el-dumano Posted August 18, 2006 Share Posted August 18, 2006 3.Söz Ýbadet, ne büyük bir ticaret ve saadet; fýsk ve sefahet, ne büyük bir hasaret ve helâket olduðunu anlamak istersen, þu temsilî hikâyeciðe bak, dinle... Bir vakit iki asker, uzak bir þehire gitmek için emir alýyorlar. Beraber giderler; tâ, yol ikileþir. Bir adam orada bulunur, onlara der: "Þu saðdaki yol, hiç zararý olmamakla beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise, menfaatý olmamakla beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi, kýsa ve uzunlukta birdirler. Yalnýz bir fark var ki, intizamsýz, hükûmetsiz olan sol yolun yolcusu çantasýz, silâhsýz gider. Zahirî bir hýffet, yalancý bir rahatlýk görür. Ýntizam-ý askerî altýndaki sað yolun yolcusu ise, mugaddi hülâsalardan dolu dört okkalýk bir çanta ve her adüvvü alt ve maðlub edecek iki kýyyelik bir mükemmel mîrî silâhý taþýmaya mecburdur... O iki asker, o muarrif adamýn sözünü dinledikten sonra þu bahtiyar nefer, saða gider. Bir batman aðýrlýðý omuzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur. Öteki bedbaht nefer ise, askerliði býrakýr. Nizama tâbi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman aðýrlýktan kurtulur, fakat kalbi binler batman minnetler altýnda ve ruhu hadsiz korkular altýnda ezilir. Hem herkese dilenci, hem her þeyden, her hâdiseden titrer bir surette gider. Tâ, mahall-i maksuda yetiþir. Orada, âsi ve kaçak cezasýný görür. Askerlik nizamýný seven, çanta ve silâhýný muhafaza eden ve saða giden nefer ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek rahat-ý kalb ve vicdan ile gider. Tâ o matlub þehire yetiþir. Orada, vazifesini güzelce yapan bir namuslu askere münasib bir mükâfat görür. Ýþte ey nefs-i serkeþ! Bil ki: O iki yolcu; biri muti-i kanun-u Ýlahî, birisi de âsi ve hevaya tâbi insanlardýr. O yol ise, hayat yoludur ki; âlem-i ervahtan gelip kabirden geçer, âhirete gider. O çanta ve silâh ise, ibadet ve takvadýr. Ýbadetin çendan zahirî bir aðýrlýðý var. Fakat manasýnda öyle bir rahatlýk ve hafiflik var ki, tarif edilmez. Çünki âbid, namazýnda der: "Eþhedü en lâ ilâhe illâllah." Yani: "Hâlýk ve Rezzak, ondan baþka yoktur. Zarar ve menfaat, onun elindedir. O hem Hakîm'dir, abes iþ yapmaz. Hem Rahîm'dir; ihsaný, merhameti çoktur" diye itikad ettiðinden her þeyde bir hazine-i rahmet kapýsýný bulur. Dua ile çalar. Hem her þeyi kendi Rabbisinin emrine müsahhar görür, Rabbisine iltica eder. Tevekkül ile istinad edip her musibete karþý tahassun eder. Ýmaný, ona bir emniyet-i tâmme verir. Evet her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaý, imandýr, ubudiyettir. Her seyyiat gibi cebanetin dahi menbaý, dalalettir. Evet tam münevver-ül kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i Samedaniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat meþhur bir münevver-ül akýl denilen kalbsiz bir fâsýk feylesof ise; gökte bir kuyruklu yýldýzý görse, yerde titrer. "Acaba bu serseri yýldýz Arzýmýza çarpmasýn mý?" der; evhama düþer. (Bir vakit böyle bir yýldýzdan Amerika titredi. Çoklarý gece vakti hanelerini terkettiler.) Evet insan, nihayetsiz þeylere muhtaç olduðu halde; sermayesi hiç hükmünde... Hem nihayetsiz musibetlere maruz olduðu halde; iktidarý, hiç hükmünde bir þey... Âdeta sermaye ve iktidarýnýn dairesi, eli nereye yetiþirse o kadardýr. Fakat emelleri, arzularý ve elemleri ve belalarý ise; dairesi, gözü, hayali nereye yetiþirse ve gidinceye kadar geniþtir. Bu derece âciz ve zaîf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beþere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim; ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduðunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk eder. Malûmdur ki: Zararsýz yol, zararlý yola -velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa- tercih edilir. Halbuki mes'elemiz olan ubudiyet yolu, zararsýz olmakla beraber ondan dokuz ihtimal ile bir saadet-i ebediye hazinesi vardýr. Fýsk ve sefahet yolu ise; -hattâ fâsýkýn itirafýyla dahi- menfaatsýz olduðu halde, ondan dokuz ihtimal ile þekavet-i ebediye helâketi bulunduðu; icma ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasýn ve müþahedenin þehadetiyle sabittir. Ve ehl-i zevkin ve keþfin ihbaratýyla muhakkaktýr. Elhasýl: Âhiret gibi, dünya saadeti dahi, ibadette ve Allah'a asker olmaktadýr. Öyle ise, biz daima: "Elhamdü lillahi ale't-taati ve't-tevfik" demeliyiz. Ve müslüman olduðumuza þükretmeliyiz Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts