Webmaster Geschrieben 2. Juni 2015 Autor Teilen Geschrieben 2. Juni 2015 [h=1]Abdullah Yeğin ağabeyin hasta yatağından seçim mesajı[/h] Abdullah Yeğin, bu konudaki kesin kararını, "Bu seçimde oy kullanmak; vatan, millet ve mukaddesat düşmanlarına ok atmak gibidir" diyerek açıkladı Bediüzzaman Said Nursî'nin yaşayan vârislerinden Abdullah Yeğin, Ankara'da tedavi gördüğü hastaneden, yakınlarının ve doktorların uyarılarına rağmen oyunu kullanmak için bir günlüğüne ayrılarak İstanbul'a gelecek. BU SEÇİMDE OY KULLANMAK VATAN DÜŞMANLARINA EN GÜZEL CEVAPTIR Abdullah Yeğin, bu konudaki kesin kararını, "Bu seçimde oy kullanmak; vatan, millet ve mukaddesat düşmanlarına ok atmak gibidir" diyerek açıkladı. Ziyaretine gelenlere de "Mutlaka gidin, açık açık reyinizi kullanın" şeklinde uyarılar yapan Abdullah Yeğin, Pazar günkü seçimlerin önemini şu sözleriyle vurguluyor: İHANET CEPHESİNE KARŞI AK PARTİ DEMEK EN BAŞTA GELEN VAZİFEMİZDİR "İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. En son ve hak din olan İslâmiyete düşman olanları ve onlara yardım edenleri iyi tanımak lâzımdır. Bunları Cenab-ı Hak iki cihanda rezil edecektir. Zındıka komitesi ve din düşmanlarıyla işbirliği yaparak vatana, millete, dine, mukaddesata ihanet edenlere sakın fırsat vermeyin. Bu ihanet cephesinin karşısında yer almak ve AK Partinin lehinde oy kullanmak, hepimizin başta gelen vazifesidir. Gidin, oyunuzu açık açık kullanın." SAĞLIĞIM ELVERMESE DE OYUMU KULLANACAĞIM Bir süredir Ankara Hastanesinde bronşit tedavisi gören Abdullah Yeğin, kendisinin de mutlaka oyunu kullanmakta kararlı olduğunu, sağlığı elvermese dahi bir günlüğüne İstanbul'a giderek oyunu kullanacağını bildirdi. 80 YILDIR RİSALE-İ NUR TALEBESİ 94 yaşında olan Abdullah Yeğin, ortaokul öğrencisi iken Bediüzzaman Said Nursî'yi Kastamonu'da ziyaret etmiş ve "Öğretmenlerimiz bize Allah'tan bahsetmiyor; bize Hâlıkımızı tanıttır" diyerek, Risale-i Nur'dan önemli bir bölümün yazılmasına sebep olmuştu. Bu ziyareti nedeniyle okulda disiplin kuruluna verilen ve karakolda sorguya çekilen Abdullah Yeğin, üniversite öğrenciliği sırasında sürekli olarak Bediüzzaman'ın hizmetine girdi. Yeni Lügat adlı eserin sahibi olan Abdullah Yeğin, Bediüzzaman'ın vasiyetinde adı geçen hizmetkârları arasında yer alıyor. Kaynak: Sabah Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 6. Juni 2015 Autor Teilen Geschrieben 6. Juni 2015 Kemalettin Özdemir Paralel yapıyı anlattı! GÜNCEL05 Haziran 2015, 22:49 Bir dönem Fethullah Gülen'e en yakın isim olan Prof. Dr. Kemalettin Özdemir sessizliğini bozdu. Özdemir, çok çarpıcı açıklamalar yaptı. HABERİN VİDEOSU Paralel Yapı'yı en iyi tanıyan isimlerden biri olan Prof. Dr. Kemalettin Özdemir, ilk olarak Paralel yapının emniyet yapılanmasını anlattı. Özdemir, paralel yapı operasyonları kapsamında cezaevinde olan bazı isimlerin konuşmak istediğini açıkladı. Özdemir ayrıca, 1 milyon kişinin dinlendiğini söyledi. Özdemir, "Cemaatin emniyet içinde yayılmasını sağlayan ilk ekiptenim. 1980'de 'emniyet imamlığım' başladı denebilir. Arkadaşlara sohbet verirdik. O dönemde dinleme, soru çalma falan yoktu. O dönem güzel bir dönemdi. Polisler çok soru sorardı. Mesela 'ailemizi emniyetin tahsis ettiği araca bindirebilir miyiz?' diye sorarlardı mesela. O dönemde imamlık çok zevkliydi. Onlara 'Sizi gibi düşünen arkadaşlar varsa onlar da gelsinler' dedik. Öyle de oldu. Gerçek manasıyla o dönem gerçekten imamlık mevcuttu" dedi. ŞİMDİYE KADAR KONUŞMADIM... Şimdiye kadar konuşmamasının nedenini açıklayan Özdemir, "Bir itibar suikastı yapıldı. İftira, gıybet yapıldı. Şu kadar maaş alıyor dendi, cemaat kuracak dendi. Bu iftiraların çoğu şimdi hapiste. İçeri girmeyenler de kendilerine ne zaman sıra gelecek diye tir tir titriyor. Allah'ın adaleti tecelli etti. Bu nedenle şimdiye kadar konuşmadım. Sadece bana 'Sebataycı, Selanik dönmesi' diyen biri vardı, onu mahkemeye verdim. Ayrıca İslam dünyasının kan revan olduğunu, insanların sırf müslüman oldukları için öldürüldüğü bir dünyada kendimi müdafa etmeyi dini samimiyetimle bağdaştıramadım" diye konuştu. NEDEN ŞİMDİ KONUŞMA KARARI ALDI? Paralelin montaj konusunda çok tecrübeli olduğunu ifade eden Özdemir, "Bu yapı benim üstümden Milletvekili Meral Akşener'e saldırınca konuşmaya karar verdim. İffetli bir kadına saldırıda bulunulunca susmamam gerektiğini anladım. 1 milyon insanın dinlenmesinden bahsediliyor. Kendilerine bir arşiv hazırladılar. Montajlar yaptılar. Akşener'le ilgili bu bahsedilen kaset de böyle bir montaj olabilir. Cemaati böleceğimden korktular. Sağlığımın bozuk olduğu iftirası yayıldı. Baktım çevremdekiler bile buna inanmaya başladılar. Cemaat yapı itibar suikastları yapıyor. Onlar için kaset yapmak montaj yapmak kolay. Bu konuda çok tecrübeliler" dedi. CEMAATİN ÖRGÜT HALİNE GELMESİ Dış güçlerinde cemaatin içine sızdığını belirten Özdemir, "1990'ların sonlarında ABD'ye bir gidiş gerçekleşti. Biz de Asya'da Afrika'da dolaşıyorduk. Cemaatin bir dış bağlantısı oldu. Yurt dışına açılındı. Papa ile görüşme oldu, 'diyalog' adı verilen süreç başladı. Yahudi lobisi ile görüşüldü. Dış güçler bu yapının içine sızdı. Bir güç zehirlenmesi de oldu diye düşünüyorum. Hiçbir İslami bir yapıya da benzemez bu yapı çünkü sadece 1 kişinin emriyle olur. Her şey için tek merciye sorulur. Eğer bir kanunsuzluk varsa, bir yanlış varsa en üstteki kişinin haberi olmaması gibi bir şey söz konusu olamaz. Her şey tek bir kişiye sorulur. Bu yapı en ufak farklı sese tahammül etmeyen bir yapıya sahiptir. Her şer oraya sorulur. Ondan habersiz hiçbir operasyon olması mümkün değil" dedi. HEDEF ALINMASI VE CEMAATTEN AYRILIŞI Fethullah Gülen'in kendisini hedef aldığını anlatan Özdemir, "Devlette çalışanlara çeşitli kurallar konuldu. Mesela insanların başlarını bir gecede açtılar. Bu korkunç bir şeydi. İtikadi bir savrulma yaşandı. Bunlar dinimize ters hususlar. Amel bakımından savrulma yaşandı. İnsanlar dinden uzaklaştılar. İşte tüm bunlara 'evet' demezseniz kenarda durmak zorundasınız. Afrika'ya gittim ama bunu sürgün olarak görmedim.Bunu ben de merak ediyorum. Belki de beni kendisine rakip gördü. Bazı insanlar benim hakkımda Gülen'e haber uçurmuş olabilir" ifadelerini kullandı. İşte Özdemir'in çok önemli açıklamaları; DEVLETİN İMKANLARINI KÖTÜ AMAÇLAR İÇİN KULLANDILAR - Ülkemize mazlum ülkelerin hamisi durumunda. Ama maalesef bu ülkemiz bu yapı tarafından zaafa uğratılmaya çalışılıyor. Bu ülke MİT tırları vesilesiyle sanki teröristlere yardım ediyormuş gibi gösterildi. Bu durumu ben kabul edemedim. Ülkemle ilgili bu algı operasyonunda benim de söz söylemem gerektiğini düşündüm. Bir taşeronluk söz konusu... Haçlı Seferleri zamanına dayanıyor. Bir kısım, devletin tüm imkanlarını kötü emelleri için kullanıyor. Ben Cumhurbaşkanımızın yaklaşımlarını doğru buluyorum. Kendisi sayesinde Türkiye şu anda mazlumların hamisi oldu. Başörtüsü zulmü Erdoğan sayesinde bitti. Kendisi Türkiye'nin istikrarını temsil ediyor. Eğer Türkiye'nin bu istikrarı bozulursa müslüman dünyası için de iyi olmaz. "PARALEL YAPI DAĞILMA SÜRECİNE GİRDİ" - Bu yapıya baktığımızda, yer bulamamış tanıdığı olmayan kenarda kıyıda köşede kalan gençler alındı, himaye edildi. Bunların hayatlarını borçlu oldukları bir yapıya girdiler. Eskiden biz insanların öğretmen olmasını isterdik. Onların insanlara yararlı olmasını arzu ediyorduk. Öyle bir süreç yaşandı ki insanlar bu yapıya karşı konulmaz bir itaat içine girdiler. Başka bir şeyi düşünmez hale geldiler. Beyin yıkama metotları var. Ama çok fena dağılma sürecine girdiler. Mesela Ankara'da iki tane okul kapandı. Çünkü öğrenci gelmiyor. Eskiden aldıkları paranın dörtte birine öğrenci kayıt ettirmeye çalışıyorlar. Eskiden 'Güneydoğu'da dershaneler olmasa şu kadar insan dağa çıkardı diyenler şimdi dağa çıkanları destekleyenlerle birlikte hareket ediyor. Bu korkunç bir savrulma. SAVAŞ 1994'TE BAŞLADI - Devlet-cemaat savaşı 1994'te başladı. Tayyip Bey (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) kabul edilemeyen bir insandı. Belediye başkanıyken bile kabul edilmeyen bir insandı. Ben devlet-cemaat savaşı beklemiyordum. Bu yapı biraz güç görünce pusan bir yapıydı. Artık nasıl bir güç varsa arkalarında. Devletle savaşılmaz. Devletle savaşan yenilgiyi göze alarak savaşır. Şimdi görüyoruz insanlar nasıl kaçıyor. Devlet babalığını gösterdi. Yemen gibi yerlerde savaş içinde kalan okulların personellerini aldırdı, kurtardı onları. Dağılma süreci yaşanıyor. Aileler parçalandı. Eşler boşanıyor. Kocası Zaman gazetesiyle ilgili olumsuz söz söyledi diye boşanıyor. Şirket ortaları ayrılıyor. Öyle korkunç bir yapı. Böyle gayri milli bir yapının kısa vadede bile başarılı olması mümkün değil. Amerika'daki şahsın tüm görüşmeleri kayıt altına alınıyordu, Kandilli'de bir arşivde bulunduruluyordu. "HAKAN FİDAN DIŞ GÜÇLERİN İSTEMEDİĞİ BİRİYDİ" - MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a beye yapılan saldırılar niye yapıldı... İsrail mi istedi yoksa oraya planladıkları biri mi vardı bilemiyorum. Zannediyorum oyun içinde oyun vardı. Türkiye'de o konuma gelebilecek en iyi insanlardan biriydi. Ketumdu, güvenilirdi. vatanseverdi. Bu yapının ona düşman olması için hiçbir neden yoktu. TİKA'da önemli işler yaptı ki biz de zamanında TİKA'dan destek gördük. Belki Fidan dış güçlerin istemediği bir isimdi, cemaat de muhtemelen taşeronluk yapmış olabilir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 2. Juli 2015 Autor Teilen Geschrieben 2. Juli 2015 Nur talebeleri AK Parti'ye artık nasıl bakıyor? Mehmet Ali BULUT6,480 kez okunmuş22 Mayıs 2015, 12:03 Uzun bir zamandır gündemden kopmuş bir durumdayım. Adeta kuvözdeymişim gibi geçirdiğim üç dört aydan ve ardından gelen 11 gün süren operasyonlardan sonra nihayet gözümü açabildim. İki gündür hayatı izlemeye başladım. Ne ilginç sanki hiçbir şey ıskalamamışım. Her şey olduğu gibi devam ediyor. CHP hala vesayetçi, MHP yine yerinde sayıyor, HDP’de bir şeyler olmuş gibi görünüyor ama ne olduğu henüz tam belli değil. Yani hâlâ sadece Kürtlerin bir partisi mi yoksa Türklere de çare öneren genel bir parti mi olacak karar vermiş görünmüyor. Kendi söylemleriyle kendini azınlık psikozuna sokuyor. Aslında makul ve genç bir lider Demirtaş. Önü de açık. Memleket için şans olabilir. Ama iktidar için, barajı aşmak için hiç da uyuşmayacak kan nakilleri yaparsa birilerinin vesayeti altına girer. Bir trend yakalayan her parti bu hataya düşüyor. Kendilerini asıl iktidara taşıyacak olanın millet olduğunu unutarak, millet aleyhine dış güçlerle ittifak ediyorlar. Sonra da onların sultasından kurtulamıyorlar. Başlangıçta iktidar olmak için saklı bir yığın dış talebe evet diyorlar sonra altından kalkamıyorlar ve onlar eliyle tokat yiyorlar. Hâlbuki hakiki manada millete güvenerek gelseler bu zilletlere düşmeyecekler. Tabii burada muhatabım HDP ama sözüm tüm siyasi ekiplere... Aydın Doğan Medyası Vesayetçiler eskiden baş edemedikleri bir sağ iktidar olunca ona karşı askeri imdada çağırırlardı. Asker de onların fişteklemesiyle ve tabii biraz da dışardaki güçlerin talebiyle kalkıp ihtilal yapar müdahale ederdi. Anlaşılan artık askere laf dinletemiyorlar vesayetçiler, batı medyasının içimizdeki daimi temsilcisi olan ön karakolu olan Doğan Medyası'ndan imdat istiyorlar. Neymiş güya Mursi yüzde 52 ile geldiği halde bak ne hale düşmüşmüş. Olabilir, sivil güçler askeri güçler karşısında her daim mağlubiyetler alabilirler. Nitekim CHP, medya ve asker işbirliği ile rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşları darbe ile iktidardan alınıp idam edildiler. Peki, halk size iktidarı verdi mi. Hayır. Yani siz zannediyorsunuz ki, Erdoğan’ı alaşağı edersek iş biter. Zannınız batıldır. Çünkü siz ve dayandığınız zihniyet (CHP) ebtersiniz, neticesizsiniz ve meyvesizsiniz. Şeytan insana gururdan başka bir şey vermez. Sizin de üstadı küllünüz İblis olduğu için varın biraz oyalanın! Bu ülke, bu millet size yani hamen hemen bir asırdır batının çıkarlarına uşaklık ve bekçilik eden mahut medyaya rağmen varlığını sürdürmüş, sürdürüyor. Ve sürdürecek. Kur'an sizin hakkınızda “inne şanieke huvel ebter” buyurmuş. Her işiniz hüsranla neticelenecektir bundan böyle. Tabii ki işiniz tahrip olduğu için ve tahrip kolay olduğu için zaman zaman arzu ettiğiniz şeyi başarmış gibi görünebilirsiniz. Ama başaramayacaksınız… Siz ebtersiniz ve öyle kalacaksınız! Ancak iktidara da bir iki şey hatırlatmak isterim. Vesayetçiligin ne kadar derinlere kök saldığını görsünler. Mücadele sadece zahiri olsa iş kolay! İşgal edilen yurtlarımız olsa iş kolay. Maalesef çok insanımızın beyni, kalbi ve ruhu işgal edilmiş. Ruhları iblisin vahyi altında hareket ediyor. Şu şer odaklarının uruğunu kesmek gerekiyor. Bu mücadele sadece demokrasi mücadelesi değil ki iş sandıkla bitsin… Daha derinde ve daha aktif tedbirler gerektiriyor… Ve sanırım en iyi de Tayyip Erdoğan bunların hakkından geliyor. Kınayıcıların kınamasına da aldırmıyor. Ehven-i Şer Nur talebeleri siyasete “ehven-i şer” penceresinden bakarlardı hep. Yani genelde partiler kötüdür ama içlerinden en az kötüsü desteklenebilir diye siyaset yaparlardı. Fakat şimdi bakıyorum - özellikle de Gülen hareketinin CHP ile ittifaka yanaşması üzerine - daha bir AK Parti etrafında kenetlendiklerini görüyorum. Bana öyle geliyor ki merkez nurculuk, AK Parti'yi artık ‘ehven-i şer’ ekseninden çıkarmış, hayrın ve hakikatin taraftarı parti gibi bakıyor. Üstelik bu hali Bediuzzaman'ın ‘vekillerim’ dedikleri talebeleri de tasvip ediyor. Bu, çok çok önemli bir siyasi kırılma. Eğer gerçekten nur talebeleri AK Parti’yi ehven-i şer şablonundan çıkarıp hak ve hakikat namına taraf oldukları bir parti görüyorlarsa demek ki Ak Parti çok ciddi bir doku değişikliği yaşamış. Değilse diyeceğimiz ki nur talebeleri siyasallaşıyor… Gerçi nur hareketi siyasallaşmaz. Üstadın talebeleri de şer üzere ittifak etmez. Çıkar ve dünya hevesi onlara Risale-i Nur’u sattırmaz. Böyle olunca diyebiliriz ki, yakında Ayasofya açılabilir. İttihad-ı İslam yolunda ciddi gelişmeler yaşanabilir ve Kuran mekteplilerin hayatına daha da ağırlık koyabilir. Çünkü nurların ve talebelerinin nihayet maksadı iman ve ahirettir. Dünya ve siyaset ikinci üçüncü derecededir. İnşallah şu yakınlaşma nurların hakikatine zarar vermez… Doku Yenilemesi Şart Her ne kadar Çanakkale’de destansı bir kahramanlık göstermişsek de, her ne kadar İstiklal Savaşı'nı kazanıp düşmanı topraklarımızdan attığımız vaki ise de daha sonraki dönemlerde bizim hükûmetlerimiz, batılı hain güçlerin tüm saklı niyetlerini üzerimizde tahakkuk ettirdiler. O gün Çanakkale geçilseydi başımıza ne gelecektiyse hepsini getirdiler. İstiklal Savaşı'na kaybetseydik millet ne hale düşecek idiyse o hale düşürüldük. Bu milletin yarı nüfusu dinden ve Kuran'dan koparıldı. Müslüman bir toplumdan müşrik/pağanist bir toplum var edildi. Okullarımızda tarihimize hakeret, atalarımıza ihanet, geçmişimize küfür içeren bir müfredat tatbik edildi… Askerimiz kendi milletinin değerlerine düşman oldu. Medyamız millet ve milletin değerleriyle mücadele etmeyi demokrasi diye yutturdu. Liberallerimiz, manevi değerlerimizi inkâr etmeyi modernizm saydılar. Dinden uzaklaşma çağdaşlaşma sayıldı. Kuran yasaklandı, ezan değiştirildi. Camiler ahır oldu… Askerimiz tepeden tırnağa değiştirilerek ilay-ı kelimetullah için dört kıtada at koşturan asker İslamı yıkıcı güçler arasına kattı. İstihbaratımız, milli değerlere sahip insanları fişlemekten din adamlarımıza işkence etmekten harice bakmaya gerek duymadı. Düşünün ki, 1990'lara kadar istihbaratta görevlendirilenler arasında köken bakımından da Türk olan hemen hemen yok gibidir. İstihbaratımız tamamen kriptoların, Ermenilerin ve Rum asıllıların kontrolünde idi. İstihbaratın insani dokusunun değiştirilmesi işlemi en fazla beş altı yıllak bir mesele… İşte Türkiye’nin asıl değiştirilmesi, düzeltilmesi ve sarılması gereken yaraları bunlardır. Ekonomi düzeltilir. Okular inşa edilebilir, adliye sarayları yapabilirsiniz. Bunlar boş. Asıl oralarda icraat yapacak insanların akıllarını, yüreklirini ve bedenlerini imar etmelisiniz. Gereken bu. Ayıp olan bu. Bunu yapmadığınız takdirde, en küçük bir Gezi kalkışmasında en küçük bir gaflette tüm yaptıklarınız alaşağı edilir… İktidarın şu meselelerde ne tür planlarıolduğunu bilmek isterdim... Sağlık Sektörü Türkiye hakikaten sağlık sektöründe dev adımlar atmış. Ortodoks tıbbına karşı tavırlı olduğum bilinir. Tabii ki bizim tavrımız tıbbın ve geliştirdiği imkanlara karşı değil. Anlayışa! Tıpta hikimliğin öldüğünü söyleyebiliriz. Artık mütekamil hekimler yok. Bir konuda uzmanlaşmış doktorlar var. Bunun da iyi ve kötü yanları var elbet ama bu gerçek bu. Artık bilge hekimler yok. Hasta olmadan önce nasıl bir yol ve yöntem izlenmesi gerektiğini söyleyecek kimse kalmamış. Herkes patalojik neticeler üzerinden hareket ediyor. İş tamamen istatistikler ve veriler üzerinden sürdürülüyor. Bir uzuvda görülen bir neticeyi yok etmek için gereken yapılıyor ama o yapılanın diğer uzuvlara nasıl bir tahribat götüreceği tam hesaba katılmıyor. Safra taşımın eriyip kanala düşmesi üzerine doktorlarım alarma geçiter ve bir ercp yaptırmamı istediler. Bezm-i Alem Vakıf Gruba Hastanesi'ne gittim. En iyi oparatörler ordaymış. Hakikaten de Hakan Hoca virtüöz gibi konusunda. Beni de kısa bir sürede taşımdan ve kanaldaki darlıklardan kurtardılar. Sitentler taktılar. Müşahede için de bir gün beni hastanede tutmaya karar verdiler. Rabbim yüzümüze bakmış. O gece bir iç kanama yaşandı. Kan seviyesi alarm derecesine kadar indi… Hemen apar topar kan yüklemesi yaptılar hayatta kalabilmem için… Uzun hikaye… hepsini anlatmaya gerek yok. Şu kadarını söyleyeyim. Kelimenin tam anlamıyla ‘tıp tekmesi’ yedim. Bir operasyondan sonra görülebilecek tüm komplikasyonlar gelip beni buldu. Üç dört saatlik bir iş için gittiğimiz hastaneden 12 gün sonra çıkabildik, elhamdülillah… Bezm-i Alem Vakıf Gruba Hastanesi muhteşem bir hastane olmuş. Hakikaten tiril tiril, imkanları geniş ve son derece başarılı bir ekip oluşturmuş. Araştırma hastanesi… Mekandan, imkandan bir şey kısmamışlar. Lazom olanı yapmışlar. Ama yazık ki insan yönetimi zayıf. Benim kanama geçirdiğim gece, hemşireyi ikaz etmeme rağmen meseleyi algılayamadı. Sonradan öğrendim ki hemşire değil ebe imiş. Artı nöbetçi doktor da o anda yoğun bakımda acil bir mesel ile meşgul olduğu ve kendisine de olay doğru intikal ettirilemediği için, göz göre göre ben kan kaybından ölüyordum. Hemoglabin seviyem 14 den 7 ye düştü. Gece gerekli ilginin gösterilmediğini görünce, buzdolabındaki soğuk su şişeleriyle sürekli kompresler yaparak kanamayı asgaride tutmaya çalıştım. 7 saat boyunca müdahale edilmedi. Bir iki puan da düşseydi aleme veda edecektik. Diyeceğim şu ki, be kardeşim harika bir hastane yapmışsınız, muhteşem teknik imkanları var etmişsiniz. Neden personel konusunda bu kadar cimrilik yapıyorsunuz. Ebeler hemşirenin yerini tutmaz. Maalesef insan yönetimini hâlâ bilemiyoruz. Hasta yatağında karaladığım bu satırmarımda müşevveşiyet olabilir, bağışlayan. Artık biraz daha sık yazarak, yokluğumu telafi edeceğim inşallah! Mehmet Ali Bulut - Haber 7 mabulut@gmail.com Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. Juli 2015 Autor Teilen Geschrieben 26. Juli 2015 40 KORUMASININ 25'İ KENDİLERİNDENMİŞ 'Beni ikna etmek için cemaatin tepesinden iki isim evime geldi. 'Erdoğan 30 Mart'taki yerel seçimleri göremeyecek. Çünkü ya akıl hastanesine kapatılacak ya da intihar edecek' dedi. Bu gazetelerde ve televizyonlarda yer almadı. Ben hayretler içerisindeyim. Diyorum ki; Tayyip Erdoğan gibi birisi namazlı niyazlı, imam hatip mezunu neden intihar etsin?' Onlar da 'Çünkü çok gizli çekilmiş videolar var' dediler. 'Bu gizli çekimleri kim yapıyor?' dedim. Ağzından kaçırdı; '40 koruma polisinin 25'i bizim arkadaşımız' dedi. Şimdi tabi bunu inkar edeceklerdir. Ben yalan söylüyorsam Allah beni kahretsin. Söylemedik diyorsanız siz de beni allah kahretsin deyin, kamuoyu önünde yeminleşelim. Cemaat cumhurbaşkanlığı korumalarına bile adamlarını yerleştirmiş, tek amaçları Erdoğan'ı bitirmek.' Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 19. August 2015 Autor Teilen Geschrieben 19. August 2015 Gülerce: ABD Gülen'i iade edecek RÖPORTAJ19 Ağustos 2015, 11:44 Fetullah Gülen’e en yakın isimlerden biri olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski Başkanı Hüseyin Gülerce çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Fetullah Gülen’e en yakın isimlerden biri olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski Başkanı Hüseyin Gülerce Akit’e konuştu. Gülerce, “Gülen’e bağlı olanların normal düşünememelerin sebebi; hala Fetullah Gülen’i seçilmiş bir kişi olarak görmeleridir. Paralel yapı, Aydın Doğan ve Doğan Medyasını dinleyip şantaj yaparak susturmuş olabilir. Hrant Dink cinayeti nedeniyle ABD Gülen’i Türkiye’ye iade edebilir.” dedi. PKK GİBİ GÜLEN'İ DE SATACAK ABD’nin Gülen’i Türkiye’ye iadesiyle ilgili önemli değerlendirmelerde bulunan Hüseyin Gülerce, “Bana göre ABD Gülen’i iki sebepten dolayı Türkiye’ye iade edebilir. Birincisi; Amerikan politikasında böyle bir satış bölümü vardır. Amerika kullanır ve daha büyük bir menfaat karşılığı satar. PKK’yı sattığı gibi Fethullah Gülen’i de satabilir. Ali Fuat Yılmazer Hrant Dink cinayetine göz yummaktan, tedbir almamaktan tutuklandı.Eğer Ali Fuat Yılmazer’in burada Ramazan Akyürek gibi diğer isimler gibi Hrant Dink cinayetinde bir sorumluluğu ortaya çıkarsa bu sorumluluk paralel yapının üzerine yapışır. Hrant Dink cinayeti ile paralel yapının alakasının tespit edilmesi durumunda Fethullah Gülen’i ABD Türkiye’ye iade edebilir.” dedi. DOĞAN MEDYASINI ŞANTAJLA SUSTURDULAR Paralel yapı tarafından telefonları dinlenilen isimlerin hemen hemen hepsinin savcılığa giderek şikayetçi olduğunu fakat Aydın Doğan Doğan Medyasının şikayette bulunmadığına dikkat çeken Hüseyin Gülerce, “Benim Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök‘ü eleştirdiğim yazımı yayınlamadılar. Zaman Gazetesi Aydın Doğan’ı ve grubunu eleştiren bir haber yayınlamaz. Fethullah Gülen, bazen konjoktürel olarak Hürriyet Gazetesi’nin, Aydın Doğan’ın eleştirisine müsaade etmiş ama hiçbir zaman karşısına almak istememiştir. Paralel yapı, Aydın Doğan ve Doğan Medyasını dinlemelerde buldukları çok büyük açıklarla bu adamlara şantaj yaparak susturmuş olabilirler.” dedi. GÜLEN, KÜRESEL BATI OPERASYONUNUN PARÇASI… Paralel yapının lideri Fetullah Gülen’in AK Parti Hükümetine ve Recep Tayyip Erdoğan’a karşı dış güçler tarafından savaşmaya zorlandığını belirten Gülerce,“Gülen Küresel Batı operasyonunun bir parçasıdır. Çünkü Türkiye’de AK Parti gibi bir hükümet, Erdoğan gibi bir Cumhurbaşkanı istenmiyor. Türkiye’nin, Batı’nın ekseninde bir ülke olması isteniyor. Yine bu ülkenin de Sisi gibilerle yönetilmesi isteniyor. Türkiye’de Sisi’ler dönemi bittiği için Batı dünyasında bir hazımsızlık var. Bunlar bizatihi AK Parti’nin, Erdoğan’ın kendisinden rahatsızlar.”dedi. GÜLEN’İN TIBBEN SAĞLIKLI DAVRANDIĞI SÖYLENEMEZ Gülen’in ciddi tıbbi sorunlarının bulunduğuna ve tedaviye muhtaç olduğuna dikkat çeken Gülerce, “İster başkalarının projelerinin bir parçası olsun, isterse sadece kendi kararlarıyla yapmış olsun, kanaatimce Gülen’in tıbben sağlıklı davrandığı söylenemez. Normal, sağlıklı bir ruh hali değil bu... Bir dini cemaat hükümete savaş açar mı?” dedi. Kaynak: Mehmet Özmen - Yeni Akit Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 22. August 2015 Autor Teilen Geschrieben 22. August 2015 Cemaatçi yazarlardan Hüseyin Gülerce ifşaatları AKP-Cemaat kavgasında iktidarın safını seçen Hüseyin Gülerce, Cemaatçi yazarları bir kez daha kızdırdı. Tuncay Opçin ve Bülent Keneş, Gülerce’ye öfkelerini dile getirirken önemli ifşaatlarda da bulundu. Haber Merkezi Cumartesi, 22 Ağustos 2015 21:12 AKP-Cemaat kavgasında iktidardan yana tavır alarak Gülen Cemaati’yle köprüleri Hüseyin Gülerce bir kez daha Cemaatçi yazarları kızdırdı. Gülerce Twitter adresinden eski gazetesi Zaman’a ve Hürriyet’e yüklendi. ‘SAVAŞA GİREN MIZIKLANMAZ, SONUCUNA KATLANIR’ Gülerce Twitter’da, “Zaman ve Hürriyet gazeteleri provokasyon peşinde. Şehit cenazeleri üzerinden halkı hükümete karşı kışkırtıyorlar. Birer savaş cephesi oldular. Bir yandan hükümete karşı açıktan kin ve nefretle dış destekli savaş yürütmek bir yandan da basın özgürlüğü çiğneniyor demek ikiyüzlülüktür. 1 Kasım'daki seçimde HDP barajı aşamazsa, Hürriyet ve Zaman'ın hali nice olur? Gazetecilik yerine savaşa giren, mızıklamaz, sonucuna katlanır” diye yazdı. 'TÜRKİYE'Yİ TAŞ TAŞ ÇALSALAR...' Gülerce’nin bu tweetlerine bazı Cemaatçi yazarlar sert tepki gösterirken, Gülerce’nin Zaman’da çalıştığı dönemdeki bazı “icraatları” hakkında da ifşaatlarda bulundu. Mehmet Baransu'yla birlikte "Pirus ve Devşirme Orduların Son Savaşı" başlıklı kitabı yazan Tuncay Opçin, Gülerce'nin Zaman'da çalıştığı dönemde "Türkiye'yi taş taş çalsalar yolsuzluk haberi istemiyorum" dediğini yazdı. Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş de Opçin'in yazdıklarını alıntılayarak, "Bir de 28 Şubat Süreci'nde "ben bu gazetede başörtüsü haberi istemiyorum" diyen kimdi? @huseyingulercee cevap versin" diye ekledi. Bir takipçinin "şimdiye kadar niye sustunuz" diye sormasına tepki gösteren Keneş, "Susmadığımı en iyi @huseyingulercee bilir! Onun için haber müdürüyken işten atmaya kalkmıştı da GM'lükten olmuştu!" diye ekledi. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 3. September 2015 Autor Teilen Geschrieben 3. September 2015 [h=1]AK Parti-Gülen grubunun kavgasının reçetesi Risale-i Nur’da[/h] Mehmet Ali Bulut, Nur Talebelerini göreve çağırdı http://www.risalehaber.com/d/banner/uygulama.jpg Risale Haber-Haber Merkezi Yazar Mehmet Ali Bulut, son iki yıldır şiddetli bir şekilde yaşanan AK Parti-Gülen grubu arasındaki kavgaya dair çözüm önerisinde bulundu. Her iki tarafa da Risale-i Nur’u öneren Bulut, Nur talebelerine de çağrıda bulunarak Nurcuların neden hükümetin yanında durduğunu Risale-i Nur’a dayanarak açıklamaları gerektiğini söyledi. Haber7’deki yazısında İslam tarihinin sayısız, “muhabbete adavet” (Emeviyet) “adavete muhabbet” (Şia) pratikleriyle dolup taştığını ifade eden Bulut, “Bütün acılar, fitneler, yıkımlar öyle gelmiş” dedi. Son iki ay inzivaya çekilerek Kur’an, Hadis ve çeşitli eserlere yoğunlaştığını hatırlatan Bulut, yazısında şu görüşleri dile getirdi: YA DÜŞMANLIK ETMEYİ SEVİYORUZ YA MUHABBET ETMEYİ TERK ETMİŞİZ “Şu iki ay boyunca Türkiye’de yaşananlara herhangi bir tarafın tesirinde kalmadan baktım ve gördüm ki, yaşananlar yeni bir Emevilik ve Hüseynîlik kavgası! Ya ‘muhabbete’ adavet (düşmanlık) etmişiz ki, Emevilerin Ehli Beyte olan düşmanlığı böyle bir örnektir! Ya ‘adavete’ muhabbet etmişiz (düşmanlık etmeyi sevmişiz!) ki Alevilik ve Şiilik, böyle bir haldir. “Emevilik” (yani iktidarlar), iktidarı elde tutmak için ‘ehli beyti’ ve onları severleri kendine “kırmızı kuvvet” yapmış! Her şer, kendi düşmanını var eder ki varlığının devamına vicdanında yer bulsun! Bu hep böyle olmuş. Ve yazık ki “adavete muhabbet” edenler (düşmanlık yapmayı sevenler) de bilerek bu oyunda rol almışlar “Muhabbete” adavet (düşmanlık), ne kadar batıl ve insafsızlık ise “Adavete” muhabbet (Düşmanlık yapmayı sevmek) de o kadar batıldır, şeytanidir ve büyük zulümdür. Ama yazık ki İslam dünyası, dün olduğu gibi bugün de bu alışkanlığını sürdürüyor, terk etmiyor! Ya düşmanlık etmeyi seviyoruz muhalif olarak, ya muhabbet etmeyi terk etmişiz iktidar olarak! KAYBEDEN İSLAM OLUYOR, ÜMMET OLUYOR! Şu da bir realite; ‘Muhabbete Adavet edenlere’ (iktidarlara) karşı, ‘adavete muhabbet ederek” -(bugünkü örneği ile Anti-Erdoğanizm) bir yere varılmıyor. İslam tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Yol o değil yani! Şu islam tarihini mahvetmiş ‘adavet ve muhabbet kavgası’nın, günümüze yansıyan örneği Cemaat ile AK Parti kapışmasıdır. Cemaat, Tayyip Beye muhalefet edeceğim diye zındıklarla, bölücülerle, hainlerle, binlerce hukuk-ı ibâdı mahvetmiş mülhitlerle işbirliği yapmakta sakınca görmüyor. Bu hali gören iktidar da, “şu insanlar da Müslümandır, mümindir, içinde masum vardır, insaf edeyim!” demiyor, bulduğu yerde başına çöküyor! Kaybeden de İslam oluyor, ümmet oluyor! Birisi düşmanlığı dost edinerek, güya iktidara düşmanlık edeceğim diye milletin geleceğini dinamitliyor. Öbürü de ben bunların başını ezmeliyim diyerek, facir-masum ayırımı yapmaya ihtiyaç duymuyor. “Bunların hepsi birdir, hepsi hıyanet içindedir” diyor. Haaa şunu da söyleyeyim. Bu üç taş oyunu başlamışsa, bunun önünü alamazsınız. Ya ikisi de helak olacak ya da bir taraf yok olacak. Bu da ufukta görünmüyor! PEKİ, ÜMMET NE YAPMALI, MİLLET NE YAPMALI? Ben fakir diyorum ki “Hüseynîlik” (Hüseynî duruş) ile (Hz. Hüseyni (ra) tenzih ederek söylüyorum) Emeviyete karşı gelinmiyor, gelinememiş, gelinemeyecek. Bin dört yüz yıl da baş edememiş. Çünkü o yol doğru bir yol değil. Üstelik artık o tür usullerin vakti geçti. İktidar kılıçla düzeltilmez. Hz. Ömer (ra)’e “seni kılıçlarımızla düzeltiriz”, diyen sahabe, başka bir sulh yolu bilseydi eminim onu tercih ederdi. Çünkü o Ömer’e değil, yanlış harekete düşmanlık edileceğini biliyordu! Bunlar ise zata düşmanlık ediyor! Düşmanlıkları Aliye olan muhabbetten beslenmiyor, Ömer’e duydukları öfkeden kaynaklanıyor… o yüzden de muvaffak olması mümkün değildir! Dolayısıyla Emeviyete (haksızlıkla itham ettiğiniz iktidara) karşı düşmanlıkla hareket ederseniz, sonunda haksız hale düşersiniz. Nitekim de düşmüşsünüz, tarihte de olduğu gibi. Düşünün! İbret alın ki o gün “zalimlikle” suçladığınız Emevilikten “ehli sünnet” anlayışı doğmuştu. Buna karşılık Hak ve adalet sandığınız “Ali Taraftarığı”ndan (Hz. Ali (ra)’yi tenzih ederim) da Şia çıkmış, gulat (sapık) mezhepler çıkmış, Haricilik çıkmış, iktidara muhalefet adı altında İslamiyet’e düşmanlık çıkmış… O düşmanlık İslam’ın belini kırdı. Bu din, -Hasan Sabbah belasından sonra- İran’dan çektiğini, hiçbir düşmandan çekmedi… Çünkü Hasan Sabbah ile birlikte İran, yüreğinde sakladığı “muhabbete düşmanlık” anlayışını (yani ehlisünnete sürekli muhalefeti/düşmanlığı) meslek haline getirmiştir! EĞER ŞU CEMAAT HAKİKATEN RİSALE-İ NURDAN BESLENMİŞ OLSAYDI… Şimdi cemaat de onu yapıyor. Eğer şu cemaat hakikaten Risale-i Nurdan beslenmiş olsaydı şu yollara asla tevessül etmezlerdi. Zira Risale-i Nur’un getirdiği meslek, Hüseynî (kavga ve cidal) duruş değil Hasanî Meslek’tir. Bugüne kadar hiçbir ehli sünnet âlimi; hakiki ilim ve hikmet sahipleri iktidar ile böyle bir kavga yoluna gitmemişlerdir. Esasında bu gelenek Ehli Sünnet çizgisinde yok. Bu yol Şia âlimlerinin yoludur. Ayetullah, makamına çıkmış olanlar aynı zamanda “masum” da sayıldıkları için hem siyasete müdahale ediyorlar hem ahirete. Bu doğru bir yol değildir. Müslümanların gerek iktidarlara karşı takip etmeleri gereken yol ve yöntem, gerekse iktidara gelmeleri için ortaya koymaları gereken hareket ve üslup da bu değildir. Onların yol ve yöntemi Hasani Meslek olabilir!. MERKEZ NURCULARA DA CİDDİ İŞ DÜŞÜYOR Onun nasıl bir şey olduğunu öğrenmek isteyenler, Risale-i Nur’daki, siyasi düsturlara ve ilkelere baksınlar. Sadece Münazarat’ı tetkik etseler bile onun umdelerini bulacaklar. Zira medenilere galebe ikna iledir. Kavga ve itham ile değil. Dâhilde cihad olmaz, harice karşı olan cihat ise Kur’an ahlakı ve ilkeleri ile yapılır. Bu gidişat ve çekişmelere bir son verilmezse ve cemaatin “Adavete muhabbet” (İktidara düşmanlık yapmayı sevmek!) şeklindeki mücadelesi devam ederse bu millet rahat yüzü görmeyecek! Ümmetin bir şekilde müdahil olması lazım! Bu konuda merkez nurculara da ciddi iş düşüyor. Acilen Hasanî Mesleğin ne olduğuna dair bir usul ve erkân ortaya koymalılar. Mesela neden bu iktidarı desteklediklerini umdeleri ile ortaya koymalılar. Onlar da aynı hataya düşmemeliler! “Cemaate adavetinden dolayı” iktidara yakın duruyorlarmış hissini vererek Risale mesleği temsil edilmez! Risalelerdeki gerçek siyaset mesleğini ortaya koymalılar ki iktidarın yanında durmanın, bir nanu nimet meselesi olmadığı anlaşılsın! Yani neden buna yakın, şuna uzak durduklarını, prensipler çerçevesinde ortaya koymalılar. Şu mesleğin izzeti, bunu hak ediyor! ŞU KAVGALARIN REÇETESİ RİSALELERDE! Üstad “Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir.” diyor. Şu mesleğin ne olduğu acilen ortaya konmalı ve hükümetlere, siyasi ekiplere sunulacak bir program haline getirilmeli. O zaman iktidara verdiğiniz destek de meşru sayılır. Aksi takdirde, İslam ümmeti, ”Adavete muhabbet edenler” (cemaat ve benzeri) ile “muhabbete adavet edenler” (Ak Parti ve benzeri) yüzünden daha çoook acılar çekecek! Şu kavgaların reçetesi Risalelerde! Onu tatbik edilebilir ve sürdürülebilir bir siyaset belgesi veya tatbik edilebilir bir program haline getirmek Nur Talebesi olan hukukçuların ve siyaset bilimcilerin görevi! Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 5. Oktober 2015 Autor Teilen Geschrieben 5. Oktober 2015 Ekrem Dumanlı neden istifa etti Ekrem Dumanlı istifa ettikten sonra ilk açıklama Zaman Gazetesi Eski Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Gülerce'den geldi. Gündem Pazartesi 05.10.2015 Ekrem Dumanlı'nın istifa etmesi medya kulislerine bomba gibi düştü. İlk yorum Zaman Gazetesi'nin eski Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Gülerce'den geldi. Sabah.com.tr'ye konuşan Hüseyin Gülerce şunları söyledi: BEN DE GÜLEN'İN İSTEĞİ İLE İSTİFA ETMİŞTİM Ben de Fetullah Gülen'in isteği ile istifa etmiştim. Bir gazetenin genel yayın yönetmeni sadece gazetenin patronunun isteği ile görevden alınabilir. Ekrem Dumanlı Fetullah Gülen'in isteği üzerine istifa etti. EKREM DUMANLI İSTİFA ETTİ EKREM DUMANLI'NIN ŞOV MERAKI SONUNU GETİRDİ Ekrem Dumanlı'nın gözaltına alındığı gün yaptığı şov ve daha sonra çok medyatik olma merakı sonunu getirdi. Fetullah Gülen Ekrem Dumanlı'nın şov merakından çok rahatsız oluyordu. Bu yüzden istifa ettiğine eminim. İSTİFA ETTİ SOSYAL MEDYA YIKILDI 3 YIL ÖNCE GÖREVDEN ALINACAKTI Gülen'in Ekrem Dumanlı'dan rahatsızlığı 3 yıl öncesine dayanır. 3 yıl önce görevden alınacaktı. Ancak Ekrem Dumanlı'nın bazı abileri araya girerek Gülen'e ricacı oldular. Ekrem Dumanlı o dönemde görevden alınmaktan kurtulmuştu. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 8. Oktober 2015 Autor Teilen Geschrieben 8. Oktober 2015 [h=1]Beyaz yakalılar darbesi[/h] FATİH ULAŞ Giriş Tarihi: 04.10.2015 paylaş tweetle paylaş AASİTENE EKLEYORUM YAPyazdır Arkadaşına Gönder Yükleniyor... http://i.sabah.com.tr/sbh/2015/10/04/650x344/1443910312122.jpg?7770100577320151004020930 [h=2]25 Aralık iddianamesini hazırlayan Cumhuriyet Başsavcı Vekili İsmail Uçar: Bu girişim, gücünü terör örgütü imamlarından alan hâkim ve savcılarla işbirliği içinde yapıldığı için 'beyaz yakalıların darbesi' diyebiliriz[/h]İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Paralel Yapı'ya ilişkin hazırlanan 1453 sayfalık iddianamede, 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinin, gücünü anayasadan değil, FETÖ imamlarından alan hâkim ve savcılarla işbirliği içinde yapıldığı belirtildi. Bu nedenle bu darbe girişimine "Kamudaki beyaz yakalıların darbesi" denildi. Paralel hâkim ve savcılarla ilgili soruşturmaları, yasa gereği HSYK'nın yürüttüğünü belirten savcılık, Fetullah Gülen ve yardımcısı Sinan Dursun ile eski emniyet müdürleri Yakup Saygılı, Kazım Aksoy, Hamza Tosun, Yasin Topçu'nun da aralarında bulunduğu 67 kişinin darbe teşebbüsü suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 2 kişinin ise örgüt üyeliğinden 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını istedi. http://i.sabah.com.tr/sbh/2015/10/03/210x210/1443884325602.jpgFETÖ, HIRİSTİYAN TARİKATLAR GİBİ GİRİŞİMİN RÖNTGENİNİ ÇEKTİ 25 Aralık darbe girişimine ilişkin soruşturmayı tamamlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili İsmail Uçar, 69 kişi hakkında hazırladığı iddianamesinde, Paralel darbe girişiminin anatomisini çıkardı. Uçar, Emniyet Müdürü Hamza Tosun'un 17 Aralık 2013 tarihinde Gülen'in yardımcısı Sinan Dursun ile telefon görüşmesi yaptığını, bu görüşme ile ABD'den verilen emir üzerine apar topar Türkiye'nin dev projelerini hedef alan 25 Aralık operasyonuna başlandığını vurguladı. Dönemin Başsavcı Vekili Zekeriya Öz ile Savcı Celal Kara tarafından başlatılan 17 Aralık operasyonunun ardından Savcı Muammer Akkaş'ın 25 Aralık operasyonunu yürüttüğü anımsatılan iddianamede, darbe veya darbeye teşebbüs suçlarının daha önce de askerler tarafından birçok kez işlendiği dile getirilerek "Bu darbe, görevlerini kötüye kullanan, gücünü anayasadan değil de terör örgütünün imamlarından alan hâkim ve savcılarla işbirliği halinde yapılırsa, buna kamudaki beyaz yakalıların darbesi diyebiliriz" denildi. İddianameye şöyle devam edildi: http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg "Hükümeti ortadan kaldırma suçu ancak örgütlü olarak işlenebilir. Bu da ya kurulmuş bir örgütün faaliyeti kapsamında ya mevcut bir gücün suç örgütüne dönüşmesiyle veya meşru gücün içinde hukuka aykırı ayrı bir yapılanmaya gidilmesi suretiyle olabilir. http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Daha ihaleleri bile bitmemiş soruşturmayı apar topar operasyonel boyuta getirdiler. http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg İstedikleri kararları çıkartabilecekleri hâkimleri ayarladılar. Savcı Muammer Akkaş gece vakti bile dinleme talep ediyordu. http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Hâkimlerin nöbet çizelgesini istedikleri gibi düzenliyorlardı. Gece çıkarılan bazı mahkeme kararlarını, sanki gündüz çıkarılmış gibi imzalatıyorlardı. http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Soruşturmalarını bağlı oldukları başsavcıdan gizlediler. http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg 17 Aralık'ın başındaki Başsavcı Vekili Zekeriya Öz'ün işadamlarına şantaj ve menfaat sağlayan ilişkileri ortaya çıktı. Açığa alınınca da hesap vermek yerine yurtdışına kaçtı. http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Devlet görevlilerini yasadışı dinledikleri gibi; içeriği hiçbir suç teşkil etmeyen, özel görüşmeleri algı oluşturmak amacıyla soruşturma evrakına koydular. http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Görev yerleri değiştirilince emniyetin bilgisayarlardaki verileri özel wipe (silme) programı ile imha ettiler. Bazı dosyaları yanlarında götürdüler, medyaya servis ettiler. NURCULARA İHANET ETTİ http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg Nurculuk hareketi ile Gülen hareketi bir değildir. Bu iddianamenin konusu Nurculuk hareketi değildir. Gülen, yetiştirdikleri altın nesil gençleriyle devletin içine sızmayı ve bu şekilde devleti ele geçirmenin planlarını yaparak uzun bir yola çıkmıştır. http://www.sabah.com.tr/c/i/bullet.jpg CHP'nin eski genel sekreterlerinden Kasım Gülek, Gülen için çok önemlidir. Zira kendisine açılan bütün yollara ilk adımı Gülek'in aracılığıyla atmıştır. Gülen, 1992'de ABD'ye gittiğinde, Gülek'in Amerikan ordusunda albay olarak görev yapan, daha sonra şüpheli bir şekilde ölen, baldızı Aylin Rodomisli aracılığıyla Pentagon ve CIA ile ilişkiye geçtiğini bizzat kendisi söylüyor." Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 13. Oktober 2015 Autor Teilen Geschrieben 13. Oktober 2015 Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur ve Hüsnü Bayramoğlu abilerden açıklama: Seçim değil, var oluş mücadelesi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayatta olan talebeleri 1 Kasım seçimleri ile ilgili bir açıklama yaparak, bu seçimlerde vatan, millet, İslâmiyet ve insaniyet namına Ak Parti’yi desteklediklerini bildirdiler. Ahmet Aytimur, Abdullah Yeğin ve Hüsnü Bayramoğlu imzasıyla yayınlanan açıklamada, Bediüzzaman’ın Adnan Menderes’i “İslâm kahramanı” olarak andığı hatırlatıldı ve bugün İslâmiyet namına Menderes’ten çok daha fazla hizmetler yapmış bulunan mevcut iktidara, bu milleti ecnebîlere köle yapmak için çalışan kuvvetlere karşı desteklemenin bir vazife olduğu belirtildi. Bediüzzaman’ın hayatta olan talebeleri tarafından yapılan açıklama aynen şöyle: Yeni ve mühim bir seçimden geçmek üzere olan memleketimizin içinde bulunduğu fevkalâde nazik durum sebebiyle, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayattaki talebeleri olarak, aşağıdaki açıklamayı yapmak zaruretini hissetmiş bulunuyoruz: Bütün gayesi vatan ve milletin selâmetinden ibaret olan ve hayatının her ânında bu gayeyi takip etmiş bulunan Üstadımız, siyasetten şiddetle kaçındığı halde, “İslâm kahramanı” olarak vasıflandırdığı Adnan Menderes ile Demokrat Parti’yi her zaman desteklemiş ve vatan, millet, İslâmiyet ve Kur’ân hesabına bu partiyi desteklemeye mecbur olduğunu defalarca ve açıkça beyan etmiştir. Herkesin malûmu olduğu üzere, Üstadımızın bu desteğine sebep, Demokratların şeâir-i İslâmiyenin en mühimlerinden olan ezanı serbest bırakmaları, milletin hak ve hürriyetlerini tanımaları, dışarıda da İslâm âlemine karşı dostane münasebetler tesis etmeleridir. Bu sebeptendir ki, Üstadımız merhum Adnan Menderes’i “İslâm kahramanı” olarak vasıflandırmış ve mektuplarında onu bu isimle yad etmiş, hattâ bazı mektuplarında, siyasetle alâkasını kesmiş bulunduğu halde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile sohbet etmek arzusunda olduğunu beyan etmiştir. Üstadımızın âlem-i bekaya irtihalinden sonraki yıllarda yaşanan hadiseler ve dinî hak ve hürriyetlerin maruz kaldığı kısıtlamalar, Demokratların iktidardan düşmesi halinde ortaya çıkacak tehlikelere dair ikazlarının ne kadar yerinde olduğunu göstermiştir. Milletimizin serbest iradesiyle iktidara gelen ve halen iş başında bulunan idarecilerimize gelince, bunlar, iktidarda bulundukları müddet içinde, İslâm kahramanı Adnan Menderes ve arkadaşlarının yaptığı hizmetlerden çok daha fazlasının tahakkukuna, Allah’ın izin ve inayetiyle muvaffak olmuşlardır. Ezcümle: – Başörtüsü gibi İslâm’ın en önemli bir şiârı üzerindeki yasaklar tamamıyla kalkmıştır. – İmam Hatip Okulları ve Kur’an kursları da yeniden eski serbestisine kavuşmuş, hattâ eskisinden daha da haşmetli bir şekilde yurdun dört bir yanında bu milletin evlâtlarına hizmet vermeye başlamıştır. – Tek parti devrinin eseri olan ve gençliği her türlü dinî hissiyattan uzak bir şekilde yetiştirmeyi hedef alan eğitim politikalarının ıslahına girişilmiş, bu cümleden olarak Kur’an, Siyer ve Osmanlıca dersleri devletin okullarında okutulmaya başlamış ve gençlerimiz arasında da büyük bir rağbet görmüştür. Hele masum yavrularımızın okul sıralarında o günahsız dilleriyle Kur’an-ı Kerim’i okumaya başlamaları,“Allah Tealâ bir kavme azap edeceği zaman, Kur’ân okuyan çocukların sesini işitince azaptan vazgeçer” meâlindeki hadis-i şerifi bize gözyaşları içinde hatırlatıyor. – Yine Üstadımızın fevkalâde ehemmiyet verdiği ve “âlem-i İslâm’ın kalesi ve şanlı ordusu” olarak yad ettiği kahraman ordumuz bazı mihrakların elinde bir darbe âleti olmaktan kurtarılmış ve milletimizin ve âlem-i İslâm’ın nezdindeki o müstesna mevkiine kavuşturulmuştur. – Kur’ân’ımız başta olmak üzere dinî ve manevî değerlerimiz, devletimizin bütün kademelerinde eski itibarına kavuşmuş, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde ve devlet erkânının iştirak ettiği mühim toplantılarda Kur’ân okunması gibi, yakın zamana kadar kimsenin hayal bile edemediği işler büyük bir vakar ve sükûnet içinde gerçekleşmiştir. – Yıllardır ihmal edilen ve hattâ küçümsenerek bakılan İslâm âlemine devletimiz tekrar gülen yüzünü çevirmiş, nerede bir mazlum gördüyse oraya yardım elini uzatmış, bütün İslâm ülkelerinin ve hattâ bütün mazlum milletlerin samimî muhabbetlerine mazhar olmuş, böylece, dünyanın en büyük gücü olmaya lâyık olan İslâm ümmetinin Üstadımız tarafından sık sık müjdelenen ittihad-ı İslâm hedefine doğru derlenip toparlanacağına dair alâmetler açıkça görülmeye başlamıştır. Bütün bu mesut ve müjdeli gelişmeleri bir arada mütalâa ettiğimiz zaman, bugünkü idareyi iktidarda muhafaza etmenin vatan, millet, İslâm âlemi ve hattâ insanlığın sulh ve selâmeti açısından ne kadar hayatî bir önem taşıdığı, açıkça ortaya çıkacaktır. İşte bunun içindir ki, yurt içinde ve yurt dışında bütün menfi mihraklar, milletimizin bu mesut istikbale doğru yol alışını durdurmak için ittifak etmişlerdir. Bu sebepten, önümüzdeki seçimlere sıradan bir seçim olarak bakmak mümkün değildir. Bugün bir seçim mücadelesi görüntüsü altında cereyan eden şey, şu veya bu partinin iktidar olması meselesi değildir. Bu, siyaset sahasındaki muhtelif cereyanlardan birinin nöbeti diğerine devretmesi meselesi değildir. Bugünkü mücadele, bu vatan ve millet için çalışanlar ile vatanı parçalamak ve milletimizi ecnebîlere köle yapmak için çalışanlar ve onların şuurlu yahut şuursuz müttefikleri arasında cereyan eden bir mücadeledir. Bu, asırlardır İslâm’ın bayraktarlığını yapan ve İslâm âleminin istikbali için bütün ümmetin ümit bağladığı bir milletin ayaklarındaki prangaları çözmeye çalışanlar ile, bu kahraman milleti birbirine düşürüp vatanını parça parça ederek bütünüyle ecnebî kuvvetlerin hakimiyeti altına sokmak isteyenler arasındaki bir mücadeledir. İşte, bir kısmına kısaca temas etmeye çalıştığımız bu sebepler muvacehesinde, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayatta olan talebeleri olarak bizler, tıpkı Üstadımız gibi, vatan, millet, Kur’ân, İslâmiyet ve insaniyet namına, bugünkü idarecilerimizi iktidarda tutmayı ve onları bu hizmetlerinde desteklemeyi bir vazife biliyoruz. Bizim mesleğimiz asla siyaset değildir. Bu tarz beyanatımız bazı kardeşlerimizce siyasete ziyade temas gibi anlaşılmaması gerekir. Zira Üstadımızın hal-i hayatındaki tatbikatını ve lâhikalarda ifade ettiği tavrını ifadeden ibarettir.Bir vazife i vataniye ve diniyedir ki bize hüsn-ü zan eden kardeşlerimize bir hatırlatma ve mevcud müsbet hükümete de mütecaviz dinsizlere karşı bir yardımdır. Üstadımızın ifadesi ile: “Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi’ ve dâhil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinad olur. ” (Emirdağ – 1, s. 160). Allah doğruların yardımcısıdır. Bediüzzaman Hazzretlerinin talebe ve hizmetkârları Ahmet Aytimur Abdullah Yeğin Hüsnü Bayramoğlu Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 13. Oktober 2015 Autor Teilen Geschrieben 13. Oktober 2015 Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur ve Hüsnü Bayramoğlu abilerden açıklama: Seçim değil, var oluş mücadelesi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayatta olan talebeleri 1 Kasım seçimleri ile ilgili bir açıklama yaparak, bu seçimlerde vatan, millet, İslâmiyet ve insaniyet namına Ak Parti’yi desteklediklerini bildirdiler. Ahmet Aytimur, Abdullah Yeğin ve Hüsnü Bayramoğlu imzasıyla yayınlanan açıklamada, Bediüzzaman’ın Adnan Menderes’i “İslâm kahramanı” olarak andığı hatırlatıldı ve bugün İslâmiyet namına Menderes’ten çok daha fazla hizmetler yapmış bulunan mevcut iktidara, bu milleti ecnebîlere köle yapmak için çalışan kuvvetlere karşı desteklemenin bir vazife olduğu belirtildi. Bediüzzaman’ın hayatta olan talebeleri tarafından yapılan açıklama aynen şöyle: Yeni ve mühim bir seçimden geçmek üzere olan memleketimizin içinde bulunduğu fevkalâde nazik durum sebebiyle, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayattaki talebeleri olarak, aşağıdaki açıklamayı yapmak zaruretini hissetmiş bulunuyoruz: Bütün gayesi vatan ve milletin selâmetinden ibaret olan ve hayatının her ânında bu gayeyi takip etmiş bulunan Üstadımız, siyasetten şiddetle kaçındığı halde, “İslâm kahramanı” olarak vasıflandırdığı Adnan Menderes ile Demokrat Parti’yi her zaman desteklemiş ve vatan, millet, İslâmiyet ve Kur’ân hesabına bu partiyi desteklemeye mecbur olduğunu defalarca ve açıkça beyan etmiştir. Herkesin malûmu olduğu üzere, Üstadımızın bu desteğine sebep, Demokratların şeâir-i İslâmiyenin en mühimlerinden olan ezanı serbest bırakmaları, milletin hak ve hürriyetlerini tanımaları, dışarıda da İslâm âlemine karşı dostane münasebetler tesis etmeleridir. Bu sebeptendir ki, Üstadımız merhum Adnan Menderes’i “İslâm kahramanı” olarak vasıflandırmış ve mektuplarında onu bu isimle yad etmiş, hattâ bazı mektuplarında, siyasetle alâkasını kesmiş bulunduğu halde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile sohbet etmek arzusunda olduğunu beyan etmiştir. Üstadımızın âlem-i bekaya irtihalinden sonraki yıllarda yaşanan hadiseler ve dinî hak ve hürriyetlerin maruz kaldığı kısıtlamalar, Demokratların iktidardan düşmesi halinde ortaya çıkacak tehlikelere dair ikazlarının ne kadar yerinde olduğunu göstermiştir. Milletimizin serbest iradesiyle iktidara gelen ve halen iş başında bulunan idarecilerimize gelince, bunlar, iktidarda bulundukları müddet içinde, İslâm kahramanı Adnan Menderes ve arkadaşlarının yaptığı hizmetlerden çok daha fazlasının tahakkukuna, Allah’ın izin ve inayetiyle muvaffak olmuşlardır. Ezcümle: – Başörtüsü gibi İslâm’ın en önemli bir şiârı üzerindeki yasaklar tamamıyla kalkmıştır. – İmam Hatip Okulları ve Kur’an kursları da yeniden eski serbestisine kavuşmuş, hattâ eskisinden daha da haşmetli bir şekilde yurdun dört bir yanında bu milletin evlâtlarına hizmet vermeye başlamıştır. – Tek parti devrinin eseri olan ve gençliği her türlü dinî hissiyattan uzak bir şekilde yetiştirmeyi hedef alan eğitim politikalarının ıslahına girişilmiş, bu cümleden olarak Kur’an, Siyer ve Osmanlıca dersleri devletin okullarında okutulmaya başlamış ve gençlerimiz arasında da büyük bir rağbet görmüştür. Hele masum yavrularımızın okul sıralarında o günahsız dilleriyle Kur’an-ı Kerim’i okumaya başlamaları,“Allah Tealâ bir kavme azap edeceği zaman, Kur’ân okuyan çocukların sesini işitince azaptan vazgeçer” meâlindeki hadis-i şerifi bize gözyaşları içinde hatırlatıyor. – Yine Üstadımızın fevkalâde ehemmiyet verdiği ve “âlem-i İslâm’ın kalesi ve şanlı ordusu” olarak yad ettiği kahraman ordumuz bazı mihrakların elinde bir darbe âleti olmaktan kurtarılmış ve milletimizin ve âlem-i İslâm’ın nezdindeki o müstesna mevkiine kavuşturulmuştur. – Kur’ân’ımız başta olmak üzere dinî ve manevî değerlerimiz, devletimizin bütün kademelerinde eski itibarına kavuşmuş, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde ve devlet erkânının iştirak ettiği mühim toplantılarda Kur’ân okunması gibi, yakın zamana kadar kimsenin hayal bile edemediği işler büyük bir vakar ve sükûnet içinde gerçekleşmiştir. – Yıllardır ihmal edilen ve hattâ küçümsenerek bakılan İslâm âlemine devletimiz tekrar gülen yüzünü çevirmiş, nerede bir mazlum gördüyse oraya yardım elini uzatmış, bütün İslâm ülkelerinin ve hattâ bütün mazlum milletlerin samimî muhabbetlerine mazhar olmuş, böylece, dünyanın en büyük gücü olmaya lâyık olan İslâm ümmetinin Üstadımız tarafından sık sık müjdelenen ittihad-ı İslâm hedefine doğru derlenip toparlanacağına dair alâmetler açıkça görülmeye başlamıştır. Bütün bu mesut ve müjdeli gelişmeleri bir arada mütalâa ettiğimiz zaman, bugünkü idareyi iktidarda muhafaza etmenin vatan, millet, İslâm âlemi ve hattâ insanlığın sulh ve selâmeti açısından ne kadar hayatî bir önem taşıdığı, açıkça ortaya çıkacaktır. İşte bunun içindir ki, yurt içinde ve yurt dışında bütün menfi mihraklar, milletimizin bu mesut istikbale doğru yol alışını durdurmak için ittifak etmişlerdir. Bu sebepten, önümüzdeki seçimlere sıradan bir seçim olarak bakmak mümkün değildir. Bugün bir seçim mücadelesi görüntüsü altında cereyan eden şey, şu veya bu partinin iktidar olması meselesi değildir. Bu, siyaset sahasındaki muhtelif cereyanlardan birinin nöbeti diğerine devretmesi meselesi değildir. Bugünkü mücadele, bu vatan ve millet için çalışanlar ile vatanı parçalamak ve milletimizi ecnebîlere köle yapmak için çalışanlar ve onların şuurlu yahut şuursuz müttefikleri arasında cereyan eden bir mücadeledir. Bu, asırlardır İslâm’ın bayraktarlığını yapan ve İslâm âleminin istikbali için bütün ümmetin ümit bağladığı bir milletin ayaklarındaki prangaları çözmeye çalışanlar ile, bu kahraman milleti birbirine düşürüp vatanını parça parça ederek bütünüyle ecnebî kuvvetlerin hakimiyeti altına sokmak isteyenler arasındaki bir mücadeledir. İşte, bir kısmına kısaca temas etmeye çalıştığımız bu sebepler muvacehesinde, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayatta olan talebeleri olarak bizler, tıpkı Üstadımız gibi, vatan, millet, Kur’ân, İslâmiyet ve insaniyet namına, bugünkü idarecilerimizi iktidarda tutmayı ve onları bu hizmetlerinde desteklemeyi bir vazife biliyoruz. Bizim mesleğimiz asla siyaset değildir. Bu tarz beyanatımız bazı kardeşlerimizce siyasete ziyade temas gibi anlaşılmaması gerekir. Zira Üstadımızın hal-i hayatındaki tatbikatını ve lâhikalarda ifade ettiği tavrını ifadeden ibarettir.Bir vazife i vataniye ve diniyedir ki bize hüsn-ü zan eden kardeşlerimize bir hatırlatma ve mevcud müsbet hükümete de mütecaviz dinsizlere karşı bir yardımdır. Üstadımızın ifadesi ile: “Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi’ ve dâhil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinad olur. ” (Emirdağ – 1, s. 160). Allah doğruların yardımcısıdır. Bediüzzaman Hazzretlerinin talebe ve hizmetkârları Ahmet Aytimur Abdullah Yeğin Hüsnü Bayramoğlu Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 16. Oktober 2015 Autor Teilen Geschrieben 16. Oktober 2015 [h=1]Nereden nereye[/h]90'lı yıllar... Bir Işık Ev'deyiz. Hizmete sevdalı gencecik gönüller, diğergâm ruhlar, pırıl pırıl simalar sedirlerde halkalanmış... Hey gidi günler hey! Maklûbenin hemen öncesinde, kalpleri vecde getiren bir sohbetin tam orta yerindeyiz. Bir abi uhuvvetten bahsediyor gözyaşlarıyla, muhabbet fedâisi olmak diyor, taş atana gül atmak diyor, vefa diyor… Tam o esnada bir delikanlı ayağa kalkıp deseydi ki: “Abi, şimdi düşmanına hidayet bulsun diye dua eden dillerimizle bir gün gelecek dostumuza beddua edeceğiz. Tweet diye bir şey çıkacak ve biz onu ikiye katlayacağız, rüyadan mülhem talimatlarla. Ablalarımız ev ev dolaşıp Kur'ân'a el bastırarak CHP'ye oy isteyecekler. Bu ülkenin bir asırdan sonra evlatlarına en çok benzeyen Cumhurbaşkanı'na Yezid diyeceğiz, Firavun diyeceğiz, tiran diyeceğiz. Devletin başında o olmasın diye devleti bile gözden çıkaracağız. Hem 160 ülkede hizmeti olan bir hareketin bekası için Türkiye de nedir ki?” Ruhânîler ikaz için iner, iki abi de yakaza halinde bu inişe şahadet eder miydi bilmem ama o evde kesin kavga çıkardı. *** 4 Nisan 1997 Ankara'ya kar yağıyor, hüzün beyazı. Bir ayrılıkta avuca tutuşturuluveren bembeyaz bir mendil gibi yağıyor kar Ankara'ya. Gözyaşları, Fatiha okuyan titrek dudaklara bir teselli verir gibi süzülüyor hilâl bıyıkların üstünden. Ya Allah Bismillah Allahû Ekber nidalarıyla inliyor Kocatepe. Yüzbinler Başbuğ'unu uğurluyor. Tam o anda birisi, abdestini karla alan bir adamın kulağına eğilip deseydi ki: “Ülküdaşım, bir gün gelecek CHP'yle ortak bir Cumhurbaşkanı adayımız olacak. Başbuğ'un oğlu, Bahçeli'nin değil devletin yanında durduğu için babasının partisinden ihraç edilecek, ülkenin gördüğü en büyük terör eyleminden sonra Genel Başkan'ımız Başbakan'ın davetini 'hayırda bir hayır var' zannedip reddedecek. Ve PKK'nın siyasi kanadından bir adam bu reddediş için methiyeler düzecek...” Kar taneleri bu ifadelere kahrederek o adamın başına dolu olup iner miydi bilmem ama orada kesin kavga çıkardı. *** 19 Mart 2009 Şu yalan dünyada garip bir yolcu gibi yaşayan yiğit bir adam, “yoldan geldik yola gidiyoruz” diye başlıyor konuşmasına. Altı gün sonra şehadetle taçlanacak hayatının da, şahsiyetinin de, siyasi duruşunun da vazgeçilmez ilkesini tek cümlede özetleyiveriyor: “Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın âlemi yoktur!” Bir adam ayağa kalkıp deseydi ki: “Reisim! Ya senden sonra biz bu duruşun hakkını veremezsek? CHP'nin adayı adayımız olursa mesela, devletin içindeki devlet yoldaşımız olursa, rüzgâr nereden eserse oraya savrulursak?” Orada bir kavga olmaz ama böyle bir ihtimalin telaffuz edilebiliyor olmasının kahrıyla merhum Muhsin Başkan oracığa yığılıverirdi. *** 2000'li yıllar... Bir resepsiyon çıkışı birisi Aydın Doğan'ın kulağına eğilip deseydi ki: “Gazetelerin bu manşetleri atıyor ama belki de bir gün gelir, Fetullah Gülen'in menfaati menfaatin, zararı zararın oluverir. Akıllı ol! Hatta PKK'ya bile bu kadar yüklenme, bir gün gelir televizyonlarında sunucularının, gazetelerinde köşe yazarlarının 'ama, ama'lı cümleler kurarak, HDP'ye methiyeler düzmesi gerekebilir!” Orada kavga çıkar mıydı bilmem ama Aydın Doğan o adamı kesin bir gazetenin başına getirirdi. *** Misalleri daha da çoğaltabiliriz fakat gerek yok. Soru şu: Bir düğünde bile yan yana gelemeyecek insanlar -bir partiye, bir iktidara değil- bir adama düşmanlık etmekte ne oldu, nasıl oldu da böyle bir araya gelebildiler? Benim bu soruya verebilecek makul bir cevabım yok! Belki, Hakk'ın rızası deyip dünyanın diğer ucuna hizmet için koşan muhlis vicdanlarda, Belki, karlı bir Ankara göğünü “Başbuğlar ölmez” nidâlarıyla titreten yiğit yüreklerde, Belki, derdini şahadetiyle tablolaştırmış mert adamın, hatırasıyla üşüyen gönüllerde, Belki insaflı solcuların, Müslüman Kürtlerin, akıllı Millî Görüşçülerin, namuslu ulusalcıların akıllarında, 'Ne oldu, nasıl oldu da bir adama düşmanlık edeceğiz diye, milletin istikbâlini, devletin istiklâlini yok etme pahasına aynı yerde saf tutar olduk?' sorusunun mantıklı bir cevabı vardır! Biri ve diğeri * Biri, Kudüs'ün kapısını açar Ya Hak Ya Hay diye, diğeri cenazeye karanfil bırakır, güler oy diye. * Biri, ümmet bir olsun diye ölür, diğeri millet bir olmasın diye yaşar. * Birine, 'yoluna kurban olayım' diyesin gelir, diğerine 'o isme kurban ol!' Birine kısaca Selahaddin denir, diğerine sadece eş başkan! Çekirge “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bir adamla, fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olan bir adamın tartışması cinayettir.” Sanırım Uğur Mumcu'ya aitti bu ifade. Cinayet kelimesine yüklenen mânâyı anlamadığı için itiraz edecek çekirgeler için, bir de yasal uyarı yapalım: Cinayet, olayın vahametini tasvir için kullanılıyor burada. Yoksa “bu iki adam tartışırsa birbirine silah çekerler” değil. Wilde'ın her cinayet bayağı değildir ama her bayağılık cinayettir, demesi gibi. Wilde? Hani şu Oscar olan! Çekirgeyi salıverelim yazıya ara verelim. Beş maddede çekirgeyi tanıma kılavuzu: * Sen, 'gül güzeldir' yazarsın, o, “lalelere nasıl çirkin dersin” diye yıkar ortalığı. * Sen, “filan yerde artık insanlar ölmesin” dersin; onun cevabı hazırdır: falan yerde de insanlar ölüyor ama! * Sen, “ihanet kötüdür”dersin; o mukabele eder hemen: “Hırsızlık iyi mi sanki?” * Sen, teröre lanet edersin, o hangi teröre diye sorar; ayet yazarsın, kimi kastediyorsun der. * Sen çekirge tarifi yaparsın; o “sanki kendisi usta olmuş da hıhh” diye okur. Fikir ve bilgi meselesinin, içinde cinayet geçen bir cümlede kullanılmasına sebep olan mevzuumuza… Mevzuya dönmeye gerek yok, müsterih olunuz. Güzel yurdumda, bilgisiz fikirli ve fikirsiz bilgili kavgası pek yaşanmaz artık. Herkesin her konuda hem bilgisi hem fikri var zira! Hemen herkes her şeyi biliyor, haddinden başka! Adım başı, malumat seviyesindeki bilgi kırıntılarının üstüne devasa fikirler bina eden mütefekkir müsveddesi, adım başı sabit fikirlerini desteklemek için bulduğu her zırvaya “mal bulmuş mağribî” gibi yapışan ukalâ... Bıdı bıdı bıdı bıdı işte, anlayıver çekirge..! [h=2]Serdar Tuncer, Ekim 15, 2015, Yeni Safak[/h] Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 16. Oktober 2015 Autor Teilen Geschrieben 16. Oktober 2015 [h=1]Nereden nereye[/h]90'lı yıllar... Bir Işık Ev'deyiz. Hizmete sevdalı gencecik gönüller, diğergâm ruhlar, pırıl pırıl simalar sedirlerde halkalanmış... Hey gidi günler hey! Maklûbenin hemen öncesinde, kalpleri vecde getiren bir sohbetin tam orta yerindeyiz. Bir abi uhuvvetten bahsediyor gözyaşlarıyla, muhabbet fedâisi olmak diyor, taş atana gül atmak diyor, vefa diyor… Tam o esnada bir delikanlı ayağa kalkıp deseydi ki: “Abi, şimdi düşmanına hidayet bulsun diye dua eden dillerimizle bir gün gelecek dostumuza beddua edeceğiz. Tweet diye bir şey çıkacak ve biz onu ikiye katlayacağız, rüyadan mülhem talimatlarla. Ablalarımız ev ev dolaşıp Kur'ân'a el bastırarak CHP'ye oy isteyecekler. Bu ülkenin bir asırdan sonra evlatlarına en çok benzeyen Cumhurbaşkanı'na Yezid diyeceğiz, Firavun diyeceğiz, tiran diyeceğiz. Devletin başında o olmasın diye devleti bile gözden çıkaracağız. Hem 160 ülkede hizmeti olan bir hareketin bekası için Türkiye de nedir ki?” Ruhânîler ikaz için iner, iki abi de yakaza halinde bu inişe şahadet eder miydi bilmem ama o evde kesin kavga çıkardı. *** 4 Nisan 1997 Ankara'ya kar yağıyor, hüzün beyazı. Bir ayrılıkta avuca tutuşturuluveren bembeyaz bir mendil gibi yağıyor kar Ankara'ya. Gözyaşları, Fatiha okuyan titrek dudaklara bir teselli verir gibi süzülüyor hilâl bıyıkların üstünden. Ya Allah Bismillah Allahû Ekber nidalarıyla inliyor Kocatepe. Yüzbinler Başbuğ'unu uğurluyor. Tam o anda birisi, abdestini karla alan bir adamın kulağına eğilip deseydi ki: “Ülküdaşım, bir gün gelecek CHP'yle ortak bir Cumhurbaşkanı adayımız olacak. Başbuğ'un oğlu, Bahçeli'nin değil devletin yanında durduğu için babasının partisinden ihraç edilecek, ülkenin gördüğü en büyük terör eyleminden sonra Genel Başkan'ımız Başbakan'ın davetini 'hayırda bir hayır var' zannedip reddedecek. Ve PKK'nın siyasi kanadından bir adam bu reddediş için methiyeler düzecek...” Kar taneleri bu ifadelere kahrederek o adamın başına dolu olup iner miydi bilmem ama orada kesin kavga çıkardı. *** 19 Mart 2009 Şu yalan dünyada garip bir yolcu gibi yaşayan yiğit bir adam, “yoldan geldik yola gidiyoruz” diye başlıyor konuşmasına. Altı gün sonra şehadetle taçlanacak hayatının da, şahsiyetinin de, siyasi duruşunun da vazgeçilmez ilkesini tek cümlede özetleyiveriyor: “Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın âlemi yoktur!” Bir adam ayağa kalkıp deseydi ki: “Reisim! Ya senden sonra biz bu duruşun hakkını veremezsek? CHP'nin adayı adayımız olursa mesela, devletin içindeki devlet yoldaşımız olursa, rüzgâr nereden eserse oraya savrulursak?” Orada bir kavga olmaz ama böyle bir ihtimalin telaffuz edilebiliyor olmasının kahrıyla merhum Muhsin Başkan oracığa yığılıverirdi. *** 2000'li yıllar... Bir resepsiyon çıkışı birisi Aydın Doğan'ın kulağına eğilip deseydi ki: “Gazetelerin bu manşetleri atıyor ama belki de bir gün gelir, Fetullah Gülen'in menfaati menfaatin, zararı zararın oluverir. Akıllı ol! Hatta PKK'ya bile bu kadar yüklenme, bir gün gelir televizyonlarında sunucularının, gazetelerinde köşe yazarlarının 'ama, ama'lı cümleler kurarak, HDP'ye methiyeler düzmesi gerekebilir!” Orada kavga çıkar mıydı bilmem ama Aydın Doğan o adamı kesin bir gazetenin başına getirirdi. *** Misalleri daha da çoğaltabiliriz fakat gerek yok. Soru şu: Bir düğünde bile yan yana gelemeyecek insanlar -bir partiye, bir iktidara değil- bir adama düşmanlık etmekte ne oldu, nasıl oldu da böyle bir araya gelebildiler? Benim bu soruya verebilecek makul bir cevabım yok! Belki, Hakk'ın rızası deyip dünyanın diğer ucuna hizmet için koşan muhlis vicdanlarda, Belki, karlı bir Ankara göğünü “Başbuğlar ölmez” nidâlarıyla titreten yiğit yüreklerde, Belki, derdini şahadetiyle tablolaştırmış mert adamın, hatırasıyla üşüyen gönüllerde, Belki insaflı solcuların, Müslüman Kürtlerin, akıllı Millî Görüşçülerin, namuslu ulusalcıların akıllarında, 'Ne oldu, nasıl oldu da bir adama düşmanlık edeceğiz diye, milletin istikbâlini, devletin istiklâlini yok etme pahasına aynı yerde saf tutar olduk?' sorusunun mantıklı bir cevabı vardır! Biri ve diğeri * Biri, Kudüs'ün kapısını açar Ya Hak Ya Hay diye, diğeri cenazeye karanfil bırakır, güler oy diye. * Biri, ümmet bir olsun diye ölür, diğeri millet bir olmasın diye yaşar. * Birine, 'yoluna kurban olayım' diyesin gelir, diğerine 'o isme kurban ol!' Birine kısaca Selahaddin denir, diğerine sadece eş başkan! Çekirge “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bir adamla, fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olan bir adamın tartışması cinayettir.” Sanırım Uğur Mumcu'ya aitti bu ifade. Cinayet kelimesine yüklenen mânâyı anlamadığı için itiraz edecek çekirgeler için, bir de yasal uyarı yapalım: Cinayet, olayın vahametini tasvir için kullanılıyor burada. Yoksa “bu iki adam tartışırsa birbirine silah çekerler” değil. Wilde'ın her cinayet bayağı değildir ama her bayağılık cinayettir, demesi gibi. Wilde? Hani şu Oscar olan! Çekirgeyi salıverelim yazıya ara verelim. Beş maddede çekirgeyi tanıma kılavuzu: * Sen, 'gül güzeldir' yazarsın, o, “lalelere nasıl çirkin dersin” diye yıkar ortalığı. * Sen, “filan yerde artık insanlar ölmesin” dersin; onun cevabı hazırdır: falan yerde de insanlar ölüyor ama! * Sen, “ihanet kötüdür”dersin; o mukabele eder hemen: “Hırsızlık iyi mi sanki?” * Sen, teröre lanet edersin, o hangi teröre diye sorar; ayet yazarsın, kimi kastediyorsun der. * Sen çekirge tarifi yaparsın; o “sanki kendisi usta olmuş da hıhh” diye okur. Fikir ve bilgi meselesinin, içinde cinayet geçen bir cümlede kullanılmasına sebep olan mevzuumuza… Mevzuya dönmeye gerek yok, müsterih olunuz. Güzel yurdumda, bilgisiz fikirli ve fikirsiz bilgili kavgası pek yaşanmaz artık. Herkesin her konuda hem bilgisi hem fikri var zira! Hemen herkes her şeyi biliyor, haddinden başka! Adım başı, malumat seviyesindeki bilgi kırıntılarının üstüne devasa fikirler bina eden mütefekkir müsveddesi, adım başı sabit fikirlerini desteklemek için bulduğu her zırvaya “mal bulmuş mağribî” gibi yapışan ukalâ... Bıdı bıdı bıdı bıdı işte, anlayıver çekirge..! [h=2]Serdar Tuncer, Ekim 15, 2015, Yeni Safak[/h] Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 31. Oktober 2015 Autor Teilen Geschrieben 31. Oktober 2015 Yeni Asya grubundan CHP'ye oy verin talimatı GÜNCEL31 Ekim 2015, 13:59 Nur cemaatlerinden biri olan Yeni Asya Grubu, 1 Kasım seçimlerinde CHP’ye oy vermeleri için mensuplarına talimat verdi. Tek parti döneminde CHP tarafından hapis, sürgün ve işkencelere maruz kalan Said-i Nursi'nin yolundan gittiğini iddia eden ve kitaplarından büyük gelir sağlayan Yeni Asya Grubu, müntesiplerine “CHP'ye oy verin talimatı” cemaat tabanında tepkilere yol açtı. KOPMALAR BAŞLADI Yeni Asya Grubu mensubu bazı kimseler “Bizden Said-i Nursi'ye ve Müslümanlara zulmetmiş bir partiye oy vermemiz isteniyor. Bunu asla yapmayacağız” diyor. “Bize yıllarca Demirel gibi bir Mason'a oy verdirdiler şimdi de CHP'ye oy dileniyorlar” şeklinde tepki gösteren taban, tavana “Cemaati kaça sattınız” diye soruyor. HEP DÖNÜYORLAR AK Parti iktidarının, Said-i Nursi'nin eserleri üzerinden büyük rant devşirilmesi ve tahrifinin engellenmesine yönelik girişimine sinirlenen grup, AK Parti'ye savaş açmıştı. Daha önce CHP'nin yanı sıra Fetullah Gülen'e de ağır eleştiriler yönelten Yeni Asyacılar, CHP'nin yanı sıra FETÖ ile de barış ilan ederek FETÖ ve CHP'nin kanatları altına girdi. DEMİRELCİLİKTEN CHP'LİLİĞE Gülen gibi Milli Görüş geleneği ile kavgalı olan Yeni Asyacılar, her daim Demirel'i desteklemiş ve Demirel'e “Nurlu Süleyman” adını takmışlardı. FETÖ, CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili sayısız eleştiri karikatürleri çizen ve manşetler atan gazete, eski görüşlerinden çarp ederek eski düşmanlarına övgüler diziyor. GÜLEN'E ‘KAÇA SATTIN' DEMİŞLERDİ Gülenle yıldızları barışmadığı içinde Yeni Asya gazetesinin karikatüristi İbrahim Özdabak, Fetullah Gülen'i ağlarken resmedip, “Kısa bir ömürde az bir dünya menfaati için, ebedî hayatını berbat etmene ağla” diye yazmıştı. Aynı kalem şimdi önceki yazdıklarını yalanlayan ve kendi kendini tekzip eden şeyler çiziyor. ADAM NE ARAR CHP'DE? Bugün CHP'ye oy verme çağrısı yapan Nurcu Yeni Asya Grubunun yayın organı Yeni Asya gazetesinde yakın tarihte bir karikatür yayınlanmıştı. Karikatüre göre Uğur Dündar soruyor: “CHP'de adam var mı?” diye. Karikatürün cevabı şu: Adam mı, ne adamı? Adam ne arar la CHP'de? Şimdi halk ve tabanları Yeni Asya'cılara şu soruyu soruyor: Adam ne arar la CHP'de? CHP'NİN GÜNAHLARINI SAİD-İ NURSİ'YE SİLDİRDİLER Yeni Asya grubu tabanına l altında dağıttığı “Bediüzzaman'dan Çözümler” adlı bir el kitabında önce Said-i Nursi'ye büyük zulümler yapan CHP'nin günahlarını bir bir Said-i Nursi'ye sildirdi, son sayfasında ise CHP'yi överek tabanına ‘CHP'nin desteleyin' çağrısı yaptı. SAİD-İ NURSİ'Yİ YALANLARINA ALET ETTİLER Said-i Nursi'nin sırtından geçinen grup, mensuplarına dağıttığı ve CHP'ye oy vermelerini telkin ettiği “Bediüzzaman'dan Çözümler” adlı bir el kitabında CHP'ye övgüler düzüyorlar. CHP'nin günahlarının Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'ye kesildiği kitapçıkta, Kemal Kılıçdaroğlu ise övülüyor. Kitapçığın son sayfasında CHP'yi övdü ve ‘CHP'nin desteklenmesi talimatı verdi. Said-i Nursi'yi bir çıkar aracına dönüştürenler, tabanın tepkilerini azaltmak için CHP'ye oy verilme aymazlığını dahi Bediüzzaman'a bağlayan Yeni Asyacılar, CHP'ye oy verdirmek için bastırdıkları kitapçığın son (160.) sayfasını şöyle bitiriyorlar: “Ötekileştirici, ortak bağları ve kardeşlik hukukunu tahrip edici söylemlerden sakınılması; adaletin asla konjonktürel, siyasî ve ideolojik çekişmelere kurban edilmemesi gerekiyor. Son dönem*de Kılıçdaroğlu'nun "Ce*maatlere saygılıyım. İn*sanlarımız manevî dün*yalarında cemaatlere ya*kın olabilir. Nurcu da ola*bilir, Süleymancı da, Fethullahçı da... Yeter ki bu*nu siyasallaştırmasınlar" sözleriyle yeni bir boyu*ta taşındı. Yine CHP liderinin, vaktiyle Bediüzzaman'a yapılan zulüm*leri hatırlatarak partisine yüklenen Başbaka*na cevap verirken "Said Nursi'nin eserlerini kütüphanelere koyan biziz" diyerek sergile*diği yaklaşım da bu çerçevede anlamlı. Onun için CHP'deki bu olumlu değişimin teşvik edilip desteklenmesi gerekir diyoruz. Çünkü bunun CHP'yi ve siyaseti aşan bo*yutları olduğunu düşünüyoruz. CHP'nin Bediüzzaman'la barışması onu da, herkesi de rahatlatır.” Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 31. Oktober 2015 Autor Teilen Geschrieben 31. Oktober 2015 Mehmet Fırıncı: "Paralel örgüt can havliyle bu iktidarı indirmeye çalışıyor" 42 29.10.2015 11:32 | Güncelleme: 29.10.2015 11:32 Haberler › Güncel Haberleri › Mehmet Fırıncı: "Paralel örgüt can havliyle bu iktidarı indirmeye çalışıyor" haberi Bediüzzaman Said-i Nursi'nin talebelerinden Mehmet Fırıncı, dünyanın dört bir yanında elini kana bulamış devletlerin Türkiye'yi AK Parti idaresi altında görmekten hoşlanmadıklarını ve bunu saklama ihtiyacı da duymadıklarını söyledi. Mehmet Fırıncı: ''Paralel örgüt can havliyle bu iktidarı indirmeye çalışıyor'' AA Mehmet Fırıncı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1 Kasım Pazar günü yapılacak seçimler öncesi, vatanın ve milletin huzurlu olması için gösterilen her türlü gayreti desteklediğini belirtti. Said-i Nursi'nin yanında 9 yıl geçirdiğini ve 65 yıldır "Risale-i Nur"larla meşgul olduğunu ifade eden Fırıncı, şöyle konuştu: "O katiyen asayişe taraftardı. Yani bir tavuğun bile birisinden ürküp de rahatsız olmasına razı olmazdı. Dolayısıyla bizler de Risale-i Nur'dan aldığımız terbiye ve Kur'an'dan süzülen o hakikatlerle daima asayişe ve insanlara hizmete, hayra, güzele taraftar olduk. Yanlış bir şey olursa onun izalesi için müspet şekilde yardım etmeye, devlet kuvvetlerine bu konuda yardımcı olmaya çalıştık. Güya, 'Hizmet yapıyoruz' diye ortaya çıkan bir kısım hareketler, maalesef huzurumuzu bozuyor. Buna katiyen razı değiliz." Said-i Nursi'nin, açıkça Demokrat Parti'yi desteklediğini, bunu da "Vatan, millet, İslamiyet ve Kur'an hesabına yaptığını ve yapmaya mecbur olduğunu" aktaran Fırıncı, öğrencilerini de bu yönde teşvik ettiğini dile getirdi. Bugün içerideki ve dışarıdaki kuvvetlerin, AK Parti'yi ne pahasına olursa olsun iktidardan indirmek için ittifak yaptığının açıkça görüldüğünü vurgulayan Fırıncı, "Dünyanın dört bir yanında elini kana bulamış devletler Türkiye'yi AK Parti idaresi altında görmekten hoşlanmıyorlar ve bunu saklamak ihtiyacını da duymuyorlar. Devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş olan ve yine ipleri dış mihrakların elinde bulunan paralel örgüt (Paralel Devlet Yapılanması) can havliyle bu iktidarı indirmeye çalışıyor ve bu uğurda önüne kim çıkarsa onunla ittifak etmekte bir beis görmüyor" dedi. - "Devleti zayıflatacak tavırlar içinde olanlar yanlış yapıyorlar" Fırıncı, Said-i Nursi'nin kendisine zulmedildiği zaman sabrettiğini, kendisine zulmedenlere hakkını helal ettiğini, kendilerine de böyle davranmaları gerektiği hususunda tavsiyede bulunduğunu vurguladı. Dini hizmet yaptığını söyleyen bu (Paralel Devlet Yapılanması) hareketin milletin iradesiyle iktidara gelmiş hükümet aleyhinde faaliyetlerde bulunmasının kabul edilemez olduğunu aktaran Fırıncı şöyle devam etti: "Memlekete hizmet eden mevcut idarenin işini zorlaştırmak değil, bütün gücümüzle kolaylaştırmak ve yardımcı olmak durumundayız. Dünyanın hali malum. Suriye'de, Irak'ta, Filistin'de meseleler bitmiyor. Türkiye'nin kuvvetli olması lazım. Bu da beraber olmakla olur. Devleti zayıflatacak, ona zarar verecek tavırlar içinde olanlar katiyen yanlış yapıyorlar. İşte bu sebeplerden dolayı, Risale-i Nur talebeleri olarak bizler de aynen üstadımızın Halk Partisi'ne karşı Demokratları destekleyişi gibi, AK Parti'yi onun karşısında ittifak etmiş iç ve dış hasımlarına karşı bütün kuvvetimizle müdafaa etmeyi bir vazife biliyoruz." Fırıncı, milletin basiretini kullanarak, istikrarı temin etmek için mevcut AK Parti Hükümetini tek başına iktidara getireceğini düşündüğünü belirterek, "Böyle yapmaları lazım. Bunun adeta vazgeçilmez bir şey olduğunu ifade edelim" değerlendirmesinde bulundu. Müslümanların çeşitli düşüncelere sahip insanlar olarak bin seneden beri Anadolu'da yaşadığını anımsatan Fırıncı, "Başka ırklardan çeşitli milletlerden insanlar elbette var. Bunların hepsi İslam'ın potasında erimiş ve kardeş bilmiş birbirini. Bazıları çıkıp da silahlı hareketlerle şunla bunla hem bu birliği bozmak istiyor hem de kendi ırkından zannettiği kimselere büyük zarar veriyor. Memlekete zarar veriyor. Bilhassa İslam'a büyük zarar veriyor. Milletimizin bunun yanlışlığını görerek reylerini ona göre vermesi lazım diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı. - "Dinin kutsiyeti böyle dünyevi maksatlara alet edilmez" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Paralel Devlet Yapılanması" için, "Bu yapının tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı da ihanet"tir sözlerini onaylayan Fırıncı, bu sözün iki senedir devam eden bir mücadele sonunda söylendiğini dile getirdi. Fırıncı, Koza İpek Holding önünde cevşen okuyanları da eleştirerek, şunları söyledi: "İnsan tabii hayrette kalıyor, ne söyleyeceğini bilemiyor bu insanlar için. Bu insanlar herhalde ehli iman insanlar, herhalde değil ehli imandır. Böyle bir yanlışlığa nasıl düşüyorlar, o noktada üzüntülüyüz. Cumhurbaşkanımızın bir tespitidir, elbette tabanda Allah rızasını talep eden ve ona göre yaşayan insanlar da var bu anlayışın içinde. Cumhurbaşkanı onların hakkını da muhafaza etmiş oluyor ama dinin ticari bir şeye girmesine elbette gönlümüz razı olmaz. Dinin kutsiyeti böyle dünyevi maksatlara alet edilmez, alet edilirse dinden hiçbir hisse alınmaz. İhlas da kalmaz samimiyet de kalmaz. Diğer taraftan 17-25 Aralık hadiseleri, şu anda hukuki bir zemine de girmiş bulunuyor. Dolayısıyla söylenecek söz bitmiş artık vakıa ortada." - "Bediüzzaman'ın yolunda değiller" Fırıncı, "Paralel Devlet Yapılanması"nın Bediüzzaman Said-i Nursi'nin yolunda olmadığını ifade etti. Said-i Nursi'nin, kendine zulmedenlere de dua ettiğini ve yanlışlıklardan vazgeçmeleri tavsiyesinde bulunduğunu, hukuki müdafaalar yaptığını dile getiren Fırıncı, şunları kaydetti: "Kendisine en şiddetli şekilde zulmedenlere de 'İnşallah imanlarını kurtarırlar ben de hakkımı helal ediyorum' demiş. Biz kendisini otelin önünde biraz kalabalık toplanarak karşılamıştık. Bize, 'Siz beni menfi harekete alet ettiniz, bu kalabalığı topladınız, alkışlamalar oldu burada, bu menfi harekettir, benim tarzım müspet harekettir. Böyle bir şeye katiyen razı olmam' diye şiddetle kızarak bu konuda iki saate yakın konuşmuştu. Velhasıl bizim tarzımız müspet harekettir, ben Risale-i Nur'dan istifade ettiklerini söyleyen bu arkadaşlara şunu söylüyorum; katiyen bu şeylerden vazgeçsinler, yazık oluyor hem kendilerine hem vatanımıza hem dinimize hem de Risale-i Nur'a yazık oluyor, acıyoruz." Fırıncı, İslam'da ırkçılık olmadığını vurgulayarak, "Elhamdülillah Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu'daki Müslüman kardeşlerimiz meseleyi anladılar diye düşünüyorum ve PKK'nın saldırılarını desteklemediler, müsamaha göstermediler. İslam'da ırkçılık yok, biz iman kardeşiyiz ve diğer insanlara da şefkatle, muhabbetle muamele içindeyiz. Bu hususta onları tebrik etmek lazım, PKK'ya destek vermedikleri için" diye konuştu. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 5. Januar 2016 Autor Teilen Geschrieben 5. Januar 2016 [h=1]Gülen hakkında iddianame hazır[/h]İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan 1453 sayfalık iddianamede, 1 numaralı şüpheli olarak Fetullah Gülen yer aldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Paralel Devlet Yapılanması'nın, "takipsizlikle sonuçlanan 25 Aralık soruşturmasında usulsüzlükler yaptığı ve şüphelilere kumpas kurduğu" iddiasıyla aralarında Fetullah Gülen ve eski Emniyet Müdürü Yakup Saygılı'nın da bulunduğu 69 şüpheli hakkında yürüttüğü soruşturma tamamlanarak, iddianame hazırlandı. Şüpheli Fetullah Gülen'in "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek", "silahlı örgüt kurmak veya yönetmek" ve "Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması talep edilen iddianamede, Gülen'in kaçak olduğu için tensiple birlikte tutuklanması istendi. İddianamede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bilal Erdoğan, Berat Albayrak, Serhat Albayrak, Hakan Fidan, İsmail Rüştü Cirit, Nihat Ömeroğlu ve Yalçın Akdoğan "müşteki", Başbakan Ahmet Davutoğlu, bazı bakan ve milletvekilleri de "mağdur" olarak yer aldı. İddianamede, onaylanması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunuldu. AA 01 Ekim 2015 Perşembe 16:30 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 19. Januar 2016 Autor Teilen Geschrieben 19. Januar 2016 [h=1]Bediüzzaman’ın Fethullah Gülen öngörüsü[/h]http://img.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/images/yazaryeni/fuat.ugur@2x.jpg Fuat Uğur Fugur1864@gmail.com [TABLE] [TR] [TD=colspan: 2] [/TD] [/TR] [TR] [TD=colspan: 2][/TD] [/TR] [TR] [TD=width: 55][/TD] [TD=align: left][/TD] [/TR] [TR] [TD=colspan: 2]http://static.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/Templates/v1/images/product-button-facebook-24.png[/TD] [/TR] [TR] [TD=colspan: 2] [/TD] [/TR] [/TABLE] Tahşiye davası Gülen örgütünün en acımasız kumpaslarından biriydi. Fethullah Gülen tahşiye davasının ilk işaretini televizyonlarından yayınlanan bir konuşmasında vermişti. Operasyon bizzat Hidayet Karaca tarafından ve STV’deki bir dizi üzerinden yürütüldü. Sonra da “Tahşiyeciler” denen küçük bir grubu yok etmek için akla hayale sığmayacak tezgâhlar yaptılar, insanların hayatlarını kararttılar. Gülen Tahşiyecilerle neden bu kadar uğraştı? Çünkü büyük cemaat değildi, üç beş evi olan bir gruptu sadece. Bu soru ilk önceleri cevapsız kaldı. Paralel Yapı’nın mutlaka kendilerine göre önemli bir sebebi vardır diye düşünenler yanılmadılar. Çünkü Tahşiyeciler Bediüzzaman’ın gizemli tanımlarını haşiye, yani dip not olarak açıklıyorlardı. Tuhaftı ama Bediüzzaman’ın on yıllar öncesinden kaleme aldığı öngörüleri âdeta Fethullah Gülen’i tarif ediyordu. Gülen aşırı derecede tedirgin oldu ve dikkatlerin üzerine toplanacağını, Bediüzzaman’ın kendisini işaret ettiğinin anlaşılacağını fark etti. Bu durum Fethullah Gülen açısından çok tehlikeliydi. Cemaat tabanında zor duruma düşebilir, itibarını kaybedebilirdi. ŞAKİRTLER SİYASETE, HÜKÜMETİN İCRAATINA KARIŞMAYACAK İşte o haşiyelerden birinde Bediüzzaman Said Nursi'nin, Nur talebelerinin siyasetten uzak durmasını istediği Şualar Risalesi’nden bir bölüm yer alıyordu ve şöyle deniyordu: “Beşinci esas: Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmaması bir düstur-u esasîleridir. Çünkü hâlisâne hizmet-i Kur’âniye, onlara her şeye bedel, kâfi geliyor. SİYASETE GİRENLER HİZMETİN KUDSİYETİNİ BOZAR Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez. Her hâlde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak. BİRİNİN HATASIYLA MASUM TARAFTARLAR EZİLECEK Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat ile birinin hatâsıyla onun mâsum pek çok taraftarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlûp düşecek. Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 568” DEHŞETLİ CEMAATLERİN TOKAT YİYECEĞİ YILLAR Bediüzzaman daha sonra çeşitli risalelerinde içlerinden çıkacak bir grubun geniş bir daireye yayılacağını, risale-i nurlara sırtlarını döneceğini ve bir “şahsiyet”i öne çıkaracaklarını, bu “şahsiyet”in her şeyin önüne geçeceğini belirtiyordu. Bediüzzaman bu grubu tanımladıktan sonra Emirdağ lahikası sayfa 208’de aynen şöyle demişti: “Büyük dairede onun gibi dehşetli cemaatler siyasi islamiyeye darbe vurduklarından, 12-13-14-ve 16 tarihlerinde tokatlar yiyecekleri ihtar edildi.” Gülen’i çıldırtan tam da buydu. Bediüzzaman Said Nursi’nin on yıllar öncesinden yazdığı risalelerinde Onu anlattığı gün gibi aşikârdı. Gülen risalelerde kendini bulmuştu. Niye bulmasın ki, siyasete karışan ve darbe yapan oydu, fitne fesat sokan oydu, şakirtlerin himmetini ve hizmetini istismar eden oydu, tezgâh, kumpas onlardaydı, yalan dolan, para transferleri, rüşvet ve daha niceleri. Nitekim 2012 yılından itibaren tam da Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadesiyle tokat yemeye başladılar. Peki, akıllandılar mı? AVRUPA’DA TEHDİT VE ŞANTAJ Ne gezer! Çıldırmış gibi özellikle yurt dışında saldırmaya devam ediyorlar. Şeytanla iş birliği yapmaktan çekinmiyorlar. Önceki gün Avrupa’da Gündem programında Almanya’da bir yayınevi sahibi olan, Avrupalı Bayan ve Sport diye iki dergi çıkaran Çiğdem Yalçın adlı iş kadınını ağırladım. Paralel Yapı’nın Almanya’daki unsurlarının kendisini alacağı reklamların önünü kesmekle tehdit ettiklerini, reklam için dolaşan elemanlarına hakaret ettiklerini anlattı. Sebep ise dergilerinde Erdoğan’ın Merkel ile buluşmasını haber yapması, hükümet faaliyetlerini yansıtması. İşte böylesine ahlaksızlığın dip yaptığı bir cemaatin önce Paralel Devlet Yapılanması, Haşhaşi, ardından FETÖ diye adlandırılması boşuna değil. Evet, tam bir çete gibiler. Gibisi fazla, öyleler. ..... Not: Tüm bu bilgileri paylaşan Ümit Akdemir’e teşekkür ediyorum. 19.01.2016 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2023 [h=1]Tahşiye notlarının çılgına çevirdiği FETÖ[/h]http://img.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/images/yazaryeni/fuat.ugur@2x.jpg Fuat Uğur Fugur1864@gmail.com [TABLE] [TR] [TD=colspan: 2] [/TD] [/TR] [TR] [TD=colspan: 2][/TD] [/TR] [TR] [TD=width: 55][/TD] [TD=align: left][/TD] [/TR] [TR] [TD=colspan: 2]http://static.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/Templates/v1/images/product-button-facebook-24.png[/TD] [/TR] [TR] [TD=colspan: 2] [/TD] [/TR] [/TABLE] Çılgına dönmelerini anlıyorum tabii. Tahşiye kumpasını yapmalarının sebebi, bu küçük grubun Said Nursi’nin Fethullah Gülen’i ve onun yapacaklarını tarif eden öngörülerini, notlar halinde ve anlaşılır biçimde yayınlamalarıydı. Önceki günkü yazım, gözü dönmüşlüklerinin her zaman zuhur edebileceği yolundaki potansiyellerinin hâlen mevcut olduğunu gösterdi. Said Nursi’nin risalelerini kafasına göre yorumlayan ve çarpıtılmış kitapları yayınlamasıyla bilinen biri çıkmış, paralelcilerin gazetelerinde hakaretler yağdırıyor. Ben cevap verecektim ama vazgeçtim. Aslında ona ben cevap vermeyeceğim. Yazıma kaynaklık eden Ümit Akdemir tek tek yanıtlamış. Ben yalnızca aralara notlar düştüm. 1- Yazının uzun bölümünü oluşturan Bediüzzaman’ın Şualar risalesine bir cevap yok. Bunu kabul ediyorlar. Orada ne diyor yeniden hatırlayalım: “Beşinci esas: Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmaması bir düstur-u esasîleridir. Çünkü hâlisâne hizmet-i Kur’âniye, onlara her şeye bedel, kâfi geliyor. Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez. Her hâlde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak. Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat ile birinin hatâsıyla onun mâsum pek çok taraftarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlûp düşecek. Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 568” 2- Paralel yazar Emirdağ lahikasındaki cümleye saptırarak cevap veriyor. “Büyük dairede onun gibi dehşetli cemaatler siyasi islamiyeye darbe vurduklarından, 12-13-14-ve 16 tarihlerinde tokatlar yiyecekleri ihtar edildi” cümlesindeki “tarihlerinde” yerine “zarfında” kelimesini koyup kurnazlıkla tüm cümleyi saptırabileceğini sanıyor. Hâlbuki Bediüzzaman burada geçmişte verdiği bir işaretin vuku bulduğunu “12, 13, 14 ve 16 sene zarfı” cümlesini değiştirerek “12, 13, 14 ve 16 sene tarihlerinde tokatlar yiyecekleri ihtar edildi'' diyerek net bir ifade kullanıyor. 3- Said Nursi geçmişte ne söylediğini hatırlatarak aynının gelecekte de olacağını açık açık öngörmüştür. “İsabet var” diyerek gelecekte de isabet edeceğini anlatmak istemiştir. 4- Bu bölümde Gülencilerin tahrifatçısı açık açık sahtekârlık yaparak ve cümleden siyaset-i islamiyyeyi çıkartarak rol değişikliği yapıyor ve Fethullah Gülen’i tokat atan konumuna getiriyor. Bunu ancak deve kuşları anlamaz. Hâlbuki fitneyi çıkartan Gülen, şu anda da çok aşikâr ki tokat yiyor. Ha “Onun keyfi yerinde, Pensilvanya’da bir eli yağda bir eli balda” diyebilirsiniz. Eh tabii haklısınız, cemaatinin yediği tokatlardan ona ne. Nasıl olsa keyfi yerinde. 5- Said Nursi, sonradan gelecek cemaatten bahsederken elbette Fethullah Gülen’in ismini vermiyor. Bu zaten şirk koşmak olurdu. Bir miktar aklı olan bundan mutluluk duymak yerine öngörüdeki tarifin tıpatıp Gülen olmasından dolayı utanır ve endişelenir. 6- Şeytanla iş birliği yaptıkları için yalana dolana, çarpıtmaya başvurmak artık paralel yapıda gelenek haline geldi. Hem “Bu tür ihbar-ı gıyabiler net değildir” diyor, hem de anlamış gibi yaparak karşısındakine cahil diyor. Başka çıkar yolları yok çünkü rezil oldular. Farklı fikre ve gerçekleri yazanlara hakaret ederek cemaat tabanına “Aman ha sakın bunlara inanmayın, Hocaefendimiz zinhar risalelerde tarif edilen adam değildir” mesajı vermekteler. 7- Risalelerde “oldu ve olacak” diye iki zaman dilimi vardır. Bu risalelerde Bediüzzaman’ın geçmişte sözünü ettiği şahsı maneviye idi. Ama gelecekte sözü edilen hem şahıs hem de topluluk. Saptırma uzmanı paralel hoca ısrarla geçmişteki “olmuş”u hatırlatarak gelecekte işaret edilenin Fethullah Gülen olduğunu saklamaya çalışıyor. 8- İşin daha da ilginç yanı bu risaleleri Bediuzzaman’ın talebeleri çok iyi anlıyorlar ve yorumluyorlar. Bediüzzaman’ın talebesi olmayan bu paralel mürid tekrar okusun. Okurlarımdan Sait Peker şöyle yazmış: 29. Mektupta 5. Desisesi şeytaniye “En tehlikelisi budur ki…” ile başlayan kısmı okursanız Fethullah Gülen'in ne kadar tehlikeli olduğunu göreceksiniz. Evet 2016 tarihi gizli zındıka komitesi adına hareket eden Fethullah Gülen, DHKP-C, TİKKO, PKK gibi tüm dehşetli cemaatlerin müthiş tokat'lar yiyeceği tarihtir. Tüm ihanet şebekeleri yerden yere vurulacak. Ama Fethullah Gülen Kuran'a ihanet ettiğinden ondan intikamını Kur’an alacak ve o ihanetçiyi yerden yere vuracak. Bir başka okurumuz İsmail Kartal ise Sait Peker’in sözünü ettiği Mektubat/426’yı göndermiş. Çok ilginç, eski kelimeler ve deyimlerle dolu ama çok rahatlıkla anlaşılabiliyor. Kimi anlattığı ise kolaylıkla bulunabilir. Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler'in kıymetlerinin tenzilini arzu eder tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın. Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki: "Bu dürûs-u Kur'aniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulûm-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler'in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünki çok emarelerle anlamışız ki: BU ULÛM-U İMANİYEDEKİ FETVA VAZİFESİYLE TAVZİF EDİLMİŞİZ. Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde bir şey yazsa; soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklidcilik hükmüne geçer. ~RN-Mektubat/426~ 21.01.2016 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2023 [h=1]Gülen cinneti...[/h] 17 Mart 2016 Perşembe Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Başkanı Vitaliy Naumkin’in Pensilvanya’da Fethullah Gülen ile yaptığı röportaj, Rusya’nın Moskovskiy Komsomolets gazetesinde 10 Mart 2016’da yayınlandı. Gülen’in resmi web sitesi, röportajın Türkçesine geniş yer verdi. Ben bununla ilgili tweet atınca, hipnozdaki Gülenistler, “yalan söylüyorsun” diye ayağa fırladılar. Birisi de, “oğlum Rusya’da okuyor, böyle bir röportaj yayınlanmadı” diye yalanın sunturlusunu savurdu... Gülen’in resmi sitesinden alıntı yapıyorum ki, artık tek sığındıkları inkâr, tevil ve saptırmaları boşa çıksın... (Ne demişti Sayın Cumhurbaşkanı; bunlar yalanı yeminle söyleyen adamlar...) Fethullah Gülen artık ihanette sınır tanımıyor. Bir cinnet hali sergiliyor. İlk cinneti, gözlerinin yuvalarından dışarıya fırlamış gibi olduğu beddua seansında görülmüştü. Sonra savruldu da savruldu. 25 Aralık’ta Başbakan’a, yani hükümete darbeye teşebbüs etti. Sonra bağlılarından CHP’ye oy vermelerini istedi. HDP’nin desteklenmesi talimatı verdi. CHP-HDP hükümeti istemesi, MİT TIR’larının durdurularak Türkiye’nin, uluslararası zeminde köşeye sıkıştırılması için “teröristlere silah yardımı yaptığı” yalanının Gülen medyasında propaganda edilmesi cinnet halinin başka tezahürleriydi. Brüksel ve Washington’da onursuz bir ihbar lobisi gibi çalışıp Türkiye aleyhinde tezviratta bulundular, ABD milletvekillerinden ve senatörlerden Yahudi lobisinin desteği ile (hem de yüz senatörün 80’inden) imza topladılar. Telefon dinlemelerine dair soruşturmalar, Baykal ve MHP milletvekilleri dâhil şantaj kasetleriyle ilgili iddialar arttıkça, Dink cinayeti ile ilgili yeni soruşturma Gülen bağlılarına yaklaştıkça Gülen’in cinneti artıyor. Son olarak bir Rus gazetesine konuşması, bunun son örneği. Fethullah Gülen söz konusu röportajında, “Bazen böyle işte IŞİD gibi, el-Kaide gibi terör örgütleri oluyor. Bazen de terör devletleri oluyor, nasıl bakarlar bilemiyorum yani. İslam dünyasına bakıldığı zaman, bugün terör devletleri var. Bilmem yani kendi ülkem için aynı şeyi söylemeden hicap duyuyorum, belki mülahaza dairesini açık bırakmak lazım orda da. İnsanlara baskı oluyorsa, hürriyetler görmezden geliniyorsa, adalet yoksa istikamet yoksa yapmak istedikleri her şeye kanunlar uyduruyor, sonra yaptıkları şeyi yaptıktan sonra kanun çıkarıyorlarsa, bunlar da bir nevi terör sayılır...” diyor. Türkiye’nin canı hem de Başkent Ankara’daki peş peşe kanlı PKK teröründen yanarken, bölücü terör örgütü Sur’da, Cizre’de, Suriye’ye sınır ilçelerde askerimizi, polisimizi şehit ederken, Kürt kardeşlerimizi yerlerinden, evlerinden ederken, Gülen, PKK’nın adını bile anmadan “Türkiye, terör devletidir” diyor. Hani derler yana, “senin yatacak yerin yok” diye, insanımızı bunu söylemeye kadar getiriyor... Türkiye ve İslam tarihi böyle bir “din adamı” görmedi. Dine hizmet ediyorum diye yola çıkıp, milletin evlatlarını kendi devletinin içine ajan gibi sokup, kendi devletinin karşısına dikeni görmedi. Binlerce işadamı, yazar, gazeteci, sanatçı, milletvekili, bakanı dinlediği, şantaj kasetleri ile Türkiye’yi yönetmeye kalktığı iddiası ile köşeye sıkıştırılan bir din adamı görmedi. Dini kendisine göre yorumlayıp, önce yumuşak yüzünü öne çıkartan ama perde gerisinde meşru gaye için gayrı meşru her yolu mubah gördüğüne, hipnoz altındaki bağlılarını bu konuda ikna ettiğine, böylesine içten pazarlıklı olduğuna kanaat getirilen bir din adamı hiç görülmedi... Gülen, hükümetin yeni terör tanımı hamlesinin olduğu bir sırada, iyi bir koz verdi. “Bunlar da bir nevi terör sayılır” diyor ya, tam da bu Paralel Devlet Yapılanmasının derdest edilmesi için yol gösterdi... Hüseyin Gülerce, Star, 17.03.2016 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2023 [h=3]ERNA Başkanı'ndan çarpıcı açıklamalar[/h] Avrupa'daki Risale-i Nur Medreseleri'nin bağlı olduğu Şahinöz, Paralel Yapı'nın Türkiye'yi karalamak için her yola başvurduğunu belirterek, “Önemli politikacılar ve yazarları derneklerine üye yapıp ülkemizi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kötülemekte kullanıyorlar. FETÖ'nün İslam ve Müslümanlık gibi bir derdi yok.” ifadelerini kullandı.FETÖ'nün her fırsatta Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği'ne (DİTİB) saldırdığını söyleyen Şahinöz, Diyanet'in Türkiye'den gönderdiği imamlarla ilgili FETÖ medyasının Almanya'da kötü propaganda yaptığını, Almanların da bundan etkilendiğini anlattı. Türkiye'de 17-25 Aralık darbe girişimleriyle hükümeti devirmeye kalkan Fetullahçı Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) gizli emellerini bu kez Avrupa'daki Risale-i Nur Medreseleri'nin bağlı olduğu ERNA Başkanı Cemil Şahinöz, ortaya koydu. FETÖ'nün Almanya'da 25 okulu olduğunu, buralarda çıkarları doğrultusunda insan yetiştirdiklerini belirten Şahinöz; “Hareketin asıl mensupları dershanelerde buluşuyor, buraları yeni elemanlar kazanmak için kullanılıyor. Maddi desteği ise yerli iş adamları sağlıyor. Paralel Yapı'nın İslam ve Müslümanlık gibi bir derdi yok. Türkiye'de kendini Müslüman hareketi gibi göstererek inançlı insanların duygularını sömürürken, Avrupa'da çıkarları olmadıkça Müslümanlarla ilişki kurmuyorlar.” dedi. FETÖ, GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İSTEMİYOR “FETÖ'nün Almanca yayınladığı haberlerde inanılmaz kötü bir Türkiye tablosu ortaya çıkıyor.” diyen Şahinöz; “Tayyip Erdoğan düşmanlığı sebebiyle Türkiye aleyhine sürekli yazılar ve haberler yayınlanıyor.” dedi. FETÖ'nün Avrupa'da siyasilerle sıkı işbirliği içinde olduğunu belirten Şahinöz, önemli politikacı ve yazarları derneklerine üye yaptıklarını, o kişiler üzerindeki etkilerini, Türkiye'ye kötülemekte kullandıklarını anlattı. GERÇEK YÜZLERİ ORTAYA ÇIKTI 17-25 Aralık darbe girişimi sonrasında Avrupa'daki Türklerin FETÖ'ye bakışı ile ilgili de konuşan Şahinöz, “Avrupa'da FETÖ'cülerin İslami yapılarla irtibatı yok. Yıllar önce Bielefeld'de, tüm İslami kuruluşların bağlı olduğu ve benim de başkanlığını yaptığım çatı derneği BİG'e kendilerini de dahil edelim dediğimizde, ‘Biz İslami cemaat değiliz.' gibi bir açıklama ile karşılaşmıştık. Yine 2009'da Almanca yayınlanan, ‘Nurculuk Hareketi' kitabımızda Gülencilerle de röportaj yapalım istedik, bize ‘Biz Nurcu değiliz, bize kitabınızda yer vermeyin.' dediler.” ifadesini kullandı. FETÖ'NÜN NURCULUK'LA İLGİSİ YOK FETÖ'cülerin dışarıya farklı, içeriye farklı tanım ve kavramlar kullandıklarını belirten Şahinöz, “İlginç olan, kendileri ‘Biz İslami cemaat değiliz, Nurcu değiliz.' diyorlar. Bu durum 20 senedir böyle. FETÖ yapılanması maalesef Gülen'in mazisinden dolayı Almanya'da halen Nurcu grubu olarak algılanıyor. Hâlbuki FETÖ ile Nurculuk Hareketi arasında bir bağ yoktur.” diye konuştu. FETÖ'NÜN GİZLİ AJANDASI VAR FETÖ'nün Türkiye'de olduğu gibi Avrupa'da da derin bir yapıya sahip olduğunu belirten Şahinöz, şu çarpıcı bilgiyi verdi: “Almanya'nın Baden-Württemberg eyaletinin iç istihbarat birimi olan Anayasayı Koruma Derneği, Temmuz 2014'te FETÖ ile ilgili bir rapor hazırladı. Raporda FETÖ'nün gizli ajandası bulunduğu, yapının tehlikeli ve çelişkilerle dolu olduğu belirtiliyordu. Raporda, hepsinin birbirinden bağımsız gözüktüğü ve Gülen'e bağlı olmadıklarını söylemeleri gerekçesiyle hareket olarak kendilerini takip edemedikleri belirtiliyordu.” SEMİHHAN AYDEMİR İSTANBUL 17 Haziran 2016, Cuma Zaman Gazetesi http://www.zaman.com.tr/kultur_gizli-taniklara-26-yil-3-ay-hapis-cezasi_2370580.html Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2023 [h=3]ERNA Başkanı'ndan çarpıcı açıklamalar[/h] Avrupa'daki Risale-i Nur Medreseleri'nin bağlı olduğu Şahinöz, Paralel Yapı'nın Türkiye'yi karalamak için her yola başvurduğunu belirterek, “Önemli politikacılar ve yazarları derneklerine üye yapıp ülkemizi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kötülemekte kullanıyorlar. FETÖ'nün İslam ve Müslümanlık gibi bir derdi yok.” ifadelerini kullandı.FETÖ'nün her fırsatta Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği'ne (DİTİB) saldırdığını söyleyen Şahinöz, Diyanet'in Türkiye'den gönderdiği imamlarla ilgili FETÖ medyasının Almanya'da kötü propaganda yaptığını, Almanların da bundan etkilendiğini anlattı. Türkiye'de 17-25 Aralık darbe girişimleriyle hükümeti devirmeye kalkan Fetullahçı Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) gizli emellerini bu kez Avrupa'daki Risale-i Nur Medreseleri'nin bağlı olduğu ERNA Başkanı Cemil Şahinöz, ortaya koydu. FETÖ'nün Almanya'da 25 okulu olduğunu, buralarda çıkarları doğrultusunda insan yetiştirdiklerini belirten Şahinöz; “Hareketin asıl mensupları dershanelerde buluşuyor, buraları yeni elemanlar kazanmak için kullanılıyor. Maddi desteği ise yerli iş adamları sağlıyor. Paralel Yapı'nın İslam ve Müslümanlık gibi bir derdi yok. Türkiye'de kendini Müslüman hareketi gibi göstererek inançlı insanların duygularını sömürürken, Avrupa'da çıkarları olmadıkça Müslümanlarla ilişki kurmuyorlar.” dedi. FETÖ, GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İSTEMİYOR “FETÖ'nün Almanca yayınladığı haberlerde inanılmaz kötü bir Türkiye tablosu ortaya çıkıyor.” diyen Şahinöz; “Tayyip Erdoğan düşmanlığı sebebiyle Türkiye aleyhine sürekli yazılar ve haberler yayınlanıyor.” dedi. FETÖ'nün Avrupa'da siyasilerle sıkı işbirliği içinde olduğunu belirten Şahinöz, önemli politikacı ve yazarları derneklerine üye yaptıklarını, o kişiler üzerindeki etkilerini, Türkiye'ye kötülemekte kullandıklarını anlattı. GERÇEK YÜZLERİ ORTAYA ÇIKTI 17-25 Aralık darbe girişimi sonrasında Avrupa'daki Türklerin FETÖ'ye bakışı ile ilgili de konuşan Şahinöz, “Avrupa'da FETÖ'cülerin İslami yapılarla irtibatı yok. Yıllar önce Bielefeld'de, tüm İslami kuruluşların bağlı olduğu ve benim de başkanlığını yaptığım çatı derneği BİG'e kendilerini de dahil edelim dediğimizde, ‘Biz İslami cemaat değiliz.' gibi bir açıklama ile karşılaşmıştık. Yine 2009'da Almanca yayınlanan, ‘Nurculuk Hareketi' kitabımızda Gülencilerle de röportaj yapalım istedik, bize ‘Biz Nurcu değiliz, bize kitabınızda yer vermeyin.' dediler.” ifadesini kullandı. FETÖ'NÜN NURCULUK'LA İLGİSİ YOK FETÖ'cülerin dışarıya farklı, içeriye farklı tanım ve kavramlar kullandıklarını belirten Şahinöz, “İlginç olan, kendileri ‘Biz İslami cemaat değiliz, Nurcu değiliz.' diyorlar. Bu durum 20 senedir böyle. FETÖ yapılanması maalesef Gülen'in mazisinden dolayı Almanya'da halen Nurcu grubu olarak algılanıyor. Hâlbuki FETÖ ile Nurculuk Hareketi arasında bir bağ yoktur.” diye konuştu. FETÖ'NÜN GİZLİ AJANDASI VAR FETÖ'nün Türkiye'de olduğu gibi Avrupa'da da derin bir yapıya sahip olduğunu belirten Şahinöz, şu çarpıcı bilgiyi verdi: “Almanya'nın Baden-Württemberg eyaletinin iç istihbarat birimi olan Anayasayı Koruma Derneği, Temmuz 2014'te FETÖ ile ilgili bir rapor hazırladı. Raporda FETÖ'nün gizli ajandası bulunduğu, yapının tehlikeli ve çelişkilerle dolu olduğu belirtiliyordu. Raporda, hepsinin birbirinden bağımsız gözüktüğü ve Gülen'e bağlı olmadıklarını söylemeleri gerekçesiyle hareket olarak kendilerini takip edemedikleri belirtiliyordu.” SEMİHHAN AYDEMİR İSTANBUL 17 Haziran 2016, Cuma Zaman Gazetesi http://www.zaman.com.tr/kultur_gizli-taniklara-26-yil-3-ay-hapis-cezasi_2370580.html Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2023 BÖLÜMLER Ana SayfaVideoYazarlarKategorilerİletişim COPYRIGHT 2015 ODATV.COM  Cemaat'in tek kurtuluşu: Darbe Meselenin PKK'yla ne ilgisi var Facebook Twitter WhatsApp Google   Türkiye’de siyaset 2013 yılına kadar Cemaat eliyle ABD tarafından şekillendirilebiliyordu. 2011 yılına kadar iktidardaki AKP Hükümeti ile Washington arasındaki ilişkiler çok iyiydi; iki tarafın da Türkiye açısından iç ve dış politikadaki hedefleri paralellik arz ediyordu. Bu yüzden AKP Hükümeti, Cemaat eliyle yapılan operasyonlara tam destek verdi. Bu dönemde Cemaat, AKP’yi iktidarda tutma adına muhalefeti dizayn etmeye çalışıyordu. Amaç;aslında birer Amerikan politikası olan Kürt açılımı ve ülkenin “ılımlı İslam” Cumhuriyetine dönüşmesi önünde engel teşkil eden, Atatürkçü, ulusalcı ve milliyetçi güç odaklarının tasfiye edilmesiydi. 2011 yılında Erdoğan Şangay İşbirliği Örgütüne üye olmaktan bahsetmeye başladığında, AKP ile Washington’un yolları da ayrılmaya başlamıştı. Doğal olarak bu ayrışmada Cemaat sahibinin yanında yer aldı. ABD derin devleti, Türkiye’nin Avrasya’ya kayan eksenini düzeltmek maksadıyla yine Cemaat vasıtasıyla bu sefer Erdoğan’aoperasyon yaptı. 17-25 Arılık operasyonu, çok gerçekçi ve gerçek verilerle tasarlanmasına rağmen şaşırtıcı bir şekilde başarısız olunca, Erdoğan ile Paralel Devlet Yapılanması arasında ölümüne bir kavga başladı. Bu kavgada ABD, Türkiye’yi şekillendirmek için kullandığı, devletin her hücresine sızmayı başarmış en önemli aletini kaybetmek üzere. Çünkü hapse girme, hatta ölüm korkusu yaşayan Erdoğan,var gücüyle Cemaatin bütün kadrolarını devletten tasfiye etmeye çalışıyor. Dokunamadığı tek kurum, TSK. Size garip gelecek ama son aylarda tırmanan terör olayları ile TSK’daki Cemaatçiler arasında dolaylı bir bağ var. KIŞLALARINDA UYANMAYI BEKLEYEN DEFNE YAPRAKLARI 25 bin civarında vatansever asker, kumpas davalarla ve daha çok emekliliğe teşvik edilip veya zorlanarak ordudan tasfiye edilirken, onların yerlerini Cemaat kadroları aldı. TSK’nın içerisinde tahminlerin çok çoküzerinde bir Cemaat yapılanması var. Cemaatin tek güvencesi işte TSK içindeki bu uyuyan kadrolar. Cemaat çok sıkışmış bir durumda, kendisini ve aynı zamanda ABD derin devletinin en önemli maşasını kurtarabilecek tek çare darbe gibi gözüküyor. Darbe ile yönetime el konulmadığı takdirde zamanla Cemaat devlet içindeki etkinliğini tamamen yitirecektir. Türkiye’yi darbe ortamına sürükleyebilecek tek unsur ise PKK. *Son aylarda yaşananları kısaca hatırlayalım: 7 Haziran seçimlerinden sonra PKK şehir ve hendek savaşlarını başlattı. Kandil, sürekli halkı ayaklanmaya çağırıyor. Başkanlık Konseyi Üyesi Duran Kalkan;*“savaşı boyutlandıracaklarını, her tarafı savaş alanına çevireceklerini, bu savaşla 2016 baharının Kürdün baharı olacağını”*söyledi. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise;"Yaza kadar PKK ve hükümet arasındaki gerginlik artabilir. Birçok Kürt ve Türk ölebilir ve bu etnik bir iç savaşı tetikleyebilir" diye açıklama yapıyor. Her gün Güneydoğu’dan şehit cenazeleri gelmeye devam ederken,batı illerinde de kıpırdanmalar başladı. İstanbul’da bazı kahvehanelerin taranması, Akit ve Yeni Şafak gazetelerine yapılan saldırılar, Mersinde yaşanan kundaklama olayları, Ankara’da 28 vatandaşımızın şehit edildiği bombalı saldırı bu kötü gidişatın habercisi, ülkedeki tablo 12 Eylül 1980 öncesini hatırlatıyor. DARBENİN AYAK SESLERİ Bütün bu yaşananlara paralel olarak medyada bir darbe tartışması başladı. Cemaat'in Zaman gazetesi yazarı Abdullah Aymaz "Nevbahar mesajı" başlıklı yazısında Fethullah Gülen'in 12 Eylül darbesi öncesi, Sızıntı dergisinde yazdığı ve darbeyi çağıran yazısını*paylaşıp, sonuna "Şimdi de 36 sene sonra, diyorum ki: Yusuflara müjdeler olsun!.."*yazması TSK içindeki uyuyan hücrelere talimat*olarak algılandı. Yandaş medyada da darbe tartışmaları devam ediyor. Bazıları TSK içindeki uyuyan hücrelerinin çok acil ve her türlü risk alınarak, en sert ve en uç tedbirlerle çökertilmediği takdirde darbenin göstere göstere geleceğini iddia ediyor. Bazıları ise, şu anda çok sayıda kurmay albayın bu yapıdan olduğunu, alt ve orta düzey generaller içinde de hatırı sayılır sayıya ulaştıklarını, hatta bunların darbe için dış destek aradıklarını ama bulamadıklarını, ancak hepsinin teker teker kayıt altına alınmış olması sebebiyle organize hareket edemeyecekleri için darbe olmayacağı düşüncesinde. Darbe mesajından sonra Zaman Gazetesine kayyum atandı. Bunun üzerine konuşan Fethullah Gülen,"Onlar bunu yıkmaya çalışsınlar. İki senedir yıkmaya çalıştılar, yıkamadılar. Bir tek taş düşüremediler Allah'ın izniyle. Burkuntu yaşıyorlar, paranoya yaşıyorlar. Korkuyla tir tir titriyorlar"*dedi. Bu arada hakkında Cemaatçi olduğu iddiaları bulunan Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse görevden alındı. Başbakan Davutoğlu, görevden almaya ilişkin,"Bürokraside paralel yapı ile mücadele her kurum gereğini yapıyor. Rasyonel hiyerarşide herkes hesap verme durumundadır"*dedi. HSYK Teftiş Kurulu'nun 680 hâkim ve savcı için"Terör örgütüne üye olmak ve örgütsel eylemde bulunmak"*suçlarından soruşturma başlattığı medyaya yansıdı. TSK’DA CEMAAT TASFİYESİ MECBUR HALE GELDİ Anlaşılan o ki Cemaatin fazla zamanı kalmadı. Ne yapacaksa YAŞ kararları öncesi, Ağustos ayına kadar yapacak. Diğer yandan ülkede şehit cenazeleri ile birlikte her türlü terör olayının tırmanması ile birlikte AKP Hükümetinin de Ağustos ayını bekleyecek zamanı kalmadı. Önümüzdeki dönemde TSK içinde ciddi bir Cemaat tasfiyesi beklenmeli. Çünkü tırmanan terörü dizginlemenin yolu buradan geçiyor. PKK’nın PYD adı altında ABD’den destek aldığı bir gerçek. Bir başka deyişle PKK terörü, sokak hareketliğini tırmandırması maksadıyla daha çok dışarıdan kışkırtılıyor. Senaryoya göre; “Güneydoğu’dan gelen şehit cenazelerine batıda yapılacak saldırılar, bombalamalar eklendiğinde, iç savaşın fitili ateşlenecek. Kürt-Türk sokaklarda birbirini kırmaya başlayacak. Zaten halkın bir kısmı Erdoğan’dan nefret ediyor. Onlar da Erdoğan devrilsin diye sokağa çıktığında bu sefer Erdoğan taraftarları da işe karışacak. Böylece sokaklar kan gölüne dönecek. Toplumda, “asker gelsin bizi kurtarsın” beklentisi yükselmeye başladığında, TSK içindeki uyuyan hücreler beklenen darbeyi yapacak.” Eğer TSK içindeki uyuyan kadrolar temizlenebilirse, her hangi bir ayaklanma sonucu veya darbe ile Hükümet devrilse bile, ABD maşasını kaybetmiş olacağından, devrilen hükümetin yerine kimin geleceğini belirleyemez. Bu durumda, birçok Güney Amerika ülkesinde ve komşumuz Irak’ta olduğu gibi kendisine düşman yeni bir hükümet ve toplumla karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla boş yere Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak istemeyeceği için PKK’yı desteklemekten vaz geçebilir. Yani; Cemaatin darbe potansiyeli kalmadığında ABD, PKK’yı dürtmekten vaz geçecektir. Mevcut durumda TSK içindeki Cemaatçi kadrolar terörle mücadeleye katkıdan çok zarar vermektedir. İşte bu gerçeğin farkına varan Hükümetin, PKK terörünü bitirmek ve darbe tehlikesini önlemek amacıyla Ağustos ayı öncesi TSK’da paralel tasfiyesine başlayacağı gözüküyor. Tüm işaretler bu yönde. Sürpriz olmasın. Osman Başıbüyük Odatv.com 08.03.2016 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2023 Yaver Levent Türkkan itiraf etti SONRA OKU  22 Temmuz 2016Mesut HASAN BENLİ / ANKARA Son dakika haberleri gelmeye devam ediyor... Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin soruşturmada verdiği savcılık ifadesinde FETÖ üyesi olduğunu itiraf etti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan, "Ben paralel yapı üyesiyim. Bu cemaatte yıllarca gönüllü olarak hizmet ettim. Bugüne kadar cemaatte olduğum abilerime itaat ettim, onlar tarafından verilen emirlere bugüne kadar harfiyen riayet ettim." dedi. Yarbay ifadesinde Genelkurmay Başkanı Necdet Özel paşayı dinlediğini de itiraf etti. İşte Yarbay Türkkan’ın darp edildiği ve vücudunun çeşitli yerlerinin sarılı olduğu fotoğrafı da dün basına yansıdı. İfadesinde, ‘etkin pişmanlık hükümlerinden’ yararlanmak istediğini söyleyen Türkkan, “Ben paralel yapı üyesiyim, Fetullah Gülen Cemaati’ne yıllarca gönüllü olarak hizmet ettim. Onlar tarafından verilen emirlere bugüne kadar harfiyen riayet ettim” dedi. Fakir bir ailenin çocuğu olduğunu belirten Türkkan’ın ifadesi özetle şöyle: LİSEYE KOPYA İLE GİRDİM “Babam çok fakir bir çiftçiydi. Fethullah Gülen Cemaati ile ilk defa ortaokul döneminde tanıştım. Ortaokulda cemaatin abileriyle tanıştım. Ben subay olmak istiyordum. 1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi’nin sınavlarına girdim. Bana sınav olmadan önceki gece yarısı getirip soruları verdiler. Şıkların üzerine cevaplar işaretlenmişti.*Işıklar Askeri Lisesi’ndeyken Serdar ve Musa abilerle görüşmeye devam ettim. Ayda bir kez görüşüyorduk. Namaz kılıyorduk, sohbet ediyorduk, Fethullah Gülen’nin kitaplarını okuyorduk. Abilerim bana deşifre olmamak için askeri lisede tuvalette abdest almayı ve ima ile namaz kılmayı öğretmişlerdi. Herhangi bir siyasi kanala yönlendirilmedim. Genelde AKP’ye oy verdim. Askeri lise döneminde bana herhangi bir görev vermediler. Bize, ‘Tek göreviniz ifşa olmamak’ diye öğretiyorlardı.” ÖZEL PAŞA’YI DİNLİYORDUM 2011-2015 yılları arasında Genelkurmay Başkanı Necdet Özel Paşa’nın emir subay yardımcısı olarak çalıştığını kaydeden Türkkan’ın ifadesine şöyle devam etti: “Özel Paşa’nın son üç ayında emir subayı oldum. Genelkurmay’da emir subayı görevine başladıktan sonra Cemaat yapılanması adına bana verilen örgütsel görevleri de yerine getirmeye başladım. Özel Paşa’yı dinleme cihazıyla sürekli dinliyordum.*Murat abiden önceki ismini hatırlayamadığım Türk Telekom’da çalışan abi, bana dinleme cihazını verip Paşa’nın sesini kaydetmem talimatını verdi. Paşa’nın her gün sesini kaydettim. Necdet Özel Paşa döneminde iki yıl Hulusi Akar Paşa, iki yıl da Yaşar Güler Paşa Genelkurmay 2. Başkanlığı görevini yürütmüşlerdi. Her ikisinin de emir subayı arkadaşım Binbaşı Mehmet Akkurt’tu. Mehmet Akkurt da Gülen Cemaati’nin bir mensubudur. Ses kayıtlarını onunla birlikte yaptık. Şu anda Mehmet Akkurt’un nerede olduğunu bilmiyorum (15 Temmuz’da öldürüldü). Darbeye teşebbüs günü onun görevi, Genelkurmay 2. Başkanı’nı etkisiz hale getirmekti. Bize söylenen Yaşar Paşa cemaatçi değildi, fakat Hulusi için cemaati seven, sempatizan, zarar vermeyen kişi diyorlardı.*Benim şahsi kanaatim 1990’lı yıllardan bu yana sınavla okullardan gelen ve orduya alınan subaylardan yüzde 60-70’i cemaatçidir. Genelde cemaatçi olan subaylar kurmay subaylardır. Bu benim bir cemaatçi olarak tahminim. Ben darbe yapılacağını 14 Temmuz 2016 Perşembe günü saat 10.00-11.00 sıralarında öğrendim. Genelkurmay Başkanı Danışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan bana darbe planladıklarını, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve orgenerallerin tek tek alınacağını sessiz sedasız işin biteceğini söyledi. EVREN OLMAK İSTER MİSİN 15 Temmuz 2016 Cuma günü öğleden sonra Albay Orhan Yıkılkan beni de aldı. Birlikte Tümgeneral Mehmet Dişli’nin odasına gittik. Dişli, Genelkurmay Proje Yönetim Daire Başkanı’dır. Dişli darbe teşebbüsü başladığından ilk önce Hulusi Akar Paşa’nın odasına kendisinin tek başına gireceğini, ona darbeyi tebliğ edeceğini, onun kabul etmesi halinde darbe faaliyetinin başına geçirileceğini bize söyledi. Bunu söylerken bize ‘Genelkurmay Başkanı’na Kenan Evren olacak mısın olmayacak mısın diye soracağım’ şeklinde beyanda bulundu. Elinde bir not kağıdı vardı. Oraya Genelkurmay Bakanı’na söyleyeceklerini tek tek yazmıştı. Dişli Paşa içerde 5 dakika civarında kaldı ne konuştuklarını duymadık. Hulusi Akar, Dişli Paşa ve bizlere hitaben ‘Yanlış yapıyorsunuz, bu böyle olmaz’ dedi. ‘NAMAZ KILACAĞIM’ Herkes içeriyi girince panik yaptı su getirin dedi. Suyu içtikten sonra abdest alıp namaz kılacağım, üstümü değiştireceğim dedi. Namazını kıldıktan sonra özel kuvvetlerden gelen görevliler koluna girip alıp götürdüler. Samimi olarak pişmanım. Sadece darbeye iştirak etmekten değil, Fetullah Gülen Cemaati mensubu olmaktan dolayı da çok pişmanım. Olayların içindeyim bu yüzden sorumluluğum var. Fakat ben vatan haini değilim.”* Hurriyet Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2023 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2023 [h=1]Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) Hakkında İİT Dışişleri Bakanları Konseyi 43. Dönem Toplantısında Alınan 47/43-POL Sayılı Karar[/h]Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) hakkında 47/43-POL sayılı karar İİT Dışişleri Bakanları 43. Konseyi (Eğitim ve Aydınlanma-Barış ve Yaratıcılığa giden yol oturumu) Taşkent' Özbekistan Cumhuriyeti, 18-19 Ekim 2016) İslam İşbirliği Teşkilatı Şartı’nın amaç ve ilkelerini hatırlatarak, özellikle Üye Devletlere terörün her şekil ve tezahürüne karşı mücadelede işbirliği çağrısında bulunarak, Terörün tüm halleriyle mücadeleye ve Devletlerle ve uluslararası ve bölgesel örgütlerle işbirliğini güçlendirmeye yönelik uluslararası çabaları güçlendirmek için terörle mücadele ortaklıkları kurma amacını tayin eden 13. İslam Zirvesi’nde kabul edilen İİT-2025 Eylem Programı’nı göz önünde bulundurarak, Saikleri, gerekçesi ve kaynağı ne olursa olsun terörün her şekil ve tezahürüne karşı Zirve’nin ilkeli duruşunu vurgulayan 13. İslam Zirvesi Nihai Bildirisi rehberliğinde, terörle mücadelenin tüm Üye Devlet ve uluslararası toplumun sorumluluğu olduğunu teyit ederek ve Devletlerle ve uluslararası örgüt ve girişimlerle yapıcı işbirliği çerçevesinde terörle ve aşırıcılıkla mücadelede kapsamlı bir İslami strateji benimsemeye ve İİT’nin terörle mücadelede uluslararası çabalarda etkin rol oynamasına yönelik ihtiyacın altını çizerek, BM Küresel Terörle Mücadele Stratejisi dâhil olmak üzere BM Terörle Mücadele Çerçevesi ile terörü önleme ve terörle mücadele konusunda Birleşmiş Milletler’in hedef ve ilkelerinin bilincinde olarak, Terörist ve terör oluşumlarınca STK’nın çalışmalarının kötüye kullanılmasını önlemek üzere Üye Devletlerin gerekli önlemleri almasına ilişkin ihtiyacın yanı sıra her şekil ve tezahürde terörün kınanmasını tekrar teyit ederek, Türkiye’nin, İslam ülkelerinin ve diğerlerinin kamu düzenine, meşru kamu kurumlarına, güvenlik ve istikrarına yönelik tehdit ve risk teşkil eden çeşitli hukuki kılıf ve şekillerle organize olan Türk vatandaşı Fethullah Gülen tarafından yönetilen uluslararası ağın hafi, yasadışı ve gizli yöntem, güdü, faaliyet ve hedeflerinden derin endişe duyarak, Türkiye’nin; anayasal düzenine, kamu kurumlarına, güvenlik ve istikrarına yönelik teşkil ettiği büyük tehdit karşısında yurtiçinde ve yurtdışında Fethullah Gülen’e bağlı olarak çoğunlukla Türk vatandaşlarından oluşan ve yönlendirilen Fethullah Gülen ağını hukuki olarak terör örgütü şeklinde sınıflandırdığının idrakine vararak, 1. Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETO) mensup silahlı bir grup ve bu grubun sivil işbirlikçileri tarafından 15 Temmuz 2016’da Türk Anayasasına, Cumhurbaşkanına, Hükümetine ve halkına karşı gerçekleştirilen darbe girişimini şiddetle kınamakta, 2. FETO darbecilerinin şiddet içeren eylemlerinin sonucunda siviller de dâhil olmak üzere yüzlerce insanın ölümünden ve yaralanmasından duyduğu üzüntüyü dile getirmekte ve Türk Hükümeti ve halkıyla olan dayanışmasını ifade etmekte, 3. Hayatları pahasına demokrasiyi ve anayasayı savunan Türk halkının sağlam duruşunu tebrik etmekte ve Ümmet için güvenliği, istikrarı ve refahı hayati önem arz eden Türkiye’de Hükümetin bir an önce kontrolü ele almasını memnuniyetle karşılamakta, 4. Demokrasiyi, adaleti ve birliği sağlamak için Fethullahçı Terör Örgütü’ne karşı Türk Hükümetiyle ve halkıyla olan tam dayanışmasını bildirmekte, 5. Üye Devletleri, Fethullahçı Terör Örgütü’yle ilişkili Türk vatandaşları tarafından organize edilen ve yönetilen kuruluşlara ve gruplara karşı her türlü gerekli tedbiri almaya ve bu yönde Türkiye’yle işbirliği yapmaya davet etmekte, 6. Genel Sekreterin işbu Kararın uygulanmasını takip etmesini ve 44. Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısına rapor etmesini talep etmektedir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.