el-dumano Posted September 19, 2006 Share Posted September 19, 2006 9.Söz Ey birader! Benden, namazýn þu muayyen beþ vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnýz birisine iþaret ederiz. Evet herbir namazýn vakti, mühim bir inkýlab baþý olduðu gibi, azîm bir tasarruf-u Ýlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanat-ý külliye-i Ýlahiyenin birer ma'kesi olduðundan, Kadîr-i Zülcelal'e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve ta'zim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasýnda toplanmýþ yekûnüne karþý þükür ve hamd demek olan namaza emredilmiþtir. Þu ince ve derin manayý bir parça fehmetmek için "beþ nükte"yi nefsimle beraber dinlemek lâzým... Birinci Nükte: Namazýn manasý, Cenab-ý Hakk'ý tesbih ve ta'zim ve þükürdür. Yani, celaline karþý kavlen ve fiilen "Sübhanallah" deyip takdis etmek. Hem kemaline karþý, lafzan ve amelen "Allahü Ekber" deyip ta'zim etmek. Hem cemaline karþý, kalben ve lisanen ve bedenen "Elhamdülillah" deyip þükretmektir. Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazýn çekirdekleri hükmündedirler. Ondandýr ki, namazýn harekât ve ezkârýnda bu üç þey, her tarafýnda bulunuyorlar. Hem ondandýr ki, namazdan sonra, namazýn manasýný te'kid ve takviye için þu kelimat-ý mübareke, otuzüç defa tekrar edilir. Namazýn manasý, þu mücmel hülâsalarla te'kid edilir. Ýkinci Nükte: Ýbadetin manasý þudur ki: Dergâh-ý Ýlahîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrýný görüp kemal-i rububiyetin ve kudret-i Samedaniyenin ve rahmet-i Ýlahiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yani rububiyetin saltanatý, nasýlki ubudiyeti ve itaati ister; rububiyetin kudsiyeti, paklýðý dahi ister ki: Abd, kendi kusurunu görüp istiðfar ile ve Rabbýný bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalaletin efkâr-ý bâtýlasýndan münezzeh ve muallâ ve kâinatýn bütün kusuratýndan mukaddes ve muarrâ olduðunu; tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin. Hem de rububiyetin kemal-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fýný ve mahlukatýn aczini görmekle kudret-i Samedaniyenin azamet-i âsârýna karþý istihsan ve hayret içinde Allahü Ekber deyip huzû ile rükûa gidip ona iltica ve tevekkül etsin. Hem rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacýný ve bütün mahlukatýn fakr ve ihtiyacatýný sual ve dua lisanýyla izhar ve Rabbýnýn ihsan ve in'amatýný, þükür ve sena ile ve Elhamdülillah ile ilân etsin. Demek, namazýn ef'al ve akvali, bu manalarý tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ý Ýlahîden vaz'edilmiþler. Üçüncü Nükte: Nasýlki insan, þu âlem-i kebirin bir misal-i musaggarýdýr ve Fatiha-i Þerife, þu Kur'an-ý Azîmüþþan'ýn bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibâdâtýn enva'ýný þamil bir fihriste-i nuraniyedir ve bütün esnaf-ý mahlukatýn elvan-ý ibadetlerine iþaret eden bir harita-i kudsiyedir. Dördüncü Nükte: Nasýlki haftalýk bir saatin saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmünü alýrlar. Öyle de; Cenab-ý Hakk'ýn bir saat-ý kübrasý olan þu âlem-i dünyanýn saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deveraný ve dakikalarý sayan seneler ve saatleri sayan tabakat-ý ömr-ü insan ve günleri sayan edvar-ý ömr-ü âlem birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmündedirler ve birbirini hatýrlatýrlar. Meselâ: Fecir zamaný, tulûa kadar, evvel-i bahar zamanýna, hem insanýn rahm-ý madere düþtüðü âvânýna, hem semavat ve arzýn altý gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatýrlatýr ve onlardaki þuunat-ý Ýlahiyeyi ihtar eder. Zuhr zamaný ise, yaz mevsiminin ortasýna, hem gençlik kemaline, hem ömr-ü dünyadaki hilkat-ý insan devrine benzer ve iþaret eder ve onlardaki tecelliyat-ý rahmeti ve füyuzat-ý nimeti hatýrlatýr. Asr zamaný ise, güz mevsimine, hem ihtiyarlýk vaktine, hem âhirzaman Peygamberinin (Aleyhissalâtü Vesselâm) asr-ý saadetine benzer ve onlardaki þuunat-ý Ýlahiyeyi ve in'amat-ý Rahmaniyeyi ihtar eder. Maðrib zamaný ise, güz mevsiminin âhirinde pekçok mahlukatýn gurubunu, hem insanýn vefatýný, hem dünyanýn kýyamet ibtidasýndaki harabiyetini ihtar ile, tecelliyat-ý celaliyeyi ifham ve beþeri gaflet uykusundan uyandýrýr, ikaz eder. Ýþâ' vakti ise, âlem-i zulümat, nehar âleminin bütün âsârýný siyah kefeni ile setretmesini, hem kýþýn beyaz kefeni ile ölmüþ yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiþ insanýn bâkiye-i âsârý dahi vefat edip nisyan perdesi altýna girmesini, hem bu dâr-ý imtihan olan dünyanýn bütün bütün kapanmasýný ihtar ile Kahhar-ý Zülcelal'in celalli tasarrufatýný ilân eder. Gece vakti ise, hem kýþý, hem kabri, hem âlem-i Berzahý ifham ile, ruh-u beþer rahmet-i Rahman'a ne derece muhtaç olduðunu insana hatýrlatýr. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ve Berzah karanlýðýnda ne kadar lüzumlu bir ýþýk olduðunu bildirir, ikaz eder ve bütün bu inkýlabat içinde Cenab-ý Mün'im-i Hakikî'nin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ü senaya müstehak olduðunu ilân eder. Ýkinci sabah ise, sabah-ý haþri ihtar eder. Evet þu gecenin sabahý ve þu kýþýn baharý, ne kadar makul ve lâzým ve kat'î ise, haþrin sabahý da, Berzahýn baharý da o kat'iyyettedir. Demek bu beþ vaktin herbiri, bir mühim inkýlab baþýnda olduðu ve büyük inkýlablarý ihtar ettiði gibi; kudret-i Samedaniyenin tasarrufat-ý azîme-i yevmiyesinin iþaretiyle; hem senevî, hem asrî, hem dehrî, kudretin mu'cizatýný ve rahmetin hedâyâsýný hatýrlatýr. Demek asýl vazife-i fýtrat ve esas-ý ubudiyet ve kat'î borç olan farz namaz, þu vakitlerde lâyýktýr ve ensebdir. Beþinci Nükte: Ýnsan fýtraten gayet zaîftir. Halbuki her þey ona iliþir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gayet âcizdir. Halbuki belalarý ve düþmanlarý pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Halbuki ihtiyacatý pek ziyadedir. Hem tenbel ve iktidarsýzdýr. Halbuki hayatýn tekâlifi gayet aðýrdýr. Hem insaniyet onu kâinatla alâkadar etmiþtir. Halbuki sevdiði, ünsiyet ettiði þeylerin zeval ve firaký, mütemadiyen onu incitiyor. Hem akýl ona yüksek maksadlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kýsa, ömrü kýsa, iktidarý kýsa, sabrý kýsadýr. Ýþte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanýnda bir Kadîr-i Zülcelal'in, bir Rahîm-i Zülcemal'in dergâhýna niyaz ile namaz ile müracaat edip arzuhal etmek, tevfik ve meded istemek ne kadar elzem ve peþindeki gündüz âleminde baþýna gelecek, beline yüklenecek iþleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduðu bedaheten anlaþýlýr. Ve Zuhr zamanýnda ki, o zaman, gündüzün kemali ve zevale meyli ve yevmî iþlerin âvân-ý tekemmülü ve meþâgýlin tazyikýndan muvakkat bir istirahat zamaný ve fâni dünyanýn bekasýz ve aðýr iþlerin verdiði gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in'amat-ý Ýlahiyenin tezahür ettiði bir andýr. Ruh-u beþer, o tazyikten kurtulup, o gafletten sýyrýlýp, o manasýz ve bekasýz þeylerden çýkýp Kayyum-u Bâki olan Mün'im-i Hakikî'nin dergâhýna gidip el baðlayarak, yekûn nimetlerine þükür ve hamd edip ve istiane etmek ve celal ve azametine karþý rükû ile aczini izhar etmek ve kemal-i bîzevaline ve cemal-i bîmisaline karþý secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân etmek demek olan zuhr namazýný kýlmak; ne kadar güzel, ne kadar hoþ, ne kadar lâzým ve münasib olduðunu anlamayan insan, insan deðil... Asr vaktinde ki o vakit, hem güz mevsim-i hazînanesini ve ihtiyarlýk halet-i mahzunanesini ve âhirzaman mevsim-i elîmanesini andýrýr ve hatýrlattýrýr. Hem yevmî iþlerin neticelenmesi zamaný, hem o günde mazhar olduðu sýhhat ve selâmet ve hayýrlý hizmet gibi niam-ý Ýlahiyenin bir yekûn-ü azîm teþkil ettiði zamaný, hem o koca Güneþin ufûle meyletmesi iþaretiyle; insan bir misafir memur ve her þey geçici, bîkarar olduðunu ilân etmek zamanýdýr. Þimdi ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ihsana karþý perestiþ eden ve firaktan müteellim olan ruh-u insan, kalkýp abdest alýp þu asr vaktinde ikindi namazýný kýlmak için Kadîm-i Bâki ve Kayyum-u Sermedî'nin dergâh-ý Samedaniyesine arz-ý münacat ederek, zevalsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatýna iltica edip, hesabsýz nimetlerine karþý þükür ve hamd ederek, izzet-i rububiyetine karþý zelilane rükûa gidip, sermediyet-i uluhiyetine karþý mahviyetkârane secde ederek, hakikî bir teselli-i kalb, bir rahat-ý ruh bulup huzur-u kibriyasýnda kemerbeste-i ubudiyet olmak demek olan asr namazýný kýlmak, ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münasib bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-u fýtrat eda etmek, belki gayet hoþ bir saadet elde etmek olduðunu; insan olan anlar. Maðrib vaktinde ki o zaman, hem kýþýn baþlamasýndan yaz ve güz âleminin nazenin ve güzel mahlukatýnýn veda-i hazînanesi içinde gurub etmesinin zamanýný andýrýr. Hem insanýn vefatýyla bütün sevdiklerinden bir firak-ý elîmane içinde ayrýlýp kabre girmek zamanýný hatýrlatýr. Hem dünyanýn zelzele-i sekerat içinde vefatýyla, bütün sekenesi baþka âlemlere göçmesi ve bu dâr-ý imtihan lâmbasýnýn söndürülmesi zamanýný andýrýr, hatýrlatýr ve zevalde gurub eden mahbublara perestiþ edenleri þiddetle ikaz eder bir zamandýr. Ýþte akþam namazý için böyle bir vakitte, fýtraten bir Cemal-i Bâki'ye âyine-i müþtak olan ruh-u beþer, þu azîm iþleri yapan ve bu cesîm âlemleri çeviren, tebdil eden Kadîm-i Lemyezel ve Bâki-i Layezal'in arþ-ý azametine yüzünü çevirip bu fânilerin üstünde "Allahü Ekber" deyip onlardan ellerini çekip hizmet-i Mevlâ için el baðlayýp Daim-i Bâki'nin huzurunda kýyam edip "Elhamdülillah" demekle; kusursuz kemaline, misilsiz cemaline, nihayetsiz rahmetine karþý hamd ü sena edip; "Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardým isteriz." Fatiha Suresi, 1:5 demekle, muinsiz rububiyetine, þeriksiz uluhiyetine, vezirsiz saltanatýna karþý arz-ý ubudiyet ve istiane etmek, hem nihayetsiz kibriyasýna, hadsiz kudretine ve acizsiz izzetine karþý rükûa gidip bütün kâinatla beraber za'f ve aczini, fakr ve zilletini izhar etmekle, "Büyük ve yüce olan Rabbimi her türlü noksandan tenzih ederim. ödeyip Rabb-ý Azîm'ini tesbih edip; hem zevalsiz cemal-i zâtýna, tegayyürsüz sýfât-ý kudsiyesine, tebeddülsüz kemal-i sermediyetine karþý secde edip hayret ve mahviyet içinde terk-i masiva ile muhabbet ve ubudiyetini ilân edip, hem bütün fânilere bedel bir Cemil-i Bâki, bir Rahîm-i Sermedî bulup, "En yüce olan Rabbimi her türlü noksandan tenzih ederim. ödemekle zevalden münezzeh, kusurdan müberra Rabb-i A'lâsýný takdis etmek; sonra teþehhüd edip, oturup bütün mahlukatýn tahiyyat-ý mübarekelerini ve salavat-ý tayyibelerini kendi hesabýna o Cemil-i Lemyezel ve Celil-i Lâyezal'e hediye edip ve Resul-i Ekrem'ine selâm etmekle biatýný tecdid ve evamirine itaatýný izhar edip ve imanýný tecdid ile tenvir etmek için þu kasr-ý kâinatýn intizam-ý hakîmanesini müþahede edip Sâni'-i Zülcelal'in vahdaniyetine þehadet etmek; hem saltanat-ý rububiyetin dellâlý ve mübellið-i marziyatý ve kitab-ý kâinatýn tercüman-ý âyâtý olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn risaletine þehadet etmek demek olan maðrib namazýný kýlmak ne kadar latif, nazif bir vazife, ne kadar aziz, leziz bir hizmet, ne kadar hoþ ve güzel bir ubudiyet, ne kadar ciddî bir hakikat ve bu fâni misafirhanede bâkiyane bir sohbet ve daimane bir saadet olduðunu anlamayan adam, nasýl adam olabilir! Ýþâ' vaktinde ki o vakit, gündüzün ufukta kalan bâkiye-i âsârý dahi kaybolup, gece âlemi kâinatý kaplar. Mukallibü'l-Leyli ve'n Nehar olan Kadîr-i Zülcelal'in o beyaz sahifeyi bu siyah sahifeye çevirmesindeki tasarrufat-ý Rabbaniyesiyle yazýn müzeyyen yeþil sahifesini, kýþýn bârid beyaz sahifesine çevirmesindeki Musahhiru's-Semsi ve'l Kamer olan Hakîm-i Zülkemal'in icraat-ý Ýlahiyesini hatýrlatýr. Hem mürur-u zamanla ehl-i kuburun bâkiye-i âsârý dahi þu dünyadan kesilmesiyle bütün bütün baþka âleme geçmesindeki Hâlýk-ý Mevt ve Hayat'ýn þuunat-ý Ýlahiyesini andýrýr. Hem dar ve fâni ve hakir dünyanýn tamamen harab olup, azîm sekeratýyla vefat edip, geniþ ve bâki ve azametli âlem-i âhiretin inkiþafýnda Hâlýk-ý Arz ve Semavat'ýn tasarrufat-ý celaliyesini ve tecelliyat-ý cemaliyesini andýrýr, hatýrlattýrýr bir zamandýr. Hem þu kâinatýn Mâlik ve Mutasarrýf-ý Hakikîsi, Mabud ve Mahbub-u Hakikîsi o zât olabilir ki; gece gündüzü, kýþ ve yazý, dünya ve âhireti, bir kitabýn sahifeleri gibi sühuletle çevirir, yazar bozar, deðiþtirir. Bütün bunlara hükmeder bir Kadîr-i Mutlak olduðunu isbat eden bir vaziyettir. Ýþte nihayetsiz âciz, zaîf, hem nihayetsiz fakir, muhtaç, hem nihayetsiz bir istikbal zulümatýna dalmakta, hem nihayetsiz hâdisat içinde çalkanmakta olan ruh-u beþer, yatsý namazýný kýlmak için þu manadaki iþâ'da Ýbrahimvari "Gece bastýrýnca Ibrahim bir yýldýz gördü, 'Rabbim budur!' dedi. Yýldýz sönünce de, 'Ben öyle sönüp batanlarý tanrý diye sevmem' (dedi). En'am Süresi, 6:76 deyip Mabud-u Lemyezel, Mahbub-u Layezal'in dergâhýna namaz ile iltica edip ve þu fâni âlemde ve fâni ömürde ve karanlýk dünyada ve karanlýk istikbalde, bir Bâki-i Sermedî ile münacat edip bir parçacýk bir sohbet-i bâkiye, birkaç dakikacýk bir ömr-ü bâki içinde dünyasýna nur serpecek, istikbalini ýþýklandýracak, mevcudatýn ve ahbabýnýn firak ve zevalinden neþ'et eden yaralarýna merhem sürecek olan Rahman-ý Rahîm'in iltifat-ý rahmetini ve nur-u hidayetini görüp istemek; hem muvakkaten onu unutan ve gizlenen dünyayý, o dahi unutup, dertlerini kalbin aðlamasýyla dergâh-ý rahmette döküp; hem ne olur ne olmaz, ölüme benzeyen uykuya girmeden evvel, son vazife-i ubudiyetini yapýp, yevmiye defter-i amelini hüsn-ü hâtime ile baðlamak için salâte kýyam etmek, yani bütün fâni sevdiklerine bedel bir Mabud ve Mahbub-u Bâki'nin ve bütün dilencilik ettiði âcizlere bedel bir Kadîr-i Kerim'in ve bütün titrediði muzýrlarýn þerrinden kurtulmak için bir Hafîz-i Rahîm'in huzuruna çýkmak.. hem Fatiha ile baþlamak, yani bir þeye yaramayan ve yerinde olmayan nâkýs, fakir mahluklarý medih ve minnettarlýða bedel, bir Kâmil-i Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Rahîm-i Kerim olan Rabb-ül Âlemîn'i medh ü sena etmek; hem "(Ey Rabbimiz) ancak Sana kulluk ederiz." hitabýna terakki etmek, yani küçüklüðü, hiçliði, kimsesizliði ile beraber, ezel ve ebed sultaný olan Mâlik-i Yevmiddin'e intisabýyla þu kâinatta nazdar bir misafir ve ehemmiyetli bir vazifedar makamýna girip, "Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardim isteriz." demekle bütün mahlukat namýna kâinatýn cemaat-ý kübrasý ve cem'iyet-i uzmasýndaki ibâdât ve istianatý ona takdim etmek; hem "Bizi dogru yola ilet." demekle, istikbal karanlýðý içinde saadet-i ebediyeye giden, nuranî yolu olan sýrat-ý müstakime hidayeti istemek; hem þimdi yatmýþ nebatat, hayvanat gibi gizlenmiþ Güneþler, hüþyar yýldýzlar, birer nefer misillü emrine müsahhar ve bu misafirhane-i âlemde birer lâmbasý ve hizmetkârý olan Zât-ý Zülcelal'in kibriyasýný düþünüp "Allahü Ekber" deyip rükûa varmak; hem bütün mahlukatýn secde-i kübrasýný düþünüp, yani þu gecede yatmýþ mahlukat gibi her senede, her asýrdaki enva'-ý mevcudat, hattâ Arz, hattâ Dünya, birer muntazam ordu, belki birer mutî nefer gibi vazife-i ubudiyet-i dünyeviyesinden emr-i "(Cenab-ý Hak) Birþeyin olmasini murad ettigi zaman, Onun iþi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir." ile terhis edildiði zaman, yani âlem-i gayba gönderildiði vakit, nihayet intizam ile zevalde gurub seccadesinde "Allahü Ekber" deyip secde ettikleri; hem emr-i "(Cenab-ý Hak) Birþeyin olmasini murad ettigi zaman, Onun iþi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir." den gelen bir sayha-i ihya ve ikaz ile yine baharda kýsmen aynen, kýsmen mislen haþrolup, kýyam edip, kemerbeste-i hizmet-i Mevlâ olduklarý gibi, þu insancýk onlara iktidaen o Rahman-ý Zülkemal'in, o Rahîm-i Zülcemal'in bâr-gâh-ý huzurunda hayret-âlûd bir muhabbet, beka-âlûd bir mahviyet, izzet-âlûd bir tezellül içinde "Allahü Ekber" deyip sücuda gitmek, yani bir nevi mi'raca çýkmak demek olan iþa namazýný kýlmak, ne kadar hoþ, ne kadar güzel, ne kadar þirin, ne kadar yüksek, ne kadar aziz ve leziz, ne kadar makul ve münasib bir vazife, bir hizmet, bir ubudiyet, bir ciddî hakikat olduðunu elbette anladýn. Demek þu beþ vakit, herbiri birer inkýlab-ý azîmin iþaratý ve icraat-ý cesîme-i Rabbaniyenin emaratý ve in'amat-ý külliye-i Ýlahiyenin alâmatý olduklarýndan; borç ve zimmet olan farz namazýn o zamanlara tahsisi, nihayet hikmettir... Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts