Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

  • Antworten 50
  • Erstellt
  • Letzte Antwort

Top-Benutzer in diesem Thema

Bunun adi aydinlik degil, karanlik.

Ortada bir katliam varsa arastirsinlar bulsunlar. Akademisyenler..bütün arsivler ellerinin altinda, hatta bu konu icin Türk devleti sonuna kadar aciyor kapilarini onlara. Özür dileyeceklerine arastirsinlar da dogrusunu bulsunlar, o zaman dilenecekse hep beraber cikip dileyelim özürümüzü. Ama milletin dayatmasiyla bildiri kaleme alirsan degil Foucault'un, ibn rüsd'ün ögrencisi olsan kar etmiyor.

 

Ayriyetten okunmaya deger bir yazi

 

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=YazarYazisi&ArticleID=913199&Yazar=HASAN%20CELAL%20G%DCZEL&Date=18.12.2008&CategoryID=97

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 4 Monate später...

Ermeniler Türkler'i kazýða oturtmuþ

 

 

Kazým Karabekir'in kýzý Timsal Karabekir Fatih Altaylý ve Murat Bardakçý'nýn hazýrlayýp sunduðu Teke Tek Özel programýnda Ermeni soykýrýmýyla ilgili gerçekleri anlattý. Babasýnýn Türkler'e yapýlan mezalime gözleriyle tanýk olduðunu söyledi.

 

Timsal Karabekir, babasýnýn hayatýyla ilgili en küçük detayý bile not aldýðýný ve Kazým Karabekir'in günlüðünün çok yakýnda piyasaya çýkacaðýný da müjdeledi. Türkiye tarihine ýþýk tutacak Ermeni mezalimine iliþkin bilgileri onun aný defterinden aktarýrken "Allah hiçbir göze göstermesin" diye konuþtu.

 

ERMENÝLER CANLI CANLI KAZIÐA OTURTMUÞLAR

 

Karabekir Erzurum'da Ermenilerin yaptýðý zülmü þöyle yazmýþ: "Artýk Erzurum'a çok yaklaþtým ki artýk insanlarýn diþlerini görecek kadar yakýnlarýndayým. Biraz daha yaklaþtýðýmda ortada bir gayri tabiilik hissettim. Bu insanlar hiç kýmýldamýyordu. Daha yaklaþtýðým zaman ýzdýrapla gördüm ki her biri canlý canlý kazýða oturtulmuþlardý. Izdýraptan kasýlmýþtý yüzleri, gülmüyorlardý. Allah benim gözümün gördüklerini dünya üzerinde hiçbir göze göstermesin"

 

ALTAYLI'NIN AÝLESÝNÝ DE ERMENÝLER YOK ETMÝÞ

 

Timsal Karabekir "Bu zülümlerin sadece bir tanesi... Gelin görün ki bugün bir özür kampanyasý ortalýkta dolaþýyor. Bizim özür dilemeye gerçekten ihtiyacýmýz var ama size layýk olamadýk diye ecdadýmýzdan, Ermenilerden deðil. Çünkü bizim vatanýmýzda bu zulme uðrayan bizim ecdadýmýz..." dedi.

 

Bu sözlerin üzerine Fatih Altaylý da "Benim de ailemin büyük bir bölümü o dönemde öldürüldü." diyerek kendi hakkýndaki bir gerçeði de açýklamýþ oldu.

 

RUS GENERAL DE TANIK

 

Timsal Karabekir o döneme ait belgelerin çok yakýnda basýlacaðýný söyledi: "Babam o dönemde Osmanlý'nýn son paþasý olarak gidiyor ve o zülmü gözleriyle görüyor. Ve bunlarý Ýstanbul'a gönderiyor. "Ýstanbul'a geldiðim zaman Harbiye Nazýrý Abdullah Paþa'ya çýktým" diyor. "Paþam ben size Ermeni mezalimini anlatan bir sürü vesika göndermiþtim. Neden bunlarý bir risale halinde çýkarmadýnýz." diye soruyor. Abdullah Paþa'nýn cevabý; 'Hiç bunlardan haberim yok. Saðda solda gönderdiklerini buldurdum, bir risale halinde çýkarttým. Fakat Fransýzca'ya çevrilmesi lazýmdý. Devletin ödeneði yoktu. 15 altýn kimsede yoktu.Kendi cebimden bastýrdým. Ýleride Ermeniler bunun tersini iddia edecek, bize fatura edecekler. O belgelerin içinde de üçüncü bir gözün tanýklýðý var. Bir Rus general de Ermenilerin Türkler'e yaptýklarýný yazýyor."

 

KAZIM KARABEKÝR ATATÜRK'Ü TUTUKLATTI MI?

 

Tarihte, Mustafa Kemal'in Samsun'a çýktýktan sonra askerlikten istifa edince Kazým Karabekir tarafýndan önce tutuklandýðý, sonra serbest býrakýldýðýna dair bir þaiya vardýr. Karabekir'in kýzý Timsal Karabekir bu söylentiyi de yanýtladý.

 

Timsal Karabekir Atatürk'ün istifa ettiði günü þöyle anlattý:

 

"Mustafa Kemal Paþa bugün Erzurum'da Atatürk evi olan evde kalýyor. Rauf Orbay'la bir masabaþýnda otururken -istifa etmiþtir artýk, sivildir- içeriye Kazým Dirik giriyor. En güvendiði kurmayý... Paþam diyor "Ýstifa ettiniz, bundan böyle kimden emir alacaðým, elimdeki dosyalarý kime teslim edeceðim." Çok üzgün Mustafa Kemal Paþa: "Gördün mü Rauf" diyor "Askerlikten istifa edince bir saat önce sen her þeysin diyen kiþiler bir saat sonra sen yoksun diyor" O sýrada yaveri Cevat Abbas içeriye giriyor ve "Paþam" diyor "Kazým Karebekir bir bölük askerle gelmekte" Rauf Orbay anýlarýnda diyor ki "bir an sarardý Mustafa Kemal" Çünkü biliyor aldýðý emri, gelecek onu tutuklayacak... Kazým Karabekir içeriye giriyor. Sivil olan Mustafa Kemal Paþa'nýn önünde bir asker selamý çakýyor. "Paþam" diyor "dün olduðu gibi bugün de bütün kolordumla emrinizdeyim. Sizi korumasý için bir bölük asker getirdim"

 

SABAHA KADAR GÖRÜÞMÜÞLER

 

Altaylý'nýn kýsa bir süre de olsa tutuklamamýþ mý? sorusuna Bardakçý yanýt verdi: "Tutuklama deðil de uzun bir görüþme yapmýþlar. Anýlarýnda 'bütün bu vaziyeti konuþtuk' diyor. Defterde "7 Temmuz gecesi akþam M Kemal Paþa ile yemekten sonra sabaha kadar konuþtuk" diye yazmýþ. Bir tartýþma geçmiþ aralarýnda. Fakat sonunda 'Paþam emrinizdeyik' demiþ. 8 Temmuz da da "Vaziyet hakkýnda kati karar verdik, Kemal Paþa da benim gibi düþünüyor" diye yazmýþ...

 

Bardakçý Karabekir'in günlüðünden bazý sayfalarý da þöyle okudu:

 

19 Mayýs sayfasýnda ise "Mustafa Kemal Paþa bugün Samsun'a çýkmýþtýr. Ýnþallah muvaffak olacaktýr" diye yazmýþ. Biliyor yani her þeyi...

 

21 Mayýs... M. Kemal Paþa'dan ilk þifre diye yazmýþ...

 

26 Temmuz... Milli Teþkilatlarý bir an önce kurmamýz gerekli... Mustafa Kemal Paþa ile görüþtük...

 

Ýnternethaber.com, 18.05.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Monate später...

Ermeni Soykýrýmý iddialarýna belgelerle cevap:

‘Sorularla ERMENÝ MESELESÝ’

 

Bu zamana kadar çok sayýda araþtýrma, makale ve kitap yayýnlanmasýna raðmen bu eserin telif edilmesi, çok önemli sebeplere dayanmaktadýr. En önemlisi ve birincisi, Ermeni meselesinin bir Müslüman Devlet olan Osmanlý devletindeki hukuk sistemi yani Ýslam Hukuku açýsýndan deðerlendirilmesidir. Ýkincisi, olaylarýn ve problemlerin soru ve cevap þeklinde takdim edilmesidir. Üçüncüsü, sadece Batý kaynaklarý deðil, sadece bizim arþiv kaynaklarý da deðil, her ikisinin de nazara alýnarak ve Ýslâmî ilimlere dair kaynaklar da ihmal edilmeyerek tahlili bir metot izlenmesidir.

Tespitlerimize göre, Ermeni meselesi, Ýslam âleminde ve Gayr-i Müslim dünyada yeterince bilinmemekte veya yanlýþ bilinmektedir; Avrupa ve Amerika’daki Türk nesilleri tarafýndan maalesef bilinmemektedir, Türkiye’de ise özellikle Ýslâmî yönü itibariyle ele alýnmamýþtýr ve nihayet bilim adamlarýnýn birçoðu dahi hukuki ve Ýslami tahlilleri açýsýndan bilmemektedirler. Bu eserin telifi bütün bu bilinmezliklere ýþýk tutmak amacýný taþýmaktadýr.

Ermeni Meselesi, neredeyse bir buçuk asýr önce kucaðýmýzda bulduðumuz, bugüne kadar da taþýmak zorunda olduðumuz bir meseledir. Muhataplarýnýn dýþýnda piþirilen ve geliþtirilen bu sorun, bin yýldýr birbirine el kaldýrmamýþ iki milleti býçak sýrtý gibi ikiye ayýrmýþ, sönmeyen bir kin ve düþmanlýk ateþini yakmýþtýr.

Biz bu kitabý soru ve cevap tarzýnda hazýrladýk ve konuyla ilgili 181 soruya cevap verdik. Bazý sorular þöyledir;

1. Ermeniler kimdir ve asýl Ermenistan nerededir?

2. Ermeniler ile Kürtler ayný milletten yani ayný etnik kökenden mi geliyor?

3. Hz. Muhammed (SAV)'in Ermenilerle ilgili fermaný var mýdýr?

4. Fatih Sultan Mehmed Ermenilere iliþkin nasýl bir politika takip etti?

5. Ýslam Hukukunda Gayr-i Müslimlere ve özellikle Ermenilere verilen hak ve hürriyetler nelerdir?

6. Osmanlý yönetim kademelerinde Gayr-i Müslimleri dýþlayan bir anlayýþ varmý idi?

7. Ermeni Meselesini hazýrlayan sebepler nelerdir?

8. Ýlk Ermeni ihtilal komiteleri hakkýnda bilgi verir misiniz?

9. Soykýrým veya bunun Batý dillerindeki karþýlýðý olan Genocide veya Holocaust terimlerini uluslararasý hukuk açýsýndan açýklar mýsýnýz?

10. Ýslam Hukukunda tehcir kavramýnýn manasý nedir? Ýslam Tarihinde ‘tehcir’ benzeri bir uygulama var mýdýr? Hz. Peygamber’in Medine’deki Yahudilere uyguladýðý ve Kur’an’da ‘cela’ olarak geçen olay tehcir midir?

11. Tehcir kararýnýn aslý, günümüz Türkçesiyle ifadesi ve Ýslam Hukukuna göre izahý nasýldýr?

12. Osmanlý Devleti'ndeki Ermeni nüfusu hakkýnda bilgi verir misiniz?

13. Tehcirle ilgili suç iþleyenlerin yargýlanmasý hakkýnda bilgi verir misiniz?

14. Doðu Anadolu'da Ermeniler hangi bölgelerde Türklere ve diðer Müslüman milletlere mezalim yapmýþlardýr ve bu mezalim sonucu ölen Müslümanlarýn sayýsý ne kadardýr?

15. Ermenilerin Katliamlarý Bütün Müslümanlara Karþý Yapýldýðý, Sadece Türkleri Deðil, Müslüman Arap Ve Kürtleri De Katlettikleri Halde Arap Âlemi Neden Ermeni Meselesi Konusunda Türkiye’yi Suçlamaktadýr? Bunlara Karþý Neler Yapýlmalýdýr?

16. Ermenilerle ilgili arþivlerimizi açtýk mý?

 

Ermeni iddialarý Ermeni milletine hiçbir þey kazandýrmamýþtýr. Ýddialarýnýn hiç biri de gerçekleþmemiþtir. Ermeniler 1878'den beri elde ettikleri kazanýmlarý bir hesap etmelidirler. Elde var sýfýr. Ermeni terör örgütleri Taþnak ve Hýnçak kendi milletine hiçbir þey veremediði gibi Ermeni milletinin var olan kazanýmlarýný, huzur ve sükûnlarýný da selbetmiþlerdir. Osmanlý Devleti'nin ve ardýndan Türkiye Cumhuriyeti'nin ise boðuþmak zorunda olduðu bir problem olarak devam etmiþtir. Her iki tarafýn da sadece kayýplarý vardýr, geride býraktýðý gözyaþlarý vardýr, binlerce ailenin dramlarý vardýr, yetim ve öksüz kalan yavrularýmýzýn feryat ve figanlarý vardýr.

Osmanlý, Ermeni Meselesininin müsebbibi deðil, muhatabýdýr. Osmanlý kendi ülkesinde bir Ermeni Meselesi çýkarayým da þu Ermenilerden kurtulayým diye de uðraþmamýþtýr. Ermeni Meselesi, Rusya'nýn, Ýngiltere ve Fransa'nýn Osmanlý'nýn baþýna sardýðý bir musibettir. Devleti zaafa uðratmak için, daha da ötesi Osmanlý'yý tarih sahnesinden silmek için baþvurulan uluslararasý bir oyundur. Ermeniler bu oyunun icracýsý olmuþtur. Oyuna gelmiþlerdir.

Osmanlý bir ulus devlet deðil, birçok milleti bünyesinde taþýyan çok uluslu bir devlettir. Dolayýsýyla coðrafi sýnýrlarý içinde hâkim bir unsurdan söz etme yerine, yönetimde hiçbir ayrým yapmadan farklý etnisitelere eþit haklar tanýyan bir devlet modeli sözkonusudur. Devlet tebasýna eþit mesafede yaklaþmýþ, birini diðerine tercih etmemiþ, etnik kimliðinden dolayý ayrýcalýk tanýmamýþtýr. 600 yýllýk Osmanlý yönetim kadrolarýna bakýldýðýnda bu durum apaçýk görülür. Osmanlý Devletinde vatandaþlarýn vasýflandýrýlmasýnda kullanýlan kriter dindir ve bu sebeple ayrý ayrý din mensuplarýna millet adý verilmiþ; ancak vatandaþlar arasýnda çok istisnai haller dýþýnda ayýrým yapýlmamýþtýr.

Ermeniler için de durum aynýdýr. Ermeniler, millet-i sâdýka sýfatýyla Osmanlý ülkesinde zimmî tabir edilen statüde yani Müslüman bir ülkenin Gayr-i Müslim vatandaþý sýfatýyla yaþamýþlar ve Osmanlý Devleti, vatandaþlarýna tanýdýðý bütün hak ve hürriyetleri onlara da tanýmýþtýr. 1071'den beri, uzun tarih dönemeci içerisinde Müslüman Türkler, azýnlýklarýn hak ve hürriyetlerine saygý göstermiþlerdir. Ayný tarih dilimi içerisinde Ýspanya'da Müslüman azýnlýktan eser kalmamasý, Avrupalýlar, daha doðrusu Hýristiyan milletler ile Müslümanlarýn, bu konudaki gerçek tutumlarýný göstermektedir. Ermenilere temel hak ve hürriyetler tanýndýðý gibi, Ýslâm Dininin koyduðu prensipler ýþýðýnda din ve vicdan hürriyeti de tanýnmýþtýr. Tanzimat’tan sonra ve özellikle de II. Meþrutiyet döneminde, siyasi haklar, Müslümanlar kadar Ermeniler için de kabul edilmiþtir.

Osmanlý Devleti’nin bu davranýþlarýna mukabil Ermeniler, Rusya’nýn tahriklerine kapýlarak ve Berlin Muâhedesi'nin 61. maddesine dayanarak devlete isyan etmeye baþlamýþlardýr. Aslâ çoðunluk teþkil edemedikleri Doðu ve Güneydoðu vilâyetlerinde, kurduklarý terör örgütleriyle devlete karþý ayaklanmalar çýkarmýþlardýr. 1894’de Sason’da isyan eden Hamparsum Boyacýyan Kozan Milletvekili olarak Ýttihâdcýlar tarafýndan Meclis’e bile getirilmiþtir. Ýstanbul’da arka arkaya patlayan Ermeni ayaklanmalarý, Abdülhamid’i bomba olayý ile yok etmek istemeleri onlarýn dýþ güçlerin emriyle hareket ettiklerini açýkça ortaya koymuþtur.

Nihâyet 29 Ekim 1914’de I. Cihan Harbine giren Osmanlý Devleti’ni, Doðudaki Ermeniler, Ruslarla birlikte arkadan vurmaya baþlamýþtýr. Hatta Van’ý boþaltan Ruslar, burayý Ermenilere teslim edince, þarkta Müslüman katliamý baþlatmýþlardýr. Ýþte bu dönemde Doðu ve Güneydoðu dahil bütün Osmanli ulkesinde, yaklasik 1.300.000 Ermeni yaþamaktadýr ve nüfusun da sadece % 5’ini teþkil etmektedir. Bütün tedbirlere raðmen Ermenilerin giriþimleri durmayýnca, Nisan 1915’de Dâhiliye Nâzýrý Tal’at Bey, Doðu ve Güneydoðudaki 500.000 Ermeninin, mecburi göçe zorlanmasý (tehcir) kararýný almýþtýr. Gaye, Rus ordularýnýn yollarýndan Ermenileri uzaklaþtýrmaktýr. Asker himayesinde Irak, Suriye ve Lübnan’a sürgün edilen Ermenilerden bazýlarý yolda aðýr yol þartlarýndan ve açlýktan ve bazýlarý da daha evvel yakýnlarý Ermeniler tarafýndan katledilen bazý sivil ahali tarafýndan telef edilmiþlerdir. Ermenilerce katledilen Müslüman sayýsý ise yarým milyondan fazladýr. Daha sonra da ifade edeceðimiz gibi, alýnan bu zorla tehcir kararý, Kur’an’ýn emriyle Hz. Peygamber’in Nadiroðullarý kabilesine uyguladýðý cela yani ülke güvenliði açýsýndan tehcir uygulamasýna dayanmaktadýr.

Tarihçi Toynbee, Ermeni tehcirinin siyasi gerekçelerini kitabýnda þöyle açýklýyor: "Dikkat edilmesi gereken bir nokta vardýr ki o da þudur: Üç kiþinin kurduðu hükümetin Osmanlý’daki Ermenilere yaptýðý muamelede öne sürdüðü sebepler kiþisel deðil, siyasi idi. Anadolu’nun batýsýnda yaþayan Yunanlýlar gibi Ermeniler de bir gün Osmanlý Ýmparatorluðu’ndan kendilerine bir devlet koparabilecekleri ümidini taþýmýþlardý. Yunanlýlarýn ve Ermenilerin siyasi amaçlarýnýn meþruiyeti yoktu. Çünkü iki grup da Türkler arasýnda azýnlýktaydý. Ýstekleriyle Türk Ýmparatorluðu’nu bölmeyi amaçlýyorlardý. Yalnýz bu Türk halkýna ciddi haksýzlýklar yapýlmadan gerçekleþtirilemezdi. Türk yetkilileri yerli Ermeni toplumunun Rus istilacýlar için ‘beþinci kol’ olarak çalýþabileceðini keþfetmiþlerdi. Ermenileri savaþ bölgesinden çýkartma kararý aldýlar. Bu da bir güvenlik önlemi olarak deðerlendirilebilir. Benzer koþullar altýnda baþka hükümetler de benzer kararlar almýþlardýr. Mesela Pearl Harbor’da Japonlar, Amerikan donanmasýna saldýrdýktan sonra Amerikan hükümeti Japon asýllý Amerikalýlarý Pasifik’ten çýkarýp Mississippi havzasýna yerleþtirmiþti. (s.283-284)".

Baþta Osmanlý Devleti olmak üzere bütün Müslüman Türk Devletleri, bütün askeri hareketlerini tamamen Ýslâm Hukukunun hükümleri çerçevesinde yapmýþlardýr. Ýslam Hukukunda soykýrým yasaktýr. Ýslâm Hukukuna göre, bilfiil harp halinde bile, Ýslâm ordularýna düþmanýn þahýs ve mallarýna karþý bazý fiillerin icrasý ve hele hele katliam yapýlmasý yasaklanmýþtýr. Zulüm ve iþkence ile düþman askerini dahi öldürmek; muhârip sýnýfýna girmeyen kadýnlarý, küçükleri, sahiplerine hizmet için gelmiþ köleleri, sakat ve müzminleri, yaþlýlarý, hastalarý, akýl hastalarýný ve dünyadan el etek çekmiþ din adamlarýný öldürmek yasaktýr. Ancak bunlardan biri bedeni, fikri ve malý ile savaþa katýlýrsa, öldürülebilirler. Ýnsan ve hayvanlarýn uzuvlarýnýn kesilmesi (müsle) de yasaktýr. Verilen söze veya muâhedeye aykýrý hareket yasaktýr. Savaþ zarureti bulunmadan ziraî mahsuller, orman ve aðaçlar yakýlmaz. Zina ve gayr-i meþrû münasebetler yasaktýr. Rehineler öldürülemez; ölülerin baþý ve uzuvlarý kesilemez ve katliam yapýlamaz. Baþta baba olmak üzere yakýn akraba, savaþla ilgisi olmayan esnaf ve tüccarlar öldürülmez.

Bu hükümleri, tehcir kararý alan Tal’at Paþa da bilmektedir. Zaten 1986 yýlýndan sonra bütün Osmanlý Arþivi’ndeki belgeler araþtýrmacýlara açýlmasýna ve bu konuda iddiasý olanlar iddialarýný isbat etmeye davet edilmiþtir.

Kýsaca aslý astarý olmamasýna raðmen, bir asra yakýndýr Ermeni katliamý iddialarýyla suçlanan Müslüman Türk milletinin katliam yapmadýðý halde suçlanmaya devam edilmesi, tarihî ve ilmî deðil, sadece siyâsidir. Osmanlý Arþivlerini açan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu iddialara en güzel cevabý vermiþtir.

Osmanlý devleti zayýflamaya baþlayýp, hemen her konuda Avrupa'nýn müdahalesine maruz kalýnca, Türk - Ermeni iliþkilerinde de bir bozulma devri baþlamýþtýr. Batýlý ülkeler Osmanlý devleti'ni bölerek bölgesel çýkarlarýna ulaþabilmek için Ermenileri Türk toplumundan koparmayý hedeflemiþlerdir.

Özellikle Avrupa'nýn bazý büyük devletleri "ýslahat" adý altýnda bir yandan Osmanlý devleti'nin iç iþlerine karýþýrken, bir yandan da Ermenileri, Osmanlý yönetimi'ne karþý teþkilatlandýrmýþlardýr.

Böylece ülke içinde ve dýþýnda teþkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliseleri'nin kýþkýrtýcý faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaþ yavaþ Türklerden uzaklaþmaya baþlamýþtýr.

Türklerin iyi tutumuna karþýn, yabancý devletlerle ittifak etmek suretiyle Türklerle mücadeleye baþlayan Ermeniler, Batý'nýn desteðini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarýný Türklerin gasp ettiði"ni dile getirmeye baþlamýþlardýr.

Islahat fermaný ile Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler eþit statüye getirilince ayrýcalýklarýný kaybeden Ermeniler, 1877 -1878 Osmanlý - Rus Savaþý sonunda, Rusya'dan "iþgal ettiði Doðu Anadolu topraklarýndan çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ýslahat yapýlmasýný" talep etmiþlerdir. Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ilk kez ortaya çýkmaya ve uluslararasý bir þekil almaya baþlamýþtýr.

Ýngiltere ve Rusya tarafýndan tarih sahnesine sunulan Ermeni sorunu, aslýnda emperyalizmin Osmanlý imparatorluðu'nu yýkma ve paylaþma politikasýnýn bir uzantýsýdýr.

 

ERMENÝLERLE NEREDE ANLAÞAMIYORUZ?

Bütün dünyada tartýþýlmaya devam eden Ermeni meselesinde bizim ile Ermeniler arasýndaki en önemli anlaþmazlýk noktalarý þunlardýr ve bu problemlerin çözülmesi de çok zor gözükmektedir:

Birincisi; Bizim ve Ermenileri destekleyenlerin deportation, exile, genocide, tehcir ve benzeri kelimelerde ve terimlerde anlaþamayýþýmýzdýr. Tamamen Ýslam Hukukuna has terimler olan tehcir ve celâ kelimeleriyle genocide ve holocaust terimleri kasden birbirine karýþtýrýlmaktadýr. Osmanlýlarýn Hz. Peygamberin Medine’den Yahudileri Kur’an’ýn emriyle zorla baþka bir Arap Yarýmadasý þehrine sürgün etmesi esas alýnarak yapýlan ve tamamen ülke içi sürgün demek olan tehcir ve celâ ile Birleþmiþ Milletlerin suç saydýðý soykýrým demek olan genocide ve holocaust terimleri birbirine karýþtýrýlmaktadýr. Hâlbuki Osmanlý Devleti, tarihi boyunca, kamu yararý gerektirdiði zaman bazý Türkmen, Arap ve Kürt kabilelerini de mecburi iskâna tabi tutmuþ yani tehcir etmiþtir. Rumeli'ye yapýlan sürgünlerle alakalý Ömer Lütfü Barkan’ýn akademik araþtýrmalarý bunun þahididir. Ama Batýlýlar ve Ermeniler, bazýlarý tehcirin ve mecburi iskânýn ne demek olduðunu bilmelerine raðmen, siyasi olarak destekledikleri Ermeniler lehine genocide kelimesini ýsrarla Ermeni soykýrýmý tarzýnda literatüre geçirmeye çalýþmýþlardýr.

Ýkincisi; Ermenilerin iddialarýný isbat edecek deliller konusunda da anlaþamamaktayýz. Türkiye bütün imkânlarýyla Osmanlý Arþivlerini açtýðý, 1915’ten sonra kurulan uluslararasý mahkemelerin ve komisyonlarýn bütün verilerini ortaya koyduðu ve hatta bu konuda Ýngiliz, Rus ve hatta Amerikan arþivlerini de devreye soktuðu halde, Ermeniler ve onlarý destekleyenler, Ermenistan'daki arþivleri açmadýklarý gibi, Ermenilerin Müslümanlara uyguladýðý katliam resimlerini ve belgelerini tam tersi gaye ile çarpýtmaya devam etmektedirler. Bu konuda en basit misal Ermeni nüfusu ile alakalý araþtýrmalardýr. Birçok araþtýrmacýnýn orijinal kaynaklara inerek ortaya koyduklarý belgeler, Ermeni nüfusunun bütün Osmanlý Devletinde 1.300.000’i geçmediðini ortaya koyduðu halde, hala 1,5 ila 2 milyon Ermeninin katledildiði iddialarýný ileri sürmeye devam etmektedirler.

 

ERMENÝ MESELESÝNE YAKLAÞIM TARZIMIZDA HATALAR VAR

Bu konuda bazý yaklaþým hatalarýmýzýn olduðu kesindir. Bazýlarýný özellikle belirtmek istiyoruz.

1. Ermeni meselesi sadece Türk-Ermeni problemi deðildir. Ermenilerin katliamlarý bütün Müslümanlara karþýdýr. Sadece Türkleri deðil, Müslüman Arap ve Kürtleri de katletmiþlerdir. Arap âleminde Ermeni ve Kürt aydýnlarýn Ermeni soykýrýmý ile alakalý yýllardýr yaptýklarý olumsuz yayýnlar, bu hadiseyi sadece Türklerin Ermenilere yaptýðý soykýrým olarak takdim etmiþlerdir. Arap âleminde Ermenilerle alakalý kitaplarýn pek çoðu Türklerin aleyhinedir ve makaleler de böyledir. Dolayýsýyla Ýslam âlemi Ermeni soykýrýmý konusunda hem bu olumsuz yayýnlarýn ve hem de Batýlý devlet ve yazarlarýn etkisi altýndadýrlar. Hâlbuki Ermenilerin sadece Türkleri deðil bütün Müslümanlarý hedef aldýklarýný açýklamak hem kolaydýr ve hem de elimizde bu konuda belgeler çoktur.

Mesela, Ýstanbul'daki Robert College'in müdürü Cyrus Hamlin'in ihtilalci bir Ermeniyle yaptýðý ve ABD'de Boston þehrinde yayýnlanan Congre-gationalist dergisine gönderdiði görüþme metninde, Anadolu'daki ihtilalci Ermenilerin niyet ve maksatlarý, amaca varmadaki metodlarý açýkça görülüyordu. Çok zeki, Ýngilizceyi Ermenice kadar iyi konuþan ve ihtilali açýkça savunan bu Ermeni, "Ruslarýn Anadoluya girerek orayý zaptetmeleri için yol hazýrladýklarýný ve bunu umut ettiklerini belirtmiþ", bunun nasýl olacaðýnýn Hamlin tarafýndan sorulmasý üzerine de cevaben: "Bütün Türkiye Ýmparatorluðunda kurulmuþ bu Hýnçak çeteleri Türkleri ve Kürtleri öldürmek için fýrsat gözetecekler, bunlarýn köylerini yakacaklar ve sonra daðlara çýkacaklar. O zaman hýrstan kudurmuþ Ýslamlar ayaklanacak ve savunmasýz Ermenilere hücum edecekler: Rusya, insanlýk ve Hýristiyan uygarlýðý adýna, içeri girecek ve Anadolu'yu zaptedecektir." demiþti. Ayný Ermeni sözlerine devam ederek "Biz Ermeniler, serbest olmaya and içtik. Avrupa, Bulgar zulümlerini dinledi ve Bulgaristan'a hürriyet verdi. Milyonlarca kadýn ve çocuðun kanlarýný görecek, yükselen haykýrýþlarýmýzý duyacaktýr" diyordu .

2. I. Dünya Savaþýnda Osmanlý Devleti'ne karþý cephe alan Þerif Hüseyin ve Arap milliyetçilerinin propagandalarýdýr. El-Cezire TV’deki canlý bir yayýnda Ermeni bilim adamýnýn elinden düþmeyen Þerif Hüseyin’e ait þu mealdeki ferman Arap âleminde olumsuz propagandalarýn temel kaynaðý olmuþtur.

‘Ermeni erkekler, kadýnlar ve çocuklarýnýn katliamý, bu iddialarýn onda biri bile doðruysa Hz. Peygamber’in þu hadisine aykýrýdýr: ‘Kim bir zimmîye eziyet ederse, ben onun hasmýyým. Zimmîlere düþmanlýk eden devlet bizim de düþmanýmýzdýr. Türklere karþý Ermenilere destek olunuz.’

Buna karþý bizim tehcir kavramýnýn Ýslami manasýný açýklamamýz ve hatta Kur’an'daki Haþr Suresinde yer alan celâ yani Hz. Peygamber’in Medine’deki bazý Yahudi kabilelerine karþý Allah’ýn emriyle uyguladýðý tehcir olayýný anlatmamýz yeterlidir. Türklerin Ermenilere soykýrým yaptýðýný isbat etmek için 1940'lý yýllarda sözlükte olmayan genocide kelimesini koyan Batýlýlarý ve Amerikalýlarý bu konuda ikna etmek neredeyse mümkün deðildir. Ancak nüfusu 1,5 milyarý geçen Ýslam âlemine meselenin Ýslami mahiyetini açýklamak mecburiyetindeyiz. Ýslam’da katliam yasaktýr; ancak celâ yani tehcir yani mecburi iskân caizdir.

3. Maalesef kendi içimizde ayný vatanda beraber yaþadýðýmýz bazý Kürt kardeþlerimiz de bu konuya alet edilmektedir. Kürtlerin Ermenilerle ayný ýrktan olduðu ileri sürülerek, etnik kökene dayalý ortak bir düþman üretilmektedir. Bunu özellikle Ermeni asýllý ve Kürtçe konuþan insanlar yapmaktadýr.

Kürtlerin Ermenilerle ayný ýrktan olup olmamasý meselesine gelince, bu mesele Müslüman Kürtleri bir dakika bile meþgul etmemesi lazýmdýr. Zira Ýslamiyet Ýslam kardeþliðine aykýrý olan ýrkçýlýk iddialarýný kesip atmýþtýr. Aslýnda bu mesele tarihi ilgilendiren bir konudur. Kürtlerin asýl ve nesepleri ne olursa olsun, Ýslam’dan ayrýlmaya vicdanlarý asla müsaade etmez. Bununla birlikte, Kürtlerin Ermenilerle ayný ýrktan deðil, bilakis Araplarla ayný ýrktan geldikleri yani Sami ýrkýndan olduklarý da tarihi gerçeklerdendir.

 

Tehcir kararýnýn aslý, günümüz Türkçesiyle ifadesi ve Ýslam Hukukuna göre izahý nasýldýr?

Osmanlý Devleti Bakanlar Kurulunun Ermenilerin tehciri ile alakalý aldýðý karar, düþmanla iþbirliði yapma, masum halký katletme ve isyan çýkarma gibi zararlý hareketlerde bulunan Ermenilerin Musul, Zor, Halep ve Suriye'nin bazý bölgelerine sevkleri için alýnmýþtýr. Ýçiþleri bakanlýðýnýn 13 Mayýs [1]331 tarihli ve 270 numaralý tezkiresi üzerine, Bakanlar Kurulu tarafýndan alýnan tehcir kararý 16 B. 1333 (30 Mayýs 1915) tarihlidir. Sýra numarasý 163’dür.

 

A) Türkçe Sadeleþtirilmiþ Metin:

Bakanlar Kurulu Müzakerelerine Mahsus Zabýt Özeti

Savaþ alanlarýna komþu olan yerlerdeki Ermenilerden bir kýsmýnýn Osmanlý sýnýrlarýný devletin düþmanlarýna karþý korumakla meþgul bulunan Ordunun hareketlerini zorlaþtýrmak; askeri mühimmat ve erzak naklini güçleþtirmek; düþmanla iþbirliði yaparak ve özellikle de düþman saflarýna katýlarak memleket içinde askeri kuvvetlere ve masum ahaliye silahlý olarak hücum etmek; Osmanlý kasaba ve þehirlerine musallat olarak adam öldürmek ve yaðmalamak ve düþmanýn deniz kuvvetlerine erzak tedarik ederek askeri alanlarý onlara göstermek gibi suçlarý iþledikleri bir gerçektir. Ýhtilal unsurlarýnýn savaþ hareket alanýndan uzaklaþtýrýlmasý ve asilere hareket üssü ve sýðýnak teþkil eden köylerin tahliyesi gerekmektedir. Bu konuda bazý icraatlarýn yapýldýðý ve bu cümleden olarak Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri; Adana merkez, Sis merkez ve Mersin merkez istisna olmak üzere Adana, mersin, Kozan ve Cebel-i Bereket sancaklarý; Maraþ merkez müstesna olmak üzere Maraþ Sancaðý; Halpe Vilayetinin merkez kazalarý müstesna olmak üzere Ýskenderun, Belen, Cisr-i Þuur ve Antakya’nýn kazalarý, köyleri ve kasabalarýnda sakin olan Ermenilerin Güney Vilayetlerine sevkine baþlanmasý gerekmektedir. Bu arada Van Vilayetine sýnýr olan kuzey kýsmý hariç Musul vilayetine; Zor sancaðýna; Merkez hariç olmak üzere Urfa sancaðýnýn güney kýsmýna; Suriye Vilayetinin doðu kýsmýnda tayin edilen yerlere nakl ve iskanýna baþlanmýþ olup devam edileceði açýklanmýþtýr. Böylece devletin temel menfaatine uygun olarak bu iþlemlerin bir kurala baðlanmasý gereðine ve bu konuda bazý kararlar alýnmasýna dair Ýçiþleri Bakanlýðýnýn 13 Mayýs 1331 (30 Mayýs 1915) tarihli ve 270 nolu tezkeresi okundu.

 

KARAR

Gerçekten Devletin varlýk ve güvenliðinin korunmasý uðrunda devam ede gelen fedakâr icraat ve ýslahat üzerine, yapýlan ýslahata olumsuz etki yapan bu tür zararlý hareketlerin müessir bir þekilde ortadan kaldýrýlmasý kesinlikle zaruridir ve adý geçen bakanlýk tarafýndan baþlatýlan icraatýn gayet yerinde olduðu ortadadýr. Bu sebeple mezkûr tezkerede açýklandýðý gibi, isimler zikredilen köylerde ve kasabalarda sakin olan Ermenilerin nakli gerekenlerin tespit edilen iskan mahallerine refah içinde ve zarar görmeden ulaþtýrýlmalarý ve yerleþtirilecekleri yerlerde istirahatlarýnýn temin edilmesi gerekmektedir. Ayrýca can ve mallarýnýn korunmasýyla birlikte yerlerinde ulaþtýklarýnda tesbit edilen yerlere iskân edilinceye kadar Muhacirlere ait ödenekten iaþeleri; geçmiþteki mali ve ekonomik durumlarýna göre mal ve arazi tahsisi; içlerinden muhtaç olanlara hükümet tarafýndan mesken inþasý; çiftçi ve sanat erbabýna tohumluk, alet ve edevat tevzii; terk ettikleri memlekette kalan mallarý ve eþyalarýnýn veya kýymetlerinin kendilerine uygun bir þekilde iadesi; tahliye edilen köylere muhacir ve aþiretlerin iskânýyla emlak ve arazinin kýymeti takdir edilerek kendilerine verilmesi; tahliye olunan þehir ve kasabalarda bulunan gayr-i menkul mallarýnýn tahrir edilerek cins ve kýymeti tesbit edildikten sonra muhacirlere daðýtýlmasý; yerleþtirilecek göçmenlerin uzmanlýk alanlarý dýþýnda kalan zeytinlik, dutluk, bað portakallýklar ile dükkan, han, fabrika ve depo gibi akarlarýn açýk arttýrma ile satýlarak veya kiraya verilerek elde edilecek meblaðlarýn kendilerine verilmek üzere sahipleri namýna emaneten mal sandýklarýna konulmasý; zikredilen iþlemlerin yerine getirilmesi için gerekecek masraflarýn Muhaciler Fonundan ödenmesi konusunda zikredilen Bakanlýk tarafýndan düzenlenen Talimatýn tan olarak uygulanmasý gerekmektedir. Böylece terk edilen mallarýn korunmasý, idaresi, iskan iþlemlerinin yürütülmesi, tanzimi ve teftiþi ve bu konuda Talimat hükümlerinin ve Bakanlýk kararlarýnýn esas alýnmasý, tali komisyonlar kurularak maaþlý memur istihdamý; bunlarýn doðrudan Ýçiþleri Bakanlýðýna baðlý olmalarý ve bir reis ile Ýçiþleri ve Maliye bakanlýðýndan birer memur olmak üzere iki azadan meydana gelecek komisyonun adý geçen yerlerde Valilerin nezareti altýnda Talimatýn hükümlerini icra eylemeleri tensip edilmiþtir. Bu þekilde cevabýn adý geçen Bakanlýða ve ilgili dairelere bildirilmesi kararlaþtýrýlmýþtýr.

17 Mayýs 1331 (30 Mayýs 1915)

 

Kaynak: BA, Meclis-i Vükelâ Mazbatasý, 198/24.

 

Osmanlý Devleti'nin Ermeniler için aldýðý bu tehcir kararý ile Hz. Peygamberin Yahudilere uyguladýðý tehcir kararý mukayese edildiðinde önemli benzerlikler olduðu görülür. Hz. Peygamber'in uygulamalarýný referans kabul eden Müslüman topluluklarýn özellikle Müslüman Arap ve Kürtlerin batýlýlarýn ve Ermeni lobisinin propagandalarýna kanmadan bu iki uygulamaya bakmalarý gerekir.

 

 

 

Tehcir Kararnamesi,

Kaynak: BA, Meclis-i Vükelâ Mazbatasý, 198/24.

 

 

 

Ýstanbul 2008 Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Doç. Dr. Said Öztürk

Dr. Recep Kara

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 7 Monate später...

Selamlar,

 

Ahmet hocamizin bildirdigine göre, 26 Mart 2010 tarihinde aksam Türkiye saati ile 20.00-22.00 arasinda Ülke TV’de ki Siradisi programina katilacak. Programin konusu ‘Arsiv Belgeleri Isiginda Ermeni Meselesi’. Bu önemli konuyu takip etmek icin, sizleri ekran basina davet ediyoruz.

 

selamlar

 

cemil sahinöz

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

ahmed hocam gibi osmanli arsiflerini taniyan, bu alanda ciddi uzman olarak konusabilecek olan ehil insanlarin sunduklari delilleri can kulagi ile dinleyerek kardesim.

nitekim evrak ve dökümanlar kendi lisanlari ile konusmaktalar.

kabul etmeyen cahil insanlarla da münakasa yoluna girmeyi de zaten alimler tasvsiye etmiyorlar.

 

ve batililarin tarih anlayisi da kanaatimce biraz fakli. bakin napoleon bonaparte tarih mevzusunda ne demis:

    Geschichte ist die Lüge, auf die man sich geeinigt hat." (takriben tercümesi söyle olabilir: tarih dedigimiz olay, insanlarin uzlasmis oldugu bir yalandir/uydurmadir)

gerisini de biz düsünelim artik...

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...
  • 5 Wochen später...

Ermeni tartýþmasýnda Said Nursi kriteri var

 

Star Gazetesi yazarý Mustafa Akyol, Ermeni tehciri ile ilgili "ahlaki otorite" dediði Bediüzzaman'ýn görüþlerini okuyucularýna aktardý.

 

1915'teki Ermeni olaylarýyla ilgili tartýþmalara deðinen Akyol, bütün bir halkýn yekpare olarak cezalandýrýlmasýnýn doðru olmadýðýný söyledi. Ermeni çetelerinin padiþaha suikast düzenlediðini, isyan çýktýðýný ve Ermeni milislerin, Osmanlý’yla savaþan Ruslar’a destek verdiðini hatýrlatan Akyol, "Yani ortada bir “Ermeni çeteleri sorunu” olduðu kesin. Peki ama ne yapýyor Ýttihat ve Terakki hükümeti? Sadece bu çetelerin mi üzerine gidiyor? Sadece isyan ve karýþýklýk çýkan bölgelere mi yükleniyor? Hayýr. Anadolu’daki tüm Ermeniler’i Suriye çölüne “tehcir” ediyor. Talat Paþa’nýn kendi kayýtlarýna göre yaklaþýk bir milyon insan sürülüyor. Çoðu yolda açlýktan, susuzluk ve hastalýktan ölüyor" dedi.

 

Ermeni tartýþmasýnda Said Nursi kriteri var

 

Konuyla ilgili "Bediüzzaman kriterleri"nin olduðunu aktaran Akyol, yazýsýný þöyle sürdürdü:

 

"Þimdi bir düþünelim: Sürülen ve çoðu yolda ölen bu bir milyon insanýn herhalde yarýsý kadýndýr. Kalan yarýnýn yüzbinlercesi de çocuk ve yaþlý olsa gerekir. Zaten tehcir sýrasýnda çekilen fotoðraflara bakýnca görüyorsunuz; yaþlý nineler, el kadar çocuklar, hatta kundakta bebekler var, yüzlerce kilometrelik zorlu yolda kývranarak can veren. Þimdi elimizi vicdanýmýza koyup bir soralým kendimize: Bu korkunç olaylar için, hiç içimiz sýzlamadan, “yapýlan doðruydu, iyi oldu, hak etmiþlerdi” diyebiliyor muyuz?" þeklinde yazdý.

 

"Türkiye’de bu soruyu kurcalayanlarýn genelde “kendi milletine yabancýlaþmýþ aydýnlar” ve “boðaza karþý viski içen liberaller” olduðu söylenir. Benim baþvurmak istediðim ahlaki otorite ise daha farklý biri: Bediüzzaman Said Nursi.

 

"Bediüzzaman’ýn ünlü örneðidir: “Eðer bir gemide dokuz mâsum ile bir câni olsa” der, “o gemiyi batýrmak zulümdür.” Daha da ileri giderek ekler: “Hatta birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batýrýlmaz.”

 

Ýttihatçýlarýn 1915’te yaptýðý ise aralarýndaki bazý “câni”ler sebebiyle tüm bir Ermeni halkýný topluca cezalandýrmaktýr. (Bugün Ýsrail’in “ordan bize füze atýyorlar” diye tüm Gazze’yi topluca cezalandýrmasý, çocuklarýn üstüne bomba yaðdýrmayý meþru görmesi gibi.)

 

Bunun hukuken “soykýrým” olarak nitelenmesine karþý çýkmaya elbette hakkýmýz var. Savaþýn zorlu þartlarýný, “biz yapmasak onlar yapacak” korkusunu, Ermeni çetelerinin 1915 sonrasýnda Müslümanlara karþý “intikam” amacýyla gerçekleþtirdikleri korkunç katliamlarý da dünyaya anlatmalýyýz.

Ama kalkýp da “tehcir pek isabet oldu, hak etmiþlerdi zaten” demeye asla hakkýmýz yok.

Eðer biraz olsun vicdanýmýz ve “kanun-u adalet” duygumuz var ise...

 

Risale Haber, 28.04.2010

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 11 Monate später...

Dışişleri Bakanlığı'ndan Obama'ya: Esefle kınıyoruz

 

Dışişleri Bakanlığı, ABD Başkanı Barack Obama'nın sözde Ermeni Soykırımı'na ilişkin açıklamasının "çok sorunlu" olduğunu ve bu ifadelerin esefle karşılandığını bildirdi. Bakanlıktan yapılan açıklamada "Tarihi gerçekleri çarpıtan bu açıklamayı çok sorunlu buluyor ve esefle karşılıyoruz." denildi. Açıklamada ABD Başkanı Obama'nın, dün yayınladığı mesajla, "Türkler ile Ermeniler arasında ortak tarihlerinin acılı bölümüne ilişkin anlaşmazlıkta, Ermeni görüşlerini yansıtan bir yaklaşım ortaya koyduğu" belirtildi.

Açıklamanın "iç siyaset kaygılarıyla" yapıldığı ifade edilirken bu tür açıklamaların, Türkler ve Ermenilerin adil hafızaya ulaşmalarını zorlaştırmaktan başka bir işe yaramadığına dikkat çekilerek, "Tartışmalı tarihi olayları seçici bir adalet duygusuyla yorumlayan tek yanlı açıklamalar gerçeğin anlaşılmasını engellemektedir." ifadeleri kullanıldı.

 

Açıklamada "ABD'den beklentimiz, Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecini ve tarihi boyuta ilişkin çalışmaları zorlaştırması değil, kolaylaştırmasıdır. Tarihi acılar arasında taraf tutan bu tür açıklamalar barışa ve halkların ortak geleceğine hizmet etmemektedir. Güncel siyasi çıkar hesaplarıyla tarihin yazımına yapılmaya çalışılan tüm müdahalelere rağmen adil hafızaya ulaşma çabalarımızı ve Ermenistan ile ortak geleceğimizi bu zeminde inşa etme kararlılığımızı sürdüreceğiz." diye kaydedildi.

 

(CİHAN) 24.04.2011 - 12:57

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 11 Monate später...

Tekrar ısıtılırken, “Ermeni Sorununu Anlamak”

 

Fransa’da Anayasa Konseyi’nin iptal ettiği Ermeni Soykırımını İnkâra Yaptırım Yasası’nın tartışmaları bitmeden ABD’de konu tekrar canlandırılıyor

KORHABER/ÖZEL

 

Türkiye açısından söz konusu tartışmalar “ucu açık” bir uluslararası kriz ve diplomatik alanda da “ayakta pranga” olmaya devam edecek gibi görünüyor.

 

Dikkatinizi çekmek isteriz ki; gerek Fransa’da, gerekse ABD’de konunun “periyodik” aralıklarla gündeme getirilmesi ve “siyasi nema” malzemesi yapılmaya çalışılması hep seçim(!) dönemlerine rastlıyor.

Fransa’da Sarkozy yeniden seçilme çabasında… Ermeni Soykırımı iddialarını partisinin seçim malzemelerinden birisine dönüştürerek 500 bin oy peşinde koşuyor…

 

ABD’de de Obama’nın yeniden seçilme mücadelesi vereceği Başkanlık seçimleri öncesinde“Kongre ve Senato’da daha önce askıya” alınan konu tekrar ısıtılıyor.

 

Görünen o ki, seçim kampanyasının yine önemli malzemelerinden birisi Ermeni Soykırımı’nın tanınması tartışmaları olacak.

ERMENİ SORUNUNU ANLAMAK

 

İşte bu noktada sorunu tüm boyutlarıyla kavrayarak gerek içeride gerekse uluslararası alanda büyük ses getiren bir kitap öne çıkıyor.

 

Geçtiğimiz günlerde ikinci baskısı yapılan ve tarihçiler, diplomatlar, gazeteciler, uluslararası hukukçular arasında da büyük ilgi gören “ERMENİ SORUNUNU ANLAMAK” kitabı konuyla ilgili hemen tüm sorulara çarpıcı, net, yansız ve belgeli kanıtlarıyla yanıt veriyor.

 

Yılların deneyimli gazeteci-yazarı, politikacısı ve uluslararası hukuk alanında da uzman akademisyen Uluç Gürkan’ın “belge söyleşi” kitabı yoğun ilgi üzerine kısa sürede yeni baskısını yaptı.

ERMENİ SORUNU’NA BU ŞEKİLDE HİÇ YAKLAŞILMAMIŞTI…

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 1 Jahr später...

1915 Türk-Ermeni olaylarının tek yanlı anlatılmasına karşıyız, bizimle ilgili tarih derslerinin bize de kulak verildikten sonra düzenlenmesini istiyoruz!

Değerli arkadaşlar,

bir çoğumuzun haberdar olduğu gibi, Almanya’da okullarda çocuklarımıza ve gençlerimize “Türkler 1915 yılında Ermenilere soykırım yaptı” iddiası ders olarak anlatılmaktadır. Bu iddialara karşı çıkan çocuklarımız ve gençlerimiz ise sınıflarda öğretmenler tarafından “siz bilmiyorsunuz” diye susturulmaktadır.

Yine bir çoğumuzun hatırlayacağı gibi 2010-2011 yıllarında bu uygulamaya itiraz ederek 1915 olaylarının yetkili Alman makamları tarafından seçilecek ve bizim de katılacağımız bir uzmanlar grubu tarafından ele alınmasını, ortaya koyacağımız belgelerin birlikte tartışılmasını talep etmiştik. Bu talebimizi pekiştirmek için 8.000’e yakın imza toplayıp 2011 yılında sayın Kuzeyren Vestfalya Başbakanı Hannelore Kraft hanımın makamına teslim etmiştik.

Bunun üzerine KRV başbakanlığından bize 2011 yılında gelen iki mektupla, başvurumuza cevap verileceği bildirilmişti.

Ne var ki aradan iki yıl geçmesine rağmen bize yazılı olarak vaad edilmiş olan cevap gelmedi.

Bu meseleyi unutmadığımızı ve okullarda çocuklarımıza tek yanlı bilgilere dayanarak tarih anlatılmasından şikayetçi olduğumuzu göstermek için önümüzdeki 23 Haziran 2013 Pazar günü Düsseldorf’ta Başbakanlık binasıyla Parlamento binası arasında bir sessiz miting yapacağız.

Ayrıca taleplerimizi KRV parlamentosunda bulunan bütün partilere de yazılı olarak duyuracağız.

Amacımız sayın Başbakan Hannelore Kraft hanıma bu konunun takipçisi olduğumuzu ve bize vaad edilmiş olan cevabı istediğimizi hatırlatmaktır.

Anlaşmazlık konusu olan meselelerin soğukkanlılıkla ve belgeler temelinde tartışılıp aydınlatılması makul düşünen hiç bir insanın geri çeviremeyeceği bir taleptir. Bu yüzden “monolog değil diyalog!” diyoruz ve 2011 yılında vaad edilen fakat iki yıldır gelmeyen cevabın yollanmasını ve bizlere kulak verilmesini istiyoruz.

Tarihin acı sayfalarının tek yanlı bilgilere dayanarak değil de, elbirliğiyle ve belgelere dayalı bir biçimde incelendikten sonra anlatılmasını isteyen herkesi bu mitinge katılmaya çağırıyoruz.

Mitingte bayrak veya her hangi bir dernek veya örgüt flaması açılmayacaktır. Sloganlarımız:

Monolog değil, diyalog!

Biz sizi dinlemeye hazırız, siz de bize kulak verin!

Tarih tek yanlı bakarak aydınlatılamaz!

Miting: 23 Haziran 2013 Pazar günü, saat 16:30’da Düsseldorf’ta

Buluşma yeri: Düsseldorf, Televizyon kulesinin dibindeki oto park yeri, buluşma saati: 16:00

Ulaşım: Düsseldorf Hbf’ten 709 numaralı tramvay veya 725 numaralı otobüs ile Stadttor durağına gidilecek (yol 10-15 dakika). Oradan televizyon kulesinin dibine 5 dakika yürünecek.

Otomobille gelenler doğrudan televizyon kulesinin dibine gelebilirler veya o civarda park edebilirler.

Selam ve saygılarla

Ali Söylemezoğlu İrtibat için: 0172-201 90 87

(Miting sorumlusu) soylemezoglu@hotmail.de

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 5 Monate später...

[h=1]AİHM'de Perinçek zaferi[/h]AİHM, İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek’in İsviçre’ye karşı açtığı ‘Ermeni Soykırımı’ davasında Perinçek ve Türk hükümetinin tezlerine hak vererek Perinçek’in ifade özgürlüğünün ihlâl edildiğine hükmetti.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek tarafından İsviçre’ye karşı açılan “Ermeni soykırımı” davasında Perinçek’in ifade özgürlüğünün ihlâl edildiğine hükmetti. Doğu Perinçek ile davaya müdahil olan Türk hükümetinin tezlerine büyük ölçüde hak veren AİHM, İsviçre hükümetinin savlarının aksine 1915 olayları ile Yahudi soykırımının kıyaslanamayacağını belirtti.

Perinçek İsviçre’de “Ermeni soykırımı”nın inkârının cezalandırılması için yasal düzenlemelerin yapıldığı 2005 yılında bu ülkeye giderek Lausanne, Opfikon ve Köniz kentlerinde üç değişik toplantıya katılmış ve bu toplantılar sırasında Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermenilere soykırımı yapıldığı iddialarını “uluslararası yalan” olarak nitelemiş, İsviçre-Ermenistan derneği de bu ifadelerin “ırkçı ayrımcılık” kapsamına girdiği gerekçesiyle Perinçek’ten davacı olmuştu.

Yıllar süren dava

Davaya ilk aşamada bakan Lausanne Polis Mahkemesi, davacı tarafı haklı bulmuş ve Perinçek’i, günlüğü 100 İsviçre Frangı’ndan olmak üzere 90 gün tazminat cezasına mahkum etmişti. Mahkemenin gerekçeli kararında “Ermeni soykırımı”nın gerek İsviçre'de gerekse genel olarak kabul görmüş “tarihi bir olay” olduğu kaydedilmişti. Kararda, Avrupa Konseyi böyle bir soykırımı tanımamış olsa da tanımış gibi gösterilmişti. Perinçek’in Vaud Kanton Yargıtayı ve ardından İsviçre Federal Mahkemesi önündeki temyiz başvuruları da büyük ölçüde aynı gerekçe ve ifadelerle reddedilmişti. İsviçre yargısı önünde aradığını bulamayan Perinçek, davayı ifade özgürlüğünün ihlal edildiği teziyle 2008 yılında AİHM gündemine taşıdı. Türk hükümeti de 2010 yılından itibaren Perinçek’in yanında AİHM önünde davaya müdahil oldu.

İsviçre hükümeti AİHM önünde, Perinçek’in yargılanıp mahkum edilmesine gerekçe olarak, dünya genelinde 20'den fazla ulusal parlamentonun, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1915-1917 yılları arasında meydana gelmiş tehcir ve katliamları soykırımlarla ilgili 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi çerçevesinde “soykırım” olarak tanıdıkları teziyle savunma yaptı. Bern hükümeti, uluslararası ceza hukuku literatürünün soykırımlarla ilgili bölümünde “Ermeni soykırımı”nın “klasikler” listesinde gösterildiği tezini de işledi. Perinçek’i “ırkçı ve milliyetçi” olarak tanımlayan İsviçre hükümeti, İşçi Partisi liderinin ifade özgürlüğünün engellenmediğini savundu.

Tek inkâr eden ben değilim

Doğu Perinçek, bu savunmaya, mahkemeye “Ermeni soykırımı” iddialarını reddeden tek kişinin kendisi olmadığını belirten uzun bir liste ve tez sunarak cevap verdi. Soykırımı kavramının 1948 sözleşmesiyle açıkça tanımlanmış uluslararası bir ceza olduğuna işaret eden Perinçek, Fransız Millet Meclisi tarafından “tarihle ilgili konular” hakkında 2008 yılında hazırlanan rapor ve Fransız Anayasa Konseyi’nin “Ermeni soykırımını inkar eden kişileri cezalandıran yasaların Fransız Anayasasına aykırı olduğuna” ilişkin kararlarını örnek gösterdi.

Türk hükümeti ise Perinçek’in 1915 yılında Osmanlı topraklarında tehcir ve katliamlar olduğunu inkâr etmediğine, uluslararası hukuk ve İsviçre hukuku bakımından soykırımı kavramının tanımlanmasına karşı çıktığına vurguda bulundu. Yahudi soykırımı gibi “açıkça ortaya çıkarılmış tarihi olaylar” ile 1915 olaylarının hukuki yönü üzerine tartışma yaşandığını hatırlatan Ankara, tarihçiler arasında devam etmekte olan tartışmalarda hakemlik yapma görevinin AİHM’ye ait olmadığı tezini savundu. Bugüne kadar hiçbir Avrupa Konseyi üyesi ülkede “Ermeni soykırımı inkârı” temelinde cezai mahkumiyet görülmediğini de not eden Türk hükümeti, İsviçre mahkemelerinin kullandıkları tezlerin aksine, Yahudi soykırımı ile 1915 olayları arasında kıyaslama yapılamayacağını kaydetti.

İsviçre'de bile ortak tutum yok”

Perinçek ve Türk hükümetinin tezlerinin büyük bölümü AİHM’nin gerekçeli kararına da yansıdı. 1915 olaylarının tanımlanması konusunda İsviçre’de dahi müşterek bir tutum olmadığına dikkat çeken AİHM, İsviçre mahkemelerinin Perinçek’i yargılarken kullandıkları “1915 olaylarının soykırımı olduğu konusunda genel bir konsensüs var” ifadelerini muğlak buldu. Tarihi ve bilimsel araştırmalar hakkında bu tür ifadeler kullanılmasını “şüphe uyandırıcı” olarak niteleyen AİHM, 1915 olaylarının Yahudi soykırımıyla kıyaslanamayacağını, Yahudi soykırımını inkâr edenlerin sadece bir suçun hukuksal tanımlanmasını değil aynı zamanda gaz odaları gibi çok somut tarihi gerçekleri inkâr ettiklerini belirtti. AİHM, Nazi rejimi tarafından işlenen suçları inkâr edenlerin mahkum edilmelerinin Nüremberg Mahkemesi tüzüğü temelinde gerçekleştiğini de hatırlattı.

Günümüzde antisemitizmin itici gücünün Yahudi soykırımının inkârı olduğu konusunda Türk hükümeti tarafından sunulan görüşü paylaştığını belirten AİHM; “trajik” olarak tanımladığı 1915 olaylarının “soykırımı” olarak nitelenmesine karşı çıkmanın aynı manaya gelmeyeceğini not etti. AİHM bu kapsamda Fransız Anayasa Konseyi’nin Fransız parlamentosundan geçen inkâr yasasını iptalini temel alarak, “Bazı olayların soykırımı olarak resmen tanınması ile resmi görüşe karşı çıkan bireylerin cezalandırılmalarının anayasaya aykırılığı arasında çelişki yoktur” ifadelerini kullandı.

İfade özgürlüğü ihlâl edildi

Bu tespitlerden yola çıkan AİHM, İsviçre otoritelerinin Perinçek’i mahkum ederken kullandıkları gerekçe ve tezleri “yetersiz” buldu. AİHM, Perinçek hakkındaki mahkumiyet kararının sosyal bir ihtiyaçtan kaynaklandığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğunun kanıtlanamadığı sonucuna da vardı. İsviçreli yargıçların böyle yaparak yetki marjlarını aştığına kanaat getiren AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. AİHM Perinçek’in maddi ve manevi tazminat taleplerini ise geri çevirdi.

Karara İsviçre devletinin 3 ay içinde itiraz hakkı bulunuyor. Bern’in itiraz etmemesi halinde karar kesinleşecek ve Avrupa hukuku açısından benzer davalar için emsal oluşturacak. AİHM’nin Perinçek kararı sonrasında Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülkede, en azından 1915 olaylarıyla ilgili tarihçiler tarafından yapılmakta olan araştırmalar sonuçlanana kadar “Ermeni soykırımı” iddialarının inkârına ilişkin yasal düzenleme yapılmasının yolu da büyük ölçüde kapanmış oldu.

© Deutsche Welle Türkçe

Kayhan Karaca / Strasbourg

Editör: Beklan Kulaksızoğlu

17.12.2013

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 4 Monate später...

Başbakanlık'tan Ermeni tehciri için taziye mesajının yaşandığı tarih olan 24 Nisan’dan bir gün önce,Başbakanlık’ın resmi sitesinden bir taziye mesajı yayınlandı.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan mesaj Almanca, İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Rusça,

Arapça, Türkçe, Doğu ve Batı Ermenice olarak 9 ayrı dile de çevrildi. Açıklamada tarihten husumet çıkartarak yeni kavgalar üretmenin kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceği inşa açısından da yararlı olmadığı vurgulandı. Mesajda dikkat çeken şu ifadelere yer verildi:

 

ORTAK TARİH KOMİSYONU

 

Türkiye Cumhuriyeti olarak 1915 olaylarının bilimsel bir şekilde incelenmesi için ortak tarih komisyonu kurulması çağrısında bulunduk. Bu çağrı geçerliliğini korumaktadır. Bu çerçevede arşivlerimizi bütün araştırmacıların kullanımına açtık. Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış, sanattan diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu insanları, yeni bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir. Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.

 

RAHMETLE ANIYORUZ

 

Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz.

 

GAYRİ İNSANİ SONUÇLAR

 

Açıklamada hoşgörü vurgusu yapılarak şu ifadeler kullanıldı: “Mil*yon*lar*ca in*sa*nın ha*ya*tı*nı kay*bet*ti*ği I. Dün*ya Sa*va*şı es*na*sın*da, teh*cir gi*bi gayri in*sa*ni so*nuç*lar do*ğu*ran ha*di*se*le*rin ya*şan*mış ol*ma*sı, Türk*ler ile Er*me*ni*ler ara*sın*da duy*gu*daş*lık ku*rul*ma*sı*na ve kar*şı*lık*lı in*sa*ni tu*tum ser*gi*len*me*si*ne en*gel ol*ma*ma*lı*dır.

 

Bu*gü*nün dün*ya*sın*da ta*rih*ten hu*su*met çı*kar*mak ve ye*ni kav*ga*lar üret*mek ka*bul edi*le*bi*lir ol*ma*dı*ğı gi*bi or*tak ge*le*ce*ği*mi*zin in*şa*sı ba*kı*mın*dan hiç*bir şe*kil*de ya*rar*lı da de*ğil*dir. Za*ma*nın ru*hu, an*laş*maz*lık*la*ra rağ*men ko*nu*şa*bil*me*yi; kar*şı*da*ki*ni din*le*ye*rek an*la*ma*ya ça*lış*ma*yı; uz*la*şı yol*la*rı ara*yış*la*rı*nı de*ğer*len*dir*me*yi; nef*re*ti ayıp*la*yıp say*gı ve hoş*gö*rü*yü yü*celt*me*yi ge*rek*tir*mek*te*dir.”

 

Ermenilerden Erdoğan’a tepki

 

Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin taziye mesajını ‘inkarı yeniden paketleme’ çabası olarak yorumladı. Washington merkezli kuruluşun genel direktörü Aram Hamparian, Erdoğan’ın açıklamasıyla ‘sözde’ Ermeni soykırımından kaçmak gibi beyhude bir çabaya girdiğini iddia etti. Hamparian, 1915 olaylarının Erdoğan tarafından yapılan açıklamayla basite indirgendiğini ileri sürdü.Hamparian açıklamasında, “Bu çarpık görüşü hukuk veya ahlak kuralları benimsemez. Bu acımasız ve gülünç taktiğin açıkça gösterdiği gibi Türkiye bugün gerçekleri ve Ermeni soykırımı için adaletin yerine gelmesini engelleme çabalarını arttırmıştır.” ifadelerini kullandı.

 

ADiL HAFIZA PERSPEKTİFİ

 

Mesajda ‘ortak acı’ ifadesi kullanılarak, “1915’in Tür*ki*ye kar*şıt*lı*ğı için ba*ha*ne ola*rak kul*la*nıl*ma*sı ve si*ya*si ça*tış*ma ha*li*ne ge*ti*ril*me*si ka*bul edi*le*mez. Or*tak acı*mız* olan bu ta*ri*he adil ha fı*za pers*pek*ti*fin*den ba*kıl*ma*sı, in*sa*ni ve il*mi so*rum*lu*luk*tur” denildi.

 

BUGÜN GAZETESİ

 

24 Nisan’dan bir gün önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla taziye mesajı yayımlandı. Doğu ve Batı Ermenice de dahil 9 ayrı dilde yayımlanan mesajda “Ermeniler’in huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz” denildi.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Başbakan'ın Ermeni açıklamasına dünya basınından ilk yorum

 

hurriyet.com.tr

 

23/04/2014

 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, 1915 olaylarının yıldönümü vesilesiyle, Başbakan düzeyinde Ermenilere taziye mesajı yayınlandı. Yayınlanan taziye mesajı bir ilk olması sebebiyle dünya basınında da yankı buldu.

 

AFP ajansı 1915 olaylarının 99'uncu yıldönümünden bir gün önce yayınlanan taziye mesajını, "Bir Türk liderin yaşanan ölümler üzerine yaptığı ilk açık yorum" olarak verdi.

 

Associated press ajansı, Erdoğan'ın taziyelerini ilettiği mesajın 9 ayrı dilde yayınlandığını dünyaya duyurdu. Ajansın haberinde, "Başbakan, Türkiye'nin şiddetle reddettiği 'soykırım' ifadesini kullanmadı, bunun yerine 'tehcir' dedi ve bunun gayr-ı insani sonuçlar doğurduğunu ifade etti" denildi.

 

Reuters'ın haberinde taziye mesajının*"beklenmedik" olduğuna vurgu yapıldı ve*"Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Birinci Dünya Savaşı'nda öldürülen Ermenilerin torunlarına taziyelerini sundu" denildi.

 

İsrail gazetesi Jerusalem Post'un internet sitesinde haber, "Erdoğan Ermeni soykırımını tanımıyor ancak ailelere taziyelerini gönderiyor" başlığıyla verildi.

 

ERMENİ BASINI: ERDOĞAN İLK KEZ TAZİYE İLETİYOR

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan etkinlikleri çerçevesinde meclis konuşması sırasında 1915 yılı olaylarıyla ilgili Ermenistan halkına taziyet mesajı göndermiş olması Erivan tarafından tepkisiz karşılandı. Ne Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, ne de Ermenistan Dışişleri Bakanlığı şu ana kadar Ankara’dan gelen mesaja resmi tepki göstermedi.

 

*

 

Başbakan Erdoğan’ın Ermenistan meselesi hakkında açıklamalarını sadece yerel basının dikkatini çekti. Armenia Today haber portalı, “Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 1915 yılında soykırım gören Ermenilerin torunlarına taziyet mesajı yayınladı. 9 dilde yayınlanan Erdoğan mesajında Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan olayların hem Türk halkı hem de Ermeni halkına acı günler yaşattığını söyledi. Türkiye Başbakanı 99 yıl önce ölen Ermenilerin torunlarına taziyet mesajı iletmesi yanı sıra tarihi yaranın iki ülke halkları tarafından ortak çalışmalarla sarılabileceği ümidini de dile getirmiş oldu” denildi.

 

*

 

Novosti Armenia haber ajansı ise Türkiye’de bir başbakanın ilk defa 1915 yılı olayları hakkında böyle bir konuşma yaptığının altını çizerek, “Recep Tayyip Erdoğan bugün ilk defa ermeni halkına taziyet mesajı göndermiş oldu. Ancak asıl sürpriz yarın yaşanabilir. Erdoğan’ın taziye mesajında özel gün olarak tanımladığı 24 Nisan için de bir konuşma hazırlıyor. Bakalım yarın ne söyleyecek” ifadelerine yer verdi.

 

*

 

Ermenistan’daki geride kalan yayınlar da benzer ifadelerle Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan konuşmasını duyururken, en önemli vurgu, “Türkiye yönetimi zirvesi ilk defa böyle bir konuşma yapıyor” tespitini ön plana çıkardı.

 

'SİYASİ BİR DEPREM'

Fransız Le Parisien gazetesi ise Erdoğan'ın açıklamasını "Bu Türkiye'de siyasi bir deprem. Başbakan Erdoğan, 1915'te öldürülen Ermenilerin torunlarına, resmi olarak Türkiye'nin taziyelerini sundu. Bu ülke tarihinde bir ilk" dedi. Gazete, internet sitesindeki haberinde Başbakan'ın yazılı bir açıklama yaparak 1915-1917 yılları arasında yaşanan dramla ilgili olarak ilk defa açıkça görüş bildirdiğini ifade etti.*

 

CUMHURİYET TARİHİNDE İLK: BAŞBAKAN’DAN ERMENİLERE TAZİYE MESAJI

 

*

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına, Başbakanlık tarafından yazılı olarak yayınlanan mesajda, "Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır" denildi.

 

Daha önce her 24 Nisan'da Beyaz Saray'dan gelecek Ermeni mesajının içeriğini merak eden Ankara, bu kez ABD Başkanı'nı beklemeden, kendi mesajını yayınladı. Başkan Obama'nın "med yegern" yani "büyük kırım" olarak adlandırdığı 1915 olaylarından Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan ise, yayınladığı mesajda Ermeniler yaşadıklarını "tehcir" olarak nitelendirdi.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

B. Said ÇİFTÇİ

 

***

 

Said Nursi, Ermenilerle izzetli bir dostluğa taraftardır

 

25 Nisan 2014 Cuma 07:22

 

bciftci@hotmail.com

 

Durum tespiti:*Bediüzzaman “Ermeni” konusu hakkında çoğunu*“Münazarat” isimli eserinde*olmak üzere toplam 12 yerde işlemiştir. Kullandığı bu yerlerin özeti şu şekildedir:

 

1-) Az ve zayıf oldukları halde Ermenilerin “kuvvetli fedakarlık” yönlerini takdir etmesi. (20. Lem’a, Haşiye).Onları cesaretleri, fedakarlıkları*ve özellikle fedailerini ateşte yandırsanız bile sır saklamaları yönünden*takdir eder.

 

2-) Ermenilerin Müslüman ailelere evlerini yakıp yıkmaları gibi*yaptıkları zulmü anlatmaktadır.*Bu konu iki kez geçmektedir. Birinde Rus istilası sırasında Ermenilerin yaktığı “Horhor medresesi”nden söz ederken, "“Baktım ki, sair Van haneleri gibi yıkılmış”" ifadesi yer almaktadır. BuradaVan’daki evlerin de Ermeniler tarafından tahribata uğradığını belgelemektedir.*(26. Lem’a, 247)

 

Diğer Ermeni zulmünden ise Müslüman ailelerin çocuklarını kesmelerine engel olup, Ermenilere vicdan dersi vermesi babındadır. Paragraf şöyle:

 

"“O muharebeler esnasında, Ermeni fedaileri bazı yerlerde çoluk çocuğu kesiyorlardı. Buna karşı Ermenilerin çocukları da bazen öldürülüyordu.*Bediüzzaman'ın bulunduğu nahiyeye binlerle Ermeni çocuğu toplanmıştı. Molla Said askerlere, "Bunlara ilişmeyiniz!" diye emretti.Daha sonra bu Ermeni çoluk çocuğunu serbest bıraktı; onlar da, Rusların içerisindeki ailelerinin yanına döndüler. Bu hareket Ermeniler için büyük bir ibret dersi olup, Müslümanların ahlakına hayran kalmışlardı. Bu hadise üzerine, Ruslar bizi istila ettiklerinde, fedai komitelerin reisleri Müslüman çoluk çocuğunu kesmek adetini bırakıp,"Madem Molla Said bizim çoluk çocuklarımızı kesmedi, bize teslim etti; biz de bundan sonra Müslümanların çocuklarını kesmeyeceğiz"*diye ahdettiler. Molla Said, bu sûretle o havalideki binlerle masumların felaketten kurtulmasını temin etmiş oldu.” (Tarihçe-i Hayat, İlk hayatı,99)

 

3-) Ermeniler asırlardır Osmanlı çatısı altında mutlu, huzurlu ve sakin bir hayat sürerken,*Osmanlılar onlardan, onlar da Osmanlılardan memnun iken ne oldu da birden ortalık karıştı?*İşte burada da Bediüzzaman bir tarihi gerçeğe ışık tutuyor: Bu asrın başında uyanan milliyetçilik duyguları kapsamında*Ermenileri de (Rumlar gibi) ”Avrupa’nın dinsiz komitaları”nın iğfal ettiğini yazıyor.*“Hem acaba, eskiden beri bu vatan ve millete zarar niyetiyle, Avrupa'nın dinsiz komiteleri hesabına ve Rum, Ermeniler cemiyeti vasıtasıyla dinsizlik ve ihtilaf ve fesad tohumlarını saçan mülhidlere karşı…...“ (Tarihçe-i Hayat, 221 Eskişehir Hayatı). Nitekim Cumhuriyetin ilk on yılında yetkili makamlarda bulunan “Agop Dilaçar” gibi yöneticilerin Türkçede yaptıkları tahribat bilinmektedir.

 

4-) Ermenilerin “meşrutiyet” nimetinden faydalanmalarındanbeş kez söz ederek, onların da bu haklardan faydalanmalarının doğru olduğunu açıklamaktadır. (Münazarat, 60,67,68,69,79) Hatta Bediüzzaman’a göre bu hakkın verilmesi aynı zamanda*ecnebi ülkelerdeki müslüman azınlıkların haklarına emsal teşkil etmesi açısında*daha anlamlıdır da.

 

5-) Osmanlı devletinin Ermenilere karşı “ehl-i zimmet” kuralları tam uygulayamadıklarından söz ederek,"Ermenilere karşı “bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik, Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik”"*demektedir. Bu nedenle bir*özeleştiri*yaparak, “Sonra da "istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevi zimmî-i muâhid nazarıyla bakıyorum”" demektedir. (Münazarat,67)

 

6-) Bediüzzaman Ermenilere 1910’'lu yılların başında, hattatehcirden önce, Ermenilere dostluk elinin uzatılmasına taraftardır.*Çünkü 1909 öncesi istibdat döneminde Ermenilere karşı yapılan muameleler onların daha da keskinleşmesine ve fırsat kollama yeteneklerinin gelişmesine katkı yapmıştır. Çünkü istibdatın aklı olmadığı gibi gözü kör (!), kulağı da sağırdır(!) “Meşrutiyet” ile birlikte istibdat dönemini kapattığında eşitlik, hak ve hürriyetler ile dini, ırki farklılıklar ortadan kaldırıldığından, dostluk üzerine ittifak etmenin de zamanı gelmiştir. Bugün de yaşanan olaylar*dostluğa karşı çıkanlarda hala diktatörlük yeteneklerinin, taraf olanlarda ise demokrasiye olan inançların varlığını ölçmektedir.

 

Bununla birlikte*Bediüzzaman’ın dostluk elinin uzatılması için bir de şartı vardır:

"“Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.”"

 

Ayrıca, Bediüzzaman Ermenilerle el sıkışmanın bir başka önemini şu şekilde açıklar:

"“Onlar sizi mağlup ettiği silah ile yani akıl ile fikr-i milliyetle, meyl-i terakkî ile temâyül-ü adâlet ile mağlup edebilirsiniz. Bence şimdi kılıç vuran, o kılıncın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde. Hem de dostluğun sebebi vardır. Zîrâ komşudurlar. Komşuluk, dostluğun komşusudur.”" (Münazarat,67)

 

Demek ki, ortalıkta kuru sıkı laflarla, Hrant’ın öldürülmesi gibi ölüm korkutmasıyla; kısaca*Ergenekoncu-Kemalist kafayla Ermeni konusuna bakılmaz.*Bediüzzaman’ın buyurduğu gibi, “akıl, tanışma ve yardımlaşmayı esas alan müsbet milliyetle, ekonomik kalkınmayla ve adaletle” bakarsak bu konu o zaman çözülebilir.

 

7) Bediüzzaman’a göre, “cehalet, fakirlik ve husumet” Osmanlıyı ve Osmanlı toplumunu yıkan en önemli etkenlerdendir. İşte Ermenileri bize düşman eden işte o akılsız yönetimlerin yanlış politikalarıdır ki, zenginleri cahil, bürokrasisi fakir ve düşmanlık duygularını körükleyerek kolay yöneteceklerini sanan sadik-i ahmakların politikalarıdır.* O zaman yapılması gereken nedir? Cehaleti ortadan kaldırmak, fakirliği yenip ekonomik güç olmak ve hangi millet olursa olsun şefkatli sinemizde onlara yer açmaktır. Bir önceki neden-sonuç-çözüm önerisinde de sözü edildiği gibi, tüm bu tedbirleri “adalet” ile taçlandırmaktır.

 

SONUÇ:*Görüldüğü gibi,*Bediüzzaman Hazretlerinin Ermeni meselesindeki yaklaşımı açık ve şeffaftır:*O ne ırkçılığı esas alan kuru bir*Ermeni düşmanlığı, ne de hümanizma yaklaşımını sergileyen “zelil dostluk” yaklaşımısunmaktadır bizlere. O vazife itibariyle,*tüm insanlığı kucaklayan şefkat ve merhametiyle Ermenilerle de kurulacak bir “izzetli dostluk” taraftarıdır.*Hatta öyle bir dostluk kurulmalı ki, başka parmaklar onları kullanamamalı…

 

Özetin özeti:*Onun*önerisi tek kelime ile izzetli dostluktur.“Fakat mütezellilâne değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.” Çünkü onlar “muâhid”tirler. Dostluk her zaman düşmanlıktan üstündür. Dostluklar baki, düşmanlıklar ârizidir.* Dostluk eli, düşmanlık yumruğunu açar.* “Aslah tarik musalahadır.”

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

25 Nisan 2014 Cuma 10:01

 

Kendimi Bediüzzaman'ın torunu olarak görüyorum

 

Hilal Kaplan, Ermeni meselesinde o örneği verdi

 

Risale Haber-Haber Merkezi

 

*

 

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Ermeni çetecilere karşı mücadelesinde İslami ölçülere göre hareket ettiği için kendisini Bediüzzaman'ın torunu gördüğünü söyledi.

 

*

 

Ermenilerin ölmesine sebep olan*ittihatçı operasyon ile Ermeni çetelerin*Müslümanları öldürmesinin bunlar dışındaki masum insanlara teşmil edilmemesi gerektiğini vurgulayan Kaplan,*Başbakan Erdoğan'ın taziye mesajına destek verdi.

 

*

 

Kaplan, "24 Nisan 1915'te başlatılan İttihatçı operasyon İslâm hukuku açısından zulümdür; bunun dışında verilen isimler bir Müslüman olarak beni çok da ilgilendirmiyor. Üstelik zulme zulüm demek, özellikle 1915 sonrası bazı Ermeni çetelerinin intikam amacıyla işledikleri suçları veya ASALA'nın işlediği cinayetleri ya da Hocalı Katliamı gibi diğer zulümleri görmezden gelmeyi de gerektirmez.Zulüm, zulümle yıkanmaz çünkü. Zalimin de ırkı yoktur, mazlumun da..." dedi.

 

*

 

Bediüzzaman Hazretlerinin Ermeni çeteleriyle mücadelesinde kadın ve çocuklara dokunmamasını hatırlatan Kaplan, yazısını şöyle sürdürdü:

 

*

 

"Bu günâh önce İttihatçıların, sonra onlarla işbirliği yapanların sonra da bu zulme ses çıkarmayanların üzerinedir. Çünkü 24 Nisan 1915'te başlayan süreçte 'Hak' ayaklar altına alınmıştır.*Boğazlıyan Müftüsü Abdullahzade Mehmet Efendi'nin tehcir sorumlularından Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl Bey'e 'Allah var ve O'nun gazabından korkun!' demesi bundandır.*

 

*

 

"1918'de Rus ordusuyla beraber Doğu'da terör estiren Ermeni çeteleriyle mücadeleye liderlik eden Bediüzzaman'ın 'Kadınlara ve çocuklara dokunmak caiz değildir' hükmünü ısrarla hatırlatması da bundandır.

 

*

 

Kendimi*sosyal Darwinist, militan laik Talat Paşa'nın değil,bir ahlâk abidesi olan Bediüzzaman'ın, Ya da Ermeni köylüleri en vahşi yöntemlerle öldürten Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl Bey'in değil, ona karşı çıkan*Boğazlıyan Müftüsü Abdullahzade Mehmet Efendi'nin torunlarından biri olarak görüyorum.*Bu yüzden Başbakan Erdoğan'ın sadece özgüvenli bir ülkenin liderine değil, en başta bir Müslüman evlâdına yakışan taziyesini memnuniyetle karşılıyorum.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Ermeni soykırımı yoktur, Türk Milleti'ne yapılan katliam vardır

[/h]Türkler ve Ermeniler bin yıl aynı coğrafyada huzur ve barış içinde birlikte yaşamışlardır. Ermenilerin Osmanlı tebaası içinde her zaman özel bir önemi ve yeri bulunmuştur. Osmanlılar 'Millet-i Sâdıka' diye adlandırdıkları Ermenileri her zaman el üstünde tutmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyılın sonunda Ermeni azınlıktan 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 29 paşa ve 11 profesör bulunmaktaydı.

Ne yazık ki, 'hasta adam' dedikleri Osmanlı'yı yıkmak için başta İngiltere olmak üzere, Fransa, Rusya ve son dönemde ABD, kurdukları Taşnak ve Hınçakterör çeteleriyle Ermeniler bu kadirşinaslığa ihanetle karşılık vermişler ve özellikle

1. Cihan Harbi sırasında Rus ordusunun himayesinde Türk Milleti'ni sırtından hançerlemiş, Türkleri ve Kürtleri katliama tâbi tutmuşlardır. Ermenilerin bu katliamı 1915-1920 arasında yoğun bir şekilde devam etmiştir. Ermeniler, özellikle doğu, güneydoğu ve güneyde Türkler üzerinde 'etnik temizlik' hareketine girişerek kendilerine devlet kuracak coğrafya oluşturmaya çalışmışlardır.

 

***

27 Mayıs 1915'te başlatılan 'Ermeni Tehciri' aslâ bir 'Ermeni soykırımı' hareketi değildir. Ermenilerin Rus ordusunun himayesinde bir gecede Van'da 30 binMüslüman Türk ve Kürdü katletmesi, bardağı taşıran son damla olmuştur ve bu olayı tâkiben İttihatçılar tarafından 'Ermeni Tehcir Kararnamesi' çıkarılmıştır.Ermeni Tehciri, hiçbir şekilde bir soykırım ve katliam hareketi değildir.

Buna bazı aklı evveller gibi 'mukatele' de denilemez. Zira tek taraflı mukatele olmaz. Osmanlı, hiçbir Ermeni tebaasını katletmemiş; bilâkis tehcir edilen kafilelerin güvenliğini sağlamak için bütün hüsnüniyetiyle gerekli tedbirleri almıştır.Güneydoğu'da bazı aşiretlerin tehcir kafilelerine şakavet için saldırıları esnasında bir kısım Ermeni vatandaşımız kadar onları koruyan askerlerimiz de ölmüşlerdir.

Başta Osmanlı Arşivi olmak üzere 'Amerikan Millî Arşivleri' (NARA), İngiliz, Rus, Fransız ve Alman arşivleri, bu süreçte kaybolan Ermeni sayısının 400 binin altında olduğunu ispat etmektedir.

Buna mukabil, Ermeni Komitacıları en az 1.5 milyon Müslüman Türkü görülmemiş bir vahşetle katletmiştir. SadeceOsmanlı'nın Revan eyaletinde yapılan etnik temizlik ile tek bir Türk bırakılmamıştır.

Bizzat Ermeni kaynakları ve Rus Arşivleri bunu teyid etmektedir.

***

Başbakan Erdoğan'ın önceki gün yayınladığı 'Ermeni tâziyesi', insanî ve siyasî bakımdan doğru bir jesttir. Lâkin bu'tâziye mesajı', aslâ bir soykırım kabulü ve özür şeklinde değerlendirilemez. Yanlış bir zamanlama ile yayınlanan bu mesajı, Türk Milleti'nin kendisine karşı yöneltilen ırkçı iftiraları kabullendiği şeklinde anlamak; tazminat ve toprak talepleri konusunda heveslenmek mümkün değildir. Bu arada Başbakanımızın, sadece olaylar sırasında hayatlarını kaybedenErmeniler için değil, Türkler ve Kürtler için de tâziyelerini bekliyoruz.

Türk Milleti, diyasporanın ve Ermenistan'ın gerçeklere tamamen aykırı iddialarını ve iftiralarını aslâ kabul etmeyecektir.

Altını çizerek belirtelim ki, Ermeni soykırımı yoktur, Türk Milleti'ne yapılan katliam vardır.

 

 

Hasan Celal Güzel, Sabah - 25.04.2014

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]24 Nisan'da gerçekten ne oldu?

[/h]Başbakan Erdoğan, büyük bir siyasî olgunluk göstererek 1. Dünya Savaşı'nda hayatlarını kaybeden Ermeniler için bir tâziyet mesajı yayınladı.

Bütün dünya bu mesajı takdir ve şükranla karşılarken, Ermeni diyasporası veErmenistan bunu, Türkiye'nin yeni bir kılıf bulduğu şeklinde yorumladılar ve gene 'özür' beklemeye devam ettiler. Bu nevî insanî mesajlar ve dostluk için yapılan jestler elbette olumludur. Ancak, resmî ideolojisini ve siyasî varlığını kin ve iftira kıskacında yürütmeye çalışanlar, Türkiye'nin bu samimî tutumunu anlamadılar. Amerikan Ulusal Ermeni Komitesi (ANCA), 'Ankara, inkârı yeniden ambalajladı' derken, Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan,'Türkiye'nin inkâr politikası'ndan söz etti. Ermenistan'da gene Türk bayrakları yakıldı; aynı alçakça iftiralar atıldı.

Dün de yazdığım gibi Başbakan Erdoğan'ın bu tâziyet mesajı, asla milletimize karşı yöneltilen ırkçı iftiraların kabulü şeklinde yorumlanamaz. Diğer taraftan,Başbakan Erdoğan da 23 Nisan Resepsiyonu'nda Azerbaycan'ın mâruz kaldığı haksızlıkların arkasında durmaya devam ettiğini söylemiştir.

 

***

24 Nisan 1915 iftirası şu şekilde özetlenebilir: Güya bu tarihte İstanbul'daki bütün Ermeniler tutuklanmış ve sürgüne gönderilip öldürülmüş!... 24 Nisan olaylarının gerçek yüzü, bu iddiaların ve iftiraların tamamen uydurma olduğunu göstermektedir. 24 Nisan'da tek kişinin kılına dahi zarar verilmemiştir. O sırada, nüfus sayımlarına göre, İstanbul'da 77 bin Ermeni vatandaşımız yaşıyordu. Bunların içinde Devletin yüksek makamlarında bulunanlar, hattâ bakan olarak görev yapanlar bile vardı. Bu tarihte, İstanbul Ermenileri'nin tamamı değil, sadece binde 3'üne tekabül eden 235 örgüt üyesi tutuklandı.

24 Nisan'da tutuklananlar, Taşnak, Hınçak, Ramgavar terör örgütlerine mensup militanlardı. Tutuklananların evlerinde ve işyerlerinde yapılan aramalar sonunda şu silâhlar ve mühimmat bulundu: 19 mavzer, 74 martin, 111 vincester, 96 maniher, 78 gıra, 358 filovir silâhları ile 3591 tabanca ve 45222 mermi... Bu silâhlar, orta çapta bir askerî birliğin donanımına yeterli miktardı ve tutuklanan 235 kişiye ait bulunuyordu.

Tutuklananlar Çankırı ve Ayaş'a gönderilerek gözetim altına (gözaltına değil) alındılar ve kendileri için Osmanlı Bütçesi'nden tahsis edilen 2897 kuruş (zamanına göre önemli bir meblağ) ödenekle ellerini kollarını sallayarak kısa bir süre orada kaldılar.Gözetim altında bulunanların büyük çoğunluğunu teşkil eden 178 kişi, iki hafta sonra 8 Mayıs'tan itibaren serbest bırakılmaya başlandı. Sadece 57 kişi o zaman Osmanlı toprağı olan Suriye'ye gönderildi. Geri kalanlar ise affedildiler.

Bu arada, Gomidas Enstitüsü'ne ismi verilen müzisyen Gomidas'ın bütün tutukluluğu, Çankırı'da 13 gün zorunlu ikâmetten ibarettir. Hastalanınca İstanbul'a, oradan da Dahiliye Nezareti'nin özel izniyle Viyana'ya gitmiştir.

Tamamı da terör örgütleri üyeleri olmalarına rağmen, 24 Nisan tutuklularından tek kişi dahi idam edilmemiştir (Bu bilgiler tümüyle arşiv belgelerine dayanan gerçek bilgilerdir).

***

Bunları bilmeden, 24 Nisan'da soykırımdan söz edenler ve bu olayları 'Büyük Felâket' olarak nitelendirenler, iç politika hesaplarını bir tarafa bırakıp artık hakikatleri öğrenmelidirler. Ben, en çok da kendi içimizdeki câhillere ve hainlere üzülüyorum.

 

 

Hasan Celal Güzel, Sabah - 26.04.2014

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...

Başbakan’a yakın kesimlerden taziyeye güçlü destek çıkmadı’

 

Kitapları ve makaleleriyle İslami kesimde saygın bir yere sahip olan Metin Karabaşoğlu’yla Başbakan’ın ‘taziye açıklaması’nı, Türkiyeli Müslümanların meseleye nasıl baktığını konuştuk.

 

09 Mayıs 2014 Cuma 18:03

 

*

 

***Yazdır*E-Mail

 

EMRE CAN DAĞLIOĞLU

misakmanusyan@gmail.com

 

Geçmişte Müslüman âlimlerin Kemalistlerden farklı tavır almadıkları aşikâr. Öte yandan Boğazlıyan Kaymakamı’nın sıkı İttihatçılığının yanı sıra, Boğazlıyan Müftüsü’nün tehcir emrine karşı tutumu bilinirdi ama yazılı bir şey yoktu.Başbakan’ın ‘taziye’ açıklamasını nasıl buluyorsunuz?

 

Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından çok çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum, tıpkı Başbakan’ın daha önceki Dersim özrü gibi. Türkiye’de kişisel olarak bazı şeyleri hissedebilir ve bilebilirsiniz, fakat bir de resmi doğrular vardır. Bu sebeple kanaatinizi ifade edemeyebiliyorsunuz, hatta tam tersi bir konuma zorlanabiliyorsunuz. Bu açıklamayla birlikte bu konuların daha çok konuşulabileceğini düşünüyorum ve ileri adımların atılması noktasında da ümitliyim. Türkiye, kalıcı ve sağlam bir temel üzerinden ilerleyecekse, adaletin hakkıyla temini gerekiyor. Bu adaletin temini için de, devlet eliyle yüz yıldır yapılan zulümlerin tespiti gerekiyor. Bu anlamda, taziye mesajı çok önemli. Fakat bu mesaj üzerine yeterince konuşmadığımızı, hatta üstünün örtülmeye çalışıldığını düşünüyorum.

 

Neden üzerinin örtüldüğünü düşünüyorsunuz?

 

Türkiye, içi dışı düşmanla dolu ulus-devlet psikozu içinde olduğundan, belirli bir kesimin bu mesajı değersizleştirmeye çalıştığını düşünüyorum. Haksızlık üzerine oturan yapıların yıkılması yolunda, bu mesajın bir adım olacağı endişesiyle birilerinin bu mesele üzerine konuşmayalım diye sözleştiklerini düşünüyorum.

 

Başbakan’a yakın kesimlerden yeterli destek geldi mi sizce?

 

Başbakan’a yakın görünen kesimlerin, bu taziyeye gür sesle ve güçlü bir biçimde destek çıkamadıklarını görüyorum. Bunun sebebinin de ulus-devlet zihniyeti içinde doğan ve büyüyen bu insanların devleti koruma refleksiyle hareket etmeleriyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu noktada, resmi doğrularla paralellik içindeler ve devletçi-milliyetçi kalıpların dışına çıkamadılar. Zira Müslüman kesimin devletçi-milliyetçi düşünceleri, sadece Hıristiyanlarla ilgili de değildir.

 

Peki, devletçi-milliyetçi kesimin yanı sıra Müslüman kesim içerisinde 1915’i konuşan, tartışan ve en azından kınayan bir damar var mı?

 

Kesinlikle var. Fikirlerini Kuran ve hadisler temelinde geliştiren güçlü bir kesim mevcut. Dinin bize emrettiği doğrultuda dünyaya bakanlar, hükümetin kararı veya ‘onlar da şunu yaptılar’ demeden, burada açık bir zulüm olduğunu kabul ediyorlar. Zaten Maide suresinin Müslümanlardan istediği açıktır: Suçsuz yere bir kişiyi öldüren tüm insanlığı öldürmüştür diyen bir Allah’a inanacaksınız. Bu tavrı benimsiyorsanız, Taşnakların bir kısmının Ruslarla işbirliği yapmaya çalışmasının suçunu, milyonlarca Ermeni’ye ödetilmesini savunamazsınız, bu İslami ve Kurani bir duruş değildir. Kuran’da bir şeyin bir kez yer alması, onun bir hüküm olması için yeterlidir. Fakat bir kişinin başkasının suçundan dolayı cezalandırılmaması gerektiği tam beş kez yer alır. Bu da demek oluyor ki, bu hükme özellikle dikkat etmemiz gerekir. Fakat Türkiye’de devletçi ve milliyetçi kesimden duyulan korkular, farklı düşünenlerin itibarsızlaştırılması ve hatta dışlanması gibi birçok dış etmen sebebiyle dillendiremediler. Türkiye’de meseleler özgürce konuşulamadığı için konuşmadılar. Ayrıca Müslüman kesim içerisindeki çoğulcu müzakere hali, dışarıya pek yansıtılamadığı için görülmediler. ‘Aman konuşmayalım, damgalanırız’, ‘Aman fitne sokuyor derler’ gibi korkular türetildi. Örneğin biz bu meseleyi 10 sene önce dergimiz Karakalem’de yazdık veya ben, bu meselenin bir zulüm olduğunu 15 yaşımdan beri en azından hissediyorum. Fakat ben de daha öncesinde hem böyle zemin olmadığı için hem de kamplaşmadan dolayı Türkiye’de meseleye böyle bakan insanların birbirlerini tanımamalarından ötürü bu meseleyi dillendirmedim. Fakat artık meseleye bu yönden bakan ve Başbakan’ı canı gönülden destekleyecek olan büyük bir damar olduğunu biliyoruz.

 

Başbakan, Dersim konusunda özür dilerken, söylediklerini Necip Fazıl’ın yazdıklarına dayandırmıştı. 1915 hakkında açıkça yazan konuşan bir Müslüman entelektüel veya âlim var mıdır?

 

Çok detaylı araştırmadığım için tam olarak bilmiyorum ama benim bildiğim yok. Geçmişte Müslüman âlimlerinin de ulus-devlet paradigması içerisinde Kemalistlerden farklı tavır almadıkları aşikâr. Benim çocukluğumda da tam tersine Ermeni mezalimleri kitapları dolaştırılırdı sürekli. Öte yandan Boğazlıyan Kaymakamı’nın sıkı İttihatçılığının yanı sıra, Boğazlıyan Müftüsü’nün tehcir emrine karşı tutumu bilinirdi ama yazılı bir şey yoktu. Fakat bunun yanı sıra, ben 15 yaşımda Said Nursi’nin külliyatını okumaya başladım. Bediüzzaman, 1915’te Rusların esiri olduğu için, o döneme dair hiçbir sözü yok, fakat 1911’de söyledikleri çok anlamlıdır. O gerginlik ortamında, bir Müslüman âlimin Osmanlı’daki Müslümanlar olarak “Bizim saadetimiz Ermenilerin saadetine vabestedir (bağlıdır)” demesi çok önemlidir. Kader birliğini ve Müslüman’ın Hıristiyan mutlu olmadan mutlu olamayacağını bu kadar net ve rahatça vurgulamayı, biz 103 sene sonra bugün bile başaramıyoruz. Bırakın politikacıyı, bir âlim veya akademisyen tarafından hiç çekinmeden bu cümle böyle kurulabilir mi bugün? Gerçekten bilemiyorum.

 

Daha ileri ve tamir edici adım olarak neler bekliyorsunuz?

 

Öncelikle şuna hazır olmak gerekiyor. Başbakan’ın ‘Çözüm Süreci’nde yaptığı gibi, bir yandan çok sert bir söylem tuttururken, kimseye göstermeden söylediğinin tam tersi adımlar atabileceğini biliyoruz. İlk etapta çelişkili ve anlaşılmaz gözüken sözler söyleyecektir. Sonrasında ise halledilmesi gereken birçok mesele var. Bazıları daha kolay aşılabilir, bazıları ise gerçekten zor. Öncelikle bu toprakları terk etmek zorunda kalan insanların ailelerine Türkiye’nin kapılarını tekrar açmak gerekir. Daha sonrası ise Markar Esayan’ın dediği gibi, bir ‘tapu sorunu’dur. Bu aşılması zor bir konu ama çözümü yolunda adımlar atılacağına inanıyorum.

 

İslam’da kul hakkı bu kadar önemliyken, tazminat veya tapu meselesi nasıl çözülebilir?

 

Haksızca elde edilmiş bir mal, kim tarafından elde edilmiş olursa olsun, haksızca elde edilmiştir. Artık onun cinsiyetine, dinine, milletine, ırkına, partisine bakılmaz. İster AK Partili, ister CHP’li, MHP’li veya BDP’li olsun, kim hak etmediği ve başkasının olan bir malı, devletle girdiği bir takım ilişkiler yoluyla elde etmişse, bu malı elinden çıkarmalı ve mal sahibine iade etmelidir. Bu temel bir ilkedir.

 

‘Ermeni Soykırımı demezken, rahatça Hocalı Soykırımı demek çelişki’Siz, 1915 için ‘büyük zulüm’ diyorsunuz, ancak bunu durumun isminin açıkça konulması gerekmiyor mu sizce?

 

Bence gerekiyor, ancak soykırımın birçok tanımı var. Holokost üzerinden bir tanımlama mı yapılacak, yoksa belirli bir etnik, dini veya siyasi grubun belirli topraklardan yok edilmesi hamlesi olarak mı tanımlanacak? Bu sebeple net bir tanımlama yapmaktan uzak duruyorum. Yoksa şu çelişkinin farkındayım: Bir taraftan Ermeni Soykırımı dememek için mücadele ederken, öbür tarafta rahatça Hocalı Soykırımı diyorsunuz. Bunu sayısal anlamda veya birinin canı ötekinden kıymetli gibi bir inançla söylemiyorum. Bir mümin olarak buna tevessül dahi edemem. Her bir insan değerli. Soykırım kavramı, siyasi tartışma odağında olduğundan Srebrenica’da, Hocalı’da veya 1915’te yaşananlar için bu kelimeyi kullanmaktan uzak duruyorum. Tartışmalı bir kelime yerine, ortada olanın zulüm olduğu ortaya koyan ve müzakereyi mümkün kılacak kelimeleri kullanmayı daha uygun buluyorum.

 

‘İki devlet onayladı diye, Mübadele zulüm değil midir?’Başbakan’ın taziyesinde bu topraklardaki tüm etnik ve dini grupların acı yaşadıklarına vurgu var, ancak Ermenilere devlet tarafından yönelen bir ‘yok etme iradesi’ var. Bu yüzden, Ermenilerin yaşadığının ayrıştırılması gerekmez mi?

 

Kurani açıdan konuştuğumuzda, her biri değerli olan insanların öldürülmesinin konuşulması gerekiyor. Dolayısıyla Ermenilerden, Rumlardan, Kürtlerden, Araplardan şu kadar insan öldü diye, sayıları ölçmek yanlış olacaktır. Allah’ın yarattığı her bir insan azizdir. Diğer taraftan da, şunu görüyoruz ki, İttihatçılar, özelde Ermenileri bir numaralı tehdit unsuru olarak algılasalar da, bu coğrafyadaki her bir gruba büyük kötülükler ettiler. Bu İttihatçılarla da sınırlı değil. Cumhuriyet’i kuran İttihatçıların ‘B takımı’ ise Rumlara ve Türklere büyük kötülük etmiştir. 1915, bir devletin yaptığı bir etnik temizliktir. Mübadele de iki devletin ortaklaşa yaptığı bir etnik temizliktir. Yüzyıllardır Yunanistan’da yaşayan Türkler ile Türkiye’de yaşayan Rumları, iki devlet ortaklaşa karar verip sürdü diye, Mübadele zulüm olmaktan çıkıyor mu?*

 

AGOS

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 1 Jahr später...

Yazarlar kitapları

Sözcü Kitabevi'nde

Uğur Dündar

Paylaş

 

Paylaş

 

 

Güncel Yazısı

Diğer Yazıları

Küçült

 

Büyüt

Almanya, Türkiye’yi suç ortağı yapmaya çalışıyor

Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan Almanya’nın kendi günahlarından arınmaya çalıştığını söyleyen Şükrü Elekdağ, “Yakın tarihin en büyük soykırımının sorumluluğunu taşıyan Almanya, suçluluk duygusu altında eziliyor. Vicdanını temizlemek için tarihimizi haksız iddialarla kirletmeye çalışıyor. Kanıtlanmış sahtekarlıklar doğruymuş gibi gösteriliyor” dedi...

 

Sev*gi*li okur*la*rım,

 

Ge*nel se*çi*min ya*rat*tı*ğı ge*ri*lim*li at*mos*fer, ba*zı ha*ya*ti me*se*le*le*rin göz*den kaç*ma*sı*na yol açı*yor. Bun*lar*dan bi*ri de, Al*man*ya Fe*de*ral Mec*li*si*’ne Er*me*ni id*di*ala*rı*nı des*tek*ler ni*te*lik*te ye*ni bir ka*rar ta*sa*rı*sı*nın su*nul*muş ol*ma*sı*dır. An*cak, Al*man Cum*hur*baş*ka*nı Ga*uc*k’*un Ber*lin Ka*ted*ra*li*’n*de ya*pı*lan bir ayin*de 1915 olay*la*rı*nı soy*kı*rım ola*rak ni*te*le*me*si ve Pon*tus ile Sür*ya*ni “soy*kı*rım*la*rı*nı*” da Türk Mil*le*ti*’nin sır*tı*na yık*ma*ya yel*ten*me*si, sa*ğır sul*ta*nın da*hi duy*du*ğu bü*yük med*ya*tik bir olay oluş*tur*du. Bu ge*liş*me, Ya*hu*di soy*kı*rı*mı*nın fai*li olan Al*man*ya*’nın bir suç or*ta*ğı ara*dı*ğı*nı ve Tür*ki*ye*’yi bu ro*le en uy*gun aday ola*rak gör*dü*ğü*nü bir ke*re da*ha or*ta*ya koy*du. Ar*ka*dan Rhe*in*land-Pfalz Eya*let Mec*li*si*’n*de yer alan SPD, CDU ve Ye*şil*ler par*ti*le*ri*nin grup*la*rı, bu ko*nu*da bir or*tak ka*rar met*ni ka*bul et*ti*ler. An*cak Türk med*ya*sı, bu ge*liş*me*ler kar*şı*sın*da kı*lı*nı kı*pır*dat*ma*yın*ca halk*tan da bir tep*ki gel*me*di.

 

“Mil*li gu*ru*ru*muz bu ka*dar mı yoz*laş*tı?” ve “Al*man*ya Tür*ki*ye*’yi ya*nı*na suç or*ta*ğı ola*rak çek*me gi*ri*şi*min*de ba*şa*rı*lı ola*cak mı?” so*ru*la*rı*nı, dış po*li*ti*ka ko*nu*sun*da tüm ön*gö*rü*le*ri doğ*ru çı*kan emek*li bü*yü*kel*çi, bil*ge dip*lo*mat Sa*yın Şük*rü Elek*da*ğ’*a yö*nelt*tim:

 

***

 

ŞÜK*RÜ ELEK*DAĞ (Ş.E.): Evet, ya*kın ta*ri*hin en bü*yük soy*kı*rı*mı*nın so*rum*lu*lu*ğu*nu ta*şı*yan Al*man*ya, suç*lu*luk duy*gu*su al*tın*da ezi*li*yor ve ken*di*ne bir or*tak arı*yor. Vic*da*nı*nı te*miz*le*mek için de dost Türk Mil*le*ti’*nin ta*ri*hi*ni hak*sız ve asıl*sız id*di*alar*la kir*let*me*ye ça*lı*şı*yor. Pe*ki bun*da ba*şa*rı*lı ola*cak mı? Bu so*ru*yu ya*nıt*la*mak için ön*ce Al*man*ya*’nın dev*let ve hü*kü*met ola*rak bu amaç*la ne*ler yap*tı*ğı*nı dik*ka*te in*ce*le*me*miz ge*re*ki*yor. Böy*le bir in*ce*le*me bi*ze, Al*man*ya*’nın, Er*me*ni id*di*ala*rı*nın ulus*la*ra*ra*sı plan*da ta*nın*ma*sı ve des*tek*len*me*si ko*nu*sun*da bü*yük ça*ba sarf et*ti*ği*ni, Al*man ku*rum ve ku*ru*luş*la*rı*nın bu ama*ca yö*ne*lik ak*ti*vi*te*le*ri he*ye*can*la des*tek*le*dik*le*ri*ni gös*te*ri*yor. Ya*ni, Al*man Dev*le*ti’*nin, Er*me*ni id*di*ala*rı*nın dün*ya*ca ta*nın*ma*sı hu*su*sun*da ulu*sal bir po*li*ti*ka/stra*te*ji oluş*tur*du*ğu ve cid*di bir büt*çey*le bu*nu des*tek*le*di*ği tar*tı*şıl*maz bir ger*çek. Bu stra*te*ji uya*rın*ca, Al*man*ya*’da*ki ku*rum*lar si*vil top*lum ku*ru*luş*la*rı (STK) son bir*kaç yıl*dır Al*man*ya*’da çok sa*yı*da Er*me*ni tez*le*ri*ni des*tek*le*yen fa*ali*yet dü*zen*le*di*ler. 24 Ni*san 2014 ta*ri*hin*de Al*man*ya*’nın çe*şit*li şe*hir*le*rin*de Er*me*ni der*nek*le*ri*nin inisi*ya*ti*fi ve ye*rel ma*kam*la*rın des*te*ğiy*le dü*zen*le*nen et*kin*lik*le*re fe*de*ral ve eya*let mil*let*ve*kil*le*ri ka*tıl*dı*lar. Fa*tih Akın ta*ra*fın*dan çe*ki*len ve Er*me*ni soy*kı*rım id*di*ası*nı des*tek*le*yen “T*he Cu*t” fil*mi*nin 16 mil*yon Eu*ro tu*ta*rın*da*ki büt*çe*si*nin 10 mil*yon Eu*ro*’su Al*man*ya ta*ra*fın*dan kar*şı*lan*dı. Er*me*ni “soy*kı*rı*mı*nı*n” bay*rak*tar*lı*ğı*nı ya*pan Post*da*m’*da*ki “Lep*si*us Evi*”, dev*let des*tek*li bir ku*ru*luş*tur. Mis*yo*nu 1915 olay*la*rı*nın dün*ya*ca soy*kı*rım ola*rak ta*nın*ma*sı*dır. Bu ku*ru*luş, bu amaç*la kon*fe*rans*lar ve et*kin*lik*ler dü*zen*le*mek*te ve bu alan*da yü*rü*tü*len fa*ali*yet*le*ri mad*di kat*kıy*la des*tek*le*mek*te*dir...

 

UĞUR DÜN*DAR (U.D.): Bu açık*la*ma*la*rı*nız son de*re*ce çar*pı*cı ve mü*ba*la*ğa et*mi*yo*rum deh*şet ve*ri*ci!.. Çün*kü ben, dost ve müt*te*fik bil*di*ği*miz, en bü*yük ti*ca*ret or*ta*ğı*mız olan ve üç mil*yon soy*daş ve va*tan*da*şı*mı*zın ya*şa*yıp ça*lış*tı*ğı Al*man*ya*’nın, Er*me*ni soy*kı*rım id*di*ası*nın dün*ya ta*ra*fın*dan ka*bu*lü*nü sağ*la*mak, ya*ni Tür*ki*ye gi*bi dost bir dev*le*tin ta*ri*hi*ni ka*ra*la*mak mak*sa*dıy*la dev*let büt*çe*sin*den bü*yük fon*lar tah*si*siy*le pro*pa*gan*da mer*ke*zi kur*mak gi*bi düş*man*ca bir ha*re*ket*te bu*lu*na*ca*ğı*nı as*la ta*sav*vur ede*mez*dim. Böy*le bir du*rum*la, ABD ile Fran*sa*’da kar*şı*laş*ma*dık. Bu ne in*saf*sız yak*la*şım! Pe*ki, bu mer*ke*ze ne*den Lep*si*us Evi de*ni*yor?

 

 

 

Uğur Dündar'a çarpıcı açıklamalarda bulunan Şükrü Elekdağ, "Almanya'da yaşayan Türklere sesleniyorum, Ermeni soykırım yalanıyla mücadele için aklınızı ve kaynaklarınızı seferber edin. Kitlesel protesto yürüyüşleri düzenleyin" dedi.

 

 

 

Bİ*Zİ SUÇ*LA*MAK İÇİN BİR PA*PA*ZIN

SAH*TE*KAR*LIK*LA*RI*NA SI*ĞIN*DI*LAR

 

Ş.E: Bi*rin*ci Dün*ya Sa*va*şı*’n*dan son*ra Ba*tı ba*sı*nı, Al*man Ge*nel*kur*ma*yı*’nı, Er*me*ni teh*ci*ri*ni Os*man*lı dev*le*ti*ne sa*de*ce öner*mek*le de*ğil, ay*nı za*man*da yö*net*mek*le suç*la*mış*tı. Sa*vaş*tan ye*nik çık*mış ol*ma*nın ezik*li*ği al*tın*da*ki Al*man Hü*kü*me*ti, bu suç*la*ma*la*rın ya*rat*tı*ğı psi*ko*lo*jik bas*kı*ya kar*şı du*ra*bil*mek, teh*cir ve uy*gu*la*ma*sın*da hiç*bir so*rum*lu*lu*ğu ol*ma*dı*ğı*nı be*lirt*mek ve so*rum*lu*lu*ğun sırf Os*man*lı*la*ra ait ol*du*ğu*nu or*ta*ya koy*mak ama*cıy*la, Al*man Dı*şiş*le*ri Ba*kan*lı*ğı ar*şiv*le*rin*de*ki sa*de*ce işi*ne ge*len ba*zı bel*ge*le*ri ya*yım*lat*ma yo*lu*na git*miş*tir. Bu gö*re*vi üst*le*nen Türk düş*man*lı*ğıy*la ün yap*mış Pro*tes*tan Pa*pa*zı Lep*si*us yaz*dı*ğı “Al*man*ya ve Er*me*nis*tan 1914-18” (De*utsc*hland und Ar*me*ni*en 1914-18) ad*lı pro*pa*gan*da amaç*lı ki*tap*la Al*man*la*rı te*mi*ze çı*kar*mış, Os*man*lı*la*rı ise suç*la*mış*tır. Pa*paz Lep*si*us’*un ki*ta*bı han*gi amaç*la yaz*dı*ğı ve bu mak*sat*la ne gi*bi sah*te*kar*lık*lar yap*tı*ğı Al*man ta*rih*çi*ler Gott*har Jãske ve Fritz T. Eps*te*in ile İn*gi*liz ta*rih*çi Ul*rich Trum*pe*ne*r’*in eser*le*rin*de be*lir*til*miş*tir. Bir Al*man araş*tı*rı*cı ya*zar olan Hans Bath “Tür*ke Weh*re Dic*h” (Türk Ken*di*ni Sa*vun) ad*lı ki*ta*bın*da “Tür*ken*fres*se*r” (Türk yi*yi*ci*si ya*ra*tık) adıy*la ta*nım*la*dı*ğı Lep*si*us hak*kın*da şun*la*rı ya*zı*yor: “Lep*si*us, Al*man*ya*’da uzun bir mü*ca*de*le ve ça*lış*ma*dan son*ra Türk*ler aley*hi*ne bir ka*mu*oyu oluş*tur*mak*ta ba*şa*rı*lı ol*muş*tur. Hat*ta bu*gün bi*le bir*çok araş*tır*ma*cı onun ro*man özel*li*ği ta*şı*yan ya*yın*la*rın*dan fay*da*lan*mak*ta*dır. Bir de*fa Lep*si*us, bi*rin*ci asır*lar*dan kal*ma kop*ko*yu Haç*lı dü*şün*ce*le*re sa*hip bir pa*paz*dır. Bu Haç*lı*lık ru*hu ve dü*şün*ce*si*ni her fır*sat*ta, hem de açık*ça or*ta*ya çı*ka*rıp iş*le*mek*te*dir. (...) Lep*si*us Türk*le*re kar*şı vah*şi ve acı*ma*sız bir kin ser*gi*le*mek*te kat*li*amın, po*li*tik, ah*la*ki ve sos*yal se*bep*le*ri*ni ta*ma*men ört*bas et*mek*te ve key*fi, sah*te vah*şet olay*la*rı sun*mak*ta*dı*r ”. İş*te bu Lep*si*us’*ün Bi*rin*ci Dün*ya Sa*va*şı sı*ra*sın*da Pos*dam ken*tin*de otur*du*ğu ev, Fe*de*ral Hü*kü*me*t’in mad*di des*te*ğiy*le res*to*re edi*le*rek “Soy*kı*rım Araş*tır*ma Mer*ke*zi*’ne dö*nüş*tü*rül*müş*tür. Be*lirt*ti*ğim bu hu*sus*lar, Türk*ler*le Müs*lü*man*lar hak*kın*da şid*det*li ön*yar*gı*ya sa*hip bir din ada*mı olan Lep*si*us’*ün ve ta*ri*hi kay*nak ola*rak gü*ve*ni*lir ol*ma*yan ya*yın*la*rı*nın Al*man Hü*kü*me*ti ve Fe*de*ral Mec*li*si (ka*rar ta*sa*rı*sın*da Lep*si*us’*ün fa*ali*yet ve gö*rüş*le*ri*ne yer ve*ril*miş*tir) ta*ra*fın*dan yü*cel*til*me*si*nin, fev*ka*la*de bü*yük bir ta*lih*siz*lik ol*du*ğu*nu or*ta*ya ko*yu*yor.

 

U.D: Şim*di Fe*de*ral Mec*li*s’*e su*nu*lan ye*ni ka*rar ta*sa*rı*sı*na ge*le*lim...

 

FE*DE*RAL MEC*Lİ*S’E SU*NU*LAN YE*Nİ

TA*SA*RI ÇOK AĞIR İFA*DE*LER İÇE*Rİ*YOR

 

Ş.E: 2005 yı*lın*da Fe*de*ral Mec*lis 1915 0lay*la*rı*nı “soy*kı*rı*m” ola*rak ta*nım*la*ma*yan, fa*kat Er*me*ni an*la*tı*mı*nı be*nim*se*yen bir ka*rar ka*bul et*miş*ti. Fe*de*ral Mec*li*s’*e 6 Ma*yıs 2015’te su*nu*lan ye*ni ka*rar ta*sa*rı*sı Dı*şiş*le*ri Ko*mis*yo*nu*’n*da ele alın*mış, ra*por*tör*ler be*lir*len*miş, fa*kat Ge*nel Ku*ru*l’*a ne za*man su*nu*la*ca*ğı he*nüz bel*li ol*ma*mış*tır. Ye*ni ta*sa*rı, 2005 ka*ra*rı*na kı*yas*la da*ha ağır ifa*de*ler içer*mek*te, “Er*me*ni*le*rin ne*re*dey*se ta*ma*men im*ha edil*me*si*ne se*bep olan ey*lem*le*ri acı ve*ri*ci bul*mak*ta*”, “Er*me*ni*le*rin plan*lı, or*ga*ni*ze bir şe*kil*de sür*gün ve im*ha edil*dik*le*rin*de*n” söz et*mek*te, Al*man*ya*’nın teh*ci*ri dur*dur*ma*ya gi*riş*me*me*sin*den do*ğan suç ve so*rum*lu*ğu*na da vur*gu yap*mak*ta ve özel*lik*le Er*me*ni sür*gün ve im*ha*sı*nın son*ra*ki ne*sil*le*re ak*ta*rıl*ma*sı ama*cıy*la ders ki*tap*la*rı*na gir*me*si*ni öner*mek*te*dir. Ta*sa*rı*da he*nüz Tür*ki*ye*’yi doğ*ru*dan soy*kı*rım*la suç*la*yan bir ifa*de yer ala*ma*mış olup, bu hu*sus tar*tı*şıl*mak*ta*dır.

 

19 Ni*san 2015 ta*rih*li Süd*de*uts*che Zei*tung ga*ze*te*si, Dı*şiş*le*ri Ba*ka*nı Frank-Wal*ter Ste*in*me*ie*r’*in ver*di*ği de*meç*te “Fe*de*ral Mec*lis üye*le*ri*nin ‘soy*kı*rı*m’ ifa*de*si*ni kul*lan*ma*la*rı*nı en*gel*le*me*ye*ce*ği*ni*” söy*le*di*ği*ni öne sür*mek*te*dir.

 

U.D: Dı*şiş*le*ri Ba*ka*nı Ste*in*me*ie*r’*in açık*la*ma*sı, du*ru*mun hay*li teh*li*ke*li ol*du*ğu*nu or*ta*ya ko*yu*yor. Pe*ki, Al*man*ya*’da 40 bin Er*me*ni’*ye kar*şı*lık, üç mil*yon*luk bir Türk top*lu*mu ya*şı*yor. Ora*da*ki Türk*ler bu ge*liş*me*le*re cid*di bir tep*ki gös*te*re*bil*di*ler mi?

Tasarı kabul edilirse Almanya’daki Türkler çok zor durumda kalır!

 

 

Ş.E: Önce Türkiye’nin tutumuna bakalım. Cumhurbaşkanı Gauck’un soykırım suçlamasına karşı hiçbir tepki gösterilmedi. Bu durum Mehmet Akif’in şu dizelerini anımsatıyor: “Ey dipdiri meyyit (ölü) ‘iki el bir baş içindiri’/Davransana, eller de senin, baş da senindir./His yok, hareket yok, açı yok... leş mi kesildin?/Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.” Ankara’nın hali böyle... Almanya’da biraz hareket oldu, 25 Nisan’da Türk STK’ları tarafından Berlin’de10 bin kişilik bir protesto yürüyüşü düzenlendi. Ancak, bu tepki gayet cılız kaldı. Federal Meclis’ten geçmesi beklenen kararı engellemek için Türk-Alman toplumunun Berlin’de en azından 100 bin kişilik kitlesel bir protesto gösterisi düzenleyerek Alman Hükümeti’ne ve parlamentosuna gür sesli bir mesaj vermeleri gerekirdi. Almanya’da bugün geçmişe nazaran profili çok değişmiş bir Türk toplumu var. Türk kökenli nüfus içinde binlerce hukukçu, mühendis, mimar, akademisyen, işveren, bürok- rat ve sanatçı yetişmiş ve bunlar Alman toplumuyla kaynaşarak, kültürlü, bilgi donanımlı geniş bir entelektüel kesim oluşturmuşlardır. Ben buradan bu kesime sesleniyorum. Meclis’ten Türkleri soykırımla suçlayan bir karar çıkması halinde, bu, Möll’de ve Solingen’de ateşe verilen evlerde Türklerin diri diri yakılmasına ve 8 masum Türk’ün öldürüldüğü Neo-Nazi cinayetlerine yol açan hasta zihniyeti hortlatacaktır. Unutmayın, Neo-Nazi hücresinde 88 kişilik bir ölüm listesi bulunmuş ve Alman istihbarat makamlarının Nazi katillerle işbirliği yaptıkları da ortaya çıkmıştı. Bu bakımdan, Federal Meclis’ten soykırım kararının çıkması, Almanya’daki koyu ırkçı atmosferde Türk düşmanlığını körükleyecek ve Türkler için Almanya’da yaşamı çok daha riskli ve zor bir hale getirecektir. Bu bakımdan, EY TÜRKLER UYANIN ve örgütlenin!.. Ermeni soykırım yalanıyla mücadele için aklınızı ve kaynaklarınızı seferber edin. Kitlesel protesto yürüyüşleri düzenleyin.

 

U.D: Vahim olaylara işaret ediyorsunuz. Peki Alman Hükümeti bunları düşünemiyor mu?

 

Ş.E: Alman yöneticileri bu konuda sağlıklı düşünemiyor... Yoksa Dışişleri Bakanı Steinmeier, Federal Meclis “soykırım” ifadesini kullanabilir diye açıklama yapar mı? Meclis’teki tasarıda, Polonya’nın işgalinden önce güya Hitler’in (her türlü vahşeti mübah kılma anlamında) söylediği “bugün Ermenilerin yok edilmesinden bahseden var mı?” ifadesi yer alıyor. Oysa, Nürenberg Uluslararası Mahkemesi zabıtlarında böyle bir ifade yok. Mahkeme, gerçek dışı olan bu ifadeyi zapta geçirmemiş. Buna rağmen Meclis karar tasarısına yalan olduğu bilinerek bu ifade kaydedilmiş. Kötü niyet ve arkasında yatan kin ve nefret tüm çıplaklığıyla ortada!.. Bunun nedeni de, ilk soykırımı yapanın Hıristiyan Almanlar değil, Müslüman Türkler olduğunu vurgulamak. “Hitler’in soykırımı Türklerden öğrendiği” yolundaki tez, esasında, “Biz Hristiyanlar böyle kötü şeyler yapmayız, bunu Türklerden öğrendik” diyerek bir tür günahtan arınma metodudur.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 4 Monate später...

[h=1]"Ermeni soykırım iddiaları" için tarihi karar[/h][h=2]Türkiye'nin büyük zaferi...[/h]Oda TV, 15.10.2015

 

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Strazburg'da AİHM Büyük Daire'de görülen “Ermeni soykırımı"temyiz davasını kazandı. Karar bugün sabah saatlerinde görülen duruşmada açıklandı. Kararla "Ermeni soykırımını iddiaları"nı reddetmek suç olmaktan çıktı. Karar, Avrupa'da "Ermeni soykırımı iddiaları"nı kesin olarak tanıyan ülkelere darbe oldu. Zira AİHM’in verdiği bu nihai karar, 42 Avrupa Konseyi üyesi devleti doğrudan, diğer devletleri ise uluslararası hukuk açısından bağlıyor. Böylece "Ermeni soykırım iddiaları", "Yahudi soykırımı" gibi bilimsel kesinlikle değerlendirilemeyecek. Perinçek "Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır"dediği için yargılanmıştı. İsviçre’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğinin vurgulandığı karar, 7’ye karşı 10 oyla verildi. Ayrıca 1915 olaylarının Yahudi soykırımıyla benzetilmeyeceğine vurgu yapıldı.

 

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in İsviçre’de 2005 yılında verdiği konferanslarda, “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” demesi üzerine bu ülke yargısınca ‘ırkçı ayrımcılık’ gerekçesiyle cezaya çarptırılmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise ‘ifade özgürlüğü’ vurgusu yaparak İsviçre’yi haksız bulmuştu. Bunun ardından İsviçre Hükümeti’nin talebi üzerine temyiz süreci başlamıştı. Duruşmada Ermenistan tarafının avukatlığını George Clooney'nin eşi Amal Alamuddin Clooney üstlenmişti.

NE OLMUŞTU

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, “Ermeni soykırımı” iddialarının “emperyalist bir yalan” olduğunu söylediği gerekçesiyle, İsviçre mahkemelerinde yargılanmış ve çeşitli cezalara çarptırılmıştı. Bunun üzerine Doğu Perinçek konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmüştü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi’nin, 27 Aralık 2013 tarihinde verdiği kararda, İsviçre mahkum edilmişti.

AİHM KARARI: TÜRKİYE SOYKIRIM YAPMADI

Karara göre;

-1915 olaylarının niteliği tartışmalıdır. Bu konuda alınmış bir yargı kararı yoktur.

-Bu açıdan da 1915’de yaşananlar, 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan Yahudi soykırımından farklıdır.

-Konu, tarihçilerin tartışmaları gereken ve tartışmakta oldukları bir husustur. Dolayısıyla bu konuda parlamentolar ve mahkemeler karar veremez.

-1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilemeyeceğinin savunulmasını yasaklamak ve bunu cezalandırmak, düşünce özgürlüğüne aykırıdır. Bu tür yasaklamalar ve cezalandırmalar AİHS’nin 17. maddesi kapsamında değerlendirilemez.

ŞİMDİ NE OLACAK

İsviçre Hükümeti bu karara karşı AİHM’i Büyük Dairesi nezdinde itiraz etmişti. 28 Ocak 2015 tarihinde Strazburg’da AİHM Büyük Dairesi’nde yapılan duruşmaya Doğu Perinçek, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsviçre ve onun safında Ermenistan Hükümeti temsilcileri katılmıştı.

AİHM Büyük Dairesi, 9 Temmuz 2015 günü nihai kararını verdi. Duruşmada Doğu Perinçek de hazır bulundu. Karar, bugün Strazburg’da yapılan duruşmada dünya kamuoyuna açıklandı. Kararla İsviçre ve Ermenistan kaybetti. "Ermeni soykırımı iddiaları"nı reddetmek fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirildi. Böylece Ermeni olaylarının "Yahudi soykırımı" gibi bilimsel kesinlik taşımadığı tescillendi.

AİHM’in vereceği bu nihai karar, 42 Avrupa Konseyi üyesi devleti doğrudan, diğer devletleri ise uluslararası hukuk açısından bağlıyor. Karara göre:

- “Ermeni soykırımını tanıma” kararı alan devletler, bu parlamento kararlarını geri almak zorunda kalacak ve mevzuatlarında “Ermeni soykırımını inkar”ı suç kabul eden ve cezalandıran devletler, mevzuatlarını değiştirmek durumunda olacak.

Ayrıca 1915 olaylarını ders kitaplarında “soykırım” olarak niteleyen devletler, müfredatlarını buna göre değiştirip, düzeltmek zorunda kalacak.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 7 Jahre später...

2016 model soykırım cazgırları

 

15 Nisan 2016 Cuma, 01:01:03Güncelleme:*08:40:21

 

Murat Bardakci, Habertürk

 

*

 

İki gün önce*“Soykırım yaygarası bugünlerde başlar”*diye yazmıştım ve dün başladı!

 

Bu senenin açılışını, Avrupa Parlamentosu yaptı! Türkiye rapörtörü*Kati Piri’nin kaleme aldığı bugüne kadar kaleme hazırlananlar arasında*“en serti”*olduğu söylenen raporda malûm sözler ediliyor, Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerinden uzaklaştığı söyleniyor, arada lütuf buyurulup*“PKK ile mücadelenin Türkiye’nin meşru hakkı olduğu”meâlinde bir-iki cümle geçiyor ve tabii ki 1915 olaylarını*“soykırım”*olarak tanımamız isteniyor!

 

Ankara, raporu*“yok hükmünde”*sayıp Avrupa Parlamentosu’na iade edeceğini açıkladı...

 

Keşki bu konudaki her girişime ve hazırlanan her rapora aynı karşılığı versek; dosyayı geldiği yere gönderip*“Bizi alâkadar etmiyor, siz okuyun, isterseniz hatmedin, sonra da münasip bir yerde iyice muhafaza ediverin”*diyebilsek!

 

Mevcut olmayan ve Avrupa’nın nerede ise yüz seneden buyana ispata çalıştığı ama bir türlü halledemediği soykırım iddialarına vermesi gereken en doğru cevap budur ve verilmesinde çok geç kalınmıştır.

 

DÜZİNELERLE ÖRNEĞİ VAR

 

Türkiye hakkında 1850’lerden buyana hazırlanan ve Avrupa Parlamentosu’nun son raporunun benzeri olan belgelerin adedi zaten bir hayli fazladır ve geçmişte en fazla ses getireni de Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun Dışişleri Bakanı*Kont Andrassy’nin Avrupa adına kaleme alıp 1876’nın 31 Ocak’ında burnumuza dayadığı meşhur muhtıradır...

 

Andrassy Muhtırası’ndaki talepleri burada yazmama lüzum yok... Merak edenler kolayca bulur, hattâ diğer muhtıralara da ulaşabilir ve Avrupa’nın raporları ile talep mektuplarının bir buçuk asırdan buyana hemen hemen hep aynı isteklerle dolu olduğunu, metinler arasında tarihler ile isimler dışında pek bir fark bulunmadığını görebilirler.

 

Tamam, Avrupa’nın bize bakışı ve hakkımızda hazırladığı raporlar hep aynı, Ermeni meselesi 1800’lerin sonundan itibaren bu raporların temel noktalarından birini teşkil ediyor ve Avrupa Parlamentosu iade ettiğimiz son raporu ile bir buçuk asırlık rutin çabasını devam ettiriyor diyelim...

 

Ama Türkiye’de özellikle son zamanlarda şimdiye kadar vârolmayan ve yeni türeyen grupları ne yapacağız? Yerli malı soykırım cazgırlarını?

 

BARLAR SOKAĞINDA ANMA!

 

Hayatları genellikle Cihangir ile Taksim arasındaki birkaçyüz metrede ve özellikle de barlarda geçen,*“aydın”, “akademisyen”,*“davulcu”*yahut“zırtapoz”*vesaire başlığı altındaki hemen her bildiriyi pattadanak imzalayan, bir-iki sene önce*“özür”*kampanyası başlatıp ellerinde mumlar ile Taksim’de yerlere oturan, hemen her vesile ile*“Katil bir milletiz! Ermeni’yi de, Rum’u da, Arap’ı da, Hintli’yi de, Pigmeler’i de, Marslılar’ı da kestik”*deyip neredeyse başkaları için, meselâ Fransa adına Cezayir’den bile özür dilemeye hazır zevâttan bahsediyorum...

 

24 Nisan yaklaştı ya,*“Ermeni Soykırımını Anma Forumu”*diye birşey kurmuşlar ve İstanbul’un barları ve meyhaneleri ile meşhur sokağındaki bir salonda toplantı düzenleyip*“katil bir millet olduğumuz”konusunda milleti aydınlatacaklarmış...

 

Tehcirin mimarı*Talât Paşa’nın evrakını yayınlamış ve dolayısı ile bu alanda yapılmış çalışmaların çoğunu görmüş bir kişi olarak söyleyeyim:*“Forum”da soykırımı ille de kabul etmemiz için çırpınacak olan zevât içerisinde 1915 olayları konusunda çalışmış ve taraflı da olsa emek mahsulü eser vermiş tek kişiye rastlamadım...

 

Yaygara ne de olsa çaba gerektirmez! Çıkıp konuşur, bağırıp çağırır ve hele*“Ah biz katil Türkler!”*diye şöyle bir haykırdınız mı*“entelektüel”*olursunuz!

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.


×
×
  • Neu erstellen...