EMRE Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 Onüçüncü Mektub بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ َالسَّلاَمُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى وَالْمَلاَمُ علَى مَنِ اتَّبَعَ الْهَوَى Aziz kardeþlerim! Hâl ve istirahatýmý ve vesika için adem-i müracaatýmý ve hâl-i âlem siyasetine karþý lâkaydlýðýmý pek çok soruyorsunuz. Þu sualleriniz çok tekerrür ettiðinden, hem manen de benden sorulduðundan; þu üç suale, Yeni Said deðil, belki Eski Said lisanýyla cevab vermeðe mecbur oldum. Birinci Sualiniz: Ýstirahatýn nasýl? Hâlin nedir? Elcevap: Cenab-ý Erhamürrâhimîn'e yüzbin þükür ediyorum ki; ehl-i dünyanýn bana ettiði enva'-ý zulmü, enva'-ý rahmete çevirdi. Þöyle ki: Siyaseti terk ve dünyadan tecerrüd ederek bir daðýn maðarasýnda âhireti düþünmekte iken, ehl-i dünya zulmen beni oradan çýkarýp nefyettiler. Hâlýk-ý Rahîm ve Hakîm o nefyi bana bir rahmete çevirdi. Emniyetsiz ve ihlasý bozacak esbaba maruz o daðdaki inzivayý; emniyetli, ihlaslý Barla Daðlarýndaki halvete çevirdi. Rusya'da esarette iken niyet ettim ve niyaz ettim ki, âhir ömrümde bir maðaraya çekileyim. Erhamürrâhimîn bana Barla'yý o maðara yaptý, maðara faidesini verdi. Fakat sýkýntýlý maðara zahmetini, sh: » (M: 48) zaîf vücuduma yüklemedi. Yalnýz Barla'da, iki-üç adamda bir vehhamlýk vardý. O vehhamlýk sebebiyle bana eziyet verildi. Hattâ o dostlarým, güya istirahatýmý düþünüyorlar. Halbuki o vehhamlýk sebebiyle hem kalbime, hem Kur'anýn hizmetine zarar verdiler. Hem ehl-i dünya bütün menfîlere vesika verdiði ve canileri hapisten çýkarýp afvettikleri halde, bana zulüm olarak vermediler. Benim Rabb-ý Rahîmim, beni Kur'anýn hizmetinde ziyade istihdam etmek ve Sözler namýyla envar-ý Kur'aniyeyi bana fazla yazdýrmak için, daðdaðasýz bir surette beni þu gurbette býrakýp, bir büyük merhamete çevirdi. Hem ehl-i dünya, dünyalarýna karýþabilecek bütün nüfuzlu ve kuvvetli rüesalarý ve þeyhleri, kasabalarda ve þehirlerde býrakýp akrabalarýyla beraber herkesle görüþmeye izin verdikleri halde, beni zulmen tecrid etti, bir köye gönderdi. Hiç akraba ve hemþehrilerimi, -bir-iki tanesi müstesna olmak üzere- yanýma gelmeye izin vermedi. Benim Hâlýk-ý Rahîmim o tecridi, benim hakkýmda bir azîm rahmete çevirdi. Zihnimi safi býrakýp, gýll u gýþtan âzade olarak Kur'an-ý Hakîm'in feyzini olduðu gibi almaða vesile etti. Hem ehl-i dünya bidayette, iki sene zarfýnda iki âdi mektub yazdýðýmý çok gördü. Hattâ þimdi bile, on veya yirmi günde veya bir ayda bir-iki misafirin sýrf âhiret için yanýma gelmesini hoþ görmediler, bana zulmettiler. Benim Rabb-ý Rahîmim ve Hâlýk-ý Hakîmim o zulmü bana merhamete çevirdi ki, doksan sene manevî bir ömrü kazandýracak þu þuhûr-u selâsede, beni bir halvet-i mergubeye ve bir uzlet-i makbuleye koymaða çevirdi. "Elhamdülillahi alâküllihal" Ýþte hal ve istirahatim böyle... Ýkinci Sualiniz: Neden vesika almak için müracaat etmiyorsun? Elcevap: Þu mes'elede ben kaderin mahkûmuyum, ehl-i dünyanýn mahkûmu deðilim. Kadere müracaat ediyorum. Ne vakit izin verirse, rýzkýmý buradan ne vakit keserse, o vakit giderim. Þu mananýn hakikatý þudur ki: Baþa gelen her iþte iki sebeb var; biri zâhirî, diðeri hakikî. Ehl-i dünya zâhirî bir sebeb oldu, beni buraya getirdi. Kader-i Ýlâhî ise, sebeb-i hakikîdir; beni bu inzivaya mahkûm etti. Sebeb-i zâhirî zulmetti; sebeb-i hakikî ise adalet etti. Zâhirîsi þöyle düþündü: "Þu adam, ziyadesiyle ilme ve dine hizmet eder, belki dünyamýza karýþýr" ihtimaliyle beni nefyedip üç cihetle katmerli bir zulüm etti. Kader-i Ýlâhî ise benim için gördü ki, hakkýyla ve ihlasla ilme ve dine hizmet edemiyorum; sh: » (M: 49) beni bu nefye mahkûm etti. Onlarýn bu katmerli zulmünü muzaaf bir rahmete çevirdi. Mâdem ki nefyimde kader hâkimdir ve o kader âdildir; ona müracaat ederim. Zâhirî sebeb ise, zâten bahane nev'inden birþeyleri var. Demek onlara müracaat manasýzdýr. Eðer onlarýn elinde bir hak veya kuvvetli bir esbab bulunsaydý, o vakit onlara karþý da müracaat olunurdu. Baþlarýný yesin, dünyalarýný tamamen býraktýðým ve ayaklarýna dolaþsýn, siyasetlerini büsbütün terkettiðim halde; düþündükleri bahaneler, evhamlar, elbette asýlsýz olduðundan, onlara müracaatla o evhamlara bir hakikat vermek istemiyorum. Eðer uçlarý ecnebi elinde olan dünya siyasetine karýþmak için bir iþtiham olsaydý; deðil sekiz sene, belki sekiz saat kalmayacak tereþþuh edecekti, kendini gösterecekti. Halbuki sekiz senedir birtek gazete okumak arzum olmadý ve okumadým. Dört senedir burada taht-ý nezarette bulunuyorum; hiçbir tereþþuh görünmedi. Demek Kur'an-ý Hakîm'in hizmetinin bütün siyasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki, çoðu yalancýlýktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor. Adem-i müracaatýmýn ikinci sebebi þudur ki: Haksýzlýðý hak zanneden adamlara karþý hak dava etmek, hakka bir nevi haksýzlýktýr. Bu nevi haksýzlýðý irtikâb etmek istemem. Üçüncü Sualiniz: Dünyanýn siyasetine karþý ne için bu kadar lâkaydsýn? Bu kadar safahat-ý âleme karþý tavrýný hiç bozmuyorsun? Bu safahatý hoþ mu görüyorsun? Veyahut korkuyor, musun ki, sükût ediyorsun? Elcevap: Kur'an-ý Hakîm'in hizmeti, beni þiddetli bir surette siyaset âleminden men'etti. Hattâ düþünmesini de bana unutturdu. Yoksa bütün sergüzeþt-i hayatým þahiddir ki, hak gördüðüm meslekte gitmeye karþý korku elimi tutup men' edememiþ ve edemiyor. Hem neden korkum olacak? Dünya ile, ecelimden baþka bir alâkam yok. Çoluk çocuðumu düþüneceðim yok. Malýmý düþüneceðim yok. Hanedanýmýn þerefini düþüneceðim yok. Riyakâr bir þöhret-i kâzibeden ibaret olan þan ü þeref-i dünyeviyenin muhafazasýna deðil, kýrýlmasýna yardým edene rahmet... Kaldý ecelim. O, Hâlýk-ý Zülcelal'in elindedir. Kimin haddi var ki, vakti gelmeden ona iliþsin. Zâten izzetle mevti, zilletle hayata tercih edenlerdeniz. Eski Said gibi birisi þöyle demiþ: sh: » (M: 50) وَ نَحْنُ اُنَاسٌ لاَ تَوَسُّطَ بَيْنَنَا لَنَا الصَّدْرُ دُونَ الْعَالَمِينَ اَوِ الْقَبْرُ Belki hizmet-i Kur'an, beni hayat-ý içtimaiye-i siyasiye-i beþeriyeyi düþünmekten men'ediyor. Þöyle ki: Hayat-ý beþeriye bir yolculuktur. Þu zamanda, Kur'anýn nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklýða girdi. Mülevves ve ufûnetli bir çamur içinde kafile-i beþer düþe kalka gidiyor. Bir kýsmý, selâmetli bir yolda gider. Bir kýsmý, mümkün olduðu kadar çamurdan, bataklýktan kurtulmak için bazý vasýtalarý bulmuþ. Bir kýsm-ý ekseri o ufûnetli, pis, çamurlu bataklýk içinde karanlýkta gidiyor. Yüzde yirmisi sarhoþluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü anber zannederek yüzüne gözüne bulaþtýrýyor.. düþerek kalkarak gider, tâ boðulur. Yüzde sekseni ise, bataklýðý anlar, ufûnetli, pis olduðunu hisseder.. fakat mütehayyirdirler, selâmetli yolu göremiyorlar. Ýþte bunlara karþý iki çare var: Birisi: Topuz ile o sarhoþ yirmisini ayýltmaktýr. Ýkincisi: Bir nur göstermekle mütehayyirlere selâmet yolunu irae etmektir. Ben bakýyorum ki; yirmiye karþý seksen adam, elinde topuz tutuyor. Halbuki o bîçare ve mütehayyir olan seksene karþý hakkýyla nur gösterilmiyor. Gösterilse de; bir elinde hem sopa, hem nur olduðu için emniyetsiz oluyor. Mütehayyir adam "Acaba nurla beni celbedip, topuzla dövmek mi istiyor?" diye telaþ eder. Hem de bazan ârýzalarla topuz kýrýldýðý vakit, nur dahi uçar veya söner. Ýþte o bataklýk ise, gafletkârane ve dalalet-pîþe olan sefihane hayat-ý içtimaiye-i beþeriyedir. O sarhoþlar, dalaletle telezzüz eden mütemerridlerdir. O mütehayyir olanlar, dalaletten nefret edenlerdir, fakat çýkamýyorlar; kurtulmak istiyorlar, yol bulamýyorlar.. mütahayyir insanlardýr. O topuzlar ise, siyaset cereyanlarýdýr. O nurlar ise, hakaik-i Kur'aniyedir. Nura karþý kavga edilmez, ona karþý adâvet edilmez. Sýrf þeytan-ý racîmden baþka ondan nefret eden olmaz. Ýþte ben de nur-u Kur'aný elde tutmak için "Euzü billahi mineþþeytani vessiyaseti" deyip, siyaset topuzunu atarak, iki elim ile nura sarýldým. Gördüm ki: Siyaset cereyanlarýnda hem muvafýkta, hem muhalifte o nurlarýn âþýklarý var. Bütün siyaset cereyanlarýnýn ve taraf sh: » (M: 51) girliklerin çok fevkinde ve onlarýn garazkârane telakkiyatlarýndan müberra ve safi olan bir makamda verilen ders-i Kur'an ve gösterilen envar-ý Kur'aniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kýsým çekinmemek ve ittiham etmemek gerektir. Meðer dinsizliði ve zýndýkayý siyaset zannedip ona tarafgirlik eden insan suretinde þeytanlar ola veya beþer kýyafetinde hayvanlar ola... Elhamdülillah, siyasetten tecerrüd sebebiyle, Kur'anýn elmas gibi hakikatlarýný propaganda-i siyaset ittihamý altýnda cam parçalarýnýn kýymetine indirmedim. Belki gittikçe o elmaslar kýymetlerini her taifenin nazarýnda parlak bir tarzda ziyadeleþtiriyor. وَقَالُوا اْلحَمْدُ لِلّهِ الَّذِى هَدَينَا لِهذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْلاَ اَنْ هَدَينَا اللّهُ لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّناَ بِاْلحَقِّ اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Said Nursî Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts