EMRE Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 Beþinci Þuâ [Otuz sene evvel yazýlan matbu' "Muhakemat-ý Bediiye"de bahsedilen "Sedd-i Zülkarneyn" ve "Ye'cüc Me'cüc" ve sair eþrat-ý kýyametten yirmi mes'ele, o Muhakemat'a bir tetimme olarak onüç sene (Haþiye) evvel bir kýsým müsveddesi yazýlmýþ idi. Aziz bir dostumun hatýrý için tebyiz edildi, Beþinci Þua oldu.] (Haþiye): Þimdi kýrk seneden geçmiþ. (Otuzbirinci Mektub'dan Otuzbirinci Lem'anýn Beþinci Þua'ýdýr.) Ýhtar: Evvelce mukaddimeden sonra gelen mes'eleler okunsun, tâ mukaddimedeki maksad anlaþýlsýn. بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ فَقَدْ جَاءَ اَشْرَاطُهَا âyetinin bir nüktesi, bu zamanda akide-i avam-ý mü'minîni vikaye ve þübehattan muhafaza için yazýlmýþ. Âhirzamanda vukua gelecek hâdisata dair hadîslerin bir kýsmý müteþabihat-ý Kur'aniye gibi derin manalarý var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde te'vil ederler. وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ اِلاَّ اللّهُ وَ الرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ sýrrýyla, vukuundan sonra te'villeri anlaþýlýr ve murad ne olduðu bilinir ki, ilimde râsih olan sh: » (Þ: 455) lar آمَنّا بِهِ كُلّ ٌ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا deyip o gizli hakikatlarý izhar ederler. Bu Beþinci Þua'ýn bir mukaddimesi ve yirmiüç mes'elesi vardýr. Mukaddime beþ noktadýr. Birinci Nokta: Ýman ve teklif ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduðundan, perdeli ve derin ve tedkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî mes'eleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki Ebu Bekirler a'lâ-yý illiyyîne çýksýnlar ve Ebu Cehiller esfel-i sâfilîne düþsünler. Ýhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sýr ve hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ý teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kýyamet ve eþrat-ý saat, bir kýsým müteþabihat-ý Kur'aniye gibi kapalý ve te'villi oluyor. Yalnýz, Güneþ'in maðribden çýkmasý bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiðinden, tevbe kapýsý kapanýr; daha tevbe ve îman makbul olmaz. Çünki Ebu Bekirler, Ebu Cehiller ile tasdikte beraber olurlar. Hattâ Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'ýn nüzulü dahi ve kendisi Ýsa Aleyhisselâm olduðu, nur-u îmanýn dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hattâ Deccal ve Süfyan gibi eþhas-ý müdhiþe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar. Ýkinci Nokta: Peygambere bildirilen umûr-u gaybiye, bir kýsmý tafsil ile bildirilir. Bu kýsýmda hiç tasarruf edilmez ve karýþamaz. Kur'anýn ve hadîs-i kudsînin muhkematý gibi. Ve diðer bir kýsmý icmal ile bildirilir, tafsilât ve tasviratý onun içtihadýna havale edilir. Ýmana girmeyen hâdisat-ý kevniyeye ve vukuat-ý istikbaliyeye dair hadîsler gibi. Bu kýsýmda, Peygamberimiz (A.S.M.) belâgatýyla -temsiller suretinde- sýrr-ý teklif hikmetine muvafýk tafsil ve tasvir eder. Meselâ: Bir sohbette derin bir gürültü iþitildi. Ferman etti ki: "Bu gürültü, yetmiþ seneden beri Cehennem tarafýna yuvarlanan bir taþýn bu dakikada Cehennem'in dibine yetiþip düþmesinin gürültüsüdür." Bu garib haberden beþ-altý dakika sonra birisi geldi dedi: "Ya Resûlallah! Yetmiþ yaþýnda bulunan filan münafýk vefat etti, Cehennem'e gitti." Peygamber'in yüksek belîgane kelâmýnýn te'vilini gösterdi. Ýhtar: Hakaik-i îmaniyeye girmeyen cüz'î hâdisat-ý istikbaliye, nazar-ý nübüvvette ehemmiyetsizdir. Üçüncü Nokta: Ýki Nükte'dir. Birincisi: Teþbihler ve temsiller suretinde rivayet edilen bir kýsým hadîsler, mürur-u zamanla avamýn nazarýnda hakikat telakki sh: » (Þ: 456) edildiðinden vakýa mutabýk çýkmýyor. Ayn-ý hakikat olduðu halde vakýa mutabakatý görünmüyor. Meselâ: Hamele-i Arþ gibi arzýn hamelesinden olan Sevr ve Hut namýnda ve misalinde iki melaike, koca bir öküz ve pek büyük bir balýk tasavvur edilmiþ. Ýkincisi: Bir kýsým hadîsler Ýslâmlarýn ekseriyeti noktasýnda veya hükûmet-i Ýslâmiyenin veya merkez-i hilafetin nokta-i nazarýnda vürûd ettiði halde, umum ehl-i dünyaya þamil zannedilmiþ ve bir cihette hususî bulunduðu halde, küllî ve âmm telakki edilmiþ. Meselâ, rivayette vardýr ki: "Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak." Yani, zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak demektir. Dördüncü Nokta: Ecel ve mevt gibi umûr-u gaybiye çok hikmet ve maslahat cihetiyle gizli kaldýðý misillü, dünyanýn sekeratý ve mevti ve nev'-i beþerin ve cins-i hayvanýn eceli ve vefatý olan kýyamet dahi çok maslahatlar için gizlenilmiþ. Evet, eðer ecel vakti muayyen olsaydý, -yarý ömür gaflet-i mutlaka içinde ve yarýdan sonra, daraðacýna asýlmak için her gün bir ayak daha onun tarafýna atýlmakla dehþet-i mutlaka içinde- havf ve recanýn müvazene-i maslahatkârane ve hakîmanesi bozulduðu gibi, aynen öyle de: Dünyanýn eceli ve sekeratý olan kýyamet vakti muayyen olsaydý, kurûn-u ûlâ ve vustâ fikr-i âhiretten pek az müteessir olacaktý. Ve kurûn-u uhrâ, dehþet-i mutlaka içinde bulunup ne hayat-ý dünyeviyenin lezzeti ve kýymeti kalýr ve ne de havf ve reca içinde ihtiyar ile itaatkârane olan ubudiyetin ehemmiyeti ve hikmeti bulunurdu. Hem eðer muayyen olsa, bir kýsým hakaik-i îmaniye bedahet derecesine girer, herkes ister istemez tasdik eder. Ýhtiyar ve irade ile baðlý olan sýrr-ý teklif ve hikmet-i îman bozulur. Ýþte bunun gibi çok maslahatlar için umûr-u gaybiye gizli kaldýðýndan herkes her dakikada hem ecelini, hem bekasýný düþündüðü için hem dünyaya, hem âhiretine çalýþabildiði gibi, her asýrda dahi hem kýyamet kopacaðýný, hem dünyanýn devamýný düþünebildiði için; hem dünyanýn fâniliðinde hayat-ý bâkiyeye, hem hiç ölmeyecek gibi imaret-i dünyaya çalýþabilir. Hem de musibetlerin vakti muayyen olsaydý, musibet baþýna gelen adam, musibetin intizarýnda o gelen musibetin belki on mislinden ziyade manevî bir musibet -o intizardan- çekmemesi için, hikmet ve rahmet-i Ýlahiye tarafýndan gizli, perdeli býrakýlmýþ. Ve ekser hâdisat-ý kevniye-i gaybiye böyle hikmetleri bulunduðundandýr ki, gaibden haber vermek yasak edilmiþ. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ düsturuna karþý hürmetsizlik ve itaatsiz sh: » (Þ: 457) lik etmemek içindir ki, medar-ý teklif ve hakaik-i îmaniyeden baþka olan umûr-u gaybiyeden izn-i Rabbanî ile haber verenler dahi, yalnýz iþaret suretinde perdeli ve kapalý ihbar etmiþler. Hattâ Tevrat ve Ýncil ve Zebur'da Peygamberimiz hakkýnda gelen müjdeler ve haberler dahi bir derece perdeli ve kapalý gelmiþ ki; o kitablarýn bir kýsým tâbileri te'vil edip îman etmediler. Fakat itikadat-ý îmaniyeye giren mes'eleleri tasrih ile ve tekrar ile ihbar etmek ve açýk bir surette teblið etmek hikmet-i teklifin muktezasý olduðundan, Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan ve Tercüman-ý Zîþan'ý (A.S.M.) umûr-u uhreviyeden tafsilen ve hâdisat-ý istikbaliye-i dünyeviyeden icmalen haber vermiþler. Beþinci Nokta: Hem her iki Deccal'ýn asýrlarýna ait olan hârikalarý, onlarýn bahsiyle ve münasebetiyle rivayet edildiðinden onlarýn þahýslarýndan sudûr edeceði telakki ve tevehhüm edilmesinden, o rivayet müteþabih olmuþ, manasý gizlenmiþ. Meselâ, tayyare ve þimendiferle gezmesi... Hem meselâ, meþhur olmuþ ki; Ýslâm Deccalý öldüðü vakit ona hizmet eden þeytan, Ýstanbul'da Dikili Taþ'ta bütün dünyaya baðýracak ve herkes o sesi iþitecek ki: "O öldü." Yani pek acib ve þeytanlarý dahi hayrette býrakan radyo ile baðýrýlacak, haber verilecek. Hem Deccal'ýn rejimine ve teþkil ettiði komitesine ve hükûmetine ait garib halleri ve dehþetli icraatý, onun þahsýyla münasebetdar rivayet edilmesi cihetiyle manasý gizlenmiþ. Meselâ: "O kadar kuvvetlidir ve devam eder; yalnýz Hazret-i Ýsa (A.S.) onu öldürebilir, baþka çare olamaz." rivayet edilmiþ. Yani, onun mesleðini ve yýrtýcý rejimini bozacak, öldürecek; ancak semavî ve ulvî, hâlis bir din Ýsevîlerde zuhur edecek ve hakikat-ý Kur'aniyeye iktida ve ittihad eden bu Ýsevî dinidir ki, Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'ýn nüzulü ile o dinsiz meslek mahvolur ölür. Yoksa onun þahsý bir mikrop, bir nezle ile öldürülebilir. Hem bir kýsým râvîlerin kabil-i hata içtihadlarýyla olan tefsirleri ve hükümleri, hadîs kelimelerine karýþýp hadîs zannedilir, mana gizlenir. Vakýa mutabakatý görünmez, müteþabih hükmüne geçer. Hem eski zamanda, bu zaman gibi cemaatin ve cem'iyetin þahs-ý manevîsi inkiþaf etmediðinden ve fikr-i infiradî galib olduðundan, cemaatin sýfat-ý azîmesi ve büyük harekâtý o cemaatýn baþýnda bulunan þahýslara verildiði cihetiyle; o þahýslar, hârika ve küllî sýfatlara lâyýk ve muvafýk olmak için yüz derece cisminden ve kuvvetinden büyük bir acûbe cisim ve müdhiþ bir heykel ve çok hâ sh: » (Þ: 458) rika bir kuvvet ve iktidar bulunmak lâzým geldiðinden öyle tasvir edilmiþ. Vakýa mutabakatý görünmüyor ve o rivayet müteþabih olur. Hem iki Deccal'ýn sýfatlarý ve halleri ayrý ayrý olduðu halde, mutlak gelen rivayetlerde iltibas oluyor, biri öteki zannedilir. Hem "Büyük Mehdi"nin halleri sâbýk Mehdilere iþaret eden rivayetlere mutabýk çýkmýyor, hadîs-i müteþabih hükmüne geçer. Ýmam-ý Ali (R.A.) yalnýz Ýslâm Deccalýndan bahseder. Mukaddime bitti, mes'elelere baþlýyoruz. * * * [Þimdilik o hâdisat-ý gaybiyenin yüzer misallerinden -mülhidler tarafýndan avamýn akidelerini bozmak fikriyle iþaa edilen- yirmiüç mes'eleleri, tevfik-i Rabbanî ile gayet muhtasar bir surette beyan edilecek. Ve o mes'eleler mülhidlerin tahmini gibi zarar vermemekle beraber, her biri bir lem'a-i i'caz-ý Nebevî olduðu görünmekle ve hakikî tevilleri isbat ve izhar edilmekle akide-i avamý kuvvetlendirmeðe mühim bir sebeb olmasýný rahmet-i Rabbanîden rica edip hatiatýmý ve galatatýmý afv u maðfiret altýna almasýný Rabb-ý Rahîmimden niyaz ederim.] sh: » (Þ: 459) BEÞÝNCÝ ÞUA'IN Ýkinci Makamý ve Mes'eleleri بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ BÝRÝNCÝ MES'ELE: Rivayette var ki: "Âhirzamanýn eþhas-ý mühimmesinden olan Süfyan'ýn eli delinecek." Allahu a'lem, bunun bir tevili þudur ki: Sefahet ve lehviyat için gayet israf ile elinde mal durmaz, israfata akar. Darb-ý meselde deniliyor ki, "Filân adamýn eli deliktir." Yani çok müsriftir. Ýþte, Süfyan israfý teþvik etmekle, þiddetli bir hýrs ve tama'ý uyandýrarak insanlarýn o zaîf damarlarýný tutup kendine musahhar eder diye bu hadîs ihtar ediyor. Ýsraf eden ona esir olur, onun dâmýna düþer diye haber verir. ÝKÝNCÝ MES'ELE: Rivayette var ki: "Âhirzamanýn dehþetli bir þahsý, sabah kalkar; alnýnda "Hâzâ kâfir" yazýlmýþ bulunur." Allahu a'lem bissavab.. bunun tevili þudur ki: O Süfyan, kendi baþýna firenklerin serpuþunu koyup herkese de giydirir. Fakat cebir ve kanun ile tamim ettiðinden, o serpuþ dahi secdeye gittiði için inþâallah ihtida eder, daha herkes -yalnýz istemeyerek- onu giymekle kâfir olmaz. ÜÇÜNCÜ MES'ELE: Rivayette var ki: "Âhirzamanýn müstebid hâkimleri, hususan Deccal'ýn yalancý cennet ve cehennemleri bulunur." َالْعِلْمُ عِنْدَ اللّهِ bunun bir tevili þudur ki: Hükûmet dairesinde karþý karþýya kurulan ve birbirine bakan vaziyette bulunan hapishane ile lise mektebi, biri huri ve gýlmanýn çirkin bir taklidi, diðeri azab ve zindan sûretine girecek diye bir iþarettir. DÖRDÜNCÜ MES'ELE: Rivayette var ki: "Âhirzamanda, Allah Allah diyecek kalmaz." sh: » (Þ: 460) لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ bunun bir tevili þu olmak gerektir ki: "Allah!. Allah!. Allah!. deyip zikreden tekyeler, zikirhaneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi þeairde ismullah yerine baþka isim konulacak" demektir. Yoksa umum insanlar küfr-ü mutlaka düþecekler demek deðildir. Çünki Allah'ý inkâr etmek, kâinatý inkâr etmek kadar akýldan uzaktýr. Umum deðil, belki ekser insanlarda dahi vukuunu akýl kabul etmez. Kâfirler Allah'ý inkâr etmiyorlar, yalnýz sýfâtýnda hata ediyorlar. Diðer bir tevili þudur ki: Kýyamet kopmasýnýn dehþetini görmemek için, mü'minlerin ruhlarý bir parça evvel kabzedilir; kýyamet, kâfirlerin baþlarýnda patlar. BEÞÝNCÝ MES'ELE: Rivayette vardýr ki: "Âhirzamanda Deccal gibi bir kýsým þahýslar, uluhiyet dava edecekler ve kendilerine secde ettirecekler." Allahu a'lem, bunun bir tevili þudur ki: Nasýlki padiþahý inkâr eden bir bedevî kumandan, kendinde ve baþka kumandanlarda, hâkimiyetleri nisbetinde birer küçük padiþahlýk tasavvur eder. Aynen öyle de: Tabiiyyun ve maddiyyun mezhebinin baþýna geçen o eþhas, kuvvetleri nisbetinde kendilerinde bir nevi rububiyet tahayyül ederler ve raiyetini kendi kuvveti için kendine ve heykellerine ubudiyetkârane serfüru ettirirler, baþlarýný rükûa getirirler demektir. ALTINCI MES'ELE: Rivayette var ki: "Fitne-i âhirzaman o kadar dehþetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz." Bunun için, binüçyüz sene zarfýnda emr-i Peygamberîyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiþ, azab-ý kabirden sonra مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَالِ وَ مِنْ فِتْنَةِ آخِرِ الزَّمَانِ vird-i ümmet olmuþ. Allahu a'lem bissavab, bunun bir tevili þudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. Ýnsanlar ihtiyarlarýyla, belki zevkle irtikâb ederler. Meselâ; Rusya'da hamamlarda kadýn-erkek beraber çýplak girerler ve kadýn kendi güzelliklerini göstermeðe fýtraten çok meyyal olmasýndan seve seve o fitneye atýlýr, baþtan çýkar ve fýtraten cemalperest erkekler dahi, nefsine maðlub olup o ateþe sarhoþane bir sürur ile düþer, yanar. Ýþte dans ve tiyatro gibi o zamanýn lehviyatlarý ve kebairleri ve bid'alarý birer cazibedarlýk ile pervane gibi nefisperestleri etrafýna toplar, ser sh: » (Þ: 461) sem eder. Yoksa cebr-i mutlak ile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz. YEDÝNCÝ MES'ELE: Rivayette var ki: "Süfyan büyük bir âlim olacak, ilim ile dalalete düþer. Ve çok âlimler ona tâbi' olacaklar." Vel'ilmu indallah, bunun bir tevili þudur ki: Baþka padiþahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aþiret veya cesaret ve servet gibi vasýta-i saltanat olmadýðý halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanýr ve aklýyla çok âlimlerin akýllarýný teshir eder, etrafýnda fetvacý yapar. Ve çok muallimleri kendine tarafdar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tamimine þiddetle çalýþýr, demektir. SEKÝZÝNCÝ MES'ELE: Rivayetler, Deccal'ýn dehþetli fitnesi Ýslâmlarda olacaðýný gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiþ. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun bir te'vili þudur ki: Ýslâmlarýn Deccal'ý ayrýdýr. Hattâ bir kýsým ehl-i tahkik Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) dediði gibi demiþler ki: Onlarýn Deccal'ý Süfyan'dýr. Ýslâmlar içinde çýkacak, aldatmakla iþ görecek. Kâfirlerin Büyük Deccal'ý ayrýdýr. Yoksa Büyük Deccal'ýn cebr ve ceberut-u mutlakýna karþý itaat etmeyen þehid olur ve istemeyerek itaat eden kâfir olmaz, belki günahkâr da olmaz. DOKUZUNCU MES'ELE: Rivayetlerde, vukuat-ý Süfyaniye ve hâdisat-ý istikbaliye Þam'ýn etrafýnda ve Arabistan'da tasvir edilmiþ. Allahu a'lem, bunun bir tevili þudur ki: Merkez-i hilafet eski zamanda Irak'ta ve Þam'da ve Medine'de bulunduðundan, râviler kendi içtihadlarýyla -daimî öyle kalacak gibi- mana verip "merkez-i hükûmet-i Ýslâmiye" yakýnlarýnda tasvir etmiþler, Haleb ve Þam demiþler. Hadîsin mücmel haberlerini, kendi içtihadlarýyla tafsil etmiþler. ONUNCU MES'ELE: Rivayetlerde, eþhas-ý âhirzamanýn fevkalâde iktidarlarýndan bahsedilmiþ. Vel'ilmü indallah, bunun tevili þudur ki: O þahýslarýn temsil ettikleri manevî þahsiyetin azametinden kinayedir. Bir vakit Rusya'yý maðlub eden Japon Baþkumandanýnýn sureti; bir ayaðý Bahr-i Muhit'te, diðer ayaðý Port Artür Kal'asýnda olarak gösterildiði gibi, þahs-ý manevînin dehþetli azameti, o þahsiyetin mümessilinde, hem sh: » (Þ: 462) o mümessilin büyük heykellerinde gösteriliyor. Amma fevkalâde ve hârika iktidarlarý ise, ekser icraatlarý tahribat ve müþtehiyat olduðundan fevkalâde bir iktidar görünür, çünki tahrib kolaydýr. Bir kibrit bir köyü yakar. Müþtehiyat ise, nefisler tarafdar olduðundan çabuk sirayet eder. ONBÝRÝNCÝ MES'ELE: Rivayette var ki: "Âhirzamanda bir erkek kýrk kadýna nezaret eder." Allahu a'lem bissavab, bunun iki tevili var: Birisi: O zamanda meþru nikâh azalýr veya Rusya'daki gibi kalkar. Birtek kadýna baðlanmaktan kaçýp baþýboþ kalan, kýrk bedbaht kadýnlara çoban olur. Ýkinci tevili: O fitne zamanýnda, harblerde erkeklerin çoðu telef olmasýndan, hem bir hikmete binaen ekser tevellüdat kýzlar bulunmasýndan kinayedir. Belki hürriyet-i nisvan ve tam serbestiyetleri kadýnlýk þehvetini þiddetle ateþlendirdiðinden fýtratça erkeðine galebe eder; veledi kendi suretine çekmeðe sebebiyet verdiðinden, emr-i Ýlahiyle kýzlar pekçok olur. ONÝKÝNCÝ MES'ELE: Rivayetlerde var ki: "Deccal'ýn birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür." لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun iki tevili vardýr: Birisi: Büyük Deccal'ýn kutb-u þimalî dairesinde ve þimal tarafýnda zuhur edeceðine kinaye ve iþarettir. Çünki kutb-u þimalînin mevkiinde bütün sene, bir gece bir gündüzdür. Bir gün þimendifer ile bu tarafa gelse, yaz mevsiminde bir ay mütemadiyen güneþ gurub etmez. Daha bir gün otomobil ile gelse, bir haftada daima güneþ görünür. Ben Rusya'daki esaretimde bu mevkiye yakýn bulunuyordum. Demek büyük Deccal, þimalden bu tarafa tecavüz edeceðini mu'cizane bir ihbardýr. Ýkinci tevili ise: Hem büyük Deccal'ýn, hem Ýslâm Deccalý'nýn üç devre-i istibdadlarý manasýnda üç eyyam var. "Bir günü; bir devre-i hükûmetinde öyle büyük icraat yapar ki, üçyüz sene yapýlmaz. Ýkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede otuz senede yapýlmayan iþleri yaptýrýr. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptýðý tebdiller on senede yapýlmaz. Dördüncü günü ve devresi âdileþir, bir þey yapmaz, yalnýz vaziyeti muhafazaya çalýþýr." diye, gayet yüksek bir belâgatla ümmetine haber vermiþ. sh: » (Þ: 463) ONÜÇÜNCÜ MES'ELE: Kat'î ve sahih rivayette var ki: "Ýsa Aleyhisselâm büyük Deccal'ý öldürür." Vel'ilmü indallah, bunun da iki vechi var: Bir vechi þudur ki: Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidracî hârikalarýyla kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehþetli Deccal'ý öldürebilecek, mesleðini deðiþtirecek; ancak hârika ve mu'cizatlý ve umumun makbulü bir zât olabilir ki: O zât, en ziyade alâkadar ve ekser insanlarýn peygamberi olan Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'dýr. Ýkinci vechi þudur ki: Þahs-ý Ýsa Aleyhisselâm'ýn kýlýncý ile maktul olan þahs-ý Deccal'ýn teþkil ettiði dehþetli maddiyyunluk ve dinsizliðin azametli heykeli ve þahs-ý manevîsini öldürecek ve inkâr-ý uluhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak Ýsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler, din-i Ýsevî'nin hakikatýný hakikat-ý Ýslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu daðýtacak, manen öldürecek. Hattâ "Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm gelir. Hazret-i Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi' olur." diye rivayeti bu ittifaka ve hakikat-ý Kur'aniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine iþaret eder. ONDÖRDÜNCÜ MES'ELE: Rivayette var ki: "Deccal'ýn mühim kuvveti yahudidir. Yahudiler severek tâbi' olurlar." Allahu a'lem, diyebiliriz ki, bu rivayetin bir parça tevili Rusya'da çýkmýþ. Çünki her hükûmetin zulmünü gören Yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanýp intikamlarýný almak için, Komünist Komitesi'nin tesisinde mühim bir rol ile yahudi milletinden olan "Troçki" namýnda dehþetli bir adamý, Rusya'nýn baþkumandanlýðýna ve terbiyegerdeleri olan meþhur Lenin'den sonra Rus hükûmetinin baþýna geçirerek Rusya'nýn baþýný patlatýp bin senelik mahsulatýný yaktýrdýlar. Büyük Deccal'ýn komitesini ve bir kýsým icraatýný gösterdiler. Ve sair hükûmetlerde dahi ehemmiyetli sarsýntýlar verip karýþtýrdýlar. ONBEÞÝNCÝ MES'ELE: Ye'cüc ve Me'cüc hâdisatýnýn icmali Kur'anda olduðu gibi, rivayette bir kýsým tafsilât var. Ve o tafsilât ise, Kur'anýn muhkematýndan olan icmali gibi muhkem deðil, belki bir derece müteþabih sayýlýr. Onlar tevil isterler. Belki râvilerin içtihadlarý karýþmasýyla tabir isterler. Evet لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun bir tevili þudur ki: Kur'anýn lisan-ý semavîsinde Ye'cüc ve Me'cüc namý verilen Mançur ve Mo- sh: » (Þ: 464) ðol kabileleri, eski zamanda Çin-i Maçin'den bir kýsým baþka kabileleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa'yý herc ü merc ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayý zîr ü zeber edeceklerine iþaret ve kinayedir. Hattâ þimdi de komünistlik içindeki anarþistin ehemmiyetli efradý onlardandýr. Evet, ihtilâl-i Fransavîde hürriyetperverlik tohumuyla ve aþýlamasýyla sosyalistlik türedi, tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kýsým mukaddesatý tahrib ettiðinden, aþýladýðý fikir bilâhare bolþevikliðe inkýlab etti. Ve bolþeviklik dahi çok mukaddesat-ý ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduðundan, elbette ektikleri tohumlar hiç bir kayýd ve hürmet tanýmayan anarþistlik mahsulünü verecek. Çünki kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çýksa; akýl ve zekâvet, o insanlarý gayet dehþetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir, daha siyasetle idare edilmez. Ve anarþistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalýklý, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabileler olacak. Ve o þeraite muvafýk insanlar ise, Çin-i Maçin'de kýrk günlük bir mesafede yapýlan ve acaib-i seb'a-i âlemden birisi bulunan Sedd-i Çinî'nin binasýna sebebiyet veren Mançur ve Moðol ve bir kýsým Kýrgýz kabileleridir ki, Kur'an'ýn mücmel haberini tefsir eden Zât-ý Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) mu'cizane ve muhakkikane haber vermiþ. ONALTINCI MES'ELE: Rivayette var ki: -Ýsa Aleyhisselâm Deccal'ý öldürdüðü münasebetiyle- "Deccal'ýn fevkalâde büyük ve minareden daha yüksek bir azamet-i heykelde ve Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm ona nisbeten çok küçük bulunduðunu" gösterir. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun bir tevili þu olmak gerektir ki: Ýsa Aleyhisselâm'ý nur-u îman ile tanýyan ve tâbi' olan cemaat-ý ruhaniye-i mücahidînin kemmiyeti, Deccal'ýn mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularýna nisbeten çok az ve küçük olmasýna iþaret ve kinayedir. ONYEDÝNCÝ MES'ELE: Rivayette var ki: "Deccal çýktýðý gün bütün dünya iþitir ve kýrk günde dünyayý gezer ve hârikulâde bir eþeði vardýr." Allahu a'lem, bu rivayetler tamamen sahih olmak þartýyla tevilleri þudur: Bu rivayetler mu'cizane haber verir ki, "Deccal zamanýnda vasýta-i muhabere ve seyahat o derece terakki edecek ki, bir hâdise bir günde umum dünyada iþitilecek. Radyo ile baðýrýr, þark garb iþitir ve umum ceridelerinde okunacak. Ve bir adam kýrk günde dünyayý devredecek ve yedi kýt'asýný ve yetmiþ hükû- sh: » (Þ: 465) metini görecek ve gezecek." diye zuhurundan on asýr evvel telgraf, telefon, radyo, þimendifer, tayyareden mu'cizane haber verir. Hem Deccal, deccallýk haysiyetiyle deðil, belki gayet müstebid bir kral sýfatýyla iþitilir. Ve gezmesi de her yeri istilâ etmek için deðil, belki fitneyi uyandýrmak ve insanlarý baþtan çýkarmak içindir. Ve bindiði merkebi ve himarý ise; ya þimendiferdir ki bir kulaðý ve bir baþý cehennem gibi ateþ ocaðý, diðer kulaðý yalancý cennet gibi güzelce tezyin ve tefriþ edilmiþ. Düþmanlarýný ateþli baþýna, dostlarýný ziyafetli baþýna gönderir. Veyahut onun eþeði, merkebi; dehþetli bir otomobildir veya tayyaredir veyahut...... (sükût lâzým!) ONSEKÝZÝNCÝ MES'ELE: Rivayette var ki: "Ümmetim istikametle gitse, ona bir gün var." Yani فِى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ اَلْفَ سَنَةٍ âyetinin sýrrýyla bin sene hâkîmane ve mükemmel yaþayacak. Eðer istikamette gitmezse, ona yarým gün var. Yani ancak beþyüz sene kadar hâkimiyeti ve galibiyeti muhafaza eder. Allahu a'lem, bu rivayet kýyametten haber vermek deðil; belki Ýslâmiyetin galibane hâkimiyetinden ve hilafetin saltanatýndan bahseder ki, ayn-ý hakikat ve bir mu'cize-i gaybiye olarak aynen öyle çýkmýþ. Çünki Hilafet-i Abbasiye'nin âhirinde, onun ehl-i siyaseti istikameti kaybettiði için, beþyüz sene kadar yaþamýþ. Fakat ümmetin heyet-i mecmuasý ise istikameti kaybetmediðinden Hilafet-i Osmaniye imdada gelip binüçyüz sene kadar hâkimiyeti devam ettirmiþ. Sonra Osmanlý siyasiyyunlarý dahi istikameti muhafaza edemediðinden, o da ancak (hilafetle) beþyüz sene yaþayabilmiþ. Bu hadîsin mu'cizane ihbarýný, Hilafet-i Osmaniye kendi vefatýyla tasdik etmiþ. Bu hadîsi baþka risalelerde dahi bahsettiðimizden burada kýsa kesiyoruz. ONDOKUZUNCU MES'ELE: Rivayetlerde, âhirzamanýn alâmetlerinden olan ve Âl-i Beyt-i Nebevî'den Hazret-i Meh sh: » (Þ: 466) di'nin (Radýyallahü Anh) hakkýnda ayrý ayrý haberler var. Hattâ bir kýsým ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eskide onun çýkmasýna hükmetmiþler. Allahu a'lem bissavab, bu ayrý ayrý rivayetlerin bir tevili þudur ki: Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatlarý olduðu gibi.. herbir asýr me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini teyid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahut Mehdi'nin onlarýn imdadýna o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduðundan; rahmet-i Ýlahiye ile her devirde belki her asýrda bir nevi Mehdi, Âl-i Beyt'ten çýkmýþ, ceddinin þeriatýný muhafaza ve sünnetini ihya etmiþ. Meselâ: Siyaset âleminde Mehdi-i Abbasî ve diyanet âleminde Gavs-ý Azam ve Þah-ý Nakþibend ve aktab-ý erbaa ve oniki imam gibi Büyük Mehdi'nin bir kýsým vazifelerini icra eden zâtlar dahi, -Mehdi hakkýnda gelen rivayetlerde- medar-ý nazar-ý Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olduðundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kýsým ehl-i hakikat demiþ: "Eskide çýkmýþ." Her ne ise... Bu mes'ele Risâle-i Nur'da beyan edildiðinden, onu ona havale ile burada bu kadar deriz ki: Dünyada mütesanid hiçbir hanedan ve mütevafýk hiçbir kabile ve münevver hiçbir cem'iyet ve cemaat yoktur ki, Âl-i Beyt'in hanedanýna ve kabilesine ve cem'iyetine ve cemaatine yetiþebilsin. Evet yüzer kudsî kahramanlarý yetiþtiren ve binler manevî kumandanlarý ümmetin baþýna geçiren ve hakikat-ý Kur'aniyenin mayasý ile ve îmanýn nuruyla ve Ýslâmiyet'in þerefiyle beslenen, tekemmül eden Âl-i Beyt, elbette âhirzamanda þeriat-ý Muhammediyeyi ve hakikat-ý Furkaniyeyi ve Sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilân ile, icra ile, baþkumandanlarý olan Büyük Mehdi'nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lâzým ve zarurî ve hayat-ý içtimaiye-i insaniyedeki düsturlarýn muktezasýdýr. YÝRMÝNCÝ MES'ELE: Güneþ'in maðribden çýkmasý ve zeminden dâbbet-ül arzýn zuhurudur. Amma Güneþ'in maðribden tulûu ise, bedahet derecesinde bir alâmet-i kýyamettir. Ve bedaheti için, aklýn ihtiyarý ile baðlý olan tevbe kapýsýný kapayan bir hâdise-i semaviye olduðundan tefsiri ve manasý zâhirdir, tevile ihtiyacý yoktur. Yalnýz bu kadar var ki: Allahu a'lem, o tulûun sebeb-i zâhirîsi: Küre-i Arz kafasýnýn aklý hükmünde olan Kur'an onun baþýndan çýkmasýyla zemin divane olup, izn-i Ýlahî ile baþýný baþka seyyareye çarpmasýyla hareketinden geri dönüp, garbdan þarka olan seyahatýný, irade-i Rabbanî ile þarktan garba tebdil etmekle Güneþ garbdan tulûa baþlar. Evet arzý þems ile, ferþi arþ ile kuvvetli baðlayan hablullah-il metin olan Kur'anýn kuvve-i cazibesi kopsa; küre-i arzýn ipi çözülür, baþýboþ serseri olup aksiyle ve intizamsýz hareketinden Güneþ garbdan çýkar. Hem müsademe neticesinde emr-i Ýlahî ile kýyamet kopar diye bir te'vili vardýr. Amma "Dabbet-ül Arz": sh: » (Þ: 467) Kur'anda gayet mücmel bir iþaret ve lisan-ý hâlinden kýsacýk bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise; ben þimdilik, baþka mes'eleler gibi kat'î bir kanaatla bilemiyorum. Yalnýz bu kadar diyebilirim: لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Nasýlki kavm-i Firavun'a "çekirge âfâtý ve bit belasý" ve Kâ'be tahribine çalýþan Kavm-i Ebrehe'ye "Ebabil Kuþlarý" musallat olmuþlar. Öyle de: Süfyan'ýn ve Deccallarýn fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuðyana ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarþistliði ile fesada ve canavarlýða giden ve dinsizliðe, küfr ve küfrana düþen insanlarýn akýllarýný baþlarýna getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çýkýp musallat olacak, zîr ü zeber edecek. Allahu a'lem, o dabbe bir nev'dir. Çünki gayet büyük birtek þahýs olsa, her yerde herkese yetiþmez. Demek dehþetli bir taife-i hayvaniye olacak. Belki اِلاَّ دَابَّةُ اْلاَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَأَتَهُ âyetinin iþaretiyle, o hayvan, dabbet-ül arz denilen aðaç kurtlarýdýr ki; insanlarýn kemiklerini aðaç gibi kemirecek, insanýn cisminde diþinden týrnaðýna kadar yerleþecek. Mü'minler îman bereketiyle ve sefahet ve su-i istimalâttan tecennübleriyle kurtulmasýna iþareten, âyet, îman hususunda o hayvaný konuþturmuþ. رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ * * * Sâbýk yirmi aded mes'elelere bir tetimme olarak üç küçük mes'eledir. BÝRÝNCÝ MES'ELE: Rivayetlerde Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'a "Mesih" namý verildiði gibi her iki Deccal'a dahi "Mesih" namý verilmiþ ve bütün rivayetlerde مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَالِ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَالِ denilmiþ. Bunun hikmeti ve tevili nedir? sh: » (Þ: 468) Elcevap: Allahu a'lem bunun hikmeti þudur ki: Nasýlki emr-i Ýlahî ile Ýsâ Aleyhisselâm, þeriat-ý Museviyede bir kýsým aðýr tekalifi kaldýrýp þarab gibi bazý müþtehiyatý helâl etmiþ. Aynen öyle de; Büyük Deccal, þeytanýn iðvasý ve hükmü ile þeriat-ý Ýseviyenin ahkâmýný kaldýrýp Hýristiyanlarýn hayat-ý içtimaiyelerini idare eden rabýtalarý bozarak, anarþistliðe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazýr eder. Ve Ýslâm Deccalý olan Süfyan dahi, þeriat-ý Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kýsým ahkâmýný nefis ve þeytanýn desiseleri ile kaldýrmaða çalýþarak hayat-ý beþeriyenin maddî ve manevî rabýtalarýný bozarak, serkeþ ve sarhoþ ve sersem nefisleri baþýboþ býrakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ý müteaffine bataklýðýnda, birbirine saldýrmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ý istibdad bir hürriyet vermek ile dehþetli bir anarþistliðe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet þiddetli bir istibdaddan baþka zabt altýna alýnamaz. ÝKÝNCÝ MES'ELE: Rivayetlerde her iki Deccal'ýn hârikulâde icraatlarýndan ve pek fevkalâde iktidarlarýndan ve heybetlerinden bahsedilmiþ. Hattâ bedbaht bir kýsým insanlar, onlara bir nevi uluhiyet isnad eder diye haber verilmiþ. Bunun sebebi nedir? Elcevap: وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّهِ icraatlarý büyük ve hârikulâde olmasý ise: Ekser tahribat ve hevesata sevkiyat olduðundan, kolayca hârikulâde öyle iþler yaparlar ki; bir rivayette "Bir günleri bir senedir" yani, bir senede yaptýklarý iþleri, üçyüz senede yapýlmaz, denilmiþ. Ve iktidarlarý pek fevkalâde görünmesi ise, dört cihet ve sebebi var: Birincisi: Ýstidrac eseri olarak, müstebidane olan koca hükûmetlerinde, cesur ordularýn ve faal milletin kuvvetiyle vukua gelen terakkiyat ve iyilikler haksýz olarak onlara isnad edilmesiyle binler adam kadar bir iktidar onlarýn þahýslarýnda tevehhüm edilmeðe sebeb olur. Halbuki hakikaten ve kaideten, bir cemaatin hareketiyle vücuda gelen müsbet mehasin ve þeref ve ganîmet o cemaate taksim edilir ve efradýna verilir. Ve seyyiat ve tahribat ve zayiat ise, reisinin tedbirsizliðine ve kusurlarýna verilir. Meselâ: Bir tabur bir kal'ayý fethetse, ganîmet ve þeref süngülerine aittir. Ve menfî tedbirler ile zayiatlar olsa, kumandanlarýna aittir. Ýþte hak ve hakikatýn bu düstur-u esasiyesine bütün bütün muhalif olarak müsbet terakkiyat ve hasenat o müdhiþ baþlara ve menfî icraat ve seyyiat bîçare milletlerine verilmesiyle; nefret-i âmme- sh: » (Þ: 469) ye lâyýk olan o þahýslar, -istidrac cihetiyle- ehl-i gaflet tarafýndan bir muhabbet-i umumiyeye mazhar olurlar. Ýkinci cihet ve sebeb: Her iki Deccal, azamî bir istibdad ve azamî bir zulüm ve azamî bir þiddet ve dehþet ile hareket ettiklerinden, azamî bir iktidar görünür. Evet, öyle acib bir istibdad ki; -kanunlar perdesinde- herkesin vicdanýna ve mukaddesatýna, hattâ elbisesine müdahale ederler. Zannederim, asr-ý âhirde Ýslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kablelvuku ile bu dehþetli istibdadý hissederek oklar atýp hücum etmiþler. Fakat çok aldanýp yanlýþ bir hedef ve hata bir cebhede hücum göstermiþler. Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamýn yüzünden yüz köyü harab ve yüzer masumlarý tecziye ve tehcir ile periþan eder. Üçüncü cihet ve sebeb: Her iki Deccal, Yahudinin Ýslâm ve Hýristiyan aleyhinde þiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin muavenetini ve kadýn hürriyetlerinin perdesi altýndaki dehþetli bir diðer komitenin yardýmýný, hattâ Ýslâm Deccalý masonlarýn komitelerini aldatýp müzaheretlerini kazandýklarýndan dehþetli bir iktidar zannedilir. Hem bazý ehl-i velayetin istihracatýyla anlaþýlýyor ki, Ýslâm Devletinin baþýna geçecek olan Süfyanî Deccal ise; gayet muktedir ve dâhî ve faal ve gösteriþi istemeyen ve þahsî olan þan ve þerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrazam ve gayet cesur ve iktidarlý ve metin ve cevval ve þöhretperestliðe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onlarý teshir eder. Onlarýn fevkalâde ve dâhiyane icraatlarýný, riyasýzlýklarýndan istifade ile kendi þahsýna isnad ve o vasýta ile koca ordunun ve hükûmetin teceddüd ve inkýlab ve harb-i umumî inkýlabýndan gelen þiddet-i ihtiyacýn sevkiyle iþledikleri terakkiyatý þahsýna isnad ettirerek þahsýnda pek acib ve hârika bir iktidar bulunduðunu meddahlar tarafýndan iþaa ettirir. Dördüncü cihet ve sebeb: Büyük Deccal'ýn ispirtizma nevinden teshir edici hassalarý bulunur. Ýslâm Deccalý'nýn dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Hattâ rivayetlerde "Deccal'ýn bir gözü kördür" diye nazar-ý dikkati gözüne çevirerek Büyük Deccal'ýn bir gözü kör ve ötekinin bir gözü öteki göze nisbeten kör hükmünde olduðunu hadîste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak bulunduðundan yalnýz münhasýran bu dünyayý görecek birtek gözü var ve âkibeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasýna iþaret eder. Ben bir manevî âlemde Ýslâm Deccalýný gördüm. Yalnýz birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müþahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. Ýþte bu inkâr-ý mutlaktan çýkan bir sh: » (Þ: 470) cür'et ve cesaretle mukaddesata hücum eder. Avam-ý nâs hakikat-ý hali bilmediklerinden, hârikulâde iktidar ve cesaret zannederler. Hem þanlý ve kahraman bir millet, maðlubiyeti hengâmýnda, böyle istidraclý ve þanlý ve tali'li ve muvaffakýyetli ve kurnaz bir kumandaný bulunduðundan gizli ve dehþetli olan mahiyetine bakmayarak kahramanlýk damarýyla onu alkýþlar, baþýna kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u îman ve Kur'an ýþýðýyla hakikat-ý hali göreceði ve o kumandanýn çok dehþetli tahribatýný tamire çalýþacaðý rivayetlerden anlaþýlýr. ÜÇÜNCÜ KÜÇÜK MES'ELE: Medar-ý ibret üç hâdisedir. Birinci Hâdise: Bir zaman Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hazret-i Ömer Radýyallahü Anh'a yahudi çocuklarý içinde birisini gösterdi, "Ýþte sureti" dedi. Hazret-i Ömer Radýyallahü Anh, "Öyle ise ben bunu öldüreceðim" dedi. Ferman etti: "Eðer bu Süfyan ve Ýslâm Deccalý olsa, sen öldüremezsin; eðer o olmazsa, onun suretiyle öldürülmez." Bu rivayet iþaret eder ki; onun sureti, hâkimiyeti zamanýnda çok þeylerde görüneceði gibi, kendisi yahudiler içinde tevellüd edecek. Garibdir ki, onun suretindeki bir çocuðu katledecek derecede ona hiddet ve adavet eden Hazret-i Ömer Radýyallahü Anh, o Süfyan'ýn en çok beðendiði ve takdir ettiði ve çok defa ondan senakârane bahsedeceði bir memduhu -Hazret-i Ömer'le- çýkmýþ. Ýkinci Hâdise: O Ýslâm Deccalý, "Sûre-i وَ التِّينِ وَ الزَّيْتُونِ manasýný merak edip soruyor" diye çoklar nakletmiþler. Garibdir ki, bu surenin akibinde olan اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ sûresinde اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَيَطْغَى cümlesi, onun ayný zamanýna ve þahsýna -cifir ile ve manasýyla- iþaret ettiði gibi, ehl-i salâte ve câmilere tâgiyane tecavüz edeceðini gösteriyor. Demek o istidraclý adam, küçük bir sureyi kendiyle alâkadar hisseder. Fakat yanlýþ eder, komþusunun kapýsýný çalar. sh: » (Þ: 471) Üçüncü Hâdise: Bir rivayette "Ýslâm Deccalý Horasan taraflarýndan zuhur edecek" denilmiþ. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun bir tevili þudur ki: Þarkýn en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve Ýslâmiyet'in en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanýnda Horasan taraflarýnda bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadýðýndan, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onlarýn içinde zuhur edeceðine iþaret eder. Garibdir hem çok garibdir. Yediyüz sene müddetinde Ýslâmiyet'in ve Kur'an'ýn elinde þeref-þiar, bârika-asa bir elmas kýlýnç olan Türk milletini ve Türkçülüðü, muvakkaten Ýslâmiyet'in bir kýsým þeairine karþý istimal etmeðe çalýþýr. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. "Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarýyor" diye rivayetlerden anlaþýlýyor. وَاللّهُ اَعْلَمُ بِالصَّوَابِ { لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts