Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

[h=1]Ali Bulaç: Cemaat 2 büyük hata yaptı[/h][h=2]17 Aralık darbe girişimini ve 30 Mart seçimlerini yorumlayan Zaman Gazetesi yazarlarından Ali Bulaç, Cemaat hakkında ilginç itiraflarda bulundu[/h]CNN Türk'te Enver Aysever'in "ananas" sorusuna"din alimleri böyle şeylerle ilgilenir" diyen Ali Bulaç, Gülen'in dönme ihtimaliyle ilgili soruya da "başına iş açılır, dönmemeli" dedi.

Cemaatçi olmadığını, sadece Zaman yazarı olduğunu söyleyen Ali Bulaç, Cemaat'in son 12 yılda iki büyük hata yaptığını belirtti. Bulaç'a göre Cemaat'in siyasallaşması büyük hatalardan biri.

İşte Ali Bulaç'ın açıklamalarından ilgili bazı bölümler:

Enver Aysever'in sorusu: Mesela Fethullah Hoca'nın telefon konuşmalarında Türkiye'deki ticaret hayatının neredeyse tamamını düzenlediği görülüyor. Yani Koç'la konuşmuş, Ciner'lekonuşmuş, onunla konuşmuş, bununla konuşmuş. Bilmiyorum başka kimlerle konuşmuş. Bukonuşmaların sonucunda ananaslar, gelenler, gidenler falan. Bir din alimi bu kadar ticaretle ilgilenir mi?

Ali Bulaç'ın cevabı: İlgilenmesi lazım tabi ki. Bir din aliminin ticaretle, siyasetle, toplumsal hayatla, iktisat politikalarıyla, sosyal politikalarla, aile politikalarıylailgilenmesi lazım. Din alimi dediğimiz sadece bir köşede çekilmiş, gece gündüz dua okuyan bir insan değil. Elverir ki doğru bir konumda olsun, doğru şeyler söylesin, toplumu doğru yöne yöneltsin.

CEMAAT 2002'DEN BU YANA İKİ BÜYÜK HATA YAPTI

Enver Aysever'in "Cemaat parti kurmalı mı" sorusuna "hayır Cemaat parti kurmaz, kurmaması da lazım" diyen Ali Bulaç sözlerini şöyle sürdürdü:

CEMAAT ÇOK SİYASALLAŞTI

Cemaat 2002'den bu yana iki büyük hata yaptı. Çok siyasileşti. Bütün yumurtalarını da AK Parti'nin sepetine koydu son 12 yıl içinde. Türkiye'nin temel sorunlarına karşı da duyarsızlaştı. Fakat şu anda içinden geçmekte olduğu süreç bence Cemaat için büyük bir hayır oldu. 2014 seçimleriyle birlikte, AK Parti'yle arasına bir mesafe koyup, ki AK Parti tabanı da müslüman bir taban, iyi insanlar. Onda hiç şüphe yok.

Tekrar CHP, SP, MHP hatta BDP seçmenleriyle diyalog kurdu. Eğer bunu devam ettirebilirse, AK Parti seçmeniyle de iyi diyaloglar kurarsa bu tekrar sosyal müslümanlığın Türkiye'de canlanmasına Cemaat'in tekrar topluma dönmesine vesile olabilir.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • Antworten 423
  • Erstellt
  • Letzte Antwort

Top-Benutzer in diesem Thema

Top-Benutzer in diesem Thema

Veröffentlichte Bilder

[h=1]Adana'da operasyon: 8 polis gözaltında[/h]

[h=2]Adana'da yasa dışı telefon dinleme iddiaları ile ilgili aralarında Emniyet Müdür eski Yardımcısı İsmail Bilgin ile Şube Müdürü Ertuğrul Yetkin'in de bulunduğu 8 polis, evlerinde arama yapılarak gözaltına alındı.[/h]

 

 

 

Adana Emniyet Müdürlüğü ekipleri, bu sabah 17 Aralık operasyonundan sonra İstihbarat Şube Müdürlüğü'nden sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı'ndan Sosyal Hizmetlerden ve Polisevi'nden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı'na atanan ve daha sonra buradan da Kemal Serhatlı Polis Meslek Yüksek Okulu'na Öğretmen Müdür Yardımcısı olarak görevlendirilen Emniyet Müdürü eski Yardımcısı İsmail Bilgin ile İstihbarat Şube Müdürlüğü'nden Hassa Noktaları Korumalar Şube Müdürlüğü'ne atanan Ertuğrul Yetkin ile 1 komiser ve 5 polis memurunun evine baskın yaptı. Bu polisler gözaltına alınırken evlerinde de arama yapıldı.

Suriye'ye 19 Ocak'ta giden MİT'e ait TIR'ların Adana'da aranması 'Paralel yapının' organizasyonu olarak değerlendirilirken, kapatılan özel yetkili mahkeme savcıları ile bazı jandarma subayları kısa sürede başka görevlere ve illere atanmış, bu aramanın yapılması ile ilgili olarak da 'casusluk soruşturması' açılmıştı..

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Cemaatin olimpik rezaleti[/h]Söylediği şarkı nedeniyle cemaat tarafından kirli bir oyuna alet edilen 13 yaşındaki Tuana, cemaat medyasının haberleri sonrasında psikolojik bunalım yaşadı.

 

GÜLEN cemaatinin düzenlediği Türkçe Olimpiyatları'nın Almanya finali Münih'te düzenlendi. Türkçe dalında 3'üncü kez birinci olan Tuana Günay'a finalde Sezen Aksu'ya ait olan "Hakim Bey" şarkısı verildi. Tuana ve ailesi ise bu şarkıyla Cemaat'in Başbakan'la olan kavgasına alet edildiklerini ertesi günkü gazetelerinde "Erdoğan'a Hakim tokatı", "Genç kız Erdoğan'a şarkıyla cevap verdi" şeklindeki manşetleri gördükten sonra anladılar.

 

DAVA AÇIYORLAR

Olayın ardından açıklama yapan Tuana'nın ailesi "Başbakan hayranı olduklarını" söyledi. Üzgün aile, hukuksal süreç başlatıp organizasyon sorumlularını dava edeceklerini söyledi.

KAYNAK: TAKVİM

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Fethullah Gülen gazetecilere 1500 dava açtı

 

Fethullah Gülen'in medya mensuplarına açtığı dava sayısı 1500'ü aştı. Paralel yapıya yönelik tüm eleştiriyi sahiplenen Gülen, gazetecileri yargı yoluyla sindirmeye çalışıyor. Yazarımız Yasin Doğan konuyu bugünkü yazısında gündeme taşıdı.

 

Yenisafak.com.tr / Gündem | 09 NİSAN 2014, 13:31

 

Başbakan Erdoğan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, gazetemizde Yasin Doğan imzasıyla kaleme aldığı yazısında Fethullah Gülen'in medya mensuplarına açtığı davaları ele aldı. Gülen ve cemaatinin hoşgörü kavramının zıttı bir tavırla açtığı davalar aynı zamanda paralel yapıya yapılan eleştirileri de sahiplenmek anlamına geliyor.

 

Yasin Doğan'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:

 

'Hatırlanırsa bir ara Başbakan Erdoğan'ın açtığı davalar çok konu olmuş ve haksız bir şekilde 'tahammülsüzlük göstergesi' olarak yaftalanmıştı. Şimdilerde bunu çok aşan bir durum yaşanıyor. Bugün çıkan gazete ve köşeyazılarından sonra sayısı artmış mıdır bilinmez ama dün itibariyle Fethullah Gülen'in açtığı dava sayısının 1.500 civarında olduğu söyleniyor. Hoşgörü söylemiyle dava sayısı arasında büyük bir tenakuz görünüyor. Neredeyse muhafazakar camianın gazetelerinden mahkemeye verilmeyen kalmamış. Özellikle paralel yapıya yönelik her eleştiriyi sahiplenmek ve üzerine almak ayrıca manidar bir durumdur. Bunu da milletimizin takdirine havale ediyoruz.'

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Interessant war die Werbung vor den Kommunalwahlen für die CHP auf der Zaman-Website.

Gülen sagte, dass er keine Partei unterstützen wird. Haben wir gesehen.

 

10011690_1399718770300467_1273545291_o.jpg

 

Auch wurde Werbung für den CHP-Spitzenkandidaten Sarigül in der ZAMAN gedruckt.

 

 

Gülen ist alles anderes als ein Hoca. Er ist Begründer einer sektenartigen Organisation, das politische Ziele verfolgt.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

17 Nisan 2014 Perşembe 18:26

 

Risale-i Nur tarzını muhafaza etmekle mükellefiz

 

Biz talebeleri olarak Üstad‘ın tarzını muhafaza etmekle kendimizi mükellef biliyoruz

 

Mehmet Özmen'in haberi:

 

*

 

Said *Nursi’nin talebelerinden Mehmet Fırıncı, Fetullah Gülen’in kendisini eleştiren Abdulkadir Badıllı’ya 8 yıl hapis talebiyle suç duyurusunda bulunmasına tepki gösterdi ve “Biz talebeleri olarak Üstad‘ın tarzını muhafaza etmekle kendimizi mükellef biliyoruz” dedi.

 

*

 

FIRINCI: ÜSTAD’IN TARZINI MUHAFAZA ETMEKLE KENDİMİZİ MÜKELLEF BİLİYORUZ

 

*

 

Mehmet Fırıncı, Akit Gazetesi’ne kendisinin de röportaj verdiğini belirterek, “Risale-i Nur’un tarzı, hizmeti, Üstad’ın usulü ve tarzı nedir yönündeki beyanlardır o konuşmalar. Başkasını rahatsız etmek için değil Üstad’ın tarzını ifade etmek için söylenen beyan olarak görüyorum. Bizler Risale-i Nur’u bizzat Üstad’dan da bizzat görmüş olarak, onun hizmetinde işte az buçuk bulunmuş olarak o tarzı muhafaza etmekle kendimizi mükellef biliyoruz. Biz bütün talebeleri olarak kendimizi mükellef biliyoruz” dedi.

 

*

 

RİSALE-İ NURLARIN HEDEFİ BİRDİR

 

*

 

Nur Cemaati mensuplarından ve Risale Haber yazarı Abdurrahman İraz da, Fetullah Gülen’in Abdülkadir Badıllı’ya dava açtığı Akit’te yayınlanan röportajı okuduğunu ve bir hakaret göremediğini ifade ederek, “O röportajda sadece olanlar üzerinden bir fikir yürüttüğünü görüyoruz. Şimdi Bediüzzaman'ın, Risale-i Nurların hedefi birdir. İman hakikatlerini yaymak, deccalizme dur demektir. Fetullah Gülen eğer deccalizme yardım ettiyse bunu Abdulkadir Badıllı abi de bağıracak ben de bağıracağım, herkes bağıracak yani herkes elbette tepkisini ortaya koyacak” dedi.

 

*

 

"HALKÇILAR, IRKÇILARI ELDE EDEREK İSLÂM'A BÜYÜK ZARARLAR VERECEKLER"

 

*

 

Abdurrahman İraz, “Bakınız Bediüzzaman Hazretleri diyor ki; Halkçılar, ırkçıları elde ederek İslam’a büyük zararlar verecekler. Geçtiğimiz seçimlerde çok basit bir şey var. CHP ile MHP İstanbul da birlikte hareket ettiklerini herkes biliyor. MHP’nin normalde İstanbul da yüzde 11 civarında oyu var ama bu seçimlerde yüzde 4 oy aldı. Ankara da ise MHP'nin oyları normalde yüzde 20’nin üzerinde iken bu seçimlerde yüzde 8 aldı. Aradaki farkı ortaya koyan oylar CHP'ye gitti. Halkçılar maalesef ırkçıları elde ettiler ve İslam’a darbe vurmaya çalıştılar. Fetullah Gülen Camiası bunlara yardım ettiler, desteklediler. Benim etrafımda çok iyi tanıdığım akrabalarımdan var bu destekleri sağlayanlar arasında. Fetullah Gülen camiası bu seçimlerde gece gündüz CHP’ye çalıştılar. Şimdi bu deccalizme çalışmak değil de nedir? Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmadan önceki medyada çıkan konuşmalarına bakalım. Bu konuşmaların hepsi İslam’ın, dinin aleyhinde. Ama Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan oldu ve ne olduysa Gülen Camiası desteklemeye başladı. Bu deccalizme hizmet değil de nedir?” ifadelerini kullandı.

 

*

 

YILMAZ: ZINDIKA KOMİTELERİNİN TAKİBİNE ALIŞKINIZ

 

*

 

17 Aralık kirli operasyonu sonrasında tepki göstererek Gülen Medya Grubunun yayın organlarından Bugün Gazetesi’nden ayrılan ve Nur Cemaati mensuplarından yazar Hüseyin Yılmaz ise, Nur talebeleri olarak zındıka komitelerinin takibine ve hapisle cezalandırma taleplerine alışkın olduklarını söyledi.

 

*

 

Yılmaz, “Bunu çok yaşadık ama büyük iddialarla 30-40 yılını geride bırakmış Gülen gibi bir şahsın Üstad’ın hayattaki mümtaz talebelerinden biri hakkında sebebi ne olursa olsun 8 yıl hapisle ceza talebinde bulunmuş olmasını esefle karşıladım. Ben Gülen’in yerinde olsam Abdulkadir Badıllı abide bir kusur bir hata görsem ya affetme, helal etme yoluna giderim ya da çok da böyle kendime hakim olamıyorsam Cenab-ı Hakk’ın değerlendirmesine bırakırım öbür tarafta zaten ak ile kara ortaya çıkar. Bunu yapmayı çok müşteki olduğu beğenmediği, hoşlanmadığı, değişmesine çalıştığı bir yargının huzuruna bu yaşta bir insanı çıkartmayı arzu etmiş olmasını tasvip etmiyorum” dedi.

 

*

 

Yeni Akit

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Nedir arkadaş sizdeki bu İsrail aşkı?[/h]18 Nisan 2014 Cuma - Aksam.com.tr









 

TURGAY GÜLER

turgay.guler@aksam.com.tr

Söz konusu İsrail olduğunda etekleriniz tutuşuyor.

Söz konusu İsrail olduğunda panik ve telaş içinde ortaya atılıp zırvalıyorsunuz.

Size mi kaldı İsrail’i övmek, yüceltmek, korumak, kollamak ve dahi aklamak?

Hatırlayın, Fethullah Gülen kanlı Mavi Marmara gemisi baskınının ardından hiç vakit kaybetmeden Amerikan Wall Street Journal gazetesine koşup demeç vermişti.

Ne demişti?

"İsrail'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır".

Bak sen!

Ne otoritesi beyim, ne izni?

İsrail fiilen işgalci olan bir devlettir.

Nokta.

Kaldı ki, işgalci olmasa dahi ne değişir?

Uluslararası sularda eşkıyalık yapıp, 9 kişiyi katleden bir terör devletinden, götüreceğiniz insani yardımlar için izin mi alınır?

Kınama yok, lanetleme yok, üzüntü yok, gözyaşı yok, beddua yok…

Dahası da var.

Kanlı baskından bir süre sonra Cüneyt Özdemir Fethullah Gülen hocasını ziyarete gitti.

Özdemir o ziyarette Gülen’in “Mavi Marmara’da ölenlerin şehit olmadığını söylediğini” yazdı.

Özetle, o gemidekiler öleceklerini bile bile gitmişlermiş.

“İntihar ettiler!” demeye getiriyor.

İslam inancı açısından, aklı başında bir kişinin “intihar” etmesinin hükmünü sanırım bilmeyen yoktur.

Bu yaklaşımın ardından şehit olan bu 9 kişinin ailelerinin yüzüne nasıl bakılır?

Hiç şüphesiz yüzüne bakılamaz ama telefonları dinlenir!

Hülasa, hocası böyle yaparsa, cemaat ne yapmaz ki?

Daha dün değil miydi İsrail Gazze’yi bombalarken, “terör kamplarını vurdu!” demeleri.

Sonra bu rezilliği örtbas etmek için kırk takla atmaları.

İsrail’in hedef tahtasına koyduğu İHH’yı terör işbirlikçisi olarak gösterme gayretlerini de unutmadınız sanırım.

Today’s Zaman’da İsrail güzellemeleri yapıp, Erdoğan’ın İsrail politikalarını yerden yere vuranlar da bunlardı.

İlk Körfez harbi sırasında Saddam’ın İsrail’e yönelik saldırılarının ardından gözyaşı döken de.

Nedir arkadaş sizdeki bu İsrail aşkı?

Son olarak da Sami Selçuk üzerinden çocuk katili Şimon Peres’i akladılar.

Size mi kaldı Peres’i aklamak?

Size mi kaldı Peres’e övgüler düzmek?

Nedir arkadaş sizdeki bu İsrail aşkı?

Niçin söz konusu İsrail olduğunda bu kadar hassassınız?

Niçin?

Bunu yaparak hiç de sevimli görünmediğinizi biliyorsunuz.

Cemaat tabanının bile tepki gösterdiğini biliyorsunuz

İslam dünyasının nefretini kazandığınızın da farkındasınız.

O halde nedir arkadaş, nedir bu İsrail aşkı?

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Wochen später...

[h=1]Hüseyin Gülerce’nin gerçek yüzünü iyi görün![/h]

 

Metro Turizm’in sahibi Galip Öztürk, A Haber’de %100 Siyaset’te Cemaat’le ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı…

Gülen Cemaati’yle, çocuğunu okula verdiği dönemde tanıştığını belirten Galip Öztürk, Cemaat’in İstanbul İmamı Ahmet Kara’yla ilk karşılaşmasını da anlattı. Şu anda Afrika’da bir ülkenin imamı olan Murat Yıldırım vasıtasıyla Kara’yla tanıştığını söyleyen Öztürk, “Ahmet Kara’nın benden epey yüksek düzeyde talepleri oldu. Afrika’da birkaç okul yapmam gerektiğini, sadece bir okul için 8-10 milyon para vermem gerektiğini söyledi. Eski parayla 8-10 trilyon. 3 okul için çarpı üç yani.

OKULU KENDİM YAPMAK İSTEDİM, KABUL ETMEDİLER, PARA İSTEDİLER

Okulu kendim yapmak istediğimi söyledim. Ben böyle deyince Ahmet Kara bozuldu. Sonra aradan birkaç ay geçti, hizmetin polislerinin bir dosya açtığını duydum. Ama şubeleri tamamen ele geçirmedikleri bir dönemdi. Telefonlarda onlara karşı biraz sesimi yükseltmeye başlamıştım. Okulsa, yapalım, ama siz para istiyorsunuz demiştim. O dosya o zaman açıldı.

Hiçbir şey bulamadılar. Ahmet Kara’yı reddettiğimde dosyam çok hızlı bir şekilde devreye girdi.

Adamlar o kadar güçlüymüş ki, polisteki çaycıları bile kendilerinden. O gün bırakın bugün olanları, bunların yarısını bile hissetsem karşı çıkmazdım. Tutuklandığımda bunu çok daha iyi gördüm, yaşadım örnekleriyle. Sayın Muammer Akkaş’la karşılaştığınız zaman bir düşmanla karşılaşmış gibi oluyorsunuz. Orta yerde size sorabileceği hiçbir soru yok. 50 klasörü doldurmuş oraya, son 5 yılda bütün şirket çalışanlarını dinlemişler, bütün iş konuşmalarımızı dinlemişler, bunu da dosya haline getirmişler.

Basına ve kamuoyuna da bizimle ilgili mafya, suç örgütü gibi ithamları empoze ediyorlar. Ama ortada bir suç yok. İşle ilgili konuşmalar var. 54 klasör telefon konuşması var.

Ergün Çolak diye birinden Amerika’dan bir arkadaşıma telefon geliyor. Diyor ki, ‘Pensilvanya’da kalemi kırıldı, Galip abinin ekmeğini yiyoruz diyorsun, söyle de ülkeyi terketsin’. 7 Şubat’tan bir hafta sonra. Ben nereye kaçayım. Kaçmam dedim.

BENİ HÜSEYİN GÜLERCE İLE GÖRÜŞTÜRDÜLER

Hüseyin Gülerce’yi ben Beyaz TV’de tanıdım. Bir arkadaşım bana, benim başımın çok dertte olduğunu, Hüseyin Gülerce’yle görüşmem gerektiğini söyleyip beni Gülerce’ye götürdü.

Ben Hüseyin Gülerce’yi tanımazdım da. Beyaz TV’de Gülerce’yle görüştük. Verdiklerimi anlattım, vermediklerimi anlattım. Konuştuklarımı anlattım. Yargının ve polisin bu konuda beni çok sıkıştırdığını anlattım. 2012 Şubat başlarıydı.

Gülerce bana, ‘ben bu işi araştıracağım, sana bilgi vereceğim’ dedi. Araştırmasının sonucunun ne olduğunu bilmiyorum.

GÜLERCE, BAŞIMA GELEN OLAYLARIN BAŞBAKAN’IN TALİMATIYLA GELDİĞİNİ SÖYLEDİ

Sonra Taksim’de bir otele davet etti beni. Orada görüştük. Dedi ki, sizin başınızdaki bu işlerin tamamı Tayyip Bey’in talimatıyla yapılıyor. Benim dosyamla ilgilenen polislerin de Cemaat’le hiçbir ilgilerinin olmadığını söyledi.

Cemaat aleyhimde çok konuşmamam gerektiğini , dosyamın Başbakan’ın polislerinin elinde olduğunu, Cemaat’leilgisinin olmadığını söyledi.

Ben buna inanmadım. Hocam ben 22 yıldır para veriyorum dedim. Bu çocukları hizmet yetiştirdiyse, bu çocuklar ülkeye zarar verdiyse, sorumluların başında ben varım dedim. Çünkü bunlar bizim himmet diye verdiğimiz paralarla yetişti. Yanlış yaptıkları işleri biz eleştirdiğimizde diyorsunuz ki, bu polisler bizim değil. Doğru söylediğine inanmadığımı ben kendisine söyledim.

Israrla Başbakan’ın talimatıyla yapıldığını söyledi.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

07 Mayıs 2014 Çarşamba 09:08

[h=1]Babamız Mustafa Sungur'u rahat bırakın[/h]

Sungur ağabeyin 5 çocuğundan Gülen cemaatine tepki

İLGİLİ HABERLER

» Said Nursi'nin devamı Risale-i Nur'dur

 

 

 

İsa Tatlıcan'ın haberi:

 

Said Nursi'nin talebesi Mustafa Sungur'un 5 çocuğu, "Gülenciler kardeşlerimizi ve babamızı kullanmaktan vazgeçsin" dedi

 

Bediüzzaman'ın talebelerinden, geçen yıl vefat eden Mustafa Sungur'un kızı ve Danıştay üyesi Kasım Davas'ın eşi Aynur Sungur Davas'ın Zaman gazetesine yaptığı açıklamalara kardeşlerinden sert tepki geldi. SABAH'a konuşan Sungur'un 5 çocuğu, açıklamaların gerçeği yansıtmadığının altını çizdi. İlk kez bir araya gelerek açıklama yapan Şerife Sungur, Ahmet Sungur, Saide Nur Sungur, Nurullah Sungur, Cihannur Sungur, özetle "Babamız 2012'de cemaate tavır almıştır. Hakkında yalan uyduruyorlar" dedi. Çocuklar, babalarının "Bu hükümet ehven-i şer mi?" diye sorduklarında "Hayır kardeşim bu hükümet Türkiye için en büyük hayırdır" derdi dediğini aktardı. İşte ortak açıklamadan bazı başlıklar:

 

http://www.risalehaber.com/d/other/sungurabi_cocuklar.jpgVİCDANSIZCA YALAN

 

Kardeşimizin röportajını yayımlayan gazetede "Babamın kemikleri sızlıyor" başlığı atılmış. Babamızın kemikleri asıl bu röportaj yayımlandıktan sonra sızlamıştır. Kendi düştükleri durumdan çıkmak için babamızı kullanmaları bizleri ayrıca üzmektedir.

 

Babamızın ve bizlerin vardığı kesin kanaat ve aşikâr gerçek şudur ki, geçmişte bu cemaatin Risale-i Nur'a yakın görünmesinden dolayı Risale-i Nur zarar görmüş ve onların Risale-i Nur'un düsturlarına ters düşen uygulamaları maalesef Risale-i Nur'a mal edilmiştir. Ailemiz ve babamız da âhirete irtihal etmiş olmasına rağmen hâlâ onların istismarına uğramaktadır.

 

SADELEŞTİRME TAHRİFATINA KARŞI CANHIRAŞ İNFİAL GÖSTERDİ

 

Babamız hakkında uydurulan en son ve en vicdansızca yalan, Risale-i Nur'un sadeleştirilmesi karşısında onun gösterdiği canhıraş infiali kendisinin sağlık durumuna bağlama teşebbüsü olmuştur. Buna karşı, babamızın son anına kadar yakınında bulunan biz evlatları, yine onun yakınında bulunan Nur talebesi kardeşlerimizi de şahit tutmak suretiyle açıkça bildiriyoruz ki, babamız son nefesini verinceye kadar daima aklıselim ile düşünmüş, konuşmuş ve hareket etmiştir. Sadeleştirme adı altında girişilen tahrif teşebbüsünün babamızı nasıl yaraladığını bizzat gördük ve bu yaranın ıstırabını onunla birlikte yaşadık. Kardeşlerimizin bu tür haberlerle karşı karşıya getirilmesini istemiyoruz. Bir ferdin görüşünün umum ailemizin hatta merhum babamızın görüşü olarak aksettirilmesi bizleri rahatsız etmiştir.

 

GÜLEN'E MEKTUP YAZILDI CEVAP BİLE VERİLMEDİ

 

Cemaat 2012 yılında sadeleştirme çalışmalarına tekrar başladığında, babamızın Bediüzzaman'ın diğer talebelerini ortak bildiri hazırlamak için topladığına bizzat şahit olduk. Hatta Gülen'e yazılan mektuba ilk imzayı kendisi koydu. O andan itibaren de sürekli olarak bu teşebbüsü durdurmaya çalıştı. Mektubuna cevap bile verilmedi. Aksine kulak asmaksızın tahrif faaliyetlerine hız verildi.

 

NUR TALEBELERİ HÜKÜMETİ DEVİRMEYE ÇALIŞMAZ

 

Nur talebeleri milletin oyuyla iktidara gelmiş, dine müsamahakâr ve yardımcı olanların yanında yer alır. Onları devirmeye çalışmaz. Meşru hükümetin yanında yer alır. Başarıları için dua eder. Hele aileleri birbirine düşürmek, Müslümanları birbirine düşürmek, İslami ve insani olmayan ve Risale-i Nur prensiplerine uymayan meçhul hedeflere ulaşmak için yapılanlar din düşmanlarına destek vermekten başka bir şeye hizmet etmez.

 

Sabah

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

SEVİLAY Yükselir

[h=1]Hüseyin Gülerce canlı yayında nakavt oldu!

[/h]Sonunda söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim aHaber'de yayımlanan "% 100 Siyaset" bomba gibi bir programla rekorlara imza attı. Metro Turizm'in patronu Galip Öztürk'ün konuk olduğu ilk bölümde cevap hakkını kullanmak için telefona bağlanan cemaatin müzmin temsilcisi Hüseyin Gülerce sağ olsun inanılmaz bir ifşaatta bulundu.

Dilerseniz meseleyi daha doğru anlamak için biraz detay vereyim. Efendim Galip Öztürk cemaate tam 22 yıl bir bağışsever olarak yardımlarda bulunmuş bir işadamı. Programda başka cemaatlere de yardımlar yaptığını ama bunların en fazlasını Gülen Cemaati'ne akıttığını ancak 22 yıl boyunca kendisinden 100 milyon doların üzerinde bağış alan Gülencilerin bir gün bir taleplerine karşılık veremediğinden dolayı da başına inanılmaz bir çorap örüldüğünü anlattı. İşte geçtiğimiz hafta yine "% 100 Siyaset"te fotoğrafını yayınlayarak kimliğini açıkladığımız İstanbul İmamı Ahmet Kara'nın Beykoz'daki evine gelerek kendisinden Afrika'da 2 okul yapılması için yüklü miktarda bağış talep ettiğini ama miktarı abartılı bulduğu için buna olumlu cevap vermediğini ve bunun üzerine de cemaat kontrolündeki polislerce korkunç bir operasyonla karşı karşıya kaldığını aktardığı bir sırada Gülerce konusu açıldı.

Öztürk kendisini mağdur eden cemaat polislerinden şikâyetçi olmak için bir tanıdığını devreye sokuyor ve Gülerce'nin kapısını çalıyor. Bu görüşme Gülerce'nin program yaptığı Beyaz TV'de geçiyor. Yaşadığı her şeyi kendisine anlatmasını isteyen Gülerce, Öztürk'e konuyu araştırıp döneceğini söylüyor ve kısa bir süre sonra dediğini de yapıyor. İkinci görüşme ise Taksim'de bir otelde gerçekleşiyor. Öztürk yayında Gülerce'nin "Konuyu araştırdım. Sana bu yapılanların hiçbirinin hizmetin polisleri ile alakası yok. Bunlar Başbakan'ın, Erdoğan'ın polisleri" dediğini söyleyince Gülerce cevap hakkı istedi, ben de yayına bağladım. Ondan sonra işte tarihi ifşaat gerçekleşti.

Kem küm ederek Öztürk'ü yalanlamaya çalışan Gülerce cevap verirken "Ben Başbakan'ın polisleri falan demedim. Sadece şunu dedim. Bunu yapanlar hizmetin polisleri değil. Bunlar derin devletin polisleri. Senin derdini gidip Başbakan'la halletmen lazım" deyince Türkiye Gülerce'nin ağzından Emniyet Teşkilatı'nın içinde cemaat güdümündeki bir polis grubunun olduğunu öğrenmiş oldu. Özetle Gülerce kendisiyle ilgili anlatılan bir hikâyede doğruları çarpıtmak adına bağlandığı programda büyük bir rezaletin, itirafın altına imza attı. Tabii bu arada hazır bulmuşken önce bana, sonra programdaki konuklarıma hırçınlaşarak tüm öfkesini ve kinini kusmaya çalışan Gülerce'nin bir başka yüzünü de görmüş oldu Türkiye.

Gelelim programımızın en önemli ikinci kısmına. Tarafımıza gelen ihbarla ele geçirdiğimiz HSYK'da görev yapan tetkik hâkimi Yıldırım Şimşek'e ait CD'lerden elde ettiğimiz görüntüler Fethullah Gülen'in cemaatiyle yaptığı bilmediğimiz sohbetlerden oluşuyordu. Program öncesi zaten sulandırma, çarpıtma girişimlerini başlatan sosyal medyadaki paralel çete program sonrası iyice azgınlaştı.

Gülen'in "Karşı tarafı zora düşürmek, konuşamayacak, kendini savunamayacak duruma sokmak için teknik olarak NAKAVT edeceksiniz" ifadeleri Ergenekon, Balyoz, casusluk ve daha birçok dava ile 17 Aralık'ta başlayan sürecin nasıl organize edildiğini ortaya koyan bir fetvadır. Gülen'in Hollanda'da yaşayan cemaat mensubu Necdet Hoca dediği kişiyi eleştirmek için kullandığı üslup din alimi olduğunu iddia eden bir kişiye yakışmayacak kadar avamdı.

Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un fethi ile ilgili amacını tartışmak ama kendisini sorgulanamaz kılmak ise ilahiyatçıların toplanıp üzerine açıklama yapması gereken bir saçmalıktı. Konuya yarın devam edeceğim.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Fuat Avni konuştu

Hükümete ilişkin attığı tweetler ilgiyle takip edilen ve gerçek kimliği bilinmeyen Fuat Avni hakkında merak edilenleri anlattı.

 

Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'in Fuat Avni'yle yaptığı röportaj şöyle:

 

Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen bir isim Fuat Avni. Sizinle röportaj yapmak da çok enteresan. Çünkü iktidar dâhil herkes sizin kim olduğunuzu merak ediyor. Tabi biz gazeteciler de. Fuat Avni kimdir? Neden ve niçin var oldu? Cevabı en zor sorudan başlamak istedim.

 

Fuat Avni'nin kim olduğunu müşahhas (şahıs) bir şekilde tanımlayamam. Kimliğimin deşifre olması istediğim bir şey değil. Ne gariptir ki bu güne kadar tahmin edilenlerin hiç biri ben değilim. Henüz isabet ettiren olmadı. Tek korkum Fuat Avni zannettikleri birilerinin benim yüzümden zarar görmesi. Gerek Cemaat tarafını gerekse AKP tarafını en iyi bilenlerden biriyim.

 

Hükümet içindeki cemaate yapılan haksızlıklara ve tasfiyelere bizzat şahit oldum. Herkes cemaat-AKP birlikteliği var zannederken AKP dar kadrosunun hem cemaat mensuplarına hem de cemaat mensubu diye fişledikleri alakalı alakasız kişilere hakları olan bütün yolları kapatıyorlardı. Devlet kademesinde eskisinden ağır bir partizanlık oluştu. Ayrıca dar bir kadronun kirli işlere bulaştığı yolsuzluk ve hırsızlık yaptıkları sır değildi. Bunlara 17 ve 25 Aralık’ta bu kadronun zulmü ve halkı kandırma gayreti de ilave olunca muhalefetin en etkili olduğu sosyal medyayı kullanmak aklıma geldi ve yazmaya başladım.

 

Bazıları sizin tek kişi değil bir ekip olduğunuzu iddia ediyor, bu doğru mu? Siz kaç kişisiniz? Tek bir insanın bu kadar bilgiye sahip olması çok da mümkün olmasa gerek?

 

Hayır, ekip falan değil tek kişiyim. Zaten tweetlerimin işleyiş mantığına, felsefesine ya da içindeki bilgilere bakarsanız tek kişi olduğumu anlarsınız.

 

“YAKALANMAKTAN ASLA KORKMUYORUM”

 

Hiçbir gerçek gizli kalmaz ve gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Sahi günün birinde yakalanmaktan korkmuyor musunuz?

 

Yakalanmaktan asla korkmadım, korkmuyorum. Gizli yazmamın nedeni korkum değil. Yapılanları deşifre etmek gibi bir misyonu kendime ilke edinmemdir. Yakalanırsam; neyse işlediğim suç cezasına razıyım. Ama az da olsa insanların bir kısmına ümit vermek ve karamsarlıklarını dağıtmak vicdanımı rahatlatıyor ve yazmaya değiyor. Bir de hükümetin hukuksuz atmayı düşündüğü birçok adımı deşifre ettiğimden planlarını gerçekleştirmeyi başaramadılar. Onun mutluluğu her şeyi göze almaya değiyor açıkçası.

 

Seçim sürecinde öyle bir ortaya çıktınız ki bazı kesimlerin neredeyse umudu oldunuz ama seçim sonrası o beklentiyi karşılayamadınız. Popülaritenizin azaldığını düşünüyor musunuz, bu sizi nasıl etkiledi?

 

Popüler olmak gibi bir derdim ya da kaygım yok. Popülerliğin bana kazandıracağı bir makam ya da maddi olanakta yok. Hatta açık kimliğim bilinmediğinden yönüyle manevi bir katkısı da yok. AKP trollerinin yüzde doksanı fuatavniyi itibarsızlaştırmak için çalışıyor. Hatta benim yanımda teşkilatın “bitirelim moralini bozalım” diye konuşmalarına şahit olunca içten içe gülüyorum.

 

“ELBETTE TÜRKİYE’DEYİM VE BAŞBAKAN’IN YAKININDAYIM”

 

Nasıl yani? Türkiye’de mi yaşıyorsunuz, şahit oluyorum derken, yanlarında mısınız? Çok heyecanlı bu söylediğiniz. Mesela ben sizin gerçekte mesleğinizi de acayip merak ediyorum.

Elbette yanlarındayım ve haliyle Türkiye'de yaşıyorum. Mesleğim, kimliğim, kişiliğim hakkında yazamıyorum maalesef deşifre olmama adına.

 

“NE SUAT KILIÇ’IM NE DE BAHSİ GEÇEN DİĞER İSİMLERİM”

 

Suat Kılıç olduğunuz da iddia ediliyor. Buna ne dersiniz?

Başta da dediğim gibi şu ana kadar iddia edilen ya da tahmin edilenlerden biri değilim.

 

“MENFAATİ İÇİN HER REZALETE BOYUN EĞENLERDEN OLMADIM”

 

Sizi bu kadar kızdıran Başbakan'ın neyi oldu? Görevden mi alındınız, terfi mi edilmediniz, vs... Sadece yolsuzluklar bu kadar kızdıramaz içeriden bir insanı sanırım. Kaldı ki onlarca bakan ve vekil mutluyken, bir tek kişi mi doğrucu Davut. Kızmayın lütfen her şeyi merak ediyorum.

11 yıllık icraatlarda günden güne geriye gidilmesi, politika değişikliği, eski gömleğin yeniden giyilmesi, devleti ele geçirme düşüncesi, kendini dünya lideri ve İslam Halifesi sanması. Herkes dürüst bilmesine rağmen en büyük yolsuzluklara bulaşması, aşırı egosu. Türkiye'yi kutuplaştırması, Gezi dâhil haklı her eylemi kendini devirmeye yönelik adım olarak görüp aşırı paronoyaklaşması, kimseye saygısının kalmaması, etrafındakilere en galiz küfürler savurması. Kim demiş içeridekiler mutlu diye. Ben menfaati için her rezalete boyun eğmeyi mutluluk görenlerden değilim… Yetti mi?

 

“KORKMAK YETMEZ TİTREYECEK”

 

Yetmez ama evet diyeyim:) ve bir diğer soruya geçeyim. "Korkma titre " yazıyorsunuz sürekli, neden?

Büyük bir zata talebesi “hesap gününden çok korkuyorum” deyince o da talebesine “korkma, titre” demiş. Yani bu durumda korkmak az kalır diye. Ben de BB'nin hem burada hem ötede vereceği hesapları düşünerek korkmanın ona yeterli gelmeyeceğini titremesi gerektiğini yazıyorum. “Korkma, titre”nin esprisi bu.

 

“SOSYAL MEDYA İKTİDARIN KABUSU”

 

Bir de iddia ettiğiniz gibi Başbakan sizden korkuyor mu gerçekten? Klavye arkasındaki bir güçten bir ülke liderinin korkması ilginç ve inanılması güç geliyor insana!

BB klavye arkasındaki her şeyden korkuyor. Müdahale edemediği tek alan bu. Medya yeterince muhalefet yapamıyor. “Twitterin kökünü kazıyacağım” diyen bir adam korkusuzluğundan mı yasaklara sarıldı sizce? On binlerce AKP trolü neden var. Sosyal medya üzerinde bir yıldan fazladır baskın olmaya çalıştılar başaramadılar. Etkin olma gayreti ve yasaklama telaşları korkularının en bariz göstergesidir. Paranoyak olunca her şeyden korkarsınız. Kaddafi, Mübarek, hatta Tunus iktidarını sosyal medya organizasyonu yıktı. Bu korku içlerine düştü. İsteseler de kurtulamazlar.

“ARTIK BU İŞİN DÖNÜŞÜ YOK”

Madem bu kadar yakınındasınız ve iddialarınıza göre onca yanlış var. Peki, hiç konuştunuz mu Başbakan ile bunları. Uyarmak istediniz mi?

BB'yi uyarabilseydiniz, bu kadar yanlış yapan biri olmazdı zaten. Bir tek rahmetli annesine kulak verirdi; onun da ölmesiyle tamamen dengesizleşti. Etrafındaki dalkavuklar hatalarını sevap gibi aktarıp alkışlarken hiç bir adım atamazsınız. BB hata yapmadı sadece günaha da bulaştı artık dönüşü zor zaten.

 

“BAŞBAKAN’DAN TOKAT DEĞİL, DAYAK BİLE YİYORLAR”

 

Başbakan Fuat Avni’yi elbette sevmiyordur ama yanındaki deşifre olmayan sizi seviyor mu. Hani kim olduğunu bilmediği sizi? Yakın mısınız?

Sevdiğini sanmıyorum. Kimi nasıl sevdiğini de bilmiyorum. Herkese bağıran sürekli azarlayan hatta galiz küfürler savuran biri kimi nasıl sever bilen yok. Ne olursa olsun itibarı sarsılmasın diye isimlerini anmamakla beraber bazılarının BB'den dayak yediklerini de biliyorum sadece tokat değil.

 

“BAŞBAKAN İLE ESKİSİ KADAR GÖRÜŞMÜYORUM, GÖRÜŞÜNCE DE TEDİRGİN OLMUYORUM”

 

Sayın Başbakan ile diyalogda bulunuyor musunuz ve o anlarda ne hissediyorsunuz, tedirgin oluyor musunuz, sizin Fuat Avni olduğunuzu anlamasından?

17 Aralıktan sonra görüştüğü kişi sayısı iyiden iyiye azaldı. Eskisi kadar görüşmüyorum. Hislerime gelince sonunu düşündüğümden çoğunlukla acıyorum. Yazık etti kendine, memlekete, ailesine. Tedirginlik yaşayacak yaşı çoktan geçtim.

 

Kapatılan Haramzadeler ve Başçalan hesapları ile bir ilginiz var mıydı?

Sadece onlarla değil hiç bir hesapla ilgim yok. Bir tek Fuatavni İngilizce hesabım vardı onu da uzun zamandır yazamıyorum. yedek hesabım ya da Facebook hesabımda yok.

 

Seçim öncesi art arda patlayan tapeler son buldu mu yoksa devamı var mı sizce?

Tapeler konusunda bilgim yok. Herkes gibi yayınlayanları gördüm ve paylaştım. Ama tecrübelerime dayanarak söyleyeyim; yılarca süren bir soruşturmanın kayıtları bu kadar olamaz.

 

“TOPLUMDA AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ VAR”

Ama tapeler ters tepti galiba. İktidar mağdura dönüştü sanki ve halk yine AK Parti'den yana tercihte bulundu. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Hayır, ters tepmedi çoğunluk mağdur da demedi. “Çaldılar ama çalıştılar, biz olsak biz de yapardık, bal tutan parmağını yalar” dediler. Toplumda çok ciddi ahlaki çöküntü var. Bir de millet maalesef ülkeyi ve ülkenin uzun vadede düşeceği kaosu değil, kendi cebini düşündü. Ekonomik krizle korkuttular. Arınç “Biz olmasak 3 ay sonra maaş ödenemez” diye propaganda yaptı.

 

“ALDIKLARI OY ORANINA ŞAŞIRDIM”

Yazdıklarınız ziyadesiyle ciddiye alınıyordu. Ancak yerel seçim sonuçları çok da söyledikleriniz gibi olmadı. Şaşırdınız mı sonuçlara ya da üzüldünüz mü diye sorayım?

Seçimde yapılacak hileleri defaatle yazdım. Tedbir alacak bir adım atılmadı. Deşifre edince hile yapılmaz derken kediyi trafoya sokacak kadar (!) ileriye giden şeytani adımlar attılar. Her şeye rağmen aldıkları oy oranına şaşırdım. Halkımız ağır ve bedel ödeyerek gerçeği görecek diye düşünüyorum. İnşallah tez zamanda ve en hafif şekilde atlatılır süreç.

 

“CEMAAT KAYBETMEDİ”

Gülen cemaatinin ağır bedeller ödeyeceğini düşünüyor musunuz peki? Bir de cemaatte bir kan kaybı söz konusu mu?

Cemaatte kan kaybı yok. BB'nin cemaat tabanının dağılmamasından sürekli şikâyetçi olması bunun en büyük göstergesi.

 

“CEMAATE SEMPATİM VAR AMA…”

 

Cemaatçi misiniz?

İlkeleri ve duruşları neyse aksine ihtimal vermeyecek şekilde altına imzamı atarım. Çünkü ilkesel anlamda açıkladıklarına kimse hayır diyemez ama icraatları içerisinde yer almadım. Şahsi takılmaktan haz alan bir fıtratım var. Galiba aidiyet bana göre değil.

 

Fuat Avni Türkiye'de neyi simgeliyor?

Fuat Avni'nin neyi simgelediğini galiba yazdığım günden beri takip eden kitle söylemeli. Maksatlı yazan küfürbaz takipçilerim değil elbet:)

Evliyseniz ve çocuklarınız varsa, onlar biliyor mu sizin Fuat Avni olduğunuzu, yoksa bir tek siz ve Yaradan mı biliyor bu mevzuyu? :)

Bir tek ben ve Yaradan biliyor.

 

Gazeteci olunca insan, sordukça sorası geliyor. Yarım saat dedim ama 1,5 saatinizi aldım. Peki, medyayı ne bekliyor. Var mı gazetecilerle ilgili de bir durum?

Sadece medyayı değil ülkeyi zorlu bir süreç bekliyor. Ama uzun sürmeyecek bir süreç. Medya üzerindeki baskı günden güne artacak. Yakın zamanda internet medyası da baskılara maruz kalacak.

Dilerim seçim sonuçlarında olduğu gibi medya konusunda da yanılırsınız. Son olarak size Yiğit Bulut’u da soracağım. Aranız nasıldır, nasıl buluyorsunuz eski ‘meslektaşımızı’?

Size bir örnek vereyim Bulut'la ilgili takdir size kalmış. Katıldığı programın reyting oranlarını alıp yüksek çıkınca BB'ye gösteren ve “Efendim sizin icraatlarınızdan bahsettiğim an reyting tavan yapıyor” diyen biriyle Fuatavni'nin arası nasıl olabilir? Yiğit yalakalıkta Nirvana'dır.

 

Çok enteresan. Başbakan ona güveniyor ama... Belli ki sağlam bir güven ilişkisi var aralarında.

Neden enteresan olsun ne kadar çok yalakalık o kadar yakın ilişki. Doğru orantılı.

 

Çok teşekkür ediyorum gizemli ve heyecanlı bir röportajdı kim olduğunu bilmediğim esrarengiz biri ile röportaj yaptım. Sanırım ilerisi için büyük bir deneyim ve hatıra olacak bu. Eklemek istediğiniz son sözleriniz varsa alayım ve vedalaşalım klavyeden.

Ben teşekkür ederim. İlkeli ve karakterli gazetecilik konusunda fakir olan bir ülkede yolunuzu kaybetmeden mesleğinizin hakkını vermeniz temennisiyle.

Dilerim öyle oluruz. Tabii röportaj sonrası başıma bir hal gelmese:) şaka bir yana hoşçakalın.:) bilmukabele.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Fuat Avni konuştu

Hükümete ilişkin attığı tweetler ilgiyle takip edilen ve gerçek kimliği bilinmeyen Fuat Avni hakkında merak edilenleri anlattı.

 

Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'in Fuat Avni'yle yaptığı röportaj şöyle:

 

Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen bir isim Fuat Avni. Sizinle röportaj yapmak da çok enteresan. Çünkü iktidar dâhil herkes sizin kim olduğunuzu merak ediyor. Tabi biz gazeteciler de. Fuat Avni kimdir? Neden ve niçin var oldu? Cevabı en zor sorudan başlamak istedim.

 

Fuat Avni'nin kim olduğunu müşahhas (şahıs) bir şekilde tanımlayamam. Kimliğimin deşifre olması istediğim bir şey değil. Ne gariptir ki bu güne kadar tahmin edilenlerin hiç biri ben değilim. Henüz isabet ettiren olmadı. Tek korkum Fuat Avni zannettikleri birilerinin benim yüzümden zarar görmesi. Gerek Cemaat tarafını gerekse AKP tarafını en iyi bilenlerden biriyim.

 

Hükümet içindeki cemaate yapılan haksızlıklara ve tasfiyelere bizzat şahit oldum. Herkes cemaat-AKP birlikteliği var zannederken AKP dar kadrosunun hem cemaat mensuplarına hem de cemaat mensubu diye fişledikleri alakalı alakasız kişilere hakları olan bütün yolları kapatıyorlardı. Devlet kademesinde eskisinden ağır bir partizanlık oluştu. Ayrıca dar bir kadronun kirli işlere bulaştığı yolsuzluk ve hırsızlık yaptıkları sır değildi. Bunlara 17 ve 25 Aralık’ta bu kadronun zulmü ve halkı kandırma gayreti de ilave olunca muhalefetin en etkili olduğu sosyal medyayı kullanmak aklıma geldi ve yazmaya başladım.

 

Bazıları sizin tek kişi değil bir ekip olduğunuzu iddia ediyor, bu doğru mu? Siz kaç kişisiniz? Tek bir insanın bu kadar bilgiye sahip olması çok da mümkün olmasa gerek?

 

Hayır, ekip falan değil tek kişiyim. Zaten tweetlerimin işleyiş mantığına, felsefesine ya da içindeki bilgilere bakarsanız tek kişi olduğumu anlarsınız.

 

“YAKALANMAKTAN ASLA KORKMUYORUM”

 

Hiçbir gerçek gizli kalmaz ve gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Sahi günün birinde yakalanmaktan korkmuyor musunuz?

 

Yakalanmaktan asla korkmadım, korkmuyorum. Gizli yazmamın nedeni korkum değil. Yapılanları deşifre etmek gibi bir misyonu kendime ilke edinmemdir. Yakalanırsam; neyse işlediğim suç cezasına razıyım. Ama az da olsa insanların bir kısmına ümit vermek ve karamsarlıklarını dağıtmak vicdanımı rahatlatıyor ve yazmaya değiyor. Bir de hükümetin hukuksuz atmayı düşündüğü birçok adımı deşifre ettiğimden planlarını gerçekleştirmeyi başaramadılar. Onun mutluluğu her şeyi göze almaya değiyor açıkçası.

 

Seçim sürecinde öyle bir ortaya çıktınız ki bazı kesimlerin neredeyse umudu oldunuz ama seçim sonrası o beklentiyi karşılayamadınız. Popülaritenizin azaldığını düşünüyor musunuz, bu sizi nasıl etkiledi?

 

Popüler olmak gibi bir derdim ya da kaygım yok. Popülerliğin bana kazandıracağı bir makam ya da maddi olanakta yok. Hatta açık kimliğim bilinmediğinden yönüyle manevi bir katkısı da yok. AKP trollerinin yüzde doksanı fuatavniyi itibarsızlaştırmak için çalışıyor. Hatta benim yanımda teşkilatın “bitirelim moralini bozalım” diye konuşmalarına şahit olunca içten içe gülüyorum.

 

“ELBETTE TÜRKİYE’DEYİM VE BAŞBAKAN’IN YAKININDAYIM”

 

Nasıl yani? Türkiye’de mi yaşıyorsunuz, şahit oluyorum derken, yanlarında mısınız? Çok heyecanlı bu söylediğiniz. Mesela ben sizin gerçekte mesleğinizi de acayip merak ediyorum.

Elbette yanlarındayım ve haliyle Türkiye'de yaşıyorum. Mesleğim, kimliğim, kişiliğim hakkında yazamıyorum maalesef deşifre olmama adına.

 

“NE SUAT KILIÇ’IM NE DE BAHSİ GEÇEN DİĞER İSİMLERİM”

 

Suat Kılıç olduğunuz da iddia ediliyor. Buna ne dersiniz?

Başta da dediğim gibi şu ana kadar iddia edilen ya da tahmin edilenlerden biri değilim.

 

“MENFAATİ İÇİN HER REZALETE BOYUN EĞENLERDEN OLMADIM”

 

Sizi bu kadar kızdıran Başbakan'ın neyi oldu? Görevden mi alındınız, terfi mi edilmediniz, vs... Sadece yolsuzluklar bu kadar kızdıramaz içeriden bir insanı sanırım. Kaldı ki onlarca bakan ve vekil mutluyken, bir tek kişi mi doğrucu Davut. Kızmayın lütfen her şeyi merak ediyorum.

11 yıllık icraatlarda günden güne geriye gidilmesi, politika değişikliği, eski gömleğin yeniden giyilmesi, devleti ele geçirme düşüncesi, kendini dünya lideri ve İslam Halifesi sanması. Herkes dürüst bilmesine rağmen en büyük yolsuzluklara bulaşması, aşırı egosu. Türkiye'yi kutuplaştırması, Gezi dâhil haklı her eylemi kendini devirmeye yönelik adım olarak görüp aşırı paronoyaklaşması, kimseye saygısının kalmaması, etrafındakilere en galiz küfürler savurması. Kim demiş içeridekiler mutlu diye. Ben menfaati için her rezalete boyun eğmeyi mutluluk görenlerden değilim… Yetti mi?

 

“KORKMAK YETMEZ TİTREYECEK”

 

Yetmez ama evet diyeyim:) ve bir diğer soruya geçeyim. "Korkma titre " yazıyorsunuz sürekli, neden?

Büyük bir zata talebesi “hesap gününden çok korkuyorum” deyince o da talebesine “korkma, titre” demiş. Yani bu durumda korkmak az kalır diye. Ben de BB'nin hem burada hem ötede vereceği hesapları düşünerek korkmanın ona yeterli gelmeyeceğini titremesi gerektiğini yazıyorum. “Korkma, titre”nin esprisi bu.

 

“SOSYAL MEDYA İKTİDARIN KABUSU”

 

Bir de iddia ettiğiniz gibi Başbakan sizden korkuyor mu gerçekten? Klavye arkasındaki bir güçten bir ülke liderinin korkması ilginç ve inanılması güç geliyor insana!

BB klavye arkasındaki her şeyden korkuyor. Müdahale edemediği tek alan bu. Medya yeterince muhalefet yapamıyor. “Twitterin kökünü kazıyacağım” diyen bir adam korkusuzluğundan mı yasaklara sarıldı sizce? On binlerce AKP trolü neden var. Sosyal medya üzerinde bir yıldan fazladır baskın olmaya çalıştılar başaramadılar. Etkin olma gayreti ve yasaklama telaşları korkularının en bariz göstergesidir. Paranoyak olunca her şeyden korkarsınız. Kaddafi, Mübarek, hatta Tunus iktidarını sosyal medya organizasyonu yıktı. Bu korku içlerine düştü. İsteseler de kurtulamazlar.

“ARTIK BU İŞİN DÖNÜŞÜ YOK”

Madem bu kadar yakınındasınız ve iddialarınıza göre onca yanlış var. Peki, hiç konuştunuz mu Başbakan ile bunları. Uyarmak istediniz mi?

BB'yi uyarabilseydiniz, bu kadar yanlış yapan biri olmazdı zaten. Bir tek rahmetli annesine kulak verirdi; onun da ölmesiyle tamamen dengesizleşti. Etrafındaki dalkavuklar hatalarını sevap gibi aktarıp alkışlarken hiç bir adım atamazsınız. BB hata yapmadı sadece günaha da bulaştı artık dönüşü zor zaten.

 

“BAŞBAKAN’DAN TOKAT DEĞİL, DAYAK BİLE YİYORLAR”

 

Başbakan Fuat Avni’yi elbette sevmiyordur ama yanındaki deşifre olmayan sizi seviyor mu. Hani kim olduğunu bilmediği sizi? Yakın mısınız?

Sevdiğini sanmıyorum. Kimi nasıl sevdiğini de bilmiyorum. Herkese bağıran sürekli azarlayan hatta galiz küfürler savuran biri kimi nasıl sever bilen yok. Ne olursa olsun itibarı sarsılmasın diye isimlerini anmamakla beraber bazılarının BB'den dayak yediklerini de biliyorum sadece tokat değil.

 

“BAŞBAKAN İLE ESKİSİ KADAR GÖRÜŞMÜYORUM, GÖRÜŞÜNCE DE TEDİRGİN OLMUYORUM”

 

Sayın Başbakan ile diyalogda bulunuyor musunuz ve o anlarda ne hissediyorsunuz, tedirgin oluyor musunuz, sizin Fuat Avni olduğunuzu anlamasından?

17 Aralıktan sonra görüştüğü kişi sayısı iyiden iyiye azaldı. Eskisi kadar görüşmüyorum. Hislerime gelince sonunu düşündüğümden çoğunlukla acıyorum. Yazık etti kendine, memlekete, ailesine. Tedirginlik yaşayacak yaşı çoktan geçtim.

 

Kapatılan Haramzadeler ve Başçalan hesapları ile bir ilginiz var mıydı?

Sadece onlarla değil hiç bir hesapla ilgim yok. Bir tek Fuatavni İngilizce hesabım vardı onu da uzun zamandır yazamıyorum. yedek hesabım ya da Facebook hesabımda yok.

 

Seçim öncesi art arda patlayan tapeler son buldu mu yoksa devamı var mı sizce?

Tapeler konusunda bilgim yok. Herkes gibi yayınlayanları gördüm ve paylaştım. Ama tecrübelerime dayanarak söyleyeyim; yılarca süren bir soruşturmanın kayıtları bu kadar olamaz.

 

“TOPLUMDA AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ VAR”

Ama tapeler ters tepti galiba. İktidar mağdura dönüştü sanki ve halk yine AK Parti'den yana tercihte bulundu. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Hayır, ters tepmedi çoğunluk mağdur da demedi. “Çaldılar ama çalıştılar, biz olsak biz de yapardık, bal tutan parmağını yalar” dediler. Toplumda çok ciddi ahlaki çöküntü var. Bir de millet maalesef ülkeyi ve ülkenin uzun vadede düşeceği kaosu değil, kendi cebini düşündü. Ekonomik krizle korkuttular. Arınç “Biz olmasak 3 ay sonra maaş ödenemez” diye propaganda yaptı.

 

“ALDIKLARI OY ORANINA ŞAŞIRDIM”

Yazdıklarınız ziyadesiyle ciddiye alınıyordu. Ancak yerel seçim sonuçları çok da söyledikleriniz gibi olmadı. Şaşırdınız mı sonuçlara ya da üzüldünüz mü diye sorayım?

Seçimde yapılacak hileleri defaatle yazdım. Tedbir alacak bir adım atılmadı. Deşifre edince hile yapılmaz derken kediyi trafoya sokacak kadar (!) ileriye giden şeytani adımlar attılar. Her şeye rağmen aldıkları oy oranına şaşırdım. Halkımız ağır ve bedel ödeyerek gerçeği görecek diye düşünüyorum. İnşallah tez zamanda ve en hafif şekilde atlatılır süreç.

 

“CEMAAT KAYBETMEDİ”

Gülen cemaatinin ağır bedeller ödeyeceğini düşünüyor musunuz peki? Bir de cemaatte bir kan kaybı söz konusu mu?

Cemaatte kan kaybı yok. BB'nin cemaat tabanının dağılmamasından sürekli şikâyetçi olması bunun en büyük göstergesi.

 

“CEMAATE SEMPATİM VAR AMA…”

 

Cemaatçi misiniz?

İlkeleri ve duruşları neyse aksine ihtimal vermeyecek şekilde altına imzamı atarım. Çünkü ilkesel anlamda açıkladıklarına kimse hayır diyemez ama icraatları içerisinde yer almadım. Şahsi takılmaktan haz alan bir fıtratım var. Galiba aidiyet bana göre değil.

 

Fuat Avni Türkiye'de neyi simgeliyor?

Fuat Avni'nin neyi simgelediğini galiba yazdığım günden beri takip eden kitle söylemeli. Maksatlı yazan küfürbaz takipçilerim değil elbet:)

Evliyseniz ve çocuklarınız varsa, onlar biliyor mu sizin Fuat Avni olduğunuzu, yoksa bir tek siz ve Yaradan mı biliyor bu mevzuyu? :)

Bir tek ben ve Yaradan biliyor.

 

Gazeteci olunca insan, sordukça sorası geliyor. Yarım saat dedim ama 1,5 saatinizi aldım. Peki, medyayı ne bekliyor. Var mı gazetecilerle ilgili de bir durum?

Sadece medyayı değil ülkeyi zorlu bir süreç bekliyor. Ama uzun sürmeyecek bir süreç. Medya üzerindeki baskı günden güne artacak. Yakın zamanda internet medyası da baskılara maruz kalacak.

Dilerim seçim sonuçlarında olduğu gibi medya konusunda da yanılırsınız. Son olarak size Yiğit Bulut’u da soracağım. Aranız nasıldır, nasıl buluyorsunuz eski ‘meslektaşımızı’?

Size bir örnek vereyim Bulut'la ilgili takdir size kalmış. Katıldığı programın reyting oranlarını alıp yüksek çıkınca BB'ye gösteren ve “Efendim sizin icraatlarınızdan bahsettiğim an reyting tavan yapıyor” diyen biriyle Fuatavni'nin arası nasıl olabilir? Yiğit yalakalıkta Nirvana'dır.

 

Çok enteresan. Başbakan ona güveniyor ama... Belli ki sağlam bir güven ilişkisi var aralarında.

Neden enteresan olsun ne kadar çok yalakalık o kadar yakın ilişki. Doğru orantılı.

 

Çok teşekkür ediyorum gizemli ve heyecanlı bir röportajdı kim olduğunu bilmediğim esrarengiz biri ile röportaj yaptım. Sanırım ilerisi için büyük bir deneyim ve hatıra olacak bu. Eklemek istediğiniz son sözleriniz varsa alayım ve vedalaşalım klavyeden.

Ben teşekkür ederim. İlkeli ve karakterli gazetecilik konusunda fakir olan bir ülkede yolunuzu kaybetmeden mesleğinizin hakkını vermeniz temennisiyle.

Dilerim öyle oluruz. Tabii röportaj sonrası başıma bir hal gelmese:) şaka bir yana hoşçakalın.:) bilmukabele.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Sedat ERGİN

 

sergin1@hurriyet.com.tr

 

Fethullah Gülen ABD’de oturma iznini nasıl aldı?

 

9/5/2014

 

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama’ya Fethullah Gülen’in iadesi beklentisini iletmesi, Gülen’in ABD’de konaklama meselesini bir kez daha kamuoyunun gündemine getirmiş bulunuyor.

 

Türkiye’de pek çok kesimde -özellikle kendisine eleştirel yaklaşan çevrelerdeki- yaygın görüş,*Gülen’in sırtını Amerikan yönetimine dayadığı tezidir. Bu önerme,Gülen’in ABD’de kalışının Amerikan hükümetinin teşviki ve himayesi altında gerçekleştiği varsayımını da içerir.*

Oysa*Gülen’in ABD’de oturma izni almasıyla sonuçlanan gelişmeleri incelediğimizde, tablonun bu kabullerden bir hayli farklı bir şekilde seyrettiğini görüyoruz.ABD Vatandaşlık ve Göçmen Bürosu, dolayısıyla bu kurumun bağlı bulunduğu ABD İç Güvenlik Bakanlığı (Department of Homeland Security), Gülen’in ABD’de kalmasına kuvvetle karşı çıkmış.

 

* * *

 

ABD’ye 1999 yılında giden Gülen, bu ülkeye ayak bastıktan sonraki dönemde kalıcı oturma izni alabilmek için uzun soluklu bir hukuk mücadelesi vermek zorunda kalıyor.*Gülen, muhtelif vize kategorilerinde yaptığı başvuruların reddedilmesinden sonra son olarak 2006 Kasım ayında*“I-140”*olarak adlandırılan kalıcı çalışma (alien worker-yabancı işçi/çalışan) vizesi için başvuru yapıyor. Bu izni talep edebilmek için sıradışı bir yeteneğe/beceriye (outstanding ability) sahip olmak, olağanüstü başarılı bir profesör ya da araştırmacı kimliği taşımak ya da kalifiye işçi olmak gerekiyor.

Gülen*eğitim alanında*“sıradışı yetenek”ölçütünü karşıladığını ileri sürüyor. Göçmen Bürosu, kendisinin bir din adamı olduğunu belirterek, eğitim alanındaki becerilerini delillendirmesini talep ediyor. Göçmen Bürosu, Gülen’in sunduğu dosyanın dayanaklarını yeterli bulmayarak başvuru talebini 19 Kasım 2007 tarihinde reddediyor.*Gülen’in Göçmen Bürosu’nun temyiz dairesine yaptığı itiraz da 7 Mart 2008 tarihinde reddediliyor.

Bunun üzerine*Gülen*vize hukuku alanında uzman bir Amerikalı avukat tutarak, Göçmen Dairesi’ni Pensilvanya’daki federal mahkemede dava ediyor. Gülen’in avukatıThedore Murphy, açtığı davada Göçmen Bürosu’nun ret kararının keyfi olduğu iddiasını öne sürüyor.

 

* * *

 

Burada ilginç olan bir nokta, İç Güvenlik Bakanlığı’nı Amerikan sisteminin işleyişi çerçevesinde federal savcıların savunması. Bu yönüyle baktığımızda, Pensilvanya’daki federal mahkemenin hâkimi*Stewart Dalzell, karşısında davacı olarak*Fethullah Gülen’in avukatını, savunma tarafında ise ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı federal savcıları buluyor. Resmi mahkeme yazışmalarının girişinde de her seferinde davacı olarak*Fethullah Gülen’in, davalı olarak da dönemin ABD İç Güvenlik Bakanı*Michael Chertoff’un adı yazılı.*

Sonraki süreç davacı tarafla federal savcılar arasında*Gülen’in gerçekte eğitimci olup olmadığını konu alan kıyasıya bir yazışma sürecine sahne oluyor. Avukat,*Gülen’in açılmasına öncülük ettiği okulları eğitim alanındaki icraatının en önemli kanıtı olarak gösteriyor. Federal savcılar ise*Gülen’in eğitimci olmadığını, aksine çok geniş ticari faaliyetleri de bulunan*“büyük ve etkili bir dini ve siyasi hareketin lideri olduğunu”*savunuyor. (16 Haziran 2008 tarihli karşı yazı)*

Dava dosyasındaki yazışmalar içinde dikkat çeken değer noktalardan biri,*Gülen’in vize talebini destekleyebilmek için mahkemeye 30 kadar referans mektubu sunmuş olmasıdır. 4 Haziran 2008 tarihindeki dilekçe metnine bakıldığında, listedeki isimlerin çoğunun teoloji alanında uzman Amerikalı akademisyenler ve Hıristiyanlığın önde gelen mezheplerini temsil eden üst kademe din adamları olduğu görülüyor. Listede Türkiye’den bazı politikacıların (örneğinYıldırım Akbulut) yanı sıra ABD’nin istihbarat örgütü CIA ve Dışişleri’nden emekli bazı şahsiyetlerin isimleri de de dikkat çekiyor.

Bunlardan biri, CIA’de Merkezi İstihbarat Analizi Direktörü olarak görev yapan, emekliliğinden sonra akademik hayata girenGeorge Fides. Bir diğeri ise yine eski bir CIA görevlisi olan ve ABD Ulusal İstihbarat Konseyi üyeliği gibi bir hayli üst kademe bir göreve kadar yükselmiş olan*Graham Fuller. Bir diğer isim eski Ankara Büyükelçisi*Morton Abramowitz. Hepsi de mektuplarında*Gülenokullarının akademik başarılarını, ayrıca kendisinin dinler arası diyalog alanındaki çalışmalarını övüyorlar

 

* * *

 

Dikkat çekici bir başka nokta,*Gülen’in avukatının bütün yazışmalarda müvekkilinin oturma izni almasının*“ABD’nin yararına olacağı”*tezini işlemesi. Avukat, ayrıca 25 Haziran 2008 tarihli dilekçesinde bir taktik değişikliğine giderek,*Gülen’in teoloji ve siyaset bilimi alanındaki çalışmalarına odaklanıyor, bu alandaki olağanüstü yeteneklerinin de dikkate alınmasını talep ediyor. Mahkemenin 16 Temmuz 2008 tarihli kararına bakıldığında, bu yaklaşım farklılığının hâkimin Gülen’e çalışma izni verilmesi için ikna olmasında belli bir rol oynadığı görülüyor.*

Sonuçta ABD İç Güvenlik Bakanlığı ile girdiği hukuk mücadelesinden galip çıkan*Fethullah Gülen*oluyor.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Ahmet Akgündüz

 

BENDEN "NEDEN HÜKÜMET İLE HİZMET ARASINDA SULH YAPILMASI İÇİN GAYRET GÖSTERMİYORSUNUZ?" DİYE SORANLARA CEVAP; "HOCAEFENDİ, ESKİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLARININ BİR ARAYA GELEREK VE BAŞBAKANI DA İKNA EDEREK GİRİŞTİKLERİ SULH GAYRETLERİNI ŞİDDETLE REDDETMİŞTİR."

 

Kardeşlerim! Son zamanlarda meydana gelen fitne hareketleri hepimizin kalbini sızlatmakta ve hatta çoğu geceler ağlatmaktadır. İşte bu yaraya sulh merhemi sürmek için, Prof. Şerif Ali Tekalan'ın talebi üzerine, başta mevcut başkan olmak üzere, bütün eski Diyanet İşleri Başkanları ve Prof. Hayreddin Karaman Hocan bir araya gelmiş ve meseleyi müzakere etmişlerdir.

 

Başbakan, bu teklife, "Eğer İslam bunu emr ediyor diyorsanız, her fedakarlığa hazırım." cevabını verirken, Hocaefendi, "Hayır, ameliyat masasında ilaç ile tedavi olmaz." cevabını vermiştir.

 

" Bunun tek bir çaresi var. O da Kur'anın emrettiği ve hak ve hakikat ve maslahat ve insaniyet ve İslâmiyet iktiza ve teşvik ettikleri olan, barışmak ve musalaha etmektir. Evet, hakikat ve maslahat sulhtur." Sözler ( 152 )

 

"İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârane muaşeret ve düşmanlarına sulhkârane muamele etmektir." Mektubat ( 267 )

 

"İnşâallah istikbaldeki İslâmiyetin kuvvetiyle medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek; sulh-u umumîyi de temin edecek; hak ve hakkaniyetin manevî kılınçları düşmanları mağlub edip dağıtacak. Hakikat-ı İslâmiyenin güneşi ile sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi, rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz."Hizmet Rehberi (244-245 )

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Açıklıyoruz!

 

Yeni Şafak, 17 Aralık darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen'in çözüm arayışlarına 'Ameliyat başladı, ilaç tedavisine dönülemez!' cevabı verdiğini yazdı. Cemaat medyası haberi hakaretlere varan yayınlarla yalanlamaya çalıştı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez'e 'aracı ol' teklifiyle başlayan ve cemaat tabanından sır gibi saklanan girişimin detaylarını da açıklıyoruz...

 

HABER MERKEZİ - İSTANBUL | 10 MAYIS 2014, 21:43

 

Fethullah Gülen'in 17 Aralık darbe girişiminin ardından bir grup ilahiyatçının çözüm arayışına verdiği 'Ameliyat başladı, ilaç tedavisine dönülemez!' cevabını manşete taşıyan Yeni Şafak, cemaat yönetimini rahatsız etti. Cemaate ait gazete, TV kanalları ve internet siteleri haberi yalanlamaya çalıştı. Hakarete varan yayınlar üzerine Yeni Şafak, çözüm arayışının nasıl başladığını, kimlerin sürece dahil olduğunu ayrıntılarıyla açıklama kararı aldı.

 

YENİ ŞAFAK NE YAZMIŞTI?

 

Yeni Şafak, 7 Mayıs 2014 tarihli 'Ameliyat başlatmış' başlıklı manşetinde 17 Aralık darbe girişiminin ardından yaşananların İslami gruplara da zarar vermesinden endişe eden ilahiyatçıların çözüm için harekete geçtiğini ve cemaatin ileri gelenleriyle bir dizi görüşme yaptığını yazdı. Haberde temasa geçilen isimlerden sadece ilahiyatçı Prof. Suat Yıldırım ile işadamı Mustafa Kavurmacı'nın adı geçti. Sağduyu arayışına Fethullah Gülen'in 'Ameliyat başladı, ilaç tedavisine dönülmez' cevabı vermesi üzerine görüşmelerin kesildiği bilgisi aktarıldı.

 

MANŞET PANİĞE NEDEN OLDU

 

17 Aralık sürecinde cemaat tabanından sır gibi saklanan önemli bir gelişmenin ortaya çıkarılması, cemaat yönetiminde paniğe neden oldu. Cemaat medyası haberi hakarete varan yayınlarla yalanlamaya çalıştı.

 

GÖRMEZ'E 'ARACI OL' TEKLİFİ

 

Yeni Şafak, cemaat medyasının yalanlamaya çalışmasının nedeni de deşifre etti. Sır gibi saklanan çözüm arayışının bizzat cemaat tarafından başlatıldığı anlaşıldı. Yeni Şafak'ın çözüm arayışına tanık olan güvenilir bir kaynaktan aldığı bilgilere göre süreç şöyle gelişti:

 

BİR ŞEYLER YAPMALIYIZ

 

Fethullah Gülen'in sağ kolu olarak gösterilen Fatih Üniversitesi Rektörü Prof. Şerif Ali Tekalan, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez'i ziyaret ederek Başbakan Erdoğan'ın paralel yapıya yönelik söylemlerinden rahatsızlık duyulduğunu söyledi. Prof. Tekelan, özetle 'Bizler ilim adamı olarak bir şeyler yapmamız lazım' önerisinde bulundu.

 

GÜLEN AÇIKLAMA YAPSIN

 

Prof. Görmez ise, 'Benim söyleyecek bir şeyim yok. Karşı taraf da 'firavun' dedi. O zaman müdahil olmadıysak şimdi de devreye girmememiz lazım' ifadelerini kullandı. Gülen'i kastederek 'Hocanızın adım atması lazım. 'Beddua yanlış oldu' desin. 'Biz bir ahlak ve hizmet hareketiyiz. Devletin şebekelerinde işimiz olmaz. Bizi seven bürokratlar varsa devlete tabi olmuyorlarsa bizden değildir' desin' önerisinde bulundu.

 

'AKİL ADAMLAR' OLUŞTURALIM

 

Görmez'in bu sözleri üzerine Prof. Tekalan akil adamlar heyeti oluşturma teklifinde bulundu. Cemaat tarafından Zaman Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Mustafa Yeşil, bir dönem Kaynak Holding'in başında bulunan işadamı Mustafa Özcan ile Prof. Suat Yıldırım'ı önerdi. Görmez ise eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Prof. Hayrettin Karaman, Prof. Mehmet Akif Aydın gibi ilahiyatçılar ile eski Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ı tavsiye etti. Görüşmede Görmez ve Tekelan önerilen isimlerle akil adamlar heyeti oluşturulması konusunda anlaştı.

 

İLAHİYATÇILARDAN DESTEK GELDİ

 

Görmez, mutabakatın ardından Ali Bardakoğlu, Tayyar Altıkulaç, İsmail Kahraman, İbrahim Kafi Dönmez, Hayrettin Karaman ile Suat Yıldırım ve Mustafa Özcan ile ayrı ayrı görüşmeler yaptı. Suat Yıldırım hariç, görüşülen isimler akil adamlar heyeti oluşturulmasına destek vereceklerini söyledi. Hayrettin Karaman'ın Görmez'e önce 'sonuç alınamayacağını söylediği, ısrar üzerine 'heyete katılacağını ama Hakk'ı ve hakikati dillendireceğini' söylediği öğrenildi.

 

TEMAS BAŞLAMADAN BİTTİ

 

Prof. Suat Yıldırım ise teklifin Fethullah Gülen'e sorulması gerektiğini belirterek önerinin değerlendirileceğini söyledi. Gülen'e öneriyi Fatih Üniversitesi Rektörü Prof. Tekalan iletti. Mesleği cerrahlık olan Tekalan, Pensilvanya'nın öneriye olumsuz baktığını 'Ameliyat başladı, ilaç tedavisine dönülemez!' mesajıyla Prof. Bardakoğlu'na aktardı. Gülen'in öneriye olumsuz bakması girişimi başlamadan bitirdi.

 

YALANLAMAYA ÇALIŞTILAR

 

Zaman gazetesi haberin 'iftira' olduğunu savundu, 'Ameliyat başladı, ilaç tedavisine dönülmez' sözünün Hocaefendi'ye değil Başbakan'a ait olduğunu ileri sürdü. Prof. Suat Yıldırım'ın 'Böyle bir olay hiç yaşanmadı. Haber tamamen mizansen' sözleriyle Yeni Şafak'ın manşetini yalanlamaya çalıştı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil'in ise cemaat medyasının hakaretlerle yalanlamaya çalıştığı haber için 'Böyle bir görüşmenin olduğunu sanmıyorum' diyerek gelişmeyi kesin bir dille reddetmemesi ise dikkat çekti.

 

YALANLARKEN HAKARET ETTİ

 

Cemaate yakın internet siteleri ile televizyon kanalları da haberi yalanlamak için 'özel' yayın yaptı. Samanyolu Haber önceki gün canlı yayında bağlandığı Prof. Suat Yıldırım'ın açıklamalarıyla haberin doğru olmadığını ispat etmeye çalıştı. Yıldırım, '11 yıldan beri Amerika'ya gitmiş değilim. Zaten Amerika bana vize de vermiyor' derken, 'utanmazlar' diyerek gazetemize hakaret etti. Yıldırım'ın sözleri ekrana 'Havuz medyasının yalan haberi' şeklinde yansıtıldı.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

12 Mayıs 2014 Pazartesi 10:58

Cemaatler siyaset üstü kalmalı, müdahil olmamalı

 

Nihat Hatipoğlu: Hocalar hocalığını, siyasetçiler işini yapmalı

Risale Haber-Haber Merkezi

 

İlahiyatçı Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, cemaat ve tarikatların siyasetle ilişkisine dair yorumda bulundu.

 

Cemaatlerin siyaset üstü kalması gerektiğini, yorum yapabileceklerini ancak müdahil olmamaları gerektiğini vurgulayan Hatipoğlu, Akit'teki röportajında "Âlimler alimliğini, hocalar hocalığını, siyasetçiler de kendi işini yapmalıdır" dedi.

 

Birlik çağrısında bulunan Hatipoğlu, "Devleti idare edenlerin eksiği veya doğru bir şeyi varsa, uygun bir dille, edep dâhilinde onlara bunu fısıldayıp, “Size dua ediyoruz” dememiz gerekir. Hepimizin bulunması gereken konum budur. Bunun dışına çıkarsak, saygınlığımızı yitiririz. Bizler birlik-beraberliği zedeleyen, ayrı-gayrıya düşüren değil birlik olmayı destekleyen olmalıyız. İslam bize bunu emrediyor" şeklinde konuştu.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...

FETHULLAH GÜLEN'İN 50 MİLYAR DOLARI MI VAR?

İŞTE FBI DANIŞMANI'NIN O İDDİASI...

 

Akşam gazetesi bugün manşetten şok bir iddia gündeme getirdi. Gazete bir FBI danışmanının açıklamalarını gündeme getirdi ve Gülen'in 50 milyar dolarının olduğunu iddia etti.

FBI danışmanı Profesör Paul L. Willams'ın açıklamaları Akşam Gazetesi'nde manşetinde yer aldı.

 

FBI'da danışmanlık yaptığı belirtilen akademisyen Fethullah Gülen hakkında şu iddialarda bulundu : "50 milyar dolarlık malvarlığı var. Çiftliğin- de atış talimleri yaptırıyor. Bölge kaynakla- rının ABD kontrolüne girmesi için çalışıyor."

 

İşte Akşam Gazetesi'nde yer alan o haber

 

FBI danışmanı… ABD'nin radikal İslam ve terör uzmanı… AKŞAM'a konuştu...

 

1999’dan bu yana ABD’de yaşayan Fethullah Gülen’in CIA’ya hizmet ettiğini söyleyen ünlü akademisyen Prof. Williams’tan korkunç iddia:

"50 milyar dolarlık malvarlığı var. Çiftliğin- de atış talimleri yaptırıyor. Bölge kaynakla- rının ABD kontrolüne girmesi için çalışıyor."

 

ABD basınının yanı sıra akademisyenlerin de ilgi odağı olan Fethullah Gülen ve cemaatine ilişkin bir araştırma da Profesör Paul L. Willams’tan geldi. Aynı zamanda FBI danışmanlarından biri olan Prof. William, yıllardır Fethullah Gülen ve cemaati üzerine çalışıyor. Gülen’in Pensilvanya’daki malikanesine kadar giren Prof. Williams, cemaatin iç yüzünü, planlarını ve yeni kitabını AKŞAM’a anlattı:

 

OKULLARLA BÖLGELERE SIZIYOR

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mavi Marmara olayının ardından takındığı tavır ve Suriye’deki tutumu nedeniyle Gülen’i kendisine düşman edinmesi şaşırtıcı değil. 34 yıl önce Orgeneral Kenan Evren, dönemin Amerikan Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Zbigniew Brzezinski’nin Orta Asya’daki Türk devletleri için yeni bir düzen getirilmesi gerektiği fikrine uygun hareket etti. Ancak bu fikre asıl cevabı veren Gülen oldu ve bölgedeki doğalgaz ve petrol yataklarının kontrolünü ABD’ye verebilmek için okullarıyla bölgeye sızmaya başladı.

 

RUSYA VE UKRAYNA'DAN VETO

 

Bu yüzdendir ki eski CIA yöneticileri kendisine Yeşil Kart (Green Kart) başvurusunda referans mektubu verdi. Gülen konuşmalarında Osmanlı'nın yeniden dirilişi ya da yeni İslami dünya düzeninden bahsediyor ve ilginçtir ki CIA de bu fikri paylaşıyor gibi. Yoksa neden Gülen’in Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan'daki okullarında CIA elemanları olsun ki? Bu nedenle Rusya ve Ukrayna, Gülen’in okullarını kapattı. Gülen’in etkisi Çin’in Uygur bölgesindeki eylemlerde de var. Bu şekilde CIA tarafından zaten bağımsız bir ülke kabul edilen Türkistan, Çin'den bağımsız olması sağlanmaya çalışılıyor ki Uygur Türklerinin lideri de ABD-Chicago’da yaşıyor.

 

ÇİFTLİĞİ 100 BODYGUARD KORUYOR

 

Ünlü akademisyen 2013 Temmuz’unda yazdığı bir makalede ise şu şok iddialarda bulunuyor: “Gülen’in binasında öğrenci yurtları, dinlenme alanları, yabancılar için misafirhaneler, helikopter pisti ve atış talimi alanı da bulunuyor. 100 Türk’ün etrafını koruduğu bu kale benzeri binanın etrafındaki komşular binadan gelen silah seslerinden rahatsız olduklarını söylüyor. Bina üzerinde bir helikopterin de bazen alçak uçuş yaptığını ifade ediyorlar. Paramiliter silahlı eğitim yapanların olduğu malikanede yaşayan Gülen, 'terörizmi kınadığını' iddia ediyor.

 

Gülen'in okullarında 130 CIA ajanı çalışıyor. Okullar narkotik ve silah kaçakçılığıyla finanse ediliyor.Türkiye'de bankalar ve iş dünyasına hükmediyor.

 

Fethullah Gülen izin vermediği sürece kadınlar 50 yaşına kadar evlenemiyor. Evlenecekleri erkekleri ise 'hoca' belirliyor.

 

AMACI CHP'Yİ ELE GEÇİRMEK

 

Daha önce Fethullah Gülen’in çiftliğini çok kez ziyaret ettim. Çiftlikteki yöneticilerle görüştüm ve etraftaki tüm komşularıyla, Gülen okullarındaki müdürlerle konuştum. ABD’de Gülen’in çiftliğine gelip giden bazı insanların söylediği kadarıyla cemaat, AK Parti’yi terk edip CHP’yi desteklemeye karar verdi. Amaçları bu partiyi de ele geçirmek. Bu düşüncenin planlandığı yer Gülen’in Pensilvanya’daki çiftliği. Elbette Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın da desteğini almış durumdalar. Gülen’in CIA’ya (ABD Merkezi Haber Alma Örgütü) hizmet ettiği biliniyor.

 

SUSURLUK BAĞLANTISI

 

Susurluk olayı Türkiye’de nasıl devlet içinde bir devlet kurulduğunu, suç, mafya ve siyaset dünyasının nasıl iç içe geçtiğini ortaya koymuştu. Gülen, CIA tarafından kullanılan bir adam. Şimdilerde Susurluk olayıyla Fethullah Gülen arasındaki bağlantıyı açıklayan bir kitap yazıyorum.

 

GİZLİ BELGE SUNDU

 

Bu yapılanma tam da Gülen’in temsil ettiği şey. Gülen hareketi de dev bir eroin ağından besleniyor. Bir eğitim ağının başında olduğunu iddia eden Gülen, ABD’de Yeşil Kart başvurusunda bulunduğunda 50 milyar dolarlık bir mal varlığı olduğunu mahkeme heyetine gizlice sunmuştu. Bu rakam bir eğitim ağının başında olduğunu bile reddeden bir insan için dev bir meblağ. Bu kadar para nasıl toplandı? Mahkemeye sunulan bu evrakı belgeleyebilirim.

17 Mart 2014

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Erdoğan’ın Pennsylvania Ziyareti ve 2006’daki Mektup

 

Herkul | 14/03/2014.

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi dost canlısı, diyalog aşığı, kapısı herkese açık ve tanışıp kaynaşmaya taraf bir insandır. Senelerdir her renk, her desen ve her meşrepten insan onu ziyaret eder; yemeğini yer, çayını içer. Hayatın her kesiminden çok çeşitli ziyaretçiler gibi herhangi bir partiye mensup kişiler de rahatlıkla onun kapısını çalıp misafiri olurlar. Kim hangi niyetle gelirse gelsin, Hocaefendi misafirlerini dinler, onların düşüncelerine değer verir; fırsatını bulursa, kendi mülahazalarını da seslendirir.

2000’li yılların başında AKP’nin kuruluş aşamasında, Recep Tayyip Erdoğan da Pennsylvania’ya gelmiş; yaşadığımız yeri görmüş; kahvemizi içmişti. Hatta o gün musluklarımız bozuktu; bizimle beraber bahçedeki hortumdan abdest almıştı.

Yine aynı dönemde Abdullah Gül de teşrif etmiş; hâlâ bizi bağrına basan evimizde, yaşantımıza şahit olmuş ve bizimle aynı safta namaza durmuştu. Dahası sayın Gül’ün geleceği gün muhterem Hocamız şöyle buyurmuştu: “Abdullah Bey dostumuzdur. Dosta karşı tekellüf saygısızlık olur. Anadolu insanı farklı muameleden rahatsızlık duyar. Yemeği ortak soframızda ikram edelim, sohbetimizi aynı salonda sürdürelim!”

Devlet, Servet ve Şehvet

Kıymetli Hocamız o zaman ve daha sonra imkan nisbetinde misafirlerimize yeni teşebbüslerinde muvaffak olabilmeleri için mutlaka birleştirici bir söylem ve aksiyona sarılmaları, halkın genelini kucaklamaları, merkezi tutan bir anlayışa bağlı kalmaları ve nefret ettirici değil hep sevdirici bir üslup takip etmeleri gerektiğini anlatmıştı. Ülkemizin ikbal ve istikbali için manevi buudlu demokrasi, içe kapanma yerine dünyaya açık olma, yüzünü Batı’ya dönmekle beraber müslümanların çoğunlukla yaşadıkları coğrafyalarla da sıkı münasebette bulunma; şeffaf ve hesap verebilir bir devlet anlayışı tutturma ve insan haklarına sonuna kadar saygılı bir anayasa yapma gibi hususların lüzumunu vurgulamıştı.

AKP, ilk seçimlere girerken, işaret edilen bu hususlara sahip çıkacağını vaad etmiş; özellikle yasaklar, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edeceği ve darbecilerden hesap soracağı sözünü vermişti. Seçim sonrasında alnı secdeli bildiğimiz onca insanı mecliste bir arada görünce inşiraha ermiş; verilen sözlerin yerine getirileceğine ve ülkemizin devletler muvazenesinde hak ettiği yere yürüyeceğine dair ümide kapılmıştık. Nitekim, AKP iktidarının ilk yıllarında söz konusu vaatlere uygun hareket edildiğini görmüş ve heyecanlanmıştık.

Ne var ki, çok geçmeden garip haberler dolaşmaya başlamıştı kulaktan kulağa:

Atmosferine uğrayan yiğitleri kılıbıklaştıran “devlet, servet ve şehvet” pek çok AKP’liyi de sarartıp soldurmuştu. Bu öldürücü hastalıklar, siyasete hizmet için girdiğini söyleyen nice mert görünümlü insanı da hazan yemiş yapraklar gibi döküp yere sermişti.

Güç ve iktidar adeta başları döndürmüş, bakışları bulandırmıştı. Güce mağlûbiyet veya kuvvetin cazibesi “bizimkiler”e de başka insanların tepelerine binme, onları ezme, sindirme ve seslerini kesme hislerini pompalamıştı. Zamanla siyasi iktidar artık toplumun başka kesimlerine karşı içine kapanmış ve dediğim dedik düşüncesiyle hareket eder olmuştu.

Servetlerine servet katma, yeni iş ihaleleri ve ticaret vesileleri yakalama hırsındaki kimseler bir hürriyet aşığı edasıyla en şeni’ zulümleri bile alkışlamaya durmuş ve birer goygoycu edasına bürünmüştü. Dahası, idarecilerin etrafı danışmanlar, özel kalemler, yakın çevrelerce kuşatılmış veya idareciler böylelerle kendilerini dar bir oligarşinin içine hapsetmiş ve halkın sesinin asıl merciye ulaşmasının önü kesilmişti. Böylece daha dün herkesin elini öpen kimseler, biraz güçlenince sadece “biz” der olmuş ve devlete hizmet aşkının yerine şahsi yatırım açgözlülüğü oturmuştu.

Üstad hazretleri, “Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.”der. Mefkûresiz insanların -hele bir de masa ve kasa sahibi olmuşlarsa- Kur’ânî tabirle, kadın, evlât, yığın yığın para, araba, eşya, mevki, makam, kazanç şehvetlerine esir düşmeleri kaçınılmazdır. Nitekim, “Nice servi revan canlar / Nice gül yüzlü sultanlar / Nice cihangirler, nice hanlar” gibi pek çok “ak” siyasî de aynı marazdan dolayı kararmıştı.

Hele bir de humus, takıyye ve muta ağları bir kısım yabancı güçler tarafından ülkemizin üzerine atılınca en sarsılmaz zannedilen kimseler bile avlanmış ve elleri kolları bağlanmıştı.

Camia’yı Bitirme Planı

İşte günümüze kadar katlanarak yaygınlaşan bu çürümenin ilk neticesi 2004-MGK’da “Türkiye’de Nurculuk ve Fethullah Gülen’i Bitirme Eylem Planı”nın imzalanması olmuştu.

Daha o günlerde Camia’yı bitirme planlarının devreye sokulduğu bir fısıltı halinde konuşuluyordu. Fakat biz her şeye rağmen hüsn-ü zannımızı korumuş; bunu hükümetin bir taktiği olarak kabul etmeye çalışmıştık; zira AKP’ye böyle kara bir lekeyi yakıştıramıyorduk.

Bir sene sonra Adalet Bakanlığı’nın aniden “bireysel terör” ve “silahsız terör örgütü” gibi maddeler içeren bir taslak çalışmasına başladığını duyunca şoke olmuştuk. Hazırlanan taslak büyük tuzaklar içeriyordu. Zaman Gazetesi 8 Eylül 2005 tarihinde “TMK taslağında yer alan tedbirler sıkıyönetim dönemini hatırlatıyor” manşetiyle çıkmıştı; birkaç gün boyunca, bu taslağa göre, terör tanımının genişletileceği, herhangi bir şiddet eylemine başvurmayanların bile potansiyel suçlu haline geleceği, düşüncenin tekrar suç kapsamına alınacağı, 141, 142 ve 163 gibi maddelerin hortlatılacağı vurgulanmıştı. Zaman’ın haberleri üzerine sivil toplum örgütleri harekete geçmişti; yoğun kamuoyu baskısı akabinde AKP iktidarı hem kendini hem tabanını hem de ülkeyi yakacak tasarıyı geri çekmişti. Geri çekmişti ama bu “operasyon” hüsn-ü zan duygularının üzerine bir balyoz daha indirmişti. (İşin ciddiyetini merak edenler o günkü gazeteleri ve o tarihlerde sitemizde yayınladığımız Kırık Testi’leri okuyabilirler.)

Aynı günlerde rüşvet, ihalede usulsüzlük ve her türlü yolsuzluk haberleri de fısıltı gazetesinde ilk sıralarda yer almaya başlamıştı ve bunları en evvel, hattâ daha 2003 temmuzunda gündeme getiren de Ahmet Taşgetiren olmuştu. Hortumların vanası bir aralık kısılmış gibi gözükmüş, fakat heyhat daha sonra o hortumların sadece yönlerinin değiştirildiği anlaşılmıştı. Öyle ki, merhum Muhsin Yazıcıoğlu 2007 senesindeki konuşmasında -ki sosyal medyada çok meşhur oldu, hatırlarsanız- ta o zaman AKP’li yöneticilere “Millet sizi haramzadelerden hesap sorun diye gönderdi. Şimdi sizin altınızdan pis kokular geliyor. Sütten çıkmış ak kaşık olduklarını iddia edenlerin temizlik edebiyatına artık kimse inanmıyor.” demişti. Yine şimdi AKP cenahında yer alan Numan Kurtulmuş, “Harun gibi geldiler, Karun gibi oldular.” derken, AK trollere her türlü yalan ve iftiralarında öncülük yapan Süleyman Soylu da AKP’nin bulaştığı kirleri en yüksek perdeden dile getiriyordu. Fehmi Koru ise, “Obama gibi geldiler, Bush gibi oldular” diyordu.

İşte, bir taraftan AKP’nin çizgi kaybı yaşaması bir taraftan da dindarları bitirmeye yönelik plan ve teşebbüslerin dilden dile dolaşmaya başlaması üzerine muhterem Hocaefendi bir gün “Acaba sayın Başbakan’a bir mektup yazsak, nasıl karşılar?” dedi. Bir iki gün böyle bir niyeti birkaç defa telaffuz etti; nihayet 2 Mayıs 2006 tarihinde gece yarısı mektubu yazdırdı, sabah namazında bir kere daha okuttu. Hocamızın o esnada iki büklüm oluşu, yanaklarından yaşların süzülüşü ve ellerini dua eder gibi açıp “Sen de biliyorsun Allah’ım! Sadece bir mü’min olarak ikaz vazifemi yapıyorum. Senin rızandan başka maksadım yoktur. Ahirette ‘Neden uyarmadın?’ sualiyle karşılaşmaktan korkuyorum!..” deyişi hâlâ gözlerimin önünde gibidir.

2006 Senesinde Erdoğan’a Yazılan Mektup

Hocaefendi, mektubunda yukarıda sözü edilen bir kanun ve eylem planına hükümetçe imza atılmasının sinelere zağlı hançer gibi saplandığını, o yetmezmiş gibi bir zamanlar Müslümanların başında Demokles’in kılıcı misillü duran ve onları tehdit eden 163. Madde’nin benzeri bir terör yasasının imzalanmak üzere olduğunu üzüntüyle karşıladığını dillendirmiş ve şöyle demişti:

“Esefle belirtmeliyim ki; belli bir eylem planına Hükümetçe imza atılması Müslümanların sinelerinde ciddi bir yara açmıştır. Bazı salim düşünceler, salim hissiyatlar ve salim gönüller, bunu sizin meziyetlerinize bağlayarak bir kor gibi sinelerine basıp bastırsalar da, sizi seven her kesim için aynı şeyin söz konusu olmadığı da bir gerçektir. Beni de isterseniz, tasvip edilmesi mümkün olmayan o işi zıpkın gibi sinesinde hissetse de belayı dertten âh eylemeyenler arasında düşünebilirsiniz. Şayet, bir zamanlar Müslümanların başında Demokles’in kılıcı gibi duran ve onları tehdit eden lastikli 163’ün benzeri terör yasası mevcut haliyle çıkarsa, onun da bu kronik yaraya elîm bir neşter vurma mesabesinde olacağı âşikardır.

Dahası, Türkiye’nin diğer derin bir yarası haline gelen başörtüsü meselesinde elinizin kolunuzun bağlanması ve İmam Hatiplerin kapısındaki zincirlerin hâlâ kırılamamış olması da bu problemleri çözeceğiniz hususunda size itimat edenleri inkisar-ı hayale uğratmaktadır. Bu konudaki ümitler de sönmek üzeredir; ihtimal, millet bunu büyük bir başarısızlık olarak görecek ve -hasımlarınızın da propagandasıyla- çözümsüzlüğü size fatura edecektir.”

Hocaefendi ayrıca iktidarın bazı derin çevrelerle mutabakata varıp dindarları ezme kararı aldığına dair şayianın dilden dile dolaştığını ve bunun kendi kredilerine ve itibarlarına dokunacağını anlattıktan sonra şu cümleleri eklemişti:

“Böyle bir durumdan sıyrılmanıza şartlar ve konjonktür müsaade eder mi bilemeyeceğim; ancak, sıyrılıp rahmetli Necip Fazıl’ın merhum Menderes’e ifadeleri çerçevesinde “Ya ol, ya öl; ama mutlaka itibarlı kal!” düşüncesi istikametinde -böyle bir istikametten sizi alıkoyan Çankaya, hatta dünya devlet başkanlığı bile olsa- kendiniz olarak kalmanızın hem Zât-ı âliniz hem de milletimiz için hayati önem taşıdığını söyleyebilirim.”

Kıymetli Hocamız, mektubunun sonunda bir ehl-i Hakk’ın yakaza çerçevesindeki bir müşahedesini de aktararak Başbakanın bu sözlerden gücenmemesini, yazılanları bir dost hasbihali olarak görmesini istirham ediyor ve diyordu ki:

“Yüksek bir binaya dünyaca büyük bazı insanlar giriyorlar. Onların hepsinin suratları insandan başka değişik suratlara benziyor. Siz de onların arkasından o binaya dâhil oluyorsunuz; fakat o esnada sizin simanız bildiğimiz sima ve çehreniz gayet gökçek. Bir müddet sonra herkes dışarı çıkıyor ve en arkadan da siz o siması değişmişlerin en başındakiyle el ele tutuşmuş olarak binadan ayrılıyorsunuz; maalesef simanız oldukça değişmiş ve önceki halinden çok farklı bir hal almış.

Tevil-i ehadise vakıf olduğumu söyleyemem, ancak böyle bir müşahedenin şirin görünmediği de muhakkak. Allah sizi kalbî ve ruhî hayatınız itibarıyla öyle bir su-i akıbetten muhafaza buyursun, sonra da doğru yolda muininiz olsun.

Üslup, İstiğna ve Ortak Akıl

Muhterem Hocaefendi, daha o günlerde şimdiki tenkil gayretlerinin ucunu görmüştü. Fakat, inkisarlarını ve hüzünlerini senelerce kimseye sezdirmedi; en yakınlarına dahi hükümet ve çevresiyle alakalı sözler ettirmedi. Vifak, ittifak ve uhuvveti korumaya gayret gösterdi. Bazen aracılar vasıtasıyla, kimi zaman mektup ve hediyelerle, çoğunlukla haftalık sohbetlerinde sürekli bazı mevzulara değindi, ikazlarda bulundu. (Lütfen, son üç beş senelik Bamteli ve Kırık Testi paylaşımlarını bu gözle bir kere daha inceleyin.)

Aziz Hocamız, Camia mevzubahis olunca, demokratik bir ülkede tanınması gereken haklar nelerse sadece onları dile getirdi; Hizmet şahs-ı manevîsi ya da hâdimleri için imtiyaz ifade eden hiçbir talepte bulunmadı. Her zaman ülkemizin ikbali ve milletimizin saadeti için lazım gelen hususları vurguladı. Özellikle “üslup, (kadın, mal, mevki gibi tuzaklar karşısında) istiğna ve ortak akıl” esaslarına dikkat çekti; “Ne olur, kırıcı ve bölücü bir dil kullanmayın; toplumun bazı kesimlerini hasım yerine koymayın; fertler arasına öfke ve ayrılık tohumları saçmayın!” dedi. “Allah aşkına, hizmetleriniz karşılığında maddî-manevî beklentiye girmeyin; kamu malına el uzatmayın, yolsuzluklara asla bulaşmayın, ihalelere fesat karıştırmayın; iffet ve istikâmetinizi muhafaza edin!” diye inledi. “Lütfen, dediğim dedik yanlışlığına düşmeyin; etrafınızdaki şakşakçıların sizi aldatmasına fırsat vermeyin; herkesin fikrine saygı gösterin, “istişare” müessesesini çok iyi işletin ve her zaman ortak akla önem verin!” ikazlarını serdetti.

Hemen her sohbetinde bir vesileyle bu hususlara değindiği gibi zaman zaman gönderdiği mektuplarda da aynı mevzuları nazara verdi. Maalesef, tekke adabını, ulemanın nazik üslubunu ve İslam edebini anlamadılar; “sıddık kardeşim” deniyorsa, bu ifadenin “Ben seni özü ve sözüyle doğru bir adam bildim; hüsn-ü zannımı kırma ve öyle ol!” manasına geldiğini kavrayamadılar; kavrayamadı ve güzel hitapları, hak ettikleri iltifatlar saydılar.

Allah şahittir; Hocaefendi bağırarak da anlattı sükutla da.. gece de söyledi gündüz de.. mülayemetle de dile getirdi sert bir üslupla da. Her yolu denedi. Heyhat… Bir kere devlet, servet ve şehvet ağlarına kaptırmışlardı kendilerini, onun pençelerinden kurtulamadılar.

Dünyanın Tayyip Ağabeyi Olmak Varken..

Son iki ayda müşahede ettiğimiz hadiseler ve ortaya saçılan fezlekeler/tapeler de gösteriyor ki o mektupta dikkat çekilen tehlikeler bir bir gerçekleşti. Maalesef, zaman gösterdi ki, Başbakan ne ‘ol’mayı başarabildi ne de milleti, ülküsü için ölmeden önce ölebilmeyi. Vâ esefâ.. olamadı ve soldu Başbakan. Simasındaki gökçekliği kaybetti. Belli ki şahsî hesapları ağır bastı ve maalesef kendisine güvenenlere büyük bir inkisar yaşattı.

Meydanlarda “kefenle dolaşıyorum” diyerek nutuklar atmak kolaydır. Hamaset tatlıdır. Yiğitlik kapının bu tarafında olduğu gibi arkasında da veya tribünün önünde de berisinde de aynı mertliği sergileyebilmektir.

Dik duramadı Erdoğan!

Duvarlar arkasında “Sizi cemaat hapse attırdı, hepinizi Camia bitirdi!” dedi. Fakat, kendi yandaşlarına “Hepsini nasıl da dize getirdik; karşımızda hazır ola geçirdik!” sözleriyle kahramanlık tablosu çizdi.

Kameralar karşısında “one minute” diye gürledi, bir anda cesur yürek kesildi; lakin hemen sonra “Benim sözüm moderatöreydi!” sokağına sapıp yan çizdi; dahası “gemicik”ler sürekli gitti geldi, gitti geldi.

Futbol takımlarını bile bizzat dizayn etmeye kalkıştı; sonra yine kapılar arkasında “Cemaat sizi ele geçirmek istiyor; başkanınızı içeri Camia tıktırdı!” iftirasını yaydı.

Zira, kendisini dünya lideri olarak takdim ediyorlardı; halife-yi ruy-i zemin olduğunu söylüyorlardı. Demek o da inanmıştı ki, kimseye boyun eğmemiş olan Cemaat’e de biat ettirmeyi en öncelikli işler arasına koymuştu. Sadece kendi hırsı mıydı, yoksa birilerine verilen söz mü vardı? Malum ve meşhud olan husus, Camia’ya “had bildirme” teşebbüsüydü.

Biat alamayınca, önce cemaati bölme gayretine girişmişti. Bir avuç gayr-i memnun arasından devşirdiği pişkin ve kesif insanları danışman olarak kullandı; denemediği yol kalmadı ama Camia menfaat etrafında toplanmış bir heyet değildi ve içinde satılık insan yoktu; bölüp parçalamayı beceremedi.

Daha sonra, haksız tayin, sürgün ve kıyım yoluna gitti. Nitekim, Hocaefendi, Cumhurbaşkanı’na yazdığı meşhur mektubun satır aralarında buna işarette bulunmuş; “Hizmet hareketinin önünü kesmeye matuf gayretlerin aşikar hale geldiğini; bu yakışıksız engelleme faaliyetlerinin hareketin büyümesi ve genişlemesiyle eş zamanlı olarak arttığını; hayatın değişik alanlarında yalnızca “falan yere müntesip, falancı.. filancı..” görüldüğünden dolayı mağduriyete uğramış pek çok insanın gelip gözyaşı döktüğüne şahit olduğunu; fakat bunları hiç dillendirmediği gibi o insanlara da sabır ve vifak tavsiye ettiğini” belirtmişti.

Akabinde, Başbakan dershaneleri kapatma meftunu oldu. Zamanla “eğitim reformu” sözünün sadece bir kılıf olduğu anlaşıldı. Bir konuşmasında belki de bilmeden telaffuz ettiği üzere, sırf bu gayeye matuf dört tane bakan değiştirdi.

Nihayet, Erdoğan bütün bütün tanınmaz hale geldi. Saldırılar, iftiralar, hakaretler… Meydanlardaki seviyesizliğe aynıyla karşılık verilmeyince iyice hırslandı. Hücumlarını her gün biraz daha şiddetlendirdi. Sonunda bir cinayete daha imza attı: Bir kısım Ergenekoncular haricinde bütün Türkiye vatandaşlarının ve aklıselim sahibi dünya insanlarının çok değerli bulduğu Türk okullarını kapattırmak için büyükelçilere talimat verdi, ülke liderlerine telefonlar etti ve hatta -son günlerde ortaya çıktığı üzere- Hocaefendi’yi Türkiye’ye davet ettiği esnada bile gammazlama evrakı hazırlattı; Pennsylvania’ya elçi gönderdiği aynı anda Obama’ya şikayet dosyası sundu.

Esefle bir kere daha ifade etmeliyim ki, Erdoğan, olmayı değil solmayı seçti ve müminlere inkisar yaşattı. Bütün mefkûre muhacirlerinin ve onların 160 ülkedeki çiçeklerinin “Tayyip Ağabey”i olmak, samimi dualarını almak ve hep hayırla anılmak varken ne yazık ki o ümitleri boşa çıkardı ve hafızalarda bir yitik olarak kaldı.

Halbuki, kimseye recasında inkisar yaşatmamak Müslüman ahlakıdır. Zira, İslam’da, değil yalnız insanların, hayvanların beklentilerini bile boşa çıkartmak faziletsizlik sayılmıştır. Rivayete göre; Ahmed b. Hanbel, Mâverâünnehir’de bir âlimin üç kuşakta Efendimiz’e (aleyhissalatü vesselam) ulaşan (sülâsiyyât) hadisler bildiğini duyar. Hazret, hemen o zâtın bulunduğu yere rıhlet eder; varır o âlimi bulur; hürmetle selam verir, iltifat bekler. Âlim zat o esnada bir köpeği doyurmakla meşguldür; Hazret’in selamını aceleyle alıp köpekle ilgilenmeye koyulur. Hayvanı doyurup işini bitiren âlim, Ahmed b. Hanbel’e döner ve şöyle der: “Sana iltifat etmeyip köpeği beslemeye yönelmem gücüne gitti, biraz alındın sanırım. Fakat, bana Ebu’z-Zinâd’dan, ona A’rec’den, ona da Ebu Hüreyre’den ulaştığına göre, Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Kim kendisine ümit bağlayanı inkisara uğratırsa, Allah kıyamet gününde onun beklentilerini karşılıksız bırakır.” Bizim memlekette böyle kelbler yoktur; bu köpek bende yiyecek bulma beklentisiyle peşime takıldı. Onun beklentisini boşa çıkartırsam, ötede recası kesik olanlar arasında bulunurum diye korktum.” Bu söz üzerine İmam Ahmed b. Hanbel, “Bu hadis bana yeter!” der ve köyüne döner. Demem o ki, İlahî rahmetten recası bulunan mü’minlere, bari dostlarını inkisar-ı hayale uğratmamaları yaraşırdı.

Acı Gerçekle Yüzleşiyoruz!..

Heyhat, Erdoğan ve hükümeti öyle davranmadı. Dershane sürecinde ve özellikle “17 Aralık Operasyonu” sonrasında o güne kadar kısmen gizlediği yüzünü de açık etti.

Medyadan takip edebildiğim kadarıyla inancım odur ki, yolsuzluk operasyonu, bütünüyle kanunlar çerçevesinde ve tamamıyla devletin yargı-polis mensuplarının eşgüdümlü çalışmalarıyla gerçekleştirilmiştir. Fakat, AKP yıllardır emir verdiği ve her türlü işinde kullandığı polisin kendisine yönelik bir soruşturmada yer almasını hazmedememiş; bir de yolsuzlukların üzerini örtmek için muhayyel bir düşman ihtiyacı hissedince, operasyonu Cemaat ile ilişkilendirerek binlerce polisi, savcıyı, hâkimi kış ortasında haksız ve kanunsuz yere sürgün etmiş, hakkındaki yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama, zimmet, ihtikâr operasyonunu, 8 yıl önce yukarıda anlatılan rüya veya müşahedede görüldüğü gibi, bazı güçlerle el ele ve onlara verdiği sözü yerine getirme adına Cemaat’i “bitirmek” için bir fırsat olarak da kullanma yoluna sapmıştır. Kıyıma uğrayan o memurların çok büyük bölümünün Camia ile alakasının olduğunu da zannetmiyorum. Ülkücü veya sosyal demokrat ya da herhangi bir tarikate/meşrebe bağlı pek çok kimsenin de gadre uğratıldığını düşünüyorum. Bununla beraber inanıyorum ki, büyük bir cürüm işlemiş gibi yerlerinden edilen, karda buzda çoluk çocuklarıyla göçe zorlanan, taşınma telaşı yaşayan o insanlar mazlumdur ve başlarına gelecekleri bile bile hukukun yanında yer aldıkları için birer kahramandır.

Hâsılı, aslında bugün şahit olduğumuz hadiseler, ateşböceklerini yıldızlaştırdığımız, sinekleri kartallaştırdığımız ve bülbül yuvalarını saksağanlara teslim ettiğimiz acı gerçeğiyle yüzleşmemizden ibarettir.

***

Not: Erdoğan’ın mektuplar karşısında tuhaf bir duruşu var. Önce bazı gazetecilere, Hocaefendi’nin Cumhurbaşkanı’na yazdığı mektubu kendisine gönderilmiş bir pazarlık metni gibi anlattı. Sonra meydanlarda “Daha düne kadar bana methiyeler dolu mektuplar gönderiyordunuz; 17 Aralık’ta birden bire ne oldu?” türünden sorularla kamuoyunu yanıltmaya çalıştı. Hem meselenin dershane ve 17 Aralık’tan ibaret olmadığını hem de kendisine sadece methiyeler dizilmediğini anlatabilmek için 2006’daki o mektubun muhtevasını kamuoyuyla paylaşmayı yararlı buldum.

Osman Şimşek

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]MUSTAFA YEŞİL: BAŞBAKAN CEMAATİN BİAT ETMESİNİ İSTEDİ[/h]http://www.aktifhaber.com/mustafa-yesil-gyv-gazeteciler-ve-yazarlar-vakfi-fethullah-gulen-cemaat-hizmet-hareketi-akp-haberler-745447h.jpg

Gündem - 28 Mayıs 2014 11:57

[h=2]GYV Başkanı Yeşil, Cemaat-AKP kırılma noktası, Emniyet-Yargı iddiaları, Türkçe Olimpiyatları, dershaneler gibi konularda önemli açıklamalar yaptı.[/h]- Mevcut bu sivil yapının diğer muhafazakâr tabanın veya diğer muhafazakâr camiadaki belli kesimlerin itaatine benzer bir itaat veya biat tabiri çerçevesi içerisine sığmadığını ve buna girmediğini görmesinin arkasından biz 2010 yılından sonra çok ciddi bir yıpranma sürecine girdiğimizi görüyoruz.

- Bu süreci gördüğümüz kadarıyla Başbakan ve etrafındaki 'azınlık grup' -bu tanımlama AK Parti’den ayrılan İdris Naim Şahin’e ait, onun tanımı- oligarşik bir grup sürdürüyor.

-Ben şimdi bakıyorum da 17 Aralık acaba bundan sonra yapılan ve takip edilen takvime, bugün gelinen noktaya baktığınız zaman yani insanın aklına bazen şu bile geliyor, acaba bu iradi bir hamle miydi ki, bunun arkasından bu kadar büyük ve köklü değişimler ve operasyonlar yaşandı?

1994 yılında kurulan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), Fethullah Gülen Cemaati’ninTürkiye’deki kurumsal yapılarından biri. Vakfın onursal başkanı Fethullah Gülen, GYV'nin kuruluş amacını web sayfasında, "Birlikte yaşama tecrübesinin yüzyıllar boyu ülkemizde yaşanmakta olduğu fikrinden hareketle, kültür ve inanç zenginliğimizin günümüze uyarlanarak dünyaya sunulmasına katkıda bulunmak" olarak belirtiyor. Yaygın kanaate göre Şubat 2012'de başlayan AK Parti ile Gülen Cemaati arasındaki çatışma günlerinde aynı yılın nisan ayında GYV de geleneğini bozarak açıklama yapmaya başladı. Vakıf o tarihten bu yana zaman zaman açıklama yaparak görüş bildiriyor. Gülen Cemaati’nin kurumsal temsilcisi olarak kabul edilen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başkanı Mustafa Yeşil Al Jazeera Türk'ten İrfan Bozan'ın sorularını cevapladı.

CEMAAT, BİAT ETMEDİ

* Gülen Cemaati – AK Parti Hükümeti arasındaki kırılma noktası neresi oldu?

Biz aslında esas sıkıntıları 2010 yılında hissetmeye başladık. Yani netice itibariyle siyasi parti sivil yapıları kendine göre özellikle muhafazakâr tabandaki sivil yapıları stabil etme anlayışı içerisinde onların oylarını garanti haline getirdiğini düşündü.Son olarak da hizmet ile de alâkalı, bu manada böyle bir beklentisinin olduğunu, tabii hizmetin bu manada bir siyasi partiye angaje olmayacağı, olmasının mümkün olmadığı, değişik vesilelerle medya diliyle ikili temaslarla zaman zaman Hocaefendi’nin o yaptığı açıklamalarla gündeme geldi. Mevcut bu sivil yapının diğer muhafazakâr tabanın veya diğer muhafazakâr camiadaki belli kesimlerin itaatine benzer bir itaat veya biat tabiri çerçevesi içerisine sığmadığını ve buna girmediğini görmesinin arkasından biz 2010 yılından sonra çok ciddi bir yıpranma sürecine girdiğimizi görüyoruz.

* Başbakan cemaatin kendisine biat etmesini mi istedi?

Tabii ki, tabii ki.

* Siz buna hayır mı dediniz?

Biz değişik vesilelerle, usûllerle bunun mümkün olamayacağını söyledik.

* Başbakan bunu bizzat mı sizden istedi? Başkaları mı istedi? Nasıl oldu bu istek?

Bu bir kelime, bir cümle değil. Bir uygulama, bir süreç, bir tarz, bir yaklaşım. Yani siz bunu değişik hamlelerle, hareketlerle yaşarsınız ve o hamle ve hareketlere karşı da siz bir mesafe koyarsınız.

* 5 Nisan 2012’de “MİT krizi” diye anılan olaydan yaklaşık iki ay sonra başkanlığını yaptığınız Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı pek alışık olunmadığı ölçüde uzun bir açıklama yaptı. Bu açıklamada, “Geniş kitleleri etkileyebilen Hizmet gibi hareketlerin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesi toplumsal sigorta mekanizmaları gibi düşünülmelidir” diyordunuz. Bu açıklama, sözünü ettiğiniz 'biat'a karşı mı yapıldı?

O açıklamanın en temel noktası budur. Yani bu açıklamalarla biz hiçbir zaman partinin programına angaje olmamızın mümkün olmadığını, doğru projeleri desteklediğimizi ve demokratik zeminde kaldığı sürece yürüyüşün destekleneceğini aksi halde yanlış projeler, hatalı değerlendirmeler karşısında da eleştiriler yapabileceğimizin altını çizmedir.

2010'DAN SONRA ALGI OPERASYONU BAŞLADI

* Yıpratma süreci diyorsunuz. Sizi yıpratmak için neler yapıldı?

Yıpratma süreci içinde hatırlayacaksınız neler var; 'KCK operasyonlarını cemaat yaptı' iddiaları var. Halbuki KCK operasyonlarını biliyorsunuz Başbakan kalktı, çıktı “Bu operasyonların talimatını ben verdim” dedi. Onun arkasından Fenerbahçe yönetimini cemaat ele geçiriyor haberleri çıktı. MİT krizi meselesi hizmetin üzerine yıkıldı. Yani 2010 yılından sonra adeta her taşın altından cemaat çıkıyor algısını güçlendiren bir yıpratma sürecinin başladığını görüyoruz.

CEMAAT, GÜNAH KEÇİSİ YAPILDI

* Aslında “MİT krizi” denilen olay, bir noktada Kürt sorununun çözümündeki bakışı da ifade etmiyor muydu? Çözüm sürecinde diyalog sürecini başlatan, Oslo’da PKK heyeti ile görüşen Hakan Fidan’dı. Haliyle Fidan’ın aleyhine bu hareket, Kürt sorununun çözümüne karşı unsurların hareketi olarak da değerlendirildi. Cemaat medyasının bu yayınları da haliyle çözüme karşı imajı oluşturmadı mı?

Hadise bu kadar kilit değil bence kimileri onu öyle yorumladı. Hani Oslo sürecine karşı muhalefetin tepkisi diye. Hayır. Daha sonra bizzat Taha Akyol’un ağzından dinledim. Gittim savcı ile görüştüm diyor. Görüştüğümde, baktığımda diyor olayı bu kadar abartılı, bu kadar yüksek ülkü ve hedeflere bağlayarak hadiseyi kapatmaya çalışmanın bir esprisi, manası yok. Hadise Oslo süreci ile veya Kürt meselesinin çözümü yansıması gibi okumaya gerek yok. Ne oldu? Adam şunu iddia ediyor: 150 -160’a yakın olay var. Bu olayın içerisinde adam sadece şunu öğrenmek istiyor: Bu olayların içerisinde MİT veya KCK elemanları iç içe girmiş; kaçırılmalar var, yaralamalar var, öldürmeler var diyor. Bunların hangisi MİT’in bilgisi altında, hangisi KCK’ya bağlı yapılanmalar veya çalışmalar bunun tefrik edilmesi gerekir diyor. Ben Taha Bey’den dinlediğim şeyi söylüyorum. Ben savcı ile bire bir görüşmedim. Dolayısıyla orada gördüğümüz mesele tamemen KCK ve MİT arasındaki bu girift ilişkilerin aydınlatılmasına dönük bir yaklaşım ve değerlendirme. Basit bir çıkarsamayla 'Cemaat, camia Kürt sorununun çözülmesine karşı' diye böyle basit ve düzayak çıkarsamalarda bulunmalar söz konusu oldu.Hatırlayın Fethullah Gülen Hocaefendi’nin o dönem Herkül.org’da açıklamaları oldu. Dedi ki “Bu barış süreci desteklenmelidir. Bu süreç tamamlanmalıdır.” Sadece dikkat çektiği nokta: “Devlet kendi izzetini koruyarak bütünlüğüne esas olarak her kesimle oturabilir konuşabilir, görüşebilir” noktasıydı.

* Kürt siyasi hareketinin önemli isimlerinden cezaevinde KCK davasından tutuklu bulunan Hatip Dicle, Al Jazeera Türk’e verdiği mülakatta “Bize yapılan operasyonun aklı cemaate aittir” diyor. Buna ne diyeceksiniz?

Ben kasıtlı olarak bazı merkez ve mercilerden bunun beslendiğini düşünüyorum. Yani Hizmet'in böyle bir operasyon yapabilmesi meselesine inandırılmak istenen ve böyle kabullenilmesini sağlayan daha otoriter ve daha güçlü bir yapı var. Dolayısıyla bunun kurgusu olarak görmek lazım. Şunu söyleyeyim bir devlet, bugün 17 Aralık’tan sonra da yaşadık, bir siyasi iktidar kendi iktidar gücü ve kendi muradı dışında bürokratik yapıda herhangi bir farklı muameleye izni olmadan mevcut bürokratik yapı adım atabilir mi? Bu mümkün mü? Bakın 17 Aralık’tan sonra en haklı olunan hukuki sürecin işlemesinde bile siyasi iktidar vaziyet ve tavır aldığında manzaranın ne olduğunu gördük. Aynı şekilde daha önceki KCK operasyonlarında benzer çalışmalarda da iktidarın onay ve tasvibine uygun gelmedi diyelim. Bugün karşı çıkabilecek gücü vardı da, o gün buna karşı çıkacak gücü mü yoktu? Aynı iktidardı. Mevcut siyasal iktidarın arkasında durmadığı bir meseleyi bürokratik zeminin icra şansı yoktur. Fakat bazı şeyleri açık sahiplenme mevcut iktidara sıkıntı getirecekse bunu birilerinin sırtına yıkarak, başarıyı iktidara, sıkıntıyı bazı zümrelere havale etmek daha pratik.

* Cemaatin günah keçisi yapıldığını mı söylüyorsunuz?

Tabii ya. Bunu daha sonra defalarca gördük. Nasılsa sesi çıkmıyor, siyasal aktör olmadığı için de parlamentoda bunu gündeme getiremiyor. Konuşsa da sesini duyuramıyor. Öyleyse onu günah keçisi olarak ilan edin. Sonra da güzellikler olursa da onları biz yapalım.

* Peki artık günümüze yani hükümet ile cemaat arasındaki gerilimin alenileştiği olaya gelelim. 14 Kasım 2013 tarihli Zaman gazetesinin manşeti “Eğitime büyük darbe,” 15 Kasım 2013 tarihli manşeti “Darbe döneminde bile uygulanmadı.” Konu hükümetin dershanelerin kapatılmasına ilişkin hazırlanan yasa taslağıydı. Bu tarihten sonra biz Zaman gazetesinde ve cemaate yakın medya organlarında hiç olmadığı kadar hükümet muhalifi yayınlar izledik, okuduk. Hükümete yakın medya da size karşı yayınlar yaptı. Tam bu tartışmalar devam ederken 17 Aralık’da hükümet üyelerine yönelik 'yolsuzluk ve rüşvet operasyonu' başladı. Bu operasyon bir tesadüf müydü? Türkiye’de bu gelişmeyi hükümet - cemaat geriliminde cemaatin yeni bir hamlesi olarak değerlendiren ağırlıklı bir görüş var. Siz ne diyorsunuz?

Bu sizin meseleyi hangi düşünce kodlarıyla aldığınızla ilgili.

CEMAAT'İ TASFİYE HAREKETİ BAŞLADI

* Sizin açıklamanız ne o zaman?

Bir kere mevcut dershanelerin kapatılması süreci ki sizin bana gösterdiğiniz (5 Nisan 2012 tarihli Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı açıklaması) açıklamalarımızın olduğu dönemde benim Hüseyin Çelik ve Yalçın Akdoğan ile görüşmemiz olmuştu. Bunlara bu meseleyi sorduk. Dershanelerin kapatılması ile alakalı birtakım süreç vardı, bu mevzu ne oldu, diye. Hüseyin Çelik Bey dedi ki: “Böyle bir şey olamaz, bu mümkün değil daha önce Sayın Başbakan dershanelerin kapatılmasını gündem yapmıştı ama artık bu mesele söz konusu değil. Bu ülkede köklü bir eğitim revizyonu olmadan dershanelerin kapatılması söz konusu değil, bunu kafaya takmamak lazım” gibi bir mütalaası olmuştu. Bu süreçten belli bir dönem sonra dershanelerin kapatılması ile alakalı bir taslağın hazırlandığını görüyoruz. Köşe yazılarında Hizmet'i, cemaati analiz eden yazılarda şu çok seslendirildi: Siyasi parti olarak hizmetin bu mevcut kendine göre bağımsız duruşundan rahatsız olan siyasi yapı tamamen bunun tasfiyesi ve hareketin tamamen bertaraf edilmesi noktasında bir kararı vermişti.

* Bu tasfiye dershaneler üzerinden yürüyecek bir şey miydi?

Bu dershaneler üzerinden en büyük tahribatı yapmak sonra onun arkasını takip eden bir süreçte diğer birtakım prosüdürü devam ettirme. Kendilerine göre öyle inanmışlar. Hizmet'in finansal ve insan kaynağı olarak çok önemli olan kurumları dershanelerdir. Öncelikle küçültmeye, tabiri caizse had bildirmeye, boyun eğdirmeye dönük önemli bir hamle olabilecek adım atalım, dershaneleri kapatalım ve cemaati istediğimiz çizgiye bu şekilde çekebiliriz düşüncesi vardı.

* Dershaneler sizin için çok mu önemli?

Hizmet'in her bir birimi ve kurumu büyük emeklerle, gözyaşlarıyla kurulduğu için bir kulübe bile olsa çok önemli. Niye? Çünkü orada yüzlerce insanın emeği var.Bunu da unutmamak lazım. Dershanecilik bu ülkede eğitimle birlikte ortaya çıkmış bir ihtiyaç. Siz eğitimle ilgili hiçbir şeyi çözmüyorsunuz, dershaneleri direkt kapatalım diyorsunuz. Ondan sonra da diyorsunuz ki: "Biz bunu eğitim revizyonu kapsamında ele alıyoruz, halkımız buraya çok fazla para vermesin’’ gibi halka karşı söylenen sözle asıl niyet ve maksat farklı tabii.

SÜRECİ, BAŞBAKAN VE ETRAFINDAKİ OLİGARŞİK GRUP SÜRDÜRÜYOR

* Taslağın haber olmasının ardından “Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu”na kadar geçen sürede hükümet ile temasınız oldu mu?

Bu süreci gördüğümüz kadarıyla Başbakan ve etrafındaki 'azınlık grup' -bu tanımlama AK Parti’den ayrılan İdris Naim Şahin’e ait, onun tanımı- oligarşik bir grup sürdürüyor. Bakanlarla görüştüğümüzde biz bakanların birçoğunun dershane taslağından haberdar olmadığını gördük. Görüştüğümüz bakanlar da 'Başbakan bilerek bunu yapmaz' anlayışı ve kanaati içindeydi. Çünkü dershanelerin bir yönü ve bir ayağı, Türkiye'nin en büyük ulusal markası olan Türk okullarının da öğretmen temin ve tedarikinde de önemli bir kaynak olması. Çünkü oradan mezun olan eğitim fakültesine giden öğrenciler, oradan yurtdışına okullara öğretmen olarak gidiyorlardı. Dershaneler önemli bir kaynak. Bunun baltalanabileceğini ve Türk okullarının bu noktada sıkıntı yaşamalarının mümkün olduğunu söylediğimizde birçok bakan 'Bu mümkün değil, göz göre göre büyük bir hatayı asla Başbakan yapmaz' dediler.

* Başbakan’a veya etrafındaki o tanımladığınız kadroya ulaşabildiniz mi?

Başbakan’ın etrafındaki çekirdek kadroya, bakanların da ulaşamadığı bir durum var.Biz nereden ulaşacağız.

* Cumhurbaşkanı’na ulaştınız mı?

Cumhurbaşkanı ile bunların hepsini paylaştık. Hatta şunu söyleyeyim bu dershane süreci içerisinde Hocaefendi çok önemli bir teklif götürdü. Hocaefendi dedi ki; bu dershaneleri kapatmayın çünkü bunlar milletin kurumları eğer buradaki yöneticilerin Hizmet'e ait insanlar olmasından rahatsızsanız biz onları çekelim. Bu kurumları siz alın, istediğiniz insanları atayın.

17 ARALIK KİME YARADI?

* Ve 17 Aralık oldu. Tekrar soracağım ama bu hamle cemaatin, hükümete karşı bir hamlesi değil miydi?

Dershanecilikle ilgili bir hamle yapıldı. Belirli bir makul sürece gelmişti olay. Ben şimdi bakıyorum da 17 Aralık acaba bundan sonra yapılan ve takip edilen takvime, bugün gelinen noktaya baktığınız zaman yani insanın aklına bazen şu bile geliyor, acaba bu iradi bir hamle miydi ki, bunun arkasından bu kadar büyük ve köklü değişimler ve operasyonlar yaşandı?

* 17 Aralık operasyonunu hükümetin yaptırdığını mı kastediyorsunuz?

Hayır. Şunu diyorum arkadan yapılanlara baktığımda insanın aklına böyle bile gelebiliyor.

* Bir olayın failini anlamak için “Bundan kimin fayda sağladığına bakalım” önermesini mi savunuyorsunuz?

Tabii ki onu diyorum.

* Burada bu mantık biraz zorlama değil mi?

Dershanelerle alakalı süreçte biliyorsunuz yedi saat süren bir bakanlar kurulu toplantısında ‘’Bir yıl sonrasındaki süreçte değerlendirelim’’ kararı çıkmıştı. Normal süresi içinde tekrar müzakereler olur, makul dönem olabilir anlayışı düşünüldü. Şimdi bu süreçle bunun birbiriyle bağlantılı tutulmasının bir kere Hizmet'in bu manadaki beklentisi açısından ters. Neden diyeceksiniz? Hâlâ daha yargıdaki, emniyetteki birilerinin dediği gibi ispatlanamamış otonom yapı üzerinden iş tanımlanmaya çalışılırsa bu dediğiniz mantık çok doğal. Zaten emniyette ekip var, yargıda ekip var. Eee dolayısıyla burada dershanelerle alakalı bu adamların canı sıkıldı, bu ekip niye boş dursun, bunlar da atak yaptı. Bu çok düz bir mantık. 2010 yılından bu yana hazırlanan zihni hazırlığın çok tabii vardığı bir neticedir bu: A eşittir B, B eşittir C ise üçüncü önerme çok tabii çıkar, o da A eşittir C.

* Tam dershane meselesinde hükümet ile bir pazarlık yapıldı. Bir çözüm noktasına ulaşıldığı anda mı 17 Aralık geldi diyorsunuz?

Dershanelerle ilgili o süreç oldu. 17 Aralık ondan sonra oldu. Bir yıl uzatma oldu hatta.

* Hükümet ile olan bu temas sizi ikna eden bir süreçte ilerliyor muydu?

Şu var. Eski hale göre bir ümit verici durum çıktı ortaya, bir yıllık süre içinde tekrar görüşülür, müzakere edilirdi.

* Yani sizin “hamle” yapmanızı gerektirecek bir durum yoktu, öyle mi?

Bu bir yıllık süre uzatılabildiyse, tekrar görüşülür, konuşulurdu. Çünkü Bülent Arınç ile ikili görüştüğümüz zaman da “Ya arkadaşlar yani bu süreç daha genişletilebilir, bakın bu adım oldu, bu süre içerisinde bu adımı iyi değerlendirelim” demişti. Yani bu bir noktada kesin çıkan ani kapatma kararı karşısında en azından diyaloglarla da farklı bir sürece evrilebilirdi.

* Yani 17 Aralık operasyonu sizin işinize gelen bir gelişme değildi. Onu mu demek istiyorsunuz?

Onu diyorum. Bizim niye işimize gelsin ki.

* İşinize gelmiyorsa cemaate yakın yayın organları, hükümete yakın yayın organları gibi yayın yapabilirdi. Operasyonu büyütmeyebilirdi. 18 Aralık, 19 Aralık 2013 tarihli Zaman gazetesinin yayınları ve manşetleri ortada. O tarihten sonra günlerce tam sayfa yolsuzluk ve rüşvet operasyonu haberleri yapıldı. Çelik kasalar, para sayma makinaları birinci sayfadan yayınlandı. Bu çelişki değil mi?

Bir dakika, ben de o zaman size şunu söyleyeceğim. Netice itibariyle gerçekten ilgili operasyonlarla alakalı "Gazetede bu haberi görmeyelim, bunu hiç kâle almayalım" meselesi farklı "ya bu görülmede doz kaçırılmış" meselesi farklı. Bir kere bunun görülmemesi diye bir şey gazetecilik açısından savunulamaz. Bazı gazetelerin görmemesini anlayabiliyorum.

Ben de gazeteci olarak bu haberin büyük görülmesi gerektiğini, büyük haber olduğuna inanıyorum. Bu tartışılamaz bile. Burada geçmişte AK Parti ile ilgili yolsuzluk haberlerine hiç yer vermeyen ya da bu kadar büyük görmeyen Zaman Gazetesi’nin performansını soruyorum. Mesela bir Deniz Feneri davası ya da başka yolsuzluk iddialarını Zaman Gazetesi manşetlerine hiç taşımadı. Yani işinize gelmediyse bu yayınlar çelişki değil mi?

Fakat bir şey söyleyeyim, geçmiş dönemdeki yolsuzluk operasyonlarıyla alakalı gerek içerik, gerek bununla alakalı mevzunun şaibeye bakan yönü itibariyle fark var. Kaldı ki orada, Deniz Feneri’nde Almanya operasyonu olması nedeniyle hep soru işaretleri vardı. Siz gazetecilik refleksi ile bu meseleye bakıp da “Bu tabii ki büyük görülebilir, ben tabii ki büyük bir haber yakaladım. Tabii ki bunu veririm” diyen bir insana sen suçlusun diyemezsin.

EMNİYET-YARGI İDDİALARI KURGU

* Cemaatin bürokrasi içinde örgütlendiği iddialarına gelirsek. İddia odur ki cemaatin sizler gibi sivillerden oluşan bir kanadı var. Bir de yargı ve güvenlik bürokrasisi bir kanadı var. Bu doğru mu?

Her şeyden önce bu bir yakıştırma. Hizmet'in sivil kanadı var, Hizmet'in bilmem ne kanadı var.Bir kere bunların hepsi algıda başarılı olan kesimlerin ürettiği, kurguladığı meseleler. Bizi yıpratma süreci esnasında üretilen algılardan bir tanesi.Bürokraside özellikle yargıda ve emniyette Hizmet'in ağırlıklı yapılanması üzerine bir anlayış ve algı oluşturulmaya çalışıldı. Tabii bunun üzerine birtakım icraat ve birtakım değerlendirmelerin bu anlayışın üzerine bina edildiğini görüyoruz.

* Bu algı ne zaman yaratılmaya çalışıldı?

Geçmiş yıllarda 1995’li, 1996’lı yıllarda. Her siyasal iktidar emniyette ve yargıda operasyon yapmak istediği zaman bir kavram bulur. O kavram üzerinden yıpratırlardı. Mürteci kavramıyla bazı operasyonlar yapılır ve mürteci damgasını yapıştırdıkları insanları istedikleri yerden alır, sürgün edip mevcut anlayış ve düşünceye göre yeniden dizayn yapılırdı.

* Bunun tersi de olmadı mı? 1999 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden Cevdet Saral ve Osman Ak gibi polis şefleri cemaat hakkında rapor hazırladıkları için görevlerinden uzaklaştırılmadı mı?

Bu makas çift taraflı çalışır. Yıpratmada bazen güçlü görünerek ve güçlü göstererek de yıpratmak mümkün. Bu makasın çift taraflı çalıştığını unutmamak lazım. Bir dönem irtica üzerinden yapılan yıpratma faaliyetleri, bir dönem sonra cemaat veya camia ile ilintili olma üzerinden yapılmaya başlandı. Bu 28 Şubat sürecinde oldu. AK Parti iktidarı bunun ikinci perdesidir. Hatırlayacaksınız 1998 yılında Hocaefendi için dava açıldı. Biliyorsunuz içerisinde emniyetle, yargıyla, okullarla, dersanelerle ilgili raporlar vardı. Bu dava yedi, sekiz yıl sürdü.

* O dönem cemaat hakkında bu soruşturmayı başlatan hatta Gülen’in tutuklanmasını isteyen Savcı Nuh Mete Yüksel’in özel hayatına ilişkin, onu zor duruma düşürecek bir CD çıkmıştı. Bu CD’nin de cemaate yakın kişiler tarafından üretildiği iddia edilmişti. Bu iddiaya ilişkin ne dersiniz?

Şunu soracağım; Kaset yayınlandı. Öyleyse Hizmet'in, cemaatin katkısı olamaz mı noktasından bakıyorsunuz. Nuh Mete Yüksel’in kasedinin yayınlamasının ardından süreç durmadı ki, yerine atanan savcı, Nuh Mete Yüksel’i aratır halde soruşturmaya devam etti. Yani dolayısıyla buradan şöyle bir çıkarsama yapmak mümkün değil. Nuh Mete Yüksel gitti, süreç bitti, beraatle neticelendi. O CD şöyle olamaz mı? O dönemde Nuh Mete Yüksel’e dava açtırmakla alakalı davayı cemaatin üzerine yıkma ve takip etme ile alakalı bir tehdit CD’si olarak birilerinin elinde vardı. Bu deşifre oldu. Neden böyle okunmuyor?

TÜRKÇE OLİMPİYATLARI: DÜNYA GENİŞ

* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cemaatinizin Türkiye’deki önemli faaliyetlerinden biri olan Türkçe Olimpiyatları için “Türkçe Olimpiyatları bitti’’ dedi. Haziran ayı geliyor, olimpiyatları düzenleyecek misiniz?

Kaderin cilvesi Türkçe Olimpiyatlarının süreci başlamıştı. Finali her yıl Türkiye’de 15 Haziran gibi yapılıyordu. Sayın Başbakan "Bitmiştir” dedi. Tabii şu anda da biz çok ciddi anlamda illegal yani yetkinin ayrımcı bir üslupla kullanılması ile karşı karşıyayız. Bundan önce mesela naat programlarımız oldu. Naat programlarında belediyeye ait ya da iktidarın siyasal bürokrasisine ait yerleri vermeme üzerine özel gayret sarf ettiler. Verdilerse de iptal ettiler.Türkçe Olimpiyatları ile alakalı da bugün stadları, ilgili yerleri vermeme üzerine kararlı olduklarını görüyoruz. Olimpiyatların yurtdışı elemeleri yapıldı. Eğer Başbakan Türkiye’de buna bir zemin ve imkan sağlamazsa veya buna imkan verecek birtakım çalışmalara fırsat tanımazsa, bu zulüm böyle devam ederse, dünya geniş, dünyanın belki bir başka yerinde yapılır.

* Cemaat tabanı yerel seçimlerde kime oy verdi?

Çok farklı partilere oy verildi. CHP’ye, MHP’ye, Saadet Partisi’ne, Büyük Birlik Partisi’ne oy verenler oldu. Geçen günlerde birisi iyi bir analiz yapmış artan oylar, yani bu yerel seçimlerde partilerin artan oyları açısından bakıldığında muhalefet partilerinde yaklaşık iki buçuk, üç milyona yakın oy artmaları olmuş. AK Parti’ye de oy verenler olmuştur. Onu da söyleyeyim.

* Tabanınızdan AK Parti’ye ciddi oranda oy gitmiş midir?

Çok ciddi oranda gittiğini tahmin etmiyorum.

* Blok olarak CHP’ye yönelme olmadı mı?

Olmadı. Kesinlikle olmadı.

* Mustafa Yeşil’in kime oy verdiğini sormalı mıyım?

Sormayın.

HİZMET, HUZUR VE SULHUN YANINDA

* Tüm bu yaşananların ardından AK Parti hükümeti ile bir uzlaşma ve barış mümkün mü?

Uzlaşma ve barışın olması için her iki tarafın da buna niyetli olması gerekir.

* Siz niyetli misiniz?

Bu ülkenin huzuru, sulhu ama neyle, hukuk ve demokratik çerçevede kalma şartıyla, ne gerekiyorsa ben Hizmet'in buna hazır olduğunu düşünüyorum. Hocaefendi’nin Cumhurbaşkanı’na yazdığı mektubun içeriğini okursanız orada bütün kodları göreceksiniz.Bu ülkede demokratik ve hukuk çerçevesinde kalma kaydıyla biz bu ülkenin huzur ve sulhu adına atılacak bütün adımların hepsinde Hizmet'in kendi üstüne düşeni yapacağından kimsenin endişesi olmasın.

* Umutlu musunuz?

Bunu karşı tarafa, AK Parti’ye soracaksınız.

* Şöyle sorayım, AK Parti’nin şu anki yaklaşımları umut veriyor mu?

Hayır.

* Bu durum nereye gider? Bu sürecin bir kaybedeni olacak mı?

Ben netice itibariyle hakkı temsil etmeyenlerin yalan ve iftira üzerine anlayış ve zihniyetini kuranların kaybedeceğini düşünüyorum.

* Son olarak cemaate yakın yayın organlarında son zamanlarda insan hakları, demokrasi, özgürlük, basın özgürlüğü, yargı kararı olmadan suçlanma olguları üzerine sık sık haber ve yorumlar okuyoruz. Yaygın kanaate göre, geçmişte cemaate yakın yayın organlarının bu konularda yayınlarıyla mağdur ettiği ciddi bir kesim var. İspatlanmamış iddialar üzerine yayınlar yapmak konuları da dahil. Gelinen noktada bir özeleştiri gereksinimi yok mu?

Ben genel olarak bir şey söyleyeyim. Yayıncılık adına yayın organlarını temsil eden arkadaşların kendi içlerinde 'neleri doğru yaptık, neleri yanlış yaptık' meselesindeki müzakereleri olur, vardır. Bunları kendileriyle görüşürseniz hangi noktalarda kendilerini eleştirdiler, hangi noktalarda doğru buldular, bunu söyleyebilirler.

* Peki siz aynı safta biri olarak ne söylersiniz?

Zaman zaman bir araya geldiğimizde zaman zaman mütalaalar, müzakereler olduğunu görüyorum. Bazı yerlerde dozu kaçırdıklarını ifade ediyorlar. Keşke şu olmasaydı, dediklerine şahit oluyorum. Ama bunlar nelerdir, hangi noktada, hangi meselede bu tarzda değerlendirmeler yapılıyor bilmiyorum. Yani bazen şu haber keşke çıkmasaydı, şu haber böyle verilmeseydi dediğimiz oluyor, bunların hepsi mümkün. Yani şöyle bir şey mümkün değil, biz hatasızız, kusursusuz, eksiksiziz. Bir kere bu bizim temel inanç akidelerimizle doğru orantılı değil. Herkes hata yapar. Fakat şu var Efendimizin Hadis-i Şerifi’dir: “Herkes hata yapar hata yapanların en hayırlısı hatasından hemen dönen ve vazgeçendir.”

Röportaj: İrfan Bozan/Al Jazeera Türk

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]MUSTAFA YEŞİL: BAŞBAKAN CEMAATİN BİAT ETMESİNİ İSTEDİ[/h]http://www.aktifhaber.com/mustafa-yesil-gyv-gazeteciler-ve-yazarlar-vakfi-fethullah-gulen-cemaat-hizmet-hareketi-akp-haberler-745447h.jpg

Gündem - 28 Mayıs 2014 11:57

[h=2]GYV Başkanı Yeşil, Cemaat-AKP kırılma noktası, Emniyet-Yargı iddiaları, Türkçe Olimpiyatları, dershaneler gibi konularda önemli açıklamalar yaptı.[/h]- Mevcut bu sivil yapının diğer muhafazakâr tabanın veya diğer muhafazakâr camiadaki belli kesimlerin itaatine benzer bir itaat veya biat tabiri çerçevesi içerisine sığmadığını ve buna girmediğini görmesinin arkasından biz 2010 yılından sonra çok ciddi bir yıpranma sürecine girdiğimizi görüyoruz.

- Bu süreci gördüğümüz kadarıyla Başbakan ve etrafındaki 'azınlık grup' -bu tanımlama AK Parti’den ayrılan İdris Naim Şahin’e ait, onun tanımı- oligarşik bir grup sürdürüyor.

-Ben şimdi bakıyorum da 17 Aralık acaba bundan sonra yapılan ve takip edilen takvime, bugün gelinen noktaya baktığınız zaman yani insanın aklına bazen şu bile geliyor, acaba bu iradi bir hamle miydi ki, bunun arkasından bu kadar büyük ve köklü değişimler ve operasyonlar yaşandı?

1994 yılında kurulan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), Fethullah Gülen Cemaati’ninTürkiye’deki kurumsal yapılarından biri. Vakfın onursal başkanı Fethullah Gülen, GYV'nin kuruluş amacını web sayfasında, "Birlikte yaşama tecrübesinin yüzyıllar boyu ülkemizde yaşanmakta olduğu fikrinden hareketle, kültür ve inanç zenginliğimizin günümüze uyarlanarak dünyaya sunulmasına katkıda bulunmak" olarak belirtiyor. Yaygın kanaate göre Şubat 2012'de başlayan AK Parti ile Gülen Cemaati arasındaki çatışma günlerinde aynı yılın nisan ayında GYV de geleneğini bozarak açıklama yapmaya başladı. Vakıf o tarihten bu yana zaman zaman açıklama yaparak görüş bildiriyor. Gülen Cemaati’nin kurumsal temsilcisi olarak kabul edilen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başkanı Mustafa Yeşil Al Jazeera Türk'ten İrfan Bozan'ın sorularını cevapladı.

CEMAAT, BİAT ETMEDİ

* Gülen Cemaati – AK Parti Hükümeti arasındaki kırılma noktası neresi oldu?

Biz aslında esas sıkıntıları 2010 yılında hissetmeye başladık. Yani netice itibariyle siyasi parti sivil yapıları kendine göre özellikle muhafazakâr tabandaki sivil yapıları stabil etme anlayışı içerisinde onların oylarını garanti haline getirdiğini düşündü.Son olarak da hizmet ile de alâkalı, bu manada böyle bir beklentisinin olduğunu, tabii hizmetin bu manada bir siyasi partiye angaje olmayacağı, olmasının mümkün olmadığı, değişik vesilelerle medya diliyle ikili temaslarla zaman zaman Hocaefendi’nin o yaptığı açıklamalarla gündeme geldi. Mevcut bu sivil yapının diğer muhafazakâr tabanın veya diğer muhafazakâr camiadaki belli kesimlerin itaatine benzer bir itaat veya biat tabiri çerçevesi içerisine sığmadığını ve buna girmediğini görmesinin arkasından biz 2010 yılından sonra çok ciddi bir yıpranma sürecine girdiğimizi görüyoruz.

* Başbakan cemaatin kendisine biat etmesini mi istedi?

Tabii ki, tabii ki.

* Siz buna hayır mı dediniz?

Biz değişik vesilelerle, usûllerle bunun mümkün olamayacağını söyledik.

* Başbakan bunu bizzat mı sizden istedi? Başkaları mı istedi? Nasıl oldu bu istek?

Bu bir kelime, bir cümle değil. Bir uygulama, bir süreç, bir tarz, bir yaklaşım. Yani siz bunu değişik hamlelerle, hareketlerle yaşarsınız ve o hamle ve hareketlere karşı da siz bir mesafe koyarsınız.

* 5 Nisan 2012’de “MİT krizi” diye anılan olaydan yaklaşık iki ay sonra başkanlığını yaptığınız Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı pek alışık olunmadığı ölçüde uzun bir açıklama yaptı. Bu açıklamada, “Geniş kitleleri etkileyebilen Hizmet gibi hareketlerin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesi toplumsal sigorta mekanizmaları gibi düşünülmelidir” diyordunuz. Bu açıklama, sözünü ettiğiniz 'biat'a karşı mı yapıldı?

O açıklamanın en temel noktası budur. Yani bu açıklamalarla biz hiçbir zaman partinin programına angaje olmamızın mümkün olmadığını, doğru projeleri desteklediğimizi ve demokratik zeminde kaldığı sürece yürüyüşün destekleneceğini aksi halde yanlış projeler, hatalı değerlendirmeler karşısında da eleştiriler yapabileceğimizin altını çizmedir.

2010'DAN SONRA ALGI OPERASYONU BAŞLADI

* Yıpratma süreci diyorsunuz. Sizi yıpratmak için neler yapıldı?

Yıpratma süreci içinde hatırlayacaksınız neler var; 'KCK operasyonlarını cemaat yaptı' iddiaları var. Halbuki KCK operasyonlarını biliyorsunuz Başbakan kalktı, çıktı “Bu operasyonların talimatını ben verdim” dedi. Onun arkasından Fenerbahçe yönetimini cemaat ele geçiriyor haberleri çıktı. MİT krizi meselesi hizmetin üzerine yıkıldı. Yani 2010 yılından sonra adeta her taşın altından cemaat çıkıyor algısını güçlendiren bir yıpratma sürecinin başladığını görüyoruz.

CEMAAT, GÜNAH KEÇİSİ YAPILDI

* Aslında “MİT krizi” denilen olay, bir noktada Kürt sorununun çözümündeki bakışı da ifade etmiyor muydu? Çözüm sürecinde diyalog sürecini başlatan, Oslo’da PKK heyeti ile görüşen Hakan Fidan’dı. Haliyle Fidan’ın aleyhine bu hareket, Kürt sorununun çözümüne karşı unsurların hareketi olarak da değerlendirildi. Cemaat medyasının bu yayınları da haliyle çözüme karşı imajı oluşturmadı mı?

Hadise bu kadar kilit değil bence kimileri onu öyle yorumladı. Hani Oslo sürecine karşı muhalefetin tepkisi diye. Hayır. Daha sonra bizzat Taha Akyol’un ağzından dinledim. Gittim savcı ile görüştüm diyor. Görüştüğümde, baktığımda diyor olayı bu kadar abartılı, bu kadar yüksek ülkü ve hedeflere bağlayarak hadiseyi kapatmaya çalışmanın bir esprisi, manası yok. Hadise Oslo süreci ile veya Kürt meselesinin çözümü yansıması gibi okumaya gerek yok. Ne oldu? Adam şunu iddia ediyor: 150 -160’a yakın olay var. Bu olayın içerisinde adam sadece şunu öğrenmek istiyor: Bu olayların içerisinde MİT veya KCK elemanları iç içe girmiş; kaçırılmalar var, yaralamalar var, öldürmeler var diyor. Bunların hangisi MİT’in bilgisi altında, hangisi KCK’ya bağlı yapılanmalar veya çalışmalar bunun tefrik edilmesi gerekir diyor. Ben Taha Bey’den dinlediğim şeyi söylüyorum. Ben savcı ile bire bir görüşmedim. Dolayısıyla orada gördüğümüz mesele tamemen KCK ve MİT arasındaki bu girift ilişkilerin aydınlatılmasına dönük bir yaklaşım ve değerlendirme. Basit bir çıkarsamayla 'Cemaat, camia Kürt sorununun çözülmesine karşı' diye böyle basit ve düzayak çıkarsamalarda bulunmalar söz konusu oldu.Hatırlayın Fethullah Gülen Hocaefendi’nin o dönem Herkül.org’da açıklamaları oldu. Dedi ki “Bu barış süreci desteklenmelidir. Bu süreç tamamlanmalıdır.” Sadece dikkat çektiği nokta: “Devlet kendi izzetini koruyarak bütünlüğüne esas olarak her kesimle oturabilir konuşabilir, görüşebilir” noktasıydı.

* Kürt siyasi hareketinin önemli isimlerinden cezaevinde KCK davasından tutuklu bulunan Hatip Dicle, Al Jazeera Türk’e verdiği mülakatta “Bize yapılan operasyonun aklı cemaate aittir” diyor. Buna ne diyeceksiniz?

Ben kasıtlı olarak bazı merkez ve mercilerden bunun beslendiğini düşünüyorum. Yani Hizmet'in böyle bir operasyon yapabilmesi meselesine inandırılmak istenen ve böyle kabullenilmesini sağlayan daha otoriter ve daha güçlü bir yapı var. Dolayısıyla bunun kurgusu olarak görmek lazım. Şunu söyleyeyim bir devlet, bugün 17 Aralık’tan sonra da yaşadık, bir siyasi iktidar kendi iktidar gücü ve kendi muradı dışında bürokratik yapıda herhangi bir farklı muameleye izni olmadan mevcut bürokratik yapı adım atabilir mi? Bu mümkün mü? Bakın 17 Aralık’tan sonra en haklı olunan hukuki sürecin işlemesinde bile siyasi iktidar vaziyet ve tavır aldığında manzaranın ne olduğunu gördük. Aynı şekilde daha önceki KCK operasyonlarında benzer çalışmalarda da iktidarın onay ve tasvibine uygun gelmedi diyelim. Bugün karşı çıkabilecek gücü vardı da, o gün buna karşı çıkacak gücü mü yoktu? Aynı iktidardı. Mevcut siyasal iktidarın arkasında durmadığı bir meseleyi bürokratik zeminin icra şansı yoktur. Fakat bazı şeyleri açık sahiplenme mevcut iktidara sıkıntı getirecekse bunu birilerinin sırtına yıkarak, başarıyı iktidara, sıkıntıyı bazı zümrelere havale etmek daha pratik.

* Cemaatin günah keçisi yapıldığını mı söylüyorsunuz?

Tabii ya. Bunu daha sonra defalarca gördük. Nasılsa sesi çıkmıyor, siyasal aktör olmadığı için de parlamentoda bunu gündeme getiremiyor. Konuşsa da sesini duyuramıyor. Öyleyse onu günah keçisi olarak ilan edin. Sonra da güzellikler olursa da onları biz yapalım.

* Peki artık günümüze yani hükümet ile cemaat arasındaki gerilimin alenileştiği olaya gelelim. 14 Kasım 2013 tarihli Zaman gazetesinin manşeti “Eğitime büyük darbe,” 15 Kasım 2013 tarihli manşeti “Darbe döneminde bile uygulanmadı.” Konu hükümetin dershanelerin kapatılmasına ilişkin hazırlanan yasa taslağıydı. Bu tarihten sonra biz Zaman gazetesinde ve cemaate yakın medya organlarında hiç olmadığı kadar hükümet muhalifi yayınlar izledik, okuduk. Hükümete yakın medya da size karşı yayınlar yaptı. Tam bu tartışmalar devam ederken 17 Aralık’da hükümet üyelerine yönelik 'yolsuzluk ve rüşvet operasyonu' başladı. Bu operasyon bir tesadüf müydü? Türkiye’de bu gelişmeyi hükümet - cemaat geriliminde cemaatin yeni bir hamlesi olarak değerlendiren ağırlıklı bir görüş var. Siz ne diyorsunuz?

Bu sizin meseleyi hangi düşünce kodlarıyla aldığınızla ilgili.

CEMAAT'İ TASFİYE HAREKETİ BAŞLADI

* Sizin açıklamanız ne o zaman?

Bir kere mevcut dershanelerin kapatılması süreci ki sizin bana gösterdiğiniz (5 Nisan 2012 tarihli Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı açıklaması) açıklamalarımızın olduğu dönemde benim Hüseyin Çelik ve Yalçın Akdoğan ile görüşmemiz olmuştu. Bunlara bu meseleyi sorduk. Dershanelerin kapatılması ile alakalı birtakım süreç vardı, bu mevzu ne oldu, diye. Hüseyin Çelik Bey dedi ki: “Böyle bir şey olamaz, bu mümkün değil daha önce Sayın Başbakan dershanelerin kapatılmasını gündem yapmıştı ama artık bu mesele söz konusu değil. Bu ülkede köklü bir eğitim revizyonu olmadan dershanelerin kapatılması söz konusu değil, bunu kafaya takmamak lazım” gibi bir mütalaası olmuştu. Bu süreçten belli bir dönem sonra dershanelerin kapatılması ile alakalı bir taslağın hazırlandığını görüyoruz. Köşe yazılarında Hizmet'i, cemaati analiz eden yazılarda şu çok seslendirildi: Siyasi parti olarak hizmetin bu mevcut kendine göre bağımsız duruşundan rahatsız olan siyasi yapı tamamen bunun tasfiyesi ve hareketin tamamen bertaraf edilmesi noktasında bir kararı vermişti.

* Bu tasfiye dershaneler üzerinden yürüyecek bir şey miydi?

Bu dershaneler üzerinden en büyük tahribatı yapmak sonra onun arkasını takip eden bir süreçte diğer birtakım prosüdürü devam ettirme. Kendilerine göre öyle inanmışlar. Hizmet'in finansal ve insan kaynağı olarak çok önemli olan kurumları dershanelerdir. Öncelikle küçültmeye, tabiri caizse had bildirmeye, boyun eğdirmeye dönük önemli bir hamle olabilecek adım atalım, dershaneleri kapatalım ve cemaati istediğimiz çizgiye bu şekilde çekebiliriz düşüncesi vardı.

* Dershaneler sizin için çok mu önemli?

Hizmet'in her bir birimi ve kurumu büyük emeklerle, gözyaşlarıyla kurulduğu için bir kulübe bile olsa çok önemli. Niye? Çünkü orada yüzlerce insanın emeği var.Bunu da unutmamak lazım. Dershanecilik bu ülkede eğitimle birlikte ortaya çıkmış bir ihtiyaç. Siz eğitimle ilgili hiçbir şeyi çözmüyorsunuz, dershaneleri direkt kapatalım diyorsunuz. Ondan sonra da diyorsunuz ki: "Biz bunu eğitim revizyonu kapsamında ele alıyoruz, halkımız buraya çok fazla para vermesin’’ gibi halka karşı söylenen sözle asıl niyet ve maksat farklı tabii.

SÜRECİ, BAŞBAKAN VE ETRAFINDAKİ OLİGARŞİK GRUP SÜRDÜRÜYOR

* Taslağın haber olmasının ardından “Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu”na kadar geçen sürede hükümet ile temasınız oldu mu?

Bu süreci gördüğümüz kadarıyla Başbakan ve etrafındaki 'azınlık grup' -bu tanımlama AK Parti’den ayrılan İdris Naim Şahin’e ait, onun tanımı- oligarşik bir grup sürdürüyor. Bakanlarla görüştüğümüzde biz bakanların birçoğunun dershane taslağından haberdar olmadığını gördük. Görüştüğümüz bakanlar da 'Başbakan bilerek bunu yapmaz' anlayışı ve kanaati içindeydi. Çünkü dershanelerin bir yönü ve bir ayağı, Türkiye'nin en büyük ulusal markası olan Türk okullarının da öğretmen temin ve tedarikinde de önemli bir kaynak olması. Çünkü oradan mezun olan eğitim fakültesine giden öğrenciler, oradan yurtdışına okullara öğretmen olarak gidiyorlardı. Dershaneler önemli bir kaynak. Bunun baltalanabileceğini ve Türk okullarının bu noktada sıkıntı yaşamalarının mümkün olduğunu söylediğimizde birçok bakan 'Bu mümkün değil, göz göre göre büyük bir hatayı asla Başbakan yapmaz' dediler.

* Başbakan’a veya etrafındaki o tanımladığınız kadroya ulaşabildiniz mi?

Başbakan’ın etrafındaki çekirdek kadroya, bakanların da ulaşamadığı bir durum var.Biz nereden ulaşacağız.

* Cumhurbaşkanı’na ulaştınız mı?

Cumhurbaşkanı ile bunların hepsini paylaştık. Hatta şunu söyleyeyim bu dershane süreci içerisinde Hocaefendi çok önemli bir teklif götürdü. Hocaefendi dedi ki; bu dershaneleri kapatmayın çünkü bunlar milletin kurumları eğer buradaki yöneticilerin Hizmet'e ait insanlar olmasından rahatsızsanız biz onları çekelim. Bu kurumları siz alın, istediğiniz insanları atayın.

17 ARALIK KİME YARADI?

* Ve 17 Aralık oldu. Tekrar soracağım ama bu hamle cemaatin, hükümete karşı bir hamlesi değil miydi?

Dershanecilikle ilgili bir hamle yapıldı. Belirli bir makul sürece gelmişti olay. Ben şimdi bakıyorum da 17 Aralık acaba bundan sonra yapılan ve takip edilen takvime, bugün gelinen noktaya baktığınız zaman yani insanın aklına bazen şu bile geliyor, acaba bu iradi bir hamle miydi ki, bunun arkasından bu kadar büyük ve köklü değişimler ve operasyonlar yaşandı?

* 17 Aralık operasyonunu hükümetin yaptırdığını mı kastediyorsunuz?

Hayır. Şunu diyorum arkadan yapılanlara baktığımda insanın aklına böyle bile gelebiliyor.

* Bir olayın failini anlamak için “Bundan kimin fayda sağladığına bakalım” önermesini mi savunuyorsunuz?

Tabii ki onu diyorum.

* Burada bu mantık biraz zorlama değil mi?

Dershanelerle alakalı süreçte biliyorsunuz yedi saat süren bir bakanlar kurulu toplantısında ‘’Bir yıl sonrasındaki süreçte değerlendirelim’’ kararı çıkmıştı. Normal süresi içinde tekrar müzakereler olur, makul dönem olabilir anlayışı düşünüldü. Şimdi bu süreçle bunun birbiriyle bağlantılı tutulmasının bir kere Hizmet'in bu manadaki beklentisi açısından ters. Neden diyeceksiniz? Hâlâ daha yargıdaki, emniyetteki birilerinin dediği gibi ispatlanamamış otonom yapı üzerinden iş tanımlanmaya çalışılırsa bu dediğiniz mantık çok doğal. Zaten emniyette ekip var, yargıda ekip var. Eee dolayısıyla burada dershanelerle alakalı bu adamların canı sıkıldı, bu ekip niye boş dursun, bunlar da atak yaptı. Bu çok düz bir mantık. 2010 yılından bu yana hazırlanan zihni hazırlığın çok tabii vardığı bir neticedir bu: A eşittir B, B eşittir C ise üçüncü önerme çok tabii çıkar, o da A eşittir C.

* Tam dershane meselesinde hükümet ile bir pazarlık yapıldı. Bir çözüm noktasına ulaşıldığı anda mı 17 Aralık geldi diyorsunuz?

Dershanelerle ilgili o süreç oldu. 17 Aralık ondan sonra oldu. Bir yıl uzatma oldu hatta.

* Hükümet ile olan bu temas sizi ikna eden bir süreçte ilerliyor muydu?

Şu var. Eski hale göre bir ümit verici durum çıktı ortaya, bir yıllık süre içinde tekrar görüşülür, müzakere edilirdi.

* Yani sizin “hamle” yapmanızı gerektirecek bir durum yoktu, öyle mi?

Bu bir yıllık süre uzatılabildiyse, tekrar görüşülür, konuşulurdu. Çünkü Bülent Arınç ile ikili görüştüğümüz zaman da “Ya arkadaşlar yani bu süreç daha genişletilebilir, bakın bu adım oldu, bu süre içerisinde bu adımı iyi değerlendirelim” demişti. Yani bu bir noktada kesin çıkan ani kapatma kararı karşısında en azından diyaloglarla da farklı bir sürece evrilebilirdi.

* Yani 17 Aralık operasyonu sizin işinize gelen bir gelişme değildi. Onu mu demek istiyorsunuz?

Onu diyorum. Bizim niye işimize gelsin ki.

* İşinize gelmiyorsa cemaate yakın yayın organları, hükümete yakın yayın organları gibi yayın yapabilirdi. Operasyonu büyütmeyebilirdi. 18 Aralık, 19 Aralık 2013 tarihli Zaman gazetesinin yayınları ve manşetleri ortada. O tarihten sonra günlerce tam sayfa yolsuzluk ve rüşvet operasyonu haberleri yapıldı. Çelik kasalar, para sayma makinaları birinci sayfadan yayınlandı. Bu çelişki değil mi?

Bir dakika, ben de o zaman size şunu söyleyeceğim. Netice itibariyle gerçekten ilgili operasyonlarla alakalı "Gazetede bu haberi görmeyelim, bunu hiç kâle almayalım" meselesi farklı "ya bu görülmede doz kaçırılmış" meselesi farklı. Bir kere bunun görülmemesi diye bir şey gazetecilik açısından savunulamaz. Bazı gazetelerin görmemesini anlayabiliyorum.

Ben de gazeteci olarak bu haberin büyük görülmesi gerektiğini, büyük haber olduğuna inanıyorum. Bu tartışılamaz bile. Burada geçmişte AK Parti ile ilgili yolsuzluk haberlerine hiç yer vermeyen ya da bu kadar büyük görmeyen Zaman Gazetesi’nin performansını soruyorum. Mesela bir Deniz Feneri davası ya da başka yolsuzluk iddialarını Zaman Gazetesi manşetlerine hiç taşımadı. Yani işinize gelmediyse bu yayınlar çelişki değil mi?

Fakat bir şey söyleyeyim, geçmiş dönemdeki yolsuzluk operasyonlarıyla alakalı gerek içerik, gerek bununla alakalı mevzunun şaibeye bakan yönü itibariyle fark var. Kaldı ki orada, Deniz Feneri’nde Almanya operasyonu olması nedeniyle hep soru işaretleri vardı. Siz gazetecilik refleksi ile bu meseleye bakıp da “Bu tabii ki büyük görülebilir, ben tabii ki büyük bir haber yakaladım. Tabii ki bunu veririm” diyen bir insana sen suçlusun diyemezsin.

EMNİYET-YARGI İDDİALARI KURGU

* Cemaatin bürokrasi içinde örgütlendiği iddialarına gelirsek. İddia odur ki cemaatin sizler gibi sivillerden oluşan bir kanadı var. Bir de yargı ve güvenlik bürokrasisi bir kanadı var. Bu doğru mu?

Her şeyden önce bu bir yakıştırma. Hizmet'in sivil kanadı var, Hizmet'in bilmem ne kanadı var.Bir kere bunların hepsi algıda başarılı olan kesimlerin ürettiği, kurguladığı meseleler. Bizi yıpratma süreci esnasında üretilen algılardan bir tanesi.Bürokraside özellikle yargıda ve emniyette Hizmet'in ağırlıklı yapılanması üzerine bir anlayış ve algı oluşturulmaya çalışıldı. Tabii bunun üzerine birtakım icraat ve birtakım değerlendirmelerin bu anlayışın üzerine bina edildiğini görüyoruz.

* Bu algı ne zaman yaratılmaya çalışıldı?

Geçmiş yıllarda 1995’li, 1996’lı yıllarda. Her siyasal iktidar emniyette ve yargıda operasyon yapmak istediği zaman bir kavram bulur. O kavram üzerinden yıpratırlardı. Mürteci kavramıyla bazı operasyonlar yapılır ve mürteci damgasını yapıştırdıkları insanları istedikleri yerden alır, sürgün edip mevcut anlayış ve düşünceye göre yeniden dizayn yapılırdı.

* Bunun tersi de olmadı mı? 1999 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden Cevdet Saral ve Osman Ak gibi polis şefleri cemaat hakkında rapor hazırladıkları için görevlerinden uzaklaştırılmadı mı?

Bu makas çift taraflı çalışır. Yıpratmada bazen güçlü görünerek ve güçlü göstererek de yıpratmak mümkün. Bu makasın çift taraflı çalıştığını unutmamak lazım. Bir dönem irtica üzerinden yapılan yıpratma faaliyetleri, bir dönem sonra cemaat veya camia ile ilintili olma üzerinden yapılmaya başlandı. Bu 28 Şubat sürecinde oldu. AK Parti iktidarı bunun ikinci perdesidir. Hatırlayacaksınız 1998 yılında Hocaefendi için dava açıldı. Biliyorsunuz içerisinde emniyetle, yargıyla, okullarla, dersanelerle ilgili raporlar vardı. Bu dava yedi, sekiz yıl sürdü.

* O dönem cemaat hakkında bu soruşturmayı başlatan hatta Gülen’in tutuklanmasını isteyen Savcı Nuh Mete Yüksel’in özel hayatına ilişkin, onu zor duruma düşürecek bir CD çıkmıştı. Bu CD’nin de cemaate yakın kişiler tarafından üretildiği iddia edilmişti. Bu iddiaya ilişkin ne dersiniz?

Şunu soracağım; Kaset yayınlandı. Öyleyse Hizmet'in, cemaatin katkısı olamaz mı noktasından bakıyorsunuz. Nuh Mete Yüksel’in kasedinin yayınlamasının ardından süreç durmadı ki, yerine atanan savcı, Nuh Mete Yüksel’i aratır halde soruşturmaya devam etti. Yani dolayısıyla buradan şöyle bir çıkarsama yapmak mümkün değil. Nuh Mete Yüksel gitti, süreç bitti, beraatle neticelendi. O CD şöyle olamaz mı? O dönemde Nuh Mete Yüksel’e dava açtırmakla alakalı davayı cemaatin üzerine yıkma ve takip etme ile alakalı bir tehdit CD’si olarak birilerinin elinde vardı. Bu deşifre oldu. Neden böyle okunmuyor?

TÜRKÇE OLİMPİYATLARI: DÜNYA GENİŞ

* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cemaatinizin Türkiye’deki önemli faaliyetlerinden biri olan Türkçe Olimpiyatları için “Türkçe Olimpiyatları bitti’’ dedi. Haziran ayı geliyor, olimpiyatları düzenleyecek misiniz?

Kaderin cilvesi Türkçe Olimpiyatlarının süreci başlamıştı. Finali her yıl Türkiye’de 15 Haziran gibi yapılıyordu. Sayın Başbakan "Bitmiştir” dedi. Tabii şu anda da biz çok ciddi anlamda illegal yani yetkinin ayrımcı bir üslupla kullanılması ile karşı karşıyayız. Bundan önce mesela naat programlarımız oldu. Naat programlarında belediyeye ait ya da iktidarın siyasal bürokrasisine ait yerleri vermeme üzerine özel gayret sarf ettiler. Verdilerse de iptal ettiler.Türkçe Olimpiyatları ile alakalı da bugün stadları, ilgili yerleri vermeme üzerine kararlı olduklarını görüyoruz. Olimpiyatların yurtdışı elemeleri yapıldı. Eğer Başbakan Türkiye’de buna bir zemin ve imkan sağlamazsa veya buna imkan verecek birtakım çalışmalara fırsat tanımazsa, bu zulüm böyle devam ederse, dünya geniş, dünyanın belki bir başka yerinde yapılır.

* Cemaat tabanı yerel seçimlerde kime oy verdi?

Çok farklı partilere oy verildi. CHP’ye, MHP’ye, Saadet Partisi’ne, Büyük Birlik Partisi’ne oy verenler oldu. Geçen günlerde birisi iyi bir analiz yapmış artan oylar, yani bu yerel seçimlerde partilerin artan oyları açısından bakıldığında muhalefet partilerinde yaklaşık iki buçuk, üç milyona yakın oy artmaları olmuş. AK Parti’ye de oy verenler olmuştur. Onu da söyleyeyim.

* Tabanınızdan AK Parti’ye ciddi oranda oy gitmiş midir?

Çok ciddi oranda gittiğini tahmin etmiyorum.

* Blok olarak CHP’ye yönelme olmadı mı?

Olmadı. Kesinlikle olmadı.

* Mustafa Yeşil’in kime oy verdiğini sormalı mıyım?

Sormayın.

HİZMET, HUZUR VE SULHUN YANINDA

* Tüm bu yaşananların ardından AK Parti hükümeti ile bir uzlaşma ve barış mümkün mü?

Uzlaşma ve barışın olması için her iki tarafın da buna niyetli olması gerekir.

* Siz niyetli misiniz?

Bu ülkenin huzuru, sulhu ama neyle, hukuk ve demokratik çerçevede kalma şartıyla, ne gerekiyorsa ben Hizmet'in buna hazır olduğunu düşünüyorum. Hocaefendi’nin Cumhurbaşkanı’na yazdığı mektubun içeriğini okursanız orada bütün kodları göreceksiniz.Bu ülkede demokratik ve hukuk çerçevesinde kalma kaydıyla biz bu ülkenin huzur ve sulhu adına atılacak bütün adımların hepsinde Hizmet'in kendi üstüne düşeni yapacağından kimsenin endişesi olmasın.

* Umutlu musunuz?

Bunu karşı tarafa, AK Parti’ye soracaksınız.

* Şöyle sorayım, AK Parti’nin şu anki yaklaşımları umut veriyor mu?

Hayır.

* Bu durum nereye gider? Bu sürecin bir kaybedeni olacak mı?

Ben netice itibariyle hakkı temsil etmeyenlerin yalan ve iftira üzerine anlayış ve zihniyetini kuranların kaybedeceğini düşünüyorum.

* Son olarak cemaate yakın yayın organlarında son zamanlarda insan hakları, demokrasi, özgürlük, basın özgürlüğü, yargı kararı olmadan suçlanma olguları üzerine sık sık haber ve yorumlar okuyoruz. Yaygın kanaate göre, geçmişte cemaate yakın yayın organlarının bu konularda yayınlarıyla mağdur ettiği ciddi bir kesim var. İspatlanmamış iddialar üzerine yayınlar yapmak konuları da dahil. Gelinen noktada bir özeleştiri gereksinimi yok mu?

Ben genel olarak bir şey söyleyeyim. Yayıncılık adına yayın organlarını temsil eden arkadaşların kendi içlerinde 'neleri doğru yaptık, neleri yanlış yaptık' meselesindeki müzakereleri olur, vardır. Bunları kendileriyle görüşürseniz hangi noktalarda kendilerini eleştirdiler, hangi noktalarda doğru buldular, bunu söyleyebilirler.

* Peki siz aynı safta biri olarak ne söylersiniz?

Zaman zaman bir araya geldiğimizde zaman zaman mütalaalar, müzakereler olduğunu görüyorum. Bazı yerlerde dozu kaçırdıklarını ifade ediyorlar. Keşke şu olmasaydı, dediklerine şahit oluyorum. Ama bunlar nelerdir, hangi noktada, hangi meselede bu tarzda değerlendirmeler yapılıyor bilmiyorum. Yani bazen şu haber keşke çıkmasaydı, şu haber böyle verilmeseydi dediğimiz oluyor, bunların hepsi mümkün. Yani şöyle bir şey mümkün değil, biz hatasızız, kusursusuz, eksiksiziz. Bir kere bu bizim temel inanç akidelerimizle doğru orantılı değil. Herkes hata yapar. Fakat şu var Efendimizin Hadis-i Şerifi’dir: “Herkes hata yapar hata yapanların en hayırlısı hatasından hemen dönen ve vazgeçendir.”

Röportaj: İrfan Bozan/Al Jazeera Türk

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Cemaat'in dinleme listesini yayınladılar[/h]

Yeni Şafak gazetesi, Cemaat'in dinlediğini iddia ettiği 64 kişilik isim listesini yayınladı. 2008 - 2010 yıllarında dinlendiği öne sürülen kişiler için sahte isimler hazırlandığı belirtiliyor.

İddiaya göre, TİB'de yapılan incelemelerde müfettişlerce ortaya çıkarılan listede eski başbakanlardan bakanlara, gazetecilerden işadamlarına, mühendislerden doktorlara, yargı ve emniyet birimlerinden bilimadamlarına, mankenlere kadar birçok ismin 3 yıl boyunca dinlendiği belirlendi.

ERBAKAN DA DİNLENMİŞ

Ankara Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın TİB'deki hassas bilgilerin yabana ülkelere aktanldığı iddiasıyla başlattığı "Casusluk soruşturmasında" müfettişlerin yaptığı incelemelerde eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından 2009'da mahkeme karanyla dinlendiği belirlendi."Terör" iddiasıyla Huvzullah Gültekin isimli kişiye ait gibi gösterilen telefonun kullanıcısının merhum Necmettin Erbakan olduğu öne sürüldü.

MANKEN TUĞÇE KAZAZ DA LİSTEDE

Dinlenen isimler arasında Ertuğrul Özkök, Abdulkadir Selvi, Akif Beki, Trabzonspor Kulübü Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu ve manken Tuğçe Kazaz'ın bulunduğu iddia ediliyor.

İşte Yeni Şafak'ın yayınladığı listede yer alan o isimler...

- Necmettin Erbakan, Huvzullah Gültekin sahte ismiyle 3525580...51110 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi. Dinleme kararı 09.07.2009 tarihinde alındı.

- Hüsamettin Cindoruk, Özkan Şahin sahte ismiyle 3553650...6404 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi. Dinleme kararı 28.05.2009 tarihinde alındı.

- BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, 3535460...2621 IMEI numarasından dinlendi. Dinleme kararı 2009 yılında alındı.

- Şevket Kazan, Osman Bağaç sahte ismiyle 3518810...3575 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi. Dinleme kararı 09.07.2009 tarihinde alındı.

- Namık Kemal Zeybek, 3542990...6040 IMEI numarasından dinlendi. Dinleme kararı 2009 yılında alındı.

- SP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Vehbi Hatipoğlu, 3595380...1011 IMEI numarasından dinlendi. Dinleme kararı 2009 yılında alındı.

- Mehmet Bekaroğlu, Mehmet Ataseven sahte ismiyle 3558060...8024 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi. Dinleme kararı 09.07.2009 tarihinde alındı.

- Koray Aydın, Tahir Eğin sahte ismiyle 05323087... numarayla terör gerekçe ile dinlendi. Dinleme kararı 07.08.2009 tarihinde alındı.

- CHP eski Milletvekili Yılmaz Ateş, Alper Güneş sahte ismiyle 3582650...4635 İMEI numarayla İBDA-C gerekçe ile dinlendi. Dinleme kararı 25.03.2008-25.06.2008- 25.09.2008 tarihlerinde alındı.

- CHP İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın, Soner Duman sahte ismiyle 5335909... numarasından uyuşturucu suçundan dinlendi. Dinleme kararı 20.04.2009/24.07.2009 tarihleri arasından alındı.

- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Özel Kalem Müdürü Şükran Kütükçü, Mustafa Uzun sahte ismiyle 3588440...8887 İMEI numarayla İBDA-C gerekçe ile dinlendi. Dinlenme kararı 25.09.2008- 26.12.2008 tarihlerinde alındı.

- 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in özel Doktoru Aylin Cesur, Tahir Erdem Öztürk sahte ismiyle 3519650...6431 IME numarasından organize örgüt suçundan dinlendi. Karar 29.07.2009 tarihinde alındı.

- Kırıkkale Valisi Ali Kolat, 3519700...0333 IMEI numarasından dinlendi. Dinleme kararı 2009 yılında alındı.

- Akif Beki, Ali Değirmenci sahte ismiyle 3529240...7062 IMEI numarasından organize suçundan dinlendi. Dinleme kararı 22.07.2009 tarihinde alındı.

- Abdulkadir Selvi, kardeşi Hacı Selvi ismiyle 3588030...1934 IMEI numarasından dinlendi. Dinleme kararı 09.07.2009 tarihinde alındı.

- Arzuhan Yalçın Doğan 35628701...1616 IMEI numarasından İBDA-C suçundan dinlendi. Dinleme kararı 14.01.2008 tarihinde alındı.

- Ertuğrul Özkök, Nusret Balcı sahte ismiyle 5492080... numarasından uyuşturucu suçundan dinlendi. Dinleme kararı 20.04.2009 tarihinde alındı.

- Fikret Bila, Rasim Tabur sahte ismiyle 3567850...1364 IMEI nuramarayla terör gerekçe ile dinlendi. Dinleme kararı 15.07.2008- 22.07.2009 tarihlerinde alındı.

- TRT Genel Müdür Yardımcısı Zeynel Koç, 5337668... numarasından uyuşturucu suçundan dinlendi. Dinleme kararı 21.05.2009 tarihinde alındı.

- Gökşenli Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Üyesi Zekeriya Gökşenli, Yalçın Ünal sahte ismiyle 5057954... numarasından organize suçundan dinlendi. Dinleme kararı 01.07.2009 tarihinde alındı.

- TMO Genel Müdürü Mesut Köse, Selahattin Yılmaz sahte ismiyle 5057954... numarasından organize suçundan dinlendi. Dinleme kararı 14.08.2009 tarihinde alındı.

- Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ahmet Recep Tekcan 533418... numarasından organize suçundan dinlendi. Dinleme kararı 11.01.2010 tarihinde alındı.

- İHA (İnsansız Hava Aracı) Projesi Mühendisi Mehmet Demir Çiğdemoğlu 5326856... numarasından organize suçundan dinlendi. Dinleme kararı 16.02.2010/ 14.05.2010/ 11.08.2010 tarihlerinde alındı.

- TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü Labaratuvar Sorumlusu Ahmet Ceyhan Gören 50539400... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 28.11.2008 tarihinde alındı.

- Havelsan Genel Müdürü Ömer Faruk Yarman 5323230... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 16.02.2010/14.05.2010/11.08.2010 tarihlerinde alındı.

- STM Savunma Teknolojileri Mühendisliği A.Ş Genel Müdürü Recep Barut 5322776... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 17.03.2010/16.06.2010 tarihlerinde alındı.

- ME-GE Teknik Elektirik MEK.SAN.TİC.LTD.ŞTİ. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Han 5323672... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 30. 07. 2010 / 22. 04. 2010 tarihlerinde alındı.

- M.S.B Savunma Sanayi Müsteşarlığı Daire Başkanı Sedat İlhan Güldoğan 3124474... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 16.06.2010 tarihinde alındı.

- M.S.B Savunma Sanayi Müsteşarlığı Daire Başkanı Zübeyda Çağlayan 5325857... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 16.06.2010 tarihinde alındı.

- MSB Savunma Sanayii Müsteşarlığı Şube Müdür Asuman Vangölü 5327377... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 22.02.2010/27.05.2010/27.08.2010/24.11.2010 tarihlerinde alındı.

- M.S.B. Savunma Sanayi Müsteşarlığı Şube Müdürü 5333050... numara-sından dinlendi.

- M.S.B. Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uzmanı Umur Çağlayan 5377942... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 10.05.2010/10.08.2010 tarihlerinde alındı.

- M.S.B Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uzmanı Salih Salihoğlu 5327789... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 16.06.2010 tarihinde alındı.

- M.S.B Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uzamnı Abdulkadir Basa 05325138... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 10.05.2010/10.08.2010 tarihleri arasında alındı.

- TUSAŞ Türk Uçak SAN.A.Ş Hava Sistemleri Satış Müdürü Vasıf Ertuğrul Can, 5305681... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 16.09.2010 tarihinde alındı.

- Hava Kuvvetleri Komutanlığı Emekli Yarbay Ortadoğu Savunma TEKN-AR-GE ve Yazılım TİC.LTD.ŞTİ İbrahim Salcın 52326118... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 22.02.2010 tarihinde alındı.

- Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Genel Müdür Vekili (Emekli Tümgeneral) Fikri Gönültaş 5386779... numarasından dinlendi. Dinleme kararı 16.06.201/17.03.2010 tarihlerinde alındı.

- M.S.B Savunma Sanayii Müşteşarlığı Müdürü Asuman Vangölü 0532737 7... numarayla organize suç örgütü gerekçesi ile dinlendi.

- Aselsan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı (Emekli Tümgeneral) Mehmet İhsan Ongun 05336866... numarayla organize suç şüphesiyle dinlendi.

- KKK Emekli Tümgeneral Melih Tunca 05327260... numarayla organize suç iddiasıyla dinlendi.

- KKK Emekli Tümgeneral Melih Tunca 05357249... numarayla organize suç şüphesiyle dinlendi.

- KKK Emekli Tümgeneral Melih Tunca 05554658... numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi.

- Emekli Emniyet Müdürü Mehmet Yasak 05322759... numarayla organize gerekçe ile dinlendi.

- Manken Tuğçe Kazaz 05305497... numarayla organize gerekçe ile dinlendi.

- Tapu Kadastro Trabzon Bölge Müdürü Adnan Cevher 3586450...8980 İMEI numarayla organize gerekçe ile dinlendi. Dinleme kararı 09.06.2009 tarihinde alındı.

- Tapu Kadastro Trabzon Bölge Müdürü Adnan Cevher 3562870...2964 İMEI numarayla organize gerekçe ile dinlendi.Dinleme kararı 09.03.2009 tarihinde alındı.

- TMFS eski Başkanı- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Ahmet Ertürk, Savaş Ertürk sahte ismiyle 3534710... 4957 İMEI numarayla uyuşturucu suçlamasıyla dinlendi.

- Ankara Adliyesi Hakimi Hasan Tekbaş, Kazım Tek sahte isimle 3593080...8861 İMEI numarayla organize gerekçe ile dinlendi. Dinlenme kararı 19.08.2008 tarihinde alındı.

- İşadamı Kazım Türker, Kazım Türkoğlu sahte ismiyle 3586660...7451 IMEİ numarayla silah kaçakçılığı gerekçesiyle dinlendi. Dinleme kararı 28.03.2008 tarihinde alındı.

- Serdar Özgüldür, Anayasa Mahkemesi Üyesi Gökhan Özüldür 3582570...5136 İMEI numarayla dinlendi.

- 4. Sınıf Emniyet Müdürü Murat Nemutlu 05062418... numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinleme kararı 23.10.2008-02.02.2009 tarihlerimde alındı.

- 4. Sınıf Emniyet Müdürü Ersin Aydoğan, Murat Nemutlu sahte isimle 3569600...7219 İMEI numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinleme kararı 28.03.2008- 24.09.2008-13.01.2009 tarihlerinde alındı.

- 4. Sınıf Emniyet Müdürü Mustafa Aral, Seyfettin Polat sahte ismiyle 3520420...0701 İMEI numarayla organize gerekçe ile dinlendi. Dinlenme kararı 18.09.2008-13.01.2009 tarihlerinde alındı.

- TÜBİTAK çalışanı Ahmet Ceyhan Gören 3586170...9934 İMEI numarayla organize gerekçe ile dinlendi. Dinlenme kararı 28.11.2008 tarihinde alındı.

- Bayındırlık B. MÜS. YRD. Emrullah Kardeş 3541760...90250 İMEI numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinleme kararı 09.02.2009 tarihinde alındı.

- Bayındırlık B. MÜS. YRD. Emrullah Kardeş, Orhan Çelebi sahte ismiyle 3595620...1490 İMEI numarasıyla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinlenme kararı 29.10. 2008 tarihinde alındı.

- Trabzonspor Başkanı İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu, İbrahim Sarıoğlu sahte ismiyle 3518130...9199 İMEI numarasıyla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinlenme kararı 16.08.2007 tarihinde alındı.

- Başbakanlık Koruma Polis Müdürü Harun Keçeci 3518920...26670 İMEI numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinlenme kararı 09.02.2009 tarihinde alındı.

- Trabzon Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü Mühendisi Sevda Çelebi 3569200...60980 İMEI numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinlenme kararı 09.02.2009 tarihinde alındı.

- Hasan Göktaş, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkan Yardımcısı ve Trabzon Milletvekili Kemal Göktaş'ın yeğeni Ekrem Köktaş 1174300...716 İMEI numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinlenme kararı 16.01.2009 tarihinde alındı.

- MHP Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Yusuf Günay'ın eşi Nesrin Günay 05055611... numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi.

- 2. Sınıf Emniyet Müdürü Antalya Emniyet Müdürü Yardımcısı Hüsnü Rasim Ergelen, Ferhan Kuyucak sahte isimle 3599600...1845 numarayla organize suç gerekçesiyle dinlendi. Dinlenme kararı 06.03.2009 tarihinde alındı.

Odatv.com

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Ethen Mahçupyan Zaman Gazetesi'ne veda etti[/h][h=2]17 Aralık sürecinde hükümetten yana tavır alan yazar Etyen Mahçupyan, Zaman gazetesine veda etti.[/h]28.05.2014 10:42

 

 

Zaman gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, köşesinde okurlarına veda yazısı yazdı. 13 yıl önce "Zamanın ruhu" başlıklı yazıyla başlayan Mahçupyan, aynı başlıkla veda etti.

 

İşte o yazının ilgili kısmı;

 

1 GÜN YAZMASINI İSTEMİŞLERDİ

Zaman'da haftada üç gün yazan Mahçupyan'a gazetenin bir editörü tarafından bundan böyle haftada bir gün yazmasını istediği iletildi. Bu durumu "mobing" olarak niteleyen Mahçupyan ise son yazısını yollayıp gazeteden ayrılacağını açıklamıştı.

 

Beklenen ayrılığın ilanı bugün gerçekleşti. Yazar, köşesinde Zaman'da neden yazmaya başladığını anlattı. Yeni dönemin sesi olmaya en yakın aday olarak gördüğü için Zaman'ın teklifini kabul ettiğini belirtirken, Hizmet hareketini de "Modernlikle uyumlu bir dindarlığı genç nesillere yerleştiriyor, eski kuşaklara kültürel bir yenilenme enerjisi aşılıyor, devletçilik ve milliyetçilikle olan ideolojik bağını adım adım gevşetiyordu" sözleriyle açıkladı.

 

HASTALIKLI YAPI

Son dönemde yaşananlar İslami kesim içindeki gerilim, çatışma ve kırılmanın ne denli tahrip edici ve hastalıklı sonuçlar yaratabileceği ile ilgili örneklerle dolu. Yeniyi oluşturmak, eskiyi bitirmekten çok daha zormuş… Meğer yeninin içinde güç kazanma ve yerleşme isteği siyaseti ele geçirdiğinde, gerçeklikle bağ kurmak da zorlaşırmış. Son süreçte benim gazetem de bir ‘taraf’ oldu ve diğerleri gibi siyasi işlevini öne çıkardı. Medya Türkiye’de ne yaşandığı ve niçin böyle olduğu sorularının peşinden gitmektense, propagandist bir gerçeklik tablosu çizmeyi tercih etti. Bugün bu eğilim yükselmeye ve hastalıklı bir yapı üretmeye devam ediyor.

 

OYSA TÜRKİYE YENİ BİR ZAMANA HAZIRLANMAKTA

Oysa bu kesif ve kirli duman bulutunun ardında Türkiye yeni bir zamana hazırlanmakta… Tarihsel ayak bağlarını atmanın ve demokratik niteliği ağır basan yeni bir meşruiyetin peşinde, toplum olma sancıları çekiyor. Bu süreci kavramanın asgari koşulu gerçekliğe önyargısız bakmaktan geçmekte ve maalesef siyasi aktörleşme söz konusu tutuma imkân vermiyor.

 

ARTIK ZAMANIN YENİ BİR RUHU VAR

Böylece kaçınılmaz sona doğru geliyorsunuz. Gazeteniz artık sizinle birlikte olmak istemiyor. Siz de zaten gazeteyi elinize her aldığınızda duyduğunuz hüznü istemiyorsunuz. Artık farklı bir zamandayız ve zamanın yeni bir ruhu var. Okuyucularımı özleyeceğim…"

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...

Paralel örgütün 'yok' dediği belge ortaya çıktı

 

09.06.2014*-*02:40

 

Darbe girişimi boşa çıkan paralel yapının 64 VIP için sahte isimlerle yasadışı dinlemesinin belgeleri ortaya çıktı. Paralel yapı bu belgelere 'yok' demişti...

 

 

 

Paralel yapının darbe girişiminin boşa çıkmasından sonra karanlık yapının icraatları birer birer deşifre olmaya devam ediyor. Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın da aralarında yer aldığı 64 üst düzey ismin paralel yapı tarafından sartaj amaçlı malzeme toplamak için dinlenmesinin belgeleri ortaya çıktı. Paralel yapının yayın organı Zaman gazetesinin “Dinlemenin belgeleri yok” diyerek yalanlamaya çalıştığı Yenişafak gazetesinin *manşetinin resmi belgelerini STAR yayınlıyor. Paralel yapının, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinden uydurma suçlamalarla aldığı kararlarla 2008-2010 yılları arasında 64 kişiyi yıllarca dinlediği ortaya çıkmıştı.*

 

*

 

Tüm talepler EGM’den geldi

 

*

 

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat Daire Başkanlığı’nın (İDB)200718 sayılı dinleme talebine 2009/5262 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, yine EGM İDB’nin 124644 sayılı dinleme talebine 2009/3466 sayılı kararla hakim Kadir Kayan, yine EGM İDB’nin 198596 sayılı dinleme talebine 2009/5220 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, EGM İDB’nin 200217 sayılı dinleme talebine 2009/5258 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, EGM İDB’nin 168598 sayılı dinleme talebine 2009/4472 sayılı kararla hakim Süleyman İnce, EGM İDB’nin 168597 sayılı dinleme talebine 2009/4471 sayılı kararla hakim Süleyman İnce, EGM İDB’nin 98496 sayılı dinleme talebine 2009/2655 sayılı kararla *hakim Kadir Kayan, EGM İDB’nin 290156 sayılı dinleme talebine 2009/7222 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, EGM İDB’nin 200246 sayılı talebine 2009/5259 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, EGM’nin 178945 sayılı talebine 2099/4733 sayılı kararla hakim Ali Sayın, EGM İDB’nin talebi üzerine 2008/1830 sayılı kararla hakim Kadir Kayan ve EGM İDB’nin 139600 sayılı talebi üzerine 2009/3836 sayılı kararla hakim Halit Dönmez onay veriyor. * *

 

*

 

Dinlenen isimler arasında merhum Başbakan Necmettin Erbakan, Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ile *yargı ve emniyet ile Havelsan ve Aselsan yöneticileri bulunuyor. Skandalın ortaya çıkmasının ardından Ankara Gölbaşı Başsavcılığı, TİB’de inceleme yapılması talimatı verdi. Paralel yapının şok dinleme kararlarını Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden aldığı ortaya çıktı. Dinlemelerin “Terör örgütlerinin amaçları kapsamında eylem yapmak”, “Uyuşturucu kaçakçılığı”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlamasıyla yapıldığı görülüyor.

 

*

 

CHP’lilere İBDA-C gerekçesi

 

*

 

Dinleme listesinde CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun özel kalem müdiresi Şükran Kütükçü’nün İBDA-C iddiası kapsamında dinlendiği dikkati çekiyor. CHP’li Yılmaz Ateş dinlenirken de aynı gerekçe gösterilmiş ve çıkarılan dinleme kararı 3 kez uzatılmış. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in özel doktoru Aylin Cesur da İstihbarat Daire Başkanlığı’nın talebi ile organize suçlarla mücadele adı altında dinlemeye alınmış. Doğan Yayın Grubu sahibi Aydın Doğan’ın kızı Arzuhan Yalçın Doğan’ın İBDA-C iddiası kapsamında dinlendiği tespit edildi. Hürriyet Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün dinlenme gerekçesi ise ‘Uyuşturucu’. Gazeteci Uğıur Dündar ve Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila ‘terör’den dinlenmiş. Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi ve Yazarı Abdulkadir Selvi, eski Başbakanlık Basın Müşaviri Akif Beki de başka isimler üzerinden yıllarca dinlenmiş.

 

*

 

Necmettin Erbakan’ı Huvzullah Gültekin ismiyle dinlemişler

 

*

 

Müfettişlerin yaptığı incelemelerde eski Başbakanlardan merhum Necmettin Erbakan’ın ‘Terör’ iddiasıyla Huvzullah Gültekin adı üzerinden dinlendiği saptandı. TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un da aynı şekilde dinlediği tespit edildi. BBP lideri Mustafa Destici, Adalet eski Bakanı Şevket Kazan, eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın, eski Bakan Namık Kemal Zeybek, eski Milletvekili Mehmet Bekaroğlu da pararel yapı tarafından dinlenen isimlerden. Merhum Başbakan Erbakan hakkında hakimin 09.07.2009’da verdiği dinleme kararının Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından istendiği kaydedildi. Mahkeme kararlarında, Erbakan ve diğer isimler için CMK 250. madde gereği “İletişime müdahale” gerektiği belirtiliyor.

 

*

 

PARALEL ÇETENİN KİRLİ KULAĞININ DİNLEDİĞİ BAZI İSİMLER

 

*

 

- Hüsamettin Cindoruk, Özkan Şahin sahte ismiyle 3553650...6404 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi.

 

- BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, 3535460...2621 IMEI numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Şevket Kazan, Osman Bağaç sahte ismiyle 3518810...3575 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi.*

 

*

 

- Namık Kemal Zeybek, 3542990...6040 IMEI’den dinlendi.

 

*

 

- Mehmet Bekaroğlu, Mehmet Ataseven sahte ismiyle 3558060...8024 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi.

 

*

 

- Koray Aydın, Tahir Eğin sahte ismiyle terör gerekçesiyle.

 

*

 

- CHP eski Milletvekili Yılmaz Ateş, Alper Güneş sahte ismiyle 3582650...4635 İMEI numarayla İBDA-C gerekçe ile dinlendi.

 

*

 

- CHP Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın, Soner Duman sahte ismiyle 5335909... numarasından uyuşturucu suçundan dinlendi.*

 

*

 

- CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Özel Kalem Müdürü Şükran Kütükçü, Mustafa Uzun sahte ismiyle 3588440...8887 İMEI numarayla İBDA-C gerekçe ile dinlendi.*

 

*

 

- Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in özel Doktoru Aylin Cesur, Tahir Erdem Öztürk sahte ismiyle 3519650...6431 IME numarasından organize örgüt suçundan dinlendi.*

 

*

 

- Akif Beki, Ali Değirmenci sahte ismiyle 3529240...7062 IMEI numarasından organize suçundan dinlendi.

 

*

 

- Abdulkadir Selvi, kardeşi Hacı Selvi ismiyle 3588030...1934 IMEI numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Arzuhan Yalçın Doğan 35628701...1616 IMEI numarasından İBDA-C suçundan dinlendi.*

 

*

 

- Ertuğrul Özkök, Nusret Balcı sahte ismiyle 5492080... numarasından uyuşturucu suçundan dinlendi.

 

*

 

- Fikret Bila, Rasim Tabur sahte ismiyle 3567850...1364 IMEI nuramarayla terör gerekçe ile dinlendi.

 

*

 

- İHA (İnsansız Hava Aracı) Projesi Mühendisi Mehmet Demir Çiğdemoğlu 5326856... numarasından organize suçtan dinlendi.

 

*

 

- TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü Labaratuvar Sorumlusu Ahmet Ceyhan Gören 50539400... numarasından dinlendi.

 

*

 

- Havelsan Genel Müdürü Ömer Faruk Yarman 5323230... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- STM Savunma Teknolojileri Mühendisliği A.Ş Genel Müdürü Recep Barut 5322776... numarasından dinlendi.

 

*

 

- ME-GE Teknik Elektirik MEK.SAN.TİC.LTD.ŞTİ. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Han 5323672... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayi Müsteşarlığı Daire Başkanı Sedat İlhan Güldoğan 3124474... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayi Müsteşarlığı Daire Başkanı Zübeyda Çağlayan 5325857... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayii Müsteşarlığı Şube Müdür Asuman Vangölü 5327377... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uzmanı Salih Salihoğlu 5327789... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uzamnı Abdulkadir Basa 05325138... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- TUSAŞ Türk Uçak SAN.A.Ş Hava Sistemleri Satış Müdürü Vasıf Ertuğrul Can, 5305681... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Aselsan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı (Emekli Tümgeneral) Mehmet İhsan Ongun 05336866... numarayla organize suç şüphesiyle dinlendi.

 

*

 

- KKK Emekli Tümgeneral Melih Tunca 05327260... numarayla organize suç iddiasıyla dinlendi.

 

*

 

- Emekli Emniyet Müdürü Mehmet Yasak 05322759... numarayla organize gerekçe ile dinlendi.

 

*

 

- TMFS eski Başkanı- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Ahmet Ertürk, Savaş Ertürk sahte ismiyle 3534710... 4957 İMEI numarayla uyuşturucu suçlamasıyla dinlendi.

 

*

 

- Başbakanlık Koruma Polis Müdürü Harun Keçeci 3518920...26670 İMEI numarayla organize suçtan dinlendi.

 

*

 

İşte yok denen Kirli Kulak belgeleri

 

*

 

Yeni Şafak Gazetesi’nin ortaya çıkardığı paralel yapının VIP isimlerle ASELSAN, Başbakanlık koruma müdürü, Savunma Sanayi ve HAVELSAN gibi kritik kurumların yöneticilerinin uyduruk suçlarla dinlemesinin belgelerini STAR ortaya çıkardı. Sahte isimlerle alınan kararlarda gerçek telefon ve IMEI numaraları yer alıyor. *

 

Paralel yapının darbe girişiminin boşa çıkmasından sonra karanlık yapının icraatları birer birer deşifre olmaya devam ediyor. Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın da aralarında yer aldığı 64 üst düzey ismin paralel yapı tarafından sartaj amaçlı malzeme toplamak için dinlenmesinin belgeleri ortaya çıktı. Paralel yapının yayın organı Zaman gazetesinin “Dinlemenin belgeleri yok” diyerek yalanlamaya çalıştığı Yenişafak gazetesinin *manşetinin resmi belgelerini STAR yayınlıyor. Paralel yapının, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinden uydurma suçlamalarla aldığı kararlarla 2008-2010 yılları arasında 64 kişiyi yıllarca dinlediği ortaya çıkmıştı.*

 

*

 

Tüm talepler EGM’den geldi

 

*

 

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat Daire Başkanlığı’nın (İDB)200718 sayılı dinleme talebine 2009/5262 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, yine EGM İDB’nin 124644 sayılı dinleme talebine 2009/3466 sayılı kararla hakim Kadir Kayan, yine EGM İDB’nin 198596 sayılı dinleme talebine 2009/5220 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, EGM İDB’nin 200217 sayılı dinleme talebine 2009/5258 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, EGM İDB’nin 168598 sayılı dinleme talebine 2009/4472 sayılı kararla hakim Süleyman İnce, EGM İDB’nin 168597 sayılı dinleme talebine 2009/4471 sayılı kararla hakim Süleyman İnce, EGM İDB’nin 98496 sayılı dinleme talebine 2009/2655 sayılı kararla *hakim Kadir Kayan, EGM İDB’nin 290156 sayılı dinleme talebine 2009/7222 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, EGM İDB’nin 200246 sayılı talebine 2009/5259 sayılı kararla hakim Selahattin Türkeli, EGM’nin 178945 sayılı talebine 2099/4733 sayılı kararla hakim Ali Sayın, EGM İDB’nin talebi üzerine 2008/1830 sayılı kararla hakim Kadir Kayan ve EGM İDB’nin 139600 sayılı talebi üzerine 2009/3836 sayılı kararla hakim Halit Dönmez onay veriyor. * *

 

*

 

Dinlenen isimler arasında merhum Başbakan Necmettin Erbakan, Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ile *yargı ve emniyet ile Havelsan ve Aselsan yöneticileri bulunuyor. Skandalın ortaya çıkmasının ardından Ankara Gölbaşı Başsavcılığı, TİB’de inceleme yapılması talimatı verdi. Paralel yapının şok dinleme kararlarını Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden aldığı ortaya çıktı. Dinlemelerin “Terör örgütlerinin amaçları kapsamında eylem yapmak”, “Uyuşturucu kaçakçılığı”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlamasıyla yapıldığı görülüyor.

 

*

 

CHP’lilere İBDA-C gerekçesi

 

*

 

Dinleme listesinde CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun özel kalem müdiresi Şükran Kütükçü’nün İBDA-C iddiası kapsamında dinlendiği dikkati çekiyor. CHP’li Yılmaz Ateş dinlenirken de aynı gerekçe gösterilmiş ve çıkarılan dinleme kararı 3 kez uzatılmış. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in özel doktoru Aylin Cesur da İstihbarat Daire Başkanlığı’nın talebi ile organize suçlarla mücadele adı altında dinlemeye alınmış. Doğan Yayın Grubu sahibi Aydın Doğan’ın kızı Arzuhan Yalçın Doğan’ın İBDA-C iddiası kapsamında dinlendiği tespit edildi. Hürriyet Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün dinlenme gerekçesi ise ‘Uyuşturucu’. Gazeteci Uğıur Dündar ve Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila ‘terör’den dinlenmiş. Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi ve Yazarı Abdulkadir Selvi, eski Başbakanlık Basın Müşaviri Akif Beki de başka isimler üzerinden yıllarca dinlenmiş.

 

*

 

Necmettin Erbakan’ı Huvzullah Gültekin ismiyle dinlemişler

 

*

 

Müfettişlerin yaptığı incelemelerde eski Başbakanlardan merhum Necmettin Erbakan’ın ‘Terör’ iddiasıyla Huvzullah Gültekin adı üzerinden dinlendiği saptandı. TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un da aynı şekilde dinlediği tespit edildi. BBP lideri Mustafa Destici, Adalet eski Bakanı Şevket Kazan, eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın, eski Bakan Namık Kemal Zeybek, eski Milletvekili Mehmet Bekaroğlu da pararel yapı tarafından dinlenen isimlerden. Merhum Başbakan Erbakan hakkında hakimin 09.07.2009’da verdiği dinleme kararının Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından istendiği kaydedildi. Mahkeme kararlarında, Erbakan ve diğer isimler için CMK 250. madde gereği “İletişime müdahale” gerektiği belirtiliyor.

 

*

 

PARALEL ÇETENİN KİRLİ KULAĞININ DİNLEDİĞİ BAZI İSİMLER

 

*

 

- Hüsamettin Cindoruk, Özkan Şahin sahte ismiyle 3553650...6404 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi.

 

- BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, 3535460...2621 IMEI numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Şevket Kazan, Osman Bağaç sahte ismiyle 3518810...3575 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi.*

 

*

 

- Namık Kemal Zeybek, 3542990...6040 IMEI’den dinlendi.

 

*

 

- Mehmet Bekaroğlu, Mehmet Ataseven sahte ismiyle 3558060...8024 IMEI numarasından terör suçundan dinlendi.

 

*

 

- Koray Aydın, Tahir Eğin sahte ismiyle terör gerekçesiyle.

 

*

 

- CHP eski Milletvekili Yılmaz Ateş, Alper Güneş sahte ismiyle 3582650...4635 İMEI numarayla İBDA-C gerekçe ile dinlendi.

 

*

 

- CHP Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın, Soner Duman sahte ismiyle 5335909... numarasından uyuşturucu suçundan dinlendi.*

 

*

 

- CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Özel Kalem Müdürü Şükran Kütükçü, Mustafa Uzun sahte ismiyle 3588440...8887 İMEI numarayla İBDA-C gerekçe ile dinlendi.*

 

*

 

- Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in özel Doktoru Aylin Cesur, Tahir Erdem Öztürk sahte ismiyle 3519650...6431 IME numarasından organize örgüt suçundan dinlendi.*

 

*

 

- Akif Beki, Ali Değirmenci sahte ismiyle 3529240...7062 IMEI numarasından organize suçundan dinlendi.

 

*

 

- Abdulkadir Selvi, kardeşi Hacı Selvi ismiyle 3588030...1934 IMEI numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Arzuhan Yalçın Doğan 35628701...1616 IMEI numarasından İBDA-C suçundan dinlendi.*

 

*

 

- Ertuğrul Özkök, Nusret Balcı sahte ismiyle 5492080... numarasından uyuşturucu suçundan dinlendi.

 

*

 

- Fikret Bila, Rasim Tabur sahte ismiyle 3567850...1364 IMEI nuramarayla terör gerekçe ile dinlendi.

 

*

 

- İHA (İnsansız Hava Aracı) Projesi Mühendisi Mehmet Demir Çiğdemoğlu 5326856... numarasından organize suçtan dinlendi.

 

*

 

- TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü Labaratuvar Sorumlusu Ahmet Ceyhan Gören 50539400... numarasından dinlendi.

 

*

 

- Havelsan Genel Müdürü Ömer Faruk Yarman 5323230... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- STM Savunma Teknolojileri Mühendisliği A.Ş Genel Müdürü Recep Barut 5322776... numarasından dinlendi.

 

*

 

- ME-GE Teknik Elektirik MEK.SAN.TİC.LTD.ŞTİ. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Han 5323672... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayi Müsteşarlığı Daire Başkanı Sedat İlhan Güldoğan 3124474... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayi Müsteşarlığı Daire Başkanı Zübeyda Çağlayan 5325857... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayii Müsteşarlığı Şube Müdür Asuman Vangölü 5327377... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uzmanı Salih Salihoğlu 5327789... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uzamnı Abdulkadir Basa 05325138... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- TUSAŞ Türk Uçak SAN.A.Ş Hava Sistemleri Satış Müdürü Vasıf Ertuğrul Can, 5305681... numarasından dinlendi.*

 

*

 

- Aselsan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı (Emekli Tümgeneral) Mehmet İhsan Ongun 05336866... numarayla organize suç şüphesiyle dinlendi.

 

*

 

- KKK Emekli Tümgeneral Melih Tunca 05327260... numarayla organize suç iddiasıyla dinlendi.

 

*

 

- Emekli Emniyet Müdürü Mehmet Yasak 05322759... numarayla organize gerekçe ile dinlendi.

 

*

 

- TMFS eski Başkanı- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Ahmet Ertürk, Savaş Ertürk sahte ismiyle 3534710... 4957 İMEI numarayla uyuşturucu suçlamasıyla dinlendi.

 

*

 

- Başbakanlık Koruma Polis Müdürü Harun Keçeci 3518920...26670 İMEI numarayla organize suçtan dinlendi.

 

*

 

İşte yok denen Kirli Kulak belgeleri

 

*

 

Yeni Şafak Gazetesi’nin ortaya çıkardığı paralel yapının VIP isimlerle ASELSAN, Başbakanlık koruma müdürü, Savunma Sanayi ve HAVELSAN gibi kritik kurumların yöneticilerinin uyduruk suçlarla dinlemesinin belgelerini STAR ortaya çıkardı. Sahte isimlerle alınan kararlarda gerçek telefon ve IMEI numaraları yer alıyor.

 

*

 

Kaynak: Star Gazete

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Wochen später...

ROTAHABER - ÖZEL -*Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Pazar günü Milli İrade Platformu üyeleri ile Büyükşehir Belediyesi 1453 Tesisleri'ndeki öğle yemeğinde bir araya gelmişti.*

 

*

 

Sözkonusu toplantıda Başbakan'ın Bediüzzaman'ın talebeleriyle de buluştuğu ortaya çıktı. Bu buluşmada Bediüzzaman'ın önemli talebelerinden Mehmet Fırıncı'nın Erdoğan'ın elini öpmeye çalıştığı samimi görüntülere Rotahaber ulaştı.*

 

*

 

Erdoğan, Pazar günü Haliç Kongre Merkezi'nde partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısı'na katıldıktan sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait Topkapı'daki 1453 Sosyal Tesisleri'ne geldi.*

 

*

 

Erdoğan burada Milli İrade Platformu üyeleri ile öğle yemeğinde buluştu.*

 

*

 

Erdoğan tesislerde yaklaşık 4 saat kaldıktan sonra, saat 18.00 sıralarında tekrar Haliç Kongre Merkezi'ne geçmişti.

 

*

 

Görüşme normalde basına kapalı gerçekleşti. Ancak Rotahaber buluşmanın detaylarına ulaştı.*

 

İŞTE O ANLAR

 

Erdoğan'ın sözkonusu toplantıda Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden*Mehmet Fırıncı, Hüsnü Bayramoğlu ve Ahmet Aytimur gibi "ağabeylerle" görüştüğü ortaya çıktı.*Sözkonusu buluşmayı son zamanlarda AK Parti için çalışan*Prof. Ahmet Akgündüz ve Said Yüce*gibi isimlerin ayarladığı iddia ediliyor.*

 

*

 

86 YAŞINDAKİ FIRINCI EL ÖPMEK İÇİN EĞİLİYOR

 

*

 

Buluşmada Bediüzzaman'ın*1928 doğumlu 86 yaşındaki talebesi Mehmet Fırıncı'nın*Başbakan'ın elini öpmek için eğilmesi ise dikkat çekti. Yine Bediüzzaman'ın talebelerinden Ahmet Aytimur ile Hüsnü Bayramoğlu'nun Erdoğan'a dua ettikleri ve bir şeyler anlatmaya çalıştıkları görülüyor.*

 

Öte yandan sözkonusu buluşmada Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın da yer aldığı ortaya çıktı. Prof. Ahmet Akgündüz'ün Bediüzzaman kitabının ikinci cildini Başbakan Erdoğan'a hediye ettiği de öğrenildi.*

 

*

 

RİSALE-İ NUR'A BANDROL YASAĞINDA BAŞI ÇEKEN İSİMLER

 

*

 

Bediüzzaman'ın talebelerini Başbakan'a takdim eden Said Yüce ve Prof. Ahmet Akgündüz gibi isimlerin son zamanlarda Risale-i Nur Külliyatı'na devlet eliyle bandrol yasağı getirilmesi çalışmalarında başı çektiği öne sürülüyor. Said Yüce ve Akgündüz her platformda Risale-i Nurların basımının engellenmesi ve bir tekelde toplanması için çalıştığı iddia ediliyor. Türkiye genelinde hali hazırda yaklaşık üç aydır Risale-i Nur basımı için bandrol verilmiyor. Son olarak Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen torba yasaya eklenecek bir madde ile Risale-i Nurları “kamulaştırma” çalışması yapıldığı ortaya çıkmış ve bu girişime büyük tepki gösterilmişti.*

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

ROTAHABER'İN HABERİYLE İLGİLİ MEHMET FIRINCI AÇIKLAMA YAPTI. İŞTE O AÇIKLAMA

 

*

 

Sayın Ünal Tanık

 

*

 

Bugün Rota Haber sitenizde “Mehmet Fırıncı Erdoğan’ın elini öpmek için eğildi – İşte iç acıtan o görüntüler – Bu da Bediüzzaman’ın talebesi” başlığı altında yayınlanan iftiranızı hayret ve teessüfle okudum. Ve, yakın zamana kadar dost bildiğimiz kimselerin, kimbilir hangi hesaplar uğruna bu kadar değişebildiğini ve göz kırpmadan imza attıkları en aşikâr yalanlarla insanları nasıl sırtlarından hançerleyebildiklerini ibretle müşahede ettim.

 

*

 

Eğer sizde hakikati araştırmak gibi bir niyet bulunsaydı, bahis konusu görüntüleri, beni tanıyan herhangi birisine gösterir ve Sayın Başbakanın elini sıkarkenki vaziyetimin her zaman herkese karşı tekrarladığım musafaha âdetim olduğunu öğrenirdiniz. Hattâ, sormanıza bile gerek kalmadan, sadece, daha evvel sizinle olan musafahalarımızı hatırlamaya çalışmanız bile, sizi böyle bir iftiraya imza atmaktan alıkoymaya yeterdi.*

 

*

 

Ben sizin de elinizi öpmeye çalışmadım Sayın Tanık, ama Sayın Başbakanın elini nasıl sıktıysam, sizin elinizi de öylece sıkmışımdır. Bu davranışım, sizin elinizi öpmeye teşebbüs mânâsına gelmediği gibi, böyle bir musafahayı hak ettiğiniz mânâsına da alınmamalıdır.*

 

*

 

Ben, Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinden aldığımız tevazu dersine yakışanı muhatap ayırt etmeden yapmaya çalışıyorum; siz de kendinize yakışanı yapıyorsunuz. Sizin yayınladığınız görüntüleri seyreden herkes rahatlıkla görecektir ki, burada el öpmek yahut el öpmeye teşebbüs mânâsına gelebilecek bir hareket yoktur; sadece, angaje olduğunuz anlayışı içine düştüğü durumdan kurtarmaya çalışan bir gazetecinin ümitsizce çırpınışı vardır.*

 

*

 

Size daha fazla birşey söylemeyeceğim. Yaptığınızın ne mânâya geldiğini idrak etmeye fazlasıyla yetecek bir yaştasınız. Sadece, bütün bu yaptıklarınızdan birgün hesaba çekileceğinizi hatırlatmakla iktifa ediyor; bahis mevzuu iftira içerikli haber ve videoyu sitenizden kaldırarak bu açıklamayı yayınlamanızı rica ediyor, bu konudaki kanunî haklarımı da saklı tuttuğumu bilmenizi istiyorum.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • Webmaster änderte den Titel in Fetö ve Ak Parti (Fethullah Gülen, Tayyip Erdogan)

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.


×
×
  • Neu erstellen...