EMRE Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 Sekizinci Mektub بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ isimleri بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ e girdiklerinin ve her mübarek þey'in baþýnda zikredilmelerinin çok hikmetleri var. Onlarýn beyanýný baþka vakte talikan, þimdilik kendime ait bir hissimi söyleyeceðim: Kardeþim ben الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ isimlerini öyle bir nur-u azam görüyorum ki, bütün kâinatý ihata eder ve her ruhun bütün hacat-ý ebediyesini tatmin edecek ve hadsiz düþmanlarýndan emin edecek, nurlu ve kuvvetli görünüyorlar. Bu iki nur-u azam olan isimlere yetiþmek için en mühim bulduðum vesile; fakr ile þükr, acz ile þefkattir. Yani: Ubudiyet ve iftikardýr. Þu mes'ele münasebetiyle hatýra gelen ve muhakkikîne, hattâ bir üstadým olan Ýmâm-ý Rabbânî'ye muhalif olarak diyorum ki: Hazret-i Yâkub Aleyhisselâm'ýn Yûsuf Aleyhisselâm'a karþý þedid ve parlak hissiyatý, muhabbet ve aþk deðildir; belki þefkattir. Çünki þefkat, aþk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvî ve nezihtir ve makam-ý nübüvvete lâyýktýr. Fakat muhabbet ve aþk, mecazî mahbublara ve mahluklara karþý derece-i þiddette olsa, o makam-ý muallâ-yý nübüvvete lâyýk düþmüyor. Demek Kur'an-ý Hakîm'in parlak bir i'caz ile, parlak bir surette gösterdiði ve ism-i Rahîm'in vusulüne vesile olan hissiyat-ý Yûkubiye, yüksek bir derece-i þefkattir. Ýsm-i Vedûd'a vesile-i vusul olan aþk ise; Züleyha'nýn Yûsuf Aleyhisselâm'a karþý olan muhabbet mes'elesindedir. Demek Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan, Hazret-i Yâkub Aleyhisselâm'ýn hissiyatýný, ne derece Züleyha'nýn hissiyatýndan yüksek göstermiþse; þefkat dahi o derece aþktan daha yüksek görünüyor. sh: » (M: 31) Üstadým Ýmâm-ý Rabbânî aþk-ý mecazîyi makam-ý nübüvvete pek münasib görmediði için demiþ ki: "Mehasin-i Yûsufiye, mehasin-i uhreviye nev'inden olduðundan, ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nev'inden deðildir ki, kusur olsun." Ben de derim: "Ey Üstad! O, tekellüflü bir tevildir; hakikat þu olmak gerektir ki: O, muhabbet deðil, belki yüz defa muhabbetten daha parlak, daha geniþ, daha yüksek bir mertebe-i þefkattir." Evet þefkat bütün enva'ýyla latif ve nezihtir. Aþk ve muhabbet ise, çok enva'ýna tenezzül edilmiyor. Hem þefkat pek geniþtir. Bir zât, þefkat ettiði evlâdý münasebetiyle bütün yavrulara, hattâ zîruhlara þefkatini ihata eder ve Rahîm isminin ihatasýna bir nevi âyinedarlýk gösterir. Halbuki aþk, mahbubuna hasr-ý nazar edip, herþey'i mahbubuna feda eder; yahut mahbubunu i'lâ ve sena etmek için, baþkalarýný tenzil ve manen zemmeder ve hürmetlerini kýrar. Meselâ biri demiþ: "Güneþ mahbubumun hüsnünü görüp utanýyor, görmemek için bulut perdesini baþýna çekiyor." Hey âþýk efendi! Ne hakkýn var, sekiz ism-i azamýn bir sahife-i nuranîsi olan Güneþ'i böyle utandýrýyorsun? Hem þefkat hâlistir, mukabele istemiyor; safi ve ivazsýzdýr. Hattâ en âdi mertebede olan hayvanatýn yavrularýna karþý fedakârane ivazsýz þefkatleri buna delildir. Halbuki aþk ücret ister ve mukabele taleb eder. Aþkýn aðlamalarý, bir nevi talebdir, bir ücret istemektir. Demek suver-i Kur'aniyenin en parlaðý olan, Sure-i Yûsuf'un en parlak nuru olan Hazret-i Yâkub'un (A.S.) þefkati, ism-i Rahman ve Rahîm'i gösterir ve þefkat yolu, rahmet yolu olduðunu bildirir ve o elem-i þefkate deva olarak da فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ dedirir. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Said Nursî Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts