Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

[h=1]Gülerce’den sonra Latif Erdoğan ifade verdi[/h]Hüseyin Gülerce’den sonra Gülen hareketinin bir zamanlar ikinci adamı olan Latif Erdoğan da Fethullah Gülen hareketi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında savcılıkta ifade verdi. Latif Erdoğan paralel yapının Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki yapılanmasına dikkat çekti.

Sabah, 10.11.2014 10:21:47

  • Güncelleme Tarihi : 10.11.2014 13:08:37

Fethullah Gülen suç örgütü soruşturmasında tanık olarak ifade veren Latif Erdoğan, cemaatin bundan sonraki hamlesini açıkladı. İfade kapsamında Latif Erdoğan'a, "Üst akıl sıfatı ile isimlendirilen birlikteliğin kontrolü altında olduğu değerlendirilen ve Paralel Yapı olarak adlandırılan oluşumun koordinasyonu göz önüne alındığında, Fethullah Gülen'in seçilmiş hükümete yönelik bir sonraki hamlesi olabilir mi?" sorusu soruldu.

 

[h=2]40 YILDIR ÖRGÜTLENİYORLAR[/h]

Latif Erdoğan bu soruyu "Bir sonraki süreçte şu ana kadar Fethullah Gülen tarafından devreye henüz sokulmayan güç askeriye içerisindeki yapılanmadır. Bu yapılanma küçümsenecek bir yapılanma değildir. 40 yıldır asker içinde çok ciddi çalışmalar yapıldığını biliyorum. O dönem öğrenci evlerinden yetişerek askeri kurumlara subay-astsubay-uzman çavuşsivil memur statüsünde yerleştirilen şahıslar şu an kurum içerisinde belirli bir mertebeye ulaşmışlardır" diye yanıtladı.

 

Fethullah Gülen'in nasıl bir kişiliğe sahip olduğu yönündeki soruya ilginç bir yanıt veren Latif Erdoğan şu ifadeleri kullandı: "Adaptasyonu çok güçlü, ikna kabiliyeti samimiyet bakımından etkin, şahsa göre tavrını koyarak onunla konuşan, insanları iyi analiz eden, ikili görüşmeler öncesinde ön bilgi toplayarak hazırlık yapan, bu bilgileri cemaat içinden şahıslarla toplayan bir şahıstır."

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...
  • Antworten 423
  • Erstellt
  • Letzte Antwort

Top-Benutzer in diesem Thema

Top-Benutzer in diesem Thema

Veröffentlichte Bilder

[h=3]Türkiye, intikam operasyonu iddiasını konuşuyor[/h][h=1]DEMOKRASİYE VE MEDYAYA DARBE[/h]

CİHAN - İSTANBUL12 Aralık 2014, Cuma

Hukuksuz operasyonları önceden deşifre eden Twitter fenomeni Fuat Avni, dün medyaya darbe gibi intikam operasyonu yapılacağını yazdı. 12 Eylül darbesinde bile görülmeyen, 150’si gazeteci 400 muhalifin gözaltına alınacağı iddialarına hiçbir yalanlama gelmedi. Siyasî parti ve sivil toplum temsilcileri, intikam planına sert tepki gösterdi.

 

Hükümetin, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını gündemden düşürmek için geniş çaplı operasyon yapacağı iddiası günlerdir tartışılıyor. Geçen hafta CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu tarafından Başbakan Ahmet Davutoğlu’na sorulmasına rağmen iddia cevapsız kaldı. Dün de Twitter fenomeni Fuat Avni, ‘hükümet darbesi’ diye nitelediği planın dehşet veren ayrıntılarını yazdı. 12 Eylül ve 28 Şubat darbecilerinin aklından bile geçirmediği plana göre, 150’si gazeteci, hükümete muhalif 400 kişi gözaltına alınacak. Operasyon üç aşamada gerçekleşecek; önce Zaman, Bugün ve Taraf gazetelerinin yönetici ve yazarları, ‘Ergenekon’un intikamı alınıyor’ denilerek gözaltına alınacak. Ardından sıra, ‘Ergenekon’ ile susturulan merkez medyaya gelecek. 28 Şubat soruşturması bahane edilip Hürriyet, Sözcü gibi gazetelerin yönetici ve yazarları ile birçok işadamı hedef alınacak. Üçüncü aşamada ise parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişe karşı çıkan Alevisinden ülkücüsüne herkes operasyon kapsamına alınacak. Yalanlanmayan bu akıl dışı plan, siyaset ve sivil toplum temsilcilerini ayağa kaldırdı.

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, birçok medya kuruluşuna yönelik ‘intikam operasyonu’ iddiasını değerlendirdi. Böyle bir operasyonu ‘cinnet’ olarak yorumlayan Dumanlı, “Bu mevzuyu basite indirgemek, bir Cemaat-parti kavgası gibi senarize etmek çok büyük gaflet olur. Bunun faturasını bu ülke çok ağır öder. Böyle bir operasyon, demokrasiye, basın özgürlüğüne darbedir.” dedi. Hukuksuz operasyonları önceden deşifre eden Twitter fenomeni Fuat Avni, dün medyaya darbe gibi bir intikam operasyonu yapılacağını yazdı. Türkiye’yi ayağa kaldıran iddiaya ilişkin Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) konuşan Ekrem Dumanlı, şu çarpıcı tespitlerde bulundu: “Tabii iddia, sonuçta doğru mu yanlış mı bilemiyoruz. Umarım yanlıştır. Çünkü bu bir cinnet, eğer böyle bir şey varsa bu olsa olsa askeri ihtilallerde olur. Yani 28 Şubat’ta bile hiçbir askerin kafasından böyle bir cüret, antidemokratik bir darbe teşebbüsü geçmemiştir. 12 Eylül askeri darbesinde bile böyle 150 tane gazeteci gözaltına alınacak, Zaman, Today’s Zaman, Bugün TV, Bugün Gazetesi, Samanyolu, Taraf Gazetesi ardından da Sözcü Gazetesi falan bunu düşünenin aklından şüphe ederim. Bir ‘cinnet’ diye düşünüyorum. Umarım, ülkem adına söylüyorum, böyle bir saçmalığı hiç kimse aklının ucundan bile geçirmiyordur. Ama eğer geçiriyorsa gerçekten Türkiye’yi zor günler bekliyor demektir. O yüzden inanmak istemiyorum.”

 

‘GAZETEMİN DE, HALKIMIN DA BOYUN EĞECEĞİNİ DÜŞÜNMEM’

“Fuat Avni’nin iddiasını biraz belki abartılı gibi düşünüyorum ama neredeyse her dediği de çıktı. Eğer öyle bir şey gerçekse ortaya çıkar ve böyle bir teşebbüste bulunurlarsa bu büyük bir yeltenme, çok büyük bir cüret diye görürüm. Demokrasiye darbedir, basın özgürlüğüne bir darbedir. İnsanları susturmaya, ezmeye, bezdirmeye yönelik bir darbedir. Hukuku ayaklar altına alan bir darbedir. Anayasa’yı askıya alan bir darbedir. Basın özgürlüğüne ve demokrasiye yapılmış bir darbedir. Açık söyleyeyim, ben şahsen böyle bir baskıya asla boyun eğmem. Gazetemin de, halkımın da boyun eğeceğini düşünmem. Asla susmayız.”

“Biz gayet metiniz, çünkü defalarca söyledim, insanın korkması için ya borcu olmalı, diyet borcu da bir borçtur, en ağır borçtur ya bir suçu olmalı. Yaklaşık 20 yıllık gazeteciyim, arkadaşlarımın da çoğu en az 10, 15, 20 yıllık gazetecidir. Halkın önündeyiz, yazdıklarımız, konuştuklarımız ortada. Şayet illegal bir işimiz olsa bin defa tespit edilirdi. Bu yollarla ne korkarız, ne yılarız, ne sineriz. Dosdoğru yolumuzda devam ederiz. Çünkü bir yamuk işimiz olmadı, illegal işimiz olmadı. Suçumuz olmadı, borcumuz olmadı.”

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Bülent Arınç’tan “Fuatavni” sürprizi: Ciddi, vahim, umarım aslı çıkmaz[/h]Bülent SARIOĞLU/ANKARA

12 Aralık 2014

 

[h=2]Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Meclis'teki bütçe görüşmelerinde çok önemli açıklamalarda bulundu. Arınç’ın, Twitter fenomeni “Fuatavni”nin Twitter’dan duyurduğu, gazetecileri de kapsayan büyük çaplı operasyon iddiasıyla ilgili “Ciddidir, bunun üzerinde durulmalıdır. Bahsi geçen tweetleri biraz da vahim buldum. Umarım bunların aslı çıkmaz veya bu ölçüde çıkmaz” dedi. Arınç, milletvekili maaşının artırılmasını da istedi, “Aman laf olur” diye yazlık yaptıramadıklarını anlattı.[/h]

 

Meclis Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde sosyal medyada yapılan ve İstanbul’da Zaman gazetesi önünde eylemlere neden olan tweetler de görüşüldü. Milletvekillerinin soruları üzerine Arınç şu açıklamayı yaptı:

“Bu bir twitter fenomeni. Bu fenomen bazen yazılarında olacak olayları önceden yazıyor, ‘fuatavni’ isminde. Tahminen 50’ye yakın tweet atmış. Bu tweetlerinin başında ‘12 Aralık cuma günü İstanbul, Ankara, Malatya merkezli operasyonda şu kadar gazeteci alınacak’ falan diye, isimlerine kadar yazıyor. Bu bilgiler isim de verilerek yapıldığına göre ciddi sayılması gerekir. Bu tür bilgilerin bir ilgisi, esası yoktur. Ama tabii yarın böyle bir operasyon, üç gün sonra, beş gün sonra yapılır mı, ne kadar kapsamda yapılır ne amaçla yapılır. Bunu bizim bilmemiz mümkün değil. Twitter’da her yazılan şeyi bir gerçek olarak kabul edemeyiz. Bu insanın daha önce yazdığı tweetler de var, pek çoğu hakarettir, pek çoğu kin ve düşmanlıktır, bunlara da inanmayız. Ama burada, operasyonu yapacak polisler isimlere kadar verildiğine göre; ben sadece ‘Ciddidir, bunun üzerinde durulmalıdır’ dememden başka bir şey diyemem. Bahsi geçen tweetleri aldım, ciddi buldum, biraz da vahim buldum. Umarım ki bunların aslı çıkmaz veya bu ölçüde çıkmaz veya yargı olayının dışına taşan bir durum olmaz. Bunu da söylemek isterim.”

 

 

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Fuat Avni Operasyon Tarihini Ve Gözaltı Listesini Açıkladı

 

Hükümetin intikam operasyonunu deşifre eden Twitter fenomeni Fuat Avni, operasyonla ilgili an itibariyle gerçekleştirilen çok gizli toplantıdan eline geçen gözaltı listesini yayınladı.Twitter fenomeni Fuat Avni, Twitter'dan yaptığı paylaşımlarla gündeme damga vuracak açıklamalar yaptı.*Micro blog sitesi Twitter'daki@fuatavnifuat*hesabından*medya ve emniyete yapılması planlanan*ama tepkiler yüzünden ertelendiği söylenen operasyonun tarihini açıkladı.*Fuat Avni ayrıca gözaltına alınacak isimleri de tek tek yazdı.Fuat Avni'nin iddiasına göre bu isimler yarın başlayacak operasyon kapsamında gözaltına alınacak. Fuat Avni listenin tamamının henüz eline geçmediğini ifade etti...İşte Fuat Avni'nin o tweetleri;1. Ertelemek zorunda kaldıkları operasyonu gözaltına alınacakların listesini yenileyerek*Beşir Atalay'a emanet ettiler.2.14-15 Aralık'ta başlayıp 25 Aralık'a kadar sürecek seri operasyonlar başlıyor.*Operasyonu*Başsavcı Vekili Orhan Kapıcı*yönetiyor.3. Orhan Kapıcı'nın yancısı*İstanbul İstihbarat Şube Mdr. Edip Vural.*Vural gayri meşru ilişkisi ve çocuğundan dolayı Tiran'ın kıskacında.4.*Atalay, Kapıcı'yı Cuma'dan*itibaren kıskaca aldı. Operasyon,*Elkaide bağlantılı Tahşiyecilere operasyon yapan polis ekibine*olacak.5. Tahşiyeciler Grubundan ele geçirilen bombaları polislerin yerleştirdiği algısı oluşturulacak.6. Deşifre ettiğim operasyona tepki gelince*gözaltına alınacak gazeteci sayısını azalttılar.*Merkez Medya ve liberaller şimdilik çıkarıldı.7. Şu an*İstanbul İstihbarat Şube'deçok gizli toplantı devam ediyor. Gözaltı listesinin son hali henüz elime geçmedi.8. Operasyon listesinde Fetullah Gülen'in adı yoktu.*Tiran'ın 'Bir yolunu bulun' diye baskı yapmasıyla*zoraki dosyaya ilave edildi.9.*'Operasyon talimatı Gülen'den geldi'ibaresi aslında şu an Tiran'ın fiilen yaptığı suç. Siz yapın ben kanunları düzenlerim dedi10. Yargı Paketi'nin acilen devreye sokulması*'Kontrol ben de' algısı oluşturdu*ve ekibe güven gelmiş durumda.11. Çok gizli toplantı öncesi elime gelen notta gözaltı listesi şöyle:1. Fethullah Gülen2. Ekrem Dumanlı3. Nuh Gönültaş4. Naci Çelik12. Gözaltı listesi:5. Ali Sami Noyan6. Hikmet Tonbulca7. Salih Aslan8. Hidayet Karaca9. Fahri Sarrafoğlu10. Ahmet Şahin11. Ali Kara13. Gözaltı listesi:12. Elif yılmaz13. Radiye Ebru Şenvardar14. Makbule Çam Elemdağ15. Engin Koç16. Bülent Keneş17. Emre Uslu14. Gözaltı listesi:18. Mehmet Baransu19. Hüseyin Gülerce20. Tufan Ergüder21. Mutlu Ekizoğlu22. Yurt Atayün23. Ertan Erçıktı15. Gözaltı listesi:24. Ömer Köse25. Hayati Başdağ26. Kazım Aksoy27. Gafur Ataç28. Ferdi Taşkaya29. M.Ali Doğan30. Ayhan Akça16. Gözaltı listesi31. Ali Cihan32. Mustafa Uyanık33. Engin Koç34. Mustafa Kılıçaslan35. Halil Akbulut36. Çetin Öztürk37. Rıfat Aslan17. Gözaltı listesi:38. Erdem Kısa39. Mustafa Altunbulak40. Yakup Ergün41. Recep Güleç42. Dilaver Şeker43. Hakan Erkan44. Kerem Koç18. Gözaltı listesi:45. Murat Kasap46. Mustafa Yıldız47. Vefa ÖzcivanGizli toplantı öncesi elime geçen nottakiler şimdilik bunlar.19. Tiran operasyonu bizzat yönetiyor. Bütün talimatlar ondan.*Fethullah Gülen'i 'Operasyon talimatı verdi'*diye dosyaya aldırması tam ironiGüzel insanlar, ne surat asın ne ümitsizliğe düşün ne de karamsar olun. Bunlar yıkılan sahte bir saltanatın yıkılırken çıkardığı gürültüdür.Tarih tekerrür ediyor. Hile yoluylaSusurluk Dosyası'na*sonradan ilave edilen Fethullah Gülen yine aynı hilelerle dosyalara sokuluyor.Vahim1.*'12 Aralık Nefret Operasyonu'*deşifre olunca*Tiran koz olarak raflarda tuttuğu dosyaları*devreye sokuyor.2.*'Cemaat faili meçhul cinayetlere bulaştı'*diyerek İstanbul Emniyet'te Salı günü startı verilecek operasyonun sinyalini verdi.3.*Cem Küçük ve Ali Bayramoğlu'nunaçıklamaları sadece bir proje.Operasyon olunca şaşırmış gibi yapacaklar.*Hepsi bir oyun.4. Bu ikili dahil havuzcuların operasyon sonrası yapacağı açıklamalar ve haberler belirlendi. Önceki açıklamaları da sipariş açıklamaydı.5. Tiran, 21 Temmuz'da 'Sulh Hakimliği kuruluyor, süreci onlar götürecek' demiş 22 Temmuz'da onlarca polisi gözaltına aldırmıştı.6. Tiran, daha önce kullandığı hakim ve savcılara operasyon talimatını verdi.Gizli arşivinde duran kirli dosyalarıkendince temizleyecek.7. Tiran kendi döneminde işlenen her suikastten ve bu suikastlerin zanlılarından haberdar. Sadece bunlardan dolayı müebbet yatacak.8.*Çağlayan Adliyesi ve Vatan Emniyet hukuksuzlukların ve kumpasların merkezi*haline geldi. Sabah akşam tek gündem paralel yapı.9. Metiner'in dediği gibi sahte deliller oluşturuldu.*Dosya para, tehdit ve şantajla alınmış ifadelerle dolu.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]'Öcalan'ı verdiler Gülen'i aldılar Erdoğan'ı...'[/h][h=2]Türkiye için 3 kritik tarih. Biri Abdullah Öcalan, biri Fethullah Gülen bir diğeri ise Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili...[/h]

Vatan Gazetesi'nden Hüseyin Yayman "Öcalan’ı verdiler, Gülen’i aldılar, Erdoğan’ı hapsettiler!" başlığıyla kaleme aldığı köşe yazısında günümüz Türkiye'sine ışık tutacak 3 kritik tarihi hatırlattı.

14 Aralık'ı araştırmadan önce bu 3 tarihin öneminin anlaşılması gerektiğine vurgu yapan Yayman'ın deyimine göre yazılanları okudukça 'vay be' diyeceksiniz!

İşte Yayman'ın bugünkü yazısı:

"Bugün yaşananları anlayabilmek için 15 yıl geriye gitmek gerekiyor. Aksi takdirde kısır döngüden çıkamayız. ‘28 Şubat bin yıl sürecek’ denilen günlerde zamanlaması manidar gelişmeler oldu. Bu olaylara siz tesadüf de diyebilirsiniz. Ancak her tecrübeli Türkiye vatandaşı baktığında ‘vay be’ diyecektir. Bakın 1999 kışında neler yaşanmış...

- 15 Şubat 1999 Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildi.

- 22 Mart 1999 Fethullah Gülen ABD’ye gitti.

- 26 Mart 1999 Tayyip Erdoğan Pınarhisar cezaevine girdi.

BU KADAR TESADÜF FİLMLERDE OLUR

Türkiye ilginç bir paranteze sokuluyordu. Bu kadar tesadüfün üst üste gelmesi ancak filmlerde olabilirdi. Bir de ülkemizde yaşanabilirdi. Öcalan’ın ABD tarafından Türkiye’ye verilmesini dönemin Başbakanı Bülent Ecevit “Öcalan’ı neden verdiler anlamadım” demişti. Öcalan’ın ülkeye getirilmesi Bülent Ecevit’e seçim kazandırıp başbakan yaptı. Fakat aynı dönemde ilginç bir gelişme daha oldu. Öcalan’ı Kenya’dan alıp Ecevit’e teslim eden ABD bunun karşılığında Gülen’i istedi.

Öcalan-Gülen takası mı yapıldı?

Sonuçları üzerinden bir okuma yapıldığında ABD’nin Öcalan’la Gülen’i takas ettiği görülüyor. Öcalan’ın teslim edilmesinden yaklaşık bir ay sonra Fethullah Gülen istihbarat oyunlarıyla korkutuldu ve ABD’ye gitmesi sağlandı. Gülen’in neden başka bir ülke değil de ABD’yi tercih ettiği üzerinde dikkatlice düşünmek gerekiyor.

ABD TÜRKİYE'Yİ DİZAYN EDİYOR

Gülen’in ülkeden ayrılmasından dört gün sonra başka bir gelişme daha oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı okuduğu şiir yüzünden Pınarhisar cezaevine girdi. Sanki bir görünmez el ülkeyi yeniden dizayn ediyordu. Bu dizayn ilk meyvesini 18 Nisan 1999 seçimlerinde verdi. DSP birinci parti oldu ve hükümeti kurma görevini aldı.

ABD FETHULLAH GÜLEN'İ NEDEN KABUL ETTİ?

Ecevit başbakanlık görevini aldı ama ortada hala cevaplanmayan sorular var. Gülen’in bizzat şahsına dua ettiği Ecevit, Gülen’in ABD’ye gitmesi konusunda hiçbir açıklamada bulunmadı. Öcalan’ı teslim eden ABD, acaba Gülen’i neden kabul etti. Amacı neydi? Bilmiyoruz. Ancak bazı akıl yürütmelerde bulunabiliyoruz.

1999 KOMPLOSU AYDINLANIR MI?

İşte önceki gün yaşanan olayları doğru analiz edebilmek için 1999 Şubat soğuğunun aydınlanması gerekiyor. Aksi halde yapılan tüm yorumlar eksik kalacaktır. Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle ağaca değil, ormana bakması gerekiyor. Ülkede iktidar değişikliklerine neden olan bu olayların arka planında kim var ve bu güçlerin amacı ne?

Meseleye Gülen-Erdoğan ilişkisi üzerinden bakanlara ise şu hatırlatmada bulunmak isterim. Aslında bu ilişkinin gizemi Erdoğan’ın şu cümlesinde saklı ‘Ne istediler de vermedik.’ Gerçekten de Gülen, Erdoğan’dan ne istedi. Erdoğan bu talebe neden olumsuz cevap verdi ve ‘kazan-kazan koalisyonu’ niçin bozuldu?

"ÖNCE BU SORULARA CEVAP VERİN"

Son tahlilde politik bir parti gibi davranmak isteyen ve iktidara talip olan bir ‘dini/sivil hareket’ var. Sorun tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Bir gönüllüler hareketi neden bu kadar mülki idarede, yargıda, emniyette, askeriyede örgütlenir. Amacı ne olabilir?Kendilerine rakip olarak gördükleri yapıları neden tek tek tasfiye etmek isterler. Önce bu sorulara cevap verin, sonra 14 Aralık operasyonunu konuşalım...

GÜLEN HAREKETİNE GÖNDERME

Gülen hareketinin sadece Ahmet Şık’tan değil, Hanefi Avcı, Türkan Saylan, Soner Yalçın, Kuddusi Özkır, Nedim Şener, Tuncay Özkan ve ismini burada sayamayacağımız sayıda insandan ‘haklarını helal etmelerini’ istemeleri lazım. Özellikle de hayatlarını ve geleceklerini çaldıkları askerlerden. Gülen hareketinin isimlerle sınırlı bir özür değil, topyekün bir özeleştiri vermesi gerekiyor."

 

16.12.2014

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Ekrem Dumanlı ve Karaca için ek gözaltı süresi[/h]14 Aralık'ta başlatılan 'Paralel Yapı' operasyonunda gözaltına alınan Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca için ek gözaltı süresi alındı.

 

İstanbul merkezli "paralel yapı" operasyonu kapsamında gözaltına alınan Zaman gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, sağlık kontrolünden geçirildi.

 

Operasyon kapsamında gözaltına alınanlar arasındaki Dumanlı ile Karaca, polisin aldığı geniş güvenlik önemleri altında Eyüp Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne getirilerek sağlık kontrolünden geçirildi.

 

Dumanlı ve Karaca, daha sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün Vatan Caddesi'ndeki yerleşkesine geri götürüldü.

 

Zaman gazetesi Genel Yayın Müdürü Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Karaca için ek gözaltı süresi alındı..

 

Dumanlı ve Karaca sağlık kontrolünden geçti

 

14 Aralık'ta gözaltına alınan Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca sağlık kontrolünden geçirildi.

 

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, Eyüp Devlet Hastanesi'nde sağlık kontrolünden geçirildi. Dumanlı ve Karaca, sağlık kontrollerinin ardından tekrar İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü.

[h=2]ŞIKTAN DUMANLI'YA CEVAP[/h]Öte yandan Habertürk'teki Türkiye'nin Nabzı programında yaptığı açıklamada Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın görüşme talebinin kendisine iletildiğini söyleyen Ahmet Şık, fakat görüşmeyi düşünmediğini belirterek, "Benim inanç sistemimde Tanrı yok, din yok. Dolayısıyla helalleşme yok. Ben bu dünyada hesap sorulmasını istiyorum" dedi.

Emniyet'teki cemaat yapılanmasıyla ilgili kitap yazdığı sırada Odatv davası kapsamında tutuklanan ve 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet Şık, cemaate yakın medya kuruluşlarına yönelik olarak başlatılan operasyona "Cemaat'in bugün yaşadığının adı da faşizmdir" sözleri ile tepki gösterirken, Zaman gazetesinden hem teşekkür hem de özeleştiri mesajı almıştı.

 

Paralel yapı soruşturmasında 4 kişi daha serbest bırakıldı

 

'Paralel Yapı' soruşturması kapsamında gözaltında tutulan 4 kişi sorgularının ardından serbest bırakıldı. Emniyette tutulan şüpheli sayısı ise 18'e düştü.

 

İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında tutulan 22 şüpheliden 4'ü serbest bırakıldı. Emniyette savcıya ifade veren hikaye yazarı Hikmet Tombulca, yapımcı Salih Asan, yönetmen Engin Koç ile senarist Samim Noyan sorgularının ardından serbest bırakıldı. Toplam 22 şüphelinin bulunduğu emniyette serbest bırakılan 4 kişi ile birlikte gözaltı sayısı 18'e düştü.

 

SUÇLAMA NE?

 

Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın şüpheliler hakkında, "Türkiye Cumhuriyeti devleti egemenliğini ele geçirmek amacıyla baskı, yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanıp, örgütsel yapı oluşturarak, bu yapılanma altında iftira, kişi hürriyetinden yoksun kılma ve belgede sahtecilik suçları" yönünden işlem yaptı.

 

Soruşturma 2009 yılında El Kaide ile bağlantılı oldukları iddiasıyla önderliğini "Molla Muhammed" olarak bilinen Mehmet Doğan'ın yaptığı ve "Tahşiyeciler" olarak adlandırılan gruba düzenlenen operasyonu da kapsıyor.

 

Gözaltı kararı verilen bazı şüphelilerin, dizi film üzerinden "Tahşiyeciler" hakkında "suç ve delil uydurdukları'' gerekçesiyle operasyona dahil edildi.

 

SABAH, 16.12.2014

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Asıl bir numara Gülen

 

Paralel Yapı medyası ve Emniyet'teki uzantılarına dün sabah operasyon yapıldı. Zaman Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca gözaltına alındı. Operasyon gerekçesi, Paralel Yapı'nın, Gülen'e muhalif olan Tahşiyeciler grubuna kurduğu komplo... Listenin bir numarası Fethullah Gülen. Ancak ABD'de olduğu için gözaltı kararı çıkmadı

 

Nur Cemaati'ne bağlı "Tahşiyeciler" adı verilen gruba,Fethullah Gülen'in talimatıyla 5 yıl önce operasyon yaptırıp onlarca insanı tutuklatan Paralel Yapı deşifre oldu. Tahşiyeciler kumpasında yer alan Paralel Yapı'nın emniyet ve basın ayağına dün sabaha karşı operasyon düzenlendi. İstanbul merkezli 13 kentte düzenlenen operasyonda, aralarında Samanyolu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca ve Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın da bulunduğu 27 kişi gözaltına alındı. İlk aşamada 31 kişilik gözaltı listesinin bulunduğu dosyanın, 1 numaralı şüphelisi ise Fethullah Gülen. Fakat ABD'de bulunduğu için Gülen hakkında şu aşamada gözaltı kararı yok.

 

GÜLEN'İN EMİRLERİNİ YAYIN YAPTILAR

 

Dumanlı ve Karaca'nın ise Pensilvanya'nın talimatlarıyla, gazete yazarlarına ve TV programlarına kumpası destekler nitelikte yayın yaptırdıkları için gözaltına alındıkları belirtildi. Şüpheliler, "devletin egemenliğini ele geçirmek için örgütsel yapı oluşturmak", "iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve belgede sahtecilik" ile suçlanıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturmada, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, İstanbul'da belirlenen adreslere saat 05.30 sıralarında operasyon düzenledi. İlk etapta 8 kişi gözaltına alınırken bu sayı ilerleyen saatlerde 27'ye ulaştı. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarına imza atan eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Mutlu Ekizoğlu ve dönemin terörle mücadeleden sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı eski Hakkari Emniyet Müdürü Tufan Ergüder de gözaltına alınanlar arasında. Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın gözaltına alınması ise Paralel Yapı'nın şovuna dönüştü. Polisler önce sabah saatlerinde Yenibosna'daki Zaman binasına geldi. Ancak kısa süre sonra binadan ayrıldı. Polisin, gözaltı kararını Dumanlı'ya iletip döndüğü öğrenildi. Kapının önüne çıkan Dumanlı ise polislerin, slogan atılmasından rahatsız olduğunu savunarak, "Giyinmiş kuşanmış bekliyorum. Gözaltı ve arama kararı varsa ben niye geleyim. Sayın müdürüm, lütfen gelin ve emanetinizi alın" dedi. Ancak olayın aslı kısa süre sonra anlaşıldı. Dumanlı'nın "polis gazeteyi bastı" şeklinde algı oluşturmak için geceyi evinde değil gazetede geçirdiği ortaya çıktı. Öğle saatlerinde polis ekipleri, Dumanlı'yı gözaltına almak için ikinci kez geldiğinde ise Samanyolu TV, "Türkiye'nin en büyük gazetesine polis bahttp://i.sabah.com.tr/sbh/2014/12/15/1418595569269.jpgskını" başlığıyla canlı yayına girerken, birçok televizyon da Dumanlı'nın gözaltına alınışını altyazı olarak geçti. Kalabalık grubun "Özgür basın susturulamaz" şeklindeki sloganları ajitatif biçimde ekrandan yansıtıldı. Dumanlı, kalabalık grubun arasından "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganlarıyla götürüldü. Aralarında, 'Sungurlar' dizisinin yapımcısı Salih Asan, yönetmeni Engin Koç, 'Tek Türkiye' adlı dizinin senaristi Ali Kara'nın da yer aldığı şüphelilerin tamamının evinde veya işyerlerinde arama kararı bulunduğu belirtildi. Bazı şüphelilerin dizi film üzerinden "Tahşiyeciler" hakkında "suç ve delil uydurdukları" kaydedildi. 'Tek Türkiye'nin senaryo ve yapım ekibinden Elif Yılmaz, Ebru Şenvardar ile Naci Çelik Berksoy, emniyetteki sorgularının ardından serbest bırakıldı.

 

BOMBALARDA POLİSİN PARMAK İZİ ÇIKTI

 

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Tahşiyeciler davasının iddianamesinde, örgüt faaliyetinde kullanıldığı iddia edilen İstanbul'daki adreslerle ilgili bilgi verilmiş, Bahçelievler'de bulunan ve örgüt evi olarak lanse edilen yerde yapılan aramalarda, 2 el bombası, 1 el bombası gövdesi, çok sayıda fişek, kitaplar ve krokilerin bulunduğu ileri sürülmüştü. Silah ve diğer mühimmatların üzerinde sanıkların parmak izine rastlanmazken, operasyonu yapan polislerin parmak izi saptanmıştı. Polisler ise kendini, "Arama yaparken kullandığımız eldivenler yıprandığı için parmak izimiz çıkmıştır" diye savunmuştu.

 

TAHŞİYECİLER KİMDİR? NİYE OPERASYON YAPILMIŞTI

 

'GÜLEN RİSALE-İ NUR'U TAHRİF EDİYOR'

 

Çıkarıldığı mahkemede, "Gözümde yüzde 90 görme kaybı var. Ayrıca MS hastasıyım, başkasının yardımı olmadan hareket dahi edemem" diyen Mehmet Doğan, 15 yaşından bu yana Risale-i Nur okuduğunu, örgüt kurmadığını ve örgüt üyesi olmadığını söylemişti. Doğan'ı Paralel Yapı ile karşı karşıya getiren ise Fethullah Gülen ve ekibinin Risale-i Nur'u tahrif edip bazı cümlelere ters mana verdiğini ifade etmesi olmuştu. Gülen ve ekibi ile mücadele eden Doğan, Gülen'in tahriplerini 'Reddül' Evham serisi ile kitaplaştırmıştı. Mehmet Doğan, Gülen'in "Yahudilik ve Hıristiyanlık hak dindir. Yahudiler ve Hıristiyanlar cennete girecektir. Muhammedun Resulullah demeden cennete girilir" gibi İslam'la ilgili olmayan iddialarda bulunduğunu savunmuştu. Kısa süre sonra da gözaltına alınmıştı.

 

İŞTE GÜLEN'İN, SÜRECİ BAŞLATAN O VAAZI...

 

Tahşiyeciler grubuna yönelik 2010'daki operasyon, Gülen'in açıklamalarıyla başlamıştı. Gülen, 6 Nisan 2009 tarihli konuşmasında, "Türkiye'de Hizbulvahşet'ten sonra El-Kaide'yi icat ettiler. Yarın daha başka şeylerde icat edebilirler. Mesela Tahşiye diye bir şey icat edebilirler. Onları güçlendirirlerse ellerine silahlar da verebilirler... Adlarına da Tahşiyeciler derler. Sonra da Kalaşnikof'lar verirler ellerine, 2 yerde bir şey yapınca bunlar. Demek ki imkan bulunca bunlar da silahlanabiliyor. (...) Allah o fırsatı vermesin komplolarını kendi başlarına dolasın" demişti. Bugün Yazarı Nuh Gönültaş da 26 Nisan 2009'da aynı yönde bir yazı kaleme alıp emekli imam Mehmet Doğan ve grubunu hedef aldı. Tahşiye Yayınları'nın bir anda Tahşiye Örgütü olarak lanse edilmesi üzerine düğmeye basan emniyet de Doğan ve grubuna mensup 121 kişiyi "yasa dışı El Kaide örgütü mensuplarının deşifresi" adı altında 22 Ocak 2010'da gözaltına alındı.

 

KIRMIZI BÜLTEN İSTENECEK

 

Fethullah Gülen hakkında yurtdışında yaşadığı için arama ve gözaltı kararı çıkartılmadı. Soruşturmanın ilerleyen süreçlerinde Gülen hakkında da toplanan delillerin Adalet Bakanlığı'na iletileceği ve Interpol'den kırmızı bülten çıkarılmasının talep edileceği belirtildi.

 

DUMANLI ŞOV

 

Polis ve yargıdaki adamları sayesinde, operasyonla ilgili gelişmeleri an be an takip eden Zaman gazetesi Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, gözaltına alınma sürecini canlı yayın şovuna döndürdü. Daha operasyondan kimsenin haberi yokken, geceyi gazetede geçiren Dumanlı, ilk gözaltı haberinin Twitter'da duyulmasının ardından, bir taraftan canlı yayınlara bağlanıp ajitasyon yaptı, diğer yandan Twitter hesabından algı yönetti. Ergenekon operasyonları sırasında Gülen örgütünün karşısına dikilen CHP Milletvekili Oktay Ekşi, Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Hakan Şükür gibi isimler de Zaman'a gelerek Dumanlı'nın yanında yer aldı.

 

Hakında gözaltı kararı bulunan 31 kişi arasında yer alan Bugün Gazetesi Yazarı Nuh Gönültaş'ın, önceki gece Atatürk Havalimanı'ndan yurtdışına çıktığı tespit edildi.

 

MAHKEME : ÖRGÜTSEL YAPI

 

Paralel Yapı'ya yönelik operasyon kararı, savcı Hasan Yılmaz'ın talebi üzerine İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği tarafından verildi. Kararda, şüphelilerin "T.C. Devleti'nin egemenliğini ele geçirmek amacıyla baskı, yıldırma ve tehdit yöntemleri kullanarak örgütsel yapı oluşturdukları" kaydedildi. "Bu yapılanma altında iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, belgede sahtecilik" suçlarını işledikleri belirtildi. Başsavcılık basın açıklamasının devamında ise "13.12.2014 tarihli talimatımızla silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak, örgüt kapsamında sahtecilik, iftira suçlarından ifadeleri alınmak üzere şüpheli sıfatıyla göz altına alınmaları talimatı verilmiştir" ifadelerine yer verdi.

 

ADIM ADIM KUMPAS

 

Paralel Yapı'nın 'Tahşiye kumpası' senaryosunu Pensilvanya'daki örgüt lideri Fethullah Gülen yazdı. Örgütün basın, yargı ve emniyetteki uzantıları da kumpası sahneye koydu. İşte adım adım Paralel Yapı'nın Tahşiye kumpası:

1- Fethullah Gülen, 6 Nisan 2009 tarihli vaazında ilk kez Tahşiyeciler'i şu sözlerle hedef gösterdi: "Çuvaldızı bile olmayan, kitap okuyan arkadaşlarımıza, terörist damgası vurmak için Tahşiye diye bir şey icad edebilirler. Ellerine Kalaşnikof verilen adamlar, sizin adınızı kirletmek için eylem yapabilirler."

2- Ekrem Dumanlı'nın başında olduğu Zaman gazetesi de, adını ilk kez Gülen'in telaffuz ettiği Tahşiyeciler'e yönelik olumsuz algı oluşturmak için haber ve köşe yazarlarını devreye soktu. Hidayet Karaca'nın başında olduğu Samanyolu TV'deki 'Tek Türkiye' dizisinin senaryosu, Gülen'in isteği doğrultusunda yazıldı. Dizide, 'Karanlık Kurul' adlı oluşumda, Türkiye'yi karıştırmak için kullanılacak Tahşiye adlı yapılanma tartışıldı.

3- 23 Ocak 2010'da Savcı Kadir Altınışık'ın talimatıyla, Tahşiyeci olduğu söylenen 122 kişi gözaltına alındı. Operasyonu yürüten terör şubesinin başında, polis müdürü Tufan Ergüder vardı. Said Nursi öğretisine mensup ve bugüne kadar hiçbir suça karışmamış Tahşiyecilerin başındaki Mehmet Doğan'ın tek suçu ise Fethullah Gülen'i eleştirmekti. Örgüt evinde bulunduğu iddia edilen 3 bombada, operasyonu yapan polislerin parmak izleri bulununca, 17 ay hapis yatan Doğan ve 22 tutuklu sanık beraat etti. Operasyonu yürüten Savcı Kadir Altınışık daha sonra, 'başarılarından ötürü' Yargıtay'a atandı. 17 Aralık'tan sonra Hakkâri Emniyet Müdürlüğü görevinden istifa eden polis müdürü Tufan Ergüder ise yıllarca, Gülen örgütü adına yürütülen algı operasyonunda, gazetecilere haber yaptırdı.

4-17 Aralık'tan sonra dosya yeniden açıldı. Dün de, Fethullah Gülen ile kumpasta görev alan medya ve polis ayağına yönelik operasyon başlatıldı. Algı operasyonunu yürüten Ekrem Dumanlı, Samanyolu'nun Genel Müdürü Hidayet Karaca ve polis müdürü Ergüder'in de aralarında bulunduğu, 'kumpas senarist ve oyuncuları' gözaltına alındı.

 

'KARANLIK KURUL'UN PROJESİ: TAHŞİYECİLER

 

Samanyolu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca'nın televizyonlarında yer alan dizi ve belgesellerle ilgili talimatları, bizzat Fethullah Gülen'den aldığı, ses kayıtları ile ortaya çıkmıştı. Kayıtlardan biri Samanyolu TV'de yayımlanan Şefkat Tepe dizisinin senaryosuyla ilgiliydi. Karaca Gülen'e, dizide Karanlık Kurul adını verecekleri bir heyet oluşturmalarının uygun olup olmadığını soruyordu. Onay aldıktan sonra da dizinin senaryosunu Gülen'e onaylatıyordu. STV'de yayımlanan Tek Türkiye dizisinde ise El Kaide'e yakın oldukları iddiasıyla hedef gösterilen Tahşiyeciler'le ilgili şu diyaloglar dikkat çekmişti: "Seçimler bitti ve rengi belli oldu.. Kısa vadede ölüm kalım savaşı verdiğimiz devam eden dava sürecini (Ergenekon, Balyoz kast ediliyor) gölgede bırakacak yeni hamleyi de devreye sokacağız. Terör, yolsuzluk, irtica, siyasi belirsizlik, ekonomik manüplasyon yani ülkeyi istikrarsızlığa götürecek her türlü malzemeyi kullandık. Yeni projemizin adı Tahşiye olacaktır. Bizler basit bir çete değiliz. Bu köylülere mi bu ülkeyi bırakacağız." (Tahşiye, TDK sözlüğüne göre 'dip not ekleme, çıkıntı yapma' anlamına geliyor. Nur Cemaati'ne bağlı Tahşiyeciler ise adını Tahşiye Yayınevi'nden alıyor.)

 

'TESLİM OLMADI, USULÜNE UYGUN GÖZALTINA ALINDI'

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, Zaman Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'nın, gözaltı kararının tebliğine rağmen görevlilere teslim olmaması üzerine, usulüne uygun biçimde gözaltına alındığını kaydetti. Başsavcı Salihoğlu yaptığı yazılı açıklamada, şüpheliler hakkında dün sabah itibariyle gözaltı ve yakalama işleminin başlatıldığını belirtti. Öte yandan gazeteci-yazar Hüseyin Gülerce de Twitter hesabından yazdığı mesajda, "Gözaltına alınacaklar listesinde benim de ismim var. Şu ana kadar bir işlem yapılmadı. Yarın (bugün) öğleden önce Adliye'ye gidip ifade vermeyi düşünüyorum" ifadelerini kullandı.

 

HELİKOPTERLER UÇTU

 

Savcının talimatı sonrası, dün sabah saatlerinde başlayan operasyon sonrası, Zaman gazetesi binası üzerinde polis helikopterlerinin uçtuğu görüldü.Sabah, 15.12.2014

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]"Dumanlı şov yapıyor, tezgah var"[/h]Paralel Yapı operasyonu kapsamında hakkında gözaltı kararı olduğu için emniyete giden eski Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, ifadesinin ardından serbest bırakıldı. İfadesi hakkında açıklama yapan Gülerce, "Türkiye çok ciddi bir dönemin içinden geçerken şov yaparak kimse meseleyi başka yere çekmesin. Kumpas kurulmuş gibi bir şey var. Bunun aydınlatılması lazım" dedi.

 

Tahşiye operasyonunda gözaltına alınacak isimler arasında olan eski Zaman yazarı Hüseyin Gülerce bugün savcıların sorularını yanıtladı.

 

Paralel yapı iddialarına ilişkin soruşturma kapsamında hakkında gözaltı kararı olduğunu öğrenen Hüseyin Gülerce, avukatıyla birlikte bu sabah İstanbul Emniyeti'ne gitmişti. Gülerce'nin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde ifadesi alınmaya başlandı. Gazeteci Hüseyin Gülerce savcıya ifade verdikten sonra serbest bırakıldı.

 

GÜLERCE'DEN AÇIKLAMA

 

İfadenin ardından açıklama yapan Gülerce şunları söyledi:

 

Önce Fuat Avni bir liste yayınlamıştı biliyorsunuz, burada ismim vardı ama, Fuat Avni diye birisinin twitter'da yazdıklarıyla hareket etmemiz doğru değildi. Pazar günü Beyaz TV'de bir programım vardı, katıldım orada da söyledim 'listede adım var' diye. program bittikten Yalova'ya döndükten sonra arayanlar oldu. Başsavcılık açıklama yaptı 'listede isminiz var' diye. O zaman işin boyutu değişti. Bu resmi bir evrak. Orada gözaltına alınacaklar listesinde gözaltına alınması gereken insansınız.

 

E bekliyoruz gözaltı için gelen yok, yerimiz belli, saat 12'ye kadar Beşiktaş'ta. Onun üzerine ben tweet attım. Dedim ki 'listede ismim var bir işlem yapılmıyor, ben yarın ifade vereceğim' dedim. Ve bugün kendi arkadaşımın arabasıyla kendim geldim.

 

"GÜLEN NEDEN UYARIYOR? BAŞLIK YAZIMDA..."

 

Hukuk diliyle teslim oldum ve İrfan Fidan savcı beye 'şüpheli' olarak ifade verdim. Biraz uzun sürdü çünkü çok soru var, 35-40 soru var. Fakat konunun benimle ilgili tarafı şu 6 Nisan 2009'da sayın Fethullah Gülen, herkul.org sitesinde bir sohbet yapmış. Bu sohbetin dört gün sonrasında da ben zaman gazetesindeki köşemde, 'Gülen neden uyarıyor' diye başlıkla bir yazı yazmışım.

 

Savcının yürüttüğü soruşturma bu tahşiye denilen grupla ilgili. Yani bana anlatılan özetlenen şekilde olay şu, 6 Nisan'da 2009'da sayın gülen tahşiyeyi gündeme getiren bir konuşma yapıyor, arkasından 9 Nisan'da samanyolu TV'de tek Türkiye dizisinde bu konu ele alınıyor. şimdi denk gelmeye bakın, 10 Nisan'da da ben sayın Gülen'in bu sohbetinden bir paragraf alıyorum, bu paragrafta da tahşiye geçiyor. Tabi haklı olarak aynı şey benden önce ifade veren Ahmet Şahin hocamızın da başına vermiş. Onun da 15 Nisan'da yazısı var, o da bu konudan bahsediyor.

 

"EKREM BEY BAŞKA TARAFA ÇEKİYOR"

 

Şimdi bu Tahşiye olayı biraz farklı bir olay. Peşinen söyleyeyim, Zaman Gazetesindeki arkadaşlarım, bilhassa Ekrem bey meseleyi demokrasi basın özgürlüğü tarafına çekiyor ama ortada hukuki bir mesele var, evvela bunu anlamamız lazım. Ben eğer bu işin içerisinde bulunmuşsam hükümetin de benim gazeteci kimliğimin öne çıkartılması doğru değil, var mıyım yok muyum bu işin içerisinde?

 

"KUMPAS KURULMUŞ GİBİ BİR ŞEY VAR"

 

Şimdi olay şu bu sohbetin arkasından Tek Türkiye dizisinde karanlık kuruldaki konuşmalar, arkasından Gönültaş'ın yazısı, Zaman Gazetesindeki yazı, Hüseyin Gülerce'nin yazısı, Ahmet Şahin'in yazısı bunların hepsi bir araya getirildiğinde, sanki bir tezgah kurulmuş, birilerinin alnı secde gören insanların üzerine gidilmesi için bir hazırlık yapılmış, bir kumpas kurulmuş gibi bir şey var.

 

Bunun aydınlatılması lazım. Neden? Çünkü bu insanlar tırnak içinde tezgahın arkasından evlerine baskın yapılmış, el bombası bulunmuş, el bombaları üzerinde polislerin parmak izi çıkmış, sonra bunlar 17 ay mahkumiyet almışlar ve hapse girmişler. Ortada suçsuz insanlara bir zulüm varsa, yargı bunu araştırmasın mı?

 

Sizinle ilgili tarafı, ben orada kesinlikle söyledim, bir defa böyle bir tezgahın içinde olmam mümkün değil. Çünkü ben hayatım boyunca kalemimi, hiçbir telkinle baskıyla imayla dahi kullanmadım. Hani varsa resmiyette en büyük kutsallarım üzerine yemin edeyim. Ben bu yazıyı yazarken hiç kimseden bir talimat emir almadım.

 

Zaten ben yazılarımı bir gün öncesinden yazıyorum, gazeteci arkadaşlar da biliyorsunuz. 6 Nisan'da Sayın Gülen'in sohbetinden sonra, 9 Nisan'da Tek Türkiye dizisinde gündeme geliyor, benim yazım 10 Nisan'da. Ben yazımı 9 Nisan'da yazıyorum. Ben yazımı gönderdikten sonra o günün akşamında Tek Türkiye'de konu geliyor. Yani böyle onu kuvvetlendirici bir şey değil. Ama insan kendisini biliyor, ben böyle bir şey yapmadım. Zaten ifademde de yapılan bütün suçlamaları reddediyorum.

 

Sabah, 15.12.2014

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Yumurcak TV: Kötü amcalay iyi amcalaya opeyasyon yaptılay[/h][h=2]Gözaltına alınacağını Emniyet içerisindeki çete mensuplarının bilgi sızdırması ile önceden haber alan Ekrem Dumanlı, Paralel örgütün tüm kanallarını kendisi için seferber etti.[/h]

[h=4]Dumanlı, sesini yüksek çıkarmak için örgütün çocuk kanalı Yumurcak TV'yi dahi canlı yayınına bağlattı.

 

İstanbul merkezli Paralel Yapı'ya yönelik operasyonlarda aralarında polis ve gazetecilerin de bulunduğu 30'dan fazla kişi gözaltına alındı.

 

Operasyondan Emniyet içerisinde yuvalanmış olan Paralel Çete mensubu polislerin bilgi sızdırması ile önceden haberdar olan örgüt gazetecileri Cuma gününden itibaren teyakkuz halindeydi. Pazar sabahı başlayan gözaltı işlemleri sonrası kendisini ekranlara atan Zaman gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, örgütün tüm TV kanallarını seferber etti.

 

ÇOCUK KANALINDA BİLE ALGI OPERASYONU

 

Prosedür eksikliğinden dolayı sabah değil de öğleden sonra gözaltına alınan Dumanlı, gün boyu ekranlara çıkarak propaganda yaptı.

 

Kendisini, örgütün çocuk kanalı olan Yumurcak TV'den dahi canlı yayınlatan Dumanlı, küçük çocukların algılarına da yönlendirmeye çalıştı.

 

Yalnızlık girdabında yumurcak izleyicilere sarılan ancak minikleri bile kandıramadığı gözlenen Zaman'ın müdürü Dumanlı'nın sözkonusu kanalın canlı yayınında olduğu anlar böyle görüntülendi:

http://dunyavegercekler.com/upload/resimler/ic/5ZC_yumurcak-tv-kotu.jpg[/h]

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Paralel devletin çekilmiş en net fotoğrafı…

İftara doğru

Yıldıray Oğur

yildiray.ogur@tg.com.tr

 

 

 

Facebook

 

Ekip-1 Nizama Adanmış Ruhlar STV’nin pro-polis, Türkiye gündemini birebir takip edip mesajlar veren dizilerinden biri. Dizinin senaryosunu kanalın benzer dizilerinin senaristi Nakkaş yazıyor. Bu dizilere bir muvazzaf polisin de senarist olarak destek verdiğiyle ilgili haberler çıkmıştı. 2011’de o dizilerden biri olan Kollama’da Zekeriya Öz’ün görevden alınacağı önceden bilinince küçük çaplı bir gürültü de kopmuş, tesadüf işte denip geçilmişti.

Nizama Adanmış Ruhlar dizisinin 2014 yılı Mart ayında yayınlanan 63. bölümünde başka tuhaf bir şey oldu. Suriyelilerin kaldığı kampları ziyaret eden bir Türk generalin öldürülmesini araştıran Ekip bir sahnede bilgisayar başında oturmuş, İnterpol kayıtlarında fotoğrafları taramaktadır. Kamera bilgisayar ekranından geçen fotoğrafları göstermektedir. Bir kısmı çok hızlı geçer, seri katil tipli bir fotoğrafın hemen ardından ekrandan takım elbiseli kravatlı bir adamın fotosu geçer sonra diğer fotoğraflar ve sonra o takım elbiseli adamın fotoğrafında bilgisayar durur, ekranda net bi şekilde fotoğraf gösterilir ve ardından hiçbir şey olmamış gibi başka bir sahneye geçilir…

İşin tuhafı ekranda fotoğrafı Interpol’ün aranan suçlular taramasında çıkarılan kişi gerçek bir kişidir. Rize Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şaban Aziz Karamehmetoğlu.

Peki nasıl olmuştur onun internette ticaret odası sayfasındaki fotoğrafı STV’nin bir dizisinin içine suçlu olarak girmiştir?

Ticaret Odası Başkanı'nın yakın zamanlarda dershane tartışmalarında Rize’deki cemaat derneklerinin yayınladığı bir bildiriye imzası habersiz eklenince, bunu tekzip eden bir açıklama yapmaktan başka cemaatle bir sürtüşmesi olmamış.

Dizinin bu bölümünden haberdar olduktan sonra zorlukla ulaştığım STV’deki yapımcılar ise biraz da öfkeyle bunun bir yanlışlık olduğunu söyleyip, ticaret odası başkanından özür dileyerek dizinin içindeki o beş saniyelik görüntüyü çıkarmışlardı. (O yüzden linkte 58.33’ten sonra olan o görüntüyü göremiyorsunuz http://www.youtube.com/watch?v=wCbQ45l4ikU, neyse ki capsleri var.)

Diziler üzerinden cemaatin mesajlarının verildiğinin pek çok örneğini gördük. Gazetecilerin adları verildi, hükümete uyarılar yapıldı. Tek Türkiye dizisinin içine eklenen Karanlık Kurul’daki mesajların bizzat Fethullah Gülen tarafından kontrol edildiğiyle ilgili telefon kayıtları duyduk.

Polislerin ve savcıların kotarıp ilk nüvelerini gazetecilere sızdırdıkları ya da önce malzemeleri gazetecilere sızdırılıp sonra soruşturmaya dönen pek çok dava gördük.

(En komiği bu medya-polis iş birliğinin nadide örneklerini sergilediğimiz eski gazetem Taraf’ın eski yöneticisinin kurduğu medya etiği platformunun “polis devletine” hayır diye bildiri yayınlamasıydı.)

Ama bunu ilk kez görüyoruz.

Dünkü paralel devlet operasyonundan bahsediyorum. Soruşturma hakkında gün boyu basına baskı, gazetecilere gözaltı, paralel devlete soruşturma lafları arasında kaçırılan dünya kriminoloji tarihine girecek bir davanın ortaya çıkış hikayesinden…

Hikaye Barla’da başlıyor. Bediüzzaman Said Nursi, Şeyh Said isyanından sonra Eğirdir Gölü kenarındaki Barla’ya sürgüne gönderilir. Bir yıl sonra Eğirdir’de görevli Yüzbaşı İbrahim Hulusi Yahyagil ziyaretine gelir ve ilk talebesi o olur.

1943 doğumlu Mehmet Doğan ya da Kürt illerinde bilinen adıyla Molla Muhammed, Bediüzzaman’ın talebesi Hulusi Yahyagil’in izinden giden bir Risale-i Nur çevresinin başında.

Yayınladıkları Risale-i Nurların altına açıklayıcı haşiyeler düşüyorlar, diğer camialarının aksine demokrasiye mesafeli, yine diğer Nurcu grupların aksine cüppe, sakal ve çarşaf tercih eden, sivil ve fikri faaliyetler yapan bir grup.

1993 yılında Yeni Asya çevresi içinden kopan grup 1 Haziran 2004 Tahşiye ve Rahle yayınevlerini kuruyor.

Tahşiye örgütü adı da buradan geliyor, yoksa kendilerine 'Taşhiyeciler' demiyor, bir örgüt olduklarını da kabul etmiyorlar.

 

 

 

Grubun Risale-i Nurlar üzerinden oklarını doğrulttuğu grupların başında Gülen Cemaati geliyor. Yayınladıkları kitaplarla cemaatin kurumlar için zekat toplamasına, dinlerarası diyalog çalışmalarına, fıkhi meselelerdeki tavırlarını sert reddiyeler getiriyorlar. Grup, Gülen Cemaati’ni mehdilik-mesihlik iddiaları hakkında da eleştiriyor.

Ta ki 6 Nisan 2009 gününe kadar.

29 Mart 2009 seçimlerinden kısa bir süre sonra. O gün Fethullah Gülen’in Pensilvanya’daki haftalık sohbetinin kaydı Herkül.org sitesine düşüyor.

Gülen kendilerine kurulacak tuzaklar hakkında konuşurken bir yerde şöyle diyor:

“Mesela Hizbulvahşet diye bir şey çıkarırsınız. Hizbulvahşetten sonra El Kaide’yi de icat ettiler. Yarın daha başka şeyler de icat edebilirler. Mesela Tahşiye diye bir şey icat edebilirler. Hafizanallah iyi organize edebilirlerse bunları belki hakiki Müslümanlarla, kitap okuyan Müslümanların içine sokmaya çalışabilirler. Onları güçlendirmek için ellerine silah da verebilirler. Kitapların arkasındaki zatın posterlerini evlerine asabilirler… Biz nurları Haşiye yapıyoruz derler. Adlarına da Tahşiyeciler derler. Sonra Kalaşnikoflar verirler ellerine...”

Gülen’in sanki yokmuş gibi bahsettiği grup aslında uzun yıllardır var, beş yıldır Tahşiye diye bir yayınevi var ama onlardan ilk kez Tahşiyeciler diye bahseden Gülen oluyor.

Bu “mesela”lı tuhaf konuşmanın ardından tuhaflıklar zinciri başlıyor.

Önce Zaman gazetesi Gülen’in konuşmasından “Terör örgütü üretenler yeni tezgah peşinde” manşetli geniş bir haber yapıyor.

“Fethullah Gülen, kendi çıkarları için terör örgütü üreten odakların yeni bir tezgah kurabileceği uyarısında bulundu.” http://www.zaman.com.tr/gundem_teror-orgutu-uretenler-yeni-tezgah-pesinde_834989.html

Tahşiye Örgütü üzerinden tezgah iddiası iki gün sonra STV’de yayınlanan Tek Türkiye dizisinde karanlık planlar yapan karanlık kurulunun gündemine giriyor.

10 Nisan günü bu kez Zaman yazarı Hüseyin Gülerce Tahşiye meselesini kaleme alacaktır. Başlık: “Gülen neden uyardı?” http://www.zaman.com.tr/huseyin-gulerce/gulen-neden-uyardi_835730.html.

5 gün sonra gazetenin Aile sayfasında dini yazılar yazan yazarı Ahmed Şahin’in de aynı meseleyi kaleme alması daha da ilginç. http://www.zaman.com.tr/ahmet-sahin/islamda-irtica-ve-takiyye-yoktur_837461.html.

Tahşiye örgütü üzerinden kumpas, ertesi hafta da Tek Türkiye dizisinin gündemi olmaya devam eder.

Dizideki kötü adamların toplaştığı “Karanlık Kurul”da şöyle konuşmalar geçmektedir:

“Bir de irtica için hazırladığımız ama kullanamadan deşifre olan grup, Tahşiye mi Tahşidat mıydı neydi, onlar deşifre olmuştur. Bu işin arkasını bırakmayalım, isim değişikliği yapalım, yola devam edelim mutlaka. Silahlar hep bizden mi çıkacak, biraz da bunlardan çıksın

-Bu dinci örgütün yeni ismi ne olsun efendim?

-Rahle-mahle bir şey deyin işte. Dini sembol olan bir şey olabilir.”

Rahle adı da tesadüf değildir. Mehmet Doğan grubunun diğer yayınevinin adıdır Rahle.

Dizideki bu diyalogları 26 Nisan 2009’da Bugün yazarı Nuh Gönültaş noktasına virgülüne dokunmadan köşesine taşır. Başlık “Tahşiyeciler deşifre oldu, yeni bir isim bulmalıyız.”

http://www.bugun.com.tr/tahsiyeciler-desifre-oldu-yeni-bir-isim-bulmaliyi-yazisi-67182

İlginçtir, iki ay sonra 12 Haziran 2009’da Taraf gazetesi ‘İrticayı Eylem Planı’nı, “AKP’yi ve Gülen’i Bitirme Planı” başlığıyla yayınladı. Planda de Gülencilerin evlerine silah konulması gibi ‘kumpas’lar planlanmakta, “kamuoyunu yanlış yönlendiren, "Kutlar Vadisi", "Kollama" ve "Tek Türkiye" benzeri diziler hakkında olumsuz haberler” yapalım denmekte, orduda örgütlü olan Kurdoğlu gibi Nurcu gruplardan, devletin adamları gibi gösterilen İskender Evrenesoğlu, (Gülen grubunu en sert eleştiren isimlerden) Ömer Öngüt gibi cemaat liderlerini kullanmaktan bahsedilmektedir.)

İlk olarak Fethullah Gülen’in ortaya attığı, Zaman gazetesinin haber ve yazılarla dikkat çektiği, STV’nin Tek Türkiye dizisiyle tehlike çanları çaldığı Tahşiye grubu hakkında polis ve savcılık soruşturma başlatmıştır artık.

Ve 22 Ocak 2010 günü operasyon için düğmeye basılır. Düğmeye basan polis şefleri dün gözaltına alınan Tufan Ergüder ve Mutlu Ekizoğlu’dur.

Aralarında 66 yaşındaki görme engelli ve MS hastası Mehmet Doğan’ın da olduğu 122 kişi farklı illerde düzenlenen operasyonla gözaltına alınır. Gözaltına alınanlar arasında cemaatin içinde yer alan bir cumhuriyet savcısı, bürokratlar, imamlar da vardır.

Gazeteler haberi El Kaide’ye operasyon diye verirler.

Devrin İstanbul Valisi Muammer Güler operasyon hakkında yaptığı açıklamada “Bazı örgüt üyelerinin El-Kaide’nin Avrupa, Türkiye, Suriye sorumlusu olarak bilinen Louai Sakka ve 15-20 Kasım 2003 bombalı saldırılarından dolayı aranan ve Irak’ta öldürülen Habip Aktaş’la irtibatları tespit edilmiştir” der.

Operasyonla ilgili emniyetin medyaya geçtiği bilgi notlarında bir terör örgütü operasyonunda rastlanmayan türden özel hayatlarla ilgili belaltı bilgiler de yer almaktadır.

Örneğin Hürriyet gazetesi DHA haberine dayanarak operasyonu şöyle verir: “Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekât Daire Başkanlığı koordinesinde 22 Ocak’ta çökertilen, aralarında öğretmen, iki imam, iki eşcinsel ve iki kadın satıcısının bulunduğu iddia edilen El Kaide örgütüne bağlı 57 kişilik oluşumun fikir babasının Vakit Gazetesi’nin eski yazarı Mustafa Kaplan olduğu iddia edildi.”

Eşcinsellik ifşaları polisin medyaya geçtiği bilgi notlarındandır.

O bilgi notlarına göre farklı şehirlerdeki baskında Nurcu kökenli bir El Kaide grubu iddia edilen örgütten şunlar ele geçirilmiştir:

“Operasyonlarda örgüte ait 3 el bombası, 1 sis bombası, 7 tabanca, 2 kurusıkı tabanca, 1 havalı tabanca, 1382 fişek, 18 av tüfeği, 1 lazer noktalayıcı, düzenek yapımında kullanılan elektronik malzeme, 7 hançer, 1’i baston içine gizlenmiş 4 kılıç, 31 masaüstü ve dizüstü bilgisayar, 53 harddisk, 7 ses kayıt cihazı ve çok sayıda örgütsel doküman ele geçirildi.”

Her şey Fethullah Gülen’in tarif ettiği, Tek Türkiye’de anlatıldığı gibi gerçekleşmektedir.

Fakat operasyon sırasında cemaat polislerine yakışmayan amatörlükler yapılmıştır.

El Kaide örgütü iddiasına esas teşkil eden üç bombanın bulunduğu Bahçelilievler’deki ev, yönetici gelmeden aranmaya başlanmış, bombaların bulunduğu anı kameralar çekmemiş, cemaatin dershane olarak kullandığı evin aranmasında refakat eden kişinin abdest almaya gittiği bir anda bombalar çıkarılmıştır.

Esas skandal ise bulunan bombalarda sanıklardan hiçbirinin parmak izi bulunamazken, aramayı eldivenle yaptıklarını söyleyen polislerin parmak izinin çıkmasıdır.

Mahkemede polisler parmak izlerinin bombalarda ne işi olduğu sorusuna “eldiven delinmiş olabilir” diye cevap verebilirler. Delillerin hukuka aykırılığını iki ünlü ceza hukuku profesörü Adem Sözüer ve Bahri Öztürk imzalı bir bilirkişi raporu da tespit etmiştir.

Yine de 66 yaşındaki görme engelli, MS hastası Mehmet Doğan’ın aralarında olduğu cemaat mensupları 17 ay mahkeme yüzü görmeden hapis yatarlar. İlk mahkemede de tahliye olurlar. Davanın savcısı 2010 referandumundan sonra Yargıtay’a seçilerek ödülünü alır...

İşte dün yaşananlar davanın mağdurlarının yaptıkları şikayet ve hukuki başvuruların sonuçlarıydı.

Bütün bunlardan bi haber dün bütün gün medya özgürlüğü pozu verenler yerli yorumcuların ve bu hikayeye muhtemelen Dan Brown romanlarından çıkma gibi bakacak yabancı yorumcuların kaçırdığı Tahşiye Soruşturması şu ana kadar paralel devletle bulunmuş en somut ilişki ağını ortaya seriyor.

Gülen’in Pensilvanya’da bastığı bir düğmeyle, harekete geçen medyası, ardından harekete geçen savcıları ve polisleri örgütü hiyerarşik olarak ilk kez net bir şekilde ortaya koyuyor.

İlk kez bir operasyonu gözlerimizin önünde bu kez savcılar ya da polisler değil bizzat Gülen başlatıyor. Medya gazetecilik değil, savcılık makamı gibi çalışıyor.

Cemaatin bu davalardaki tecrübelerine yakışmayacak bir acemilik… İlk defa suç mahallîne bırakılmış çıplak gözle bile görülebilecek parmak izleri…

Görmek isteyenler için paralel devletin şu ana kadar çekilmiş en net fotoğrafı bu.

Haşiye düşmeye bile gerek yok…

15.12.2014

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Fuat Avni: 25 Aralık'ta operasyon olacak[/h][h=2]Fuat Avni, 14 Aralık'ın ardından Hüseyin Gülerce'nin ifaderine dayanarak 25 Aralık'ta operasyon yaplacağını öne sürdü.[/h]

 

İNTERNETHABER.COM - 14 Aralık operasyonunu önceden duyuran Fuat Avni, Zaman gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce'nin ifadesi çerçevesinde 25 Aralık'ta yeni operasyon yapılcağını öne sürdü.

Fuat Avni, Fethullah Gülen hakkında da kırmız bülten çıkarılacağını yazdı: "16. Dosyalar kapsamında Gülen hakkında 'terör örgütünü yönetmekten' işlem yapılacak ve kırmızı bülten çıkarılacak."

Fuat Avni, 25 Aralık'ta operasyon yapılacağını şöyle duyurdu:

"Gülerce'nin şaşırmış yüz ifadesinin altındaki gerçekleri yakında göreceksiniz. İfadesi kapsamında büyük bir operasyonun temeli atıldı. Gülerce'nin KÇG ekibine teslim ettiği ve çoğu vatandaş ve esnaftan oluşan listeye 25 Aralık günü operasyon planlandı."

FFuat Avni, operasyon yapılacak adresler arasında Bakanlar Kurulu kararıyla yardım toplama yetkisi kaldırılan 'Kimse Yok Mu' derneğinin de olduğunu iddia etti.

http://www.internethaber.com/images/other/ekran-resmi-1436-02-25-1.24.35-pm.png

http://www.internethaber.com/images/other/ekran-resmi-1436-02-25-1.26.22-pm.png

http://www.internethaber.com/images/other/ekran-resmi-1436-02-25-1.35.44-pm.png

http://www.internethaber.com/images/other/ekran-resmi-1436-02-25-1.44.08-pm.png

FETHULLAH GÜLEN: KIRMIZI BÜLTEN HAZIRLASINLAR, NE HOŞ

Fethullah Gülen bugün yayımlanan sohbetinde, hakkında kırmızı bülten çıkarılacağı iddiasına değinerek adeta meydan okudu:

Bu arada, istidradî şunu da diyeyim: Kırmızı bülten falan.. tuttururlarsa, ederlerse şayet fe ni’me ve bihâ (ne güzel ve hoş, baş göz üstüne)!.. Ama bütün bunlarla bir sindirme meselesi hedefleniyorsa, katiyen bilmeliler ki, hakiki mü’minler hiçbir zaman nifak düşüncesi karşısında eğilmemişler, hele secdeye asla kapanmamışlar, hep dimdik durmuşlardır Allah’ın izni ve inâyetiyle!..

NUH GÖNÜLTAŞ İÇİN YAKALAMA KARARI

Öte yandan Fuat Avni, Bugün gazetesi yazarı Nuh Gönültaş hakkında yakalama kararı çıkarılacağını söyledi.

Fuat Avni, 14 Aralık operasyonunda adı gözaltına alınacak listesinde olan fakat yurtdışında olduğu için hakkında işlem yapılamayan Bugün gazetesi Nuh Gönültaş hakkında yalakama kararı çıkarılacığını öne sürdü.

http://www.internethaber.com/images/other/ekran-resmi-1436-02-25-1.15.33-pm.png

İDDİALARA KÖŞESİNDEN YANIT VERDİ

Yurtdışına kaçtığı yönündeki iddialara köşesineden yanıt veren Nuh Gönültaş, adaletten kaçılmayacağına vurgu yaparak, programın ardından Türkiye'ye döneceğini ve savcıların sorularına cevap vereceğini belirtmişti.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Emre Erciş'ten Fuatavni hakkında flaş iddialar

 

Gazeteci Emre Erciş son zamanların en çok takip edilen twitter hesabı fuatavni hakkında önemli iddialarda bulundu. Emre Erciş twitter hesabına şüpheyle bakılması gerektiğini belirtti. Son zamanlarda Hüseyin Gülerce ve havuz medyasının Fuatavni'yi Pensilvanya yönetiyor tarzındaki söylemlerin birer plan dahilinde olabileceğini belirterek 'Fuatavni, Erdoğan'ın son kozu mu?' sorusunu sordu.

 

Twitter hesabı üzerinden açıklamalar yapan Emre Erciş takipçilerini de 'Gardınızı alın' diye uyardı. Fuatavni hesabı üzerinden yapılan paylaşımların daha sonradan bir delil gibi kullanılabileceğini söyleyen Erciş, Gülen cemaati bu hesap üzerinden bir istihbarat örgütü iddiasında bulunabileceğini belirtti.

 

İşte Emre Erciş tweetleri;

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Fethullah Gülen hakkında neden tutuklama kararı çıkartıldı. Gülen cemaati lideri olan "Hoca Efendi" lakaplı Fethullah Gülen kimdir? Fethullah Gülen nereli ve neden Türkiye'ye gelemiyor sorularının tüm cevaplarını haberimizde bulabiliriniz.

 

14 Aralık soruşturması kapsamında, şüpheli Fethullah Gülenhakkında yakalama kararı çıkarılmasını talep etti. 1. Sulh Ceza Hakimliği, savcılığın talebini kabul etti. İşte Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen bu haberin ardından herkesin merak ettiği konu ise Fethullah Gülen kimdir? Sizler için bu sorunun cevabını araştırdık.

 

FETHULLAH GÜLEN KİMDİR?

 

Muhammed Fethullah Gülen (d. 27 Nisan 1941; Pasinler, Erzurum), eski imam, vaizşair ve yazar. 50'yi aşkın kitabı, çeşitli dergilerde makaleleri ve birçok vaazı yayımlanmıştır. Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi bilmektedir.

 

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın kurucuları arasındadır ve vakfın onursal başkanıdır. 1999 yılı Mart ayında 28 Şubat süreci'ndeki Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi atmosfer sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri'ne giden Gülen, o tarihten bu yana ABD'nin Pensilvanya eyaletindeki Saylorsburg kasabasında yaşamaktadır.

 

Fethullah Gülen, İslam'ın Sünni-Hanefi görüşlerini Said Nursi'nin görüşleri ve kitapları Risale-i Nur ışığındagünümüze göre tekrar yorumlayan bir İslam düşünürüdür. Bu yorum ekseninde oluşan Gülen Hareketi'nin fikrî önderidir. Eğitim ve dinler arası diyalog konusundaki uygulama ve fikirleri nedeniyle aralarında filozof ve sosyal bilimcilerin de bulunduğu kişiler tarafından çağdaş İslam düşüncesine yön veren önemli bir düşünür olarak kabul edilmektedir.

 

28 Şubat süreci devam ederken 1999 yılı Haziran ayında ulusal televizyon kanallarında yayınlanan bazı video görüntüleri Türkiye'deki, laik düzen yerine şeriata dayalı bir İslam devleti kurmak için taraftarlarını teşvik ettiği suçlamalarına neden oldu.

 

Bunun üzerine, 22 Ağustos 2000 tarihinde aleyhinde dava açılmış, 2006 yılında bu davadan cürüm ve şiddete başvurarak teşekkül oluşturduğuna dair delil olmadığından beraat etmiş, bu karar 2008 yılında Yargıtay Ceza Genel Kurulunca oybirliği ile onanmıştır.

 

Fethullah Gülen, 2008 yılının Haziran ayında Foreign Policy ve Prospect dergileri tarafından oluşturulan Dünya'nın ilk 100 entelektüeli listesine alınmış ve internet üzerinden gerçekleştirilen ortak anket sonucunda birinciliğe seçilmiştir. Ayrıca 2013 yılında Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak gösterilmişti.

 

GÜLEN CEMAATİ NEDİR? GÜLEN HAREKETİ NEDİR?

 

Hizmet hareketi; Risale-i Nur'larda Said Nursi tarafından sıkça kullanılan ve kendisinin ana hareket ekseni olarak tarif edilen "hizmet-i imaniye ve Kur'aniye" deyiminin zaman içerisinde kısaltılması ile oluşan bir terimdir. Cemaatin kendisini bir sivil toplum hareketi olarak konumlandırması ile cemaat'in her türden kurumsal faaliyetleriini de içine alan bir kapsam genişliğine ulaşmıştır.

 

Gülen hareketi, Türkiye başta olmak üzere çeşitli ülkelerde eğitim ve sosyal amaçlı faaliyetler gösteren bir organizasyondur. Eğitimde Gülen tarafından "altın nesil" olarak ifade edilen bir insan modelini yetiştirme amçlı ev, okul, dershane, kültür merkezleri, üniversite gibi kurumlar oluşturulmuştur. Ayrıca cemaatin bu faaliyetlerini finanse etmede kullandığı, yardım organizasyonlarını gerçekleştirdikleri çeşitli vakıf ve dernekleri ile ticari faaliyet gösteren basın yayın kuruluşları, hastaneleri ve finans kurumları mevcuttur.

 

Hareket, çeşitli toplum kesimlerince Türkiye içi ve dışında, eğitime, Türk kültürünü tanıtmaya, dinlerarası diyaloğa ve fakirlikle mücadeleye yaptığı katkılardan dolayı desteklenirken başka kesimlerince de laikliğe bir tehlike olarak görülmesinin yanı sıra siyasî ve ekonomik bir güç haline geldiği söylenerek eleştirilmektedir.

 

fethullah-gulen-tutuklama-karari.jpg

 

HAKKINDA TUTUKLAMA KARARI ÇIKTI

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 14 Aralık soruşturması kapsamında, şüpheli Fethullah Gülenhakkında yakalama kararı çıkarılmasını talep etti. 1. Sulh Ceza Hakimliği, savcılığın talebini kabul etti.

 

"SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ KURMA VEYA YÖNETME"

 

Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 18 Aralık 2014'te, Sulh Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği yazıda, “Kamuoyunda hizmet hareketi olarak bilinen medya, ekonomi ve bürokrasi alanlarında kanun ve nizamlara aykırı yapılandığı değerlendirilen suç örgütünün lideri olan şüpheli Fethullah Gülen'in, 1998 yılında yurt dışına çıktıktan sonra bir daha ülkeye dönmediği” kaydedildi.

 

"SUÇ İŞLEDİĞİNE DAİR SOMUT BULGULAR ULAŞILDI"

 

Talep yazısında, halen Amerika'da yaşadığı belirtilen Gülen'in, “Soruşturma kapsamında suç işlediğine dair yeterli somut bulgulara ulaşıldığı ve uzun süreden beri yurt dışından olması nedeni ile kendisine ulaşılmasının mümkün olmadığı” ifade edildi. Yazıda, bu nedenlerle şüpheli Gülen hakkında, CMK'nın 94. maddesi uyarınca yakalama emri düzenlenmesi talep edildi.

 

1. Sulh Ceza Hakimliği, savcılığın talebini kabul etti.

 

İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, İstanbul merkezli ''paralel yapı'' soruşturması kapsamında, şüpheli Fethullah Gülen hakkında yakalama kararı çıkarılmasına hükmetti.

 

fethullah-gulene-yakalama-karari-cikarildi-(1).jpg

GÜLEN "BAŞ GÖZ ÜSTÜNE" DEMİŞTİ

 

Gülen, Dumanlı ve Karaca'nın gözaltına alınmasının ardından kendisi hakkında kırmızı bülten çıkarılacağı iddialarına ilişkin olarak, "Tuttururlarsa ne güzel ve hoş, baş göz üstüne" demişti.

 

BAŞBAKAN SİNYALİ VERMİŞTİ

 

Başbakan Ahmet Davutoğlu'na, önceki gün Gülen hakkındaki iddialar ve kırmızı bülten konusu sorulmuş, Davutoğlu ise, "Fethullah Gülen'le ilgili de soruşturma neyi gerektiriyorsa mutlaka yargı onun gereğini yapacak. Bizim, buradan şu veya bu yorumda bulunmamız doğru değil ancak yargı süreci içinde bir talep söz konusu olursa kırmızı bülten ve diğerleri, herhangi bir suç söz konusu olduğunda hangi işlem yapılıyor ise hiçbir ayrım gözetmeden eşit durumdaki bir vatandaşa ne uygulama yapılırsa o yapılır. Bu konuda da kararlılığımız kesindir" demişti.

 

fethullah-gulen-erdogan.jpg

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Konya-İstanbul Yüksek Hızlı Tren hattının açılış töreninde konuştu. Erdoğan, "Senin elini kolunu bağlayan yok ki gel onların yanına, gel onların yerine, kimse sana gelme demiyor, gel." dedi.

 

ERDOĞAN , GÜLEN'E ŞÖYLE SESLENDİ;

 

"Pensilvanya açıklama yapıyor. Bakıyorsunuz şahsıma yönelik çok çirkin benzetmeler. Beddua seansları. Şimdi daha da enteresan bir açıklama yaptı. Gazetelerden alınan onun kendi takımı için onların yerinde olmak isterdim diyor. Senin elini kolunu bağlayan yok ki gel onların yanına, gel onların yerine, kimse sana gelme demiyor, gel. Pensilvanya'da koruma altında olanlar buraya gelemez. Neler yaptıklarını biliyorlar.

 

 

 

Bırakın onlar Türkiye düşmanlarıyla birlikte hareket etsin. Uluslararası kirli odaklarla güneydeki sevdikleri ülkeyle hareket etsinler. Biz buraya milletle geldik, milletle yürüyoruz."

 

Kaynak: Haber Kaynağı

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

GÜNDEM

 

Haber Tarihi :20-12-2014 14:19

Fuat Avni Fethullah Gülen mi?

 

http://cdn.internethaber.com/news/348750.jpg

Gülen Cemaati'nin içinde yer alan ve Zaman gazetesi yazarlığı da yapmış olan Selim Çoraklı, Fuat Avni'nin Fethullah Gülen olduğunu idida etti.

 

Uzun yıllar Gülen Cemaati içinde yer almış, Makedonya temsilciliği, üniversite hizmetleri ve Zaman Gazetesi yazarlığında bulunmuş Selim Çoraklı Twitter fenomeni Fuat Avni için bütün izlerin Pensilvanya’yı gösterdiğini iddia etti.

GÜLEN'İN 40 YILLIK İSTİHBARAT AĞI İDDİASI

Sabah gazetesinde yer alan habere göre, Gülen tarafından 40 yıldır teşkilatlanan özelistihbarat örgütünün yatay ve dikey olarak yapılandığını dile getiren Çoraklı, bu örgütün bir yandan dikey bir yapılanmanın sağlandığı TSK, MİT, Emniyet, Yargı, YÖK ve diğer devlet birimleri içine çöreklenmiş istihbarat elemanları ile elde edilen bilgiler her kurumun içinde kurulan hiyerarşi ile birim imamları vasıtasıyla ilgili merkeze aktarılırken; diğer yandan bütün yurt sathına yayılmış sivil istihbarat (Siyasi partiler, Sivil Toplum Kuruluşları, Gazeteciler, öğrenciler, öğretim üyeleri, esnaflar, memurlar, işçiler vs.vs) ağıyla elde edilen bilgiler aynı merkeze ulaştırıldığını iddia etti.

İŞTE O AÇIKLAMALAR...

FUATAVNİ GÜLEN'İN ÖZEL İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ

 

Fuatavni isimli kullanıcıya baktığımızda karşımıza klasik bir istihbarat teşkilatının çıktığını görüyoruz. Çünkü Fuatavni'nin özellikle son dönemlerde paylaştığı bilgilere baktığımızda bunların yatay ve dikey yapılanmaya sahip bir istihbarat teşkilatının ürünü olduğu kendiliğinden ortaya çıkmakta.

Fuavavni ile ilgili görüşlerini açıklayan bazı gazeteci ve istihbarat uzmanlarının açıklamaları da Fuatavni'nin bir şahıs değil bir istihbarat teşkilatı olduğu tezimizi doğrulamakta.

Mesela yıllarca Gülen örgütü içinde yer alan Hüseyin Gülerce Fuatavi'nin "Bir şahıs olmayıp Pensilvanya merkezli istihbarat havuzu olduğu kanaati"nin yaygın olduğunu dile getirmişti.

GÜLEN'İN DEVLETİN KILCAL DAMARLARINA KADAR GİRDİĞİNİN KANITI

İstihbarat uzmanı Cahit Dilek'in, "Fuat Avni, Gülen cemaatinin istihbarat örgütünün adıdır. Fuat Avni olayı Cemaat'in devletin kılcal damarlarına kadar girdiğinin kanıtıdır" sözleri ise meselenin nasıl kritik bir noktada seyrettiğinin önemli göstergesidir.

BU BİLGİLERİ PAYLAŞMAK SADECE GÜLEN'E AİT BİR YETKİDİR

 

Bir dönem Gülen hareketinin ikinci adamı olarak bilinen Latif Erdoğan'ın açıklamaları ise şimdiye kadar söylenen kanaatlerin bir özeti mahiyetindedir ve istihbaratın toplandığı merkeze dikkat çekmesi bakımında önemlidir:

"Emniyet, MİT, Askeri İstihbarat birimlerinde yerleşik paralelcilerin koordineli çalışmasıyla elde edilen bilgilerin en üst seviyede denetimi ancak Gülen'e ait bir yetkidir. Bu yetkiyi onun başkasıyla paylaşması asla söz konusu olamaz. Bu açıdan bakıldığında çok net söylenebilir ki, Fuat Avni isminin gerçek sahibi Gülen'in kendisidir. Bilgilerin güncellenmesi ise onun bildirdiği ölçüde olmak kaydıyla, yanındaki bir ekip tarafından yapılmaktadır. Son gelişmeler de gösteriyor ki, devlet bilgi akışının koordinatlarını tespit etmiş bulunuyor. Bu arada yanıltıcı bilgiler sızdırarak da Fuat Avni'ye hem yanlış yaptırıyor hem de kendini deşifre ettiriyor."

BİLGİLER İMAM VASITASIYLA BÜROKRASİDEN MERKEZE AKTARILIYOR

 

Yukarıdan beri şimdiye kadar Fuatavni hakkında serdedilen bilgiler ışığında kim olduğunu ve sistemin nasıl işlediğini şöyle özetleyebilirim:

"Fuatavni Gülen tarafından kırk yıldır oluşturulan bir istihbarat örgütünün medyaya açılan penceresinin ismidir. Bu istihbarat örgütü yatay ve dikey olarak yapılanmıştır. Şöyle ki, bir yandan dikey bir yapılanmanın sağlandığı TSK, MİT, Emniyet, Yargı, YÖK ve diğer devlet birimleri içine çöreklenmiş istihbarat elemanları ile elde edilen bilgiler her kurumun içinde kurulan hiyerarşi ile birim imamları vasıtasıyla ilgili merkeze aktarılırken; diğer yandan bütün yurt sathına yayılmış sivil istihbarat (Siyasi partiler, Sivil Toplum Kuruluşları, Gazeteciler, öğrenciler, öğretim üyeleri, esnaflar, memurlar, işçiler vs.vs) ağıyla elde edilen bilgiler aynı merkeze ulaştırılmaktadır. (Bir dönemler Emniyet İstihbaratının El Kaide hakkındaki raporu bu kanalla oluşturulduğu medyaya yansımıştı.)

İSTİHBARAT BİLGİLERİNİ SON KARARI GÜLEN VERİYOR

 

Yatay ve dikey kanallarla bir merkeze akan istihbarı bilgilere bir de bütün dünyadaki yapılardan aynı merkeze akan istihbarı bilgileri eklerseniz nasıl bir istihbarat teşkilatı ile karşı karşıya kaldığımız daha iyi anlaşılmaktadır. Bir merkezde toplanan istihbaratlar buradaki uzman istihbaratçılar tarafından özel işleme tabi tutulmakta, analiz ve değerlendirilmesi yapıldıktan sonra son olarak Gülen tarafından değerlendirilerek, Fuatavni ve diğer bazı basın yayın organları vasıtasıyla kullanılmaktadır.

BÜTÜN İMAMLAR GÜLEN İLE BAĞLANTILI

 

Bilindiği üzere Gülen örgütü dünyada ülkeler bazında ve Türkiye'de bölgesel bir yapılanmaya gitmiş ve her ülke ve bölgenin başına bir imam konmuştur. Ülkemizdeki 8 bölge dışında özellikle TSK, MİT, Emniyet, Yargı, YÖK gibi kurumlarda ise özel yapılanma ile bölge imamlarına bağlı olmaksızın direk Türkiye imamı kanalıyla Gülen'le irtibatta olan yapılanma yoluna gittiği bilinmektedir."

PENSİLVANYA FUAT AVNİ'NİN ARKASINA GİZLENİYOR

 

Özetlemek gerekirse Fuatavni hesabı, Gülen örgütünün dünyaya yayılmış istihbarat ağına akan bilgilerin bu merkezde özel işleme tabi tutularak işlenmesinin ardından yayınlanacak kıvama geldiğinde sosyal medyayla paylaşmak için kullanılan bir sahte hesap adından başka bir şey değildir. Bu hesabın şahıslarla irtibatlı gösterilmeye çalışılması Pensilvanya merkezli istihbarat örgütünün perdelenmesi içindir. Fuat Avni'nin bütün paylaşımlarından Pensilvanya'nın sorumlu olduğunu ise rahatlıkla söyleyebiliriz.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Kırmızı bültenle ilgili en çok merak edilen soru[/h]

22 Ara 2014 10:29 Samanyolu Haber[h=2]Fethullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, havuz medyası tarafından kırmızı bültenle ilgili yapılan bilgi kirliğininin önüne geçmek için en çok merak edilenleri yazdı..[/h]http://image.samanyoluhaber.com/Images/News/20140406/51560928_Nurullah_Albayrak.jpg

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak , kırmızı bülten hakkında yapılan ve hukuki niteliği olmayan haberlere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

 

"İnterpolün bir şahıs hakkında terör örgütü üyesi olduğundan bahisle kırmızı bülten düzenlemesi için öncelikle bahsi geçen terör örgütünün İnterpol tarafından terör örgütü olarak değerlendirilip listelerine bu şekilde geçirilmesi, arkasından bu şahsın belirtilen terör örgütünün eylemlerine hangi somut aktiviteleriyle katıldığının ve bunların suç teşkil eden yönlerinin delileriyle birlikte ortaya konulması gerekmektedir." diyen Albayrak, "Bu bilgiler ışığında net olarak söylenebilir ki, İnterpol Genel Sekreterliği kırmızı bülten çıkartmayacak ve ABD’de iade talebini mahkemeye dahi intikal ettirme gereği duymayacaktır. Bu kararlar iddiaların mesnetsiz ve hukuksuz olduğu için verilecek, ayrıca, bu kararlar Türkiye’nin hukuksuz taleplerde bulunduğunu da maalesef tescil edecektir." dedi.

 

İşte Albayrak'ın bilgi kirliğinin önüne geçen "Kırmızı Bülten hakkındaki doğrular" başlıklı değerlendrimesi..

 

Günlerdir medyada Sayın Fethullah Gülen hakkında kırmızı bülten çıkartıldığı, bulunduğu yerde gözaltına alınarak Türkiye’ye getirileceği şeklinde hiçte hukuki olmayan değerlendirmelerde bulunulmaktadır. Bu iddiaların hiçbirisi doğru değildir. Hukuka aykırı olduğunu değerlendirdiğimiz bir yakalama kararı sonrasında, ne tür aşamaların olacağı ve hangi durumlarda kırmızı bülten kararı verilebileceği hususunu maddeler halinde öğrenmek isteyenlerin bilgisine sunuyoruz.

 

1- KIRMIZI BÜLTEN NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

 

Bir soruşturma ya da kovuşturma kapsamında hakkında tutuklama kararı çıkartılan kişinin yurtdışından iadesinin sağlanması amacıyla İnterpole üye ülkeler tarafından aranmasını temin etmek amacıyla İnterpol Genel Sekreterliği tarafından alınan polisiye bir tedbirdir.

 

2- KIRMIZI BÜLTEN TALEBİ İÇİN NE TÜR KARAR ALINMASI GEREKİR?

 

Bir kimsenin yurt dışından iadesi sağlanmak amacıyla aranmasını teminen, İnterpol Genel Sekreterliği tarafından kırmızı bülten çıkartılması talebinde bulunulabilmesi için, öncelikle istenilen kişi hakkında mahkemelerce çıkarılmış yakalama kararının bulunması gerekmektedir.

 

Şüpheli veya sanık durumundaki kişiler hakkında uluslararası kırmızı bülten çıkarılması için, soruşturma aşamasında Cumhuriyet başsavcılıklarınca, kovuşturma aşamasında mahkemelerce talepte bulunulabilir.

 

3- KIRMIZI BÜLTEN İSTEME TALEBİ HANGİ ŞEKİLDE YAPILABİLİR?

 

Kırmızı Bülten Talebi, 16/11/2011 tarih ve 69/4 sayılı “Suçluların İadesi ve Hükümlü Nakli Konularında Adlî Makamlarımızca Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar” konulu Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün genelgesine uygun olarak hazırlanılan kırmızı bülten evrakınınCumhuriyet Başsavcılıkları veya mahkemeler tarafındanAdalet Bakanlığına gönderilmesi suretiyle yapılabilir.

 

4- ADALET BAKANLIĞI TALEP ÜZERİNE NE İŞLEM YAPAR?

69/4 sayılı Genelgenin 18. paragrafında belirtildiği üzere; ‘Türkiye’de bir suç işleyip yurt dışına kaçtığı duyumu alınan bir kimsenin yurt dışında Türkiye’ye iadesi amacıyla arattırılmasını teminen İnterpol Genel Sekreterliği tarafından kırmızı bülten çıkartılması talebinde bulunulabilmesi için, öncelikle bu kişi hakkında mahkemelerce tutuklama kararı veya şahıs mahkûm edilip cezası kesinleşmişse, hükmedilen cezanın infazını teminen Cumhuriyet Başsavcılığınca çıkarılmış yakalama emrinin bulunması gerekmektedir’ şeklindedir.

Temel mantık olarak kırmızı bülten, yeri tespit edildiğinde ve yakalandığında ancak iadesi istenebilecek şahıslar için tanzim edilir. Bir şahsın sadece ifadesinin alınması için kırmızı bülten düzenlenmez. Sadece ifade alınması uluslararası adli yardımlaşma (istinabe) yoluyla yapılacak bir işlemdir. Yeri tespit edilip yakalandığında iadesi için yeterli delil bulunmayan bir şahıs için kırmızı bülten düzenlenmesinin talep edilmesi doğru değildir. İadesi için yeterli delil bulunmadan kırmızı bülten talebinde bulunsa dahi İnterpol Genel Sekreterliği talebi değerlendirirken bu şartların varlığını arayacağından böyle bir durumda talep olumlu karşılanmayacaktır.

 

Kırmızı bülten yalnızca bir şahsın iadesi amacıyla tanzim edilir. Şahsın iadesi şartları oluşmadığı durumlarda yani suçlamaların ciddi olmadığı durumlarda kırmızı bülten talep edilemez, edilse de İnterpol Genel Sekreterliği tarafından dikkate alınmaz.

 

Adli makamlarca hazırlanan ve Adalet Bakanlığına iletilen kırmızı bülten evrakının öncelikle Adalet Bakanlığı tarafından genelgeye uygun olup olmadığıdenetlenmektedir. Adli makamların talep evrakında istenen belgeler ve delil içeriği açısından eksiklik varsa evrak ilgili adli makama geri gönderilmektedir. Eksiklik yoksa evrak kırmızı bülten talep edilmesi için İçişleri Bakanlığına iletilmekte ve bu Bakanlık tarafından da bir eksiklik bulunmadığı takdirde kırmızı bülten düzenlenmesi için merkezi Fransa/Lyon’da bulunan İnterpol Genel Sekreterliğinekırmızı bülten başvurusu iletilmektedir.

 

İNTERPOL YAPILAN TALEP ÜZERİNE NE TÜR İŞLEM YAPAR?

İnterpol Genel Sekreterliği öncelikle bu talebin gerekli olup olmadığı hususunda değerlendirme yapmaktadır. Tutukluluk yerine adli yardımlaşma yoluyla alternatif yöntemlerle kişilerin ifadelerinin alınmasının daha makul bir yöntem olduğu durumlarda talep kabul edilmemektedir.

 

Kırmızı bülten düzenlenmesi halinde şahıs aranmaya başlayacağı için İnterpol Genel Sekreterliği bu şekilde bir polisiye tedbiri uygulamadan önce o şahısla ilgili şahsın vatandaşı olduğu ülkenin mahkemesinden verilmiş bir tutuklama kararı veya yakalama kararı olmasını aramaktadır.

 

Sadece talepte bulunan ülkenin mahkemesinde verilmiş bir tutuklama kararı veya yakalama kararı olmadı yeterli olmayıp, şahıs yakalandığında suçun vehameti ve mevcut delil durumu itibariyle iadesi mümkün olması halinde kırmızı bülten düzenlenecektir. Talepte bulunan devletin suçu vahim olarak tarif etmesi mevcut delil durumunu kendisi için yeterli görmesi yetmeyecek, talep uluslararası hukukun temel prensipleri ve dünyada yaygın kabul görmüş hukuki teamüllere uygunluk arzettiği ölçüde kabul görecektir. Bu şekilde keyfi uygulamalara neden olacak başvurularıengellemek ve zaman içersinde kırmızı bültenin her durumda kullanmasından doğan sorunlarınönüne geçilmek istenmektedir.

 

İNTERPOLÜN ÖRGÜT SUÇLAMASI DEĞERLENDİRMESİ NASIL YAPILMAKTADIR?

İnterpol Genel Sekreterliği tarafından bir örgütün terör örgütü olarak kabul edilmesi için öncelikle Genel Sekreterlik Hukuk birimi tarafından olumlu görüş bildirilmesi ve Genel Kurulu’da örgütün terör örgütü olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Genel Sekreterlik devlet ve hükümet düzenini değiştirmek amacıyla kurulmuş ve bu amacı gerceklestirmek için sivil insanları öldürdüğü sabit olan bir örgut için bile amacının politik ve siyasi olduğunu belirterek terör örgütüdür şeklinde bir niteleme yapmaktan çekinmekte ve siyasi suçlarla ilgili bir işlem yapmanın İnterpolun Anayasası olarak kabul edlen Tüzüğün 3. Maddesine aykırı olduğu gerekçesi ile kırmızı bülten düzenlenmesi talebini reddettiği bilinmektedir.

 

İnterpol, terör örgütü olduğu AB, Avrupa Konseyi ülkeleri ve ABD tarafından kabul edilen grup üyeleri hakkında ise genellikle bu polisiye tedbirin uygulanması gerektiği düşüncesindedir.Terör örgütü olduğu AB, Avrupa Konseyi ülkeleri ve ABD tarafından kabul edilen suç örgütlerinin üyeleri hakkında sadece üye olduğundan bahisle kırmızı bülten düzenlememekte, talebe konu şahsın hangi somut ve suç teşkil eden eylemleri ile terör örgütünün eylemlerine dahil olduğunun delillerle ortaya konulmasını beklemektedir.

 

İNTERPOL GENEL SEKRETERLİĞİ TALEP KONUSU KİŞİYİ DİNLER Mİ?

 

Kırmızı bülten düzenlenmeden önce yada düzenlendikten sonra kırmızı bülten düzenlenen şahısların avukatları İnterpol Genel Sekreterliğine başvurarak şahıs hakkındaki kırmızı bültene dayanak belgelerin birer örneğini isteyebilmekte; bilahare, kırmızı bülten düzenlenen suça ve dosyaya ilişkin itirazlarını Genel Sekreterliğe sunabilmekte; bunun üzerine, Genel Sekreterlik ilgili ülkeden ek bilgi talep edebilmekte; ek bilgilerin yetersiz olduğu kanaatine varıldığında ise kırmızı bülten kaldırılabilmektedir.

 

ÜYE ÜLKELER KIRMIZI BÜLTENE KOŞULSUZ UYARLAR MI?

 

Kırmızı bülten uluslararası bir tutuklama kararı olmayıp İnterpole üye olan 180’in üzerindeki ülkelerden herbirisinin kendisine farklı değer atfettiği ve suçluların tespitine yarayan polisiye bir işbirliği aracıdır.

 

Ülkelerin kırmızı bültene değer atfetmelerine göre 4 kategori bulunmakta; bazı ülkeler kırmızı bülteni herhalükarda uygulanması gereken bir tutuklama emri gibi görmekte, bazıları ise hiçbir durumda kendilerini bir şey yapma zaruretinde görmemektedir. ABD ve Anglo-sakson ülkeleri kırmızı bültene en az itibar eden ve bu bülten uyarınca en az işlem yapan ülkeler grubunda yer almaktadır.

Kırmızı bültene hukuki geçerliliği olan bir belge değil bir polisiye enstruman değeri atfeden çoğunluk batı ülkelerihakkında kırmızı bülten çıkarılan şahsı kendi ülkesinde tespit eder etmez durumu ilgili üşkeye bildirmekte ve o ğlkenin kendisine iade talebi göndermesini istemekte, ancak bu evrak gelinceye kadar bir özgürlük kısıtlaması çoğunlukla olmamakta ve sadece kırmızı bülten düzenlenmiş olması iadenin de mümkün olacağı anlamına gelmemektedir.

 

Kısacası iade işleminde ülkelerin çoğunluğu itibariyle iade talepnamesinin içeriğine, inandırıcılığına ve delillerin ciddiliğine bakmakta İnterpol Genel Sekreterliğinin yapmış olduğu değerlendirmeyi yeterli görmeyip kendileri değerlendirme yapmaktadır.

ABD KIRMIZI BÜLTEN HAKKINDA NE İŞLEM YAPAR

 

ABD mevzuatı kırmızı bülten gerekçesi ile yakalama tedbiri alınmasına imkan vermemektedir. ABD makamları kişi hakkında bir kırmızı bülten bulunsa bile mutlaka iade evrakının kendilerine iletilmesi ve iade talebinde bulunulmasını şart koşmaktadır. İade evrakı gittiğinde öncelikle ABD Adalet Bakanlığı çok sıkı bir inceleme yapmaktadır. Zira ABD Adalet Bakanlığı tarafından mahkemeye sunulan bir iade talebi kabul edilmediği takdirde Bakanlık bunu ciddi bir prestij zedelenmesi olarak görmekte, bu nedenle bu süreçteki değerlendirmelerini titizlikle yapmaktadır.

Yapılan başvurunun mahkemeye iletilebileceği değerlendirdiğinde dosya iade konusunda bir karar vermek üzere Federal Mahkemeye gönderilmektedir. Mahkeme iadesi istenen şahsın ve avukatının savunmalarını aldıktan ve dosya içerisinde yer alan bilgiler değerlendirildekten sonra talebin hukuka uygun ya da uygun olmadığı şeklinde karar vermektedir.

Bugüne kadar ABD tarafından Türkiye’ye terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen herhangi bir şahıs iade edilmemiştir.

ÖZET OLARAK,

İnterpolün bir şahıs hakkında terör örgütü üyesi olduğundan bahisle kırmızı bülten düzenlemesi için öncelikle bahsi geçen terör örgütünün İnterpol tarafından terör örgütü olarak değerlendirilip listelerine bu şekilde geçirilmesi, arkasından bu şahsın belirtilen terör örgütünün eylemlerine hangi somut aktiviteleriyle katıldığının ve bunların suç teşkil eden yönlerinin delileriyle birlikte ortaya konulması gerekmektedir.

 

Delilleri inandırıcı bulunmayan başvurular reddedilmektedir.

 

Bu bilgiler ışığında net olarak söylenebilir ki, İnterpol Genel Sekreterliği kırmızı bülten çıkartmayacak ve ABD’de iade talebini mahkemeye dahi intikal ettirme gereği duymayacaktır. Bu kararlar iddiaların mesnetsiz ve hukuksuz olduğu için verilecek, ayrıca, bu kararlar Türkiye’nin hukuksuz taleplerde bulunduğunu da maalesef tescil edecektir.

 

Yapılacak bu şekilde bir başvuru ile İnterpol Genel Sekreterliği örgüt anlayışımızın değiştiğini ve bir dizi senaryosundan örgüt çıkartılmaya çalışıldığını görecek. Bu talebi kabul etmediği gibi bu başvurunun oluşturacağı olumsuz hava nedeniyle bundan sonra yapılacak başvurularda değerlendirilmeyecektir. Bunun sorumluluğu da elbette bu talepte bulunulmasını isteyen ve yapanların üzerinde olacaktır.

 

Sayın Fethullah Gülen’in ABD’ de ikamet adresinin bilinmesine, adli yardım talebi ile ifadesi alınmak istendiğinde ifadesini bulunduğu yerde verebileceği bilinmesine rağmen bu şekilde bir işlem yapılması işlemin hukuki olmadığını göstermektedir. Sayın Gülen beraatle sonuçlanan daha önceki iddialarla ilgili olarak adli yardımlaşma talebi gereğince ABD adli makamların ifade vermiştir. O zaman dahi Amerikan savcısının iddiaların ciddiyetsizliğine karşı şaşkınlığını izhar ettiği de bilinmektedir.

 

Bu soruşturmada adli yardım talebi yoluna başvurmaksızın algı yönetimi ve genel seçim sürecinde iç siyaset malzemesi olarak kullanmak amacıyla, bu girişimden sonuç alınamayacağı bilinmesine rağmen kasten bu yolun seçilmesi yapılan bu işlemin siyasi olduğunu tek başına ortaya koymaya yeterlidir.

 

Av. Nurullah Albayrak

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...

MENU

ANASAYFA

GÜNDEM

SPOR

DÜNYA

EKONOMİ

TEKNOLOJİ

MAGAZİN

ANALİZ

 

 

Birand Cemaat'in başına gelecekleri 4 yıl önce yazmış

Usta gazeteci Mehmet Ali Birand, son günlerde Cemaat'le ilgili yaşananları 4 yıl önce "Cemaat efsaneleşen gücünün esiri oluyor" başlığıyla öngörmüş.

GündemAK PartiAmerikaCemaatErgenekonİsrailWashingtonFethullah Gülen

30 Aralık, 2014 - 23:23

 

Gülen Cemaati, son zamanlarda arka arkaya yapılan operasyonlarla iyice baskı altına alınmış durumda. Fethullah Gülen hakkında yakalama kararının çıkarılması da durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.

 

2013 yılının ilk ayında hayatını kaybeden usta gazeteci Mehmet Ali Birand, her ne kadar bugün gelinen noktayı görmese de, 4 yıl önce yani 2010 yılında Posta gazetesinde kaleme aldığı "Cemaat efsaneleşen gücünün esiri oluyor" başlıklı köşe yazısında bugünleri öngörmüş.

 

SANKİ BUGÜNLERİ ÖZETLİYOR...

 

"Türk toplumuna yepyeni bir efsane yaratılıyor. Bu efsanenin adı: Gülen cemaati. Bu gizemli hareket bir süre sonra, iktidarlar tarafından tehlike olarak görülebilir. Eskiden cemaati sürekli şekilde asker izler ve örselerdi. Yok etmeye çalışırdı. Eğer bu gidiş değişmezse, ileride siyaset peşine düşer ve yok etmeye kalkabilir." diyen Birand, "Gülen cemaatine yüklenen güç aslında müthiş abartılı. Gerçekleri de yansıtmıyor ancak öylesine bir efsaneleşme rüzgarı esmeye başladı ki, her gelişme cemaate fatura ediliyor. Her şeyin altından cemaat çıkarılıyor... Gün gelir rüzgar döner, bu defa Gülenci avı başlar..." sözleriyle sanki bugünleri özetliyor.

 

İŞTE BİRAND'IN 6 EKİM 2010'DA YAYINLANAN O YAZISI:

 

"Türk toplumuna yepyeni bir efsane yaratılıyor. Bu efsanenin adı: Gülen cemaati.

 

1970-2000 arasında yaklaşık 30 yıl süreyle bir ölüm-kalım mücadelesi veren cemaat, şimdilerde inanılmaz bir güç atfedilen, ülkenin her kurumuna hakim, her gelişmenin altından çıkan, müthiş bir organizasyon konumuna girmiş durumda. Neredeyse, bir mafya gibi koordineli çalışan, her yerde bir adamı bulunan örgüt gibi sunuluyor.

 

"SİYASET PEŞİNE DÜŞÜP YOK ETMEYE KALKABİLİR"

 

Belki kimilerinin hoşuna gidebilir ancak önlem alınmazsa bu gizemli hareket bir süre sonra, iktidarlar tarafından tehlike olarak görülebilir. Eskiden cemaati sürekli şekilde asker izler ve örselerdi. Yok etmeye çalışırdı. Eğer bu gidiş değişmezse, ileride siyaset peşine düşer ve yok etmeye kalkabilir.

 

Gülen cemaatine yüklenen güç aslında müthiş abartılı. Gerçekleri de yansıtmıyor ancak öylesine bir efsaneleşme rüzgarı esmeye başladı ki, her gelişme cemaate fatura ediliyor.

Her şeyin altından cemaat çıkarılıyor...

 

ERGENEKON-BALYOZ DAVALARI...

 

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden sızdırılan belgeler... Operasyonlardaki hatalarla ilgili bilgi ve görüntüler...

 

Polis teşkilatının neredeyse en önemli noktalarının cemaatin adamları tarafından kontrol edildiği inancı...

 

Ak Parti ile aynı pencereden bakmamaları hatta pek sevişmemelerine rağmen iktidarın cemaatten çekindiği, ne isterse yaptığı söylentileri...

 

Fethullah Gülen'in işaretiyle, referandum sırasında ülkenin dört bir yanında sürdürdükleri kampanya sayesinde EVET oylarının artmasını sağladıkları hakkındaki iddialar...

 

Bakanlık ve kilit kurumları kontrol altında tuttukları hakkındaki söylentiler...

 

Amerika'da oturan Gülen'in Amerikan yönetimi ile yakın işbirliği yaptığı, Washington ve İsrail'den aldığı direktiflerle hareket ettiği inancı...

 

"ARTIK HER TAŞIN ALTINDAN ÇIKAR OLDU"

 

Cemaat, ilgisi olsun veya olmasın artık her taşın altından çıkar oldu.

 

Bu efsaneyi, bazı karşı güçlerin pompaladığından da eminim. Örneğin, en son söylenti et fiyatlarının yükselmesinin altında cemaatin olduğu...

 

"ORANTISIZ BİR GÜÇ"

 

Cemaate orantısız bir güç atfediliyor...

 

Efsane gibi anılmak, bir güç olarak konuşulmak belki bazılarını keyiflendirebilir. Ancak sağlıklı düşünen herkes bu gidişin ne kadar tehlikeli olduğunu da görür. Nitekim, eminim kendileri de durumun farkındalar. Kendilerini anlatmaya çalışıyorlar ancak yetmiyor.

Efsane adındaki bu canavar her geçen gün büyüyor, devleşiyor.

 

Önü alınamadığı taktirde, dün askeri korkutuyordu, yarın sivil iktidarları korkutmaya başlayacaktır. Yargıyı ele geçirdiği, Anayasa Mahkemesi'ni kontrolü altına aldığı söylentilerinden tutun da, ülkedeki her olumsuzluk veya iktidarların sorumluluğunu bir başkasına atmak isteyecekleri her gelişme cemaatin kucağına atılacaktır.

 

Hiç abartmıyorum cemaat kendi gücünün esiri konumuna girmektedir. Ona atfedilen güç öylesine pompalanıyor ki, insanların kafasında müthiş bir koordinasyonla çalışan, her yerde gizli adamları bulunan, müthiş zengin ve ülkenin geleceğini kontrolünde tutan bir süper örgüt imajı yaratılıyor.

 

"GÜN GELİR, GÜLENCİ AVI BAŞLAR"

 

Bu efsaneye kendileri de katkıda bulunmuyor değiller.

 

İçlerinde, Gülenci olmayı bir üstünlük olarak görenler var. Bunu da açıkça gösteriyorlar. Oynadıkları oyunun ne kadar tehlikeli olduğunu göremiyorlar.

 

Gün gelir rüzgar döner, bu defa Gülenci avı başlar...

 

Ben Gülenci değilim.

 

Gülen hareketine karşı da değilim. Çok başarılı işler yaptıklarını, 28 Şubat sürecinde dahi çekinmeden yazdığım için, şimdi bu tehlikeye dikkat çekerken hiç art düşüncem de yok.

 

Bu ülke öyle bir ülkedir ki...

 

Bu toplum öyle bir toplumdur ki...

 

Güçlü olanı belirli bir süre için başının üstünde taşır, ağamsın der, gün gelir rüzgar döner ve aynı kişiler dün alkışladıklarını avlamaya başlarlar.

 

Bundan dolayı hislere kapılmadan, büyüklük komplekslerine girmeden, duruma iyi bir teşhis koymak ve ona göre hareket etmek gerekir."

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Hocaefendi'den içerisinden geçtiğimiz dönemle ilgili önemli uyarılar Hocaefendi'den içerisinden geçtiğimiz dönemle ilgili önemli uyarılar

 

Muhterem Fethulllah Gülen Hocaefendi'nin 'Geniş Manalarıyla İsraf ve İktisat' adlı yeni sohbeti yayınlandı.

Kıymetli arkadaşlar,

 

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye şu suali tevcih ettik:

 

“Tarihçe-i Hayat’ın Önsöz’ünde merhum Ali Ulvî Kurucu Ağabey, ‘Üstad, bu yüksek iktisatçılık kudretini sırf yemek, içmek, giymek gibi basit şeylerle değil; bilakis fikir, zihin, istidat, kabiliyet, vakit, zaman, nefis ve nefes gibi mânevî ve mücerred kıymetlerin israf ve heder edilmemesiyle ölçen bir dâhidir.’ diyor. Bu tespitle alakalı mülahazalarınızı lütfeder misiniz? Fikir, zihin, istidat, nefis ve nefeste iktisat nasıl olur veya olmalıdır?”

 

Muhterem Hocamız sorudaki hususların her biriyle ilgili israfı ve bu konularda ortaya konulması gereken iktisadı -özellikle Hazreti Bediüzzaman’ın hayatından- misallerle anlattı.

 

28:07 dakikalık sohbeti ses ve görüntü dosyaları halinde arz ediyoruz.

 

Hürmetle…

 

SAMANYOLUHABER.COM

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Monate später...

Gülen Cemaati'nin İslami camiadaki konumu: Gönüllü yalnızlıktan zorunlu tecride

17-25 Aralık öncesi “yalnızlık” Cemaat’in stratejik bir tercihiydi. Sonrasındaysa siyasi iktidarla savaşında her türden desteğe ihtiyaç duyduğu için bu yalnızlığa son vermek istedi, bunun için uğraştı, ama başarılı olamadı; öyle ki İslami camia içinde kısmen ilişkide olduğu kişi ve çevrelerin ciddi bir bölümünün de kendisine sırt çevirdiğini gördü.

Fethullah Gülen, Nurcu hareketin ana gövdesinden koptuğu 1970’li yılların başlarından itibaren kendisini ve hareketini ülkedeki genel İslami hareketlilikten, cemaat, parti ve gruplardan ayrı, hatta uzak tutmaya çalıştı. Bu gönüllü yalnızlığın birkaç nedeni vardı:

1) Gülen öncelikle İslami camianın ciddi bir tıkanıklık içinde olduğunu düşünüyordu, burada kalarak yeni bir hareketin çıkartılabileceğine inanmıyordu.

2) Diğer İslami yapılanmalara ve onların yöneticilerine güvenmiyordu.

3) İslami camia içerisindeki bitmek bilmez rekabet, çekişme ve çatışmalara bulaşmak istemiyordu.

4) Toplumun ciddi bir bölümünün var olan İslami camia ile arasına mesafe koyduğunu görüyor, onlara ulaşabilmek için kendisinin de belli bir mesafe koyması gerektiğini düşünüyordu.

“Bugün Nurcu hareketin çok büyük bir kısmının Gülen Cemaati'nin yanında olmadığını net bir şekilde görüyoruz. Bunun birçok nedeni var. İlkin, Gülen’in 1970 başlarında Nurculuktan kopmuş olmasını, uzun bir süre kendisini Nurcu olarak tanıtmaya yanaşmamasını akılda tutmakgerekiyor.”

Gülen bu bağlamda, içinden çıktığı Nurcu hareket de dâhil olmak üzere diğer İslami yapılanmalarla ilişkisini en alt düzeye indirdi, bunun yerine ülke içinde ve dışındaki, İslamcılıkla pek bağı olmayanfarklı güç odaklarıyla kalıcı ilişkiler kurmaya yöneldi.

O tarihlerde İslami cemaatlerin çoğu dinî eğitim temelli faaliyetler yürütüyorlardı: Muhafazakâr zenginlerden aldıkları mali yardımlarla, yine muhafazakâr, ama çoğu yoksul ailelerin çocuklarına Kur'an-ı Kerim'i ve temel İslam ilimlerini öğretiyorlardı. Gülen de benzer bir yol izledi, ancak dinî olanın yanına seküler eğitimi de ekledi. Bunda hiç kuşkusuz hayatını modern bilimlerle İslamiyet'i bağdaştırmaya adamış olan Said Nursi’nin etkisi büyüktür. Sonuçta “kolej” adıyla kurulan Gülen Cemaati'nin okullarında dinî eğitime ek olarak özel liselerle yarışacak ölçüde seküler eğitim verildi.

Gerek bu kolejler, gerekse ülke çapına yayılan dershaneler kısa süre içinde “başarılı” olarak ünlenince, muhafazakâr olmayan ailelerin çocukları için de cazip hâle gelmeye başladı. 1990 başlarından itibaren küresel ölçekte okullar açmasıyla birlikteyse, eğitim denilince akla sadece Gülen Cemaati gelir oldu. Öyle ki diğer İslami gruplarla organik ilişki içindeki bazı veliler de çocuklarını, kendilerine karşı başından itibaren belli bir mesafe koymuş olan Cemaat’in okullarına yollar oldular.

Devlet içinde örgütlenmenin yararları

Cemaat’in tarihini, devlet içindeki örgütlenmesini ihmal ederek yazmak kesinlikle mümkün değildir; bu, doğru da olmaz. Gerek 12 Eylül 1980 askerî darbesinin ardından, gerek Anavatan Partisi (ANAP) iktidarı, gerekse ANAP sonrası koalisyonlar döneminde Gülen ve cemaati, kendisini diğer İslamcılardan farklı, ayrı, uzak ve hatta kimi durumda onlara karşı göstererek büyük fırsatlar yakaladı. Ülkeyi yönetenlerin bazıları Cemaat’i 27 Mart 1994 yerel seçimleriyle birlikte görünür hâle gelen Refah Partisi’nin yükselişini durdurabilecek yegâne güç olarak gördü, fakat Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) aynı kanıda olmadığı için 28 Şubat sürecinden Gülen ve cemaati de yaralı çıktı.

Cemaat ortaya çıktığı andan itibaren devlete kadro yerleştirme stratejisini uygulamaya koydu ve bunu da büyük ölçüde gizli bir şekilde yaptı. Cemaat’e bağlı dershane ve okullarda yetişen gençlerin bir bölümü, “abi” ve “abla”lar tarafından belli yüksekokullara ve mesleklere yönlendirildiler. TSK, emniyet, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT), yargı, millî eğitim gibi bürokrasinin kilit kurumlarına yönelik olarak özel planlamalar yapıldı.

Cemaat’in devlet içindeki kadrolaşmasının hızlanması ve bu kadroların ülkenin kaderinde alabildiğine etkili olması, 27 Nisan 2007 e-muhtırasının ardından yaşandı. O ana kadar Avrupa Birliği süreci ve buna uygun olarak yapılan reformlar sayesinde askerî vesayeti adım adım sonlandırabileceklerini düşünen AKP’liler 27 Nisan ile birlikte Cemaat ile açık bir işbirliğine gittiler.

Bu dönemde Gülen Cemaati bürokraside bir tür hegemonya ilan etti. Bürokrasiye dâhil olmak (bugün nihayet soruşturulan sınavlar) ve bürokrasi içinde yükselmek için Cemaat ile bir şekilde irtibatlı olmak şart hâle geldi. (Bugün adları Cemaat ile anılan, bazıları tutuklu polis şefleri veya savcıların bir kısmı bu süreçte Cemaat’e yanaşmış olan isimlerdir.)

Sözünü ettiğimiz dönemde Cemaat’e tabi olmak istemeyen birçok ismin, kendileri de muhafazakâr, hatta bazı İslami cemaatlerle irtibatlı olmalarına rağmen tasfiye edildiler, içlerinde Hanefi Avcı gibi komployla yıllarca hapse atılanlar da oldu.

Sadece korku nedeniyle değil

17 Aralık 2013’ten bu yana geçen süre zarfında Cemaat’in kendi gücünü abartıp Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin, özellikle de doğrudan hedef almış olduğu R. Tayyip Erdoğan’ın gücünü yanlış hesaplamış olduğu ortaya çıktı. Erdoğan’ın, yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden başarıyla çıkmasında hiç kuşku yok ki ülkedeki İslami camianın büyük kısmının desteği etkili oldu.

Gülen Cemaati, diğer İslami yapılanmaların büyük kısmının kendilerine karşı siyasi iktidardan yana tavır almasını “korku”ya bağlıyor. İslami çevrelerin Gülen Cemaati'nin yardımına koşmamasınınkorku dışında daha önemli gerekçeleri olduğu muhakkak:

1) Gülen Cemaati öteden beri kendisini İslami camianın dışında tuttuğu için, başı sıkıştığında diğer İslami çevrelere ulaşmanın mekanizmalarından da mahrumdu.

2) Zaten diğer İslami gruplar, öteden beri kendilerine uzak duran, tepeden bakan Gülen Cemaati'ne fazla sempati beslemiyorlardı.

3) İslami camiada yolsuzluk iddialarını kimse açıktan savunmadı, hoşgörmedi; bunun yerine hükümet kanadından gelen “komplo” açıklamalarına itibar edildi. Fakat bu pozisyonun ardında yatan esas neden, Erdoğan’ın siyasi olarak tasfiyesi hâlinde Türkiye’yi nasıl bir geleceğin beklediğinin belli olmaması, Gülen Cemaati'nin İslami camiaya “daha parlak” bir gelecek tasavvuru sunamamış olmasıdır. Yerel seçimlerde CHP/MHP (daha doğrusu AKP’den sonra en güçlü aday kimse o), cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu önermelerinin İslami camiayı tatmin etmesi mümkün değildi, nitekim sandık da bunu gösterdi.

4) Gülen Cemaati'nin yurtdışı ilişkileri diğer İslami çevrelerin çoğunluğunda kuşkulara yol açıyordu. Siyasi iktidarın savaş boyunca bu konuyu aşırı ölçüde öne çıkarması hayli etkili oldu.

5) Gülen Cemaati'nin birçok alanda aşırı güçlenmiş olması nedeniyle diğer İslami gruplar büyük ölçüde marjinalleşmişti ve varlıklarını bir şekilde devam ettirmeye çalışıyorlardı. Cemaat’in hükümetle savaşa tutuşmuş olmasını bu nedenle bir “sorun”dan ziyade kendileri için bir “fırsat” olarak görenler çok oldu.

6) Nitekim siyasi iktidar Gülen Cemaati'ne karşı savaşında yanına çekmek istediği diğer İslami gruplara birtakım imkânlar sundu. Örneğin devlette ayıklanan Gülen Cemaati yanlılarının yerine diğer cemaatlerle irtibatlı memurlar tercih edildi.

Farklı Nurcu grupların farklı tutumları

Gülen Cemaati'nin diğer İslami gruplarla ilişkisini ele alırken Nurcu hareketi özel olarak değerlendirmek kaçınılmaz. Şubat ayında bu konuyla ilgili bir yazımda altını çizmiş olduğum şu dört hususu tekrarlamak yanlış olmaz:

1) Bu savaştan memnun olan hiç kimseyle karşılaşmadım.

2) Tarafların doğrularına sahip çıkıp yanlışlarını eleştirme eğilimi öne çıkıyor.

3) İlk başlarda Yeni Asya grubunun Cemaat’ten yana tavır aldığı izlenimi doğdu, fakat bazı sözcüler bunu kısa sürede tekzip ettiler. Yine de Nurcular içinde Cemaat’e en yakın grubun Yeni Asya olduğu söylenebilir.

4) Buna karşılık birçok Nurcu grup ve şahsiyetin hükümete daha yakın pozisyon almaktan çekinmediklerini görüyoruz. Bu açıdan en önemli gelişme Nursi’nin hayattaki beş öğrencisi(bugünün beş abisi), Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayramoğlu, Salih Özcan, Mehmet Fırıncı ve Abdülkadir Badıllı’nın 2013’ün son gününde yaptıkları ortak açıklamadır.

Bugün Nurcu hareketin çok büyük bir kısmının Gülen Cemaati'nin yanında olmadığını net bir şekilde görüyoruz. Kuşkusuz bunun birçok nedeni var. İlkin, Gülen’in 1970 başlarında Nurculuktan kopmuş olmasını, uzun bir süre kendisini Nurcu olarak tanıtmaya yanaşmamasını akılda tutmak gerekiyor. Bu noktada, Yeni Asya Gazetesi yöneticisi Mehmet Kutlular’ın 1999 yılında Milliyet Gazetesi için kendisiyle yaptığım söyleşide Gülen’i bir tür “derin devlet projesi” olarak tarif etmiş olduğunu hatırlatmak isterim.

İkinci olarak, Nurcuların öteden beri Gülen Cemaati'nin devlet içinde kadrolaşma stratejisinden rahatsız olduklarını not etmeliyiz. Ardından, yukarıda sözünü ettiğimiz, “cemaat” denince akla ilk ve belki de sadece Gülen Cemaati'nin gelmesinden Nurcular da çok şikâyetçiydi. Üstelik, Gülen’in kendisini Nurcu olarak sunmamasına rağmen Nurculuk denilince de akla o ve hareketi geliyordu. Kimilerinin “Gülen, Said Nursi’yi aştı” şeklinde özetlenebilecek yorumları da bu memnuniyetsizliği derinleştiriyordu.

Risaleler üzerinden süren savaş

Said Nursi’nin aslen Arapça olarak kaleme aldığı, kardeşi Abdülmecid Nursi’nin Türkçe’ye tercüme ettiği İşaratü’l İ’caz adlı eseri 2014 yılının Ocak ayında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basıldı. Bu, risalelerin Diyanet tarafından basılmasını talep eden Nurcularda büyük bir memnuniyet yarattı.

Risaleler demişken, Gülen Cemaati'nin Said Nursi’nin eserlerini sadeleştirmesi ve Nurcuların büyük kısmının buna itiraz etmesi konusuna da değinmemiz gerekir. Kimi Nurcular “kesinlikle sadeleştirme olmaz” derken, “başka dillere çevrildiğine göre neden olmasın!” diye düşünenler de var. Ancak Nurcuların çoğunun metinlere dokunulmasına karşı, en fazla sayfa altlarına bazı kelimelerin günümüzdeki karşılıklarının konulmasından yana olduğu söylenebilir. Ne var ki Gülen Cemaati, diğer Nurculara danışmadan risaleleri sadeleştirmeye başladı.

AKP hükümetinin sadeleştirme meselesini tekrar tartışma gündemine sokarken Gülen Cemaati de risaleler için bandrol zorunluluğu getirilmesini kendi lehine kullanmaya çalıştı. Bilindiği gibi risalelerin telif hakları Diyanet İşleri Başkanlığı’na verildi.

Buna göre tamamı Nurculardan oluşacak bir ekip, eski orijinal risale metinlerini, 1950’lerdeki baskılar üzerinde Said Nursi’nin kendi el yazısı ile yaptığı tashihleri vs. de değerlendirerek nihai metni oluşturmaya çalışacak. Diyanet bu resmî-onaylanmış metinleri basacak. 2015 içinde bütün risale külliyatının Diyanet tarafından yayınlanmış olması bekleniyor. Başka yayınevleri risaleleri basabilecekler ancak “aslına uygunluk” kriterine uymak zorundalar. Uyacakları asıl da, Diyanet’in onayladığı versiyon olacak.

Tecride dönüşen yalnızlık

Gülen Cemaati'nin İslami camia içindeki konumunu tasvir etmede en kullanışlı kavram “yalnızlık”tır. Cemaat, 17-25 Aralık sürecinin öncesinde de İslami camia içinde yalnızdı, sonrasındaysa bu yalnızlık katlanarak sürdü. Ama ciddi bir nitelik farkı söz konusu: 17-25 Aralık öncesi “yalnızlık” Cemaat’in stratejik bir tercihiydi. Sonrasındaysa siyasi iktidarla savaşında her türden desteğe ihtiyaç duyduğu için bu yalnızlığa son vermek istedi, bunun için uğraştı, ama başarılı olamadı; öyle ki İslami camia içinde kısmen ilişkide olduğu kişi ve çevrelerin ciddi bir bölümünün de kendisine sırt çevirdiğini gördü.

Bu noktaya gelinmesinde AKP hükümetinin, Nurcular dâhil olmak üzere İslami grup ve şahsiyetlerin Gülen Cemaati'ne karşı eleştiri, kıskançlık ve kızgınlıklarından sonuna kadar istifade etmesinin etkisi büyük. Ancak İslami camiada bir süredir bir tür tecrit hâli yaşamasından, Cemaat’in ve Fethullah Gülen’in bizzat sorumlu olduğunun altını çizmek şart.

 

 

Rusen Cakir, Al Jazeera Türk, 07.04.2015

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gülerce: Siyasi cinayet bile işleyebilirler

 

Gündem

13.04.2015

Gülen’e en yakın isimlerden biri olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski başkanı Hüseyin Gülerce SABAH’a konuştu: “Cemaat küresel bir hipnoz hareketine dönüştü. 7 Haziran seçimleri paralel yapı için ölüm kalım mücadelesi. Siyasi cinayet bile işleyebilirler. Bu yapıyı Gülen ve çevresindeki 100 kişi bilir. Benim bildiğim Fethullah Gülen geri dönmez hizmet hareketini tamamen bitirene kadar devam eder.”

Hüseyin Gülerce uzun yıllar Fethullah Gülen'in sağ kolu, Gülen hareketinin ikinci adamı olarak bilindi. Televizyon ekranlarında Gülen'i temsil eden isim olarak açıklamalar yaptı. Zaman Gazetesi'ndeki yazısı hep Gülen'in mesajı olarak yorumlandı. Bir dönem Gülen hareketinin medya ve sanat dünyası ile ilişkilerini yürüten Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın da başkanlığını yaptı. 17 Aralık polis-yargı darbesinden sonra Paralel örgütü eleştirerek Zaman'dan istifa eden Hüseyin Gülerce sessizliğini SABAH'a bozdu.

 

> Savcı suikastinden Diyadin'de PKK'nın askere saldırmasına kadar toplumu tedirgin eden sıradışı olaylar yaşıyoruz. Bunlar ne anlama geliyor?

 

Bugün değil 7 Şubat 2012 MİT krizinden bu yana olağanüstü günler yaşıyoruz. Çünkü ilk defa o tarihte, bugün Paralel Yapı dediğimiz organizasyon ray değiştirdi. İstanbul'da Savcımızın şehit edilmesi, İstanbul Emniyeti önünde o teröristin el bombası atarken vurulması, Fenerbahçe otobüsüne yapılan saldırı ve son olarak Mardin Diyadin'de PKK'lı teröristlerin jandarmamıza yönelik hain saldırısı… Ben, PKK terörünün de devreye girmesiyle şer ittifakı tarafından bir düğmeye yeniden kesin basıldı diyorum.

 

> Neleri yapabilirler? Mesela önemli isimlere suikastlerden bahsediliyor.

 

Benim endişem de burada başlıyor. Tayyip Erdoğan düşmanlığında gözleri dönmüş durumda. Gezi provokasyonundan daha hazırlıklı, daha acımasız olacaklar. Seçim öncesinde kaos planının parçası olarak siyasi cinayetler bile işlenebilir. Hedef, kamuoyunun yakından tanıdığı bir sanatçı, fikir adamı, gazeteci ya da siyasetçi olabilir. Vermek istedikleri mesaj çok açık: "Hükümet Türkiye'yi yönetemiyor. Erdoğan diktatörlüğe gidiyor…"

 

> Peki taban Paralel örgütün bu ihanetinden rahatsız değil mi?

 

Yaklaşık 3 yıldır Türkiye genelinde tabana şu propagandayı, telkini yaptılar: "Erdoğan hizmet hareketine ihanet etti. Hocamız Erdoğan'ın 100 tane ihanetini gördü. Ülkeyi İran ajanları yönetiyor. O yüzden Erdoğan'ın, AK Parti'nin önünün kesilmesi gerekiyor…" Fethullah Gülen, tabandaki Erdoğan nefretini, düşmanlığını arttırmak için sürekli olarak Firavun, Yezid, Münafık, Nemrut göndermeleri yapıyor. Masum kitle böylelikle, bu ülke topraklarında daha önce hiç görülmemiş şekilde mütedeyyin bir lider aleyhine kin ve nefretle dolduruldu.

 

 

 

> Taban bu yalanlara nasıl inandırılıyor?

 

Tabandaki insanların büyük çoğunluğu aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a nefret duyacak kişiler değil. Onları bu hale getirmek ancak hipnozla mümkün diye düşünüyorum. Fethullah Gülen, İslami bir hareketi, kendi muhayyel Türkiye'si için "Gülen ideolojisi"ne dönüştürüp bir büyük hipnoz gerçekleştirdi. Hizmet hareketi bugün küresel hipnoz hareketine dönüştü. Dini motiflerle, manevi tazyiklerle öylesine baskı ve telkinler var ki, tabandaki insanlar bir türlü hipnozdan çıkamıyorlar. Bence Paralel Yapı'nın, yargı eliyle yiyeceği tokatlarla bu hipnozdan zamanla kurtulacaklar. Ama üzülerek söylüyorum, binlercesi fert olarak, ailevi olarak bir travma yaşayacak…

 

> Siz şu an Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Başkanı olsaydınız Gülen ve çevresinin girdiği bu yanlış yoldan dönmeleri için ne yapardınız?

 

Ben Fethullah Gülen'i tanıyorsam artık bu noktadan sonra geri dönmez. Hizmeti bitirinceye kadar, insafa gelmeden bu insanları kırdıra kırdıra inat edecektir. Bir sene önce ben hizmet hareketi içinde önemli bir isimle bu konuyu konuştum. "Gelin yol yakınken, hükümete karşı yürüttüğünüz bu savaşa son verin, buradan dönün, bence hala bir umut var" dedim. "Nasıl olacak" dedi. "Gazeteleri, televizyonları ve bankayı Hizmet bünyesinden çıkarın, yeniden sadece insanlara iman, iyilik, hayır hizmeti verin. Gazete ve televizyonlardaki nefret ve düşmanlık dili doğrudan hizmete fatura ediliyor" dedim. O arkadaş itiraz etmediği gibi hizmetin hatırına bunun yapılabileceğini söyledi. Ancak bir mesafe alınamadı. Artık bu saatten sonra Fethullah Gülen'in geri adım atacağını da hiç sanmıyorum.

 

> Neden Fethullah Gülen'in geri adım atmayacağını düşünüyorsunuz?

 

Geri adım atmaz. Çünkü Fethullah Gülen Erdoğan'la, hükümetle savaşılmasını istiyor. Bakın savaş istediği şuradan da belli. Gülen 20 Aralık'ta Fehmi Koru'ya ABD'de bir sulh mektubu veriyor. Aynı saatlerde beddua videosu yayınlanıyor. Kanaatimce, bir yandan sulh mektubu yazarak 25 Aralık operasyonu için zaman kazanırken, diğer taraftan beddua seansı ile 25 Aralık operasyonunda yer alacak Paralelcilerin gevşemesini engelliyor.

 

> Peki o beddua kasetinin kamuoyunda bu kadar olumsuz etki bırakacağını tahmin etmediler mi?

 

Tabi ki tahmin ediyorlar. Ama Fethullah Gülen ısrarcı oluyor. Beddua kasetini yayınlama işini yapan kişi Osman Şimşek. Bu kaset yayınlandıktan sonra Osman Şimşek, Türkiye'deki arkadaşları tarafından telefonla aranarak sert bir şekilde eleştiriliyor. Osman Şimşek'in verdiği cevap şu: 'Yayınlanmaması için ben kendimi Hocaefendi'nin ayaklarının dibine attım ama yayınlanmasında ısrar etti…"

 

 

 

> Peki Fethullah Gülen gerçekten bu savaşı kazanabileceğine inandırıldı mı?

 

30 Mart yerel seçimlerinden bir hafta önce Pensilvanya'dan şu mesajın geldiğini duydum: 'AK Parti'nin oyu %23,5 a düştü, dayanın' dendi. Fakat sonra %45 oy alınca bir şey olmamış gibi "mücadelemize devam ediyoruz" dendi. Bu kadar somut yanlışlara rağmen Fethullah Gülen neye güveniyor da yanlışa devam ediyor? Benim cevabını aradığım soru budur. Bir yerden teminat almış olması lazım.

 

> Paralel örgüt 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinden eli boş döndü. 7 Haziran'da da kaybederlerse ne olur?

 

7 Haziran seçimlerinden AK Parti tek başına bir hükümet kuracak şekilde çıkarsa Fethullah Gülen tabanda artık sorgulanmaya başlar. Siyasallaşmanın, Erdoğan düşmanlığının getirdiği bu savrulmanın hesabı mutlaka sorulacaktır. Şu anda başta KPSS yolsuzluğu olmak üzere haram lokma ve kul hakkı meselesiyle ilgili çok önemli bir soruşturma yürüyor. 7 Haziran'dan önce veya sonrasında hemen yargılama safhası başlayacak. O safhada bence çözülme hızlanacak. Barajın kapaklarının açılması gibi toplu bir çözülmeye sebep olacak. İşte ondan sonra Paralel yapının bilinen isimlerinin sokağa çıkamaz hale geleceği günler başlayacak…

 

RÖPORTAJ: İSA TATLICAN / SABAH

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 4 Wochen später...

BEDİÜZZAMAN’IN HİZMETKÂR VE TALEBELERİNDEN SEÇİM AÇIKLAMASI

 

Açıklamada Risale-i Nur'dan ilgili bölümler hatırlatılarak tercihte bulunuldu

 

 

08 Mayıs 2015 Cuma 08:03

 

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Hizmetkâr ve Talebeleri seçim ile ilgili bir açıklama yayınladı. Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayramoğlu ve Ahmet Aytimur ağabeylerin imzasıyla yayınlanan açıklamada Risale-i Nur'dan ilgili bölümler hatırlatılarak "din, vatan ve millet hesabına bugünkü mevcut iktidarı muhafazaya çalışmak gerektiği" ifadeleri yer aldı.

 

Açıklama şöyle:

 

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

 

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

 

Muhterem kardeşlerimiz!

 

Evvelen: Kıymettar şuhur-u selasenizi ve içindeki leyali-i mübarekelerinizi tebrik eder, umum Nurcular hakkında seksen sene bir ömr-ü makbul hükmüne geçmesini Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak’tan dua ve niyaz ederiz.

 

Sâniyen: Muazzez Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin Meyve Risalesinin Dördüncü Mes’elesi’nde ders verdiği üzere en ehemmiyetli hizmet-i imaniye ve Kur’aniyemizde ihlas ve ciddiyetle devam ederken geniş daireyle de alâkalı bir vazife ile zaman zaman karşı karşıya kalıyoruz.

 

Çeşitli taviz ve tahrifler ile Risale-i Nur’u, din ve diyaneti tahrip ve bozmak için çalışan iç ve dış cereyanların ittifakına karşı; din, vatan ve millet hesabına bugünkü mevcut iktidarı muhafazaya çalışmak gerektiğini, Üstadımızın çok partili hayata geçildikten sonra yazmış olduğu ve Emirdağ Lahikası-2’de neşredilen aşağıdaki mektuplarından ve sair derslerinden anlıyoruz. Bunlardan bir ikisini nümune olarak kaydediyoruz:

 

“Üstadımızdan, ne için Demokrat Parti’yi muhafazaya çalıştığını sorduk, cevaben:

 

“Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. Halbuki Halk Partisi, İttihadcıların bozuk kısmının cinayetleri ve hem cumhuriyetin birinci reisinin Sevr Muahedesiyle ve çok siyasî desiselerin icbarıyla, onbeş senede yaptığı icraatının kısm-ı a’zamı tamamıyla eski partiye yüklendiği için, bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat’iyyen iktidara getirmeyecek. Çünki Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır. Halbuki bir Müslüman kat’iyyen komünist olamaz, anarşist olur. Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebilerle mukayese edilemez. İşte bunun için hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti’yi, Kur’an ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum.” dedi. (Emirdağ Lahikası-2 (206)

 

Yine Üstadımız buyurmuşlardır ki:

 

“Ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar! Siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve cazibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve manevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri, nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip; Halkçılar ırkçılığı elde edip, tam sizi mağlub etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim ve İslâmiyet namına telaş ediyorum.” (Emirdağ Lahikası-2 ( 164)

 

Bütün bunlarla beraber mesele-i siyaset Risale-i Nur’un mesleği itibariyle bir mesele-i fer’iyye iken efkâr-ı umumiyeyi alâkadar ettiği cihetiyle, siz muhterem kardeşlerimizin Kur’an ve vatan ve İslamiyet adına seçimlerde yapacağınız tercihte bir ölçü olması bakımından Üstadımızın bu mektuplarını nazar-ı mütalaalarınıza bir defa daha arz ettik.

 

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin hizmetkâr ve talebelerinden

 

Abdullah YEĞİN, Hüsnü BAYRAMOĞLU, Ahmet AYTİMUR

 

*

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Mehmet Görmez'e de o kaset gitmiş

13 Mayıs 2015 Çarşamba 09:42

Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, paralel yapının Prof. Dr. Kemalettin Özdemir'e ait olduğu iddia edilen seks kasedini Diyanet İşleri Başkanı Görmez'e izlettirmeye çalıştığını yazdı.

MEHMET GÖRMEZ NEDEN CEMAATİN HEDEFİNDE?

Albayrak, Cemaat medyasında son dönemde Diyanet İşleri aleyhindeki haberlerin artmasını "Diyanet’in infazına böyle karar verildi..." başlıklı yazısında sorguladı.

Şoke eden bir ayrıntıyı okurlarına duyuran yazar, Kemalettin Özdemir'e cephe alan cemaatin ona sahip çıkan yakın arkadaşı Mehmet Görmez'i de hedef aldığını savundu.

Yazarın anlattıklarına göre Görmez'in infaz emri sadece Özdemir'le sınırlı değilmiş. Gülen'in "bedduasına" "beddua deme" ısrarı ve Erdoğan'ın "içi boş alim müsveddeleri" ifadesine Görmez'in ses çıkarmaması bardağı taşıran diğer damlalar olmuş.

[TABLE=width: 260, align: right]

[TR]

[TD=align: center]Kemalettin Özdemir kim?

 

http://www.internethaber.com/images/other/kemalettin.20150513085653.jpg

Said Nursi'nin talebesi Said Özdemir'in oğlu. İlahiyatçı olan Kemalettin Özdemir, Sakarya Üniversitesi'nde öğretim üyesi. Bir dönem Cemaat'in en mühim isimleri arasında sayılan ancak 'yanlışları ve kötü gidişatı' gördüğü için başta Fethullah Gülen olmak üzere tepe kadrolarına resti çekerek ayrı düştü.

 

Gülen Cemaati'nin eski "emniyet imamı" olduğu iddia edilen ve cemaatten koptuktan sonra MİT ve Hakan Fidan'la çok yakın çalıştığı söylenen Kemalettin Özdemir, hükümetin cemaat hakkındaki en önemli bilgi kaynağı olarak gösteriliyor. Özdemir'in "devletteki iki bin cemaatçi raporu" ve dershanelerin kapatılması girişiminin de akıl hocası olduğu iddia ediliyor.

 

Camia içerisinde 'ihanetle' suçlanan Özdemir ise cemaatin kendisini ayrıldığı için itibarsızlaştırma kampanyası yürütmekle itham ediyor. Nazlı Ilıcak Fethullah Gülen’in esrarengiz bir telefon ile gece yarısı bir aşufteye giderken kurtardığı ismin Kemalettin Özdemir olduğunu iddia etmişti. Özdemir, Ilıcak'a açtığı davada Gülen'i tanık göstermiş ve şu ifadeleri kullanmıştı: "O kişi ben değilim. O sırada Amerika'daydım. Konuşma yanımda yapıldı. "[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

MUSTAFA ÖZCAN İLE MESAJ

Yazar, çok konuşulacak kaset iddiasına ilişkin anektodu köşesinde böyle gündeme getirdi:

"Paralel yapının önde gelen isimlerinden olup son dönemde bazı yanlışlıklara itiraz ettiği için dışlanan Prof. Dr. Kemalettin Özdemir, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e müracaat ederek, “Hocam bunaldım artık. Gittiğim her kapıyı yüzüme kapattırıyorlar” diye yakınır ve yurt dışında bir görev talep eder.

Görmez de, Suudi Arabistan’da Din Hizmetleri Müşavirliği’ne tayin edebileceklerini söyler.

Bu görüşme saat 18.00 civarında Başkan Mehmet Görmez’in makam odasında gerçekleşmiştir. Aynı gün saat 20.00’de, Kaynak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Özcan, Mehmet Görmez’i arar ve “Hocaefendi’nin çok önemli bir mesajını iletmek için acil görüşme” talep eder.

Çankaya’daki konuşma Pensilvanya’dan duyulmuş!..

Ertesi gün 09.00’da sayın Görmez’in makamında buluşurlar.

Mustafa Özcan’ın ilettiği mesaj şok edicidir.

Dün akşamki görüşme Pensilvanya’ya gitmiş, hatta cevabı bile gelmiştir...

“Kemalettin bey ile ilgili bir atama planlıyormuşsunuz. Konu hocamızın kulağına gitmiş. Bu adam çok sakıncalıdır, yol yakınken uyarmak istedi” der.

Mehmet Görmez, eski bir Diyanet mensubu olan haberciye, “Mustafacığım, Kemalettin benim doktora arkadaşımdır; yakından tanırım, bu vazifeye layıktır” der ama o ısrar eder... “Yok hocam... Onun kadınlarla ilişkisi var, o mübarek yerlerde Diyanet’i temsil edecek birisi değil...

RAMAZAN AKYÜREK'İN YARDIMCISI GÖRMEZ'LE BULUŞTU

Görmez Hoca, Mustafa Özcan’ı lisan-ı münasiple uğurlar. Ama az sonra da İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek arar ve acilen görüşmeleri gerektiğini söyler. Aynı gün saat 16.00’ya randevu verilir.

Görüşmeye, Akyürek’in yardımcısı gelir ve “Dini İstismarla Mücadele Masası kuracakları” bilgisini verir.

Görmez Hoca buna bir anlam verememiş olacak ki istihbaratçı misafir, açıklamalarına devam eder. “Kemalettin Özdemir’in de içinde olduğu bazı tanınmış İslamî şahsiyetler kadınlarla düşüp kalkıyor...”

Görmez Hoca, “Bu dedikleriniz doğru bile olsa o kendileriyle ilgili bir keyfiyettir, dini istismarla ne ilgisi var? Ayrıca Kemalettin Özdemir’den de böyle şeyler sadır olmaz” der.

Ama elemanın pes etmeye niyeti yoktur. Yanında getirdiği laptopu açar ve “Bunları gördükten sonra karar verin isterseniz” der ama Görmez Hoca hemen “Burası Diyanet makamı, burada böyle ahlaksız şeyler seyredilmez. Görüşme bitmiştir” diyerek buna engel olur.

 

Kaynak : http://m.internethaber.com/News.aspx?q=787419#ixzz3a0mvjwqd

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...

TÜRKİYE AĞABEYLER MEŞVERET HEYETİ METNİ

Aziz sıddık kardeşlerimiz,

Evvelen; Mübarek Şaban-ı Şerifinizi ve "Leyle-i Berat"ınızı bütün ruhu canımızla tebrik ediyor hizmetlerimizin ihlas ve istikamet, uhuvvet ve muhabbetle devamını rahmet-i İlahiyeden niyaz ediyoruz.

Saniyen; Bir kısım şer odakları ve ihanet şebekelerinin bu güzide vatanımızda milletimizin birlik ve beraberliğini, uhuvvet ve muhabbetini parçalamak adına yapmakta oldukları dehşetli tahribatlarına karşı; din, millet ve vatanın selamet, menfaat ve maslahatı hesabına MEVCUT HÜKÜMETİN DEVAMINI BÜTÜN KUVVETİMİZLE DESTEKLİYORUZ.

Hazreti Üstadımızın varisi olan ağabeylerimizin daha önce bu konuda efkar-ı ammeye duyurmuş oldukları beyanlarına da aynen iştirak ediyoruz.

Bu hususu bera-yı malumat olarak umum kardeşlerimize ve efkar-ı ammeye duyuruyoruz.

AĞABEYLER MEŞVERET HEYETİ

 

حَانَهُ

 

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

 

Muhterem kardeşlerimiz!

 

Evvelen: Kıymettar şuhur-u selasenizi ve içindeki leyali-i mübarekelerinizi tebrik eder, umum Nurcular hakkında seksen sene bir ömr-ü makbul hükmüne geçmesini Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak’tan dua ve niyaz ederiz.

 

Sâniyen: Muazzez Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin Meyve Risalesinin Dördüncü Mes’elesi’nde ders verdiği üzere en ehemmiyetli hizmet-i imaniye ve Kur’aniyemizde ihlas ve ciddiyetle devam ederken geniş daireyle de alâkalı bir vazife ile zaman zaman karşı karşıya kalıyoruz.

 

Çeşitli taviz ve tahrifler ile Risale-i Nur’u, din ve diyaneti tahrip ve bozmak için çalışan iç ve dış cereyanların ittifakına karşı; din, vatan ve millet hesabına bugünkü mevcut iktidarı muhafazaya çalışmak gerektiğini, Üstadımızın çok partili hayata geçildikten sonra yazmış olduğu ve Emirdağ Lahikası-2’de neşredilen aşağıdaki mektuplarından ve sair derslerinden anlıyoruz. Bunlardan bir ikisini nümune olarak kaydediyoruz:

 

“Üstadımızdan, ne için Demokrat Parti’yi muhafazaya çalıştığını sorduk, cevaben:

 

“Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. Halbuki Halk Partisi, İttihadcıların bozuk kısmının cinayetleri ve hem cumhuriyetin birinci reisinin Sevr Muahedesiyle ve çok siyasî desiselerin icbarıyla, onbeş senede yaptığı icraatının kısm-ı a’zamı tamamıyla eski partiye yüklendiği için, bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat’iyyen iktidara getirmeyecek. Çünki Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır. Halbuki bir Müslüman kat’iyyen komünist olamaz, anarşist olur. Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebilerle mukayese edilemez. İşte bunun için hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti’yi, Kur’an ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum.” dedi. (Emirdağ Lahikası-2 (206)

 

Yine Üstadımız buyurmuşlardır ki:

 

“Ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar! Siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve cazibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve manevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri, nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip; Halkçılar ırkçılığı elde edip, tam sizi mağlub etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim ve İslâmiyet namına telaş ediyorum.” (Emirdağ Lahikası-2 ( 164)

 

Bütün bunlarla beraber mesele-i siyaset Risale-i Nur’un mesleği itibariyle bir mesele-i fer’iyye iken efkâr-ı umumiyeyi alâkadar ettiği cihetiyle, siz muhterem kardeşlerimizin Kur’an ve vatan ve İslamiyet adına seçimlerde yapacağınız tercihte bir ölçü olması bakımından Üstadımızın bu mektuplarını nazar-ı mütalaalarınıza bir defa daha arz ettik.

 

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin hizmetkâr ve talebelerinden

 

Abdullah YEĞİN, Hüsnü BAYRAMOĞLU, Ahmet AYTİMUR

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • Webmaster änderte den Titel in Fetö ve Ak Parti (Fethullah Gülen, Tayyip Erdogan)

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.


×
×
  • Neu erstellen...