EMRE Posted December 21, 2008 Share Posted December 21, 2008 Ýkinci Mektub بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ (O mezkûr ve malûm talebesinin hediyesine karþý cevaptan bir parçadýr.) Sâlisen: Bana bir hediye gönderdin. Gayet ehemmiyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki "Kardeþim ve biraderzadem olan Abdülmecid ve Abdurrahman'dan kabul etmediðim gibi senden de kabul etmem." Çünki sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakýn olduðundan, herkesin hediyesi reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez. Fakat bu münasebetle o kaidemin sýrrýný söyleyeceðim. Þöyle ki: Eski Said minnet almazdý. Minnetin altýna girmektense, ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meþakkat çektiði halde, kaidesini bozmadý. Eski Said'in senin bu bîçare kardeþine irsiyet kalan þu hasleti ise, tezehhüd ve sun'î bir istiðna deðil, belki dört-beþ ciddî esbaba istinad eder. Birincisi: Ehl-i dalalet, ehl-i ilmi; ilmi vasýta-i cerr etmekle ittiham ediyorlar. "Ýlmi ve dini kendilerine medar-ý maiþet yapýyorlar" deyip insafsýzcasýna onlara hücum ediyorlar. Bunlarý fiilen tekzib lâzýmdýr. Ýkincisi: Neþr-i hak için Enbiyaya ittiba' etmekle mükellefiz. Kur'an-ý Hakîm'de, hakký neþredenler: اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّهِ { اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّهِ diyerek, insanlardan istiðna göstermiþler. Sure-i Yâsin'de اِتَّبِعُوا مَنْ لاَ يَسْئَلُكُمْ اَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ cümlesi, mes'elemiz hakkýnda çok mânidardýr... Üçüncüsü: Birinci Söz'de beyan edildiði gibi: Allah namýna ver sh: » (M: 14) mek, Allah namýna almak lâzýmdýr. Halbuki ekseriya ya veren gafildir; kendi namýna verir, zýmnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün'im-i Hakikî'ye ait þükrü, senayý, zâhirî esbaba verir, hata eder. Dördüncüsü: Tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir þey ile deðiþilmez. Ýnsanlardan ahz-ý mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem. Rezzak-ý Zülcelâl'e yüzbinler þükrediyorum ki, küçüklüðümden beri beni minnet ve zillet altýna girmeye mecbur etmemiþ. Onun keremine istinaden, bâkiye-i ömrümü de o kaide ile geçirmesini rahmetinden niyaz ediyorum. Beþincisi: Bir-iki senedir çok emareler ve tecrübelerle kat'î kanaatým oldu ki; halklarýn malýný, hususan zenginlerin ve memurlarýn hediyelerini almaða me'zun deðilim. Bazýlarý bana dokunuyor.. belki dokunduruluyor, yedirilmiyor. Bazan bana zararlý bir surete çevriliyor. Demek gayrýn malýný almamaða manen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir. Hem bende bir tevahhuþ var; herkesi, her vakit kabul edemiyorum. Halkýn hediyesini kabul etmek, onlarýn hatýrýný sayýp istemediðim vakitte onlarý kabul etmek lâzým geliyor.. o da hoþuma gitmiyor. Hem tasannu' ve temelluktan beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalý bir libas giymek, bana daha hoþ geliyor. Gayrýn en a'lâ baklavasýný yemek, en murassa' libasýný giymek ve onlarýn hatýrýný saymaða mecbur olmak, bana nâhoþ geliyor. Altýncýsý: Ve istiðna sebebinin en mühimmi; mezhebimizce en mu'teber olan Ýbn-i Hacer diyor ki: "Salahat niyetiyle sana verilen bir þeyi, sâlih olmazsan kabul etmek haramdýr." Ýþte bu zamanýn insanlarý hýrs ve tama' yüzünden küçük bir hediyesini pek pahalý satýyorlar. Benim gibi günahkâr bir bîçareyi, sâlih veya veli tasavvur ederek, sonra bir ekmek veriyorlar. Eðer hâþâ ben kendimi sâlih bilsem; o alâmet-i gururdur, salahatin ademine delildir. Eðer kendimi sâlih bilmezsem, o malý kabul etmek caiz deðildir. Hem âhirete müteveccih a'male mukabil sadaka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Said Nursî Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts