EMRE Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 Altýncý Þua Yalnýz iki nüktedir. بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ [Namazdaki teþehhüdde bulunan اَلتَّحِيَّاتُ اَلْمُبَارَكَاتُ اَلصَّلَوَاتُ اَلطَّيِّبَاتُ لِلّهِ ilâ âhirenin iki noktasýna gelen iki suale iki cevaptýr. Teþehhüdün sair hakikatlarýnýn beyaný baþka vakte talik edilerek bu "Altýncý Þua"da yüzer nüktesinden yalnýz iki nüktesi muhtasar bir surette beyan edilecek.] sh: » (Þ:90) Birinci Sual: Teþehhüdün mübarek kelimatý, Mi'rac gecesinde Cenab-ý Hak ile Resûlünün bir mükâlemeleri olduðu halde, namazda okunmasýnýn hikmeti nedir? Elcevap: Her mü'minin namazý, onun bir nevi Mi'racý hükmündedir. Ve o huzura lâyýk olan kelimeler ise, Mi'rac-ý Ekber-i Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm)da söylenen sözlerdir. Onlarý zikretmekle, o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin manalarý cüz'iyetten külliyete çýkar ve o kudsî ve ihatalý manalar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kýymeti ve nuru teâli edip geniþlenir. Meselâ: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gecede Cenab-ý Hakk'a karþý selâm yerinde اَلتَّحِيَّاتُ لِلّهِ demiþ. Yani: "Bütün zîhayatlarýn hayatlarýyla gösterdikleri tesbihat-ý hayatiye ve Sâni'lerine takdim ettikleri fýtrî hediyeler, ey Rabbim sana mahsustur. Ben dahi bütün onlarý tasavvurumla ve îmanýmla sana takdim ediyorum." Evet nasýlki Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm اَلتَّحِيَّاتُ kelimesiyle, bütün zîhayatýn ibadat-ý fýtriyelerini niyet edip takdim ediyor. Öyle de: Tahiyyatýn hülâsasý olan اَلْمُبَارَكَاتُ kelimesiyle de, bütün medar-ý bereket ve tebrik ve bârekallah dediren ve "mübarek" denilen ve hayatýn ve zîhayatýn hülâsasý olan mahluklar, hususan tohumlarýn ve çekirdeklerin, danelerin, yumurtalarýn fýtrî mübarekiyetlerini ve bereketlerini ve ubudiyetlerini temsil ederek, o geniþ mana ile söylüyor. Ve mübarekâtýn hülâsasý olan اَلصَّلَوَاتُ kelimesiyle de zîhayatýn hülâsasý olan bütün zîruhun ibadat-ý mahsusalarýný tasavvur edip dergâh-ý Ýlahîye o iha sh: » (Þ:91) talý manasýyla arzediyor. Ve اَلطَّيِّبَاتُ kelimesiyle de, zîruhun hülâsalarý olan kâmil insanlarýn ve melaike-i mukarrebînin, salavatýn hülâsasý olan tayyibat ile nurani ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mabuduna tahsis ve takdim eder. Hem nasýlki o gecede Cenab-ý Hak tarafýndan اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ demesi, istikbalde yüzer milyon insanlarýn her biri, her gün, hiç olmazsa on defa اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَاالنَّبِىُّ demelerini âmirane iþ'ar eder. Ve o selâm-ý Ýlahî, o kelimeye geniþ bir nur ve yüksek bir mana verir. Öyle de: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn, o selâma mukabil اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللّهِ الصَّالِحِينَ demesi, istikbalde muazzam ümmeti ve ümmetinin sâlihleri, selâm-ý Ýlahîyi temsil eden Ýslâmiyete mazhar olmasýný ve Ýslâmiyetin umumî bir þiarý olan mü'minler ortasýndaki اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ وَ عَلَيْكَ السَّلاَمُ umum ümmet demesini raciyane, daiyane Hâlýkýndan istediðini ifade ve ihtar eder. Ve o sohbette hissedar olan Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, emr-i Ýlahî ile o gece اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّهِ demesi, bütün ümmet kýyamete kadar böyle þehadet edeceðini ve böyle diyeceklerini mübeþþirane haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi tahattur ile kelimelerin manalarý parlar, geniþlenir. Bu mezkûr hakikatýn inkiþafýnda bana yardým eden garib bir halet-i ruhiyedir: Bir zaman karanlýklý bir gurbette, karanlýk bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hal-i hazýrda olan bu koca kâinat; hayalime camid, ruhsuz, meyyit, boþ, hâlî, müdhiþ bir cenaze göründü. Geç sh: » (Þ:92) miþ zaman dahi bütün bütün ölü, boþ, meyyit, müdhiþ tahayyül edildi. O hadsiz mekân ve o hududsuz zaman, karanlýklý ve vahþetgâh suretini aldý. Ben o haletten kurtulmak için namaza iltica ettim. Teþehhüdde اَلتَّحِيَّاتُ dediðim zaman birden kâinat canlandý; hayatdar, nurani bir þekil aldý, dirildi. Hayy-ý Kayyum'un parlak bir âyinesi oldu. Bütün hayatdar eczasýyla beraber, hayatlarýnýn tahiyyelerini ve hedaya-yý hayatiyelerini daimî bir surette Zât-ý Hayy-ý Kayyum'a takdim ettiklerini ilmelyakîn, belki hakkalyakîn ile bildim ve gördüm. Sonra اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ dediðim vakit, o hududsuz ve hâlî zaman; birden Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn riyaseti altýnda, zihayat ruhlar ile vahþetzar suretinden, ünsiyetli bir seyrangâh suretine inkýlab etti. Ýkinci Sual: Teþehhüd âhirinde اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ اِبْرَاهِيمَ deki teþbih, teþbihlerin kaidesine uygun gelmiyor. Çünki Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Ýbrahim Aleyhisselâm'dan daha ziyade rahmete mazhardýr ve daha büyüktür. Bunun sýrrý nedir? Hem bu tarzdaki salavatýn teþehhüdde tahsisinin hikmeti nedir? Ayný dua, eski zamandan beri ve bütün namazda tekrar etmeleri... Halbuki bir dua bir defa kabule mazhar olsa yeter. Milyonlarca dualarý makbul olan zâtlar musýrrane dua etmesi ve bilhassa o þey va'd-i Ýlahîye iktiran etmiþ ise... Meselâ: عَسَى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا Cenab-ý Hak va'dettiði halde, her ezan ve kametten sonra edilen mervî duada وَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا الَّذِى وَعَدْتَهُ deniliyor; bütün ümmet o va'di ifa etmek için dua ederler. Bunun sýrr-ý hikmeti nedir? sh: » (Þ:93) Elcevap: Bu sualde üç cihet ve üç sual var. Birinci Cihet: Hazret-i Ýbrahim Aleyhisselâm, gerçi Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a yetiþmiyor. Fakat onun âli, enbiyadýrlar. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn âli, evliyadýrlar. Evliya ise, enbiyaya yetiþemezler. Âl hakkýnda olan bu duanýn parlak bir surette kabul olduðuna delil þudur ki: Üçyüzelli milyon içinde Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan yalnýz iki zâtýn; yani Hasan (R.A.) ve Hüseyin'in (R.A.) neslinden gelen evliya, -ekser-i mutlak- hakikat mesleklerinin ve tarîkatlarýnýn pîrleri ve mürþidleri onlar olmalarý, عُلَمَاءُ اُمَّتِى كَاَنْبِيَاءِ بَنِى اِسْرَائِيلَ hadîsinin mazharlarý olduklarýdýr. Baþta Cafer-i Sadýk (R.A.) ve Gavs-ý Azam (R.A.) ve Þah-ý Nakþibend (R.A.) olarak herbiri, ümmetin bir kýsm-ý azamýný tarîk-ý hakikata ve hakikat-ý Ýslâmiyete irþad edenler, bu âl hakkýndaki duanýn makbuliyetinin meyveleridirler. Ýkinci Cihet: Bu tarzdaki salavatýn namaza tahsisi hikmeti ise; meþahir-i insaniyenin en nûrâni, en mükemmeli, en müstakimi olan enbiya ve evliyanýn kafile-i kübrasýnýn gittikleri ve açtýklarý yolda, kendisi dahi o yüzer icmâ ve yüzer tevatür kuvvetinde bulunan ve þaþýrmalarý mümkün olmayan o cemaat-ý uzmaya, o sýrat-ý müstakimde iltihak ve refakat ettiðini tahattur etmektir. Ve o tahattur ile, þübehat-ý þeytaniyeden ve evham-ý seyyieden kurtulmaktýr. Ve bu kafile, bu kâinat sahibinin dostlarý ve makbul masnularý ve onlarýn muarýzlarý, onun düþmanlarý ve merdud mahluklarý olduðuna delil ise: Zaman-ý Âdem'den beri o kafileye daima muavenet-i gaybiye gelmesi ve muarýzlarýna her vakit musibet-i semaviye inmesidir. Evet Kavm-i Nuh ve Semud ve Âd ve Firavun ve Nemrud gibi bütün muarýzlar gadab-ý Ýlahîyi ve azabýný ihsas edecek bir tarzda gaybî tokatlar yedikleri gibi.. kafile-i kübranýn Nuh Aleyhisselâm, Ýbrahim Aleyhisselâm, Musa Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm gibi bütün kudsî kahramanlarý dahi, hârika ve mu'cizane ve gaybî bir surette mu'cizelere ve ihsanat-ý Rabbaniyeye mazhar olmuþlar. Birtek tokat, hiddeti; bir tek ikram, muhabbeti gösterdiði halde, binler tokat muarýzlara ve binler ikram ve muavenet kafileye gelmesi, bedahet derecesinde ve gündüz gibi zâhir bir tarzda o kafilenin hakkaniyetine ve sýrat-ý müstakimde gittiðine þehadet ve delalet eder. sh: » (Þ:94) Fatiha'da صِرَاطَ الّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ o kafileye ve غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَ لاَ الضّالِّينَ muarýzlarýna bakýyor. Burada beyan ettiðimiz nükte ise, Fatiha'nýn âhirinde daha zâhirdir. Üçüncü Cihet: Bu kadar tekrar ile kat'î verilecek olan bir þeyin vermesini istemesinin sýrr-ý hikmeti þudur: Ýstenilen þey meselâ Makam-ý Mahmud bir uçtur. Pek büyük ve binler Makam-ý Mahmud gibi mühim hakikatlarý ihtiva eden bir hakikat-ý âzamýn bir dalýdýr. Ve hilkat-ý kâinatýn en büyük neticesinin bir meyvesidir. Ve ucu ve dalý ve o meyveyi dua ile istemek ise; dolayýsýyla o hakikat-ý umumiye-i uzmanýn tahakkukunu ve vücud bulmasýný ve o þecere-i hilkatýn en büyük dalý olan âlem-i bâkinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatýn en büyük neticesi olan haþir ve kýyametin tahakkukunu ve dâr-ý saadetin açýlmasýný istemektir. Ve o istemekle, dâr-ý saadetin ve Cennet'in en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beþeriyeye ve daavat-ý insaniyeye kendisi dahi iþtirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azîm bir maksad için, bu hadsiz dualar dahi azdýr. Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a Makam-ý Mahmud verilmesi, umum ümmete þefaat-ý kübrasýna iþarettir. Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardýr. Onun için hadsiz salavat ve rahmet dualarýný bütün ümmetten istemesi ayn-ý hikmettir. سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts