler olsun! Bu îman düþmanlarýna karþý mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest býrakýnýz. El birliðiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ýslahýna ve memleketin îmanýna, Allah'ýn birliðine hizmet edeyim. Mevkuf Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Bu dünyada hususan bu zamanda, hususan musibete düþenlere ve bilhassa Nur þakirdlerindeki dehþetli sýkýntýlara ve me'yusiyetlere karþý en tesirli çare, birbirine teselli ve ferah vermek ve kuvve-i maneviyesini takviye etmek ve fedakâr hakikî kardeþ gibi birbirinin gam ve hüzün ve sýkýntýlarýna merhem sürmek ve tam þefkatle kederli kalbini okþamaktýr. Mabeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldýrmaz. Madem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel baðlamýþým ve sizin için, deðil yalnýz istirahatýmý ve haysiyetimi ve þerefimi, belki sevinçle ruhumu da feda etmeðe karar verdiðimi bilirsiniz, belki de görüyorsunuz. Hattâ kasemle temin ederim ki: Sekiz gündür Nur'un iki rüknü zâhirî birbirine nazlanmak ve teselli yerine hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hâdisenin bu sýrada benim kalbime verdiði azab cihetiyle, "Eyvah, eyvah! El'aman, el'aman! Ya Erhamerrâhimîn meded! Bizi muhafaza eyle, bizi cin ve insî þeytanlarýn þerrinden kurtar, kardeþlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve þefkatle doldur." diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklým feryad edip aðladýlar. Ey demir gibi sarsýlmaz kardeþlerim! Bana yardým ediniz. Mes'elemiz çok naziktir. Ben sizlere çok güveniyordum ki, bütün vazifelerimi þahs-ý manevînize býrakmýþtým. Siz de, bütün kuvvetinizle benim imdadýma koþmanýz lâzým geliyor. Gerçi hâdise pek sh: » (Þ: 378) cüz'î ve geçici ve küçük idi. Fakat saatimizin zenbereðine ve gözümüzün hadekasýna gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir. Ve bu noktada ehemmiyetlidir ki, maddî üç patlak ve manevî üç müþahedeler tam tamýna haber verdiler. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Sobamýn ve Feyzilerin ve Sabri ve Hüsrev'in iki su bardaklarý parça parça olmasý dehþetli bir musibet geldiðini haber vermiþtiler. Evet bizim en kuvvetli nokta-i istinadýmýz olan hakikî tesanüd ve birbirinin kusuruna bakmamak ve Hüsrev gibi Nur kahramanýndan -benim yerimde ve Nur'un þahs-ý manevîsinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasýndan- hiç bir cihetle gücenmemek elzemdir. Ben kaç gündür dehþetli bir sýkýntý ve me'yusiyet hissettiðimden "Düþmanlarýmýz bizi maðlub edecek bir çare bulmuþlar" diye çok telaþ ederdim. Hem sobam, hem hayalî ayn-ý hakikat müþahedem doðru haber vermiþler. Sakýn, sakýn, sakýn! Çabuk bu þimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. Vallahi bu hâdisenin bizim hapse girmemizden daha ziyade Kur'an ve îman hizmetimize -hususan bu sýrada- zarar vermek ihtimali kavîdir. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Leyle-i Mi'rac, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalýþmakla kazanç birden bine çýkar. Þirket-i maneviye sýrrýyla, inþâallah herbiriniz kýrkbin dil ile tesbih eden bazý melekler gibi, kýrkbin lisan ile bu kýymetdar gecede ve sevabý çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz ve hakkýmýzda gelen fýrtýnada binden bir zarar olmamasýna mukabil, bu gecedeki ibadet ile þükredersiniz. Hem sizin tam ihtiyatýnýzý tebrik ile beraber, hakkýmýzda inayet-i Rabbaniye pek zâhir bir sûrette tecelli ettiðini tebþir ederiz. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 379) Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Sizin Leyle-i Mi'racýnýzý bütün ruh u canýmla tebrik ederim. Sâniyen: Yirmi seneden beri bir davamýz ki, asayiþe mümkün olduðu kadar Nur þakirdleri dokunmuyorlar. Ve bize hücum edenlere, en baþta emniyeti ve asayiþi bozmak davalarýna bir emare ve davamýzý cerhetmeðe bahane olmasý kuvvetle muhtemel bulunan bu hapis hâdisesi, inayet-i Ýlahiye ile hârika bir tarzda, sizin sadakat ve ihlasýnýzýn bir kerameti olarak yüzde bire indi. Kubbe habbe edildi. Yoksa hakkýmýzda habbeyi kubbe yapanlar bundan istifade edip, aleyhimizdeki iftiralarýný çoklara inandýracaklardý. Sâlisen: Beni merak etmeyiniz. Sizinle bir binada bulunmam, her zahmetimi ve sýkýntýmý hiçe indirir. Zâten burada toplanmamýzýn çok cihetlerle ehemmiyeti var. Ve hizmet-i îmaniyeye faideleri çoktur. Hattâ bu defa, tetimme-i itirazdaki ehemmiyetli bazý hakikatlar o altý makamata gidip, tam dikkatlerini celbedip hükmünü bir derece onlarda icra etmesi, bütün sýkýntýlarýmýzý hiçe indirdi. Râbian: Mümkün olduðu kadar Nurlarla meþguliyet hem sýkýntýlarý izale eder, hem beþ nevi ibadet sayýlabilir. Hâmisen: Nur'un dersleri vasýtasýyla, geçen musibet yüzden bire indi. Yoksa zemin ve zamanýn nezaketi cihetiyle, baruta ateþ atmak hükmünde o tek habbe kubbeler olacaktý. Hattâ resmî bir kýsým memurlar demiþler ki: "Nur dersini dinleyenler karýþmadýlar." Eðer umum dersini dinleseydi, hiçbirþey olmazdý. Siz mümkün olduðu kadar ikiliðe meydan vermeyiniz. Hapis sýkýntýsýna baþkasý ilâve olmasýn. Mahpuslar dahi Nurcular gibi kardeþ olsunlar, birbirinden küsmesinler. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk, Muhlis Kardeþlerim! Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle Lem'a-i Ýhlas'ýn düsturlarýný ve hakikî ihlasýn sýrrýný mabeynimizde ve birbirimize karþý istimal etmek, vücub derecesine gelmiþ. Kat'î haber aldým ki, üç aydan beri buradaki has kardeþleri birbirine karþý meþreb veya fikir ihtilafýyla bir soðukluk vermek için üç adam tayin edil sh: » (Þ: 380) miþ. Hem metin Nurcularý usandýrmakla sarsmak ve nazik ve tahammülsüzleri evhamlandýrmak ve hizmet-i Nuriyeden vazgeçirmek için sebebsiz mahkememizi uzatýyorlar. Sakýn sakýn!. þimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samîmane muhabbet sarsýlmasýn. Bir zerre kadar olsa bile, bize büyük zarar olur. Çünki pek az bir sarsýntý, Denizli'de (......) gibi hocalarý yabanileþtirdi. Bizler birbirimize -lüzum olsa- ruhumuzu feda etmeðe, hizmet-i Kur'aniye ve î îmaniyemiz iktiza ettiði halde, sýkýntýdan veya baþka þeylerden gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirine karþý küsmeðe deðil, belki kemal-i mahviyet ve tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alýr; muhabbetini, samimiyetini ziyadeleþtirmeðe çalýþýr. Yoksa habbe kubbe olup tamir edilmeyecek bir zarar verebilir. Sizin ferasetinize havale edip kýsa kesiyorum. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ehemmiyetli bir manevî ihtara binaen size þimdilik bir-iki vazife-i Nuriye var ki, bütün kuvvetinizle bu üçüncü Medrese-i Yusufiye'de musibetzede bîçare mahpuslar içinde ikilik ve garazkârane tarafgirlik düþmemek için Nur dersleriyle çalýþmaktýr. Çünki ihtilaftan ve garaz ve kin ve inaddan istifadeye çalýþan, perde altýnda dehþetli müfsidler var. Madem bu hapis arkadaþlarýmýz çoðu lüzum olsa vatanýna ve milletine ve ahbabýna fedakârane ruhunu feda ettiren kahramanlýk damarýný taþýyorlar. Elbette o civanmerdler, inadýný ve garazýný ve adavetini, milletin selâmeti ve bu hapis istirahatý ve perde altýnda anarþiliðe çabalayan bolþevizmi aþýlayanlarýn ifsadlarýndan kurtulmak için, hiç menfaatý bulunmayan ve bu fýrtýnalý zamanda zararý çok olan adavetini ve inadýný feda etmeleri lâzýmdýr. Yoksa bu zamanda baruta ateþ atmak gibi hem yüz bîçare mahpuslara, hem Nur'un masum talebelerine, hem bu Afyon memleketine ehemmiyetli zahmetlere, sarsýntýlara, belki memlekete giren ecnebi komitesi parmaklarýnýn iliþmesine bir vesile olur. Madem bizler onlarýn hatýrlarý için kader-i ilâhiyle buraya girdik ve bir kýsmýmýz onlarýn saadeti ve manevî rahatlarý için buradan çýkmak istemiyoruz ve istirahatýmýzý onlar için feda edip her sýkýntýya sabýr ve tahammül ediyoruz; elbette o yeni kardeþlerimiz dahi Denizli mahpuslarý gibi, kardeþliðimiz hatýrý için, þaban ve ramazan hürmetine birbirine küsmemek ve kardeþ olup barýþmak lâzým ve elzemdir. Zâten biz ve sh: » (Þ: 381) ben, onlarý Nur talebeleri dairesinde biliriz ve dualarýmýza girmiþler. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kdeþlerim! Evvelâ: اَلْخَيْرُ فِيمَا اخْتَرَهُ اللّهُ sýrrýyla, inþâallah mahkememizin te'hirinde ve tahliye olan kardeþlerimizin yine mahkeme gününde burada bulunmalarýnda büyük hayýrlar var. Evet Risâle-i Nur'un mes'elesi; âlem-i Ýslâmda, hususan bu memlekette küllî bir ehemmiyeti bulunduðundan böyle heyecanlý toplamalar ile umumun nazar-ý dikkatini Nur hakikatlarýna celbetmek lâzýmdýr ki, ümidimizin ve ihtiyatýmýzýn ve gizlememizin ve muarýzlarýn küçültmelerinin fevkinde ve ihtiyarýmýzýn haricinde böyle þâþaa ile Risâle-i Nur kendi derslerini dost ve düþmana aþikâren veriyor. En mahrem sýrlarýný en nâmahremlere çekinmeyerek gösteriyor. Madem hakikat budur, biz küçücük sýkýntýlarýmýzý kinin gibi bir acý ilâç bilip sabýr ve þükretmeliyiz, "Yâhu bu da geçer" demeliyiz. Sâniyen: Bu Medrese-i Yusufiye'nin nâzýrýna yazdým: Ben Rusya'da esir iken, en evvel Bolþevizm'in fýrtýnasý hapishanelerden baþladýðý gibi, Fransýz Ýhtilâl-i Kebiri dahi en evvel hapishanelerden ve tarihlerde serseri namýyla yâdedilen mahpuslardan çýkmasýna binaen; biz Nur þakirdleri, hem Eskiþehir, hem Denizli, hem burada mümkün oldukça mahpuslarýn ýslahýna çalýþtýk. Eskiþehir ve Denizli'de tam faidesi görüldü. Burada daha ziyade faide olacak ki, bu nazik zaman ve zeminde Nur'un dersleriyle geçen fýrtýnacýk (Haþiye) yüzden bire indi. Yoksa ihtilaftan ve böyle hâdiselerden istifade eden ve fýrsat bekleyen haricî muzýr cereyanlar, o baruta ateþ atýp bir yangýn çýkacaktý. Haþiye: Bu Fýýrtýnýýa ise Afyoýn hapsinde isyaný çiktýý hiç bir Nur talebesi karýýþmadý. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 382) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk, Sarsýlmaz, Sýkýntýdan Usanýp Bizlerden Çekilmez Kardeþlerim! Þimdi maddî, manevî bir sýkýntýdan nefsim sizin hesabýnýza beni mahzun eylerken, birden kalbe geldi ki; hem senin, hem buradaki kardeþlerin tek birisiyle yakýnda görüþmek için bu zahmet ve meþakkatin baþka sûrette on mislini çekseydiniz yine ucuz olurdu. Hem Nur'un takvadarane ve riyazetkârane meþrebi, hem umuma ve en muhtaçlara hattâ muarýzlara ders vermek mesleði, hem dairesindeki þahs-ý manevîyi konuþturmak için eski zamanda ehl-i hakikatýn senede hiç olmazsa bir-iki defa içtimalarý ve sohbetleri gibi; Nur þakirdlerinin de, birkaç senede en müsaid olan Medrese-i Yusufiye'de bir defa toplanmalarýnýn lüzumu cihetinde bin sýkýntý ve meþakkat dahi olsa ehemmiyeti yoktur. Eski hapislerimizde birkaç zaîf kardeþlerimizin usanýp daire-i Nuriyeden çekinmeleri onlara pek büyük bir hasaret oldu ve Nurlara hiç zarar gelmedi. Onlarýn yerine daha metin, daha muhlis þakirdler meydana çýktýlar. Madem dünyanýn bu imtihanlarý geçicidir, çabuk giderler. Sevablarýný, meyvelerini bizlere verirler. Biz de inayet-i Ýlahiyeye itimad edip sabýr içinde þükretmeliyiz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Son iki parçayý ya eski harf veya makine harfiyle bera-yý malûmat gayr-ý resmî mahkeme reisine münasib gördüðünüz bir ciddî adamla verdiðiniz vakit ayrý bir pusula da ona yazýnýz ki; Said size teþekkür eder, der: "Pencereleri açtýlar. Fakat hiçbir kardeþim ve hizmetçilerime, yanýma gelmeðe müddeiumumî müsaade vermiyor. Hem zâtýnýzdan çok rica eder ki, mahkemede bulunan mu'cizatlý ve antika Kur'anýný ona veriniz ki bu mübarek aylarda okusun. O hârika Kur'anýndan üç cüz'ü Diyanet Ri sh: » (Þ: 383) yaseti'ne nümune için göndermiþti, tâ fotoðrafla tab'ýna çalýþsýnlar. Hem onun ile beraber Risâle-i Nur'un mahkemedeki mecmualardan birisini sizden istiyor ki, bu tecrid-i mutlakta ve yalnýzlýkta ve þiddetli sýkýntýlarýnda mütalaasýyla bir medar-ý tesellisi ve bir arkadaþý olsun. Zâten o mecmualar üç-dört mahkeme gördükleri ve iliþmedikleri gibi; hacýlarýn þehadet ve müþahedeleriyle, o büyük mecmualarý hem Mekke-i Mükerreme'de, hem Medine-i Münevvere'de, hem Þam-ý Þerif'te ve Haleb'de, hem Mýsýr Câmi-ül Ezher'indeki büyük âlimler çok takdir ve tahsin edip hiç tenkid ve itiraz etmemiþler. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Hizb-i Nurî'den Feyzilerin yanýnda iki nüsha var. Eðer onlara lüzum yoksa, birisi bana gönderilsin veya Mehmed Feyzi daha bir nüshayý yazsýn. Hem Ramazaniye Risalesi ve matbu' Âyet-ül Kübra burada bulunmak lâzýmdýr. Mabeyninizdeki gerginliði çabuk tamir ediniz. Sakýn, sakýn az bir inhiraf Nur dairesine pek büyük zararý olacak. Sýkýntýdan gelen hislere kapýlmayýnýz. Sobamýn patlamasý bu musibete iþaret idi. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim Hüsrev ve Mehmed Feyzi, Sabri! Ben sizlere bütün kanaatýmla itimad edip istirahat-ý kalble kabre girmek ve Nurlarýn selâmetini size býrakmak bekliyordum ve hiç bir þey sizi birbirinden ayýrmayacak biliyordum. Þimdi dehþetli bir plânla, Nur'un erkânlarýný birbirinden soðutmak için resmen bir iþ'ar var. Madem sizler lüzum olsa birbirinize hayatýnýzý, kuvvet-i sadakatýnýz ve Nurlara þiddetli alâkanýzýn muktezasý olarak feda edersiniz. Elbette gayet cüz'î ve geçici ve ehemmiyetsiz hissiyatýnýzý feda etmeðe mükellefsiniz. Yoksa kat'iyen bizlere bu sýrada büyük zararlar olacaðý gibi, Nur dairesinden ayrýlmak ihtimali var diye titriyorum. Üç günden beri hiç görmediðim bir sýkýntý beni tekrar sarsýyordu. Þimdi kat'iyen bildim ki, göze bir saç düþmek gibi az bir nazlanmak sizin gibilerin mabeyninde hayat-ý Nuriyemize bir bomba olur. Hattâ size bunu da haber vereyim: Geçen fýrtýna ile bizi alâkadar göstermeðe çok çalýþýlmýþ. Þim sh: » (Þ: 384) di, mabeyninizde az bir yabanilik atmaða çabalýyorlar. Ben sizin hatýrýnýz için herbirinizden on derece ziyade zahmet çektiðim halde, sizden hiç birinizin kusuruna bakmamaða karar verdim. Siz dahi, haklý ve haksýz olsa benlik yapmamak, üstadýmýz olan þakirdlerin þahs-ý manevîsi namýna istiyorum. Eðer o acib yerde beraber bulunmaktan gizli parmaklar karýþýyorlar, biriniz Tahirî'nin koðuþuna gidiniz. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Rica ederim, üçünüzün hakkýnda birbirinden ziyade gücenmeðe ehemmiyet verdiðimden gücenmeyiniz. Çünki Hüsrev'le Feyzi'de benim gibi insanlardan tevahhuþ ve sýkýlmak var. Hem birbirine bir derece meþrebce ayrýdýrlar. Ve Sabri ise, akraba ve tarz-ý maiþet cihetinde hayat-ý içtimaiye ile birkaç vecihle alâkadar ve ihtiyata mecburdur. Ýþte üçünüz bu ihtilaf-ý meslek ve meþreb haysiyetiyle o daðdaðalý koðuþta ve sýkýntýlý kalabalýk içinde her halde tam tahammül ve sabýr edemediðinizden ben telaþ edip vesvese ediyorum. Çünki pek az bir muhalefet, bu sýrada pek zararý var. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim, Bu Medrese-i Yusufiye'de Ders Arkadaþlarým! Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ý beþeriyenin proðramý nev'inden olmasý cihetiyle Leyle-i Kadr'in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir'de otuzbin olduðu gibi, bu Leyle-i Berat'ta herbir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur'anýn sevabý yirmibine çýkar. Sair vakitte on ise, þuhur-u selâsede yüze ve bine çýkar. Ve bu kudsî leyali-i meþhurede onbinler, yirmibin veya otuzbinlere çýkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiði kadar Kur'anla ve istiðfar ve salavatla meþgul olmak büyük bir kârdýr. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 385) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا سَلَّمَكُمُ اللّهُ فِى الدَّارَيْنِ Elli senelik bir manevî ibadet ömrünü ehl-i îmana kazandýrabilen Leyle-i Beratýnýzý ruh-u canýmýzla tebrik ederiz. Herbiriniz, þirket-i maneviye sýrrýyla ve tesanüd-ü manevî feyziyle kýrk bin lisanla tesbih eden bazý melekler gibi; herbir hâlis, muhlis Nur þakirdlerini kýrkbin dil ile istiðfar ve ibadet etmiþ gibi rahmet-i Ýlahiyeden kanaat-ý tâmme ile ümid ediyoruz. Said Nursî * * * بِا سْمِهِ سُبْحَانَهُ Evvelâ: Bid'akâr bazý hocalarýn telkinatýyla iddianamede, Ýslâm Deccalý ve müteaddid birkaç deccalýn gelmesini kabul etmiyor gibi Beþinci Þua'ýn bir mes'elesine itiraz etmiþler. Buna cevaben gayet parlak kat'î bir mu'cize-i Nebeviyeyi (A.S.M.) gösteren bu hadîs-i sahihte: لَنْ تَزَالَ الْخِلاَفَةُ فِى وِلْدِ عَمِّى صِنْوِ اَبِى الْعَبَّاسِ حَتَّى يُسَلِّمُهَا اِلَى الدَّجَّالِ Yani: "Benim amcam, pederimin kardeþi Abbas'ýn veledinde Hilafet-i Ýslâmiye devam edecek. Tâ Deccal'a, o hilafeti yani saltanat-ý hilafet Deccal'ýn muhrib eline geçecek." Yani, uzun zaman beþyüz sene kadar hilafet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek. Sonra Cengiz, Hülâgu denilen üç deccaldan birisi o saltanat-ý hilafeti mahvedecek; deccalane, Ýslâm içinde hükûmet sürecek. Demek Ýslâm içinde müteaddid hadîslerde üç deccal geleceðine zâhir bir delildir. Bu hadîsteki ihbar-ý gaybî, kat'î iki mu'cizedir: Biri; hilafet-i Abbasiye vücuda gelecek, beþyüz sene devam edecek. sh: » (Þ: 386) Ýkincisi de, sonunda en zalim ve tahribci Cengiz ve Hülâgu namýndaki bir deccal eliyle inkýraz bulacak. Acaba kütüb-ü hadîsiyede Kur'ana, þeair-i Ýslâm'a ait hattâ cüz'î þeyleri de haber veren Sahib-i Þeriat, hiç mümkün müdür ki bu zamanýmýzdaki pek acib hâdisattan haber vermesin? Hem hiç mümkün müdür ki, bu acib hâdisatta Kur'ana sebatkârane -geniþ bir sahada, en acib bir zamanda, en aðýr þerait altýnda- hizmet eden ve o hizmetin semerelerini dost ve düþmanlarý tasdik eden Risâle-i Nur þakirdlerine iþaretleri bulunmasýn. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَ ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَاْلمَسْكَنَةُ [Âyet-i celîlesinin bir nüktesi.] Aziz Nur kumandaný ve Kur'anýn hâdimi kardeþim Re'fet Bey! Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asýrda zillet ve meskenet tokadýný yemeðe müstehak olmuþlar. Fakat bu Filistin mes'elesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi deðil, belki Enbiya-i Benî Ýsrailiyenin mezaristaný olan Filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunmasý cihetiyle bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasýndan çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistan'da az bir zümre hiç dayanamayacaktý, çabuk meskenete girecekti. Said Nursî * * * Sual: Küre-i Arz'ýn kürevî olduðuna dair bir âyet var mý ve hangi sûrededir? Müstevî veya kürevî olduðunda tereddüdüm vardýr. Her hükûmetin bulunduðu arazi deniz ortasýndadýr. Bu denizlerin etrafýný muhafazakâr neler var? Lütfen beyanýný rica eder, ellerinizden öperim. Emirdaðlý Ali Hoca sh: » (Þ: 387) Risâle-i Nur bu çeþit mesaili halletmiþ. Küreviyet-i Arz ulema-i Ýslâmca kabul edilmiþ, dine muhalefeti yok. Âyetteki satýh demesi, kürevî olmadýðýna delalet etmiyor. Müçtehidlerce "istikbal-i kýble" namazda þart olmasý ve þart ise bütün erkânda bulunmasý sýrrýyla, secde ve rükû'da istikbal-i kýble lâzým geliyor. Bu ise yerin, zeminin küreviyeti ile ve þer'an kýble Kâ'be-i Mükerreme'nin üstü -tâ arþa kadar- ve altý- ferþe kadar- bir amud-u nurani olmasý, küreviyetle istikbal, erkânda bulunabilir. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Mübarek ramazan-ý þerifinizi bütün ruh u canýmýzla tebrik ediyoruz. Cenab-ý Hak bu ramazan-ý þerifin Leyle-i Kadrini umumunuza bin aydan hayýrlý eylesin, âmîn. Ve seksen sene bir ömr-ü makbul hükmünde hakkýnýzda kabul eylesin, âmîn. Sâniyen: Bayrama kadar burada kalmamýzýn bizlere çok faidesi ve hayrý olduðuna kanaatým var. Þimdi tahliye olsaydýk, bu Medrese-i Yusufiye'deki hayýrlardan mahrum kaldýðýmýz gibi, sýrf uhrevî olan ramazan-ý þerifi; dünya meþgaleleriyle huzur-u manevîmizi haleldar edecekti. اَلْخَيْرُ فِيمَا اخْتَرَهُ اللّهُ sýrrýyla inþâallah bunda da hayýrlý büyük sevinçler olacak. Mahkemede siz de anladýnýz ki, hattâ kanunlarýyla da hiçbir cihetle bizi mahkûm edemediklerinden, ehemmiyetsiz, sinek kanadý kadar kanunla temasý olmayan cüz'î mektublarýn cüz'î hususiyatý gibi cüz'î þeyleri medar-ý bahsedip büyük ve küllî mesail-i Nuriyeye iliþmeðe çare bulamadýlar. Hem gayet küllî ve geniþ Nur talebeleri ve Risâle-i Nur'un bedeline yalnýz þahsýmý çürütmek ve ehemmiyetten iskat etmek bizim için büyük bir maslahattýr ki, Risâle-i Nur ve talebelerine kader-i Ýlahî iliþtirmiyor. Yalnýz benim þahsýmla meþgul eder. Ben sh: » (Þ: 388) de size, bütün dostlarýma beyan ediyorum ki: Bütün ruh u canýmla hattâ nefs-i emmaremle beraber Risâle-i Nur'un ve sizlerin selâmetine, þahsýma gelen bütün zahmetleri manevî sevinç ve memnuniyetle kabul ediyorum. Cennet ucuz olmadýðý gibi, Cehennem de lüzumsuz deðil. Dünya ve zahmetleri fâni ve çabuk geçici olduðu gibi, bize gizli düþmanlarýmýzdan gelen zulüm de mahkeme-i kübrada ve kýsmen de dünyada yüz derece ziyade intikamýmýz alýnacaðýndan, hiddet yerinde onlara teessüf ediyoruz. Madem hakikat budur. Telaþsýz ve ihtiyat içinde kemal-i sabýr ve þükürle, hakkýmýzda cereyan eden kaza ve kader-i Ýlahî ve bizi himaye eden inayet-i Ýlahiyeye karþý teslim ve tevekkülle ve buradaki kardeþlerimizle de hâlisane ve tesellikârane ve samîmane ve mütesanidane hakikî bir ülfet ve muhabbet ve sohbetle ramazan-ý þerifte hayrý birden bine çýkan evradlarýmýzla meþgul olup ilmî derslerimizle bu cüz'î, geçici sýkýntýlara ehemmiyet vermemeðe çalýþmak büyük bir bahtiyarlýktýr. Ve Nur'un pek ehemmiyetli bu imtihanýndaki tesirli dersleri ve muarýzlara kendini okutturmasý, ehemmiyetli bir fütuhat-ý Nuriyedir. Haþiye: Bazý kardeþlerimizin lüzumsuz talebeliðini inkâr, hususan (......) eskide ehemmiyetli kendi hizmet-i Nuriyelerini lüzumsuz setretmeleri gerçi çirkin, fakat onlarýn sâbýk hizmetleri için afvedip gücenmemeliyiz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ Aziz, sýddýk kardeþlerim! Evvelâ: Rivayat-ý sahiha ile "Leyle-i Kadr'i nýsf-ý âhirde, hususan aþr-ý âhirde arayýnýz." ferman etmesiyle, bu gelecek geceler, seksen küsur sene bir ibadet ömrünü kazandýran Leyle-i Kadr'in gelecek gecelerde ihtimali pek kavî olmasýndan istifadeye çalýþmak, böyle sevablý yerlerde bir saadettir. "Kadere îman eden gam ve hüzünden emin olur". (Herþeyin güzel cihetine bakýnýz) Sâniyen: مَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ sýrrýyla, sh: » (Þ: 389) خُذُوا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ اَحْسَنَهُ kaidesinin sýrrýyla, َالَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُ اُولئِكَ الَّذِينَ هَدَيهُمُ اللّهُ وَاُولئِكَ هُمْ اُولُوا اْلاَلْبَابِ gayet kýsacýk bir meali: "Sözleri dinleyip en güzeline tâbi' olup fenasýna bakmayanlar, hidayet-i Ýlahiyeye mazhar akýl sahibi onlardýr" mealinde. Bizler için þimdi herþeyin iyi tarafýna ve güzel cihetine ve ferah verecek vechine bakmak lâzýmdýr ki manasýz, lüzumsuz, zararlý, sýkýntýlý, çirkin, geçici haller nazar-ý dikkatimizi celbedip kalbimizi meþgul etmesin. Sekizinci Söz'de bir bahçeye iki adam, biri çýkar biri giriyor. Bahtiyarý bahçedeki çiçeklere, güzel þeylere bakar, safa ile istirahat eder. Diðer bedbaht, temizlemek elinden gelmediði halde çirkin, pis þeylere hasr-ý nazar eder, midesini bulandýrýr. Ýstirahata bedel sýkýntý çeker, çýkar gider. Þimdi hayat-ý içtimaiye-i beþeriyenin safhalarý, hususan Yusufiye Medresesi bir bahçe hükmündedir. Hem çirkin, hem güzel, hem kederli, hem ferahlý þeyler beraber bulunur. Âkýl odur ki; ferahlý ve güzel þeylerle meþgul olup, çirkin, sýkýntýlý þeylere ehemmiyet vermez, þekva ve merak yerinde þükreder, sevinir. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Yarýn gece Leyle-i Kadir olmak ihtimali çok kuvvetli olmasýndan bir kýsým müçtehidler o geceye Leyle-i Kadr'i tahsis etmiþler. Hakikî olmasa da, madem ümmet o geceye o nazarla bakýyor. Ýnþâallah hakikî hükmünde kabule mazhar olur. Sâniyen: Sarsýntýlý olan altýncýdaki kardeþlerimizin istirahatlarýný merak ediyorum. Bir parmak hariçten hapse, hususan altýncýya karýþýyor, oradaki kardeþlerimiz dikkat ve ihtiyat edip hiç bir þeye karýþmasýnlar. Sâlisen: Avukata, reise okutmak için parçayý gönderdiniz mi? Hem Halil Hilmi, vahdet-i mes'ele itibariyle yalnýz Sabri'nin deðil, belki umumumuzun avukatýdýr. Ben bu nazarla ona baký sh: » (Þ: 390) yorum. Þimdi umumumuzun hesabýna birinci avukatýmýza tam yardým etsin. Râbian: Taþköprülü Sadýk Bey'in mukaddemesini istinsah için Sabri'ye vermiþtim. Eðer yazýlmýþsa, tashihten geçen parça ona gönderilecek. Yeni yazýlan bir sûreti bana gönderilsin. Hem Sadýk'ýn manzumeciðinin yanýmda bir sureti var, sizde yoksa göndereceðim. Said Nursî * * * Aziz,Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Hem sizin, hem hapisteki arkadaþlarýnýzýn bayramýnýzý tebrik ederiz. Siz ile bayramlaþaný, aynen benimle bayramlaþmýþ gibi kabul ediyorum ve umumuyla bizzât bayram ziyaretini yapmýþým gibi biliniz, bildiriniz. Sâniyen: Sebebsiz kalýn demir sobamýn parçalanmasýyla verdiði haber ve biz dahi o iþarete binaen tam bir ihtiyat ve temkinle geçen fýrtýnacýk, yüzden bire indi, barut ateþ almadý. Þimdi yine, sebebsiz mataramýn acib bir tarzda küçücük parçalara inkýsam etmesi, bize tekrar tam bir temkine ve tahammüle ve ihtiyata sarýlmamýzýn lüzumunu haber veriyor. Aldýðým manevî bir ihtarla, gizli münafýklar, dindarlara karþý namazsýz sefahetçileri ve mürted komünistleri istimal etmek istiyorlar, hattâ parmaklarýný buraya da sokmuþlar. Bir Haþiyecik: Dün kalbimde bir ferah ve sevinç vardý. Birden baktým, Nurs'taki kardeþim, Nurs'un balýný bir matara içinde sekiz ay evvel bana, Emirdaðý'na göndermiþti. Dün de Emirdaðý'ndan bana geldi. Aman bana çabuk getirin dedim. Bekledim, gelmedi. O sevinç, bir hiddete döndü. Yüz matara kadar yanýmda kýymetli bulunan o ballý matarayý yabani ellere verip çarþýya gönderilmesi sebeb olup, o matara da birdenbire kýrýldý. Kýrksekiz seneden beri görmediðim Nurs köyümün, meskat-i re'simin bir teberrükü olan o tatlýdan, bayram tatlýsý olarak herbir kardeþim bir parçacýðýný tatsýn diye bir mikdar gönderdim. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk, Sarsýlmaz Kardeþlerim! Sizi ruh u canýmla tebrik ederim ki, çabuk yaramýzý tedavi ettiniz. Ben de bu gece þifadan tam ferahlandým. Zâten "Medre sh: » (Þ: 391) set-üz Zehra" tevessü' edip, hakikî ihlas ve tam fedakârane terk-i enaniyeti ve tevazu-u tâmmý daire-i Nur'da aþýlýyor, neþreder. Elbette gayet cüz'î ve muvakkat hassasiyet ve titizlik ve nazlanmak, o kuvvetli dersini ve uhuvvet alâkasýný bozamaz ve Ýhlas Lem'asý bu noktada mükemmel nâsihtir. Þimdi en ziyade bizi ve Nurlarý vurmak ve sarsmak için en fena plân, Nur talebelerini birbirinden soðutmak ve usandýrmak ve meþreb ve fikir cihetinde birbirinden ayýrmaktýr. Gerçi gayet cüz'î bir nazlanmak oldu. Fakat göze bir saç düþse baþa düþen bir taþ kadar incitir ki, büyük bir hâdise hükmünde mataram haber verdi. Merhum Hâfýz Ali'nin (R.H.) küçücük böyle bir halden, vefatýndan bir parça evvel þekvasý, o vakitten beri belki yüz defa hatýrýma gelip beni müteessir etmiþ. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Talebelerin itiraznamelerini müdüre vermedim. Dedim: Diyanet Risayeti'ne ve bize risalelerimizle beraet veren Ankara'nýn Aðýr Ceza dairesine -itiraznamemin âhiriyle beraber- göndermek istiyoruz. Hem Hata-Savab Cedveli de o iki makama, fakat mahrem yalnýz bera-yý malûmat olarak göndermek münasibse. Dedi: "Münasibdir." Þimdi siz avukata deyiniz. Birkaç nüsha talebelerin itiraznamelerinin ve cedvelin iki nüsha çýkarsýn. Hem Diyanet Riyasetine yazýnýz ki: Ulûm-u diniye ehlini himaye etmek vazife-i zaruriyenizi Said ve arkadaþlarý hakkýnda bu defa Afyon'a gönderdiðiniz raporla mükemmel yapdýðýnýzdan, hem mazlum Said, hem masum arkadaþlarý dairenize çok müteþekkir ve fevkalâde minnetdar oldular. Zâten mes'elemiz dinî ve ilmî olmasýndan, her daireden ve adliye ve zabýtadan evvel Diyanet Dairesi alâkadardýr. Onun için hem Denizli'de, hem Afyon'da en evvel o dairelere müracaat edip þekvamýzý oradaki âlimlere yazdýk. Bu mealde bir baþlýk yazýnýz. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþim Re'fet Bey! Kur'an-ý Azîmüþþan'ýn hürmetine ve alâka-i Kur'aniyenizin hakkýna ve Nurlar ile yirmi sene zarfýnda îmana hizmetinin þe sh: » (Þ: 392) refine, çabuk bu dehþetli, zâhiren küçücük fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elîm ve feci' ve bizi mahva çalýþan gizli münafýklara büyük bir yardým olan birbirinden küsmekten ve baruta ateþ atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem þahsî hak yüzünden, bizlere ve hizmet-i Kur'aniyeye ve îmaniyeye yüz batman zarar gelmesi -þimdilik- ihtimali pek kavîdir. Sizi kasemle temin ederim ki; biriniz bana en büyük bir hakaret yapsa ve þahsýmýn haysiyetini bütün bütün kýrsa, fakat hizmet-i Kur'aniye ve îmaniye ve Nuriyeden vazgeçmezse ben onu helâl ederim, barýþýrým, gücenmemeðe çalýþýrým. Madem cüz'î bir yabanilikten düþmanlarýmýz istifadeye çalýþtýklarýný biliyorsunuz, çabuk barýþýnýz. Manasýz, çok zararlý nazlanmaktan vazgeçiniz. Yoksa bir kýsmýmýz Þemsi, Þefik, Tevfik gibi; muarýzlara sureten iltihak edip, hizmet-i îmaniyemize büyük bir zarar ve noksaniyet olacak. Madem inayet-i Ýlahiye þimdiye kadar bir zayiata bedel çoklarý o sistemde vermiþ. Ýnþâallah yine imdadýmýza yetiþir. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Müdür, Âyet-ül Kübra ve Rehber'i çok beðenmiþ. Þimdi Asâ-yý Musa ve Zülfikar'ý istiyor. Ben de söz verdim "Sana getireceðim." Eðer burada Afyon'da varsa; bir Asâ-yý Musa, bir Zülfikar (ciltli, büyük) bir Rehber, bir Âyet-ül Kübra ýsmarlayýnýz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Bu raporun neticesi aynen Denizli'dekinin aynýdýr. Bizi medar-ý ittiham noktalardan tebrie etmek içinde onlara hoþ görünmek ve Nurcu olmadýklarýný göstermek fikriyle, Vehhabîlik damarýyla, bir parça ilmî tenkidiyle hücum etmiþler. Tahminimce bu rapor iddianameden evvel buraya gelmiþ ki, bazý noktalarý iddianame ondan almýþ. Öyle ise, cedvelimiz onlara dahi tam cevabdýr. Siz nasýl bilirsiniz? Hem yeni cevabýmýz nasýldýr, iyi midir? Pek acele ve periþan bir halde yazdým. sh: » (Þ: 393) Sâniyen: Þimdiye kadar zâhiren bizim þahýslarýmýzla ve cem'iyet ve tarîkat ve cüz'î bazý hususî mektublar ile bizimle meþgul oluyordular. Þimdi Siracünnur, Hücumat-ý Sitte'nin müsaderesiyle ve ehl-i vukufun Nurlara nazarý çevirmeleriyle ve gizli düþmanlarýmýzýn desiseleriyle bu vatanýn bir medar-ý rahatý olan Risâle-i Nur'a bir nevi hücum olmasýndan; þimdiye kadar çok defa olduðu gibi, aynen bu memlekete bu hücumun ayný zamanýnda hem iki þiddetli zelzele -ki ben o bahsi yazarken- geldi. Beni tasdik edip, "yazýya lüzum yok" dedi. Ben de daha yazmadým. Bugün de iþittim ki, harb korkusu baþlamýþ. Ben de buranýn âmirine dedim: Þimdiye kadar ne vakit Nurlara hücum edilse, ya zemin hiddet eder veya harb korkusu baþlar. Tesadüf ihtimali kalmayacak derecede çok hâdiseleri gördük ve mahkemelere dahi gösterildi. Demek bugünlerde, bilmediðim halde Nurlar hakkýnda þiddetli telaþým ve ehl-i vukufun hasudane tenkidleri ve Nur'un bir mühim mecmuasýnýn müsaderesi, sadaka-i makbule mahiyetinde musibetlerin def'ine bir vesile olan Siracünnur tesettür perdesinin altýna girdi, zelzele ve harb korkusu baþladý. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Merak etmeyiniz, biz inayet altýndayýz. Zâhiren zahmetler altýnda rahmetler var. Ehl-i vukufu mecbur etmiþler ki, bir parçasýný çürütsünler. Elbette onlarýn kalbleri Nurcu olmuþ. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk, Sarsýlmaz, Telaþ Etmez, Âhireti Býrakýp Fâni Dünyaya Dönmez Kardeþlerim! Bir parça daha burada kalmaktan, mes'elemizi bir derece geniþlendirmek istemelerinden mahzun olmayýnýz. Bilakis benim gi sh: » (Þ: 394) bi memnun olunuz. Madem ömür durmuyor, zevale koþuyor. Böyle çilehanede, uhrevî meyveleriyle bâkileþiyor. Hem Nur'un ders dairesi geniþliyor. Meselâ; ehl-i vukufun hocalarý, tam dikkatle Siracünnur'u okumaða mecbur oluyorlar. Hem bu sýrada çýkmamýzla, bir-iki cihetle hizmet-i îmaniyemize bir noksan gelmek ihtimali var. Ben sizlerden þahsen çok ziyade sýkýntý çektiðim halde çýkmak istemiyorum. Siz de mümkün olduðu kadar sabýr ve tahammüle ve bu tarz-ý hayata alýþmaða ve Nurlarý yazmak ve okumaktan teselli ve ferah bulmaða çalýþýnýz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Yanýmda bulunan yeni harfle müdafaatýn âhirindeki cedvelden iki tanesini, ehl-i vukufa cevabla beraber Diyanet Riyasetine ve Ankara'nýn Aðýr Ceza Mahkemesine göndermek için lüzum varsa size göndereceðim. Hem ehl-i vukufa cevabýn bir sureti buradaki mahkemeye verilsin. Sâniyen: Mes'elemizi geniþlettirmeleri hayýrdýr. Þimdiye kadar kýymetini düþürmek fikriyle zâhiren küçük, ehemmiyetsiz gösterip gizli çok ehemmiyet veriyordular. Þimdi bu vaziyet, inþâallah hizmet-i îmaniye ve Kur'anîye daha ziyade hayýrlý ve faideli olacak. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Bu sene serbest olsaydý belki bir kýsmýmýz hacca gidecekti. Ýnþâallah bu niyetimiz bilfiil gitmiþ gibi kabul olup, bu sýkýntýlý halimizde hizmet-i îmaniye ve Nuriyemiz öyle büyük bir hac sevabýný verecek. sh: » (Þ: 395) Sâniyen: "Risâle-i Nur Kur'anýn çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir" tekrar ile dediðimizden, bazý dikkatsizler tam manasýný bilemediðinden bir hakikatý beyan etmeðe bir ihtar aldým. O hakikat þudur: Tefsir iki kýsýmdýr: Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur'an'ýn ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarýný beyan ve izah ve isbat ederler. Ýkinci kýsým tefsir ise: Kur'anýn îmanî olan hakikatlarýný kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kýsmýn pekçok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kýsmý bazan mücmel bir tarzda dercediyorlar. Fakat Risâle-i Nur; doðrudan doðruya bu ikinci kýsmý esas tutmuþ, emsalsiz bir tarzda muannid feylesoflarý susturan bir manevî tefsirdir. Sâlisen: Sabahleyin birþey yazacaktým, kaldý. Þimdi ayný mes'ele çýktý, kâtib Sâlim Bey izin verdi. Yarýn Heyet-i Vekile'ye bir istida yazmak için Hüsrev ve Tahirî yanýma gelsinler. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Acaba ortalýkta en ziyade zararlý biz ve Nurlar mýdýr ki, her muharrir serbest yazýyor ve her sýnýf müdahalesiz toplanma yapýyor. Halbuki din terbiyesi olmasa, Müslümanlarda istibdad-ý mutlak ve rüþvet-i mutlakadan baþka çare olamaz. Çünki nasýl bir Müslüman, þimdiye kadar hakikî Yahudi ve Nasrani olmaz belki dinsiz olur, bütün bütün bozulur. Öyle de bir Müslüman, Bolþevik olamaz. Belki anarþist olur, daha istibdad-ý mutlaktan baþka idare edilmez. Biz Nur talebeleri hem idareye, hem asayiþe, hem vatan ve milletin saadetine çalýþýyoruz. Karþýmýzdaki dinsiz anarþist ve millet ve vatan düþmanlarýdýr. Hükûmet için bize iliþmek deðil, tam himaye ve yardým etmek elzemdir. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 396) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Re'fet, Edhem ve Çalýþkanlar ve Burhan gibi Nur naþirlerini tahliye etmeleri gösteriyor ki, Nurlarýn intiþarý yasak deðil ve mahkeme iliþemiyor. Hem cem'iyetçilik bulunmadýðýna bir karar alâmetidir. Hem mes'elemizi uzatmada, Nurlara nazar-ý dikkati geniþ bir dairede celbetmesinden, onlarý okumasýna bir umumî davet ve resmî bir ilânat hükmünde iþiten müþtaklarýn okumak heveslerini tahrik ettiðinden, sýkýntýmýzdan, zarardan yüz derece ziyade bize ve ehl-i îmana menfaatlere vesiledir. Zâten bu zamanda, en geniþ daire-i zeminde, en dehþetli ve küllî bir hücumda tecavüz eden dalalet ordularýna karþý böyle kudsî bir ders, bu suretle atom bombasý gibi inþâallah tesirini göstermeðe bir iþarettir. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim Re'fet, Mehmed Feyzi, Sabri! Ben þiddetli bir iþaret ve manevî bir ihtarla sizin üçünüzden Risâle-i Nur'un hatýrý ve bu bayramýn hürmeti ve eski hukukumuzun hakký için çok rica ederim ki, dehþetli yeni bir yaramýzýn tedavisine çalýþýnýz. Çünki gizli düþmanlarýmýz iki plâný takib edip.. biri beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soðukluk vermektir. Baþta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayýrmaktýr. Ben size ilân ederim ki; Hüsrev'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarým. Çünki þimdi onun aleyhinde bulunmak, doðrudan doðruya Risâle-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi periþan edenlerin lehinde bir azîm hýyanettir ki, benim sobamýn parçalanmasý gibi acib, sebebsiz bir hâdise baþýma geldi. Ve bana yapýlan bu son iþkence dahi, bu manasýz ve çok zararlý tesanüdsüzlüðünüzden geldiðine kanaatým var. Dehþetli bir parmak buraya, hususan altýn sh: » (Þ: 397) cýya karýþýyor. Beni bu bayramýmda aðlatmayýnýz, çabuk kalben tam barýþýnýz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ben bugün yalnýz iki-üç kardeþimizin tahliyelerini isterdim. Fakat hakkýmýzdaki inayet-i Ýlahiye onlarýn menfaati için geri býraktý. Ve yirmi gün kadar, bizim bu vaziyetimiz lâzým ve elzemdir. Çünki bu bayramda beraber bulunmamýz hem bize, hem Nurlara, hem hizmetimize, hem manevî ve maddî istirahatýmýza ve hacýlarýn dualarýndan tam bir hisse almamýza ve Ankara'ya gönderilen Risâle-i Nur'un müsadereden kurtulmasýna ve bizim mazlumiyetimize acýyýp Nurlara sarýlanlarýn çoðalmasýna ve hazýr büyük hatalara rýza ile vatan ve millet ve din hainlerine dehalet etmediðimize bir hüccet olmasý lâzýmdý. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ehl-i vukufun insafsýzca ve hatalý ve haksýz tenkidleri, Vehhabîlik damarýyla Ýmam-ý Ali'nin (Radýyallahü Anhü) Nurlarla ciddî alâkasýný ve takdirini çekemeyerek ve geçen sene zemzem suyunu döktüren ve bu sene haccý men'eden evhamýn tesiri altýnda o yanlýþ ve hasudane itirazlarý Beþinci Þuâ'a etmiþler. Bu sýrada, böyle evhamlý ve telaþlý bir zamanda, bizim için en selâmetli yer hapistir. Ýnþâallah Nurlar, hem kendimizin, hem kendilerinin serbestiyetini kazandýracaklar. Madem emsalsiz bir tarzda, çok aðýr þerait altýnda, pek çok muarýzlar karþýsýnda bu derece Nurlar kendilerini okutturuyorlar.. talebelerini hapiste çeþit çeþit suretlerde çalýþtýrýyor, periþaniyetlerine inayet-i Ýlahiye ile meydan vermiyorlar; biz bu sh: » (Þ: 398) dereceye kanaat edip þekva yerinde þükretmekle mükellefiz. Benim bütün þiddetli sýkýntýlara karþý tahammülüm bu kanaattan geliyor. Vazife-i Ýlahiyeye karýþmam. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Bu iki nüshanýn biri benimdir, biri müdüründür. Baþta benim hattýmla yazýsý bulunan nüshaya göre müdürün nüshasýný tashih ediniz. Ben bu defa Âyet-ül Kübra'yý mütalaa ederken, Ýkinci Makamýný -âhire kadar- ve âhirdeki manevî muhavereyi pekçok ehemmiyetli gördüm ve çok istifade ettim. Sizin istifadeniz için biri okusun, biri dinlesin. Tashihle beraber muattal kalmasýnlar, ikiþer kardeþlerimiz mütalaa etsinler. Sâniyen: Bana ait Onuncu Söz ve buradaki mektublar defteri ve saire zayi' olmasýn ve muattal kalmasýn. Ben nezaretini Ceylân'a býrakmýþtým. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ben þimdi Celcelutiye'yi okurken, بِحَقِّ تَبَارَكَ ثُمَّ نُونٍ وَ سَائِلٍ cümlesinde Risâle-i Kader'e iþaret eden yirmialtýncý mertebede, ثُمَّ نُونْ Suresi Kader Sözüyle münasebeti nedir, kalbime gelmesi ânýnda ihtar edildi. O surenin baþýný okurken gördüm ki, ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ âyeti bütün kalemlerin ve tastir ve kitabetlerin aslý, esasý, ezelî me'hazý ve sermedî üstadý kaderin kalemi ve sh: » (Þ: 399) Nur ve ilm-i ezelînin nuruna iþaret edenن kelimesidir. Demek وَالذَّارِيَاتِ Zerrat Risalesi'ne iþareti gibi kuvvetli bir münasebetle, ن kelimesi Risâle-i Kader'e kuvvetli iþaretle bakar. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk, Sarsýlmaz Kardeþlerim! Evvelâ: اَلْخَيْرُ فِى مَا اخْتَرَهُ اللّهُ sýrrýnca mes'elemizin te'hirinde hayýr var. Kalbim ve Nurlarýn serbestiyeti öyle istiyordu. Siz hem birbirinizi teselli, hem kuvve-i maneviyeyi takviye, hem tatlý sohbetle müzakere-i ilmiye, hem Nurlarýn yazmasý ve mütalaalarýyla bu geçici zahmetin noktasýný siler rahmet yapmaða, bu fâni saatleri bâki saatlere çevirmeðe muvaffak olursunuz inþâallah. Sâniyen: Madem bayramlaþmamýz mahkemenin muvakkat hapis menzilinde oldu, ben de bayram tatlýsý olarak; Konya kahramaný Zübeyr'in bana getirdiði zemzem ile Nurs Karyesi'nin bence çok manidar balýný gönderdim. Siz bal matarasýna su koyun, karýþtýrýnýz. Sonra zemzemi içine býrakýnýz, kemal-i âfiyetle içiniz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ehemmiyetli bir taraftan, ehemmiyetli ve manidar bir sual edilmiþ. Bana sordular ki: "Sizin cem'iyet olmadýðýnýz, üç mahkeme o ci sh: » (Þ: 400) hette beraet vermesiyle ve yirmi seneden beri tarassud ve nezaret eden altý vilayetin o noktadan iliþmemeleriyle tahakkuk ettiði halde, Nurcularda öyle hârika bir alâka var ki hiç bir cem'iyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müþkili halletmenizi isteriz." dediler. Ben de cevaben dedim ki: Evet Nurcular cem'iyet memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve þahsî ve cemaatî menfaat için teþekkül eden cem'iyet ve komite deðiller ve olamazlar. Fakat bu vatanýn eski kahramanlarý kemal-i sevinçle þehadet mertebesini kazanmak için ruhlarýný feda eden milyonlar Ýslâm fedailerinin ahfadlarý, oðullarý ve kýzlarý, o fedailik damarýndan irsiyet almýþlar ki, bu hârika alâkayý gösterip Denizli Mahkemesinde bu âciz bîçare kardeþlerine bu gelen cümleyi onlar hesabýna söylettirdiler: "Milyonlar kahraman baþlar feda olduklarý bir hakikata baþýmýz dahi feda olsun" diye onlar namýna söylemiþ, mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuþ. Demek Nurcularda hakikî, hâlis, sýrf rýza-yý Ýlahî için ve müsbet ve uhrevî fedailer var ki; mason ve komünist ve ifsad ve zýndýka ve ilhad ve Taþnak gibi dehþetli komiteler o Nurculara çare bulamayýp hükûmeti, adliyeyi aldatarak lastikli kanunlar ile onlarý kýrmak ve daðýtmak istiyorlar. Ýnþâallah bir halt edemezler. Belki Nur'un ve îmanýn fedailerini çoðaltmaða sebebiyet verecekler. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Dünkü suale benzer, kýrk sene evvel olmuþ bir sual ve cevabý size hikâye edeceðim. O eski zamanda, Eski Said'in talebeleri üstadlarýyla þiddet-i alâkalarý, fedailik derecesine geldiðinden, Van, Bitlis tarafýnda Ermeni komitesi, Taþnak fedaileri çok faaliyette bulunmasýyla Eski Said onlara karþý duruyordu, bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfekleri bulup medresesi bir vakit asker kýþlasý gibi silâhlar, kitablarla beraber bulunduðu vakit, bir asker feriki geldi, gördü dedi: "Bu medrese deðil, kýþladýr." Bitlis hâdisesi münasebetiyle evhama düþtü, emretti: "Onun silâhlarýný alýnýz." Bizden ellerine geçen onbeþ mavzerimizi aldýlar. Bir-iki ay sonra harb-i umumî patladý. Ben tüfeklerimi geri aldým. Her ne ise... sh: » (Þ: 401) Bu haller münasebetiyle benden sordular ki: "Dehþetli fedaileri bulunan Ermeni komitesi sizden korkuyorlar ki; siz Van'da Erek Daðý'na çýktýðýnýz zaman, fedailer sizden çekinip daðýlýyorlar, baþka yere gidiyorlar. Acaba sizde ne kuvvet var ki öyle oluyor?" Ben de cevaben diyordum: "Madem fâni dünya hayatý, küçücük ve menfî milliyetin muvakkat menfaati ve selâmeti için bu hârika fedakârlýðý yapan Ermeni fedaileri karþýmýzda görünürler. Elbette hayat-ý bâkiyeye ve pek büyük Ýslâm milliyet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalýþan ve "Ecel birdir" itikad eden talebeler, o fedailerden (Haþiye) geri kalmazlar. Lüzum olsa o kat'î ecelini ve zâhirî birkaç sene mevhum ömrünü, milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaþlarýn selâmetine ve menfaatine tereddüdsüz, müftehirane feda ederler. (Haþiye): Kardeþlerim namýna âcizane diyorum ki: Lüzum olursa, inþâallah çok ileri geçeceðiz. Bizler dinde olduðu gibi, kahramanlýkta da ecdadýmýzýn vârisleri olduðumuzu göstereceðiz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk, Vefadar ve þefkatli Kardeþlerim! Ýki gündür hem baþýmda, hem asabýmda tesirli bir nezle aðrýsý var. Böyle hallerde bir derece dostlarla görüþmekten teselli ve ünsiyet almaða ihtiyacým içinde acib tecrid ve yanlýzlýk vahþeti beni sýktý. Böyle bir nevi þekva kalbe geldi: "Neden bu tazib oluyor, hizmetimize faidesi nedir?" Birden bu sabah kalbe ihtar edildi ki: Siz bu þiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa "altun mu, bakýr mý" diye mehenge vurmak ve her cihette sizi insafsýzca tecrübe etmek ve nefislerinizin hisseleri ve desiseleri var mý yok mu üç-dört eleklerle elenmek; hâlisane, sýrf hak ve hakikat namýna olan hizmetinize pekçok lüzumu vardý ki; kader-i Ýlahî ve inayet-i Rabbaniye müsaade ediyor. Çünki böyle meydan-ý imtihanda inadcý ve bahaneci insafsýz muarýzlarýn karþýsýnda teþhir edilmesinden herkes anladý ki: Hiç bir hile, hiç bir enaniyet, hiçbir garaz, hiçbir dünyevî, uhrevî ve þahsî menfaat karýþmayarak, tam hâlis, hak ve hakikattan sh: » (Þ: 402) geliyor. Eðer perde altýnda kalsaydý, çok manalar verilebilirdi. Daha avam-ý ehl-i îman itimad etmezdi. "Belki bizi kandýrýrlar" der ve havas kýsmý dahi vesvese ederdi. Belki bazý ehl-i makamat gibi kendilerini satmak, itimad kazanmak için böyle yapýyorlar diye daha tam kanaat etmezlerdi. Þimdi imtihandan sonra, en muannid vesveseli dahi teslime mecbur oluyor. Zahmetiniz bir, kârýnýz bindir inþâallah. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Esaretimdeki hâdisenin gazete ile ilâný þiddetli yasaklarla ahaliyi her tarafta bizden kaçýrmaða çalýþmakla beraber teveccüh-ü âmmeyi ziyadeleþtirmiþ. Bize, hususan þahsýma ihanet etmeðe tarafdar üç resmî adam dün avluda demiþler: "Said pencereden göründüðü vakit ahali toplanýp ona bakýyor, pencerede durmasýn. Yoksa koðuþunu deðiþtiriniz." diye baþ gardiyan söyledi. Hiç merak etmeyiniz. Ben her sýkýntýya tahammüle karar vermiþim. Duanýz bereketiyle inþâallah sýkýntýlar sevinçlere dönecekler. O esaret hâdisesi aslý doðrudur. Fakat þahidim olmadýðýndan tafsilen beyan etmemiþtim. Yalnýz bir manga beni idam etmek için geldiðini bilmiyordum, sonra anladým. Ve Rus Kumandaný tarziye için Rusça birþeyler söyledi, ben bilmedim. Demek hazýr bulunan ve bu hâdiseyi gazeteye ihbar eden müslüman yüzbaþý anlamýþ ki, kumandan tekrar tekrar "Afvet" demiþ. Kardeþlerim, ben Nurlarla meþgul oldukça sýkýntýlar azalýyor. Demek vazifemiz Nurlarla iþtigaldir ve geçici þeylere ehemmiyet vermemek ve sabýr ve þükretmektir. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 403) Bediüzzaman'ýn akýllara hayret veren bir seciyesi [Ehl-i Sünnet mecmuasýnýn 15 Teþrin-i evvel 1948 tarihli nüshasýnda neþredilmiþtir. Ehl-i Sünnet gazetesi sahibi avukat bir zâtýn makalesidir.] Ben Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralý olarak esir olurken, Bediüzzaman da o gün esir düþmüþtü. O Sibirya'ya gönderilmiþ, en büyük esirler kampýnda idi. Ben Bakü'nün Nangün adasýnda idim. Günün birinde esirleri teftiþe gelen ve kampý gezerken Bediüzzaman'ýn önünden geçen Nikola Nikolaviç'e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kýmýldanmýyor. Baþ kumandanýn nazar-ý dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahane ile önünden geçiyor. Yine kýmýldanmýyor. üçüncü defasýnda önünde duruyor, tercüman vasýtasýyla aralarýnda þöyle bir muhavere geçiyor: -Beni tanýmadýlar mý? -Evet tanýdým. Nikola Nikolaviç, Çar'ýn dayýsýdýr. Kafkas cephesi baþkumandanýdýr. -O halde ne için hakaret ettiler? -Hayýr, afvetsinler ben kendilerine hakaret etmiþ deðilim. Ben mukaddesatýmýn emrettiðini yaptým. -Mukaddesat ne emrediyormuþ? -Ben müslüman âlimiyim. Kalbimde îman vardýr. Kendisinde îman olan bir þahýs, îmaný olmayan þahýstan efdaldir. Ben ona kýyam etseydim, mukaddesatýma hürmetsizlik yapmýþ olurdum. Onun için ben kýyam etmedim. -Þu halde, bana îmansýz demekle benim þahsýmý, hem ordumu, hem de milletimi ve Çar'ý tahkir etmiþ oluyor. Derhal divan-ý harb kurulunda isticvab edilsin. Bu emir üzerine divan-ý harb kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya zabitleri, ayrý ayrý Bediüzzaman'a rica ederek baþkumandana tarziye vermesi için ýsrar ediyorlar. Verdiði cevab bu oluyor: -Ben âhiret diyarýna göçmek ve huzur-u Resûlullah'a varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzýmdýr. Ben îmanýma muhalif hareket edemem. sh: » (Þ: 404) Buna karþý kimse sesini çýkarmýyor, neticeyi bekliyor. Ýsticvab bitiyor. Rus Çarýný ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararýný veriyorlar. Kararý infaz için gelen bir manga askerin baþýndaki subaya kemal-i þetaretle: "Müsaade ediniz, onbeþ dakika vazifemi ifa edeyim." diye abdest alýp iki rek'at namaz kýlarken, Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben: -Beni afvediniz! Sizin beni tahkir için bu hareketi yaptýðýnýzý zannediyordum. Hakkýnýzda kanunî muamele yaptým. Fakat þimdi anlýyorum ki, siz bu hareketinizi îmanýnýzdan alýyorsunuz ve mukaddesatýn emirlerini îfa ediyorsunuz. Hükmünüz ibtal edilmiþ, dinî salahatinizden (sâlihliðinizden) dolayý þayan-ý takdirsiniz; sizi rahatsýz ettim, tekrar tekrar rica ediyorum beni afvediniz." Bütün müslümanlar için þayan-ý misal olan bu salabet-i diniye ve yüksek seciyeyi, arkadaþlarýndan bir yüzbaþý, müþahedesine müsteniden anlatýyordu. Bunu duydukça ihtiyarsýz olarak gözlerim yaþla doldu. Abdurrahîm Gazetenin bu fýkrasýnýn yazýlmasýný üstadýmýz emretmedikleri halde, hem çok merakaver, hem çok ibret, hem çok heyecan verici olmasýndan buraya yazýlmýþtýr. Hüsrev * * * Kardeþlerim! Hem benim iþtiham kesildiði, hem hediye bana dokunduðu için benim hisseme düþen üç parça yað ve bir sepet üzüm ve bir kese elma ve iki paket çay ve þekeri size gönderdim. Ben sizlere teberrük verecektim. Fakat sordum, sizinki de var. Hem ben onlarýn fiatýyla yoðurt, yumurta, ekmek gibi þeyleri alacaðým, tâ Medreset-üz Zehra benden gücenmesin, "Teberrükümü yemedi." Hem muhtaca, hem bir parça ucuz, hem lâyýklara satýnýz ki; iki cihetle Medreset-üz Zehra ve þubelerinin hediyeleri tam mübarek, hem bana, hem alanlara ilâçlý bir teberrük olsun. Hüsrev nezaretçi ve Ceylân, Hýfzý satýcý olsun. Said Nursî * * * Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Hakkýmda gazete münasebetiyle þimdi ihtar edildi ki: Rus'un cebbar bir kumandaný, gösterdiðin izzet-i îmaniye karþýsýnda hiddetini býrakýp tarziye verdiði halde.. Risâle-i Nur'un gayet kuvvetli, þahsýmýn yüz derece fevkinde hâlisane salabet-i îma sh: » (Þ: 405) niye derslerini gören resmî memurlar kalben insafa gelmezler ve inadýnda devam etseler; elbette Cehennem'den baþka hiç bir ceza onlarý temizlemez. Muvakkat bir ömürde bu azîm hatanýn cezasý yerleþmez. Çünki bir yað bozulsa, daha yenilmez. Süt, yoðurt gibi deðil. Ýnþâallah Nurlar onlarýn çoðunu bozulmadan kurtarmýþ. Sâniyen: Mehmed Feyzi Bedriye'ye yazsýn ki, ben onun mektubunda bulunan bütünleri duama dâhil ediyorum, onlar da bana dua etsinler. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Medar-ý ibret ve hayret iki esaretimde þahsýma karþý bir muameleyi beyan etmek ihtar edildi. Þöyle ki: Rusya'da Kosturma'da doksan esir zabitlerimizle beraber bir koðuþta idik. Ben o zabitlerimize arasýra ders veriyordum. Bir gün Rus kumandaný geldi, gördü, dedi: "Bu Kürd gönüllü alay kumandaný olup çok askerimizi kesmiþ. Þimdi de burada siyasî ders veriyor. Ben yasak ediyorum, ders vermesin." Ýki gün sonra geldi, dedi: "Madem dersiniz siyasî deðil, belki dinîdir, ahlâkîdir; dersine devam eyle." izin verdi. Ýkinci esaretimde: Bu hapiste iken yirmi sene derslerimi dinlemiþ ve benden daha güzel ders veren bir has kardeþimin ve zarurî hizmetimi gören hizmetçilerimin benim yanýma gelmeleri adliye memuru tarafýndan yasak edildi, tâ benden ders almasýnlar. Halbuki Nur Risaleleri baþka derslere hiç ihtiyaç býrakmýyor ve hiçbir dersimiz kalmamýþ ve hiç bir sýrrýmýz gizli kalmamýþ. Her ne ise bu uzun kýssayý kýsa kesmeye bir hal sebeb oldu. * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Çok Aziz, Çok Sevgili, Çok Kýymetdar, Çok Mübarek üstadýmýz Efendimiz Hazretleri! sh: » (Þ: 406) Arz-ý tazimat ve takdim-i ihtiramat ile istifsar-ý hatýr edip, sýhhat ve âfiyetinize dualar ederek damenlerinizden, el ve ayaklarýnýzdan öpüyoruz. Müþfik üstadýmýz efendimiz! Siz sevgili üstadýmýzdan bize gönderilen ve müdafaatýn sonuna ilâve edilen üç kýymetdar mektubunuzla Hüve Nüktesi'ni nasýl bulduðumuzu siz sevgili üstadýmýza arzetmemizi, bir mübarek kardeþimizle siz sevgili üstadýmýz emretmiþler. Sevgili üstadýmýz efendimiz! Birinci mektubunuz, yirmi seneden beri tarassudlar ve nezaretlerle beraber altý vilayet ve üç mahkemenin bulamayýp beraet verdikleri cem'iyetçilikten sizde hiç bir eser görülmediði halde, hiç bir cem'iyette ve hiç bir komitede görülmeyen Nurculardaki hârika alâka, ehemmiyetli bir taraftan bir sual ile siz sevgili üstadýmýzdan sorulmuþ olup.. þehadet mertebesini kazanmak için ruhlarýný feda eden milyonlar Ýslâm fedailerinin ahfadlarý ve evlâdlarý, o fedailiði ecdadlarýndan irsiyet aldýklarý içindir ki; siz sevgili üstadýmýza mahkemeleri hayret ettirip susturan "Milyonlar kahraman baþlar feda olduklarý bir hakikata baþýmýz dahi feda olsun" diye acib cümleyi söyletmeye vesile olan talebelerinizde gördüðünüz hakikî, hâlis, sýrf rýzâ-yý Ýlâhî ve müsbet ve uhrevî fedakârlýðýn karþýsýnda, menfî cemaat ve komitelerin maðlub olduklarý, hem Nurcularý daðýtmak isteyenlerin inþâallah muvaffak olamayacaklarý ve hem Nur'un ve îmanýn fedailerini çoðaltmaya sebebiyet verecekleri izah edilmekle cevab verilmiþtir. Ýkinci mübarek mektubunuzda: Siz sevgili üstadýmýzýn Van, Bitlis'te tedriste bulunduðunuz talebelerinizle birlikte, etraflarýnda bulunan ehl-i îmaný titreten Ermeni, Taþnak fedailerine karþý çýkýp o fedaileri durdurup daðýtmaða mecbur eden siz sevgili üstadýmýzdaki ve talebelerinizdeki hârika kuvvet; küçücük, fâni dünya hayatý ile menfî milliyetin muvakkat menfaati ve selâmeti için Ermeni fedailerinde görülen hârika fedakârlýða mukabil, hayat-ý bâkiyeye ve Ýslâm millet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalýþan ve ecel birdir itikad eden ve üstadlarýna olan þiddet-i rabýtalarý fedailik derecesine varan talebelerinizin birkaç sene mevhum ömürlerini milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaþlarýn selâmetine ve menfaatine müftehirane feda etmelerinden mütevellid olduðu, kýrk sene evvel siz sevgili üstadýmýzdan sorulan bir suale cevab olarak bildirilmektedir. Üçüncü mübarek mektubunuz: Dokuz aydan beri temadi eden sh: » (Þ: 407) pek acib tecridinizle beraber teselli ve ünsiyet ihtiyacýný tevlid eden hastalýðýnýz içinde neden bu tazib oluyor diye siz sevgili üstadýmýzýn kalb-i mübareklerine gelen þekvaya bir ihtar olup.. inatcý, bahaneci ve insafsýz muarýzlar karþýsýnda girdiðimiz bu þiddetli imtihanda altun olanlar bakýr olanlardan ayrýlmak için mehenge vurulmak ve insafsýz bir tecrübe ile nefislerin hisseleri olup olmadýðý bilinmek için eleklerle elenmek, sýrf hak ve hakikat namýna olan hâlisane hizmetimize pek çok lüzumu olduðu için kader-i Ýlahînin ve inayet-i Rabbaniyenin bu dehþetli tazyike verdiði müsaade, hiç bir hile, hiç bir enaniyet, hiç bir garaz, hiç bir dünyevî ve uhrevî menfaat karýþmayarak yapýlan ve tam hâlis ve hak ve hakikattan gelen ve þimdi en muannid ve vesveseli olanlarý dahi teslime mecbur eden ve bir zahmete mukabil inþâallah bin kâr býrakan bu hizmetimiz eðer perde altýnda kalsaydý, çok manalar verilmekle beraber avam-ý ehl-i îman ile havas kýsmý birer bahane ile tam kanaat etmeyeceklerinden olduðu bildirilmektedir. Dördüncü mektub olan هُوَ Nüktesi ise, قُلْ هُوَ اللّهُ اَحَدٌ ve لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ kelime-i kudsiyeleriyle maddî cihetinde هُوَ lafzýnda siz sevgili üstadýmýzýn bir seyahat-ý hayaliye-i fikriyelerinde, hava sahifesinin mütalaalarýyla görülen zarif bir nükte-i tevhidde; îman mesleðindeki gayet derecede kolaylýk ile meslek-i dalaletteki nihayetsiz müþkilât kýsa bir iþaretle beyan edilmiþ. Kudret-i Ýlahiyenin bir arþý olan bir avuç toprakta konulan muhtelif tohumlarýn mahiyetlerinde ve emir ve iradenin diðer bir arþý olan havanýn bir parçasýnda neþv ü nema bulan هُوَ lafzýnda görülen hârikalar, esbaba verildikçe dehþetli müþkilâtýn zuhuru ve Vâhid-i Ehad'e verildikçe fevkalâde sühuletin vücudu, hem ehl-i dalaletin hususan maddiyyun ve tabiiyyun meslek erbabýna, hem ehl-i îmana gayet þirin, gayet güzel, gayet hoþ, hem gayet mukni' ve müskit bir þekilde isbat edilerek bir risale kadar kýymeti bulunan hususan tahavvülât-ý zerrat hakkýndaki Otuzuncu Söz'le, Tabiat Risalesi olan Yirmiüçüncü Lem'anýn bir nevi hülâsasý olabilir kanaatýný bize veren bu kýymetdar yazýlarýnýzla Risâle-i Nur baþtan baþa her okuyaný hem tenvir edip yükseltiyor, hem sevgili üstadýmýza nihayetsiz minnetdarlýklara vesile oluyor. Hüsrev * * * sh: » (Þ: 408) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ýki-üç defadýr ehemmiyetli bir halet-i ruhiye bana ârýz oluyor. Ayný otuz sene evvel Ýstanbul'da beni Yuþa Daðý'na çýkarýp Ýstanbul'un, Dâr-ül Hikmet'in cazibedar hayat-ý içtimaiyesini býraktýrýp hattâ Ýstanbul'da bulunan Nur'un birinci þakirdi ve kahramaný olan merhum Abdurrahman'ý dahi zarurî hizmetimi görmek için de yanýma almaða müsaade etmeyen ve Yeni Said mahiyetini gösteren acib inkýlabat-ý ruhînin bir misli, þimdi mukaddematý bende baþlamýþ. Üçüncü bir Said ve bütün bütün târik-i dünya olarak zuhuruna bir iþaret tahmin ediyorum. Demek Nurlar ve kahraman þakirdleri benim vazifelerimi yapacaklar, daha bana hiç ihtiyaç kalmamýþ. Zâten Nur'un her bir câmi' cüz'ü ve sarsýlmayan hâlis þakirdlerinin her birisi, benden daha mükemmel ders verir. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Evvelâ: Ben bazý emarelerle tahmin ederim ki, neþredilen mecmualarýmýzdan en ziyade Rehber'e ehemmiyet veriyorlar. Ben zannederim ki; "Hüve Nüktesi" gizli zýndýk düþmanlarýmýzýn bellerini kýrmýþ, onlarýn istinadgâhý olan tabiat tâgûtunu daðýtmýþ, kesif toprakta bir derece saklayabilirken þeffaf havada -Hüve Nüktesi'nden sonra- hiç bir cihetle o tâgûtu saklamak imkâný kalmamýþ ki, küfr-ü inadî ve temerrüd-ü irtidâdî sebebiyle adliyeyi aldatýp aleyhimize sevkediyorlar. Ýnþâallah Nurlar adliyeleri lehine çevirip onlarýn bu hücumunu dahi akîm býrakacaklar. Sâniyen: Bu sýrada, hem Ehl-i Sünnet gazetesi, hem buranýn gazetesi, hem Zübeyr'in hararetli mukabelesi, Nurlarla iþtigalleri güzel bir ilânat hükmüne geçtiler. Benim bedelime, benim hoþuma giden bize dair bahislerine bakýnýz, bana bildiriniz. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 409) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim Mehmed, Mustafa, Ýbrahim, Ceylân! Evvelâ: Dün dördünüzün hararetli sohbetini gördüm, çok sevindim, memnun oldum. Ben de yanýnýzda bulunuyorum gibi ferahla dinledim. Birden baktým ki, iki tarafýnýzda sizi dinleyenler var. Yarým saat devam etti. Merak ettim, kalben dedim: Habbeyi kubbe yapan ve yanlýþ mana veren bir casus, dinleyenler içinde bulunmak ihtimali var ki, dikkatle kulak veriyor ve konuþan kardeþler ihtiyatsýzlýklarýndan ve sohbetin keyfinden hiç onlara bakmýyorlar, dikkat etmiyorlar diye size cevab gönderdim. Elhamdülillah bir zararlý konuþma olmadýðýný bildim. Bu nazik sýrada ihtiyat lâzýmdýr. Sâniyen: Hoca Hasan'ýn haddimden yüz derece ziyade bir hüsn-ü zan ile yazdýðý bir mektubundan bildim ki, aynen Denizli kahramaný merhum Hasan Feyzi sisteminde bir Nur naþiri olacak. Ýnþâallah onun gibi Afyon'da dahi Hasan Feyziler çýkacaklar. Afyon Denizli'den geri kalmayacak, zahmetimizi rahmete çevirecek. Said Nursî * * * Kardeþlerim! Ben gazeteleri merak etmezdim. Fakat bu sýrada hem Ehl-i Sünnet, hem Sebilürreþad'ýn lehimizdeki yazýlarý herhalde aleyhimizdeki kýskançlarý ve gizli düþman zýndýklarý þaþýrtmýþ. Bunlar o dostlarý susturmak için çalýþmak ihtimali beni meraklandýrdý. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 410) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ SIKINTILI MUSÝBETLERÝMÝ HÝÇE ÝNDÝREN BÝR HAKÝKATLÝ TESELLÝDÝR Birinci: Hakkýmýzda zahmet rahmete dönmesi. Ýkinci: Kader adaleti içinde rýza ve teslim ferahý. Üçüncü: Ýnayet-i hâssanýn Nurcular hakkýnda hususiyetindeki sevinç. Dördüncü: Geçici olmasýndan zevalinde lezzet. Beþinci: Ehemmiyetli sevablar. Altýncý: Vazife-i Ýlahiyeye karýþmamak. Yedinci: En þiddetli hücumda en az meþakkat ve küçük yaralar. Sekizinci: Sair musibetzedelere nisbeten çok derece hafif olmasý. Dokuzuncu: Nur ve îman hizmetinde þiddetli imtihandan çýkan yüksek ilânatýn tesiratýndaki sürur. Dokuz aded manevî sevinçler, öyle teskin edici bir merhem ve tatlý bir ilâçtýr ki; tarif edilmez, aðýr elemlerimizi teskin ediyor. Said Nursî * * * Aziz, Sddýk, Metin Kardeþlerim! On aydan beri, münafýklarýn bir resmî memuru elde edip bütün desiseleriyle yaptýklarý hücum en küçük bir þakirdi sarsmadý. O iftiralarý hiç hükmündedir. Ýsbat ettiðimiz onun yüz yalanýna karþý, bir gazetenin sâbýk valinin tekaüde sevkini bir mektubumuzda bulup hilaf-ý vakidir diye birtek yanlýþ bulmuþ. Halbuki o yanlýþ, o gazeteye aittir. Her ne ise; böylelerden böyle iftiralar, binden bir tesiri bize olmadýðý gibi, inþâallah daire-i Nur'a da zararý olmayacak. Size söylediðim gibi, memurun iftiranamesine çok ehemmiyet vermeyiniz, zihninizi bulandýrmasýn. Eðer müdafaatýmda cevabý bulunmayan kanunî nokta varsa, kýsa cevab verirsiniz. Hem deyiniz: "Said der ki: Bizi ve Nurlarý beraet ettiren üç mahkemeyi kýzdýr sh: » (Þ: 411) mamak, tenkis etmemek için o garazkârane iddianâmeye karþý cevab verip ehemmiyet vermeyeceðim. Büyük müdafaatým, hususan on vecihle kanunsuzluða tam ve mükemmel bir cevabdýr." * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Evvelâ: Bir inayettir ki, o adamýn müfteriyâne iddianâmesini iþitemedim. Yoksa þiddetle konuþacaktým. Reise, seni mahkemeye veriyorum, yani haksýzlýðýnla mahkeme-i kübraya ve kanunsuzluðunla dünya mahkemesine. Ve avukatým yok dediðimden maksad, onlara bizim umumumuzun küllî mes'elede vekilimizdir, benim hususî þahsýma gelen hücuma ancak ben mukabele edebilirim, demektir. Ahmed Hikmet'e bildiriniz. Sâniyen: Savcýnýn isnâdâtýna karþý eski müdâfaatýmýz kâfidir. Sâlisen: Mustafa Osman, Ceylân nasýl telakki ettiklerini ve hiç bulantý onlara vermediklerini ve daire-i Nur'da dahi fena tesir etmeyeceðini bana yazdýlar. Kahraman Tahir'i gördüm. O da öyle telakki etmiþ. Hüsrev ve Feyzi'leri ve Sabri'yi merak ettim. Râbian: Zannederim ki, þimdi küfür ve dalalet, komiteler ve cem'iyetler þeklinde hücum ettikleri içindir ki; kader-i Ýlahî, bunlara bu eþedd-i zulüm ile bir cem'iyet isnadýyla bizi tazib ettiriyor. Demek þimdi ehl-i îmanýn ittihadýna pekçok lüzum var. Biz o hakikatý bilmediðimiz için kaderin adalet tokadýný yeriz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Haccý men'eden, zemzemi döktüren, hakkýmýzda eþedd-i zulme müsaadekâr davranan ve Zülfikar ve Siracünnur'un müsaderesine ehemmiyet vermeyen ve bizi garazkârane, kanunsuz tazib eden memurlarý terfi ettirip hanemizden çýkan mazlu sh: » (Þ: 412) mane lisan-ý hal ile yüksek aðlamamýzý ve sesimizi iþitmeyen bir müstebid kabinenin zamanýnda en rahat yer hapistir. Yalnýz mümkün olsa baþka hapse naklolsak, tam selâmet olur. Sâniyen: Onlar nasýl zorla en mahrem risaleleri en nâmahreme okuttular.. öyle de, zorla ýsrar edip bizi cem'iyet yapmaða mecbur ediyorlar. Halbuki cem'iyet ve komiteciliðe hiç ihtiyacýmýzý hissetmiyorduk. Çünki ittihad-ý ehl-i îman cemaatîndeki uhuvvet-i Ýslâmiye; Nurcularda pek hâlisane, fedakârane inkiþaf ettiði gibi ve eski ecdadlarýmýzýn kemal-i aþkla ruhlarýný feda ettikleri bir hakikata Nur þakirdleri o milyonlar kahraman ecdadlarýndan irsiyet aldýklarý kuvvetli bir fedailik ile o hakikata baðlanmalarý, þimdiye kadar resmî veya siyasî, gizli ve aþikâr cem'iyetler ve komiteciliðe ihtiyaç býrakmýyordu. Demek þimdi bir ihtiyaç var ki, kader-i Ýlahî onlarý bize musallat ediyor. Onlar mevhum bir cem'iyet isnadýyla zulmederler. Kader ise, "neden tam ihlasla, tam bir tesanüdle, tam bir hizbullah olmadýnýz?" diye bizi onlarýn elleriyle tokatladý, adalet etti. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Sizi teselliye muhtaç bilmiyorum. Birbirinizin kuvve-i maneviyenizi takviye edersiniz, o kâfidir. Karþýmdaki levha dahi bana kâfi geliyor. Bu son hücumda, tam haksýz ve kanunsuz, yalnýz evhamdan ve za'fiyetten gelen bir korkutmak olduðu anlaþýldý ve ahalinin ve zabýtanýn vaziyeti, o manasýz hücuma bir Sâniyen: Benim müdafaatým yeni isnadata dahi kâfi gelir mi? Hem Zübeyr ve avukatlar çalýþýyorlar mý? Telaþlarý yok mu? Hiç merak etmesinler. Bize medar-ý mes'uliyet ettiði maddelere göre, bütün uhuvvet-i îmaniyeyi taþýyanlarý, hattâ bütün imamlarýn cemaatlerini ve bütün üstad ve muallimlerin talebelerini dahi mes'ul etmek lâzým gelir. Demek muhalifleri çok kuvvet bulmuþlar ki, bütün bu telaþlý ve imkânatý vukuat yerinde istimal ederek acib evhamla bize hücum ettiler. sh: » (Þ: 413) Sâlisen: Benim kendi kanaatým, tâ bahara kadar hapiste kalmak gerektir. Zâten kýþta herþey tevakkuf eder. Ýnþâallah inayet-i Ýlahiye yine imdadýmýza yetiþir. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ (Hüsrev'in bir mektubudur) Sevgili üstadýmýz Efendimiz! Garazkâr raporlarýyla hakkýmýzda Afyon adliyesini pek büyük bir dikkate sevkeden ve sekiz aydan beri þiddetli bir tazyik altýnda siz sevgili üstadýmýzý yaþatan, biz talebelerinizle birlikte Afyon hapsinde temadi-i mevkufiyetimize sebeb olan ve Nur'un kabil-i inkâr olmayan mu'ciznüma hakikatlarýný hasudane nazarla mütalaa eden ehl-i vukuf ulemasýna, siz sevgili üstadýmýz, hem Risâle-i Nur yirmibeþ seneden beri sükût etmiþ iken, o muhterem allâmelerin ehl-i îmaný, hususan hamele-i Kur'aný müdafaa ve muhafaza en büyük vazifeleri iken, Afyon adliyesini aleyhimize teþvik edip tahrik eden raporlarýna karþý siz sevgili üstadýmýzý esefle mukabeleye mecbur eden yazýlarýnýz þefkatinizin eseri olduðu þübhesizdir. Yirmibeþ seneden beri, zaman zaman gizli düþmanlarýnýza karþý bir avuç talebenizle mücadeleye giren siz sevgili üstadýmýzý ve Kur'anýn en büyük hakikatlarýný muhtevi Risâle-i Nur'u müdafaa etmek þöyle dursun, en tehlikeli vakitlerimizde cephe alan bu âlimlere karþý pekçok sualleri sormak hakkýnýz iken, pek cüz'î sualleriniz, o âlimleri ikazdan baþka birþey olmayacak. Böyle en nazik zamanlarda muavenetinize pekçok muhtaç olduðumuz menba'lardan doðan ümidsizliklerimizi büyük bir izzete tebdil eden ve pek büyük bir ihsan-ý Ýlahî olan inayet-i hassa, bu Afyon hapsinde tekrar kendini gösterdi. Sekiz aydan beri titremeyen zemin, siz sevgili üstadýmýza, Risâle-i Nur'a hücum zamanlarýnda, gizli düþmanlarýn hücumu ile gelen zelzeleleri yazarken, bugün yine zemin hiddet edip iki defa þiddetli bir surette titremesiyle bizi de þahid göstermiþ, ümidlerimizi takviye etmiþ, imhanýza susayan insafsýz düþmanlarýnýzýn en dehþetli savletleri karþýsýnda zâhirî kimsesizliðinize þefkat etmiþ, maddeten aczinize merhamet etmiþ, imdadýnýza yetiþmiþ, titreyen zemin ile davanýzýn doðruluðunu tasdik etmiþ. Ýlahî ve melekûtî bir kudretle mübarek kaleminizden çýkýp yükselen "Zafer bizimdir" sh: » (Þ: 414) beþaretlerinizi ihtar ile, bizleri siz sevgili üstadýmýza çok minnetdar eylemiþtir. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Çok kusurlu talebeniz Hüsrev * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Evvelâ: Ýhtiyat ve temkin ve meþveret etmek lâzýmdýr. Sâniyen: Zübeyr bana merhum biraderzadem Abdurrahman yerine ve Ceylân merhum biraderzadem Fuad bedeline verilmiþ diye manevî ihtar aldým. Ben de burada iþimi onlara býraktým. Sâlisen: Haber aldým ki, çok çalýþan fakat ihtiyatsýz Ahmed Feyzi'nin "Maidet-ül Kur'an" baþýnda malûm mektubumu mahkeme heyeti bahane ederek -ki: "Said kendi hakkýndaki medihleri vesaireyi tasdik etmiþ." -benim mahkûmiyetime bir sebeb gösterilmiþ. Ben mükerrer dedim ki, herþeyden evvel Ahmed Feyzi onu beyan edip -ki o mektub, kendi hakkýndaki mektublarý kabul etmemek ve sair bir kýsmýný ta'dil etmek lâzýmken- lüzumsuz onlarý hiddete getiren þeyleri yazmýþ. Ben onun bin kusurunu görsem, ondan gücenmem. Fakat Nurlara zarar gelmemek için cesurane ve ihtiyatsýz hareketten bir derece çekinmek lâzýmdýr. Râbian: Feyzilerin bir kahramaný olan Ahmed Feyzi kardeþimiz de, Tahirî'nin koðuþu olan medresesinde aynen Tahirî gibi davranmalý. Ve gidenlerin yerinde, onlarýn þakirdlerini Kur'an ve Nur dersleriyle ve yazýlarýyla teþvik etsin. Dün bana gönderdiði yeni talebelerin defterleri benim hazîn halimi sevince tebdil etti. Elhamdülillah dedim. * * * Bu defa taarruz pek geniþ dairede.. Reis-i Hükûmet ve hazýr kabine, plânlý, dehþetli bir evham ile bir hücum etti. Benim aldýðým bir habere göre ve çok emarelerle gizli münafýklarýn yalan jurnalleri ve desiseleriyle bizi hilafet komitesiyle ve Nakþî tarîkatýnýn gizli cem'iyetiyle tam alâkadar, belki piþdar gösterip hükûmeti büyük bir telaþa sevkederek, Nur'un büyük mecmualarýnýn Ýstanbul'da cildlenip âlem-i Ýslâm'a intiþarýný ve gayet makbuliyetlerini bir delil gösterip, hükûmeti korkutup, kýskanç resmî hocalarý ve veh sh: » (Þ: 415) ham memurlarý aleyhimize insafsýzca çevirdiler. Tahminlerince herhalde çok vesikalar, emareler görülecek, hem Eski Said damarýyla tahammül etmeyerek ortalýðý karýþtýracak diye kanaatlarý varmýþ. Cenab-ý Hakk'a hadsiz þükür olsun, o musibeti binden bire indirdi. Bütün taharrilerde hiç bir cem'iyet ve komitelerle bir alâkamýzý bulamadýlar. Yoktur ki, bulsunlar. Onun için savcý iftiralara, yanlýþ manalara, medar-ý mes'uliyet olmayan cüz'î isnadlara mecbur olmuþ. Madem hakikat budur, Nurlar ve biz yüzde doksandokuz derece musibetten halas olduk. Öyle ise deðil þekva, belki binler þükür etmekle inayet-i Ýlahiyenin bu cilvesinin tamamýný sabýr, þükür, istirhamla beklemeliyiz ve Nur dersleriyle bu medresenin mütemadiyen çýkan ve giren muhtaç ve müþtaklarýna teselli vererek yardým etmeliyiz. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz Sýddýk Kardeþim! Þiddetli bir ihtar ile bildim ki, sen ve Ahmed Feyzi Nur'un mesleði olan mübareze etmemek ve ehl-i dünya ile uðraþmamak ve siyasete girmemek ve yalnýz lüzum-u kat'î olduðu zaman kýsaca müdafaa etmek haricinde, pek ziyade ve zararlý mübarezekârane ve siyasetvari mahkemedeki okuduðunuz parçalar Nurlara çok zarar vermiþ. Hattâ bizim cezamýza ve benim sýkýntýlarýma sebebiyet vermiþ. Ben senden ve Ahmed Feyzi'den gücenmem. Fakat bana evvelce göstermek lâzýmdý. Maddî kaza-yý Ýlahî olarak o vaziyet size verilmiþ. Onun tamiri için benim tarzýmda davranmak lâzýmdýr. Feyzi dahi bütün kuvvetiyle siyasî müdafaatý býrakýp, Nurlarla ve Tahirî gibi, yeni talebelerle meþgul olmak elzemdir. * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz Kardeþlerim! Bana ve Nurlara ait kýrk küsur sahife ile beraber Hata-Savab Cedveli ve zeyli Posta gazetesine cevabý, herhalde hem yeni harf sh: » (Þ: 416) le, hem eski harfle basmasýna, hem Isparta'da hem Ýstanbul'da, eðer mümkünse burada dahi çalýþmak lâzýmdýr. Madem mahkeme aleyhimizde zannettiði mes'elelerini makina ile teksir ediyorlar. Biz dahi ayný mes'elelerini ve doksan sehvi teksir etmek kanunen hakkýmýzdýr, teksir etmemiz lâzýmdýr. Sonra da büyük müdafaatýmla Ahmed Feyzi, Zübeyr, Mustafa Osman, Hüsrev, Sungur, Ceylân gibi arkadaþlarýn itiraznameleri de inþâallah bastýrýlacak. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk Kardeþlerim! Ýki saat zarfýnda iki acib ve latif, zâhiren küçük, hakikaten ehemmiyetli iki hâdiseyi size yazmak ihtarý aldým. Birincisi: Nur'un iki namzed talebesine Rehber'den Leyle-i Kadir'de ihtar edilen mes'eleyi okudum. Âhirinde, "Beþ-on senede medrese hocalarýnýn tahsil derecelerini, Nur þakirdleri on haftada kazanýr." dediðim ayný dakikada kalbe geldi ki: Eski Said'in, onbeþ yaþýnda iken medrese usûlünce onbeþ senede okunan ilmi onbeþ haftada okumaða inayet-i Ýlahiye ile muvaffak olmasý gibi, rahmet-i Rabbaniye ile Risâle-i Nur dahi, ilm-i hakikatta ve îmaniyede onbeþ seneye mukabil -bu medresesiz zamanda- onbeþ hafta kâfi geldiðini, bu onbeþ senede belki onbeþ bin adam kendi tecrübeleriyle tasdik ediyorlar. Ýkincisi: Ayný saatte, aðýr penceremiz âdeta sebebsiz kablarým ve þiþelerim ve yemeklerim üzerine düþtü. Biz tahmin ettik ki, hem camlar, hem bütün þiþe ve bardaklarým kýrýldýlar ve içlerindeki taamlar zayi' oldular. Halbuki hârika olarak hiç bir kýrýk ve zayiat olmadý. Yalnýz bana hediye gelen piþirdiðim et döküldü. Fakat Nur'un namzed yeni talebelerine kýsmet olduðu, benim de hediye kabul etmemek olan kaidemi muhafaza ve birinci hâdiseye hârikalýðýyla tasdik edip imza bastý. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 417) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Kardeþlerim! Bütün bütün kanunsuz olarak bizim temyiz evrak ve layihalarýmýz daha temyize gönderilmemiþ. Bizim üç muktedir avukatlarýmýz, mümkün olduðu kadar pek çabuk evrakýmýzýn Mahkeme-i Temyiz'e gönderilmesine herhalde bir çare bulsunlar. Yoksa onbir ay bahanelerle tevkifimizi uzatmak ve beni mahkemede konuþturmamak ve onbir ay tecrid-i mutlakta soðuk sýkýntýlarla tazib etmekle hakikat-ý adaletin kabul etmediði bir garazý ihsas ettiðinden, bizim mahkememizi baþka bir vilayetin mahkemesine nakletmek için hem avukatlarýmýz, hem sizler bütün kuvvetinizle çalýþmak elzem ve lâzýmdýr. Said Nursî * * * بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sýddýk, Hâlis, Sebatkâr, Fedakâr Kardeþlerim! Evvelâ: Sýrr-ý اِنَّا اَعْطَيْنَا hiç yanýmda bulunmadýðýnýn sebebi, eski zamanda iki hiss-i kablelvukuumda bir iltibas olmuþ. Birincisi: Bir hiss-i kablelvuku ile yalnýz vatanýmýzda dehþetli bir hâdiseyi ve zalimlerin musibetini hissettim. Halbuki büyük dairede, zemin yüzünde, haber verdiðimiz gibi oniki sene sonra aynen o sýrr-ý azîm görüldü. Benim istihracýmý gerçi zâhiren bir parça taðyir etti. Fakat hakikat cihetinde pek doðru ve ayn-ý hakikat meydana çýktý. Bunun için o risaleyi yanýmda bulundurmuyorum ve baþkalarýna vermiyorum. Ýkincisi: Kýrk sene evvel tekrarla dedim: Bir nur göreceðiz. Büyük müjdeler verdim. O nuru büyük daire-i vataniyede zannederdim. Halbuki o Nur, Risâle-i Nur idi. Nur þakirdlerinin dairesini umum vatan ve memleket siyasî dairesi yerinde tahmin edip sehiv etmiþtim. sh: » (Þ: 418) Müdür Bey! Size teþekkür ederim ki, kurtuluþ bayramýnýn bayraðýný koðuþuma taktýrdýnýz. Harekât-ý milliyede Ýstanbul'da, Ýngiliz ve Yunan aleyhindeki Hutuvat-ý Sitte eserimi tab' ve neþrile belki bir fýrka asker kadar hizmet ettiðimi Ankara bildi ki, Mustafa Kemal þifre ile iki defa beni Ankara'ya taltif için istedi. Hattâ demiþti: "Bu kahraman hoca bize lâzýmdýr." DEMEK, BENÝM BU BAYRAMDA BU BAYRAÐI TAKMAK HAKKIMDIR. Said Nursî * * * sh: » (Þ: 419) [1948 senesinde açýlan Afyon Mahkemesinde, birinci defa hüküm verilip nihayet umum Nur Risalelerinin iadesiyle neticelenen ve baþlangýçta idam plânlarýyla propagandalar yapýlan bir mahkemede Risâle-i Nur talebelerinin müdafaatýdýr.] Nur þakirdlerinin hâlis ve sýrf uhrevî, Nurlara ve tercümanýna karþý alâkalarýna dünyevî ve siyasî cem'iyet namýný verip onlarý mes'ul etmeðe çalýþanlarýn ne kadar hakikattan ve adaletten uzak düþtüklerine karþý, üç mahkemenin o cihette beraet vermesiyle beraber, deriz ki: Hayat-ý içtimaiye-i insaniyenin, hususan millet-i Ýslâmiyenin üss-ül esasý; akrabalar içinde samîmane muhabbet ve kabile ve taifeler içinde alâkadarane irtibat ve Ýslâmiyet milliyeti ile mü'min kardeþlerine karþý manevî muavenetkârane bir uhuvvet ve kendi cinsi ve milletine karþý fedakârane bir alâka ve hayat-ý ebediyesini kurtaran Kur'an hakikatlarýna ve naþirlerine sarsýlmaz bir rabýta ve iltizam ve baðlýlýk gibi hayat-ý içtimaiyeyi esasýyla temin eden bu rabýtalarý inkâr etmekle.. ve þimaldeki dehþetli anarþistlik tohumu saçan ve nesil ve milliyeti mahveden ve herkesin çocuklarýný kendine alýp karabet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beþeriyeyi ve hayat-ý içtimaiyeyi bütün bütün bozmaða yol açan kýzýl tehlikeyi kabul etmekle ancak Nur þakirdlerine medar-ý mes'uliyet cem'iyet namýný verebilir. Onun için Nur þakirdleri çekinmeyerek Kur'an hakikatlarýna karþý alâkalarýný ve uhrevî kardeþlerine karþý sarsýlmaz irtibatlarýný izhar ediyorlar. O uhuvvet sebebi ile gelen her bir cezayý memnuniyetle kabul ettiklerini ve hakikat-ý hali olduðu gibi mahkeme-i âdilenize itiraf ediyorlar. Hile ile, dalkavukluk ile, yalanlarla kendilerini müdafaa etmeðe tenezzül etmiyorlar. Mevkuf Said Nursî * * * sh: » (Þ: 420) [Hüsrev'in müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Makam-ý iddia iddianamesinde biri küllî, diðeri hususî olarak iki cihetle beni itham ediyorlar. Küllî ithamý, Risâle-i Nur'a hizmetim ve üstadýmýn mevhum suçuna iþtirakimdir. Hususî itham ise: Gayet cüz'î ve ehemmiyetsiz ve hakikatte hiç bir suç teþkil etmeyen inziva ile geçen hayatýma ve hususat-ý þahsiyeme ait hallerdir. Ýddia makamýnýn Risâle-i Nur'a hizmetimden dolayý üstadýmýn mevhum suçuna beni iþtirak ettirmesine mukabil derim ki: Ben üstadýmýn gittiði meslekte ve Risâle-i Nur'la âlem-i Ýslâm'a hususan bu vatana ve bu millete ettiði kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suçuna ruh u canýmla iþtirak ediyorum. Ve beni bu hizmet-i îmaniyede muvaffak eden Cenab-ý Hakk'a âhir ömrüme kadar þükredeceðim. Muhterem Heyet-i Hâkime! Nurlara hizmetimde gördüðümüz muvaffakýyetin kat'î bir delili þudur: Benim Kur'an hattým pek noksan iken, hârika bir tarzda ihtiyar ve iktidarýmýn pek fevkinde, gayet emsalsiz ve gayet mükemmel bir surette üç Kur'aný yazmaklýðýmdýr. Birisi, elinizdedir. Ýkinci Delili: Bu vatana ve bu millete ve dine ve hüsn-ü ahlâka yirmi seneden beri pek büyük menfaatleri tahakkuk eden bu Nur eserlerinden altýyüze yakýn nüshalarýný yazmaklýðýmda muvaffakýyetimdir. Hattâ bir ay gibi kýsa bir zamanda ondört risaleyi yazmaða muvaffak olduðumu arkadaþlarým biliyorlar. Makam-ý iddianýn, üstadýmýn kudsî hizmetinde benim için suç tevehhüm ettiði noktalarý ayrýca müdafaa etmeði zaid buluyorum. üstadýmýn yazdýðý itirazname ve tetimmesini bütün kuvvetimle tasdik edip onlarý kendi itiraznamem olarak yüksek mahkemenize takdim ediyorum. Muhterem Heyet-i Hâkime! Hâlen mahkemenizde bulunan ve îman ve Kur'an hakikatlarý olan mübarek ve kudsî ve Nurlu eserleriyle, hiç bir maksad-ý dünyevî ve hiç bir maksad-ý siyasî takib etmeyen üstadýmýn bu vata sh: » (Þ: 421) na ve millete ettiði kudsî hizmetlerini ben ve arkadaþlarýmýz tasdik ettiðimiz gibi, Ýttihad-Terakki hükûmetindeki vatanperverler dahi tasdik etmiþler. O zaman üstadýmýn Van'daki Medreset-üz Zehra namýndaki dâr-ül fünununa ondokuz bin altun lira vermiþler. Ve milliyetperverler dahi, üstadýmýzýn vatanperverane ve milliyetperverane hizmet-i ilmiyesini hayranlýkla tasdik etmiþler. üstadýmýn o Þark Dâr-ül fünununa, o zamanda -banknotun kýymetli vaktinde- yüzelli bin lira tahsisatý, ikiyüz meb'ustan yüzaltmýþüç meb'usun imzasýyla kabul etmiþler. Ýddia makamýnýn suç diye vasýflandýrdýðý bu kudsî, mübarek üstadýmýn bütün hayatý müddetince en muannid ve kýskanç muarýzlarýný ve mahkemelerde en ziyade mahkûmiyeti için çalýþanlarý þiddetli ve dokunaklý sözlerine karþý iliþtirmeyip teslime mecbur eden ve bu millet ve bu vatanýn saadetinin temel taþlarýný temine matuf olan kudsî hizmetinde ve bütün makasýd-ý ilmiyesinde, yirmi seneden beri ettiðim kâtiblikle ve Risâle-i Nur'a ettiðim hizmetimle iftihar ettiðimi yüksek mahkemenize arz ediyorum. Mevkuf Hüsrev Altýnbaþak * * * [Tahirî'nin Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Afyon C. Savcýlýðýnca tarafýma teblið edilen, dinî hissiyatý âlet ederek devletin emniyetini bozacak hareketlere halký teþvik maddesinden üstadým Bediüzzaman Said Nursî ve diðer arkadaþlarýyla birlikte suçlu gösterilmekle mahkemeye veriliyorum. Ben, gerek Isparta Sulh Mahkemesinde ve gerekse Afyon Sorgu dairesinde sorulan suallere doðru olarak cevab vermiþim. Bizi beraet ettiren Denizli Mahkemesi, bütün kitablarýmýzý bize iade etmiþ, üstadým Bediüzzaman'ýn risalelerini okuyup yazmakta ve kendisine talebe olan kardeþlerimle mektublaþmakta bize ceza vermemiþti. Halbuki altý sene evvel üstadýmýn müsaadeleri olmadýðý halde, marifetimle eski yazý ile Ýstanbul'da matbaada tab'edilen beþyüz aded Bediüzzaman'ýn "Yedinci Þua" kitabýný, Denizli Mahkemesi tamamen sandýðýyla, 20.7.1945 tarihli kararýyla yed'ime teslim etmiþ. O zaman müþtak olan Nur talebelerine tab' bedeli mukabilinde tevzi edilmiþti. Ýþte bu âlî mahkemenin Temyiz'in yüksek tasdikiyle kat'iyet kesbeden hükmüne istinaden, iki sene evvel Ýstanbul'dan teksir makinesi ve kâðýt alarak Isparta'ya getirdim. sh: » (Þ: 422) Elinizde olan üç mecmuadan ikisini kardeþim Hüsrev Altýnbaþak yazdý. Birisini de ben yazdým. Evvelâ "Zülfikar Mu'cizat-ý Kur'aniye ve Ahmediye" mecmuasýný bastýk. Bunu kýsmen sattýk. Hasýl olan parasýndan Asâ-yý Musa Mecmuasýnýn kâðýdýný da satýn aldým, getirdim. Sonra Asâ-yý Musa Mecmuasýný bastýk, bunu da sattýk. Sonra Siracünnur Mecmuasýnýn kâðýdýný alýp bastýk. Bu müddet bir sene devam etti. Sonra, otuz kadar mecmua Eðirdir'e götürülürken yolda tutularak Eðirdir adliyesine teslim edilmiþ. Çok geçmeden Isparta adliyesi marifetiyle Hüsrev Altýnbaþak'ýn evi taharri olunup hem teksir makinesi, hem mecmualar müsadere edilerek bir sene evvel mahkemeye verilmiþtik. Neticede yasak olmayan dinî eserler olmasýndan Hüsrev Altýnbaþak'la bana ve diðer bir arkadaþýmýza ruhsatsýz kitab tab'ettiðimizden bir ay ceza verildi. Biz de temyiz ettik. Henüz temyizden gelmeden Afyon Hapishanesine getirildim. Ýþte yüksek mahkemenizde dinime ve dindaþlarýma olan þu hasbî hizmetim, hususan mahkemenin iade ettiði ve meali hadîs-i þerif muhteviyatý olan Beþinci Þua mes'eleleriyle Afyon C. Savcýsý, "Hükûmetin emniyetini ihlâl ediyorlar" diye hem beni, hem risalenin müellifini, hem Hüsrev Altunbaþak'la kýrkaltý talebe kardeþlerimi, bu eserleri yazmýþlar, okumuþlar diyerek cezalandýrmak istiyor. Bu vatanda öz bir vatandaþ olmakla, huzurunuzda hakikatten ayrýlmayarak derim ki: Bu eserlerle ahlâkýmýzý dinen terbiye edip yükselten ve kendisine "müceddid" dediðimiz halde bizi reddedip kýran ve büyük bir hürmetle üstad kabul ettiðimiz Said Nursî'nin senelerden beri talebesiyim. Kendisinde ve eserlerinde ve talebelerinde, hükûmetin emniyetini ihlâle teþebbüs edecek hiç bir fiil olmadýðýna yakînen ve kat'iyen þahidim. Hususan ittiham sebebinin birisi de: Isparta mahkemesi yakînen hakikata muttali olmasýyla, o cihetten bize ceza vermedikleri kitab bedelleridir ki; bizim kitab bedelleriyle idare-i maiþetimize temine hiç bir cihetle ihtiyacýmýz olmamakla beraber, bu satýlan mecmualarýn bedellerinin teksir makinesine ve kâðýdýnýn ve mürekkebinin karþýlýðýna verilmiþ olduðunu yüksek mahkemenize arzeder ve sýrf Allah rýzasý için, hüsn-ü niyetle yaptýðýmýz bu hizmetin bir suç olmasýna imkân olmamakla, yüksek mahkemenizden ve âlî vicdanlarýnýzdan Risâle-i Nur eserlerinin iadesini taleb ederim. Mevkuf Tahirî * * * sh: » (Þ: 423) [Zübeyr'in Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Hâkimliðine Gizli cem'iyet kurmak ve devletin emniyetini bozmak suçuyla müttehem bulunmaktayým. Aþaðýda arzedeceðim vecihle böyle bir suçu iþlemediðime kat'î kanaatýnýz geleceði için bu ittihamý daha þimdiden reddediyorum. Evet Risâle-i Nur talebesi olduðumu memnuniyetle ve ilân edercesine söyleyebilirim. Ýnkâr etmek, Risâle-i Nur'un bana verdiði fazilet dersleriyle zýd olduðu için, bu cürmü iþlemem. Risâle-i Nur'un okuyucusu olan bir kimse, okuduðunu gizleyemez. Bilakis iftiharla bilâperva söylemekten çekinmez. Zira çekingenliði îcab ettirecek hiç bir cümlesi veya kelimesi yoktur. Risâle-i Nur'un kýymetini kýrk-elli sahifelik bir formada belirtmeðe çalýþmýþtým. Medhettim diyemem, çünki: Kâinatýn güneþi ve aklý olan ve bin üçyüz küsur seneden beri beþeriyeti tenvir ve irþad eden Kur'an-ý Hakîm'in hakikî bir tefsiri olan Risâle-i Nur'un deðil bütün külliyatýný belki bir cüz'ünü bile sena etmeðe muktedir deðilim. Yukarýda arzettiðim gibi, kýymetini belirtmeðe çalýþtýðým eserlerde gizli cem'iyete dair mevzular tesbit edilmiþ ise, zararlý eserleri tanýtmaða çalýþmýþ suçuyla cezalandýrýnýz. Fakat hârikulâde ve fevkalâde bir þekilde te'lif edilmiþ olduðu ilmî þahsiyetler tarafýndan tasdik edilen ve bozulan bir cem'iyeti ýslah etmek kudretini haiz olan ve yirminci asýrdaki insanlara rehber olup dalaletten ve materyalizmin, maddiyyunluðun ve tabiatperestliðin sürüklediði sefahet ve koyu fikir karanlýðýndan kurtaran ve beþeriyete ebedî saadet ve selâmet çýðýrlarýný Kur'an-ý Hakîm'in feyziyle açan ve nuruyla aþikâr bir þekilde gösteren Risâle-i Nur Külliyatý'nda isnad edilen suça dair bahisler mevcud deðil ise, cezalandýrýlmaklýðýmýn adalet esaslarýna zýd olacaðýný, mahkemenizin de kabul edeceði kanaatindeyim. Sorgu hâkimliðinde: "Sen Risâle-i Nur'un talebesi imiþsin?" denildi. Bediüzzaman Said Nursî gibi bir dâhînin þakirdi olmak liyakatini kendimde göremiyorum. Eðer kabul buyururlarsa iftiharla "Evet Risâle-i Nur þakirdiyim" derim. Risâle-i Nur'un emsalsiz müellifi üstadým Bediüzzaman Said Nursî, müteaddid defalar gizli düþmanlarý tarafýndan iftira edilerek mahkemeye verilmiþ ve hepsinde de beraet etmiþtir. Risâle-i Nur Külliyatý profesör ve Ýslâm âlimlerinden müteþekkil bir heyet tarafýndan satýrý satýrýna tedkik edilerek bu eserlerin fev sh: » (Þ: 424) kalâde bir vukufiyetle te'lif edildiði ve Kur'an-ý Hakîm'in hakikî bir tefsiri olduðunu bildiren raporlar verilmiþtir. Hakikat böyle iken, yine neden mahkemeye veriliyor? Bu husustaki kat'î kanaatimi þu þekilde arzediyorum: Risâle-i Nur'u okuyan kimseler, bilhassa idrakli gençler, kuvvetli bir îmana sahib oluyorlar. Sarsýlmaz ve fedakâr bir dindar, bir vatanperver oluyorlar. Yýpranmaz bir îmanýn bulunduðu bir yere, menfî bir ideolojinin aþýladýðý ahlâksýzlýk ve sefahet giremez. Bu sarsýlmaz îmana sahib olanlar çoðaldýkça, masonluðun ve komünizmin dairesi aslâ geniþleyemiyor. Komünistlerin dayandýðý materyalist (maddiyyun) felsefenin hak ve hakikat ile hiç bir ilgisi olmadýðýný, nazariyelerinin tamamen asýlsýz olduðunu Risâle-i Nur Kur'an-ý Kerim'in âyetleri ile ve gayet kuvvetli bürhan ve hüccetlerle aklen, fikren ve mantýken isbat ediyor. O çürük fikir karanlýklarýna düþenleri tenvir edip kurtarýyor. Yalnýz gözünün görebildiði yere inanan maddecilere dahi Allah'ýn varlýðýný inkâr ve itiraz kabil olmayan kuvvetli delillerle isbat ediyor. Bilhassa lise ve üniversite tahsil gençliðine bu hârika eserler orijinal ve çekici üslûbu ve yüksek edebî san'atýyla kendini okutturuyor. Ýþte bunun içindir ki; komünist ve masonlar, kendi zehirli fikirlerinin yayýlmasýna Risâle-i Nur'un kuvvetli bir mâni teþkil ettiðini biliyorlar. Kur'anýn hakikî bir tefsiri olmakla kuvvetli bir îman kaynaðý olan Risâle-i Nur'u ortadan kaldýrmak veya okutmamak için çeþitli desiseler ve iftiralara baþvuruyorlar. Þimdiye kadar isnad ettikleri yalanlardan hiçbir emare bulunmadýðý halde, taarruzlarýna devam ediyorlar. Bunlardan anlaþýlýyor ki, bizi korkutmak ve Risâle-i Nur'dan uzaklaþtýrmak ve diðer taraftan kendi zehirli neþriyatlarýný önümüze sürmek; bu suretle millet ve gençliðimizde îmanýn yok olmasýný ve ahlâk sukutunu temin ederek, hükûmetin kendi kendine çökmesine muvaffak olmak istiyorlar. Ve vatan ve milletimizi yabancý bir devlete devretmek emelini taþýyorlar. Mahkeme heyetinin huzurunda bilâperva onlara söylüyorum: Onlar iyi bilsinler ve titresinler ki, gürültüye pabuç býrakmýyoruz. Zira Risâle-i Nur eserlerinde hak ve hakikatý görmüþ, öðrenmiþ ve inanmýþýz. Türk gençliði uyumuyor. Bu kahraman Ýslâm Türk Milleti baþka bir devletin boyunduruðu altýna giremez. Fedakâr müslüman gençliði, sahib olduðu tahkikî îman kuvvetiyle vatanýný sattýrmaz. Dindar, cengâver Türk milleti ve îmanlý, cesur Türk gençliði korkmaz. Onun içindir ki; bizi insanlýk seviye ve seciyesinde en yüksek mertebelere çýkaran ve her sahadaki terakkiyatýmýzý sh: » (Þ: 425) saðlayan ve biz gençlere din, vatan ve millet aþkýný aþýlayarak uðrunda bütün mevcudiyetimizi feda ettirecek hakikî bir dinperver olarak bizleri yetiþtiren Risâle-i Nur eserlerini okuyoruz ve okuyacaðýz. Evvelce de arz ettiðim vecihle, Risâle-i Nur'dan pek az okuduðum halde, pek fazla istifade ettim. Vatan ve millet ve bütün insanlýkça gayet azîm faideleri temin edecek olan bu çok nâfi' eser külliyatýný eðer servetim olsa idi neþrettirmek için hepsini sarfederdim. Zira dinimin, vatan ve milletimin ebedî saadet ve selâmeti uðrunda bütün mevcudiyetimi feda etmeðe hazýrým. Hem Risâle-i Nur'a safdilane inanmamýþým. Otuzüç âyât-ý Kur'aniye ve Hazret-i Ali (R.A.) ve Abdülkadir-i Geylanî (R.A.) Hazretleri, Risâle-i Nur'un te'lif edilip bu asýrdaki insanlarý irþad edeceðini gaybî bir surette bildiriyorlar. Bununla beraber, Risâle-i Nur'dan okuduðum kitablar, bu eser külliyatýnýn hak ve hakikatý öðreten ve beþeriyeti ýslah eden eserler olduðu kanaatýný vermiþtir. Ruhumda büyük bir boþluk hissederek, okuyacak kitab ararken, Risâle-i Nur'u okuduðum zaman elimde olmayarak ondan ayrýlamadým. Kalbimdeki o büyük ihtiyacý Risâle-i Nur eserlerinin karþýladýðýný hissettim. Ýlmî ve îmanî þübhelerden kurtaran aklî ve îmanî isbatlarý onda buldum. Böylelikle vesveselerin verdiði sýkýntýlardan kurtuldum. Bu hakikatlardan anladým ki: Risâle-i Nur bu asrýn insanlarý olan bizler için yazdýrýlmýþtýr. Ahlâk, edeb ve terbiye gibi en yüksek meziyetlere sahib olabilmek için, kuvvetli bir îmana sahib olmak lâzýmdýr. Ýman hakikatlarý, Risâle-i Nur'da gayet kuvvetli deliller ve açýk misaller ile anlatýldýðý için, okudukça îmaným kuvvetlenmiþtir. Bu sayede dalalete düþmekten, en yüksek medeniyet esaslarýný câmi' hak ve hakikat olan dinimden dönüp kýzýl ejderin hapý olmak felâketinden kurtuldum. Bunun içindir ki: Okuyucularýný bir çok maddî ve manevî felâketlerden kurtaran ve bir üniversite mezunundan ziyade bir ilme sahib eden; Ýslâmiyet, vatan ve millet sevgisini aþýlayan; Allah'a itaatý, çalýþkanlýk ve merhameti öðreten Risâle-i Nur'dan -kýymetini anlayan hiç bir ferd- ne bahasýna olursa olsun, ayrýlmaz. Bu riyasýz, has hürmet ve tazim; hiç bir kimsenin kalbinden çýkartýlamaz. Risâle-i Nur, iddia makamýnca muzýr eserler diye tavsif ediliyor. Bu vicdansýzlýðý ve yalaný, þiddetle protesto ediyorum. Ve benim de teþvikatta bulunduðum iddia ediliyor. Evet, bu doðrudur. Fakat, diðer iftirayý iþiten bütün münevverlerin kalbleri sýzlamýþ ve hattâ aðlamýþ, diþleri gýcýrdamýþtýr. Yirminci asýr pozitif sh: » (Þ: 426) fikirlerin hükümran olduðu bir zamandýr. Delilsiz, isbatsýz þeylere inanýlmýyor ve inanmýyoruz. Muzýr eserler olduðunun isbatýný isteriz. Ýftiralarý yapan gizli düþmanlarýn maksadlarýndan birisi de, Risâle-i Nur okuyucularýnýn Kur'ana hizmet uðrunda müslümanlýk baðlarý ile birbirlerine görülmemiþ bir þekilde sarýlmýþ olarak tezahür eden ve bunlardan baþka bir maksada matuf olmayan, sadece hürmet, þefkat ve sevgisinin ifadesi olan tesanüdünü kýrmak ise, aldanýyorlar. Beyhude hiç uðraþmasýnlar. Risâle-i Nur'u okuyanlarýn en gerisi, en âmîsi olan ben, onlara þöyle cevab veriyorum: Birimiz þarkta, birimiz garbda, birimiz cenubda, birimiz þimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak; biz yine birbirimizle beraberiz. Kâinatýn kuvveti toplansa, bizi yüksek üstad Said Nursî'den ve Risâle-i Nur'dan ve bizi bizden ayýramazlar. Zira biz Kur'ana hizmet ediyoruz ve edeceðiz. Âhiret hakikatýna inandýðýmýz için, manevî olan bu sevgi ve tesanüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Çünki bütün müslümanlar saadet-i ebediye makarrýnda toplanacaklardýr. Vatan ve milletimizin selâmeti namýna mühim bir hakikatý müsaadenizle arzediyorum. Komünistlerin gizli plânlarýndan birisi de, halký hükûmet aleyhine teþviktir. Bediüzzaman Said Nursî'yi hapse sokturmak ve eserlerini zararlý gibi göstermek için hükûmet erkânýna uydurma ihbarlar yapýlmakla beraber, hiç bir ferdin inanmadýðý menfî propagandalar yapýlýyor. Bediüzzaman Said Nursî'nin bu asýrda nâdir bir Ýslâm dâhîsi ve her bir cihette eþsiz bir þahsiyet olduðuna, bu millet senelerden beri o kadar inanmýþ ki; hakikî olan bu kanaatý hiçbir propaganda çürütemiyor ve çürütemez. Büyük bir üstadýn eserlerinden müstefid olmayý lütuf buyuran Cenab-ý Hakk'a hamd ü senalar ederim... Ýman, Ýslâmiyet dersi alarak büyük faidelere nailiyetime sebeb olan bir üstada, bütün ruh u canýmla medyunum. Senelerden beri sýkýntýlar içerisinde eser yazarak gençliðimizi komünizm yemi olmakla ebedî haps-i münferidliðe mahkûm edilmekten kurtaran bir müstakim üstad için senelerce dünya hapsinde kalmaða hazýrým. Yirmi seneden beri milyonlarla insana din, îman, Ýslâmiyet, fazilet dersi veren ve onlarý dinsizlikten muhafaza eden Kur'an tef- sh: » (Þ: 427) siri Risâle-i Nur uðrunda idam edileceksem, sehpaya "Allah Allah.. Ya Resûlallah" sadalarý ile koþarak gideceðim. Komünizme kapýlýp dininden çýkan, ebedî felâketlere yuvarlanan ve vatan haini olarak kurþuna dizdirecek cürümlerden gençlerimizi koruyan Risâle-i Nur uðrunda kurþunla öldürüleceksem, o kurþunlara çekinmeden göðsümü gereceðim. üstadým Bediüzzaman için hançerlerle parçalanýrsam etrafa sýçrayacak kanlarýmýn "Risâle-i Nur! Risâle-i Nur!" yazmasýný Rabbimden niyaz ediyorum. Muhterem Heyet-i Hâkime! Risâle-i Nur tahsili, hakikaten hârika ve orijinaldir, emsalsizdir. Herhangi bir tahsilde maddî menfaat ve bir mevki gaye edinilerek o tahsile devam edilir. Dersler ekseriyetle maddiyat ve þöhrete eriþebilmek için, belki de zoraki okunur. Risâle-i Nur'un organize edilmemiþ serbest bir üniversiteye benzeyen tahsiline eserleri okumak suretiyle devam edenler ise, Kur'an ve îmana hizmet etmekten baþka herhangi dünyevî bir maksad taþýmýyorlar. Böyle olduðu halde ilmî, îmanî ve ciddî eserler olan Risâle-i Nur, o kadar büyük bir þevk ve aþkla ve o kadar sonsuz bir hazla okunuyor ki; sadýk okuyucularýný defalarca okumak gibi kuvvetli bir arzuya sahib ediyor. Risâle-i Nur'u yazýp okuyanlar, mahkeme kapýlarýnda hayatlarý tehlikeye düþtüðü halde, bu hârika eserleri okuduklarýný itiraf ve okuyacaklarýný ilân ediyorlar. Ýdam kararý verileceðini bilseler dahi, bu sebatlarýný izhar etmekten çekinmiyorlar. Ýþte Risâle-i Nur'un bir çok hârikalarýndan þu hususiyeti, sizlere þu kanaatý veriyor: Ýtiraf edenler acaba canlarýný yolda mý buldular? Demek Risâle-i Nur'da ve Bediüzzaman'da öyle yüksek bir hakikat var ki ve bunlarda zararlý bir þey yokmuþ ki, inkâr etmediler. Tahsildeki talebeler otorite ve disiplinle idare edilerek okutturulur. Bediüzzaman ise hiçbir kimseyi Risâle-i Nur'a mecbur etmemiþ. Fakat yüzbinlerle okuyucunun çoðu onu görmeden, ona sarsýlmaz ve kopmaz bir baðla talebe olarak Risâle-i Nur'dan derslerini alýyorlar. Ýþte böyle hârikulâde bir tedris, yakýn ve uzak tarihin hiçbir medresesinde görülmemiþtir, hiçbir üniversitede rastlanmamýþtýr. Sayýn savcý, "Bediüzzaman'a olan hürmetin þekli diðer müfessirlerde görülemiyor." dedi. sh: » (Þ: 428) Doðrudur. Hürmet ve tazim büyüklük ve kemalâtýn derecesine, minnet ve þükran da elde edilen istifadenin mikdarýna göre olduðuna nazaran, Bediüzzaman'ýn eserlerinden azîm faideler elde ediliyor ki, ona olan tazim ve minnetdarlýklar da görülmemiþ bir þekilde oluyor. Yirminci asrýn en büyük bir Ýslâm mütefekkiri ve müellifi olan Bediüzzaman'ý komünist ve masonlar bizlere, bilhassa gençliðimize tanýtmamaða çalýþmýþlardýr. Fakat uyanýk Türk-Ýslâm milleti ve gençliði, o din kahramaný üstadý tanýmýþ, istifade etmiþ ve ettirmiþtir. Ýþte bunun içindir ki; Bediüzzaman'a karþý olan fevkalâde baðlýlýk ve itimad sarsýlmayacaktýr. Risâle-i Nur'daki âyetler, Kur'an-ý Hakîm'in en büyük mu'cizesi olan hususiyetleri kaybettirilmeden, büyük bir san'at ve meharetle Türkçemize tefsir edildiði için; Risâle-i Nur'u kadýn, erkek, memur ve esnaf, âlim ve feylesof gibi her türlü halk tabakasý okuyup anlayabiliyor. Kendi istidadlarý nisbetinde gördükleri istifadeler karþýsýnda ona bir kat daha sarýlýyorlar. Liseliler, üniversiteliler, profesörler, doçentler, feylesoflar okuyorlar. Bu münevver sýnýflar fevkalâde istifade ettikleri gibi; Risâle-i Nur'un hârikulâdeliðini ve te'lif san'atýndaki üstünlüðünü tasdik edip hayretler içerisinde bütün külliyatý okumak iþtiyakýna sahib oluyorlar. Bediüzzaman'ý ve Risâle-i Nur'u her yeni tanýyan müdrik ve takdirkâr kimseler, daha evvel tanýmadýklarýna binler teessüf edip, kaybettikleri zamanlarý telafi edebilmek için müsaid vakitlerini boþa sarfetmeyerek, beþ dakikalýk bir zamana dahi ehemmiyet verip, geceli gündüzlü Risâle-i Nur'a çalýþmaða baþlýyorlar. Bu raðbet ve þiddetli alâka hiçbir psikolog, sosyolog ve feylesofun eserinde görülmemiþtir. Onlardan ancak tahsilli kimseler istifade edebilmiþlerdir. Bir ortaokul çocuðu veya okumasýný bilen bir kadýn, büyük bir feylesofun eserini okuduðu zaman istifade edememiþtir. Fakat Risâle-i Nur'dan herkes derecesine göre istifade etmektedir. Bunun için, sizlerin Bediüzzaman ve Risâle-i Nur þakirdlerine vereceðiniz beraet kararýný bütün bir millet bekleþiyor. Eðer Said Nursî, talebelerine musibet zamanýnda sabýr ve tahammül ve itidal telkin etmemiþ olsa idi; gönüllü alay kumandaný olarak harbe iþtirak ettiði zaman topladýðý talebeleri gibi hürmetkâr olan binler Risâle-i Nur þakirdleri, Afyon tepelerine kuracaklarý çadýrlar içerisinde, Afyon Aðýr Ceza Mahkemesinin beraet kararýný bekleyeceklerdi. sh: » (Þ: 429) Said Nursî ve Risâle-i Nur þakirdlerinin çalýþmalarýný, kanun çerçevesine alýnýp gizli cem'iyet olduðu isbat edilemiyor. Neden isbat edilemiyor? Acaba vukuflu bir adliyeci olmakla baþ müddeiumumîliðe kadar yükselen bir þahýs, bu isbatý kanunla yapmaktan âciz midir? Hâyýr, kat'iyen âciz deðildir. Ortada gizli bir cem'iyet diyecek bir teþkilat yoktur. Ve onun için cem'iyetçilik isbat edilemiyor. Savcýnýn evvelen "Nur talebeleri bir cem'iyet deðildir" diye kanun dairesindeki tam görüþ ve isabetle verdiði hükmü, biraz sonra her nedense "cem'iyettir" diye iddia etmesi bir tenakuzdur. Elbette hükümsüzdür. Heyet-i Hâkimenin gayet açýk olan bu hakikatý idrak ederek "Gizli cem'iyet yoktur" diye karar vereceðinden emin bulunmaktayýz. Sayýn Hâkimler! Teessür ve ýzdýrab karþýsýnda kalbden bir parça kopsa idi, bir genç dinsiz olmuþ haberi karþýsýnda o kalbin atom zerratý adedince paramparça olmasý lâzým gelir. Ýþte sizin vereceðiniz beraet kararý; Ýslâm gençliðinin, Ýslâm dünyasýnýn bu dehþetli âfetten tesirli bir þekilde kurtulmasýna sebeb olacaktýr. Ve beni Bediüzzaman ve onun eserlerine kopmaz bir baðla baðlayan saikten biri de budur. Risâle-i Nur'un serbestiyetine vereceðiniz beraet kararý, bütün Türk Gençliðini ve bütün müslümanlarý dinsizlik fecaatinden kurtaracaktýr. Zira yüksek hakikatlar hazinesi olan Risâle-i Nur, hiç þeksiz ve þübhesiz elbette bir gün olup bütün dünya âleminde tanýnacaktýr. Bu itibarla sizler insanlýðýn takdirine mazhar olacaksýnýz. Sizin vereceðiniz beraet kararý, hal ve istikbalde nesilleri minnetdar ve müteþekkir edecek ve Risâle-i Nur okunup azîm faidelere nâil olundukça takdirle yâdedileceksiniz. Sakýn zannetmeyiniz ki, samimî olarak söylediðim bu sözlerimle riyakârlýk yapýlýyor. Aslâ ve kat'iyen! Çünki Bediüzzaman'ýn mahkemesinde hiçbir kimseden korkmuyorum, çekinmiyorum. Yalnýz pek kýsa olarak müsaadenizle þu kadarcýk arzediyorum ki: Savcý bu mübarek vatanda masonluk, komünistliði fevkalâde faikiyetle önlemek çaresi olan ve önlemekte olan Risâle-i Nur'a ve müellifine ve okuyucularýna öyle þenî' ithamlarda bulunmakta devam eder ve o tamamen hatalý ithamlarýndan vazgeçmezse, hissiyata kapýlarak aleyhdarlýk ederse; komünistlik ve farma sh: » (Þ: 430) sonluðu desteklemiþ olur ve ithamlara hakikî hedef olan muzýr dinsizlerin türemesine yardým etmiþ olur. * * * [Temyiz Mahkemesi Lâyihasýndan Bir Parçadýr.] Dinsiz komitelerin neþriyatlarýnýn vesvese ve þübheleri neticesinde yýkýlan îmanlarý Risâle-i Nur eserleri isbatçýlýkla îmar ediyor. Ýþte gençliðimizin Risâle-i Nur'a elektriklenmiþ gibi sarýlmalarýnýn en ince sýr ve hikmetlerinden bir tanesi de budur: Senelerden beri feragat-ý nefisle ve eþsiz bir fedakârlýkla ihtiyar, hasta ve fevkalâde ihtimama muhtaç bir çaðda gizli düþmanlarý olan komünist ve masonlarýn ve bunlara aldananlarýn çeþitli iþkencelerine karþý, tahammülün fevkinde sabýr ile Bediüzzaman Said Nursî; din aleyhindeki birçok sinsi plânlarý hakikatbîn nazarýyla, realist görüþüyle fark etmiþ, dehþetli dessasane ve perdeli olan bu plânlarý akîm býrakacak îmanî eserleri te'lif etmiþtir. Fakat ne hazîn ve acýklý ve binler teessüflere þayeste bir vaziyettir ki; bu Ýslâmiyet kahramaný ve hârikulâde büyük zât, yirmibeþ senedir hapislerde, zindanlarda, tecrid-i mutlaklarda imha edilmeðe çalýþýlmaktadýr. Komünistlerin ihanetiyle meydana gelen evhamýn îcab ve neticesi olan garazkârlýklarla Risâle-i Nur müellifi cezalandýrýlsa dahi, Risâle-i Nur eserleri yine büyük bir iþtiyak ve gittikçe artan bir alâka ile okunmakta devam edecektir. Birinci ve en kuvvetli delili þudur ki: Yeni harf ile teksir edilebilen Asâ-yý Musa eserini okuyan gençler, Kur'an harfleri ile yazýlmýþ mütebâki eserleri de okuyabilmek için kýsa bir zamanda o yazýyý da öðreniyorlar. Bu þekilde birçok ilimlerin öðrenilmesine engel olan ve dinden îmandan çýkarmak için te'lif edilen eserleri okumaða mecbur eden Kur'an hattýný bilmemek gibi büyük bir seddi de yýkmýþ oluyorlar. Bir milletin gençliði ne zaman Kur'an ve ondan lemaan eden ilimlerle techiz ve tahkim edilmiþ ise, o vakit o millet terakki ve teâli etmeðe baþlamýþtýr. Gençlik, îman ve Ýslâmiyet ihtiyacýyla yanan ruhlarýný Kur'an tefsiri Risâle-i Nur'un füyuzat ve envarýyla doldurmaða baþlamýþtýr. Böylelikle tahkikî bir îmana sahib olacak gençliðimiz; dinsizliðe, komünistliðe karþý mücadele edip vatanlarýný Ýslâm düþmanlarýna asla sattýrmayacaklardýr. Bunun için; eðer komünistler mürekkep ve kâðýdý yok sh: » (Þ: 431) etmek imkânýný da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai olup hakikat hazinesi olan Risâle-i Nur'un neþri için, mümkün olsa derimizi kâðýt, kanýmýzý mürekkep yaptýracaðýz. Evet. Evet. Evet. Binler defa evet!.. Savcý iddianamesinde diyor ki: "Said Nursî eserleriyle üniversite gençlerini zehirlemiþtir." Biz de buna mukabil deriz ki: "Eðer Risâle-i Nur bir zehir ise; bizim bu zehirlere tonlarla, binlerce kilo ihtiyacýmýz vardýr. Eðer çoklukla olduðu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevketsin." Biz Risâle-i Nur talebeleri; îman ve Ýslâmiyet hizmeti uðrunda zalimlerin zulmüne maruz kaldýðýmýz vakit, hapishane köþelerinde veya daraðaçlarýnda ölmeyi, istirahat döþeðindeki ölüme tercih ederiz. Görünüþü hürriyet, hakikatý istibdad-ý mutlak olan bir esaret içinde yaþamaktansa, hizmet-i Kur'aniyemizden dolayý zulmen atýldýðýmýz hapishanede þehid olmayý büyük bir lütf-u Ýlâhî biliriz. Afyon Hapsinde mevkuf Konyalý Zübeyr Gündüzalp Not: Bu müdafaa ve temyiz lâyihasý Temyiz Mahkemesine gönderildikten sonra, Temyiz Reisliði Zübeyr'in hapisten tahliyesi için telgrafla emir vermiþtir. * * * [Mustafa Sungur'un Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Ýddia makamý, benim de Nurcular cem'iyetine dâhil olup halký hükûmet aleyhine teþvik ettiðim iddiasýyla cezalandýrýlmamý istiyor. Evvelâ: Nurcular cem'iyeti diye bir cem'iyet yoktur. Ve ben böyle bir cem'iyete mensub deðilim. Ben bin üçyüzelli seneden beri her asýrda üçyüzelli milyon mensublarý bulunan ve kâinatýn medar-ý iftiharý olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn kurduðu muazzam ve nurani ve bütün insanlýk için ebedî saadet ve selâmeti müjdeleyen kudsî ve Ýlahî Ýslâmiyet cem'iyetine mensubum. Elhamdülillah onun evamir-i kudsiyesine de bütün kuvvetimle itaat etmeðe azmetmiþim. Talebeliði, hakkýmda bir suç sa- sh: » (Þ:432) yýlan Risâle-i Nur ise, bana dinî ve îmanî vazifelerimi öðreten ve Ýslâmiyetin en yüce ve en mukaddes bir din ve beþerin yegâne medar-ý saadeti olduðunu ve Kur'an ise bütün varlýklarýn sahibi, her yerde hazýr, nâzýr, zerrelerden yýldýzlara, güneþlere kadar bütün mevcudat idare-i ezeliyesinde bulunan Zât-ý Zülcelal'in bir emr-i Ýlâhîsi, ezel ve ebed ve bütün hâdisat ihata-i nazarýnda bir eser-i mu'cizanesi ve Kur'an bütün kitablarýn fevkinde kýrk vecihle mu'cize ve saadet-i ebediyeyi nev'-i beþere müjdelemesiyle müþtaklarý ebediyen kendine minnetdar kýlan bir Þems-i Sermedî'nin bir mükâleme-i ezeliyesi ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn Hâlýk-ý Kâinat tarafýndan gönderilmiþ, bütün hal ve ahvaliyle bütün insanlarýn en ekmeli, en sadýk ve en yücesi ve kemalâtça en yükseði ve getirdiði Ýslâmiyet nuruyla insanlara en büyük müjdeyi ve en kudsî teselliyi bahþeden ve ondört asrý ve beþerin beþten birisini saltanat-ý maneviyesinde idare eden ve binüçyüz yýldan beri gelen bütün ümmetin kazandýðý sevabýn bir misli onun defter-i hasenatýna geçen ve kâinatýn sebeb-i vücudu, habibullah olduðunu; hem âhiret, Cennet ve Cehennem'in kat'iyen hak ve muhakkak olduðunu hârika bürhanlarla ve parlak hüccetlerle isbat eden bir mu'cize-i Kur'andýr. Risâle-i Nur ise, kelime ve cümleleriyle nur-u Kur'andan ve nur-u Muhammedîden (A.S.M.) gelen ezelî ve ebedî bir Nur olduðuna þehadet ediyor. O da Kur'ana mensubiyeti ve has bir tefsiri cihetiyle ve bu itibarla semavîdir, arþîdir. Ýþte halký hükûmet aleyhine teþvik edici zannedilen Risâle-i Nur, bütün Sözler'i bütün Lem'a ve Þua'larý ve bütün Mektûbatýyla hakaik-i Ýlahiye ve desatir-i Ýslâmiyeyi ve esrar-ý Kur'aniyeyi ders veriyor. Acaba böyle muhterem ve çok yüksek ve ahlâk ve fazileti ve hakaik-i îmaniyeyi kat'î ders veren Risâle-i Nur'u okumak ve onun ebedî saadetler bahþeden yazýlarýný istinsah etmek veya bir mü'minin istifadesi için îman cihetinde ona hizmet etmek bir suç mudur? Halký hükûmet aleyhine teþvik midir? Ve böyle mübarek ve muazzam bir eserin müellifi ve kemalât-ý insaniyenin zirve-i bâlâsýnda, en yüksek bir mertebe-i îman ve ahlâk ve faziletle mücehhez bir Nur abidesini ziyaret ve bu asýrda iyilik ve doðrulukla ve sarsýlmaz îman ve itikadlarýyla Ýslâmiyet þerefini ve Kur'anýn hakaikýný koruyan ve yükselten ve Allah'ýn rýzasýný kazanmaktan baþka gayeleri olmayan Risâle-i Nur talebeleriyle îman ve Kur'an yolunda kardeþlik peyda etmek bir cem'iyet kurmak mýdýr? Acaba hangi temiz ve âdil vicdanlar buna ceza verebilir? sh: » (Þ:433) Sayýn Hâkimler! Hakkaniyeti, en yüksek âlimler tarafýndan tasdik edilen ve en yüksek bir mertebe-i îmanî ve aþk-ý Ýslâmî kazandýran Risâle-i Nur, hiç þübhe yoktur ki onun bütün Sözler'i ve Lem'a ve Þua'larý Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan'ýn birer nurani tefsiridirler. Manevî hastalýklarý ve manevî karanlýklarý izale eden gayet parlak birer güneþtirler. Risâle-i Nur'un müellifliðiyle tavzif edilen üstadýmýzýn îman ve Kur'an yolunda geçen ve her türlü zorluk ve sýkýntýlara göðüs gererek Kur'an hakikatlarýný neþrile bu asýrdaki, hususan bu mübarek milletin evlâdlarýný komünistlik ve her türlü dinsizliðin dehþetli hücumundan kurtarmaða çalýþan, temiz ve pürüzsüz hayatýnýn þehadetiyle, o bu zamanda bu kudsî vazife ile tavzif edilmiþ. O bize (hâþâ!) bozgunculuk ve ahlâksýzlýk dersini vermiyor. Belki o bize, nev'-i beþer dünyasýnýn en büyük davasý ve en mühim mes'elesi olan îmaný kurtarmak dersini veriyor. Yirmibeþ-otuz seneden beri yüzbinlerle ehl-i îmanýn Risâle-i Nur'la îmanlarýnýn kurtulmasýna çalýþmasý; bilhassa benim gibi Ýslâmiyet'ten haberi olmayan bîçarelere en büyük saadet ve hayatýn gayesi olan îmaný ders vermesiyle elbette ve elbette o bize bir lütf-u Ýlahîdir. Onun kudsî hizmet-i îmaniye ve vazife-i diniyesini inkârla, bütün hak ve hakikatýn aksine onu hayat-ý içtimaiyeye zararlý görenlere deriz: Eðer îman ile Allah'a baðlanmak ve dinin evamirine itaat ederek ahlâksýzlýk ve îmansýzlýk gibi korkunç âfetlerden insanlarý kurtarmak ve Ýslâmiyet'in daimî saadetiyle onu mes'ud etmek bir cürüm ise; o vakit hayat-ý içtimaiye için zararlýdýr denilebilir. Yoksa en büyük bir iftiradýr ve kat'iyen afvedilmez bir cürümdür. Risâle-i Nur'un hedefi dünya deðil, daimî âhiret saadeti ve bütün hayat-ý dünyeviyedeki hüsn ü cemal onun cilve-i cemalinin bir nevi gölgesi ve bütün Cennet bütün letaifiyle bir lem'a-i muhabbeti olan bir Daim-i Bâki'nin bir Rahîm-i Zülcemal'in rýzasýdýr. Böyle Ýlahî ve kudsî ve çok yüce bir gaye varken, süflî ve günahlý ve neticesiz, halký hükûmet aleyhine teþvik gibi fâniliklerden Risâle-i Nur'u binler defa tenzih eyleriz. Ve bizim îmanî çalýþmalarýmýzý ve dinî bilgiler öðrenmemizi istemeyen, bu þekil iftiralarla bizi ezmeðe çalýþanlarýn þerlerinden Allah'a sýðýnýyoruz. Sayýn Hâkimler! Otuzüç âyât-ý kerimenin iþaratý ve Ýmam-ý Ali (R.A.) ve Gavs-ý Azam'ýn (R.A.) ve yüzlerle ehl-i tahkikin takdirkârane beyanatýy- sh: » (Þ:434) la bir nur-u Kur'an olduðu ve ona yapýþanlarýn inþâallah îmanlarýný kurtaracaklarý kat'î tahakkuk eden Risâle-i Nur, kat'iyen söndürülemez, kaybedilemez. Buna misal: Yirmibeþ seneden beri onu imha etmek gayesiyle yapýlan hücumlar bilakis onun fevkalâde yayýlmasýna ve parlamasýna vesile oldu. Çünki onun sahibi, ezelden ebede kadar herþey kudret-i ezelîsinde ve emrinde olan bir Sultan-ý Zülcelal'dir. Çünki onun hakaikleri Kur'anýn hakikatlarýdýr ve Cenab-ý Hakk'ýn hýfz ve inayetiyle daima parlayacaktýr inþâallah... Sayýn Hâkimler! Ýman ve Ýslâmiyeti en yüksek bir sevgi ve iþtiyakla öðreten ve rýza-i Ýlahîden baþka bir hedef ve maksad tanýmayan ve bu asýrda Kur'anýn bir mu'cize-i kübrasý ve tefsir-i nuranîsi olduðu kat'î tahakkuk eden Risâle-i Nur'u okumak ve yazmak ve onun hakaik-i îmaniyeyi ders veren risalelerini mü'min kardeþlerine vermek bir suç ise; ve dinin evamir-i kudsiyesinden olan rabýta-i diniye ve uhuvvet-i Ýslâmiye ve Allah sevgisi uðrunda îman ve Kur'an yolunda birleþmek gibi mukaddes ve Ýlahî ve uhrevî kardeþlik bir cem'iyet ise; böyle mübarek bir cem'iyete mensub olmak benim için büyük bir saadettir. Ve her türlü taltif ve niþanlarýn üstünde bir bahtiyarlýktýr. Böyle bir saadet ve bahtiyarlýðý kazandýran Risâle-i Nur'un talebesi olmak gibi büyük bir lütfu, benim gibi bir bîçareye nasib eden Allah'a hadsiz þükürler olsun. Son sözüm: حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ * حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dir. Muallim Mustafa Sungur * * * Mustafa Sungur'un Temyiz Lâyihasýdýr 1- Aðýr Ceza Mahkemesi: Nur Risalelerini okuduðumu ve yazdýðýmý ve muhtaç bir mü'min kardeþime vererek istifadesine çalýþtýðýmý, "Halký hükûmet aleyhine teþvik ediyor" diye hakkým- sh: » (Þ:435) da bir suç saymýþ. Halbuki ben itiraznamemde bu ithama karþý dedim: Halký hükûmet aleyhine teþvik edici zannedilen Risâle-i Nur, Kur'an'ýn hakikî bir tefsiridir. O, bütün eczalarýyla hakaik-i îmaniyeyi ders verip, okuyan ve yazanlara en büyük saadeti bahþediyor. Onun hedefi, halký hükûmet aleyhine teþvik gibi serserilerin, bozguncu ahlâksýzlarýn gittikleri fânilikler deðil, belki bütün saadet ve bahtiyarlýðýn en yüce mertebesi olan Allah'ýn rýzasýdýr. Ben, bana en büyük fazilet, en tatlý nimet olan îmaný kazandýran Risâle-i Nur'u okuduðum ve yazdýðým ve onun en güzide bir talebesi ve âciz bir hizmetkârý olduðumdan dolayý iftihar ediyorum. Ve Risâle-i Nur'un talebeliðini, hakkýmda pek büyük bir ihsan-ý Ýlahî bilip lâyýk olmadýðým bu nimet-i azîmeyi benim gibi bir bîçareye nasib eden Rabbime daima þükrediyorum dediðim halde, kanuna ve delile dayanmayarak benim îman ve Ýslâmiyete karþý baðlanmamý bir cürüm bilerek bütün bütün hak ve hakikatýn aksine olarak cezalandýrýldým. 2- Ben þahidim ki: Ben Kastamonu Gölköy Enstitüsü'nde okurken bazý muallimler tarafýndan bize dinsizlik dersi verilmiþti. Hâþâ!.. Hazret-i Kur'aný Hazret-i Peygamber'in yazdýðýný ve Ýslâmiyet'in artýk mülga olunacaðýný, medeniyetin ilerlediðini, bu asýrda Kur'ana ittiba etmek büyük bir hata ve gerilik olduðunu, hattâ bir gün bir muallimin yaptýðý gibi; Ýslâmlar namaz kýldýklarý ve âhireti düþündükleri için daima muzdarib bir halde, ömürleri elem içinde geçtiðini ve Ýslâm câmilerinde daima bir ölgünlük havasý estiðini, Hýristiyanlarýn kiliselerinde ise daima neþ'e ve canlý hayat bulunduðunu ve Hýristiyanlar çalgý ve saire gibi eðlencelerle hayatýn tadýný alýp ömürlerini neþ'e içinde geçirdiklerini söylüyorlar.. kalblerimizdeki îman ve Ýslâmiyet baðlarýný koparmaða ve onun yerinde inkâr ve küfür yerleþtirmeðe çalýþýyorlardý. Ýþte böyle zehirli fikirlerle aþýlanmýþ ve böyle tehlikeli muzýr dinsizlerin dersleriyle maneviyatý öldürülmek istenmiþ ve hattâ o muzýr fikirlere kapýlarak ve (hâþâ!..) inanarak etrafýna neþretmeðe baþlamýþ bir bîçare insanýn, birdenbire Risâle-i Nur gibi Kur'anýn feyzinden fýþkýran, îman ve Ýslâmiyet hakikatlarýný gayet parlak bürhanlar ve hârika deliller ile isbat eden ve din-i Ýslâmýn daima insanlarýn saadet ve selâmetine vesile, sönmez ve söndürülmez bir manevî güneþ olduðunu izah eden eþsiz bir Nur-u Kur'anýn birkaç risalesini okumakla bütün o zehirli fikirlerini atýp îmaný elde ederek duyduðu sonsuz sevinç ve bahtiyarlýðý te'lif ettiði mübarek Nur risaleleriyle ona kazandýran müþfik ve vefakâr ve hakikî kahraman üstad Bediüzzaman hazretlerine arz etmesi, eski gaflet ve dalalet hayatýndan kurtulup, îman ve nura kavuþtuðunu ve ha- sh: » (Þ:436) kikî îmaný kazandýran Risâle-i Nur'un bu asrýn bütün insanlarý için bir þems-i hidayet ve vesile-i saadet ve onun müellifliðiyle tavzif edilen üstad-ý muhteremin bu pek büyük ve yüce îmanî hizmetiyle onun bu beþeriyete, hususan ehl-i îmana bir lütf-u Ýlahî olduðunu hayranlýkla arzetmesi ve yukarýda da arz edildiði vechile Kur'an ve Ýslâmiyet aleyhindeki dehþetli ve kahhar tecavüzleriyle bu kahraman Ýslâm milletinin evlâdlarýný dinsizliðe teþvik edip milyonlarla insanlarýn baðlandýðý kudsî ve Ýlâhî Ýslâmiyet esaslarýný yýkmaða ve o milyonlarla insanlarýn ebedî saadetlerini mahvetmeðe çalýþanlarý "Gizli Süfyan komitesinin yýkýcýlýðý ve eziciliði" diye vasýflandýrarak onlara ve onlarýn bu alçak ve kahhar ve zalîmane tahriblerini ve yýkýcýlýklarýný alkýþlayan divanelere binler teessüf ve nefretlerle yazýklar olsun demesi ve îmanýnda þüpheye düþmüþ eski ders arkadaþlarýna, "Gelin, hepimiz bu hevaî ve nefsî arzulardan vazgeçelim; hakaik-i Kur'aniyenin önünde diz çökelim ve bu asrýn rehber-i saadeti olan Nur medresesine koþalým; aylarca ve yýllarca alkýþlayýp durduðumuz o yalancý sefillerden ve onlarýn hakikat diye gösterdikleri yalanlardan vazgeçip Bediüzzaman Said Nursî'nin derslerine gönül baðlayýp onu üstad edinelim, zulmetten Nura dönelim." diye hitab etmesi, acaba îmanýndan aldýðý sevinç ve Kur'an ve Ýslâmiyet sevgisinden ve baðlýlýðýndan ve milletini pekçok sevip herkesin tahkikî îmaný kazanarak sonsuz bir saadete nâil olmalarýný arzu etmesinden deðil midir? Acaba Allah'a intisab edip Ýslâmiyet'in en âlî bir din ve fazilet ve saadet müjdecisi olduðunu ilân etmek bir cürüm müdür? Kur'an ve Ýslâmiyet aleyhinde her taraftan yýkýcý ve kahhar taarruzlarýn baþladýðý ve Hazret-i Kur'ana ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a iftiralarla o zâtýn çok âlî ve çok kudsî kýymet ve varlýklarý çürütülmek istenildiði; buna mukabil dinsizliði ve ilhadý ve ahlâksýzlýðý telkin eden kitablarýn ve Allah'a âsi ve Ýslâmiyet'e hücum eden fâni ve kýymetsiz bedbahtlarýn saygýlar ile anýldýðý ve bid'akâr ve gayr-ý meþru hallerin alkýþlandýðý zamanda.. Hazret-i Kur'an ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn yüceliklerini, hakkaniyet ve kudsiyetlerini, hem Allah'ýn varlýðýný ve bu kâinat bütün mevcudatýyla ve bütün a'za ve cihazatýyla Hâlýkýnýn vücub-u vücuduna ve vahdaniyetine þehadet ettiðini ve insan akýl ve fikir cihetiyle ve esma-i Ýlâhiyeye en ziyade âyinedar bulunmasýyla sair mahlukata bir nevi sultan hükmünde olduðu; insan eðer îman ve ubudiyetle Allah'a intisab etse, dalalet ve sefahetten ve büyük günahlardan korunsa, mevcudatýn üstünde a'lâ-yý illiyyîne lâyýk ve ebedî Cennet ve saadete mazhar bir muhterem misafir ve eðer þirk ve isyanla veya gaflet ve dalalet- sh: » (Þ:437) le Hâlýkýna küfretse, o zaman hayvandan daha aþaðý ve esfel-i sâfilîne düþerek ebedî Cehennem'e müstehak ve sonsuz azab ve iþkencelere lâyýk bir bedbaht olduðunu ve Kur'anýn daima deðiþmez ve onun hüküm ve emirleri tebeddül etmez ve edilemez bir Hak kelâmý ve Ýslâmiyetin daima en yüksek bir medeniyette bulunduðunu ve beþeriyetin hakikî ve daimî saadeti ancak ve ancak evamir-i Kur'aniyeye ittiba ve intisabla mümkün olacaðýný açýk ve kat'î olarak izah ve isbat eden Risâle-i Nur'un kudsiyetini ve yüceliðini ve o mu'cize-i Kur'anýn bir nur-u Ýlahî ve bir ihsan-ý Rabbanî olduðunu îman ve ilân etmek bir cürüm müdür? Fâni beþ-on dakikalýk gayr-ý meþru zevkler için yazýlmýþ roman ve efsaneler ve Ýslâmiyetin aleyhinde ve okunmasý memleket ve milletin selâmeti bakýmýndan gayet tehlikeli, muzýr kitablarýn neþredilmesi ve onlarýn medih ve tavsiye edilmesi bir suç sayýlmýyor da, yüz milyonlarla insan onda gitmiþ ve hakikî olan saadete ulaþmýþ Ýslâmiyet güneþinin tarifçisi ve tavsiyecisi ve hakaik-i îmaniyenin müjdecisi olan Risâle-i Nur'u okumak ve yazmak, medh ü senasýna kadir olamadýðýmýz yüksek mezayasýný tavsiye etmemiz bir suç sayýlýyor. Acaba kalbinde zerre kadar îmaný olan ve memleket ve milletin selâmetini arzu eden bir insan bunu suç sayabilir mi? Sayýn Yargýtay Hâkimleri! Sizin yüksek huzurunuza arzedilen bu dava doðrudan doðruya îman ve Kur'an davasýdýr. Milyonlarla insanlarýn ebedî saadet ve kurtuluþu davasýdýr. Bu azîm dava ile baþta Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bütün enbiya Aleyhimüsselâm ve bütün evliya ve hadsiz ehl-i hakikat ve îmanla dâr-ý bekaya gitmiþ bütün ecdadlarýmýz manen alâkadardýrlar. O milyonlar ehl-i hakikatýn selâm ve sevgilerini, dua ve þefaatlerini kazanmak fýrsatý þimdi elinizdedir. Risâle-i Nur denilen âlî hakikat önünüzdedir. Onun gayesi dünyevî ve fâni ve süflî makamlar mýdýr? Yoksa en büyük saadet ve âlî sevinç ve en yüce bahtiyarlýk olan Allah'ýn rýzasýný kazanmak mýdýr? Ve onun bütün Sözleri, insanlarý ahlâksýzlýða mý teþvik ediyor? Yoksa îmanla onlarý mücehhez kýlýp yüksek ahlâk ve fazilete mi kavuþturuyor? Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan'ýn i'caz-ý manevîsinden fýþkýran ve bir nur-u Ýlahî olan Risâle-i Nur önünüzdedir. Madem îmaný kazanmak ve îman ile bu dünyadan dâr-ý saadet-i bâkiye gidebilmek insanlarýn her mes'elesinden üstün en büyük davasýdýr. Ve madem Risâle-i Nur Kur'anýn feyziyle hakaik-i îmaniyeyi ders verip, yüz sh: » (Þ:438) binlerle onu okuyup yazanlarýn kat'î þehadetiyle ve bir çok âyât-ý Kur'aniye ve ehadîs-i Muhammediye (A.S.M.) kudsî beyanatý ve Ýmam-ý Ali (R.A.) ve Gavs-ý Geylanî (R.A.) misillü birçok ehl-i velayetin takdirkârane tavsiyeleriyle Risâle-i Nur o davayý kat'î kazandýrýyor. Elbette ve elbette sizler yüksek adalet ve hakikatperverliðinizle, her türlü fâni endiþelerin fevkinde yüksek hakperestliðinizle Risâle-i Nur'un o hakkanî ve Kur'anî çehresini ve hakikî kýymetini takdir ile görüp anlayacaksýnýz. Ve Risâle-i Nur'un talebelerinin de Cenab-ý Hakk'ýn rýzasýndan baþka bir maksad peþinde koþmadýklarýný göreceksiniz. Sayýn Yargýtay Hâkimleri! En yüksek ahlâk ve faziletiyle ve en yüce þefkat ve merhametiyle insanlarý koyu fikir karanlýðýndan ve daimî haps-i ebedîden kurtarmaða çalýþan ve en þiddetli sýkýntý ve iþkencelere göðüs gererek Cenab-ý Hak tarafýndan tavzif edildiði hakaik-i Kur'aniyeyi neþretmek kudsî vazifesiyle zamanýn en yüce mertebe-i kemaline eriþen aziz ve âlî üstadýmýz Bediüzzaman Hazretleri bütün bütün hak ve adalete aykýrý olarak zindanlara atýlýyor. Pek ihtiyar ve hasta ve kimsesiz, en yüksek îman ve ubudiyetle ve hârika zekâ ve ilim ile mücehhez ve insanlarýn îmanýný kurtarmaktan baþka bir gayesi bulunmayan yetmiþbeþ yaþýndaki bu mübarek ve hakikî insaniyetperver üstadýn Afyon zindanlarýnda þiddetli soðuk ve dehþetli sýkýntýlar içindeki vaziyet-i elîmanesi ciðerleri deliyor ve kalbleri sýzlatýyor. Hakikatlara âþýk ve meftun olan yüksek adaletinize ve hakikî insaniyetperverliðinize güvenerek adaletin þefkat ve merhametinin tecellisini bekliyoruz. Mustafa Sungur * * * [Mehmed Feyzi'nin Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Ýddianame beni üstadým Said Nursî'nin hem sýr kâtibi, hem kendisiyle hem Risâle-i Nur'la þiddetli alâkalý, hem çok hizmet ettiðimi bahisle bu hareketimi medar-ý mes'uliyet saymýþ. Ben de buna karþý, bütün kuvvetimle bu ithamý kabul edip iftihar ediyorum. Çünki fýtratýmda ilme karþý gayet kuvvetli bir iþtiyak var. Bir delili þudur ki: Denizli hâdisesinde menzilim taharri edildiði sh: » (Þ: 439) vakit beþyüzseksen aded mütenevvi kütüb-ü ilmiye ve Arabiye evimde bulunduðu resmen sabit olmuþtur. Benim fakr-ý halimle ve gençliðimle ve lisan-ý Arabîde noksaniyetimle beraber bu zamanda binde bir þahýsta bulunmayan bu mütenevvi beþyüzseksen cild kitabý bana toplattýran fevkalâde bir talebelik þevki ve hârika bir aþk-ý ilmîdir. Ýþte bu fýtrî istidad ile daima hakikî bir üstad arýyordum. Cenab-ý Hakk'a hadsiz þükrolsun ki, uzakta aradýðýmý pek yakýnda elime verdi. Evet üstadým olan Said Nursî'nin bütün hayatýnýn gayesi, þevk-i ilimde ve ulûm-u Ýslâmiyeyi bilmek aþkýnda geçtiðini bütün hayatý þehadet ediyor. Hem ben müþahedatýmla, hem üstadýmýn matbu' tarihçe-i hayatýyla, hem eski talebelerinden aldýðým malûmatla kat'î bildim ki; bendeki fýtrî aþk-ý ilmî, üstadýmda hârika bir surette bulunuyor ki, bu zamanda bütün medrese âlimlerinin hilafýna olarak pek hârika, tek baþýyla medrese talebeliðini muhafaza edip her belaya tahammül etmiþ. Hattâ ehl-i siyaset, üstadýmýn bu acib hallerini anlamadýklarý için hiç alâkasý olmayan bir nevi siyasete temas ettirmeðe çalýþmýþlar. Hattâ hapislere sokmuþlar. Fakat sonra Cenab-ý Hak, o aþk-ý ilmîyi Kur'anýn hakaikýna bir anahtar yapmýþ. Bütün ehl-i ilmi ve feylesoflarý hayrette býrakan Risâle-i Nur meydana çýkmýþ. Ben de o sýrada bütün hayatýmda aradýðým ve kendi fýtratýmda ve fakat pek yüksek bulunan bu üstadý bir ihsan-ý Ýlahî olarak Kastamonu'da yanýmda buldum. Âhir ömrüme kadar da, buna teþekkür ediyorum. Hem üstadým eskiden beri izzet-i ilmiyeyi muhafaza için, sadaka ve hediye gibi þeyleri kabul etmediði gibi talebelerini de men'eder. Kimseye baþýný eðmez. Hattâ hârika vaziyetlerinden; harb içinde avcý hattýnda oturmaða ve sipere girmeðe tenezzül etmeyerek izzet-i ilmiyeyi muhafaza ettiði gibi, üç dehþetli kumandana karþý kahramancasýna hocalýk ve haysiyet-i ilmiyeyi muhafaza için onlarýn hiddetine karþý ehemmiyet vermeyip onlarý susturdu. Onun için bu üstadýmý, bu millet ve vatanýn ve Türk ulemasýnýn pek büyük þerefini muhafaza etmek için her þeyini feda etmiþ bir þahýs bildiðimden, ben de kendime hakikî üstad kabul ettim. Böyle vatan ve millete hakikî fedakâr bir üstadýn -farz-ý muhal olarak- yüz kusuru da olsa nazar-ý müsamaha ile bakýp itiraz etmemek gerektir. Bu memleketin vatanperverleri meþrutiyet devrinde, milliyetçiler ve hamiyetperverleri Cumhuriyette; bu üstadýn ilme ettiði fevkalâde hizmeti vatan ve millet namýna takdir ettiklerine bir nümunesi þudur ki: Câmi-ül Ezher sisteminde, Medreset-üz Zehra sh: » (Þ: 440) namýnda Van vilayetinde temeli atýlýp eski harb-i umumî münasebetiyle geri kalan Þark darülfünununa Ýttihad ve Terakki hükûmeti ondokuz bin altun lira verdiði gibi, yirmidört sene evvel Cumhuriyet hükûmeti de üstadýmýn darülfünununa yüzaltmýþüç meb'usun tasdikiyle yüzelli bin lira tahsisat verilmesini kabul etmeleridir. Bu yüksek üstadýn tek baþýyla Câmi-ül Ezher gibi binler hocalarýn teþebbüsüyle vücuda gelecek bir medrese-i kübrayý vücuda getirmeðe yakýn muvaffak olmasý gösteriyor ki; vatanperverler ve milliyetperverler dahi, medrese ulemalarýyla beraber bu üstadýmý takdir ve tahsin etmeleri lâzým ve elzemdir. Biz de böyle bir üstad elimize geçtiði için her zahmet ve meþakkate tahammüle karar vermiþiz. Füyuzat-ý ilmiyesiyle ve yüzotuza varan âsâr-ý kudsiyesinin hakaikiyle beni ilim ve îman yolunda terakki ettiren bu mümtaz allâme-i zamana sonsuz bir varlýkla hürmetim vardýr. Bu hürmetim ebede kadar inþâallah gidecektir. Ýddia makamýnýn beni suçlandýrmak istediði ve aylardan beri tedkikat ve taharriyat neticesinde hakikatýna vâsýl olamadýðý "Dini ve dinî hissiyatý âlet ederek devletin emniyetini ihlâl edecek bir gizli cem'iyet"in ne vücudu var ve ne de böyle bir cem'iyetle alâkamýz vardýr. Yegâne alâkamýz, hükûmet-i cumhuriyenin kanunlarý müvacehesinde en çetin imtihanlarda, en yüksek ehl-i vukuf heyetler tarafýndan îcab eden hürmeti görmüþ ve salahiyetdar mahkemelerde beraet kazanmýþ Risâle-i Nur'lardýr. Bu ise, vatana ve millete ihanet deðil; doðrudan doðruya vatana ve millete nâfi' ilim uðrunda bir çalýþmaktýr. Bunun haricinde ne bir siyasî maksad ve ne de baþka bir garaz yoktur. Binaenaleyh bu hususta da masumiyet ve samimiyetimiz meydanda olmakla, Denizli mahkemesinde olduðu gibi yüksek mahkeme-i âdilenizden adaletin tecellisiyle beraetimi taleb ediyorum. Afyon Cezaevinde mevkuf Kastamonu'lu Mehmed Feyzi Pamukçu * * * [Ahmed Feyzi'nin Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Sayýn Hâkimler! Bir din âlimi ile görüþmek, onun din hakikatlerine ait kitablarýný okumak ve yazmak ve din arkadaþlarýnýn imdadýna koþmak üzere dinine ve Kur'anýna ve Peygamberine (A.S.M.) sh: » (Þ: 441) hizmet etmek bir mü'minin vazifesi ve hakký deðil midir? Bizi bu hizmet-i diniyeden men'eden bir kanun maddesi var mýdýr? Bazý cihetlerin zamanýmýzdaki küfrî ve gayr-ý ahlâkî cereyanlarý tenkid etmesi bir suç mu teþkil ediyor? Biz ne siyasetle, ne idare ile aslâ alâkasý olmayan yalnýz dindar, saf halk kitlesiyiz. Bir insana hüsn-ü zan etmek ve kýymet vermek herkesin þahsî bir kanaatýdýr. Biz Bediüzzaman'ý zamanýmýzýn en yüksek din âlimi biliyoruz. Din hakikatlerini aslâ dalkavukluk yapmadan beyan ve ifade eden bir hakikat adamý biliyoruz. Mücahid adýný vermekliðimiz, memleketimizi tehdid eden ahlâksýzlýk ve îmansýzlýk cereyanlarýna karþý Kur'anýn sarsýlmaz hakikatlarýna dayanarak giriþtiði müdafaa ve hizmet-i diniyesinden dolayýdýr. Din ve vicdan hürriyetinin hükümran olduðu bir memlekette vicdanî kanaatlerimizden mes'ul olamayýz. Bundan dolayý kimseye hesab vermeðe mecbur deðiliz. Âhirzamanda hadîsin haber verdiði þahýslarýn mes'elesine gelince: Bu mevzularý biz kendimiz uydurmadýk. Bunlarýn aslý dinde mevcuddur. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm bazý hadîslerle ümmet-i Muhammediyenin (A.S.M.) ömrünün binbeþyüz seneyi pek geçmeyeceðini söylüyor. O zamana kadar da ümmet-i Muhammediyenin (A.S.M.) ve dünyanýn hayatýnda mühim tesir yapacak büyük tarih hâdiselerini, "Kýyamet alâmetleri" diye haber veriyor. Bunlarýn þerri üzerine ümmet-i Ýslâmiyenin nazar-ý dikkatini celbediyor. Gaflet ve cehaletle bu þerlere düçar olanlarýn ebedî þekavet ve helâket ile karþýlaþacaklarýný söylüyorlar. Bunlara dair sayýsýz dinî bürhanlar mevcuddur. Biz ki; Allah'a ve Resûlüne ve Kur'ana inanmýþýz. Þimdi bu îmanýn ve peygamberin sýdkýna olan bu itikadýn neticesi olarak kendimizi helâk-i ebedîden kurtarmak için çalýþmayalým mý? Etrafýmýzda olup bitenleri görmeyelim mi? "Acaba bu tehlikeli zaman gelmiþ midir? Sakýn bu tehlikelere düþen nesil biz olmayalým!" diye bunlarý mevcud dinî hakikatlara tatbik cihetlerini göstermeyelim mi? Biz de, önümüzdeki müsbet delilleri ve vücud-u Ýlahîye bizi sevkeden hakaik-i müberhene ve ilmiyeyi görmeyerek, sýrf Avrupa dinsizliðini en büyük lâzýme-i medeniyet ve þiar-ý irfan addile dinimizi terketsek, acaba helâk-i ebedîden bizi kim kurtaracak? Bunu düþünmeyelim mi? Bu zihniyette olan, Kur'andan ve onun hakaikýndan üstün bir þey tanýmayan bir insan, sýrf fâni cezalar korkusuyla kendini ebedî helâke atar mý? Yahut fâni bazý kýymetlere deðer verir mi? Allah ve Resûlüne ve dinine hizmet vazifesinden vaz geçer mi? Ýþte bizi Bediüzzaman'a baðlayan hakikî âmiller bunlardýr. Baþka bir men- sh: » (Þ: 442) ba-i dinî var mý ki, biz ruhumuzun bu ezelî ihtiyaçlarýný onunla teskin edelim? Sayýn Savcý, bize kütübhaneleri dolduran binlerce Arabça ve bugünün ruhuna tercüman olamayan kitablarý tavsiye ediyor. Sayýn Savcý ve onun gibi düþünenler, Risâle-i Nur namý altýndaki külliyat-ý ilmiyeyi ve hazine-i hürriyeti ve hakikat-ý âliyeyi beðenmeyebilirler, tenkid de edebilirler. Bu kendilerinin bileceði bir iþtir. Bizim þu veya bu esere raðbet etmemize ve ona kýymet vermemize karýþamazlar. Biz Risâle-i Nur'u seviyoruz. Ve onu hakikî ve riyasýz bir din kitabý ve Kur'an tefsiri biliyoruz. Kýymet ölçüleri ve hükümleri vicdanî bir takdir mes'elesidir. Buna kimse müdahale edemez. Evet biz Risâle-i Nur müellifinin daima ayn-ý hakikat dersi verdiðine kailiz. Kendisinin kabul etmemesi, bizim bu kanaatýmýzý sarsmýyor. Ancak bizim kabul ettiðimiz, keramet-i kevniyesinden dolayý deðil, Nurlarýn dersinde hârikulâde ve ekmel tezahürlerine þahid olduðumuz ve bütün cihan-ý irfana meydan okuyan keramet-i ilmiyesinden dolayýdýr. Tahsil hayatý üç aydan baþka mevcud olmadýðý halde, bu kadar feyz-i ilim neþreden ve ilminin hârikalarýyla en münteha mesail-i ilmiye ve âliyede en yüksek mütefekkirleri dahi hayrette býrakacak bir mantýk ulviyeti ibraz eden ve hayatýnýn yarýsýndan sonra öðrendiði bir lisanda bu kadar cazibedar bir tarz-ý beyan ve sürükleyici bir hararet izhar eden ve gayet feyyaz bir aþk ve heyecan terennüm eden ve bir derya-yý îman ve bir hazine-i tevhid ve bir umman-ý hikmet halinde coþan bir ikinci Bediüzzaman gösterebilir misiniz? Fâni zevahirin âlâyiþine edna bir meyl ve iltifat göstermeyen ve en küçük bir menfaat ve lezzete tenezzül etmeyen; levs-i fâninin ayaðýna dolaþan bütün yaltaklanmalarýna aslâ kýymet vermeyen; kimseden birþey beklemeyen ve dilenmeyen ve kendisine arzedilenleri kabul etmeyen; iffet ve ismetin en âlî örneklerini yaþatarak saburane mütehammilane her nevi mahrumiyetlere göðüs germek suretiyle kendini hakikata ve envar-ý Kur'aniyeye ve maarif-i Muhammediyenin (A.S.M.) izharýna vakfeden ve memleket ve milletin ýzdýrabatý karþýsýnda pür-rahm ü þefkat aðlayan; kendine yapýlan bunca ihanetlere raðmen etrafýndakilerin saadetleri için hizmetinden aslâ vazgeçmeyen, ihtiyarlýðýna ve bîkesliðine bakmayarak insanlarý gayya-yý cehl ve girdbad-ý inkârdan kurtarmaða, hasbî ve Ýlahî bir cehd ile çalýþan ve savaþan fazilet ve nur abidesini üstad addetmekliðimizi çok mu görüyorsunuz? Kendisinin bu arzedilen keramet-i ilmiyesiyle beraber, sýrf ahlâk ölçülerinin kaybolduðu böyle bir devirde gösterdiði bu misilsiz feragat ve istiðna ve þaheser-i is- sh: » (Þ: 443) met ve istikamet dolayýsýyla yine bir enmuzec-i kemal ve mihrab-ý fazilet olarak tanýnmaða ve iktida edilmeðe þâyandýr. Ýþte biz Bediüzzaman'a ve eserlerine bu gözle bakýyoruz. Acaba mümaileyhe sýrf îmanýmýzdan neþ'et eden bu baðlýlýðýmýz ve Kur'anýn ve beyanat-ý Muhammediyenin (A.S.M.) küfr ve ahlâk hakkýndaki þiddetli tevbih ve tezyiflerine bu îmanýmýz dolayýsýyla iþtirakimiz, bizi levs-i fâni addedilen siyasetçi mi yaptý? Yoksa yirmibeþ seneden beri din hakikatlarýný öðrenemeyen ve helâk-i mutlaka giden soyumuzun bir kýsým evlâdlarýna; onlarý helâk-i ebedîden kurtarmak için, Allah ve Resûlünden, hakikat ve Kur'andan haber vermek onlarýn temiz ruhlarýný masum vicdanlarýný ýslah etmeðe hiç ifsad denilir mi? Sayýn Hâkimler! Biz aslâ siyasetçi deðiliz. Biz siyaseti, bizim gibi siyaset ehli olmayana binbir çeþit veballer, tehlikeler ve mes'uliyetler taþýyan bir meslek biliriz. Fâni zevahire de zâten kýymet vermeyiz. Dünyaya ancak rýza-yý Ýlahîye bizi götüren hayýrlý vechesiyle bakýyoruz. Bu itibarla siyaset peþinde koþmayý ve devlet mefhumu ile mübareze ithamýný þiddetle reddediyoruz. Eðer böyle bir kasd olaydý, yirmibeþ seneden beri edna bir tezahür olurdu. Evet bizim menfî bir cebhemiz, ahlâksýzlýða ve îmansýzlýða müteveccih bir takbih tarafýmýz var. Bu sýrf îmandan ve Kur'anýn bu mevzular üzerindeki þiddet-i beyan ve azamet-i tevbihine -bizzarure- iþtirakimizden ileri geliyor. Eðer bu esbab-ý mûcibe, samimiyetin ve ihlasýn, hakikat ve safvetin bu tarz-ý beyaný size kanaat vermediyse; bize ne þekil isterseniz ceza veriniz. Lâkin unutmayýnýz ki; bugün altýyüz milyon insanýn mensubiyetini taþýdýðý Hazret-i Ýsa (A.S.) zamanýnýn idarecileri tarafýndan sýrf insanlýðýn saadeti için kalbi çarptýðý ve emanet-i tebliði hâmil bulunduðu sebeplerle "âdi bir hýrsýz gibi" idama mahkûm edilmiþti. Biz hür söylediðimizden dolayý maruz kalacaðýmýz bu mahkûmiyeti iftiharla karþýlayacaðýz. Ve sadece حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُnidasýyla dergah-ý Kadî-ül Hacat'a el açacaðýz. Afyon Cezaevinde Mevkuf Ortaklar Bucaðý'ndan Ahmed Feyzi Kul * * * sh: » (Þ: 444) [Ceylân'ýn Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Makam-ý iddianýn habbeyi kubbe yaparak, iftiharla kabul ettiðim üstadýma ve Risâle-i Nur'a hizmetimle beni büyük bir diplomat ve entrikacý bir adam tarzýnda gösterip Nurlara gelen mevhum suçta bana büyük bir hisse vermesine mukabil derim ki: Dinî ve îmanî ve ahlâkî eserlerini okumakla, o uðurda hayatýmý tereddüdsüz feda eder derecesinde istifade ettiðim üstadým Bediüzzaman'la yakýndan alâkadarým. Fakat bu alâka, makam-ý iddianýn dediði gibi, vatana ve millete mazarratlý ve halký devlet aleyhine teþvik etmek deðil, belki hiçbir beþerin kendisini kurtaramayacaðý kabrin idam-ý ebedîsinden kendimi ve benim gibi bu tehlikeli zamanda îmanýný kurtarmaða, ahlâkýný düzeltmeðe ve vatana ve millete birer uzv-u nâfi' olmaða muhtaç olan din kardeþlerimin îmanlarýný kurtarmak yolundaki kopmaz ve kopmayacak bir alâkadýr. Kendisinin yakýnlarýndaným. Dört sene kadar arasýra hizmetini müftehirane yapmýþým. Bu müddet zarfýnda kendisinin serâpâ faziletinden baþka hiçbir þeyine þahid deðilim. Onun aðzýndan bir defa olsun, mehdiliðine ve müceddidliðine dair bir kelime duymadým. Tevazuun kemalinde olduðuna yüzbinleri aþan Nur nüshalarý ve onlarý okumakla îmanlarýný kurtaran yüzbinler hâlis Nur þakirdleri þahiddir. O mübarek üstadým, kendisini bizim gibi Nur talebesi olarak görür ve öyle iddia eder. Bunu elinizde bulunan birçok mektublarýnda, hususan Asâ-yý Musa Mecmuasýnýn içindeki Ýhlas Risalesi'nde kolaylýkla görmek mümkündür. Kendisi "Bâki ve güneþ gibi ve elmas misillü hakikatler, fâni þahýslar üzerine bina edilmez ve fâni þahýslar o kýymetdar hakikatlara sahib çýkamazlar." diye risale ve mektublarýnda tekrarla zikrettiði halde, o zâtýn tefahuruna hükmetmek ve Mehdilik ve müceddidlik dava ettiðini iddia etmek, hiç bir akl-ý selimin kârý deðildir. Zira bütün risale ve mektublarý, insaf ve dikkatle okursanýz; bu muhterem allâme-i zamanýn asýrlardan beri emsaline tesadüf edilmez bir din âlimi ve benzerine rastlanmayacak bir îman kurtarýcýsý, bolþevizmin kýzýl kývýlcýmlarýnýn saçaklarýmýzý sarmak istediði bir zamanda vatana ve millete bir ordudan daha çok menfaat ve bereketi bulunan bir vatanperver olduðuna siz de kanaat-ý sh: » (Þ: 445) kat'iye peyda edersiniz. Ýþte böyle bir esere ve o eseri te'lif eden muhterem üstada daha evvelden þakird olamadýðýma müteessifim. Muhterem Heyet-i Hâkime! Ýþte hadsiz menfaatlerini kendimde tecrübe ettiðim Risâle-i Nur'dan, benim gibi vatan evlâdlarýnýn istifadeleri için, resmî bir izinle; Eskiþehir'de Gençlik Rehberi'ni kudsî bir hizmet-i milliye fikriyle tab' ettirdim. Benim gibi bir bîçarenin, Kur'anýn hakikî ve cerhedilmez bir tefsiri olan Risâle-i Nur'a ve dolayýsýyla îmana hizmeti tebrik ve takdir ile mukabele görmesi lâzým ve teþvike pek muhtaç iken; böyle aðýr muamele görmekliðimiz hakikat-ý adalete ne kadar muhaliftir, sizlerden soruyoruz. Ve mahkeme-i âdilenizden, ruhumuzun gýdasý ve sebeb-i necatýmýz ve ebedî saadetimizin anahtarý olan Nur Risalelerinin serbestiyetine karar vermenizi taleb eder, eðer yukarýda bir kýsmýný zikr ü ta'dad ettiðim vaziyetler nazarýnýzda bir cürüm teþkil ediyorsa, vereceðiniz en aðýr cezanýzý kemal-i rýza-yý kalb ile kabul edeceðimi arz ederim. Afyon Cezaevinde Mevkuf Emirdað'lý Ceylân Çalýþkan * * * [Mustafa Osman'ýn Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Gizli cem'iyet kurmak ve dinî hissiyatý âlet ederek devletin emniyetini bozabilecek hareketlerde bulunmaktan zanlý Bediüzzaman Said Nursî'nin, rejim aleyhindeki mevhum faaliyetine iþtirak ettiðim iddia edilerek suç konusu olarak gösterilen mes'elelere karþý derim ki: 1- Evet, ben de birçok Nur talebeleri gibi hakikî Türklüðe ve Ýslâmiyete yaraþan ve tarihî bir þeref ve faziletimiz olan terbiye-i medeniye-i diniyeyi ve millî bir þiar olan ahlâk-ý Kur'aniyeyi öðrenerek vatan ve millete faideli bir uzuv olmak ve yabancý ideolojilerin tesiratýndan korunarak din ve îmanýmý muhafaza ve öðrenmek kasdýyla Nur Risalelerini tedarik ederek okumaða baþladým. Ecdadýmýzýn tarihlere þan salýp nam veren ahlâk ve þerefini pây-mâl eden sefahet ve rezaletin ve ahlâk-ý seyyienin cem'i sh: » (Þ: 446) yet hayatýný zehirlediði ve kötü ahlâk sahiblerini dahi iðrendirecek derecede sokaklara kadar sardýðý ve efkâr-ý âmmeyi telaþa düþürdüðü ve her sýnýf ailenin ocaðý baþýnda dedikodu mevzuu olduðu ve efkâr-ý âmmenin bir dili mahiyetindeki gazete ve mecmualarýn ahlâk zabýtasý haberleri þeklinde ve muhtelif mevzulardaki tenkidlerine sebeb olan bu elîm ahvalin pek sür'atle geniþlediði ve âdeta umumîleþmek istidadýný gösterdiði bir devrede; düþtüðüm ahlâksýzlýk uçurumundan dinî, ahlâkî içtimaî, edebî dersleriyle, her müslim okuyucusunu kurtardýðý gibi beni de kurtaran Risâle-i Nur Külliyatýný okumak ve benim bu eserleri okuduðumu bilen ve iþiten vatandaþlarýmýn tehzib-i ahlâk etmek için benden musýrrane istemeleri üzerine onlara risale vermek ve dolayýsýyla serserileþmiþ ve serserileþmek ve vatan ve millete muzýr bir hale gelmek istidadýný gösteren ferdleri bu risalelerle, bu Nurlarýn müessir telkinatlarýyla kurtarýp beþeriyete faideli birer insan olmalarýna hâdim ve vesile olan ve memleketimizde de sirayeti ve salgýný görülen ve bütün dünyayý titreten kýzýl veba komünizm tehlikesine karþý dinî ve müessir telkinatý bakýmýndan manevî bir mücahid olan Bediüzzaman takdir ve tebcile lâyýk, kudsî ve manevî mücahedesinin nurlu ve müessir silâhý olan ve yirmi senede yirmibin ve belki çok fazla adamý vatan ve millete faideli bir hale sokmaða vesile olan Nur Risalelerini okutmak ne derece þahsým için bir suç mevzuu ve müellif-i muhteremi için sebeb-i itham olabilir? Vicdanýnýza soruyorum. 2- Savcýlýk Makamýnýn, "mevzudur" diye gayr-ý ilmî iddia ettiði hadîsin hadîs kitablarýnda sahih olduðu; hadîs âlimlerinin kabulüyle ve hürriyetten evvel Meþrutiyet devri ulemasýna Japonya'nýn ve Ýngiltere Anglikan Kilisesi'nin sorduðu sualler münasebetiyle, o devrin allâmeleri olan Ýstanbul âlimleri, Bediüzzaman olan müellif-i muhtereme sorarak, þimdi ismi Beþinci Þua olan eserde görülmekte olan o zamanki bu hadîsin tevilen cevablarýný o ehemmiyetli âlimlerin kabul edip itiraz edememeleriyle sahih olduðu kat'î sabittir. Hem yalnýz Risâle-i Nur'un bu kýsmý deðil; bütün hakikatlarý ve dersleri hiçbir hakikî Ýslâm âliminin itiraz edemeyeceði kadar kuvvetli hakikatlerdir ki; Diyanet Riyaseti baþta olarak bütün memleketteki hakikî âlimler kabul ve tazime, tâ devr-i Meþrutiyet'ten beri mecbur kalmýþlar. O hakikatlarý ve o kuvvetli bürhanlarý ismi âlim olan ve hakikat ilminden bîbehre bir-iki ferdin itiraz ve iddiasý çürütemez. Hem gayet gülünç olur. Maddî ve manevî menafii zâhir olan ve vatanýn her tarafýnda ve her sýnýf halk tabakasýnda hayat-ý bâkiyelerini idamdan kurtarmak için takdir ile sh: » (Þ: 447) okunan ve onunla îmanlarýný kurtardýklarýndan müellif-i muhteremine ebedî minnetdar kalan binlerle vatandaþýn faidelendiði Kur'an ve îman hakikatlarýna meftun olarak müellifine bir þükran borcu olarak bir mektub yazmak ve sebeb-i itham olan hadîsin inkâr edilmeyen hakikatlarýna istinad ederek bazý ef'al ve âsâra nazar edip hadîsin mazharý olan bu memlekette zuhur etmiþ gibi bakmak ve böyle bir zanna düþerek ve birçok Ýslâm âlimlerinin ihbaratýna dayanarak bazý hatalarýn tamiri cihetine gidilmesini bir fütuhat-ý Kur'aniye kabul edip izhar-ý þâdümanî eylemek ve bu görüþ ve nokta-i nazarýný eserleriyle tefeyyüz ettiði bir üstada mahremane arzetmek; vatan ve milletin anarþiliðe ve dolayýsýyla bütün dünyayý titreten kýzýl tehlikenin kucaðýna düþmemesini temenni etmek rejime bir hýyanet midir? Ýnkýlaba dil uzatmak mýdýr? Ve o takdire ve tebcile çok elyak ilim adamýný ayný iftiralardan birkaç mahkeme teberri ettirdiði halde, ayný mevzularla zan altýna alýp kimsesiz ve çok ihtiyar ve münzevi olduðu halde tevkif ve tecrid ederek taht-ý muhakemeye alýp bizim de bu ilmî nokta-i nazarýmýzý ve îmanýmýzý kurtarmak için çalýþmalarýmýzý bir suç telakki edip onun güya devletin emniyetini ihlâl suçuna delil ve bürhan göstermek hangi vicdanýn âdilane kararýdýr? Mahkemenizden soruyorum, vicdanýnýza býrakýyorum. 3- "Bediüzzaman'ýn resimlerini mukaddes bir þey imiþ gibi taþýmak ve mektûbatýný toplamak ve mektublaþmak" diye olan sebeb-i ittihama gelince: Hayat-ý maneviye ve bâkiyemi idamdan kurtarmaða ve maddî hayatýn lezzet ve saadetini tattýrmaða ve benim gibi binlerle ferdlerin îmanlarýnýn kurtulmasýna eserleriyle vesile olan bir âlim-i küll ve bir müellif-i muhteremin, deðil basit bir resmini taþýmak; altun ve mücevheratla süsleyerek taþýmak ve ona tebrik ve mektub göndermek ve onu sevenlerle tanýþmak beþeriyetin her ferdi gibi benim de bir hakkýmdýr. Bu hukukumun bir suç konusu olacaðýný zannetmiyor ve son söz olarak diyorum ki: Vatan ve millete ve insanlýk câmiasýna hizmet edebilmek için, (Hakîm kimdir? Baþýna gelen.) fehvasýnca iki vilayetin ve birçok kazalarýn zabýtasýnýn dahi þehadet edebileceði þekilde; serserilikten, þahýslarýný bu Nur Risaleleriyle kurtarýp baþkalarýný da kurtarmaða vesile olan Nur þakirdlerinin uzun senelerden beri bu vatan ve millete, bu vatandaki idareye yaptýklarý vatanî hizmet binlerle kiþilik zabýta kuvvetinin hizmetinden hakikatta daha mühim iken ve takdire ve iltifata daha lâyýk iken su-i tefsire uðratýlarak âdeta bir ecnebi rejimi hesabýna kasden hareket eder gibi bizleri tevkif ve muhakemelere verip iþimizi, gücümüzü ayaklar altýnda býrakmak ve bîçare evlâd ü iyalimizi periþan edip aðlatmak hangi demokrasi kanunlarýyla, hangi sh: » (Þ: 448) yeminli ve yüminli âdil hâkimlerin vicdanî ve âdilane kararlarýyla kabil-i te'liftir? Mahkemenizden ve vicdanýnýzdan soruyorum. Ve büyük ve âdil Türk Milleti ve onun âlî meclisi namýna icra-yý adalet eden muhterem mahkemenizden, pekçok fevaidi ve menafii meydanda olup inkâr edemediðimiz bu eserlerin serbestiyetini ve bizim de beraetimizi taleb ediyorum. Afyon Cezaevinde Mevkuf Safranbolu'lu Mustafa Osman * * * [Hýfzý Bayram'ýn Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Dinî hissiyatý âlet ederek devletin emniyetini ihlâle teþebbüsten sanýk Ýslâm âlimi Bediüzzaman'ýn, millet ve memlekete çok faideli hakaik-i Kur'aniye ve îmaniyeyi ders veren eserlerinden okumaklýðýmý; din ve îman cihetinde çok istifade ederek ahlâk-ý Kur'aniyeyi tahsilime âmil olan bu derslerden bazý tanýdýklara da -talebi üzerine- millî bir þiarýmýz olan ders-i îmaniye ve terbiye-i diniye ve ahlâkýyeyi tahsillerine sebeb olmak hayrýna nailiyet arzusuyla vermekliðimi ve temin etmekliðimi ve bazý tanýdýklarýn dostane veya ilmî mahiyetindeki mektublarý adresime göndermelerini bahane ederek mümaileyhe suç ortaðý göstermektedir. Sebeb-i ithamý olan bu mes'elelere itiraz ederim ki: 1- Üzerinden muhakeme geçen, beraet ettirilip müellifine iade edilen ve bütün Ýslâm ve memleket ulemasýnýn takdir ve tasvibine mazhar olan Risâle-i Nur'u; iddia makamýnýn üzerinde durduðu þekilde bir fikr-i mefsedetle okumadýðým gibi, her risalesini de baþtan baþa Kur'anýn bir mühim tefsiri olup insanlarý ahlâken yükseltmeðe, fazilet sahibi kýlmaða, milletleri uçuruma yuvarlanmaktan kurtarmaða vesile olan Ýslâmî dersi ve dinî terbiyeyi müessir bir surette ders verip millet ve memlekete, hattâ beþeriyete manen en büyük yardým ve iyilikleri yapan bir eser olarak gördüðümden, din ve îmanýmý muhafaza ve taallüm maksadýyla okumayý ve bazý kimselere vermeyi veya temin edivermeyi bir suç zannetmiyorum. Çünki hiçbir yerde Nur talebelerinin vatan ve millete ve idareye zararlý bir hâdiseye katýldýklarý görülmemiþ ve zabýtaca kaydedilmemiþtir. Ve ayný zamanda, "okunup ve sh: » (Þ: 449) okutulmasýnda gizlilik var" diye ileri sürülecek bir gizli cem'iyet þübhesi uyanmasý ise, çok yersizdir. Çünki Nur talebelerinin gerek ilmî ve gerekse siyasî, gizli veya meydanda hiçbir cem'iyet ile alâkalarý yoktur. Hattâ ayný isnadlarla birkaç sene evvel Bediüzzaman'la beraber çok kimseler Denizli Aðýr Ceza Mahkemesine verilip muhakeme edildikleri ve çok inceden inceye tahkik ve ta'mik edildiði vakit bütün risaleler dâhil olduðu halde hep beraber beraet etmiþlerdir. Müellifi ve eserleri beraet eden bir te'lifatý okumayý ve okutmayý, devlet emniyetini ihlâl ve rejime hýyanet gibi çok aðýr bir cürme delil ve sebeb-i itham olarak göstermek, ne derece îcab-ý adalettir bilmiyorum; vicdanlarýnýza havale ediyorum. 2- Hem Bayezid'den bilmediðim bir kimse tarafýndan ben mevkuf iken gönderilen bir risale de, sebeb-i ithamým arasýndadýr. Bu risaleyi görmedim. Ýçindekilerden bîhaberim. Eðer Risâle-i Nur ise kabul ediyorum. Sizler sorun cevab vereyim. Yalnýz iddianamede savcýnýn mehdilikten bahsettiðini öðrendim. Halbuki üstadým bu gibi isnadlardan müberradýr. Böyle bir þeyi lisanýndan duymadýðýmýz gibi, eserlerinde de görmedik. Ve talebelerini, her fýrsatta þahsýna hürmet ve tazimden ve makam vermekten men'etmiþ ve tazimkârane mektub yazanlarý dahi takbih etmiþtir. Bizler kendisini hubb-u câhtan müberra, zamanýn en yüksek bir âlimi ve bir ilm-i tahkik hocasý olarak biliyoruz. Mevkuf Hýfzý Bayram * * * [Emirdaðlý Mustafa'nýn müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Makam-ý iddianýn, üstadým Bediüzzaman'ýn mevhum suçuna beni iþtirak ettirmesine karþý kýsaca derim ki: Ýntisabýmdan zerre kadar piþman olmayarak üstadýma ve Risâle-i Nur'a yaptýðým hizmetim, ancak bir derya kadar lütf u ihsana karþý bir damla ile mukabele gibidir. Nasýlki gayet kýymetdar elmas hazinelerine sahib olmak yolunda küçük cam parçalarý tereddüdsüz feda edilirse, ebedî hayatýmý kurtarmaða vesile olan Risâle-i Nur uðrunda hayatýmý feda etmeðe her an hazýrým. Uhrevî ve dünyevî hadsiz menfaatleri tahakkuk eden Risâle-i Nur'dan fâni ve ehemmiyetsiz hapislerin ve sýkýntýlarýn hatýrý için, kýsa ve daðdaðalý hayat-ý dünyeviyeye zarar gelmemek için o men sh: » (Þ: 450) faat-ý azîmeyi terketmek, Risâle-i Nur'a ve üstadýma karþý durgunluk göstermek; o mübarek üstada, o kudsî allâme-i zamana ve onun birtek gayesi olan îman ve Kur'ana büyük bir ihanet olduðunu biliyorum. Ve onun izin ve emrinden zerre kadar hilaf-ý hareket etmek istemiyorum. Muhterem Heyet-i Hâkime! Zehirli mikroplarýný güzel vatanýmýza daðýtmak isteyen Bolþevizm'e karþý kuvvetli bir cephe alan büyük bir din âlimine fakirliðimle talebe olmaklýðým neden çok görülüyor? Þübhesiz bu vaziyet isbat ediyor ki; Nurlardaki zenginlik, dünyevî zenginliðin pek fevkindedir. Benim gibi milyonlarý aþan Türk gençliðinin îmanlarýný kurtarýp vatana nâfi' bir uzuv olmalarý için, üstadýmý ve Risâle-i Nur'u daima serbest býrakýnýz. Biz Türk gençliðinin Risâle-i Nur'a ihtiyacýmýz, kapalý zindanda kalmýþ bir kimsenin havaya ve zifiri karanlýkta bulunan bir adamýn ziyaya ve çöldeki aç ve susuz kalmýþ bir insanýn suya ve gýdaya ve denizde boðulmak üzere bulunan herhangi bir kimsenin cankurtaran gemisine olan ihtiyacýndan binler derece daha ziyadedir. Ýþte yukarýda bir kýsmýný ta'dad ettiðim mezkûr hakikatlardan dolayý fevkalâde hüsn-ü zan ve teveccühümüzü kazanan ve kopmaz bir baðla kendimizi ona baðladýðýmýz Bediüzzaman'ý ve ona hüsn-ü niyet ile talebe olan çok bîçareleri böyle hapislerde çürütmek adaletin þerefiyle kabil-i te'lif olamaz. Afyon Cezaevinde Mevkuf Emirdað'lý Mustafa Acet * * * [Halil Çalýþkan'ýn Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Muhterem Heyet-i Hâkime! Makam-ý iddia tarafýndan bana teblið edilen iddianamede, üstadým efendime hizmetimi büyük bir suç olarak gösteriyor. Bin dokuzyüz kýrkdört yýlýnda teþrif ederek dört seneden beri kazamýzda misafireten ikamet buyuran ve kendileri kýrk seneden beri bütün dünya lezzetini ve istirahatýný terk edip sýrf îman ve Ýslâmiyet'e ve hususan vatanýmýzda îman ve âhiret yolunda müslümanlarýn saadet-i ebediyelerini kurtarmaða çalýþan ve bilhassa müslü sh: » (Þ: 451) man ve Türk olan milletimiz arasýnda dinimize çok zarar veren, maddî ve manevî zararý pek çok olan bolþevikliðin muzýr fikirlerinin millet arasýna girmesi ve buna benzer vatan ve millete zararlý olan þeylere Risâle-i Nur'un îmanî ve ahlâkî olan dersleriyle sed çeken ve bütün dünya âlimleri tarafýndan tahsin ve takdire lâyýk olan Risâle-i Nur'a ve üstadýma müftehirane üç sene arasýra hizmetim, adalet huzurunda bir suç mu teþkil ediyor? Ve bu hususta yine suç olarak gösterilen, hizmet için terziliðimi de terk ettiðimi yazýyor ki; böyle hak ve hakikat ve Kur'an-ý Kerim'in hakikî bir tefsiri olan Risâle-i Nur'a ve üstadýma canýmý dahi feda etsem, büyük bir suç sayýlýp vatan haini olarak mý tanýnýrým, sizden soruyorum? Sayýn Reis Bey! Risâle-i Nur'un bir kýsým parçalarýný okudum ve yazdým. Cenab-ý Hakk'a hadsiz þükrolsun ki; öteden beri kalbimde yaþayan ilme karþý fevkalâde bir iþtiyakla bu risalelerden istifadeye baþladým. Bunlarla pek yakýndan alâkadar olduðum halde; içinde, ne halký hükûmet aleyhine teþvik ve ne de emniyeti bozacak ve gizli bir cem'iyet kurmaða dair hiçbir þey görmediðim gibi, üstadýmdan da gerek mehdiliðe ve müceddidliðe ve gerekse bu hareketlere dair hiçbir þey iþitmedim. Risâle-i Nur'un ve üstadýmýn ve biz talebelerin yegâne gaye ve hizmetimiz; Ýslâmiyete, hususan Türk milletine îman ve ahlâk cihetinde kudsî bir hizmettir. Elbette Risâle-i Nur'a ve hâdimlerine bu hizmetleri için iliþmemek lâzýmdýr. Bizim gaye ve maksadýmýz budur. Baþka hiçbir þey deðildir. Ve bu vazifemiz de rýza-yý Ýlahî içindir. Zâten böyle bir kudsî vazifeyi dünyaya ve dünya menfaatine âlet ederek yapmayýz ve tenezzül etmeyiz. Böyle kalbinde îman ve âhiret meþgalesinden baþka hiçbir dünyevî maksad ve gaye bulunmayan hâlis Nur þakirdlerine, iddia makamýnýn hiçbir zaman hatýrýma gelmeyen gizli cem'iyet kurmak ithamlarýna tahammül edemiyoruz. Ýþte muhterem heyet-i hâkime! Sizin, biz Risâle-i Nur talebelerinin gaye ve maksadlarýný ve mahiyetlerini anladýðýnýza ve iddia makamýnýn bize isnad ettiði suçlarla alâkamýzýn olmadýðýna kanaat getirdiðinize inanýyoruz. Bu vesile ile yüksek mahkemenizden ve vicdanlarýnýzdan kitablarýmýzýn serbest olarak iadesini ve kendimizin beraetini taleb ederiz. Afyon Cezaevinde Mevkuf Emirdað'lý Halil Çalýþkan sh: » (Þ: 452) [Mustafa Gül'ün Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Ben gizli bir cem'iyete dâhil deðilim. Zâten üstadým Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de öyle bir cem'iyet kurmamýþtýr. Bizlere her zaman Kur'an hakikatlarýndan ders vermiþ, siyasetle alâkadar olmamýzý þiddetle men'etmiþtir. Yalnýz büyük üstad Said Nursî Hazretlerinin talebesiyim. Ona ve Risâle-i Nur'a bütün ruh u canýmla baðlýyým. Risâle-i Nur ve üstadým için bana verilecek her türlü cezaya razýyým. üstadým eserleriyle, benim îmanýmý ve âhiret hayatýmý kurtarmýþtýr. Onun gayesi, bütün müslümanlarý ve vatandaþlarýmýzý îmansýzlýktan kurtarýp saadet-i ebediyeye nâil etmektir. Bizlerin siyasî bir maksadla alâkamýz olmadýðý bütün mahkemelerde tebeyyün etmiþtir. Hakikat böyle olduðu halde, yine haksýz ve yersiz olarak mahkemeye sürüklendik. Bundan anlýyoruz ki, bizim tesanüdümüzü kýrmak istiyorlar. Bizim tesanüdümüz herhangi bir dünyevî ve siyasî gaye ve iþe matuf deðildir. Yalnýz ve yalnýz üstadýmýz Hazretlerine çok, hem pekçok hürmetkârýz. Risâle-i Nur'u okuyanlar fevkalâde bir îmana ve Ýslâmiyet'e ve ahlâk ve kemalâta sahib oluyorlar. üstadýmýza çok fazla muhabbet etmemek elimizden gelmiyor. Öyle bir üstada ve öyle Risâle-i Nur þakirdlerine bütün mevcudiyetimle baðlýyým. Bu bað, idam edilsem dahi çözülmez ve kýrýlmaz. Ben ve bütün kardeþlerim masumuz. Risâle-i Nur'un serbest býrakýlmasýný bütün kuvvetimizle taleb ediyoruz. Yüce üstadýmýza ve masum Nurcu kardeþlerime kendimle beraber beraet verilmesini taleb ediyorum. Isparta'lý Mustafa Gül * * * [Küçük Ýbrahim'in Müdafaasýdýr] Afyon Aðýr Ceza Mahkemesine Sayýn Hâkimler! Bize isnad edilen suç hem yersizdir, hem de dünyaya aittir, siyasîdir. Halbuki siyaset yapacak insanlar olup olmadýðýmýzý zâten ilk bakýþta siz muhterem hâkimler çoktan anlamýþsýnýz. Esasen bu soðuk ve yabancý isnad, eðer faraza yüzde yüz tahakkuk edeceðini yüzlerce salahiyetli kimseler temin etseler; benim de aklým þim sh: » (Þ: 453) dikinden yüz defa fazla olsa, Risâle-i Nur'un ve onun çok muhterem müellifinin bende býraktýðý manevî intiba ile bütün mevcudiyetimle bu geçici ve tükenici siyasî lezzet ve maceradan kaçýp âhirete îman ve Cehennem'den kurtulmak yolunda sarfederim. Gerek Risâle-i Nur'un kýymetli müellifine hürmetimiz ve baðlýlýðýmýz ve gerekse Risâle-i Nur'un okunmasý, yazýlmasý ve Nur talebeleriyle muhabere ve münasebetimiz, -Denizli Aðýr Ceza Mahkemesi'nin ve Yüksek Yargýtay'ýn da tasdiki ile- doðrudan doðruya uhrevîdir. Öyle ki: Risâle-i Nur'dan aldýðýmýz fikirle, bu nurlu varlýklarý hiçbir suretle dünyevî ve maddî kýymetlere deðiþmeyiz. Bu bizde bir îman halinde, ölünceye kadar yaþayacaktýr. Muhterem Heyet-i Hâkime! Madem ki böyle dehþetli bir isnad ile burada toplanmýþ bulunuyoruz. Öyle ise þu ehemmiyetli hakikatý beyan etmek, benim için memleket ve vicdan borcu olmuþtur. Yalnýz kendi muhitimde Risâle-i Nur'un gösterdiði fevkalâde ýslahat ile bütün halkýn gözü önünde þu on seneyi mütecaviz bir zamanda baþta kendim olmak üzere birçok kimseler var ki, evlerinin yollarýný öðrenmiþler. Süflî gidiþatlarý aile saadetine dönmüþ. Þimdi analarý babalarý, sebeb olanlara dua ediyorlar. Vilayetimiz dâhil ve civarlarýnda bu kabilden daha birçoklarýnýn hallerini dinleyiniz. Bahusus Denizli Hapishanesinde, Risâle-i Nur oraya girmesiyle mahbuslar üzerinde öyle bir hüsn-ü tesir yapmýþtý ki; halen bu tesir dillerde gezmektedir. Keza bu Afyon Hapishanesine dâhil olduðum zaman kimin ile konuþsam, eski halleriyle þimdiki hallerini zikredip minnet ve þükranla Nur talebelerine dua ediyorlar. Bu hakikatlar meydandadýr... Ben insan olayým da, bana ve hemcinsime bu derece ahlâkî ve içtimaî ve uhrevî ýslah edici ve bahusus kitabýmýz Kur'anýn mühim bir tefsiri olan Risâle-i Nur'a ve onun muhterem müellifine ve vatandaþlarýna müslümanca muhabbet ve teselli mektubu yazmak, bir siyaset mevzuu olacaðýna hayret ediyorum. Ýþte bu hayretle diyorum ki; böyle suç olmaz. Olsa olsa Kur'an ve dolayýsýyla Risâle-i Nur'un gizli düþmanlarý adliye ve zabýtaya evham verip bizleri böyle hapislere doldurmaða sebeb oluyorlar. Elbette yüksek hâkimler bu hakikatlarý görecekler ve ellerini vicdanlarýna koyup ebedî ve Ýlahî çok müjdeleri bulunan adaletli kararlarýný verecekler ve vatanýn dört köþesinde alâka ile bekleyen Müslüman Türk milletini kendilerine minnetdar býrakacaklardýr. Afyon Cezaevinde Mevkuf Ýnebolu'lu Ýbrahim Fakazlý Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts